21 Aralık 2020 Pazartesi

ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ BARIŞ SÜRECİNDE SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ

ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ BARIŞ SÜRECİNDE SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ


Feyzi Çelik 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ
05.05.2013 
 
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ, SÜREÇ ,BARIŞ  SÜRECİNDE , SORUNLAR , ÇÖZÜMLER, Feyzi Çelik , Öcalan, Kürdistan , Anadolu,

21 Mart 2013 Çok önemli bir gündür. Milyonların huzurunda yapılan çağrı ile demokratik siyasete geçildiğinin ilanıdır. Bu çağrı KCK’den BDP’ye, Türkiye’den Ortadoğu’ya, Avrupa’dan ABD’ye kadar tüm aktörleri ilgilendiren bir çağrıdır. Bu çağrı ile yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin adını da Öcalan koymuştur: “Demokratik siyaset”

Esasında yüzyıllara dayalı Kürt sorunun son otuz yıllık dönemde yeni bir boyut kazanmıştır. Kürt sorununu çözemeyen Türkiye’nin demokratikleşmeyeceği ortaya çıkmıştır. Bunu en çok dile getirenler de Kürt siyasal hareketi olmuştur. 1993’te Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde PKK’nin ateşkes ilan ederek barışta istekli olduğunu göstermiştir. 

Bu çaba o dönemde “derin devlet” olarak ifade edilen güçlerce engellenmiş, telafisi imkansız hasarlara neden olmuştur.
Kürtlerin özgürlüğünün sağlanması, Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşme si ile doğrudan bağlantılıdır. AKP’nin küresel güçlerin desteğini arkasına alarak oluşturmak istediği muhafazakar otoriteliğe doğru kaymayı engelleyecek en önemli güç yine Kürt siyasetidir. Kürt siyasetinin AKP ile geliştirmek istediği diyalog ve müzakere durumu buna karşı çıkışıyla çelişmez. 

Ancak bunu gerçekleştirmeyi sadece Kürt siyasetinden ve AKP’den beklemek yeterli değildir. Demokratik siyasetin anlamlı olabilmesi için toplumun tüm kesimlerini kapsaması gereklidir. Bu da demokratik siyaset aktörleri önünde önemli bir görev olarak durmaktadır. Kalıcı bir barışın sağlanması bu katılımı zorunlu hale getirmektedir. Kürt siyaset çevreleri AKP ile barış görüşmeleri yaparken yalnız bırakılmaması gerekiyor. Silahlı dönemin kapatılıp, demokratik siyasetin yolunun açılması sol, sosyalist ve Aleviler için büyük bir fırsattır. Kürt siyaseti ile bu kesimler arasında oluşturulan ortak payda daha da büyüyecektir. Konuya, AKP karşıtlığı penceresinden bakarak Kürt siyasetinden kaçmamaları gerekmektedir. Bu tavır, klasik laik/ulusalcı tavırdır. Bu da CHP ile birlikte hareket etmek etmenin ötesinde CHP’nin barış süreci içinde yer almayışına da meşruiyet kazandırmaktadır. Halbuki sol, sosyalist ve Aleviler barış sürecine destek verdikçe CHP de destek vermek için cesaret kazanacaktır. Bu da CHP içinde nasyonal solcuların etkinliklerini artıracaktır.

Öcalan, “Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.” Cümlesi ile tasfiyeciliğe dönüşme ihtimaline gerçek bir cevap verilmiştir. Öcalan, tasfiyeden bir başlangıç çıkamayacağını bilecek kadar tecrübeli bir siyasetçidir. Çağrının bu bölümünün muhatabı Kürtlerdir. Demokratik siyasetin kolay olmayacağı konusunda Kürtleri uyarmakta, Kürtlerin bu yeni sürece kendilerini uyarlamaları gerektiği üzerinde durmaktadır. Yeni başlangıçlar yeni anlayış, yeni politika, yeni aktörlerle olabilir. Bu açıdan bakıldığında çağrının yukarıdaki bölümü doğrudan doğruya Kürtleredir.

