22 Temmuz 2007 SEÇİMLERİ, TÜRK SİYASETİ ve MHP
BÖLÜM 3
ÜMİT ÖZDAĞ,
08 AĞUSTOS 2007
IIX.1.1 ABD ile Stratejik Ortaklık
Partilerin seçim bildirilerinin incelemesinden ABD ile ilişkilere en sıcak bakan iki parti olarak “MHP ve AKP” ön plana çıkmıştır. Türk halkının % 95’nin Amerikan karşıtı olduğu, Bush’un ABD’de bile kimsenin yanından geçmediği bir dönemde MHP’nin ABD ile stratejik ortaklığa talip olması her anlamda büyük bir yanlış olmuştur. MHP adayları bu konu ile ilgili soruları cevaplandıramamışlardır.
Pew Araştırma Kurumu adlı Amerikan şirketi tarafından Türkiye’yi de kapsayan 47 ülkede yapılan araştırmada Türklerin sadece % 9’unun ABD’ye sıcak baktığı, Türklerin % 75’inin ABD’nin Türkiye’nin çıkarlarını dikkate almadığını düşündükleri ortaya çıkmıştır. Bush’a güven duyan Türklerin oranı % 2 iken sadece ABD’ye kafa tuttuğu için İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat’a güvenen Türklerin oranı % 21 olarak belirmiştir.[11] Özetle, ABD ile stratejik ortaklık bugünün Türkiyesinde Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır.
IIX.1.2 “ 1 Mart Tezkeresi kabul edilmeliydi ”
Seçim kampanyası sürecinde Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için en hayati konu olan Kuzey Irak’ta yapılması gerekenler hususunda MHP sözcüleri, Türk seçmeninin % 80’inin reddettiği, MHP seçmeninin % 99’unun reddettiği 1 Mart Tezkeresini savunurken, “Türkiye’nin Kuzey Irak’ta ABD’ye rağmen” hareket etmemesi gerektiğini vurgulamışlardır. Böylece çok doğru bir siyaset önerisi olan Habur sınır kapısının kapatılması önerisi etkisini yitirmiştir. Böylece, AKP ile MHP’nin Kuzey Irak siyaseti arasındaki fark silikleşmiştir.
IIX.1.3 Avrupa Birliği ile Tam Üyeliğe Devam
AB’nin Türkiye’ye yönelik çifte standarda dayanan, ahlaki olarak düşük siyasetine karşı da sadece MHP’nin geleneksel tabanı değil, Türk milletinin % 80’nini aşan bir bölümünün nefret ettiği bir projedir. Buna rağmen, MHP’nin ideolojik yumuşamanın sonucunda AB’ye açık “hayır” politikası izlememesi ve “stratejik düşünme dönemi” gibi kavramlarla halka ulaşacak mesajlar verememesi de partinin başarısızlığına etkide bulunmuştur.
IIX.1.4 Ekonomik Belirsizlik
AKP sonrasında uygulanacak ekonomik politikalar konusunda da IMF çizgisi dışında bir yeni model ve yeniden yapılanma ortaya konulmamıştır. Bütün bunlar MHP’nin “merkez parti projesi” adı altında köşelerini yitirmesinin bir sonucudur.
Bu durum MHP’nin kendi adayları tarafından kamuoyu önünde “MHP sağdaki CHP’dir” şeklinde ifade edilmesi sonucunu doğurmuştur.[12] Bu yaklaşımlar, AKP’nin, “Oyunu ver MHP’ye gitsin CHP’ye” söyleminin tutmasına ve milliyetçi-muhafazakar seçmenin MHP’den uzaklaşmasına neden olmuştur.
IIX.2. Etkisiz, Yetersiz Propaganda ve Başarısız Seçim Kampanyası
Türk halkı son beş-altı yıldan buyana dünyada en yoğun psikolojik operasyona maruz kalan halktır. Bu halkın bilincini yeniden yapılandırmak, yanıltmak, yönlendirmek amacı ile psikolojik operasyonların her türlüsü AKP iktidarına destek verecek şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu gerçek anlaşılmadan AKP’nin seçim zaferini izah etmek mümkün değildir.
