İlber Ortaylı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlber Ortaylı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2020 Pazar

Yunan General İoannİs Metaksas’ın kehaneti ve... İnancın zaferi

 Yunan General İoannİs Metaksas’ın kehaneti ve... İnancın zaferi


İlber Ortaylı

19 Mayıs 2019

Hürriyet,

Küçük Asya Seferi’nin komutanlığını reddeden Yunan general İoannis Metaksas, “Yok oldu zannettiğiniz ordularını Türkler yine toparlar ve bir sabah aniden  karşınıza çıkarlar” demişti. Samsun’dan 1.5 yıl sonra milli ordu ortaya çıkmıştır. 2 yıl sonra da TBMM Hükümeti’nin hem içte ama asıl önemlisi dış dünyada itibarını ve varlığın pekiştiren Sakarya Savaşı, general Metaksas’ın bu kehanetinin doğruluğunu gösterir. Hiç şüphesiz Kurtuluş Savaşı’nı hazırlayanların girişimi bir kumar veya kehanet değil ortak asker aklının bilgeliğine dayanır. Bütün mesele buna inanmaktı.

OSMANLI İmparatorluğu için tam tamına dört yıl önce ekim sonunda başlayan savaş 30 Ekim 1918’de Limni Adası’nda son buldu. Mondros Limanı’nda Türkiye’nin

bütün müttefikleri gibi ağır bir mütareke imzaladığı açıktı. Buna rağmen Rauf Bey dahil mütareke heyetinin saf bir ümit beslediği de açıktır. Büyükada’da Kût’ül-Amâre’den beri esir olarak bulunan general Townshend Britanya’yı ikna için heyetle birlikte götürülmüştü. Tamir edildiği anlaşılan Gelibolu malulü HMS Agamemnon zırhlısının içinde heyetler görüşmeye başladı. Tabii bu bir görüşmeden çok diktedir.

HINÇ-İNTİKAM-İŞGAL

Fransa’nın Alman heyetine karşı takındığı mütehakkim ve kindar tavrın ilk anda Britanyalılar tarafından gösterilmediği açık. Amiral Somerset Arthur Gough-Calthorpe yer yer ikna edici hatta Türklerin lehinde uygulanacağına dair vaat edici üslubunu buradan ayrıldıktan sonra unutmuştur. Zira Britanya dört yıl süren bu savaşın kendisi için çok uzun olduğunun farkındaydı. Umulmadık kayıplar yanında bilhassa Gelibolu’dan sonra Kût’ül-Amâre’deki yenilgi, İran ve Bakü’de bunu izleyen gerilemelerin kini içindeydi. Nitekim mütareke hükümleri çok geniş yorumlanarak 1919 yılı içinde işgaller ve Osmanlı devlet görevlilerine karşı küçümsemeler devam etti. Bu tip bir mütareke havası Cihan Harbi’nin kendisi kadar yenidir. Uzun süren savaş uzun süren hınç ve intikamı da birlikte  getirdi.

OKUMUŞ ŞEHİT GENÇLİK

Daha dokuz ay evvel Türkiye Brest Litovsk’ta Rusya’nın savaştan çekilmesiyle umutlu bir safhaya girmişken, ardından Bulgaristan ve Avusturya-Macaristan’ın

savaşı terk etmesiyle doğudaki cephelerde tamamıyla yalnız kalmıştı. Bu uzun savaş Türkiye’nin sadece topraklarını Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak gibi verimli bölgelerini değil savaşçı ve üretici bir asker neslini de kaybetmesine sebep oldu. 

Şehitler arasında İstanbul’daki liselerin ve Darülfünun’un boşalan sıralarından silah altına alınan okumuş gençlik de vardı. Şark ve Garp kültürüne sahip bu şehit kuşakla gelişmekte olan bir ülkenin geleceği mahvolmuştu.

MANZARAYA BAKARAK: GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER

Bundan aşağı yukarı 15 gün sonra Birleşik Ordular Komutanlığı’nı mütareke dolayısıyla teslimle bırakarak İstanbul’a dönen Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’da

karşılaştığı manzara buydu: Harbin son günlerinde bombalanan Haydarpaşa Garı ve İstanbul’un önündeki onlarca düşman zırhlısı. Bu hoş karşılanacak bir manzara  değildir fakat Paşa’nın birkaç gün devam eden demiryolu seferinde gelecek için tasarladıkları ve alternatif planları tamamlanmış görünüyor. Kendisini karşılayan  yaverlerine denizin üstündeki zırhlılar için “Geldikleri gibi giderler” sözü gelişimin başlayacağı anlamına geliyor.