Öcalan, Kürdistan ve Anadolu gerçekliğini ifade ederek Kürdistan ve Anadolu’nun özgünlüğünü ortaya koymuştur. Din/mezhep/köken tanımı yapmadan “tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşmasını” hedeflemiştir. Bu aynı zamanda yeni Anayasa’nın temel felsefesini oluşturacaktır. Çerçeveyi de “Türkiye Halkı” olarak koymuştur. Vatanın adı da Türkiye’dir.
Bin yıllık “İslam bayrağı” altında yaşamın olduğu tarihi bir gerçek ise de pratikte bunun ortak yaşam ve kardeşlik üzerinden yürümediği bilinmelidir. İslam’ı kendisine göre yorumlayıp millileştiren bir anlayış İslam’ın ortak yaşamı, barışı ve kardeşliği esas alan özüne de zarar verdiğinin de bilinmesi gerekir. Yine Kürdistan ve Anadolu’nun sadece İslam’ın yurdu olmadığı, değişik halk ve inançlardan oluştuğu gerçeğinin de unutulmaması gerekiyor. Öcalan da çağrısını bu çerçevesinde: “gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, red, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır.” Diyerek tarihte yapılan yanlışlıklara dikkat çekmiştir. Gerçek İslam kardeşliğinde fetih, inkar, ret, asimilasyon ve imhaya yer olmadığını ortaya koyarak değişik kesimlere yapılan haksızlıkların karşısında olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Öcalan’ın Hıristiyanları, Alevileri ve diğer etnik veya dinsel topluluklarının haklarını gözetmediğini ileri sürmenin bir anlamı da yoktur. Ayrıca Öcalan’ın sadece bu kısa çağrısı üzerinden değerlendirilebilecek birisi değildir. Siyasi, sosyolojik ve felsefi külliyatı ve pratiğiyle birlikte ele alınmalıdır. Çok zor tutukluluk şartlarında el yordamıyla hazırlanan çağrıyı eksiği ve fazlalığıyla bu hususlar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Ayrıca bu çağrının bir manifesto olmadığı, bir başlangıç olduğu da unutulmamalıdır. Bunun içinin doldurulması ve beklenen amacına ulaşabilmesi için herkesin buna katkı vermesi gerekmektedir. Türkiye’de sol ve sosyalist çevrelerin katkısı çok önemlidir. Öcalan’ın İslamiyet konusundaki söylemi bu ülkenin tarihsel bir gerçekliğidir. Bunu ifade etmek sosyalistleri ve Alevileri görmezlikten gelmek anlamına gelmemektedir. Bu konuda sol ve sosyalistlerin CHP’deki ulusalcı kesimlerin propagandalarından kendilerini kurtarmaları gerekiyor. Sosyalistler bu sürece destek verdikçe CHP de tavrını değiştirebilir. Çünkü CHP içinde de çözüm yanlısı geniş bir kesim var. Bunların sesinin etkili olması sol ve sosyalistlerin sürece desteklerini açıklamakla mümkün olacaktır.
En iyi barış kalıcı olan barıştır. Kalıcı barışın olabilmesi için toplumsal adaletin sağlanmasıyla mümkündür. Otuz yılı aşkın süre devam erden çatışmalı ortam toplumun tüm kesimlerini etkiledi. Şu veya bu şekilde bundan zarar görenler oldu.
1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetler, göz altında işkence ve kaybetme ler, köy boşaltmaları, yargısız infazlar Kürt toplumunun hafızasında kalıcı izler bıraktı. Türk toplumu daha çok sorunu asker ölümleri çerçevesinde hissetti. Kürtlere karşı yapılan hukuksuzluklar görmezlikten gelindi. Devlet, yoğun propaganda ile bunun anlaşılmasını önledi. Bu aynı zamanda savaşın sürmesinin zemini oluyordu. Türk halkı bu hukuksuzluk ve haksızlıkları kendi yüreğinde hissetmiş olsaydı barış daha erken gelirdi. Oluşturulan akil insanlar heyeti çoğunlukla ılımlı insanlardan oluşsa çoğu yerde saldırı ve hakaretlere maruz kalmaları Kürtlerin acısını hissetmemekle ilgilidir.

Kayıplar, cenazesi bulunmayanlar bu toplumun yarasıdır. Bunların sorumluları da bilinmektedir. Ortaya çıkarılmaları gereklidir. Böylece hukuksuzluklar ortaya çıkacak, hukuksuzluklar ortaya çıktıkça bu yapılanlardan dolayı özür/tazminat vs yoluna gidilmelidir.

Tetikçilerin korunmaya alınması, yaptıklarını itiraf etmesi için gerekli ortamın oluşturulması, Kürt toplumunun yaşadığı yarılma ve travmayı Türklerin de anlaması, empati ile bakması için kirli savaş döneminin deşifre edilip Türk halkına anlatılması, buna uygun bir dilin yaratılması, Adalet, sadece mağdurlar için değildir. Olayların faillerinin dahi huzura ihtiyacı vardır. Şu ya da bu şekilde çatışmalı süreç içinde yer alanların yaptıkları hukuksuzlukların hesabını verebilmeleri onlar için de geçerlidir. Onların vicdanen huzura kavuşmaları için yüzleşmeye onların da ihtiyacı vardır. Vicdan azabı çekip de bunu dile getirmek isteyenlere bu imkan oluşturulmalıdır.

Geçmişin hukuksuzlukları nın açığa çıkarılması yaraları kaşımak, külleri karıştırmak anlamında değildir. Tersine, bunların üzerine gidilmesi sorunun bir parçasıdır. Bunları ileri sürmek sorunun çözümünü zora sokmak değildir.

Toplu mezarların yerleri devlet kayıtlarında bellidir. Bunların ortaya çıkarılması, toplu mezarlarda bulunanların kendi mezarlarına kavuşabilmeleri sağlanmalıdır.
Amaç silahların susması, cenazelerin gelmemesi amasız bir barış istemektir.
Sıcak çatışma alanları dışına sıçrayarak insani ve toplumsal tahribata yol açan silahlı çatışma  toplumun geniş kesimlerini etkiledi.

Çatışmanın gerçek öznelerinin taleplerinin görmezlikten gelindiği, katılımın sağlanmadığı çözümler yeni sorunları, acıları, toplumsal çatışmaları içinde taşırlar, yeni çatışmalara zemin oluştururlar.

Çatışmanın çözümünü ateşkes/silah bırakma veya şiddetin bitirilmesi ile sınırlamak soruna güvenlik merkezli bakmak anlamına gelir. Bu şekilde oluşacak barış kalıcı bir barış olamaz. Gerçek kalıcı barış için sorunun gerçek anlamda çözümü ile mümkün olacaktır. Önce güvenlik sağlansın barış güvenlikle birlikte gelecek anlayışı bir anlamda güçlü tarafın kendi iradesini karşı tarafa kabul ettirmesidir. Bir anlamda boyun eğdirerek barışın sağlanması anlamına gelir ki bu negatif bir barış yaklaşımına neden olur. 

Türkiye toplumunun ihtiyacı beraber yaşamayı kalıcı hale getirmektir. Çatışmalı ortam nedeniyle oluşan tahribatın onarımının amaçlanması önemlidir.  Bunun için de pozitif barış anlayışının gereği olarak barış sürecinin ahlaki, hukuki, siyasi, psikolojik boyutuyla ele alınmasını gerektirmektedir. Bu barış süreci için gerekli olan toplumsal dönüşümün sağlanması anlamına geliyor. 

Bu da barışın içselleştirilmesi, herkesin tatmin edilerek yeni çatışma tohumlarının olmaması anlamına geliyor. Özelikle çatışmalardan doğrudan etkilenen kesimlerin ihtiyaçlarının öğrenilmesi, taleplerinin dinlenmesi, etkilemeden dolayı oluşan yaralarının sarılmasını gerektirir. Onlardan uzaklaşmak değil, onların yaraların sarılması amacı samimi bir şekilde ortaya konuldukça güçlü barışın oluşacağının bilinmesi gereklidir.


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder