25 Eylül 2020 Cuma

ÇÖZÜM DEMOKRASİDE

ÇÖZÜM DEMOKRASİDE



ÖZDEM SANBERK 

29/11/2007 02:00

Demokratik gelenek 21'inci yüzyılda geleceği kontrol altında tutabilme, temel insan hakları ve onuruna yakışır bir rejim geliştirebilme umudu ancak demokrasilerde yeşerebiliyor. Bugün Türkiye'de demokratik ideallere hiç olmadığı kadar yakın olarak işleyen temsili bir parlamenter sistem...

Demokratik gelenek 21'inci yüzyılda geleceği kontrol altında tutabilme, temel insan hakları ve onuruna yakışır bir rejim geliştirebilme umudu ancak demokrasilerde yeşerebiliyor. Bugün Türkiye'de demokratik ideallere hiç olmadığı kadar yakın olarak işleyen temsili bir parlamenter sistem var. Seçim sistemindeki yüzde 10 barajının temsil alanında yarattığı sorunlara rağmen seçmen karşısında destek bulabilecek her görüşün siyasal partiler ya da bağımsız adaylar tarafından Meclis'te temsil olanağı bulmasını 2007 seçimlerinin Türkiye demokrasisine getirdiği yeni bir aşama olarak görmek gerekir. Seçmenin değişik görüşteki pek çok bağımsız adaya yakın tarihimizde görülmediği kadar yüksek bir oy oranıyla sahip çıkmış olması ülkemizin demokratik geleneğinin bir yansıması.

Kurtuluş Savaşı'nın en zor günlerinde canlı tartışmalarla çalışmalarına devam etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet geleneğimizin en temel taşı. Bu tarihsel perspektifden bakıldığında en sağdan en sola kadar, TBMM'de temsil edilen görüşlerin ülkenin sorunlarının çözümünde etkin ve zengin bir kaynak olduğu ortada. Meclis değişik görüşlerin dile getirilip tartışıldığı bir kurum olarak ülke demokrasisinin meşruiyet temellerini sağlamlaştırıyor. Çağdaş demokratik ilkelere bağlı bir çatı altında sorunlarını tartışıp çözüm yolunda ortak bir çaba içerisinde olabilen bir Meclis, toprak bütünlüğümüzden milli birliğimize kadar tüm temel ülkülerimizin gerçekleştirilmesinde başrolü oynuyor. Bu ortak çabaya bir tehdit oluşturan terörün ulusal ve uluslararası ortamlarda desteksiz ve yalnız bırakılması ancak ülke demokrasisinin bir işlevsizlik içerisinde bulunmamasıyla mümkün olabilecektir. 

Terörün hedefi demokrasi

Türkiye bu gerçeğin bilincine varamayıp, kendini bu silahtan mahrum bırakacak yaklaşımlara yönelirse hüsrana uğrar. Terör örgütü ve bu örgütün içeride ve dışarıdaki açık ve örtülü taraftarları yeniden meşruiyet kazanabilmek için Türkiye'nin yeniden kısıtlı siyasi uygulamalara geri dönmesini bekliyor. Terör, ülkenin yalnız toprak bütünlüğüne ve sıradan vatandaşların huzuruna yönelik bir tehdit değil, aynı zamanda, özünde Osmanlı aydınlanmasından bu yana devam eden demokratikleşme sürecinin temeline yönelik bir tehdit oluşturuyor. 

Ortak geleceği paylaşmak

Kürt kökenli vatandaşlarımızın ezici bir çoğunluğu bu tehdidin farkında. Son seçimler, bu vatandaşlarımızın kendi geleceklerini, Türk milletinin tamamı ile birlikte paylaşmak istediklerini ortaya koyuyor. Esasen 1990'lardan bu yana yapılan bütün seçimlerde, alternatif kimlik öneren DEP, HADEP, ÖZDEP, DEHAP gibi çeşitli adlar altındaki partiler yurt çapında yaklaşık yüzde 5'ten fazla oy alamadılar.