ANADOLU HAREKETİ

Mustafa Kemal Paşa’nın ilk anda hükümetle ve bilhassa savaş sonunda “yaver-i has”ı olarak Almanya, Avusturya-Macaristan gezisine katıldığı, o zaman ki

veliaht şu anda padişah sultan Vahideddin ile bir yakınlığı olduğu açıktı. Mustafa Kemal Paşa’nın görüşmelerinde padişahın kendisini Harbiye Nazırı olarak tayin etmesi ve bunun akabinde bazı politikalara girişmek niyetinde olduğu da görülüyor. Ne var ki gerek Sultan Vahideddin ve gerek etrafı uzun harbin getirdiği tahribat, yenilginin şiddeti ve İttihatçıların maceracı politikasından bezgin bir ruh hali içinde, Mustafa Kemal Paşa’nın teklif ve görüşlerine idrak ve katılma gösterecek durumda değillerdi. Diğer yandan Mustafa Kemal ve Anadolu’da kolordu komutanı Ali Fuat Paşa, doğuda Kâzım Karabekir Paşa, İstanbul’da Refet Bele gibi bir heyet Anadolu hareketinin temelini oluşturuyordu. Hiç şüphesiz ki Harbiye Nezareti Müsteşarı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Miralay İsmet (İnönü) gibi zevat da Mustafa Kemal Paşa’yla yakın temastaydı.

DÜZELTME ANANESİ

7 Mayıs’ta lağvedilen 9. Ordu’nun kıtalarının teftişi için Mustafa Kemal Paşa, padişahın tensibi ve kabinenin ittifakıyla müfettiş olarak tayin edildi.

Ordu müfettişliği eski bir Osmanlı ananesidir. Fevkalade durumlarda fevkalade yetkili komutanlar 17. asırdan beri özellikle Anadolu’daki ayaklanmalar döneminde ve II. Viyana Kuşatması sonrakindeki karışıklıklar sırasında Anadolu’ya gönderilmişlerdi. Anadolu’da asayişi sağlamak için müfettiş paşalar göndermek ve

Cumhuriyet döneminde dahi umumi müfettişlikle karışık bölgelerde idareyi düzeltmek bu ananeye dayanır.

İTİRAZLARI DA AŞTI

Paşa’nın Karadeniz bölgesindeki mutasarrıflıklar ve hatta civardaki Kayseri gibi mutasarrıflıklarla da yazışma yetkisi vardı. Bu mıntıkadaki İtilaf komutanı

general Milne’nin itirazıyla karşılaştı. Milne başından beri bir müfettişin tayini ve bölgede boy göstermesinin olumsuz olacağı, Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılması gerektiği üzerinde ısrarla durdu. Herhalde bu safhada İstanbul’da askerlerin ve bazı mülki zevatın bu itirazlara karşı çıktığı ve padişahı ikna ettiği anlaşılıyor.

İZMİR İŞGALİNE İSYAN

Her halükârda Samsun, 15 Mayıs’taki İzmir’in işgalinden sonra kaçınılmaz bir hedefti ve Mustafa Kemal Paşa süratle İstanbul’u Samsun’a müteveccihen terk etme kararını gerçekleştirdi. 17 Mayıs’ta Bandırma Vapuru hareket etti. İzmir’in işgali kitleleri fevkalade infiale, isyana sürüklemiştir. Ege bölgesinde

İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti ve mart ayından beri Türkiye’nin her tarafında benzer cemiyetler, hatta işgalden sonra Erzurum ve İzmir’de Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri kuruldu. Bu hareketlerin hepsinin nasıl bir araya getirileceği Paşa’nın en önemli ve daha İstanbul’da başlayan faaliyetinin başlıca odak noktasıdır.

DAMAT FERİT’LER

İster Tevfik Paşa ve Salih Paşa gibi hayırhah davranışlı kabineler, isterse Damat Ferit gibi İngilizlere mutlaka bağlılık gösterenler olsun, mütareke hükümetlerinin

etkin ve dirayetli politika izleyemedikleri açıktı. Heyetin içinde geleceğin Refet Paşa’sı, Cumhuriyet’in en büyük sağlık bakanı, tanınmış bir askeri hekim olan Refik (Saydam) ve Paşa’nın kendi karargâh mensupları bulunuyordu.

İLK DURAK SAMSUN

Samsun’a adım atılacak, bilgi toplanacaktır. Göze batacak hiçbir faaliyetin ve etkinliğin gerçekleştirilemeyeceği açıktı. Nüfus kozmopolitti, işgal kuvvetlerinin  etkisi hissediliyordu. İmkânlar sınırlıydı. Hedef doğrudan doğruya günümüzde 19 Mayıs yıldönümlerinde yürüyüşlerin tertiplendiği “İstiklal Yolu” dediğimiz  güzergâhtan Havza-Amasya hattından da Anadolu’nun şarkına yani Kâzım Karabekir Paşa’nın mıntıkasına, oradan da Orta Anadolu’ya yönelmeliydi. Paşa’nın Havza’daki

dinlenme sırasında, ki bunun adı “istirahat ve kaplıca tedavisi” gibi gösteriliyor ise de ilk, yoğun görüşmeleri yaptığı, civar bölgeler eşrafına ve memurlara telkinlerde bulunduğu açıktır.

İŞGALİN PERİŞANLARI

Nihayet 25 Haziran 1919’da meşhur Amasya Tamimi’ni yayımlanmasıyla Kurtuluş Savaşı’nın başladığı açıktır. İzmir’in işgali sadece yerli Türkleri rahatsız ve perişan etmiş değildi. Yunan işgal kıtalarının düzensizliği yerli tüccar kadar limanda ve şehirde aktif olan Levantenleri ve yabancı pasaportlu tüccarları da zarara uğrattı. Bu işgal günlerinde zararın dönem için çok büyük bir para olan 300 bin liraya ulaştığı söyleniyor.


VENİZELOS’UN HAYALİ

İzmir ve Anadolu’da Helen işgali Venizelos’un bir hayaliydi. İngiliz Başbakan David Lloyd George’la Yunanların kullanımı konusunda anlaştılar. Küçük Asya

Seferi’nin komutanlığına tayin etmek istediği kral yanlısı olarak bilinen Venizelosçu subayların çok tutmadığı general İoannis Metaksas bu teklifi reddetti.

“Yunanistan’ın topraklarının şerefle ve müreffeh yaşamak için yeterli olduğunu, Küçük Asya Seferi’nin bir macera olduğunu” belirtti. “Yok oldu zannettiğiniz  ordularını Türkler yine toparlar ve bir sabah aniden karşınıza çıkarlar” dedi.

GELECEĞİN GÖSTERGESİ

Gerçekten de Samsun’a çıktıktan sonra yıl tamamlanmadan gereken kongreler yapılacak ve heyet Ankara’ya ulaşacaktır. Doğu’da Kâzım Karabekir Paşa’nın sağladığı hâkimiyet, Ankara’da kendisini bekleyen Ali Fuat Paşa ve Ankara’daki memurlar bilhassa Ali Kemali Bey ve Cemal (Bardakçı) asayiş amirleri geleceğin göstergesidir.

Samsun’a çıktıktan 1.5 yıl sonra milli ordu ortaya çıkmıştır. İki yıl sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin hem içte ama asıl önemlisi dış dünyada itibarını ve varlığın pekiştiren Sakarya Savaşı general Metaksas’ın bu kehanetinin doğruluğunu gösterir. Hiç şüphesiz Kurtuluş Savaşı’nı hazırlayanların  girişimi bir kumar veya kehanet değil ortak asker aklının bilgeliğine dayanır. Bütün bu mesele buna inanmaktı.

ZAFERİN TAÇLANIŞI

19 Mayıs 1919 Milli Mücadele’nin başı sayılıyor. Bu doğru bir isimlendirmedir. 3.5 yıl sonra da Mudanya Mütarekesi’yle bu savaş zaferle taçlanmıştır.

Yunan General İoannİs Metaksas’ın kehaneti ve... İnancın zaferi

DİĞER PAŞALARDAN FARKI: DEHASI VATANSEVER, 

yetenekli ve mücadele taraftarı tek kumandan elbette ki Mustafa Kemal Paşa değildi. Ona bu mücadelede yardımcı olan kumandanlar vardı. Ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli farklılığı elbette ki dehasıdır. En akıllı, önde gelen generallerimiz bile -ki bence kurmay olarak hoş görülecek bir görüştü- “Bursa’yı, Antalya’yı, İzmir’i kurtarmakla uğraşmayın, olacak şey değil, tükeniriz, elimizdekini de kaçırırız” diyorlar, Anadolu ve Doğu Anadolu ile yetinilmesi gerektiğini söylüyorlardı ki bu “İlk hedefiniz Akdeniz’dir” düşüncesine uygun değildi, zıttı. Atatürk’ün kafasındaki geleceğe ait savaş hedefi çok daha farklı ve doğru olanıydı.

O ADIMLARI ALDIĞI İYİ EĞİTİM ATTIRDI

ATATÜRK bir askeri dehadır. Ancak bunun tarifini yapmak çok güçtür. Bu noktada aldığı kurmay öğrenimi çok önemlidir. O kuşağın parlak komutanları iyi bir

eğitim aldılar, tabiri caizse her şeyi biliyorlardı, sivillerle irtibatları çoktu, felsefe, tarih, bilhassa coğrafya, edebiyat, mühendislik ve matematik hakkında bilgileri ve eğitimleri vardı, hiç değilse ne konuşulduğunu anlarlardı.

Nitekim aldığı eğitim Gazi Paşa’yı ileride ilginç adımlar atmaya yöneltti. Bozkırın ortasında, Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu. Türkiye adeta arkeologların, Mezopotamya dilleri uzmanlarının eğitim ülkesi oldu. Bizantinika için bile dört-beş talebe Avrupa’ya yollanmıştı. Lisana önem veriliyordu.


https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/yunan-general-ioannis-metaksasin-kehaneti-ve-inancin-zaferi-41218394


14 Şubat 2015 Cumartesi

Mustafa Kemal ATATÜRK 90 yıl Önce nasıl bir Ankara buldu ?



Mustafa Kemal 90 yıl önce nasıl bir Ankara buldu?


15’inci ve 16’ncı yüzyıllarda 20 bin nüfuslu bir şehirdi; Ankara bir önemli vilayetin merkeziydi. Bugünküne ilave Kırşehir, Kayseri ve Bozok dediğimiz Yozgat sancağı da eyalete bağlıydı. Roma’dan beri önemli bir askeri merkezdi. Ünlü Galatya krallığında, yani Keltlerin istilası ile kurulan bu coğrafyada da zamanla Yunanca hakim oldu. Ama gene de isimlerde, adetlerde Galat-Kelt kültürü yaşamıştır.

Timur’un ordularına dayandı

Bizans dediğimiz ortaçağ Roması, topladığı her taşı hatta eski dönemin sanat eseri parçalarını dahi Ankara Kalesi’ni inşa etmek için kullandı. Şehir devamlı istila tehdidi altındaydı. Doğrusu Selçuklu döneminde de aynı şey yapıldı. Nitekim Timur’un orduları da şehri kuşattı ama şehri şehirliler savundu. Ankara ahilerini oluşturan lonca mensupları bir kardeşlik dayanışması içinde hem şehri yönetiyorlardı hem de birbirleriyle çatıştıkları görülmezdi. Timur’un ordularına bile dayandılar.

Profesör Özer Ergenç naklediyor: “Malumdur ki şehrin kadısı, tayin edilen valinin beratını kontrol eder.” 17’nci asrın ünlü kadısı Vildanzade sancak beyi beratıyla gelen Celali eşkıyasının tayinini tanımadı ve şehre sokmadı.

Dünya ile teması vardı

İlginç şehirdi; gayrimüslimlerden hemen her cemaat vardı. Ankara Yahudileri özgün bir zümredir. Hatta şehrin narh listelerinde uzak bir bölgeye has olan zeytinyağı görülür çünkü Yahudi “koşer” yemek listelerinden kurtulup istediği yemeği tatlısı, tuzlusu, etlisi ve yağlısıyla yapabilmek için zeytinyağı çıkış yoludur. O yüzden Ankaralılar da zeytinyağlılar mutfağını iyi tanırlardı.

Şehrin Ermeni tüccarları tiftik ticaretine karışmıştı. Halk manifaktürle belini doğrultmuştu. Ankara 17’nci asır sonuna kadar kumaş ihraç merkeziydi. Romalı imparator Caracalla’nın hamamlarının kalıntılarının yanında Polonyalısından İngilizine kadar yabancı tüccar kabirlerine rastlanır. İsveç’in piskoposları bile Ankara sofundan cüppe giyerlerdi.

Bugün Çankırı Caddesi’ndeki vilayet konağının etrafında önemli bir istimlak ve arkeolojik kazı faaliyetinin yapılması gerekir. Oysa Ankara belediyesi Sümerbank’ın hemen arkasında gayr-i nizami bir biçimde yapılan eski dükkanları yıktıracağına, onların yerine bir çarşı yaptırdı.

1920’lerde var olan Taşhan’ın yerine yapılan Sümerbank’ın da ne derecede değerli tarihi bina olduğu tartışılır. Bunlar bazı mimari tarihçilerinin kuruntularıdır. Her halukarda heykelin arkasındaki binaların yıkılması (ki bunlar 1950’li yılların sonu ve 60’lara aittir) ve Ankara kalesinin bütün haşmetiyle ortaya çıkması gerekir.

1919’un aralık sonunda Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa böyle bir şehir buldu; fakirdi fakat belirli bir servet birikimi de yok değildi. Tozlu topraklıydı ve muhafazakar görünümlüydü ama dünya ile teması olan bir şehirdi. Osmanlı Bankası’nın şubesi vardı. Harp içinde tatil edilseler de yabancı okullar ve konsolosluklar mevcuttu. Asıl önemlisi, demiryolu Ankara’ya kadar uzanmıştı. Ankara halkının Konya gibi şehirlere nazaran Mustafa Kemal Paşa’ya ve teşebbüslerine desteği de açıktı. Bu yüzden Ankara milli mücadelenin merkezi oldu.

19’uncu asır boyunca evvela bugünkü vilayet, biraz sonra Taşhan, sonra bugün İnkılap Müzesi olan İttihat Terakki Kulübü gibi binalar inşa edilmişti. Milli mücadele hükümetinin buralara yerleşeceği açıktı. Nitekim güneydeki istasyon binası Keçiören Kalaba yolundaki Ziraat Mektebi gene o civardaki Sarı Kışla, vilayet konağı başta olmak üzere devlet daireleri ve bazı okullar Ankara hükümetinin yerleşim yeri oldu.

Komutanların değil, bürokrasinin kararı

Ankara nasıl başkent oldu? Sorunun cevabı halen kolay verilemiyor, ama galiba bir husus açık: İzmir stratejik bakımdan pek olumsuz bir yerdeydi, İstanbul ve Konya’daki muhalefetten ise çekinmişlerdi. Zafer Ankara’da kazanılmıştı ve galiba bu şehrin başkent olmasına İstiklal Savaşı komutanlarından çok evvel etraftaki bürokrasi karar vermiş ve telkine başlamıştı.

Herkes bağlılık bildirdi

90 yıl evvel 27 Aralık’ta Anadolu’nun küçük ama tarihi bakımından önemli bir merkezi olağanüstü bir karar verdi. Bir şehrin halkı ilk defadır ki toptan bir siyasi karar veriyordu. Karara çok geniş zümreler ve kalabalık sayıdaki temsilcilerin katıldığı anlaşılıyor; şehrin tüccarları, uleması, tarikat şeyhleri gelen askeri heyete bağlılık bildirmiştir. Bu siyasi bakımından da önemli bir gelişmeydi.

NOT: Bu sene Milliyet gazetesinde dokuzuncu yazı yılım doluyor. İnşallah sayfa arkadaşlarımla, Deniz ve İlke ile daha nice yıllar çalışırız. Hepinize iyi yıllar diliyorum.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 27.12.2009)

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/search?updated-min=2009-01-01T00:00:00%2B02:00&updated-max=2010-01-01T00:00:00%2B02:00&max-results=50

..

6 Ekim 2014 Pazartesi

BAŞBAKANIN FITRATINDA...

BAŞBAKANIN  FITRATINDA...

 



İlber Ortaylı :

Çocuklarımızı katleder, gençlerimizi hapseder, halkı birbirine düşman eder sonra da en güzel kandil mesajlarını yazarsınız..