MHP’nin propaganda anlayışı ve mekanizması uluslar arası psikolojik operasyonu ve AKP ile göğüs göğüse bir mücadeleyi kaldırabilecek şekilde tasarlanmamıştır. AKP, yukarıda altını önemle çizdiğimiz gibi 4 Kasım 2002’den buyana etkisini ve araçlarını her geçen gün artıran bir propaganda süreci geliştirirken, MHP seçim kampanyasını son bir aya sıkıştırmıştır. Oysa yapılması gereken örgütlenme ve propaganda konusunda Türkiye’nin en deneyimli siyasi partisi olan MHP’nin dayanışma içinde olduğu bütün sivil toplum örgütleri ile birlikte 4 Kasım 2002 tarihinden itibaren 2007 seçimlerine hazırlanmasıydı. Seçim, seçim kararı alındıktan sonra yapılan propaganda ile kazanılmaz.
Bu süreçte AKP’nin yaptığı büyük tahribat halka sürekli ve defalarca anlatılmalıydı. Çünkü AKP yaptıklarının yoğun propagandasını gerek kendi medyası gerek yaygın medya aracılığı ile halkın bilincini yeniden yapılandıracak bir psikolojik operasyon şeklinde yaparken, MHP’nin dışında halka yönelik psikolojik operasyonu kıracak başka hiç bir güç yoktu. MHP’nin son dört yılda sürekli olarak, konferanslar, toplantılar, mitingler, afişler, el ilanları, mevcut gazetelerin ve dergilerin baskı ve satış sayılarının yükseltilmesi, televizyon kurulması ile AKP’nin propaganda mekanizmasını göğüslemesi ve etkisiz hale getirmesi mümkündü.
Halkın IMF ekonomisinin uzun vadeli sonuçlarını kendiliğinden anlaması beklenemez. Halk kitleleri bugün cebinde olan paraya bakarak siyaseti değerlendirme eğilimindedir. Halk Annan Planı’nı okumaz. Halk AB ile yapılan anlaşmaların detaylarını bilmez. Halk, AB’nin tarım konusundaki taleplerinin Türkiye için ortaya çıkaracağı felaketleri gösterilmez ise görmez. Üstelik yaygın medyanın da AKP’nin politikalarına destek verdiği düşünülür ise halktan kendi başına bütün doğruları bulması beklenemez. Zaten halktan bütün doğruları tek başına bulması beklenseydi siyasi partilere gerek kalmazdı. MHP’nin yapması gereken AKP iktidarı boyunca AKP’nin yaptıklarının sonuçlarını günlük dile tercüme ederek halka anlatmaktı. Bunu yapmayanların şimdi “halk demek ki memnunmuş” diyerek halkı suçlamaya hakları yoktur.
Seçimden önce son bir ayda yayına başlayan ATA Tv kaliteli ve başarılı bir yayın politikası izlemesine rağmen çok geç kalmış bir girişimdir ve sonuçları ancak 2012’de görülecektir. Öte yandan MHP Genel Başkanı D. Bahçeli’nin televizyonlardan kaçmaması bir zorunluluktu. Oysa son beş sene içinde D. Bahçeli’nin bütün televizyonlarda toplam görüntü/saati her halde iyimser bir hesap 10 saati ile geçmez. Aynı süreç içinde Erdoğan her halde 5.000 saate yakın görüntü/saat ile televizyonlarda propaganda yapmıştır.
Küresel psikolojik operasyonu ve AKP propagandasını MHP temsilcilerinin son dört yılda Batı Trakya’da Mehmet Emin Ağa’nın cenaze töreninde, Ankara’da Türkmen Cephesi’nin mitinginde, keza Ankara’da Gazilerin düzenlediği mitingde, seçimden iki gün önce yapılan Kerkük Tuzhurmatın’da öldürülen 200 Türkmen için Kocatepe Camii’nde düzenlenen mevlütte bulunması gerekirdi. Bunun için MHP’nin Ordu’da fındık üreticisinin protestolarının önünde olması gerekirdi. Yok edilen Türk tarımı konusunda köylüyü uyarmak için son dört sene köylünün yanında olması gerekirdi ki AKP seçimden önce verdiği rüşvetle köylüyü ikna edemesin.
MHP’nin son beş senede sosyal muhalefetin öncülüğünü yapması gerekmekteydi. Bu işsiz kahvelerinde, ezilen ve haritadan silinen köylerde/tarlalarda, işçi sendikalarında ve memur sendikalarında, sivil toplum örgütlerinde bulunmayı, onların görüşlerini almayı, mücadelelerine destek olmayı gerektirirdi. Oysa MHP’nin 1965’den buyana fikri mücadelesinin en önemli parçası olan ülkücü öğretmenler 2002 ve 2007 seçimlerinde ve arasındaki dönemde küstürülmüşler, dışlanmışlardır.
Bu semt pazarlarında dolaşmayı, halkın içinde siyaset yapmayı, baskına uğrayan karakolları ziyaret etmeyi, şehit ailelerinin evlerine gidip baş sağlığı dilemeyi, şehit aileleri derneklerini kabul etmeyi, bir kez olsun Bilkent yolu üzerindeki gazi askerlerin rehabilitasyon merkezine giderek elleri, kolları, bacakları veya gözleri bazen da bunların hiç birisi olmayan gençlerin alınlarından öpmeyi gerektirirdi.[13]
AKP’nin başarısını alkışlayan küresel psikolojik operasyonun Türkiye uzantıları son dört yılda “MHP sokağa çıkmıyor. MHP, uyumlu ve ılımlı hale geliyor” diye alkış tutuyorlardı. Oysa “MHP içeri girerken” AKP beş sene boyunca sokağa çıkmıştır. Her halde bu alkışların bir nedeni vardı ve bu neden 22 Temmuz 2007 gecesi açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Propagandanın etkili olabilmesinin en önemli araçlarından birisi il ve ilçe teşkilatlarıdır. İl ve ilçe teşkilatları, merkezin ürettiği tezleri toplumsal uçlara yerel siyasetin diline tercüme ederek aktarırlar. Teşkilatları ile sevgi dolu kardeşçe bir ilişki içinde olmayan Genel Merkezin teşkilatları dinamik tutması zordur. Kendisi öğlenden sonra açılan bir Genel Merkezin il ve ilçe teşkilatlarından sabah ezanı ile çalışmaya başlamasını istemesi mümkün değildir.
Bu çerçeveden bakıldığında 2007 seçimlerinde bazı istisnalar bir tarafa bırakılır ise MHP teşkilatları olağanüstü bir fedakarlık ve verimlilik ile çalışmışlardır. 2007 seçimlerinden önce 2.5 sene kapalı kalan Ankara il teşkilatının Ankara’da seçimlerde aldığı sonuç bu çerçevede değerlendirilir ise çok başarılı kabul edilmek zorundadır. Ayrıca yaygın medyaya çıkan MHP temsilcileri diğer partilerin temsilcilerinden genel çerçevede daha iyi bir performans ortaya koydular. Fakat bu temsilcilerin Erdoğan’ın performansını etkisiz hale getirmesi beklenemezdi.
Yine AKP Genel Başkanı son bir ayda da MHP Genel Başkanı’nın ortaya koyduğu performanstan çok daha etkili bir seçim performansı göstermiştir. Erdoğan’ın yapmış olduğu miting sayısı, Bahçeli’nin düzenlemiş olduğu miting sayısından çok daha fazladır. Beş yıllık süre sonunda Erdoğan televizyonları tekrar son 30 günde yüklenerek kullanırken, Bahçeli sadece iki kez televizyonda program yapmıştır.
Teşkilatların ve adayların bütün çabalarına rağmen, aşamadıkları bir diğer olumsuz hususta, seçim kampanyası süresince kullanılan, afişler, broşürler, görsel malzeme, tasarım, renk seçimi vs açılardan amatörlüğün ötesinde 1960’ların ortasını hatırlatır bir üslupla hazırlanmış, çirkin, kötü ve etkisiz olmasıydı.
Özetle son beş sene propaganda açısından tamamen boş geçirildiği gibi son bir ayda gerçekleşen propaganda da basının MHP’ye verdiği bütün desteğe rağmen yeterli değildi. Nitekim sonuçta değil seçmenin geneline kendi seçmenine bile ulaşmakta etkisiz kalan MHP, ülkücü hareketin kalesi olarak bilinen yerleri AKP’ye terk edilirken, PKK’ya tepkinin yükseldiği Mersin, Antalya, Manisa, Aydın gibi iller ile Ankara, İstanbul ve İzmir’de CHP-DSP’den kayan oylar sayesinde % 10 barajını aşmıştır.
IIX.4 CHP Laikçiliğine Kayış
MHP, siyasi tarihi boyunca ortalama Türk muhafazakar yapısını temsil etmiş bir parti olmuştur. MHP, laik sistemi kabul etmiş ancak milletin Müslüman olduğu gerçeğini siyasetine doğru olarak taşımıştır. MHP’nin bu çizgisi bir yanda laik sistemi laikçi dinciliğe kaydıranlar ile öte yanda dinimizi günlük siyasette araç olarak kullananlar arasında mükemmel bir doğru hattı temsil etmiştir.
Son yıllarda MHP’nin Atatürk-Türkeş çizgisinden uzaklaşarak, İnönücü zihniyetin düşünce kalıplarına yakın, “kontrollu bir devlet milliyetçiliğine” kayması, MHP ile ülkücü kitleler arasında yabancılaşmaya neden olduğu gibi örneğin 1999 seçimlerinde MHP’yi % 18’e taşıyan muhafazakar seçmeni AKP’nin kucağına itmiştir.[14]
Ülkücü taban seçim kampanyası boyunca televizyonlarda tanıdığı, bildiği ülkücü damardan gelen MHP’lileri değil, daha MHP’li bile olamadıklarını ifade eden, “ben MHP’ye kaymadım, beni davet ettiğine göre MHP benim çizgime kaydı” diyen adaylar tarafından MHP’nin temsil edildiğini görmüşlerdir. Sonuçta, MHP kalelerini AKP’ye terk etmiştir.
Gerçi bu yeni duruşla CHP-DSP seçmen zemininden MHP’ye oy kayması olmuştur. Ancak bu oy kayması kalıcı olmaktan ziyade konjenktüreldir ve CHP-DSP seçmen tarafından “MHP’de %10’u geçsin” düşüncesi ile taktik nedenlerle verilmiştir. Oysa, AKP’ye giden MHP oyu orada kalıcı hale gelmekte veya hiç sandığa gitmemekle beraber MHP’ye yabancılaşmaktadır. Eğer bu seçimde MHP içinde bir grup, “Ülkücülerin oyu olmadan da %10’u geçerek üzerimizdeki seçmen baskısını” kaldıralım diye düşünmüş ise bu başarılmıştır.
IIX.3. Çözüm Üretememe Ve Gelecek Vaat Edememe
Başarısızlığın bir diğer nedeni MHP’nin halkın aklına nüfuz edecek herhangi bir konuda çözüm önerisi üretememiş olmasıdır. MHP’nin seçim kampanyası, AKP’nin haklı eleştirisine dayanmıştır. Oysa seçmen AKP’nin kötü icraatlarından dolayı değil, MHP’nin yapacaklarından dolayı MHP’ye oy vermeye davet edilmeli idi. Kampanya sürecinde ve hatta sonrasında MHP Genel Merkezi’ne hakim olan hava “AKP o kadar kötü ki, seçmen bize oy verir” şeklinde olmuştur.
Bu anlayış siyasette iflas etmiştir. MHP kampanyasını, AKP’nin eleştirilmesi ve çözümler üzerine kurmalıydı. Bu çözümler her alanda radikal, kolay anlaşılır, umut vaat eden sloganlarla ifade edilmeliydi. Oysa MHP seçime kitlelere değil kendi seçmenine bile ulaşmada sıkıntılı olan üç slogan ile girmiştir. Bunlar, “tek cevap”, “60. hükümet, milliyetçi hareket” ve “devletin başına devlet gelecek” sloganlarıdır ki, seçmenin günlük hayatı ile hiçbir ilgisi olmayan, ona ulaşmayan sloganlardır.
Seçimden hemen önce acele ile sanki “bizde çok inanmıyoruz ama yine de söyleyelim” havası ile ortaya atılan ve geçen seçimlerde MHP tarafından köfte-ekmek partisi diye suçlanılan Genç Parti’den alınan “OSS kalkacak”, “Mazot 1 YTL olacak”, “Her işsize 200 YTL” gibi çözümler ise MHP’ye yakışmamıştır. Keza Sayın Bahçeli’nin “Bana anayasayı değiştirecek çoğunluğu verin, Öcalan’ı asayım” demesinden hemen bir gün sonra partinin vitrindeki iki adayının televizyonlarda “bunun mümkün olmayacağını” söylemeleri seçmenin gözünden kaçmamıştır.
IXX.4 Yanlış Anlatımlar ve Yetersiz Karşı Propaganda
Bazı MHP adaylarının uzmanlıkları dışındaki alanlarda yanlış anlaşılmaya müsait ve MHP tabanının hassas olduğu konularda açıklamalar yapması, yaygın basının bütün örtme çalışmalarına rağmen MHP’ye özellikle iç ve doğu Anadolu’da muhafazakar-ülkücü tabandan oy kaybettirmiştir. Hatta MHP’ye kızgınlığından dolayı “oy vermemek” için gerekçe arayan ülkücü seçmene bu yanlış anlatımlar gerekçe oluşturmuştur.
MHP, propaganda sürecinde AKP’nin her yöntemi kullanarak geliştirdiği MHP’yi karalama çalışmalarına karşı etkili cevap geliştirememiştir. Örneğin, AKP’nin “CHP-MHP ittifakı” propagandasına karşı “AKP-DTP birlikteliği” veya “Barzani’ye AKP’nin ekonomik yardımı” gibi konular yeterince etkili kullanılmamıştır.
IX. Bundan Sonra Türkiye
“ Türkiye Türklerindir sözü hayasızca bir sözdür. Bu Sözü Söylerseniz Türkiye’yi 30 parçaya Bölersiniz.” R.T. Erdoğan / Yeni Zelanda
Türkiye’nin gelecek beş yılı AKP’nin temsil gücü yüksek olan bir zeminde, kendine öz güveni geçen döneme göre çok daha yüksek bir şekilde iktidarı ile
geçecektir. Üstelik AKP tek modern toplumun siyasal gereklerine göre örgütlenmiş ve bilimsel çalışan tek partidir.
22 Temmuz seçimlerinden hemen sonra AKP derhal 2009 yerel seçimleri ve 2013 genel seçimleri için propaganda çalışmalarına başlamıştır.[15]
Oysa seçimleri kaybeden muhalefet bir duygu karışıklığı içindedir. CHP Genel Merkezi muhalefetin eleştirilerine “CHP’yi Sorozculara vermeyeceğiz”
yazılı bir pankartı CHP Genel Merkezi’ne asarak “cevap vermiştir.” Genel Başkan D. Bahçeli ise Ankara’da toplanan MHP il başkanlarına “ MHP seçimlerden başarı ile çıkmıştır. Bayrama kadar dinlenin” mesajı vermiştir.[16]
İktidarda ve muhalefette bu ruh hali devam ettiği takdirde gelecek seçimleri
kazanacak partinin hangi parti olacağını kestirmek zor olmayacaktır.
AKP’nin % 47 ile tek başına iktidara gelmesi Türkiye’yi çok büyük risklerle karşı karşıya bırakacaktır. Üstelik AKP’nin TBMM’ne soktuğu parlamento grubu bir
önceki dönemdeki AKP grubu ile karşılaştırıldığında çok daha olumsuzdur. Bu grup Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine, milli devlete karşı daha düşman
insanları bir araya getirmektedir.
AKP’nin Güneydoğu Anadolu’da bir çok yerde DTP’li bağımsızlardan daha fazla oy almış olması bazı çevrelerde “etnik siyasetin ve DTP’nin yenilmiş olması”
olarak nitelendirilmektedir. Oysa gerçek “etnik siyasetin” sadece Güneydoğu Anadolu’da değil, bütün Türkiye’de AKP saflarına gizlenmiş olmasıdır.
Bu durumu daha da vahim hale getiren terör örgütünün siyasi kolu DTP’nin de TBMM’de grup oluşturmuş olmasıdır. Bir İspanyol gazetesi olan ABC, Türkiye’deki bu durumu “Erdoğan, milliyetçi Kürtler ile ittifaka hazırlanıyor” diyerek ifade etmektedir.
AKP ve DTP, federalizmin ılımlı ve radikal partileri olarak önümüzdeki dört yılda Türkiye’nin AB tam üyelik sürecinin örtüsü altında ve Kuzey Irak’tan gelen
dinamiklerle Türkiye’yi çok etnikli federal bir devlete sürüklemek için bir program uygulayacaktır. Bu süreçte, AKP ile DTP arasında bir görev dağılımı yapılması büyük bir ihtimaldir.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra Sezer’in veto ettiği ve Türkiye’nin menfaatlerini ağır bir şekilde tehdit eden “ Petrol Yasası ”, yine veto edilmiş olan “ Vakıflar Yasası ” gibi yasalar derhal yürürlüğe girecektir. AKP, durmuş bulunan AB sürecinde Kıbrıs’ta Rumlara liman tavizi vererek, Ermenistan ile sınır kapısını açarak tekrar başlatmak isteyecektir. Kuzey Irak’ta Kerkük’ün Barzani’nin eline geçmesi ve bağımsız Kürt devletinin kurulması artık daha kolay görünmektedir.
Keza Türkiye’nin federalleştirilmesi için AKP’nin önümüzdeki beş yılı etkili bir şekilde kullanacağı da görülmektedir. AKP’li milletvekillerinin daha ilk günlerde
anayasanın değiştirilmesi ile ilgili verdikleri mesajlardan önümüzdeki beş yılın nasıl geçeceği anlaşılmaktadır.
X. Türk Milliyetçilerine Düşen Görev ve MHP Herkesin umutsuzluğa kapıldığı noktada Ülkücünün görevi başlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine sadık olan partileri, sivil toplum örgütlerini ve aydınları, demokratik hukuk rejiminin kuralları içinde etkili bir demokratik mücadele vererek, AKP-DTP projesine karşı mücadele etmesini gerektirmektedir. Bu mücadele çok boyutlu olmalıdır. Cumhuriyetin temellerine saldıranlara karşı hayatın her alanında etkili bir mücadele verilmelidir.
Bu amaçla, yoğun, kitlelerin içine çekildiği, çok güçlü bir fikri üretim üzerine oturan büyük bir siyasal ve kültürel mücadele başlatılmalıdır. Bu mücadele yaygın basın ve AKP medyasının gücü göz önünde tutularak ve aynı ölçüde güce yakın tarihte sahip olunamayacağının bilincinde olarak var olan bütün milli güçleri birleştiren bir anlayış ile yapılmalıdır. Milliyetçi gazete, dergi ve televizyonlarla işbirliği geliştirilmelidir.AKP’ye karşı mücadelenin belkemiğini siyasal alanda MHP oluşturacaktır. MHP’nin böyle bir mücadele içinde olduğu süreçte bütün milli unsurların MHP’nin mücadelesini destekleyici bir tavır içinde olmaları gerekmekte dir. Çünkü, MHP’nin gerçek mücadelesi yaygın medyanın hedef saptırmak için sürekli körüklemek istediği şekilde MHP ile terör örgütünün TBMM’deki siyasal uzantısı arasında olmayacaktır. Gerçek mücadele uluslar arası sistem ve onun desteklediği AKP ile milli güçlerin tamamı tarafından desteklenmesi gereken MHP arasında gerçekleşecektir.
MHP’nin böyle bir mücadelede Türk devleti ve milleti adına başarılı olması için gereken milli devletin tavizsiz savunulması konusunda fikri planda Atatürk-Türkeş çizgisine geri dönmesi bir zorunluluktur. MHP’nin oy patlaması yaptığı coğrafya tahlil edildiğinde seçmenin MHP’ye oy vermesinin gerekçesi “çiçek bahçesi ve Türkiye’yi farklılıkların farkında olarak yönetme” söylemi değil, rahmetli Türkeş’in “Ne mozaiği ulan” söyleminde öz güvenin MHP üzerinde süren etkisidir.
İçine girdiğimiz dönemde MHP Genel Merkezine karşı değişik ve haklı nedenlerle eleştirisel bir tavır alan bütün sivil toplum örgütleri, aydınlar, yayın organları
MHP’nin mücadelesini güçlendirici bir tavır almalıdırlar. Öte yandan MHP’nin de kendisini eleştirdi veya sorgusuz-sualsiz itaat etmedi diyerek sivil toplum
örgütlerini dışlamak gibi bir lüksü yoktur, olmamalıdır. MHP, milli devlet ve Türk milletinin bütünlüğünü koruyan siklet merkezini oluştururken, arkasında ve
kanatlarında bütün milli birikimi toplamalıdır.Liberal basının MHP’nin “uyumluğuna” düzdüğü övgülere inanılmamalı ve Atatürk-Türkeş çizgisine uygun politikalar büyük bir kararlılıkla gündeme getirilmelidir. Ülkücü geçmişe ve duruşa sahip çıkılmalıdır. MHP tekrar kendisini Türk Dünyasının sesi olarak algılamalıdır. MHP, AKP’nin belirlediği gündemin peşinden gitmemeli, kendi Türkiye gündemini belirleyecek çıkışlar yapmalıdır. MHP Türkiye’nin büyük bölümünü arkasında birleştirecek politikalarla gündemi belirleyerek yeni yasama dönemine girmelidir.
MHP başta olmak üzere muhalefet eğer yeniden yapılanmaz, AKP propaganda mekanizması ve arkasındaki büyük küresel destek ile mücadele edecek bir yapı
oluşturamaz ise AKP’nin Türkiye’nin veya ondan geriye kalanın gelecek 10 yılına damgasını vurması çok zor olmayacaktır
https://feneryener.wordpress.com/2007/08/28/22-temmuz-2007-secimleri-ve-mhp/
***