DTP Kürt kökenli vatandaşlarımızın tek temsilcisi değil: Demokratik Toplum Partisi (DTP), bu parti ailesinin en yeni üyesi ve devamı. DTP'nin bağımsız adaylar aracılığı ile katıldığı son seçimlerde, barajı aşarak girdiği TBMM'de 20 milletvekili ile temsil ediliyor. Ancak DTP Kürt kökenli vatandaşlarımızın ülkedeki ne tek ne de en büyük temsilcisi. Temmuz 2007 seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri iktidara ikinci kez gelen AKP'nin Kürt kökenli vatandaşlarımızın en çok destek verdiği parti olması. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde iktidar partisi açık ara ile önde ve DTP'nin yaklaşık iki katı oy almış durumda.

Güneydoğuda iki parti

Örneğin Bingöl'de AKP yaklaşık yüzde 72 oy alırken DTP yüzde 14'te kalarak hiç milletvekili çıkaramamış. DTP'nin yaklaşık yüzde 47 ile yüksek oranda destek bulduğu Diyarbakır'da iktidar partisinin oyu DTP'nin ancak 6 puan kadar gerisinde. Urfa'da AKP on Milletvekili çıkarırken DTP iki milletvekili kazanmış. En fazla Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı kent olarak bilinen İstanbul'da AKP yüzde 44 üzerinde destek bulurken DTP'nin desteklediği bağımsız adayların yüzde 5'in altında kalması söz konusu. Rize, Sivas, Tunceli ve İstanbul da, DTP dışında bağımsız adayların seçildiğini de unutmamak gerek. Bu sonuçlar Türkiye'nin birlik ve beraberliğinin kanıtı. Ama aynı zamanda DTP'nin, Kürt kökenli vatandaşlar adına Cumhuriyet'in temellerini ilgilendiren demokratik özerklik gibi, muhtevası şu anda bilinmeyen değişiklikler isteme yetkisinden de yoksun bulunduğunun kanıtı. Çünkü bu vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun böyle bir talebi yok. Olmadığı son seçimlerdeki tercihlerinden belli.

DTP'nin temsil kabiliyeti

Türk siyaseti öteden beri Kürt sorunu konusunda DTP'yi veya seleflerini muhatap alıyormuş gibi bir izlenim yaratmakta. Bu izlenim DTP'nin de Kürt konusu benden sorulur şeklinde bir vehme kapılmasına yol açıyor. Aynı zamanda uluslararası çevrelerin de aynı izlenimi edinmelerine sebep oluyor. Oysa DTP'nin Kürt kökenli vatandaşlarımızın tümünü temsil kabiliyeti yok. Aldığı oy miktarı belli. Bu durumda terör örgütünün, toplumun hassasiyetlerini DTP üzerinde yoğunlaştırarak içerde ve dışarıda yalnızlıktan kurtulma hedefini gütmesi doğal. DTP'nin Meclis'te, terör örgütüne rağmen yasama görevini sürdürebilmesi, terör örgütünün bu siyasetini bozar. Evet DTP ile terör örgütü ilişkisi açık ama DTP'yi sırf terör örgütünü temsil eden bir siyasi parti olarak görmek de yeterli olmuyor. Örgütün içinde ve dışındaki alternatif kimlik taleplerinin DTP vasıtasıyla TBMM'ne kanalize edilebilmesi toplumumuz içindeki gerginlik ve kutuplaşmaları azaltmakta ve aşırı görüşlerin şiddet yoluyla ifade bulmasını zorlaştırmakta. Terör örgütünün yalnız bırakılması gereği açık. Bu gereği DTP'nin Meclis'te kalması ve örgüte rağmen politika üretebiliyor olması sağlar. 