Başbakan Erdoğan'ın Soma'da kaybettiğimiz 301 can için Köln'de 31 kişi demesi sıfırlama içgüdüsündendir.

Başbakan vatandaşı yumruklar, müşavir tekmeler, polis katleder hâlâ "Diktatör olsam meydanlara çıkamazsınız" cahilliği.

Öyle katilsiniz ki; "Cami'ye ayakkabıyla girip içki içtiler" diye halkı yalana boğan siz, Cemevi'ne silahla girip halkı gaza boğuyorsunuz.

Öyle katilsiniz ki; istifa etmeniz gerekirken "Başarılı bir çalışmayla madenci cesetlerine ulaştık" deyip takdir bekliyorsunuz, acizler.

O kadar katilsiniz ki; Babasını, eşini, kardeşini kaybetmiş insanları gözaltına alıyorsunuz! Cenaze evine baskındır bu yaptığınız.

O kadar katilsiniz ki insanları hayatı ve ailesinin geçimi arasında seçim yapmaya mecbur bırakıyorsunuz!

O kadar katilsiniz ki; fırına ekmek almaya giden 14 yaşında bir çocuğu 15 yaşında 16 kilo bırakarak öldürdünüz. Utanın diyeceğim ama neyse..

Her faciada parmağı olana teşekkür etmek Başbakan'ın fitratında var.

Acımızı bile hep beraber yaşayamaz olduk. Ülkeyi Habil'le Kabil'e çevirdi ruh hastası herif!

O kadar cahilsin ki fıtrat dediğin şeyin aslında cinayet olduğunun farkında bile değilsin!

O kadar cahilsiniz ki katilin çapraz sorguya alınması gerektiğini anlamanız için bile 4 duruşma gerekiyor.

O kadar cahilsin ki milli bir değerde bile maddi karşılık arıyorsun.

O kadar cahilsin ki yiyemediğin şeyleri saygı değer bulmuyorsun. Çünkü biliyorsun bu ülke sana 10. Yıl Marşı'nı da Cumhuriyet'i de yedirmez.

O kadar cahilsiniz ki; Osmanlıların yıkıldığını ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğunu bile bilmiyorsunuz.

O kadar cahilsiniz ki asıl haram olanın ''çalmak'' olduğunu bile bilmiyorsunuz!

O kadar hırsızsınız ki; beyninize gitmesin diye oksijeni çalmışsınız.

Beynine oksijen gitsin de öyle bir organı olduğundan haberdar olsun diye kafasında delik açmak istediğim insanlar var..

Pert olmuş makam aracı ve bakanın iki gündür değiştiremediği gömleği yüzünden mağdurlarmış!? Özetle: İnsan, insan sever; mal, mal sever.

Yüzlerce kişi hayatını kaybetmişken çıkıp "makam aracımız hasar gördü" diye açıklama yapanların mal sevgisi kendi mallıklarından gelmektedir

Diğer ülkelere bakınca bu işin fıtratında istifa var, bizimkilerde ise yüzsüzlük.

SOMA'daki maden ocağında hayatını kaybeden çocuğun yaşı 15 değil 19'muş. Yaş büyültmeyi Kenan Evren'den mi öğrendiniz! Çocuk lan daha çocuk.

Öyle beyinsizsiniz ki; sizin ihmalinizle yakınlarını kaybeden insanların protestosunu bile hükümete karşı darbe girişimi olarak görüyorsunuz

Sen, ne dersen de provokatör oluyorsun. Başbakan, vatandaşı dövünce sağduyunun dibine vurmuş oluyor. Kısacası; düzen, düzmeye devam ediyor.

Kimi bir torba kömür çıkarmak için can verir, kimi ise o bir torba kömüre para vermemek için ruhunu satar.. Burası Türkiye'dir.

Yıllardır madenlerde gerekli önlemleri almamış, bir acil durum planı hazırlamamış hükümetin nükleer santral açmasını alkışlayanlar da var.

Öğretmenler Günü'nde öğretmenlere Kadınlar Günü'nde kadınlara şiddet gösteren çocuk bayramında çocukları gözaltına alan ülkeye Türkiye denir

Lütfen çocukları Başbakan Erdoğan'ın uzanamayacağı yerlerde saklayınız.

Çok rica edicem çocuk katilleri 23 Nisan'ı kutlamasın.

Öyle cahilsiniz ki çocuklara armağan edilen bir bayramda bile çocuk gözaltına alıp devletten harçlık bekliyorsunuz..

Sizin çocuklarınız bir telefonla milyon dolarlar depolar, bizim çocuklarımız Nazım'ın da dediği gibi ''işten eve sapsarı iskelet gelir..''

Bilal'in varlığı ülkenin IQ seviyesindeki açığı kabullenmemize ve duyarlı olmamıza sebep oldu. Bu da bir gelişme.

O kadar cahilsin ki; Kur'an-ı Kerim'in kutsal bir değer olduğunu bile bilmiyorsun.
Siz dini ağzınıza alana kadar kimsenin inançlara saygısızlık ettiği yoktu.

Siz çocuklarınıza haklarının Ayşenur İslam gibiler tarafından korunduğunu öğretin onlar kendilerini korumak için daha akılcı çözümler üretir

Polisler o kadar katilsiniz ki, küçücük bir çocuğun ölümüne sebep olduğunuz için eylem yapan çocuklara bile işkence uyguluyorsunuz!

Ödünüz kopuyor değil mi? Bu çocuklar cehaletten sıyrılır, yaptığınız yanlışları farkeder, tüm zekasıyla faşizminize meydan okur diye!

Deprem sırasında Çanakkale'de bir polisin panik halinde kendini camdan attığı duyumunu aldım. Bu çözümü bütün polislere tavsiye ediyorum.

Nesli tükeniyor güzel insanların.. Bu cahillerle başbaşa kalacağız dünyada. Korkuyorum..

Taksim'in 1 Mayıs alanı olduğunu bilmeyen cahiller, 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmayı yasaklıyor. Tam bir ileri demokrasi örneği, tebrik ederim.

Bazı kimseler vardır ki suçlu oldukları halde kendilerini güçlü hissederler. Onları böyle düşünmeye sevkeden, kendi edepsizlikleridir.
Özetle durum şu: "Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır."

Sadece Bilal'i eğitsek ülkedeki okur-yazar oranı yükselir. Ortalamayı öyle aşağı çekiyor embesil.

Hala TÜRGEV'i eğitime hizmet amacıyla kurulmuş bir vakıf sanan ahmaklar var. Onları ben bile eğitemem.

O kadar cahilsin ki; mağdur ettiğin onca aileyi görmezden gelip her şeyi mağdur edebiyatı yaparak unutturacağını sanıyorsun.

O kadar cahilsin ki: Gezi Parkı'nı rehin alınca tapeleri yayınlamayacaklarını sanıyorsun.

O kadar cahilsin ki; Gezi Parkı'na iş makinaları yığıp yaptığın provokasyonla yolsuzlukların unutulacağını sanıyorsun.

O kadar cahilsin ki; Gezi Parkı'nı kapatınca düşünceleri de kapattığını sanıyorsun.

O kadar cahilsiniz ki; savaş koşullarında bile Haber Alma Hakkı'na müdahale edilemeyeceğini bilmiyorsunuz!

Bu ülkenin gençlerini akıl hastası yapmaya hakkınız yok.

Bu kadar gerizekalıyı kim bu ülkeye park etti!?

Ahmak hırsızlar, çaldıkları paraların kendilerine helal olduğuna inananırlar.

O kadar cahilsiniz ki; tek bir adil kararı olmayan yargıya, müdahale edildiğini tape çıkınca fark ediyorsunuz.

Tape dinlemediğim zaman asabi bir insan oluyorum, IQ seviyem düşmese bari.

O kadar cahilsiniz ki; dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz..

Bugün ''Emir kuluyum'' diyen katiller yarın ''Allah'ın kuluyum'' demesin.

Tarih bu manyağı yazdığında tarih sayfaları olduğundan daha çok kirlenecek.

Daha halkın kendi Belediye Başkanı'nı seçmesine izin vermiyor, Cumhurbaşkanı seçtirecekmiş haspam..

AKP'ye oy verenlerin çoğu "cahil" derken insanları aşağılamıyorum, bu sadece bir durum tespiti ve ne yazık ki doğru..

Bu kadar cahil bir ülkeye nasıl toplanmış hiç anlamıyorum. Hadi bir ülkeye toplanmış, bir partiye nasıl toplanmış? Hobi olarak mı cahilsin, ek gelir mi sağlıyorsun?

Sana cahil olma demiyorum, hobi olarak yine ol.

Normal insan bedeninin 4/3'ü sudan oluşurken cahillerin bedeninin 4/1'i sudan oluşur, bu sebeple radyatör sıkça su kaynatır, beyin yanar.

İTÜ o kadar cahilsin ki, 40 ilde elektrik kesintisini "Trafoya kedi girdi" diye açıklayan birine elektrik mühendisliği diploması veriyorsun.

Oylar çalınmasın diye doğal seleksiyon geçiren bu canlı türü "seçmen"dir. Hırsızlığın meşru olduğu ülkelerde görülür.

Muhalefet o kadar yetersizsin ki: "Bu seçim bariz şaibeli!" deyip itiraz edeceğin yerde "Oylarımızı arttırdık" deyip köşene çekiliyorsun.

Pek çok seri katil, mafya bilirim. Hiçbiri bu coğrafyadakiler kadar niteliksiz değil. Roketi göndereceği ülkede yaşadığını bilmiyor salak.

O kadar suçlusun ki; suçluluk psikolojisinden dolayı sesini yükselttiğin için sesinin kısıldığının farkında bile değilsin.

Bir ülkenin gelişmiş olması için teknolojinin değil, önce insanın gelişmesi gerekir.

İnsan olmak; doğuştan gelen bir özellik değil, sonradan kazanılan bir erdemdir.

"Provokasyona gelmeyeceğiz" derken bile provokasyon yapıp ülkeyi iç savaşa götüren başbakan cahilliğinden daha büyük cahillik olabilir mi?

Halkı bölerek değil bütünleştirerek gerçek bir "lider" olunur.

Tarih katil liderleri yazsa da üniversitelerde gerçek kahramanlara saygı duyulur.

Hala "10 yıllık hizmeti görmüyorsunuz" diyenleri yokuş aşağı bir vurdursak mı? Cahil yöntemidir ama bazen işe yarar..

13 senedir iktidarın icraatlarını ve buna alkış tutanları görüyorsunuz, artık cahillere neden tahammül edemediğimi anladınız mı?

Bir ülkenin % 48'inin hırsızlara oy vereceği ortadayken ülkenin % 52'si olan çoğunluk buna engel olamıyorsa; % 52, % 48'den daha cahildir.

Kendi parasının da çalındığını anlayamayan ve "Hırsız Var" diyerek eylem yapan göstericilere müdahale eden çevik kuvvet cahilliği

Uyumayın artık cahiller çalınacak paranız bile kalmadı..

Cahillerin bile uykuları kaçar olduysa bu ülke için umut var demektir.

O cahil genlerini herhangi bi çocuğa aktarmamakla bile ülkeye büyük bir hizmet ederdin.

O kadar cahilsin ki yolsuzluğa çıkacağın çocuğun IQ'sunu ölçtürmeyi bile akıl edemiyorsun.

Bu ülkede küfredenin değil, küfretmeyenin ahlakından şüphe edin..

Şunu da şuraya bırakıyorum malum şahıslar üzerine alınsın: "Allah kimseyi çocukları siyasete alet edecek kadar haysiyetsiz bırakmasın.."

Şu saatten sonra evinize hırsız girerse itfaiye çağırın polisin hırsızı yakalamayacağı ortada hiç değilse itfaiye bir bardak soğuk su verir.

Bildiklerimi açıklasam yer yerinden oynar. Hayır yani o kadar çok şey biliyorum ki yaşanacak toplu beyin sarsıntısından yerküre etkilenir.

Herkes kendi kapısının önündeki cahili süpürse, dünya tertemiz bir yer olur..

Diğer ülkelerde; "Adalet mülkün temelidir." Türkiye'de; "Cehalet mülkün temelidir."

İlkel adamlar, ilkeli adamları anlamaz.. Sıkma sen canını Aziz'im.

Sizi kandırıyorlar çocuklar: ''Kimse uyuyarak büyümez.. Açın gözlerinizi!''

Hayır Latince rüya görmeyeceksen, niye uyursun anlamıyorum ki.

İlber Ortaylı :