ANA SOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANA SOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2017 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 47


28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 47


8.2. Öneriler 

Türk demokrasi tarihi aynı zamanda onun kesintiye uğrayışının, muhtıra ve darbelerin talihsiz hatıraları ile doludur. Oysaki darbelerle demokrasilerin sekteye uğratılması, askıya alınması hatta ortadan kaldırılması demokratik hukuk devletlerinde olmaması gereken bir görüntüdür. Ülke yönetimlerinin demokrasi dışı unsurlarla ele geçirilmesi ve sivil iktidarın yerine ara rejimlerin bir darbe ya da muhtırayla birlikte hâkim kılınmaya çalışılması o ülke demokrasi lerinin olgunlaşmasını ve süreklilik arz etmesini her zaman sekteye uğratır. Siyasi tarihimizde neredeyse her on yılda bir gerçekleşen, kimi zaman muhtıra, kimi zaman darbe, kimi zaman da post-modern darbe olarak nitelendirilen, demokrasimizi sekteye uğratan girişimlerin ülkeye verdiği zararları hep birlikte yaşadık ve gördük (TBMM, 2012). 

Ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak, 
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla gerekli kanunlar çerçevesinde çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bununla beraber Türkiye'de darbelerin 
zemin bulmasının gerçek sebebi, demokrasimizin güçlü olmamasıdır. Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi partilerdir. Siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal kimliklerinin güçlendirilmesi için önündeki hukuki ve idari engellerin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuatın gözden geçirilmesi gerekmektedir. 

Ülkemizin yakın tarihi ve özellikle darbe geçmişi ile yüzleşen Türkiye’de darbe ürünü olan tüm yasa, tüzük, yönetmeliklerin yeniden gözden geçirilmek suretiyle, başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki askeri vesayet unsurları olmak kaydı ile ortadan kaldırılması ve olağan bir süreç içerisinde milletin arzuladığı çağdaş normlara uygun demokratik adımların atılması, Anayasal çalışmaların yapılması tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin oluşturulabilmesi için gerekli önlemler alınmalı ve en önemlisi de darbe dönemlerinde çıkarılan TSK İç Hizmet Kanunun 35’inci maddesi derhal kaldırılmalıdır. Buna bağlı olarak çıkarılan İç Hizmet Yönetmeliğinin ilgili maddeleri de iptal edilmelidir. 

Türkiye'de darbe kültürünün sona erdirilmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca okullarda ve üniversitelerle, askeri okullarda, sivil ve demokratik bir anlayışın geliştirilmesi için kişi hak ve hürriyetleri, demokrasi ve insan hakları kavramlarının geniş şekilde işlenmesi hususunda Milli Eğitim müfredatında gerekli değişikliklerin yapılması, mevcut ders kitaplarında yer alan metinlerin demokrasi ve insan hakları açısından yeni baştan gözden geçirilmesi, darbeci zihniyetin izlerini taşıyan unsurların tamamen çıkarılması için bir çalışma başlatılması gerekmektedir. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin, üniversitelerde, demokratik, çağdaş, özgürlükçü bir anlayışla yetiştirilmesi için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının günün şartlarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çalışmalara destek verilmesi ve bununla ilgili çalışmaların yapılması gerekmektedir (Komisyon, 2012, 514-516). 


KAYNAKÇA 

Kitaplar: 

Ahmad, F.(1996). Demokrasi sürecinde türkiye (1945-1980). İstanbul: Hil Yayıncılık. 
Ahmad, F.(2007). Modern türkiye’nin oluşumu. İstanbul: Kaynak Yayınları. 
Akel, A. (1999). Erbakan ve generaller. (1.Basım). İstanbul: Şura Yayınları. 
Akgün, B. (2007). Türkiye'de partiler sistemi ve siyasal güven. Ankara: Nobel Yayınları. 
Akgün, S. (1983). “Tevhid-i tedrisat”,cumhuriyet döneminde eğitim. İstanbul. 
Akın, K. (2000). Milli nizam’dan 28 şubat’a olay adam Erbakan. İstanbul: Birey Yayıncılık. İstanbul 
Akpınar, H. (2006). 28 Şubat post modern darbenin öyküsü. İstanbul: Birharf Yayınları. 
Akpınar, H.(2001). 28 Şubat post modern darbenin öyküsü. (1. Baskı). Ankara: Ümit Yayıncılık. 
Aksoy, E. (2000). 28 Şubat’tan balgat’a mücahit. Ankara: Ümit Yayıncılık. 
Akşin, S. (2001). Jön türkler ve ittihat ve terakki. Ankara: İmge Kitabevi. 
Akşin, S. (2006). Ana çizgileriyle türkiye’nin yakın tarihi. (6. Baskı). Ankara: İmaj Yayıncılık. 
Aktaş, E. (2011). 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve tarih öğretimine etkileri. Yayınlanmamış doktora tezi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. 
Akyaz, D. (2002). Askeri müdahalelerin orduya etkisi hiyerarşi dışı örgütlenmeden emir komuta zincirine. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Akyol, A. (1987). Önce ve sonra eğitim. İstanbul: Çalışyüksel Ofset Basımevi 
Akyüz, Y. (1999). Türk eğitim tarihi (Başlangıçtan 1999’a). (7. Baskı). İstanbul: Alfa Yayınları. 
Akyüz, Y. (2012).Türk eğitim tarihi. (23.Baskı).Ankara: Pegem Akademi Yayınları. 
Albayrak, M. (2008), Başörtüsünün 40 yıllık serüveni. Samsun: Erol Ofset. 
Altan, M. (2006). Darbelerin ekonomisi. İstanbul: Hemen Kitap. 
Altuğ, K. ( 2002 ). Demokrasinin yaralı yılları. Ankara: Tekin Yayınevi. 
Altun, A. (1995). Türkiye’de Gazetecilik ve gazeteciler. Ankara: Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayınları. 
Arcayürek, C. (2003). 28 Şubat’a ilk adım. Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Arikan, N. (2010). Siyasal propaganda açısından televizyon haber programları (örnek olay: 28 şubat sürecinde arena programı). Yayınlanmamış yüksek lisans 
tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Aslan, E. (1995). “Devrim tarihi ders kitapları”. Tarih öğretimi ve ders kitapları-Buca Sempozyumu. (Yay. Haz.: Salih Özbaran).İstanbul: Tarih Vakfı Yurt 
Yayınları. 
Ateş, T. (1999). Üniversiteler: Bitmeyen şarkı. Ankara: Ümit Yayıncılık. 
Avdan, K. (2006). Rejim ve müdahale babayiğitler. İstanbul: Çeşit Yayıncılık. 
Ayhan, H. (1999). Türkiye’de din eğitimi. İstanbul: MÜIF Vakfı Yayınları 
Bahçekapılı, M. (2012). Türkiye’de din eğitiminin dönüşümü raporu (1997-2012). İlke İlim Kültür Eğitim Derneği. İlke Yayınları:1, İlke Raporları:1, İstanbul. 
Balcı, A. (2002). İlköğretim okullarının sosyal etkilerinin değerlendirilmesi araştırılması, Ankara: MEB Yayınları. 
Balcı, A. (2011). Türkiye’de militarist devlet söylemi. Ankara: Kadim Yayınları. 
Balcı, M. (2000). MGK ve demokrasi (hukuk-ordu-siyaset). İstanbul: Yöneliş Yayınları. 
Basaran, E. (1993). Türkiye eğitim sistemi. Ankara: Gül Yayınları. 
Baş, M. (2001). Sekiz yıllık ilköğretim uygulamasında taşıma merkezi kabul edilen ilköğretim okullarının sorunu, bolu ili örneği. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu. 
Başgöz, İ. (1999). Türkiye’nin eğitim çıkmazı. Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. 
Başkaya, F. (1999). “Yediyüz, osmanlı beyliğinden 28 şubat’a”, bir devlet geleneğinin anatomisi. Ankara: Ütopya Yayınları. 
Başoğlu, M. (2007). Sivil olmayan sivil toplum. (Editör: Birey Yayıncılık). İstanbul: Birey Yayıncılık. 
Baykam, B. (2011). Ordu satranç oynarken. İstanbul: Piramit Yayıncılık. 
Bayramoğlu, A. (1996). “Türkiye’de askeri otorite-sivil otorite ilişkilerinin tesisi (1920-1927 Dönemi)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 
Bayramoğlu, A. (2007). 28 Şubat bir müdahalenin güncesi. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Bayramoğlu, A. “Asker ve siyaset”. (Der.: Ahmet İnsel-Ali Bayramoğlu). Bir zümre, bir parti türkiye’de ordu. İstanbul: Birikim Yayınları. 
Baytok, T. Erkaya, G.(2001). Bir asker bir diplomat. İstanbul: Doğan Kitapçılık. 
Berkes, N. (2011). Türkiye’de çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. 
Bican, M. (2012). 28 Şubat’ta devrilmek. (1.Baskı). İstanbul: Truva Yayınları. 
Binbaşıoğlu, C. (2009). Başlangıçtan günümüze türk eğitim tarihi. Ankara: Anı Yayınları. 
Birand, M. A., Yıldız R. (2012). Son darbe: 28 Şubat. İstanbul: Doğan Kitap. 
Black, C. E. (1989). Çağdaşlaşmanın itici güçleri. (Çev: M. Fatih Gümüş). Ankara: Verso Yayınları. 
Bora, T. (2002). Modern türkiye’de siyasi düşünce Cilt 3. Modernleşme ve batıcılık. Editör: Uygur Kocabaşoğlu (2. Baskı). İstanbul: İletişim Yayıncılık. 
Bölügiray, N. (1994). Doruktaki irtica. İstanbul: Tekin Yayın Dağıtım. 
Bölügiray, N. (1999). 28 Şubat süreci I. İstanbul: Tekin Yayınevi. 
Bölügiray, N. (2001). Sokaktaki asker (Bir sıkıyönetim komutanının 12 eylül anıları). İstanbul: Tekin Yayınevi. 
Burçak, R. S. (1998). Türkiye’de askeri müdahalelerin düşündürdükleri. Ankara: Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu Matbaası. 
Bülent, T. (1999). Türkiye’de demokratik standartların yükseltilmesi. İstanbul: TÜSİAD Yayınları. 
Cengiz, C. (2011). Çıktık açık alınla, İstanbul: Timaş Yayınları. 
Cevizoğlu, H. (2001). “28 Şubat” bir hükümet nasıl devrildi?, Ankara: Ceviz Kabuğu Yayınları. 
Cevizoğlu, H. (2001). Generalinden 28 şubat itirafı: post modern darbe. Ankara: Ceviz Kabuğu Yayınlar. 
Cizre, Ü. (1999). Türk ordusunun siyasi özerkliği, muktedirlerin siyaseti: merkez sağ. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Cizre, Ü. (2001). “Egemen ideoloji ve türk silahlı kuvvetleri”. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Cizre, Ü. (2002). AP-Ordu ilişkileri, İstanbul: İletişim Yayınları. 
Cizre, Ü. (2005). Muktedirlerin siyaseti, merkez sağ-ordu-islamcılık. (2.Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. 
Coşkun, O. (2000) “Milli güvenlik kavramı ve türkiye cumhuriyeti’nde milli güvenlik kurulu ve milli güvenlik kurulu genel sekreterliği”. Yayınlanmamış doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara. 
Çağrıcı, M. (2002). Kur’an kursları, diyanet islam ansiklopedisi, (Cilt-.26) Ankara. 
Çandar, C. (2001). 28 Şubat post modern darbe geçidinde (1996-2000) Çıktık açık alınla, İstanbul: Timaş Yayınları. 
Çavdar, T. (2004). Türkiye’nin demokrasi tarihi (3. Baskı). Ankara: İmge Kitabevi. 
Çelik, N. (2004). 28 Şubat ve irtica tehdidi. Ankara: Sinemis Yayınları. 
Çelik, S. (2008). Devlet ve asker. İstanbul: Salyangoz Yayınları. 
Çelik, S. (2008). Devlet ve asker. İstanbul: Salyangoz Yayınları. 
Çetinkaya, T. (2005). En uzun şubat. İzmir: Kaynak Kitaplığı. 
Çizmeli, Ş. (2010). Menderes? demokrasi yıldızı? (3. Baskı). Ankara: Arkadaş Yayınevi. 
Daver, B. (1993). Siyaset bilimine giriş, siyasal kitabevi. (5. Baskı). Ankara. 
Değirmenci, A. (2011). 28 Şubat’ın çözülen kadroları. İstanbul: Ravza Yayıncılık. 
Deniz, M. (2001). Millî eğitim şûralarının tarihçesi ve eğitim politikalarına etkileri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta. 
Develioğlu, F. (2004). Osmanlıca-türkçe ansiklopedik lügat. Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları. 
Dinçsoy, Ö. (1995). Türk eğitim sistemi. Ankara: Türk Demokrasi Vakfı Yayınları. 
Doğan, A. (2006). 1997 Yılından sonraki dönemde imam-hatip liselerindeki gelişmeler (Adana örneği). Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. 
Doğan, M. (1990). Türkiye’de darbeler ve müdahaleler, siyasî sistem. Ankara: Rehber Yayıncılık. 
Donat, Y. (1999). Öncesi ve sonrasıyla 28 şubat. Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Duman, T. (1991). Türkiye’de ortaöğretime öğretmen yetiştirme. İstanbul: MEB Yayınları. 
Dursun, D. (2001). Demokrasi sorunu ve türk demokrasisi. İstanbul: Şehir Yayınları. 
Ensaroğlu, Y. (2005). “28 Şubat’la darbe kurumsallaştı”, Son klasik darbe-12 eylül söyleşileri, (Haz. : Seyfi Öngider). İstanbul: Aykırı Yayıncılık. 
Erdoğan, M. (1993). Anayasacılık, parlamentarizm, silahlı kuvvetler. Ankara: Siyasal Kitabevi. 
Erdoğan, M. (1999). 28 Şubat süreci. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları. 
Erdoğan, M. (2003). Türkiye’de anayasalar ve siyaset. Ankara: Liberte Yayınları. 
Erdoğan, M. (2007). “28 Şubat Darbesi”. 28 Şubat post modern bir darbenin sosyal ve siyasal analizi. İstanbul: Birey Yayıncılık. 
Erdoğan, M. (2009). Liberalizm, demokrasi ve türkiye modeli. İstanbul: Plato Film Yayınları. 
Erdoğan, M. (2012). 28 Şubat günlüğü post-modern darbenin anatomisi. Ankara: Orion Kitabevi. 
Ergün, M. (1997). Atatürk devri türk eğitimi. Ankara: Ocak Yayınları. 
Erinç, O. (1996). Medya ile politika. İstanbul: Çağdaş Yayınları. 
Erkan, Y. (2004). Medya güvenlik kurulu. Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları. 
Erol, Ö. L. (2003). Asker-devrim darbe.(II. Cilt). İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları. 
Ezgi, G. (2012). Demokrasi ters şeritte. Ankara: Şule Yayınları. 
Fincancıoğlu, Y. (2000). Demirel demokrasinin duraklama yılları. İstanbul: Büke Yayınları. 
Gemalmaz, M. S. (2005), Türk Kıyafet hukuku ve türban (tarihçe-ideoloji-mevzuat- içtihat- siyaset). İstanbul: Legal Yayıncılık. 
Genç, R. (2005). Türkiye’yi lâikleştiren yasalar. Ankara: AAMY. 
Gök, Fatma. (1995). “Eğitim Sisteminin Yapısı, Krizi ve Eğitim İdeolojisi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi Cilt 12, İstanbul: İletişim Yayınları. 
Gökaçtı, Mehmet Ali (2005), Türkiye’de Din Eğitimi ve İmam-Hatipler, İletişim Yayınları, İstanbul 2005. 
Göktaş, H. (1996). Kışladan anayasaya ordu siyasi kültürde tsk’nin yeri. İstanbul: Metis Yayınları. 
Güler, A. ( 2001 ). Asker partisi ne istiyor?. İstanbul: Nazım Kitaplığı. 
Güler, İ. (2005). Tarihin toplumdaki işlevi ve öğretimi. İstanbul: Elif Kitabevi. 
Gümüşoğlu, F. (2005). Kemalist toplum modeli ve ülkü dergisi: İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları. 
Gürses, E. (2009). Türk siyasal hayatında milli güvenlik kurulu’nun yeri: 28 şubat süreci örneği. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal 
Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Güven, İ. (2000). Türkiye’de devlet, eğitim ve ideoloji. Ankara: Siyasal Kitabevi. 
Hale, W. (1996). Türkiye’de ordu ve siyaset 1789’dan günümüze. (Çev. : Ahmet Fethi). İstanbul: Hil Yayın 
Hale, W.(1996). 1789’dan günümüze türkiye’de ordu ve siyaset. (1.Baskı). İstanbul: Hil Yayınları. 
Hallı, R. (1972). Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938). Ankara: Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları. 
Heper, M. (1973). Modernleşme ve bürokrasi. Ankara: Sevinç Matbaası. 
Heper, M. (1977). Türk kamu bürokrasisinde gelenekçilik ve modernleşme. ( 1. Baskı). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. 
Heper, M. (2006). Türkiye’de devlet geleneği. ( 2. Baskı). Ankara: Doğu Batı Yayınları. 
Hongur, A. (2006). 28 Şubat sürecinde ordu, medya ve siyasal iktidar. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Hongur, A. (2006). 28 Şubat sürecinde ordu, medya ve siyasal iktidar. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Huntington, S., P. (2004). Asker ve devlet. İstanbul: Salyangoz Yayınları. 
Ilıcak, N. (2001). Sert adımlarla her yer inlesin 28 şubat’ın perde arkası. İstanbul: Timaş Yayınları. 
Ilıcak, N. (2013). Demokrasiye ince ayar. (1.Baskı). İstanbul: Doğan Yayıncılık 
İba, Ş. (1998). Ordu devlet siyaset. İstanbul: Çiviyazıları Yayınevi. 
İba, Ş. (1999). Milli güvenlik devleti. İstanbul: Çiviyazıları Yayınevi. 
İnal, K. (2004). Eğitim ve iktidar türkiye’de ders kitaplarında demokratik ve milliyetçi değerler. (1.Baskı). Ankara: Ütopya Yayınevi. 
İnan, A. (1998). Medeni bilgiler ve mustafa kemal atatürk’ün el yazıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. 
İnsel, A. (2009). Türkiye toplumunun bunalımı. İstanbul: Birikim Yayınları. 
İnsel, A., Bayramoğlu, A. (2009). Bir zümre, bir parti türkiye’de ordu. (1.Baskı). İstanbul: Birikim Yayınları. 
John, W.M. (2000). Post modern sosyal analiz ve sosyal eleştiri.(Çev. Hüsamettin Arslan).İstanbul: Paradigma Yayınları. 
Kafesoğlu, İ. (2008). Türk-islam sentezi. İstanbul: Ötüken Yayınları. 
Kahraman, H.B. (2002). Postmodernite ile modernite arasında türkiye. (1.Baskı).İstanbul: Everest yayınları. 
Kantarcıoğlu, S. (1998). Türkiye cumhuriyeti hükümet programlarında kültür. (3. Baskı). Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. 
Kapani, M. (1992). Politika bilimine giriş. (6. Baskı). Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Kaplan, İ. (2000). Türkiye’de milli eğitim ideolojisi, İstanbul: İletişim Yayınları. 
Karahan, Ö. (2013). 28 Şubat üniversitesi. Konya: Tebeşir Yayınları. 
Karalı, H. (2005). Medya imparatorluğu, ihtilâller, ihaleler ve 28 şubat’ın kutsal ittifakı. İstanbul: Truva Yayınları. 
Karataepe, Ş. (1999). Darbeler, anayasalar ve modernleşme. İstanbul: İz Yayıncılık. 
Karatepe, Ş. (1997). Tek parti dönemi. İstanbul: İz Yayıncılık. 
Karpat, H. K. (2010). Osmanlı’dan günümüze asker ve siyaset. İstanbul: Timaş Yayınları. 
Karpat, H.K. (1967). Türk demokrasi tarihi. İstanbul: İstanbul Matbaası. 
Kaya, Y. K. (1999), İnsan yetiştirme düzenimize yeni bir bakı. Ankara: Bilim Yayınları. 
Kayalı, K. (2000). Ordu ve siyaset. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Kazan, Ş. (2003). Refah gerçeği.(III. Cilt). Ankara: Keşif Yayınları. 
Kazan, Ş. (2013). 28 Şubat Post modern bir darbenin anatomisi. Ankara: MGV Yayınları. 
Keyder, Ç. (2001). Türkiye’de devlet ve sınıflar. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Kızıltaş, E. (2007). Bir çeşit turnusol kâğıdı olarak 28 Şubat. İstanbul:(Editör: Birey Yayıncılık) 
Kili, S. (2006). Türk devrim tarihi (10. Baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Kitap). (1.Baskı). Düşünce Yayınları. İstanbul,2011. 
Kocabaş, S. (1997). Refahyol hükümeti’nin perde arkası. İstanbul: Vatan Yayınları. 
Kocabaş, S. (1998). Post modern darbe süreci 28 şubat’a doping, şubat-mart 1998 sendromları. İstanbul: Vatan Yayınları. 
Kocabaş, S. (1999). 2000’e girerken olaylarla türkiye’nin çıkmazları 1998-1999. Kayseri: Vatan Yayınları. 
Koçer, H. A. (1992). Türkiye’de modern eğitimin doğuşu ve gelişimi. İstanbul: MEB Yayınları. 
Koçer, H.A. (1987). Türkiye’de modem eğitimin doğuşu. Ankara: Uzman Yayınları. 
Kongar, E. (1976). İmparatorluktan günümüze türkiye’nin toplumsal yapısı. İstanbul: Er-Tu Matbaası. 
Kongar, E. (1981). Toplumsal değişme kuramları ve türkiye gerçeği. (1. Baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Kongar, E. (1995). Toplumsal değişme kuramları ve türkiye gerçeği.( 6. Baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Kongar, E. (1998). Türkiye’nin toplumsal yapısı. (Cilt. I-II). İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Kongar, E. (2000). 28 Şubat ve demokrasi. (1.Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Kongar, E. (2002). Demokrasi ve vampirler. İstanbul: Remzi Kitabevi, 
Kongar, E. (2002). Türkiye’de toplumsal siyaset. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Kongar, E. (2003). 21. Yüzyılda türkiye. İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Kongar, E. (2004). 21.Yüzyılda türkiye: 2000’li yıllarda türkiye'nin toplumsal yapısı. (35.Basım).İstanbul: Remzi Kitabevi. 
Korkmaz, T. (2007). Ankara washington hattı-amerikan iktidarının sonu. İstanbul: Timaş Yayınları. 
Köstüklü, N. (1999). Sosyal bilimler ve tarih öğretimi. Konya: Çizgi Kitapevi. 
Kurtuluş, K. (2012).Ordu ve siyaset. (5.baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. 
Lewis, B. (2004). Modern türkiye’nin doğuşu. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. 
Lewis, B. (2007). Demokrasinin türkiye serüveni. (Çev. : Hamdi Aydoğan-Esra Ermert) İstanbul: YKY. 
Manaz, Dr. A. (2005). Dünya’da ve türkiye’de siyasal islamcılık. Ankara: Ayraç Yayınları. 
MEB, XV. Milli Eğitim Şûrası, İstanbul 1996. 
MEB, XVI. Millî Eğitim Şûrası, Ankara 1999. 
Mert, K. (1999). Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim uygulaması konusunda öğretmen görüşleri (Niğde il örneği). Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. 
Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde. 
Okuyucu, M. (2001). Zorunlu sekiz yıllık kesintisiz eğitim ilk uygulanışı ve problemleri (Diyarbakır silvan örneği). Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. 
Opçin, T. ( 2004 ). Şubat uzar bin yıl olur. İstanbul: Selis Kitapları. 
Orakoğlu, B. (2003). Deşifre “Darbeyi rapor ettim”. İstanbul: Timaş Yayınları. 
Ozankaya, Ö. (1996). Cumhuriyet çınarı. Ankara: İmge Kitapevi. 
Öcal, M. (2011a). Osmanlı’dan günümüze türkiye’de din eğitimi (Mukaddime 
Öke, M. K. (2002). Din-ordu gerilimi-küresel toplumda dışlanan demokrasi. İstanbul: Alfa Yayınları. 
Özbaran, S. (2005). Tarih, tarihçi ve toplum. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 
Özcan, F. (2012). 4+4+4 imam-hatip tüm tartışmaların odağı okul, din öğretiminde 
toplumsal uzlaşma. (1.Baskı). İstanbul: Toplumsal Yayıncılık. 
Özdağ, Ü. (1991). Ordu siyaset ilişkisi, atatürk-inönü dönemleri. İstanbul: İmge Yayınevi. 
Özdağ, Ü. (2004). Menderes döneminde ordu siyaset ilişkileri ve 27 mayıs ihtilali. İstanbul: Boyut Yayıncılık. 
Özdağ, Ü. (2006). Atatürk ve inönü dönemlerinde ordu-siyaset ilişkileri. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları. 
Özdağ, Ü. (2011). İkinci tek parti dönemi (2. Baskı). Ankara: Kripto Yayınları. 
Özdemir, H. (1991). Sivil cumhuriyet. İstanbul. İz Yayıncılık. 
Özdemir, H. (1993). Rejim ve asker. İstanbul. İz Yayınları. 
Özdemir, H. (1995). Türkiye cumhuriyeti. İstanbul: İz Yayıncılık. 
Özdemir, H. (2001). Osmanlı devletinde bürokrasi. (1. Baskı). İstanbul: Okumuş Adam Yayınları. 
Özdemir, S. (2012). Türk eğitim sistemi ve okul yönetimi. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık. 
Özdemir, Y. (2010). Türk inkılâp tarihi. Erzurum: Kültür Eğitim Vakfı Yayınevi. 
Özdemir, Y. (2011). Türk modernleşmesi’nin inkılâp evresi (türk inkılâp tarihi-2). Erzurum: Kültür Eğitim Vakfı Yayınevi. 
Özer, N. P. (2011). Gazete haberlerinde manipülasyon: 28 şubat örneği. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. 
Özgan, A. (2008). 28 Şubat süreci’nin siyasal açıdan neden ve sonuçları. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muğla. 
Özgentürk, N. (2008). Cumhuriyetten günümüze basının kısa tarihi. (Editörler: Melda Davran, Ali Sekmeci). İstanbul: Alfa Yayınları. 
Özipek, B. B. (2004). “28 Şubat ve islamcılar”, modern türkiye’de siyasi düşünce. (Cilt-VI). (İslamcılık). (Ed. Yasin Aktay). İstanbul: İletişim Yayınları. 
Özkan, S. (2008). Türk eğitim tarihi. Ankara: Nobel Yayınları. 
Öztekin, A. (2001). Siyaset bilimine giriş. Ankara: Siyasal Kitabevi. 
Öztürk, H. (1993). Eğitim sosyolojisi. Ankara: Hatipoğluları Yayınları. 
Öztürk, H. (2001). Zorunlu eğitim. Ankara: Nobel Yayınları. 
Öztürk, M. (2012). 27 Mayıs devleti 1960-2011. İstanbul: Ufuk Yayınları. 
Öztürk, N. Z. (2006). 28 Şubat’a giden yolda türk basını. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi 
ve Siyaset Bilimi, Ankara 
Öztürk, N.Z. (2006). 28 Şubat’a giden yolda türk basını. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Öztürk, O. M. (2006). Ordu ve Politika. Ankara: Fark Yayınları 
Öztürk, S.,Yurteri, K. (2011). MGK dünü ve bugünüyle milli güvenlik kurulu. (1.Baskı). İstanbul: Doğan Yayıncılık. 
Parlar, S. (1999). Askeri modernleşme yoluyla bayraksız istila osmanlı’dan günümüze ordu. İstanbul: Bağdat Yayınları. 
Pears, D. (2004). Bilgi nedir?. (A. Güçlü, Çev.). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınevi. Perinçek, D. (2001). 28 Şubat ve ordu. İstanbul: Kaynak Yayınları. 
Sarıbay, A. Y. (2001). Türkiye’de demokrasi ve politik partiler. İstanbul: Alfa Yayınları. 
Savaş, V. (2004). Türkiye cumhuriyeti çökerken (6. Baskı). Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Sencer, M. (1992). Türkiye’nin yönetim yapısı. İstanbul: Alan Yayıncılık. 
Soncan, E. (2006). 28 Şubat sürecinde medya. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 
Soylu, Ö. (2013). Türkiye’de din eğitimi ve imam hatip liseleri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Kahramanmaraş. 
Söğütlü, İ. (1999). Türkiye’de ordu, siyaset ve demokrasi. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Söğütlü, İ. (2000). Ordu, devlet, demokratikleşme. İstanbul: İletişim Yayınları. 
Sunay, C. (2000). Türk siyasetinde sivil-asker ilişkileri 27 mayıs-12 mart-12 eylül ve sonrası. Ankara: Orion Kitabevi. 
Şen, S. (1997).Türkiye’yi anlamak ya da geçmişten geleceğe silahlı kuvvetler. İstanbul: Birikim Yayınları. 
Şen, S. (2000). Geçmişten geleceğe ordu. İstanbul: Alan Yayıncılık. 
Şimşek, S. (2012). Türk eğitim sisteminin yapısal özellikleri bağlamında 1980 sonrasında türkiye’de eğitim iktidar ilişkileri. Yayınlanmamış yüksek lisans 
tezi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon. 
Tanilli, S. (1991). Nasıl bir eğitim istiyoruz? . İstanbul: Say Yayıncılık. 
Tanilli, S. (1993). Devlet ve demokrasi (anayasa hukukuna giriş). (7. Baskı). İstanbul: Cem Yayınları. 
Tanör, B. (1997). “Siyasal tarih (1980-1995)”. türkiye tarihi-5 bugünkü türkiye 1980-1995. (Yayın Yönetmeni: Sina Akşin). İstanbul: Cem Yayınevi. 
Tanör, B. (1997). Türkiye’de demokratikleşme perspektifleri. İstanbul: TÜSİAD Yayınları. 
Tanör, B. (1998). Kurtuluş kuruluş. İstanbul: Çağdaş Yayınları. 
Taslaman,C. (2011), Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de İslam, İstanbul Yayınevi,2011. 
Taşdemirci, E. (2010).Türk eğitim tarihi. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık. 
Taymaz, H. (1997). Uygulamalı okul yönetimi. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları. 
Tayyar, Ş. (2009). Kıt’a Dur!. İstanbul: Timaş Yayınları 
Tazegül, M. (2005). Modernleşme sürecinde türkiye, İstanbul: Babil Yayınları. 
Tekin, H. (1979). Eğitimde ölçme ve değerlendirme. Ankara: Mars Matbaası. 
Tezcan, M. (2000). Atatürk ve eğitim bilimleri. Ankara: Anı Yayıncılık. 
Tezkan, Y. (2000). Siyaset, strateji ve milli güvenlik. İstanbul: Ülke Kitapları. 
Timur, T. (1993). Türk devrimi ve sonrası. İstanbul: İmge Kitabevi. 
Topçu, F. (2007). Türk eğitim sisteminin tarihsel gelişim ile yabancı okullarının bu sistem üzerindeki etkileri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Beykent 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 
Tuna, H. (2009). Yargı emir ve görüşlerinize hazırdır. Ankara: Karatay Akademi Yayınları 
Tunaya, T. Z. (1995). Türkiye’de siyasi partiler. (Cilt-I). İstanbul: Arba Yayınları. 
Turan, Ş. (2002). Türk devrim tarihi V. Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Turan, Ş. (2005). Türk devrim tarihi. Ankara: Bilgi Yayınevi. 
Türk, E.,Katırcı, M. (2010). Cumhuriyet döneminde türk milli eğitim sistemindeki gelişmeler (1920-2010). Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. 
Türkçe Sözlük. (2005). Türk Dil Kurumu Yayını. (10. Baskı) 
Türkdoğan, O. (1996). Millî kültür modernleşme ve islam. İstanbul: Birleşik Yayıncılık. 
Türkiye Büyük Millet Meclisi (2012). Darbe ve muhtıraları araştırma komisyonu raporu. 
Türköne, M. (2005). Türkiye’nin kayıp halkası. İstanbul: Etkileşim Yayınları. 
Türköne, M. (2010). Sözde askerler. İstanbul: Nesil Yayınları. 
Tüylü, Ö.S. (2012). Türkiye'de askeri darbelerin karizma üretme işlevi: 28 şubat süreci ve adalet ve kalkınma partisi örneğinde sosyolojik bir çalışma. 
Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. 
Ülken, H. Z. (1969). Sosyoloji sözlüğü. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. 
Ünal, T. (1974). Türk siyasi tarihi (1700-1958). İstanbul: Kutluğ Yayınları. 
Ünkazan, H. (2002). “Milli güvenlik kavramı ve anayasal bir kurum olarak milli güvenlik kurulu”. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Gazi Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 
Üskül, Z. (1997). Siyaset ve asker. Ankara: İmge Kitabevi. 
Üskül, Z. (2001). Siyaset ve asker cumhuriyet döneminde sıkıyönetim uygulamaları. İstanbul: İmge Kitabevi. 
Weiker, W. F. (1963). The turkish revolution 1960–1961, aspects of military Politics. Washington D.C. The Brooking Institution. 
Yabancı, S. (2004). Sekiz yıllık zorunlu eğitimin sosyal sonuçları (Sivrice ilçesi örneği). Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Elazığ. 
Yayla, A. (2007). İki cumhuriyetin kavgası. Ankara: Liberte Yayınları. 
Yazıcı, S. (1997). Türkiye’de askeri müdahalelerin anayasal etkileri. Ankara: Yetkin Yayınları. 
Yekin, Ç. (2001). Türkiye’de askeri darbeler ve Amerika. İstanbul: Ümit Yayıncılık. 
Yetkin, Ç. (1983). Türkiye’de tek parti yönetimi. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. 
Yetkin, Ç. (2007). Türkiye’de askeri darbeler ve amerika 27 mayıs 1960-12 mart 1971-12 eylül 1980. İstanbul: Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk 
Yayınları. 
Yıldız, A. (2000). 28 Şubat-belgeler. İstanbul: Pınar Yayınları. 
Yılmaz, H. (2006). Tarih boyunca ihtilaller ve darbeler. İstanbul: Timaş Yayınları. 
Yüksel, E. (2004) “Medya Güvenlik Kurulu”. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No:1551 
Zürcher, E. J. (1987). Milli Mücadelede İttihatçılık. (Çev. Nushet Salihoğlu). İstanbul: Bağlam Yayıncılık. 
Zürcher, E.J. (1995). Modernleşen türkiye’nin tarihi. (Çev. Yasemin Saner Gönen). İstanbul: İletişim Yayınları. 

 KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1


48 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 46


28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 46


TEZİN SEKİZİNCİ BÖLÜMÜ

8. SONUÇ ve ÖNERİLER 

8.1. Sonuçlar 

Cumhuriyetimiz millî egemenlik temelinde kurulmuştur. Demokrasilerde,“Milli İradenin” dokunulmazlığı daima esas alınmış ve bu ilke korunmaya çalışılmıştır. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihine baktığımızda bir askeri darbeler tarihi olarak anıldığı, Türk milletinin darbelere her dönemde aşina olduğu, gerek Osmanlı Devleti gerekse Cumhuriyet dönemleri içerisinde yaşanan darbeler sonucunda millet iradesinin ve demokratik uygulamaların askıya alındığı dönemler olarak bilinmektedir. 

Cumhuriyetimizin ilanından bu yana ülkemizdeki demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik uygulamalar gerçekleşmiş ve bu uygulamalar neticesinde başta anayasa askıya alınmak şartıyla; baskı kurarak, zor kullanarak, hukuk dışı yollara başvurularak millet iradesi hiçe sayılmış ve seçilmiş hükümetler darbe girişimleri sonucunda iktidardan uzaklaştırılmış ve bu darbe girişimleri demokrasi tarihimizde kapanması zor derin yaralar açmıştır. 

Türkiye Cumhuriyet’i tarihinde muhtıralar ve askeri darbelerle demokrasimize çok sayıda müdahale gerçekleşmiştir. Yaşanan bu darbe ve muhtıraların ülkemize ve milletimize toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki açılardan birçok etkisi olmuştur. 

Türkiye’de her 10 yılda bir gerçekleştirilen darbeler, demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olan “milli iradeyi” yok ederek demokrasinin kesintiye uğramasına 
yol açmış, Türkiye’nin “kanun devletinden” bir “hukuk devletine” dönüşmesine engel olmuştur. Bu dönemler içerisinde milli irade başta olmak üzere milletin temsil hakkı, demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi evrensel değerler çiğnenmiş ve millet iradesinin sürekliliği kesintiye uğratılmıştır. Millet iradesinin sürekliliği ve daima korunmasının temelinde yatan gerçek unsur ise demokrasidir. Bu yüzden demokrasi, her koşul ve ortamda korunmalı ve benliğimize nakşedilmesi gereken bir değer olmalıdır. 

Cumhuriyet tarihinde, darbeler ve muhtıralarla demokrasimize çok sayıda müdahale gerçekleşmiş, bu darbe ve muhtıraların ülkemize ve milletimize toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlarda birçok yıkıcı etkileri olmuştur. Cumhuriyetimizin ilanından bu yana ülkemizdeki demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik uygulamalar olmuş, baskı kurarak, zor kullanarak, hukuk dışı yollara başvurularak millet iradesi ile iş başına gelmiş hükümetleri devirmek isteyenler, çeşitli darbe girişimlerinde bulunmuş ve bu darbeler demokrasi tarihimizde ve kültürümüzde kara bir leke olarak kalmıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi tarihi aynı zamanda onun kesintiye uğrayışının, demokrasi kültürünün sekteye uğratıldığı ve milli iradenin askıya alındığı muhtıraların ve darbelerin talihsiz hatıraları ile doludur. 90 yıllık Cumhuriyet tarihimize baktığımızda, siyasi hayatımızda 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 klasik Askeri darbelerin yanında 28 Şubat 1997 post-modern Askeri darbesi ve 27 Nisan e-Muhtıranın varlığı da bilinmektedir. Bütün bu yaşanan muhtıra ve darbelerin sonucunda demokrasiye hukuk dışı müdahaleler yapılmış, iktidarda bulunan hükümetler cebir, şiddet ya da baskı yöntemleri kullanılarak görevlerinden uzaklaştırılmış, milli iradenin yegâne yansıması olan parlamento lağvedilmiş ve sonuç olarak yüzbinlerce vatandaşımız büyük acılar yaşamış, işkencelere tabi tutulmuş ve mağdur edilmiştir. Bunun yanında özellikle Başbakan ve Bakan konumunda ki devlet adamları adaletsiz bir biçimde yargılanmış, hukuk dışı uygulamalara tabi tutulmuş, yargısız infaz yollarına gidilerek idam edilmiş ve hafızalardan silinmeyen büyük acılar yaşanmıştır. 

Cumhuriyetimiz “millî egemenlik” temeline dayalı kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyet’i bir ulus devleti olarak 90 yıllık bir tarihe sahip olmasının yanında 
Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini de bünyesinde taşıyan bir özelliğe sahiptir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanmış olan darbelerin Osmanlı yönetim yapısı ile olan ilişkisi, ordunun darbe yaparken meşruluk zeminini nereden aldığı, 28 Şubat 1997 Askeri darbesi öncesi askeri darbelerin ortak özellikleri ve farklılıkları incelenmiş, ordu-siyaset ve sivil ilişkileri, siyasal atmosfer içerisindeki ordunun yeri ve önemi, siyasi arenada geniş bir yer tutan ve devlet organizasyonları üzerinde belirleyici ve etkin bir konumda bulunan ordunun faaliyetleri, 28 Şubat 1997 Askeri darbesini diğer darbelerden farklı kılan yönleri, doğrudan yönetime el koymak yerine dolaylı yollara başvurulma sının nedenlerini, dini referanslı partilerin siyasal alanda yer almasının darbeyi çağıran yönleri ve bu darbenin sonuçları ele alınmış ve konumuz kapsamında 
incelenmiştir. 

Bu bağlamda yakın tarihimiz içerisinde bir dönüm noktasını oluşturan ve Türkiye’nin siyasal yaşamında önemli bir yeri olan ve tarihe 28 Şubat süreci olarak geçen askeri darbenin neden ve nasılının yanında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin rejimi korumak ve kollama görevini üstlenerek siyaset kurumuna müdahale etmesi sonucunda ortaya çıkan atmosfer neticesinde Türkiye’de ordunun siyasete karışma sebepleri, siyasal yapıdaki ağırlığı, ordunun yeri ve önemi, siyasal iktidarlara doğrudan karıştığı durumlar vb. faktörler incelenen konular arasındadır. 

Özellikle 28 Şubat 1997 MGK karalarının anlık olarak alınan kararlar olmadığı ve yaşanan uzun bir sürecin ürünü olduğu herkes tarafından da bilinmektedir. 28 Şubat 1997 MGK karalarının uygulanmasında sivil toplum kesimlerinin ve dönemin basın ve medya organlarının önemli roller üstlendiği ve bu süreçte ordunun da siyasette aktif olarak rol üstlenmelerini ve bu tavırlarını da meşru kıldıkları bilinmektedir. 

Bütün yaşanan bu gelişmelere baktığımızda milli irade yolu ile seçilmiş bir parti ilk önceleri iktidara getirilmek istenmemiş, ardından hükümet kurma görevi verilerek iktidara getirilmiştir. Ancak milli iradenin seçmiş olduğu kişilerin iktidara getirilmesi sonrasında bir takım gündemler yaratılarak bu kişiler yıpratılmaya çalışılmış ve iktidardan uzaklaştırılmışlardır. Refah-Yol Hükümeti’nin iktidardan gitmesinden sonra başa gelen hükümetlerden de, RP’nin iktidardan gidişini hızlandıran 28 Şubat 1997 tarihinde MGK’da alınan kararların uygulan ması istenmiş, bir nevi siyasi hayat denetim ve baskı altına alınmıştır. 

Nitekim burada belirtilmesi gereken önemli bir husus ise çok açık ve net bir biçimde anlaşılmıştır ki 28 Şubat 1997 askeri müdahalesi ile istenilen RP’nin iktidardan gitmesidir. 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde RP büyük bir başarı ile seçimlerden birinci parti olarak çıkmasına rağmen hükümetin kurma görevinin genel yapılan genel seçimlerden ikinci parti olarak çıkan Mesut Yılmaz liderliğindeki ANAP’a verilmiş olması, aslında 28 Şubat sürecinin Refah-Yol Hükümeti’nin iktidara gelmesinden çok daha önce başladığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Yine bununla beraber seçim öncesi RP aleyhine basın ve medyada yapılan propagandalar da yaşanan bu sürecin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. 

Yıllardan beri süre gelen sisteme muhalif bir parti olan RP, 27 Mart 1994 yerel seçimlerde büyük bir başarı elde etmiş olmasının yanı sıra asıl başarısını 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde göstermiş ve seçimlerinde en çok oyu alarak birinci parti olmuştur. Ancak RP’nin almış olduğu bu başarı kısa sürede gölgelenmiş idi. Çünkü RP aldığı oylarla tek başına iktidara gelemediğinden, koalisyon kurmak için bir diğer partiye ihtiyaç duymuş ve bunun sonucun da yıkılan Ana-Yol Hükümeti’nin DYP kanadı, bu koalisyon için en ideal ortak olarak görülmüştür. Nitekim Ana-Yol Hükümeti’nin iktidardan düşürülmesinde önemli etkisi olan Tansu Çiller hakkında ki yolsuzluk gensorulardır. Tansu Çiller’in Yüce Divan’a gitmemek için artık her yola başvuracağı açık bir şekilde ortadayken, RP Erbakan’ın bu zaafı iyi kullanmış ve Tansu Çiller’i koalisyona zorlamıştır. Bunun sonucunda da Refah-Yol Hükümeti kurulmuş ve böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin 54. Hükümeti olan Refah-Yol Hükümeti iktidara gelmiştir. Çıkarlar ve bazı ödünler sonucu kurulan bu hükümetin icraatları çok tartışılmış RP’ne Taksim’e cami, pompalı tüfek satın alımı, karayoluyla hac, Sincan’daki Kudüs gecesiyle ilgili çok ağır eleştiriler gelmiş RP faaliyetleri sonucu, ordu ile birçok kez karşı karşıya gelmek zorunda kalınmıştır. Bir müddet sonra ülke şeriat-darbe ikilemine sürüklenmiş ve sonuç olarak bu ikilemde geçen süreç sonun da, post-modern darbeyi getirmiştir ve halkın oyuyla gelen, partiler iktidardan indirilmiştir. Kimilerine göre bu durum Cumhuriyeti Şeriattan kurtarırken, kimilerine göre ise demokrasiye asker eliyle bir müdahale olarak ifade edilmiştir. 

Refah-Yol Hükümeti’nin kurulması ile başlayan bu süreç Genelkurmay Başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ifadesiyle; “1000 yıl daha sürecek olan 28 Şubat süreci”, Türkiye Cumhuriyet’i siyasi tarihinde olağanüstü bir dönem olarak yerini almış ve Refah-Yol Hükümeti’nin kurulduğu ilk günlerden itibaren başta askeri kanat olmak üzere, basın ve medya organları ve sivil toplum örgütleri tarafından yakından takip edilmiştir. Nitekim RP içerisinde bulunanların sık sık yaptıkları şeriat ve irticai açıklamalar başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere birçok kesimin tepkisini çekmiş, Cumhuriyeti ve lâikliği koruma görevini Anayasa’dan aldıklarını ifade eden askerler siyasi yaşama müdahale etmeye başlamışlardır. Bu yapılan müdahaleler kimi zaman sert demeçlerle, kimi zaman basın ve medya organları kullanılarak köşe yazarları aracılığıyla kimi zaman da sivil toplum örgütlerinin harekete geçirilmesi ile olmuştur. 

Özellikle 28 Şubat süreci içerisinde basın ve medya organları aktif bir rol oynamıştır. Bu dönem içerisinde basın ve medya organları adeta kendisini kullandırarak bu yaşanan süreçte önemli bir yere sahip olmuş ve darbe söylentileri çıkararak siyaset atmosferinde ki yaşananları manşetlerine taşıyarak baş aktör konumuna yükselmiştir. 

Nitekim şu da bir gerçektir ki demokratik rejimi korumak ve kollamak adına bile olsa darbe söylentileri çıkarmak, gelişmekte olan ülkenin önüne set çekmek, ülkemizi geri kalmış ülkeler sınıfına koymak, Türkiye’nin ulaşmak istediği çağdaş medeniyet seviyesinden uzaklaştırmak ve en önemlisi de hak etmediği bir konuma yerleştirmektir. Çünkü yaşanan hiçbir askeri müdahale Türk siyasi hayatına olumlu bir etki ve değer katmamış, tam tersi bir süreç içerisine sokmuştur. 

Yaşanan bütün bu gelişmelere baktığımızda ordu dünyanın hiçbir ülkesinde demokrasinin koruyucusu değildir. Bu durum ise Türkiye’de 1960 ve sonrasında ki yaşanan askeri darbeler ile ordunun meşruiyetini kılan ve bizim demokratik idare eksikliğimizin bir uzantısı olarak görülmektedir. Belki bu yüzden ordunun yapmış olduğu müdahaleler meşruymuş gibi görünmekte ancak demokrasinin sahibi milli iradenin yansıması olan iktidar ve devlet olmadıkça orduya duyulan ihtiyaç hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Bu durum ise demokrasinin koruyucusu olan orduyu ön plana çıkaracaktır. Nitekim Türkiye’nin yaşadığı bu sıkıntılı süreçler sonrasında, demokrasi kültürümüzün daima zayıf bir şekilde bırakılmasına meydan verecektir. 

Ancak şu da belirtilmelidir ki Türkiye’de silahlı kuvvetlerin kendisine münhasır bir yapısının ve gerekli gördüğü durumlarda sisteme müdahale etmesini kolaylaştıran sebeplerin başında toplumun kendilerine biçtiği saygın imaj ve de yerleşmiş geleneksel kültür yapısı gelmektedir. Eğer ülkenin güvenliğinin ve geleceğinin tehlikede olduğunu söyleyen toplumda sarsılmaz güvene sahip bir kurum olan silahlı kuvvetler ise, toplum buna rahatça ikna olabilmektedir. 

Bu yaşanan durum elbette ki askeri darbelerinin onaylanması için sebep değildir. Her ne kadar 28 Şubat sürecinin demokrasiye bir müdahale olduğu, milli iradenin askıya alınmış olması ve bir süreç olarak uzun bir olgunun ürünü olmasının yanında askeri müdahalenin geç fark edilmiş olması, toplumda ki egemen güçlerin hegemonyalarını sürdürme kararlılığı ve yine bunun yanında halkın bilinçsiz bir şekilde, kendi kendisini yönetemeyecek bir şekilde bir noktaya saplanıp kalması 28 Şubat sürecinin ürünü olarak bilinmektedir. 

28 Şubat süreci; halkın demokratik bir ortam içerisinde, milli iradenin seçim yolu ile yansıması sonrasında seçilmiş ve iktidara taşınmış olan hükümete karşı başta askeri kanat olmak üzere, oligarşik sınıfların, basın ve medya organlarının, üniversitelerin, sivil dernek ve sendikaların birlikte yaptıkları bir darbedir. Ancak 
belirtilmelidir ki siviller olmaları gerektiği kadar demokrat olmadıkları ve milli iradenin üstünlüğüne inanmadıkları sürece demokrasinin korunması ve gelişmesi hep kesintiye uğrayacak ve demokrasi kültürümüz hep eksik kalacaktır. Nitekim bir ülkede başta siyasi partiler olmak üzere yargı, basın, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları demokrasiyi sahiplenmezler tam tersine müdahaleleri onaylarlar ise demokrasiyi yaşatmak elbette çok zor olacaktır. 

Netice itibariyle seçilmiş olan bir hükümet, seçim yoluyla değil zor kullanılarak iktidardan uzaklaştırılmıştır. Bu süreç ise milletin özgür iradesini hiçe saymak, aynı zamanda ülke ekonomisini gözden çıkarmak, dış siyasi arenada ülkenin imajını zedelemekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Yaşanan bu süreçte sistemin diğer aktörlerinin etkisini ve katkısını da unutmamak gerekir. Muhalefet partileri 28 Şubat sürecinde askerin sivil siyasete yaptığı uygunsuz müdahaleye karşı çıkmamış, hükümetin, parlamentonun ve demokratik siyasetin yanında yer almamışlardır. Sivil toplum örgütleri bu süreçte “laikliğin savunuculuğu” rolüyle 28 Şubat kararlarını destekleyerek Refah-Yol Hükümeti’nin iş başından uzaklaştırılması için verilen mücadelenin başını çekmişlerdir. Askerin “Bu kez silahsız kuvvetler halletsin” çağrısına ilk onlar cevap vermişlerdir. 

Türkiye Cumhuriyeti demokrasi serüveni boyunca 3 klasik darbe yaşamış olmakla beraber uzun bir sürecin ürünü olan, olgu ve olaylar zinciri etrafında şekillenen siyasi literatüre “post modern darbe” olarak geçen 28 Şubat 1997 Askeri darbesi ile karşı karşıya kalınmıştır. Basın ve medya organları başta olmak üzere, üniversitelerin, sivil dernek ve kuruluşların yoğun baskısı ile iktidarda bulunan Refah-Yol Hükümeti meşru olmayan, demokrasi ve hukuk dışı yollara başvurularak iktidardan uzaklaştırılmıştır. Yaşanan bu süreç içerisinde Cumhuriyetin temel ilkelerine yönelik ortaya çıkan tehditler bir anlamda önlendi. Bununla beraber askerin Türk siyasi hayatına yapmış olduğu bu dolaylı müdahale demokrasi ve rejim tartışmalarını da beraberinde getirmiş, milletin özgür iradesiyle iktidara gelen hükümetin meşru olmayan yollara başvurularak iktidardan uzaklaşmasını sağlamıştır. Bu süreç içerisinde özellikle ordunun söylem ve yönlendirmeleri oldukça etkili olmuş, özellikle bazı kuvvet 
komutanlarının bu süreç içerisinde aktif olarak rol oynamaları, asli görevleri dışına çıkarak siyasi yaşama müdahalede bulunmaları süreç içerisinde ki askerin rolünü göstermesi açısından oldukça önemlidir. Bütün bu yaşanan antidemokratik uygulamalar karşısında kimilerine göre yaşanan bu sürecin normal olduğunu ifade edilerek TSK’nın 35. Maddesini dayanak gösterip yaşanan bu müdahaleyi meşru göstermişlerdir. 

28 Şubat süreci ile gerçekleştirilmek istenip de hayat bulmayan birçok talep ve istek bu süreç içerisinde gerçekleşmemiş olmakla beraber halkın kendi seçtiğinin ve milli iradenin yansıması olan seçim yolu ile değil ancak başka yöntemler kullanılarak iktidardan uzaklaştırılmasına tepkisi yine geç olmamıştır. Nitekim 28 Şubat süreci ile siyaset sahnesinden silinmek istenen kadronun, 28 Şubat müdahalesinden 5 yıl sonra tek başına iktidara gelmiş olması, Türk milletinin 28 Şubat’ı onaylamadığının bir kanıtı olarak gösterilmektedir. 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde post-modern darbe olarak yaşanan bu süreç içerisinde Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah-Yol Hükümeti’nin ardından ANAP, DSP ve DTP ortaklığında kurulan Anasol-D Hükümeti iktidara gelmiş ve adını 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısından alan bu sürecin etkileri uzun süre devam etmiştir. 

Bu hükümet ilk iş olarak 28 Şubat 1997 tarihi MGK kararlarının en önemli maddesi sayılan “sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim” yasasını kabul etmiş, böylece imam hatiplerin, Anadolu liselerinin, meslek teknik okullarının ve özel okulların orta kısımları kapatılmıştır. 

Bu bağlamda Türk Eğitim Sisteminin Yapısal Özellikleri, Türk eğitim sisteminin iktidarla olan ilişkileri, “devlet-iktidarı ilişkisi”, 28 Şubat 1997 MGK karaları sonrası Türkiye’de “Eğitim-İktidar İlişkileri” açısından ortaya çıkan gelişmeler vb. konular da bu çalışmamızın bir başka temel konusunu oluşturmaktadır. 

Günümüzde Eğitim; değişimlere ve çevresine uyum sağlayabilen ve çevresiyle bütünleşebilen bir sistemi ifade etmektedir. Çağdaş, medeni ve muasır bir toplum oluşturabilmek için eğitimin gelişmesine gereken önem verilmelidir. 

28 Şubat 1997 MGK karaları sonrasında ülkemizde reform hareketleri denilebilecek eğitim alanında yenilikler yapılmaya başlanmıştır. Bu yenilik hareketlerin önceliği beş yıllık olan zorunlu ilköğretimin, üç yıllık ortaokul ile birleştirilerek zorunlu temel eğitimin sekiz yıla çıkarılması olmuştur. Önceleri pilot bölgelerde başlayan sekiz yıllık ilköğretim 16.08.1997 tarihinde kabul edilen yasa ile ülke genelinde kesintisiz zorunlu hale getirilmiştir. 

28 Şubat 1997 MGK karaları sonrasında kabul edilen ve zorunlu eğitimi sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı Yasa ile İmam-Hatip Okullarına olan talep büyük oranda 
düşmüş İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları bu yasadan dolayı kapatılmış, bundan dolayı bu yasa İmam-Hatip Liseleri için yeni bir dönüm noktası olmuştur. Sekiz yıllık zorunlu eğitim sonrasında kapatılan İmam-Hatip Okulları’nın orta kısmı ve üniversiteye giriş sınavında meslek lisesi olması nedeniyle katsayı sorunuyla karşılaşılması, Kur’an kursları, yüksek öğretim kademelerinde ki başörtüsü-türban sorunu ve bu sorunların gerek hükümet gerekse toplum nezdinde uzun süren tartışmaları da beraberinde getirmiş olması 28 Şubat 1997 askeri darbesinin Türk Eğitim Sistemi üzerindeki etkileri göstermesi açısından oldukça önemlidir. 

Geçmişten günümüze kadar gelen süre içerisinde ilköğretimin geliştirilmesine ve iyileştirilmesine dönük olarak atılmış birçok adım bulunmaktadır. 18 Ağustos 1997 tarihinde yürürlüğe giren, 4306 sayılı yasa ile tüm ülke genelinde 1997-1998 eğitim öğretim yılından itibaren Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim uygulanmaya başlanmıştır. 

Eğitim sistemindeki yaşanan bu çarpıklıklar ve daima değişen sınav sistemi ile milyonlarca gencin, üniversite kapılarında yığılmasına neden olunmuş ve bu yüzden özel dershanelere olan talep her geçen gün artmış, böylelikle söz konusu kurumlar tüm ülkeye yaygınlaştırılmıştır. Cumhuriyetten bu yana eğitim alanında atılan adımların hiçbiri, eğitimde var olan sorunların çözümünü sağlayamamış tır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra eğitim alanında ortaya konulan politikalar ve uygulamalar, iktidar sahiplerinin eğitimle her halükarda ilgili olması bakımından, diğer ulus devletlerden herhangi bir farklılığa sahip olmamıştır. Devlet, eğitim marifetiyle halkını aydınlatarak modernleştirmeyi amaç haline getirmiş ve toplumsal hayatta ve kültürel bağlamda köklü bir yere sahip olan dini ve geleneksel alışkanlıklar yine eğitim marifetiyle değiştirilmeye çalışılmıştır. 

1990’lı yılların ikinci yarısından sonra başlayan ve 28 Şubat Süreci olarak anılan dönemde eğitimle ilgili alınan bazı kararların günümüzde de etkilerinin görülmesi bakımından, eğitim iktidar ilişkileri bu dönemde çok net olarak ortaya çıkmıştır. Eğitim ile iktidar arasındaki bu canlı ilişki, iktidar sahiplerinin mücadelelerini sürdürürlerken araç sallaştırdıkları eğitime zarar verdiklerine dair farkındalıklarını bile engelleyecek boyutlara ulaşmıştır. Sonuçta, Türkiye’de iktidar mücadelesi neticesinde istikrara kavuşamayan eğitimin ve bileşenlerinin iktidar ilişkilerinden zarar gördüğünü kesin bir şekilde ortaya çıkarmıştır. 

Türkiye’de eğitim sisteminin yasal dayanağı anayasanın 42. maddesi ile belirlenmiştir: “Eğitim ve Öğretim, Atatürk ve İnkılâpları doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır... Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir...” Görüldüğü gibi anayasa eğitim sistemini hem çağdaş bilginin hem de devlet ideolojisinin (Atatürkçülük) aktarılmasının bir yolu olarak görmekte ve devlete eğitim hizmetini gözetleme ve denetleme görevini vermektedir. Bu görev, en üst düzeyde Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı tarafından yerine getirilmektedir (Çokgezen, Terzi, 2008, s.7). 

Türkiye’de özellikle “28 Şubat süreci” ile başlayan dönemde meydana gelen siyasal gelişmeler ve ulusal tehditler arasına “irticanın” da konulmasından sonra 
yaşanan sorunlar neticesinde toplumsal bir tepki meydana gelmiştir. Meydana gelen bu toplumsal tepki şiddete veya silahlı mücadeleye dönüşmemiş, 
demokratik yollarla dile getirilmiştir. Koalisyon hükümetlerinin Türkiye’de ekonomik alanda başarılı olamamaları ve yaşanan ekonomik krizler, toplumda 
dönemin iktidar sahiplerine karşı tepkilerin artmasına yol açmıştır (Şimşek, 2012, s.183). 

28 Şubat süreci sonrasında özellikle Refah-Yol Hükümeti’nin iktidardan düşürülmesi ile başlayan istikrarsızlık süreci koalisyon hükümetleri zamanında da sürmüş, bu dönem içerisinde toplumsal barış ve huzurun bozulması, artan ekonomik bunalımlar, geniş bir alana yayılan toplumsal memnuniyetsizlik sonucunda 3 Kasım 2002 yılında yapılan genel seçimler üzerinde büyük bir etki yaratmış ve seçim sonuçlarını etkilemiştir. 

28 Şubat süreci sonrasında kurulan koalisyon hükümetleri zamanında her alanda devam eden istikrarsız yönetim biçimi 2002 genel seçimleri ile beraber 
AKP’nin tek başına iktidara gelmesi sonrasında yeni bir Türkiye stratejisi gündeme getirilmiştir. Özellikle 2002 sonrasında her alanda olduğu gibi eğitim 
alanında da AKP’nin ortaya koyduğu uygulamalar toplumsal açıdan takdir kazandığı gibi bu yapılan yenilik hareketlerini eleştirenlerde ortaya çıkmıştır. 

 Bilindiği üzere Refah-Yol Hükümeti’nin ardından kurulan koalisyon hükümetleri dönemlerinde 28 Şubat sürecinin etkileri uzun süre hissedilmiştir. Olay ve 
olguların ürünü olan 28 Şubat sürecinde büyük bir özgürlük daraltılması yaşanmış ve toplumun tüm kesimleri bu süreçten zararlı çıkmıştır. 

Devletin bütün kurum ve kuruluşları bu sürecin sonunda itibar kaybetmiştir. Bugün hâlâ Türkiye siyasetinden ekonomisine, toplumsal kesimlerden devlet 
kurumlarına, bağımsız medyasından sivil toplum kuruluşlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede 28 Şubat’ın açtığı yaraları kapatmakla ve yarattığı tahribatı 
onarmakla meşgul olan bir Türkiye siyaseti bulunmaktadır. 

3 Kasım 2002 yılında yapılan genel seçimlerde AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden sonra eğitim alanında hayata geçirilen uygulamalar arasında başörtüsü konusunda yapılan çalışmalar, zorunlu eğitim süresinin kesintili olarak 12 yıla çıkarılması, İmam-Hatip liselerinin orta kısımlarının 4+4+4 şeklinde 
kademe lendirilen 12 yıllık zorunlu eğitimle tekrar açılması, üniversiteye girişte katsayı farkının kaldırılması ve Kur’an Kurslarına devam yaşı ile ilgili yaş 
sınırının kaldırılmış olması, 28 Şubat sürecinde hayata geçirilen eğitim uygulamaları ile taban tabana zıt olması bakımından dikkat çekicidir. Belirtilen 
konulardaki uygulamalarda, her iki dönem özellikleri açısından bakıldığında eğitim ile iktidar ilişkileri çerçevesinde değerlendirilecek unsurlar bulunmaktadır 
(Şimşek, 2012, s.184). 


KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1


47 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***************

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 42

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 42


5.1.6.8. 1997’den günümüze İmam-Hatip Liseleri ve Kur'an kursları 

İmam Hatip Liseleri, din görevlilerini yetiştirmek üzere kurulan meslek okulları 
olarak bilinmektedir. İmam-Hatip Liseleri, eğitim-öğretim birlikteliği anlamında bir inkılâp kanunu olan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemi içinde yer alan 5 yıllık ilkokula dayalı bir okul türüdür. Atatürk’ün de ifade ettiği gibi; “her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir” derken Cumhuriyet nesline dini öğrenebilecekleri bir yer olarak okulu göstermiştir. Atatürk, 1924’te 5 yıllık ilkokula dayalı İmam ve Hatip Mektepleri açtırmıştır. Ancak birtakım sebeplerle 1932’de kapanan bu mekteplerin yerine,1948 tarihinde İmam-Hatip Kursları açılması kararlaştırılmış (resmi açılışı 15 Ocak 1949), 1951’de ise bugünkü İmam-Hatip Liseleri açılmaya başlanmıştır (Soylu, 2013, s.39). 

28 Şubat 1997 MGK Toplantısında alınan kararlar eğitimde de büyük 
değişimleri beraberinde getirmiştir. 1997 sonrasında yaşanan gelişmeler İmam-Hatip Liseleri için yeni bir dönüm noktası olmuştur. Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim kapsamında bu okulların orta kısımları kapanmış, bir sene sonra da üniversiteye giriş sınavında meslekî bir okul olması nedeniyle neredeyse sadece İlahiyat Fakültelerini tercih edebilir duruma gelinmiştir. Bundan dolayı da İmam-Hatip Liseleri daha önceki revaçta olan durumun tam tersine dönmüş, öğrenci mevcudunda azalmalar meydana gelmiştir (Doğan, 2006, s.41). 

Türkiye’de İmam-Hatip Okulları’nın 1949 yılında çok partili hayata geçilme 
sürecindeki politik hava içerisinde halkın talepleri doğrultusunda CHP tarafından sadece imam ve hatip yetiştirilmesine yönelik açılan meslek liseleri olmalarına rağmen, 28 Şubat post modern darbesine kadar tüm merkez sağ hükümetler tarafından desteklendiği ve bu okulların meslek lisesi olma ile sınırlı kalmayarak mezunlarının imam ve hatiplik haricinde de mesleklere yöneldiklerini ifade etmişlerdir. 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı sonrasında oluşan politik hava içerisinde iktidara getirilen Anasol-D koalisyon hükümetinin post modern askeri darbeyi yapanlarca desteklendiğini ve bu hükümetin iki bakımdan İmam-Hatip Okulları’nı “ marjinalleştirmeye çalıştığını” bunlardan birincisi diğer meslek liselerinin orta kısımlarının da dâhil edildiği haliyle bu okulların orta 
kısımlarının kapatılmasıdır. İmam-Hatiplerin marjinalleştirilmeye çalışılmasının ikinci yönü ise, bu okullardan mezun olan öğrencilerin kendi alanları haricinde herhangi bir yükseköğretim programına devamlarının, üniversiteye girişte katsayı uygulaması nedeniyle, hemen hemen imkânsız hale getirilmesidir (Özbudun, Hale, 2010, s.121-122). 

1998 yılı içerisinde eğitim alanında yeni düzenlemeler ile beraber meslek lisesi 
mezunlarının üniversitelerin ilgili alanlarına girişinin sağlayan katsayı düzenlemesi yapılmış ve bu düzenleme ile İmam Hatip Lisesi mezunlarının İlahiyat Fakültelerine girmeleri kolaylaşmıştır. Ancak bu uygulama dışardan bakıldığında öğrencilerin lehine gibi gözükse de aslında hiç de öyle değildir. Ancak bu uygulama, mezunlar kendi alanları dışında ki bölümlere girmek istediklerinde puanlarının düşmesine neden olmuştur. 

1998 yılında 192.718 öğrenci meslek lisesinde okurken, İmam Hatip Liselerinin 
bu sayı içerisindeki oranı % 21 idi. Üniversite giriş sınavında genel lise ve Meslek lisesi mezunlarına aynı katsayıların verildiği son yıl olan 1998'de, her beş meslek lisesi öğrencisinden biri İmam Hatip Lisesi öğrencisiydi (Doğan, 2006, s.41). 

1997-1998 Eğitim Öğretim yılında İmam Hatip Lisesi, Anadolu İmam Hatip 
Lisesi ve Çok Programlı Lise sayısı toplamı 609 iken, bu liselere devam eden öğrenci sayısı ise 178 bin idi. İmam Hatip Liseleri'nin orta kısımlarında 1996-1997 eğitim öğretim yılında 214 bin öğrenci okumaktaydı. Sekiz Yıllık Zorunlu ilköğretime geçilmesinin ardından 2002–2003 eğitim öğretim yılı sonunda toplam İmam Hatip Lisesi sayısı 536 olurken, öğrenci sayısı ise 70 bine geriledi. Bu okullara yapılan kayıtların azalması durumu, yeni hükümetin başa geçmesiyle yön değiştirmiştir. 2003 yılında 23 bin öğrenci kayıt olurken, bu sayı 2004 yılı itibariyle yüzde 50 artarak 35 bine ulaşmıştır.

7 Soğukdere,a.g.m., http://www.cnnturk.com,2005 

Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Kanunu yürürlüğe girdikten sonra da çeşitli 
çevrelerde tartışmalar devam etmiş, cuma ve pazar günleri, cami önlerinde toplanan cemaat tarafından Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim protestoları yapılmıştır (Ayhan, 1999, s.433). 

İmam-Hatip Liselerinin genel öğretim içindeki konumuna yalnız din görevlisi 
yetiştirmesi gereken bir öğretim kurumu olarak bakanlar bile, okulların ve 
öğrencilerinin doğru tanınmadığından yakınmışlardır. Prof. Dr. Jale Baysal “İmam- Hatipliye de Saygı” başlıklı yazısında “... Binlerce caminin pek çoğunda, ilkokul diploması bile olmayan, dinden de dünyadan da habersiz cahil imamların iş basında bulunduğu düşünülürse, pekâlâ belli bir gereksinimi karşılaya bilecekleri söylenebilir...” (Ayhan, 1999, s.435) sözleriyle konuyu dile getirmiştir (Doğan, 2006, s.42). 

Bu konu zaman içerisinde büyük bir sorun haline gelmiş başta basın ve medya organları olmak üzere dönemin gazete ve dergilerinde de bu konu ile ilgili haberler yapılmış, gündeme özel başlıklar atılmış ve çeşitli konular hakkında da eleştiriler ortaya çıkmıştır. 

. Türkiye Gazetesi, “Din Eğitimi Engellenmiyor” 31 Temmuz 1997, 
. Cumhuriyet Gazetesi, “Şeriatçı Eğitim Dorukta”, 3 Mart 1997, 
. Yeni Kayseri Gazetesi, “Din Eğitimi Mutlaka Okullarda Verilmeli”, 
  15 Ağustos 1997, 
. Sabah Gazetesi, “Erbakan: Sekiz Yıllık Eğitim Hepimizi Bitirir”, 
   6 Mayıs 1997, 
. Yeni Gazete, “İmam-Hatipler Kapatılmamalı”, 15 Ağustos 1997, 
. Zaman Gazetesi “İmam-Hatibi Kapatamazlar”, 25 Temmuz 1997, 
. Cumhuriyet Gazetesi, “Dinci Siyasete Denetleme”, 2 Mart 1997, 
. Cumhuriyet Gazetesi, “İlköğretime İmam-Hatip Modeli”, 
  17 Nisan 1997, 
. Türkiye Gazetesi, “Kur’an Kursları Kapatılmıyor”, 30 Temmuz 1997, 
. Cumhuriyet Gazetesi, “Dinci Eğitime Son”, 2 Mart 1997, 
. Cumhuriyet Gazetesi, “ABD Laik Türkiye İstiyor”, 13 Şubat 1997… 


28 Şubat 1997 tarihi MGK Toplantısı sonrasında alınan kararlar bugün bile hala 
tartışılmakta ve özellikle eğitim sistemi üzerinde önemli bir dönüm noktası olan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarının kapatılması hakkında çeşitli görüşler ortaya çıkmış, bu uygulamayı doğru bulanların yanında, uygulanan bu sistemi eleştirenlerde ortaya çıkmıştır. 

Zorunlu eğitim süresinin kesintisiz 8 yıla çıkarılmasını destekleyen ve 
Türkiye’de 28 Şubat sürecinde 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçilmesinden dolayı İmam-Hatip Okulları’nın orta kısımlarının kapatılmasını olumlu bir gelişme olarak (İlhan, 1999, s.282) değerlendirenlerin yanında bu uygulamanın; Türkiye’de din ile ilgili hizmetlerin verilebilmesi için gerekli olan meslek elemanlarının yetiştirilmesi gibi masum bir amaçla kurulan İmam-Hatip Okulları’nın ilerleyen süreçte çeşitli dini ve siyasi gruplar tarafından istismar edildiğini, İmam-Hatip Okulları’na devam eden öğrencilerin kendi özgür iradeleri ile yaptıkları bir seçim sonucunda bu okullarda okumadıklarını, bu okulların öğrencilerin ailelerinin siyasi görüş ve beklentileri nedeniyle dayatılmış din eğitimi okulları konumunda olduklarını ve bu okulların gençleri militanlaştırdığını savunan ve İmam-Hatip Okulları’na devam edecek öğrenciler ülkeden ihtiyaç duyulan din görevlisi ihtiyacını karşılayacak şekilde sınırlandırılmalı ve bu ihtiyaçtan fazla durumda olan İmam Hatip Okulları çok programlı liselere dönüştürülmelidir (Saylan, 2009, s.16) şeklinde düşünenlerde bulunmaktadır. 

Yukarıda ki düşüncelerin yanında özellikle 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin 
ana amacı “İmam-Hatip Okulları’nın ve Kur’an Kurslarının budanmasıdır” şeklinde düşüncelerini dile getiren ve 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yasasının uygulanmasının hemen akabinde İmam-Hatip Okulları’nın orta kısımlarının kapandığını, Kur’an Kurslarına zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasından dolayı öğrenci alınamaz hale gelinmiş ve YÖK tarafından İmam-Hatip Okulu mezunlarının devam edebilecekleri yükseköğrenim alanların sınırlandırılması neticesinde 1997-1998 eğitim öğretim senesinde İmam-Hatip okullarının öğrenci kayıtlarının yarı yarıya düşmüştür (Kocabaş, 1999, s.179) 

Eğitim-Sen’in yaptığı araştırmaya göre Türkiye'nin sadece 5 bin İmam-Hatibe 
ihtiyacı olduğu; buna karsın, İmam Hatip Liseleri'nden 25 bin kişi mezun olup, bu okullarda okuyan öğrencilerin yüzde 12'si din görevlisi olmak istiyor, yüzde 88'i ise din adamı olmak istemiyor olması, tartışma konularının basında gelmektedir. Bu araştırmaya karşın Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 yılında 20 bin imam hatipliğe ihtiyacı olduğunu Maliye Bakanlığı’na bildirerek kadro istemiş aynı şekilde 2004 yılında Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Diyanet İsleri Başkanlığı Bütçesi görüşülürken yaptığı sunuş konuşmasında, ülkenin en önemli kurumlarından biri olan Diyanet'in kadro ve görevli ihtiyacı ile ilgili olarak önemsenmesi gereken açıklamalar yapmıştır. Buna göre yurt içinde ve dışında (yurt dışında 32 ülkede) irşat, aydınlatma, eğitim, sosyal ve kültürel alanlarda hizmet veren Diyanet'in en önemli ihtiyacı yetişmiş hizmet elemanı ile 
kadrodur. On bininde kadrosu da bulunmayan cami görevlisine (müezzin, kayyım, imam-hatip) ihtiyacın sayısı 24 bin 214'tür. Bunun yanında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da Türkiye'de bulunan yaklaşık 80 bin caminin 10 bininin çeşitli dernek ve kuruluşlara ait olduğunu belirterek 15 bin camide Diyanet görevlisi olmadığını belirtmiştir (Doğan, 2006, s.42-43). 

1997'den itibaren İmam Hatip Liseleri öğrenci alınmadı. 1997 yılında çıkan 4306 
sayılı kanun gereği zorunlu ilköğretimin 8 yıla çıkarılmasıyla ilköğretimden 
ortaöğretime geçişin yeniden düzenlenmesi ve ortaöğretim kurumlarının haftalık ders çizelgelerine bazı derslerin eklenmesi sonucunda, İmam Hatip Lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Yabancı Dil Ağırlıklı İmam Hatip Liselerinin öğretim süreleri 1 yılı hazırlık sınıfı olmak üzere toplam 4 yıl olarak belirlendi ve 1998-1999 öğretim yılından itibaren de bütün sınıflarda uygulamaya konuldu. 

Bu gelişmelerle beraber özellikle 4306 sayılı kanunun 10. maddesinde 
“İlköğretimin 6, 7 ve 8. sınıf öğrenimini ortaöğretim kurumları bünyesinde yapmakta olanlarla çıraklık eğitim merkezlerindeki öğrenciler, eğitimlerini bu kurumlarda tamamlarlar. 1997-1998 ders yılı başından itibaren bu sınıflara hiçbir şekilde öğrenci alınmaz” hükmü gereğince, 1997-1998 öğretim yılından itibaren İmam Hatip Liselerinin bünyesindeki ortaokullara öğrenci alınmadı. MEB Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla 2005 yılında liselerin 4 yıla çıkarılmasıyla imam hatip liselerinin önündeki hazırlık sınıfları kaldırıldı, Yabancı Dil Ağırlıklı Anadolu İmam Hatip Liseleri, Anadolu İmam Hatip Liselerine dönüştürüldü (30 Nisan 2012, Hürriyet). 


Bu tartışmaların eşiğinde özellikle İmam Hatip Liselerinde ki kız öğrencilerin de 
eğitim-öğretim görmeleri, İslam dininde kadın din görevlisi geleneğinin bulunmadığı gerekçesiyle başka bir tartışma ve eleştiri konusunu gündeme getirmiştir. Ancak dini bilgiye ulaşma hakkı ve sorumluluğu açısından İslam’a göre kadın ve erkek arasında farklılık görülmez. Dolayısıyla kadınların din eğitimi de bir ihtiyaç olarak görülmelidir. 
Nitekim Diyanet İsleri Başkanlığı bünyesinde kurs ve camilerde bu amaçla görevli personel bulunmaktadır. 

Bugün İmam-Hatip Liseleri Türk Milli Eğitim Sistemi içinde yerini almış, 
sistemin bir parçası olarak, seçmeli ders sistemi, ders geçme sistemi, sınıf geçme sistemi vb. genel ortaöğretimdeki bütün uygulamalara adapte olabilen ortaöğretim kurumlarıdır (Doğan, 2006, s.44). Ortaokul kısmı 3 lise kısmı 4 şeklinde (3+4=7) eğitim öğretime devam eden İmam Hatip Liselerinin 1997 yılından itibaren uygulamaya konulan sekiz yıllık zorunlu eğitim yasasıyla birlikte orta kısımları kapanmıştır. 2012 yılından itibaren 4+4+4 kademeli eğitim sistemine geçilmesiyle birlikte orta kısımları açılan İmam Hatip Liseleri 4+4 (4 orta kısım, 4 lise kısmı) şeklinde eğitim öğretime devam etmektedir (Soylu, 2013, s.39). 

Bugün Kur’an kursları 16 Kasım 1990 tarih ve 20697 sayılı Resmi Gazete’ de 
yayımlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an kursları yönetmeliğinde yer alan esaslar istikametinde yönetilmekte ve faaliyette bulunmaktadır” (Soylu, 2013, s.43). 

1980 yılında Kur’an Kursu sayısı 2773 iken, 1985 yılında ise 3405’e ulaşmıştır. 
Bu kurslara devam eden öğrenci sayısı da yaklaşık olarak 100.000’e ulaşmıştır 
(Gökaçtı, 2005, s. 274). 1980 ve 1985 yılları arasındaki Kur’an Kursu sayıları bu 
şekilde olmakla beraber resmi kursların sayısı özellikle köylerden büyük kentlere doğru başlayan göçün neticesinde büyük yerleşim birimlerinde hızla artmaya devam etmiştir. 1995 yılına gelindiğinde ise Kur’an kursu sayısı 5483’e ulaşmış ve bu kurslara devam eden öğrenci sayısı da 172,053’ü Kur’an’ı yüzünden okumayı öğrenenler, 21,475’i de hafızlık çalışanlar olmak üzere toplam olarak 193,528’e ulaşmıştır (Çağrıcı, 2002, s. 425). 

Kurs sayısında meydana gelen artış ve bu kurslardaki mevcut öğrenci sayısının 
çokluğu açısından Türkiye’deki dini eğitim verilen kurumlar içerisinde en yaygın olan Kur’an kurslarına, 1977 yılında çıkarılan yönetmeliğe göre ilkokulu bitirenler devam edebilmekte iken, 28 Şubat sürecinden sonra bu yönetmelikte yapılan değişiklikle sürekli olan Kur’an kurslarına ilköğretimi bitirenler devam edebilecek, yaz kuran kurslarına ise ilköğretimin beşinci sınıfını tamamlayanlar devam edebilecekdir hükmü getirilmiştir. Kur’an kurslarının sürekli ve yatılı olanlarına daha çok kırsal kesimden öğrencilerin devam ettiği ve bu süreci tamamladıktan sonra ise İmam Hatip okullarına devam ettikleri görülmüştür. Buna karşılık geçici olan yaz kurslarına, hemen hemen her türlü kesimden çocukların devam ettikleri ve bu kurslara devam etmekteki maksatlarının 
da temel dini bilgileri edinmek olduğu görülmüştür (Gökaçtı, 2005, s.275). 

1990’lı yılların başına kadar Kur’an kursları ile ilgili olarak önemli gelişmeler 
yaşanırken, 28 Şubat post modern darbesi sonrasında, örgün eğitim alanında olduğu gibi yaygın din eğitim alanında da ve özellikle Kur’an öğretimi konusunda sıkıntılı bir sürece girilmiştir. MGK bildirgesinin 3. Maddesinin b fıkrasında yer alan “Sadece 8 yıllık temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kur’an kurslarının MEB’in sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmaktadır” ifadesi, gelecek günlerde Kur’an Kursları için yaşanacak değişimin önemli bir göstergesiydi. MGK bildirisinde yer alan ifadelerin hayata geçirilmesi 1999 yılında olmuş ve Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 22.06.1965 tarih ve 633 sayılı Kanun’a 22.07.1999 tarihinde kabul edilen 4415 sayılı Kanun’la getirilen ek 3.madde ile Kur’an öğretimi, konusunda geriye doğru bir gelişme yaşanmıştır (Bahçekapılı, 2012, s. 79-80). 

Zorunlu eğitim süresinin kesintisiz 8 yıl olarak düzenlenmesi İmam-Hatip 
Okulları da dâhil tüm meslek liselerinin orta kısımlarının kapanmasına neden olmuştur. Ayrıca, 22 Temmuz 1999 yılında yürürlüğe giren 633 sayılı kanunun Ek 3. maddesinde “İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri dışında, Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için Diyanet İşleri Başkanlığınca Kuran Kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Ayrıca ilköğretimin 5’inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve MEB’ın denetim ve gözetiminde yaz Kuran Kursları açılır. Kuran Kurslarının açılış, eğitim öğretim ve denetimleriyle bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyon ların açılış ve çalışmalarına dair hususlar yönetmelikle düzenlenir” (Şimşek, 2012, s.178) hükmü yer almış ve ülkede ki Kur’an Kursları bu 
hükümler çerçevesinde faaliyet göstermektedir. 

1996 Kur’an Kurslarına olan ilginin zirveye çıktığı yıllardan biri olarak tarihe 
geçmiştir. Fakat her ne kadar başarılı bir yıl olarak değerlendirilse de bu yıl hatta 1995 yılı eğitim ve öğretim sistemimiz açısından yeni bir dönemin de başlangıcını oluşturmuştur. Çünkü 1995’te yıllardan beri konuşula gelen 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçiş için start verilmiş ve 15. Milli Eğitim Şurasının hazırlıkları başlatılmıştır. 13-17 Mayıs 1996 tarihinde Ankara’da 15. Milli Eğitim Şurası toplanmış ve 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kararı alınmıştır. 1997’de TBMM’de kabul edilen bir kanunla 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim uygulamasına geçilmiştir (Soylu, 2013, s.45). 

Devam eden süreç içerisinde 8 Yıllık Zorunlu Kesintisiz Eğitim Kanunu 
sonrasında, ilköğretim süresinin kesintisiz olması neticesinde, uzun süreli Kur’an 
kurslarına ancak ilköğretimden mezun olan öğrenciler kayıt yaptırabilirken, bir diğer yasaklama da, yaz Kur’an kursları için getirilmiştir. Buna göre, ilkokul 5.sınıftan mezun olmayan öğrencilerin, bu kurslara devam etmeleri yasaklanmıştır. Yasa’da yer alan “ilköğretimin 5.sınıfını bitirenler için tatillerde” ifadesi, öncelikle iç hukuk açısından, yani Anayasa’nın 24.maddesiyle8 düzenlenmiş olan din özgürlüğüne ve bu özgürlüğün bir sonucu olan din eğitim ve öğretim hakkına ciddi anlamda bir sınırlama getirmiştir (Bahçekapılı, 2012, s.80). 

8 Anayasa’nın 24. Maddesi: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden 
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz 

8 yıllık zorunlu eğitimin yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, hem imam hatip 
okullarının orta kısımları kapatılmış hem de kesintisiz eğitim uygulaması nedeniyle çocukların ilköğretim 1. Kademe sonrası (ilkokul) Kur’an kurslarına gitme imkânları ellerinden alınmıştır. Bu durum zaman içerisinde Kur’an kursu öğrencilerinin cinsiyet ve yaş grubu dağılımlarının da farklı şekilde değişmesine yol açmıştır. Sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulaması öncesinde daha çok 11-12 yaş arası çocuklar Kur’an kurslarına kayıt yaptırırken, zorunlu eğitimin 8 yıla çıkmasından sonra 14-15 yaş sonrası gençlerin bu kurslara kayıt yaptırdıkları görülmüştür. Sekiz yıllık zorunlu eğitim sonucunda Kur’an öğretiminin zayıflaması beraberinde özel kurum ve kuruluşların bu alana yönelmesini sağlamıştır. Bir başka ifade ile vatandaşların kendi özel çabalarıyla olumsuz durumu kendi lehlerine çevirme arzusunu ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla 
1997’den 2002’ye kadar Kur’an öğretimim konusunda devlet ve özel kurum ve 
kuruluşlar tarafından yürütülen Kur’an kurslarına baskı ve sınırlamalar getirilmiş olsa da, yaşanan bu süreç bu kurumların daha güçlü bir şekilde gelişmesini sağlamıştır (Bahçekapılı, 2012, s.86). 

Özel kurum ve kuruluşların bu dönemden güçlenerek çıkması beraberinde 
olumlu ve olumsuz birçok düşünceyi de getirmiştir. Böyle bir dönemde din eğitiminin veriliyor olması gençlerimizin dini ve kültürel değerlerimizden uzaklaşmaması olumlu bir gelişme olurken, din eğitiminin cemaatler eliyle verilmesi gerektiği tartışmalarını beraberinde getirmiş olması ya da var olan bir düşüncenin yüksek sesle dillendirilmeye başlanması olumsuz bir gelişmedir. Çünkü genel eğitimin dışında verilecek olan bir din eğitiminin mezhepçiliğe, tarikatçılığa, peygamber dışında dini motifler aramaya ve din adına çatışmaya götürmesi (Özcan, 2012, s.175) gibi sonuçlarının doğurabileceğinden ve dahası kendi aralarında bile belirli bir konsensüsü sağlayamamış cemaatlerin din eğitimi konusunda da farklılaşmalara gidebilecekleri, kendi düşünce ve anlayışlarına 
göre eğitim verme istekleri milli birlik ve beraberlik açısından fayda değil zarar 
getirecektir. 

Ülkemizdeki Kur’an kurslarında son zamanlarda ciddi artış yaşanmıştır. 2000’li 
yılların başında 3.368 olan Kur’an kursu sayısı, 2009-2010 öğretim yılına gelindiğinde 8696’ya, 2010-2011 öğretim yılında ise 9066’ya ulaşmıştır. Kur’an kursu sayısındaki artışların 28 Şubat sürecine gösterilen tepki olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır. Bununla birlikte Kur’an kurslarıyla ilgili yapılan güncel düzenlemelerde kurs ve öğrenci sayılarının artmasına sebep olurken öğretici sayısının da öğrenci ve kurs sayısına bağlı olarak artmasını sağlamıştır (Soylu, 2013, s.46-47). 

KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1



43 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***