Muhalefet partileri

Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu illerimizde AKP ve DTP dışındaki partilerin hemen hiç varlık gösterememiş olması son seçim sonuçlarının diğer bir ilginç özelliği. Bu durum muhalefet partilerinin Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsilde en azından önemli bir sorunla karşı karşıya olduklarının kanıtını oluşturuyor. İktidar partisinde bu temsil DTP'yi dengeler ve kontrol eder bir güç yansıtırken, muhalefet içerisinde seçmen desteği temelinde temsilin ise düşük olduğu gözlemleniyor. Ancak Güneydoğu Bölgemizden yeterli oy almamış olsalar bile TBMM'de temsil edilen muhalefet partilerimizin yine de bu bölgemizdeki yurttaşlarımızı temsil eden siyasi partiler olduğu açık. Temsil hiç şüphesiz sırf bölge, il ve etnik kökene indirgenemez. Milletvekilleri sadece seçildiği illerin değil Türkiye'nin tüm halkının milletvekilleridir. Aynen AKP kadar, CHP ve MHP de Kürt kökenli vatandaşlarımızın milletvekilleri. Aynı şekilde temsil sırf rakamsal bir veriye de indirgenemez. Kürt kökenli bir milletvekili veya bakan olmak Kürt kimliğinin temsilcisi olmak anlamını taşımaz. 

Fırsat

Seçim meydanlarında kimliğin rakamla değil içerikle tanımlanmasında yaşanan zorluklar var. Eğer bugün Güneydoğu'da seçim kampanyalarında Kürtçe propaganda yapılamamasına rağmen yöre halkı alternatif kimlik öneren bir partiden başkasına oy vermişse, bu tercih yöre insanının iş, aş ve hizmeti ön plana koyduğunu kanıtlıyor. Bu da hiç şüphesiz siyasi partilerimizin üzerinde durmaları gereken bir fırsat. 

Kürt kimliği

Bugün hemen bütün siyasi partilerimiz içinde Kürt kökenli vatandaşlarımız var. AKP ve CHP içindeki Kürt kökenli milletvekillerinin sayısı birleştirildiğinde TBMM'de oldukça yüksek bir sayıya ulaşılıyor. Bu partilerimizin kendi içlerindeki Kürt kökenli milletvekillerine daha fazla kulak vermelerinin lüzumu açık. Onların yerel ihtiyaçları en iyi hisseden, yapılmasına gerek duyulan fakat şimdiye kadar yapılmayan şeylerin neler olduğunu da en iyi bilenler olduğu muhakkak. Kürt kimliğinin dile getirebilirliği ve bunun siyasal düzlemde temsilinde sorunlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sorunların çözümü kısa dönemde mümkün değilse de akut bir yara haline dönüştürülmemesi mümkün.

Yerel sorunlardan kopuk tartışmalar: Güneydoğu'da sıradan vatandaşın artık yorgun düştüğü ortada. Gerginliklere ve kutuplaşmalara ihtiyacı yok. On beş-yirmi yıldan beri Türkiye'de orta sınıf güçlendi ve yaygınlaştı. Son beş yılda Güneydoğu Bölgemizde de gelişmeler var. Türkiye'deki orta sınıf içine bölgedeki vatandaşlarımızın tümünü entegre etmek önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız en önemli sorunumuz olabilir. Oradaki vatandaşımız toplumdan ve toplumsal sorunlardan kopuk bir rejim tartışmasından bıktı. Kavga gürültü değil hizmet bekliyor. Kısa dönemli değil, uzun dönemli yaklaşımlar arıyor. Ankara'yı, vatandaş olarak, kendi arkasında görmek istiyor. Bu desteği söz olarak değil, yakınlık olarak, hizmet olarak hissetmek istiyor. Devlet aslında o bölgeye şimdiye kadar büyük yardımlar ve yatırımlar yaptı. Ama devlet sadece bir yardım gücünü ifade etmez. Ayni zamanda geleceğe dönük bir güvencedir. Güneydoğu'daki vatandaşımız bu güvenceyi hak ediyor.

Özdem Sanberk: Emekli Büyükelçi, eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı,

http://www.radikal.com.tr/yorum/cozum-demokraside-833017/


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder