5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN, KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 1

ERGENEKON UN, KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 1






Faruk Arslan - Kara Kutu 
ERGENEKONUN KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY.,
Tanıtım 

Ergenekon’u deşifre eden, kilit adam, kara kutu Tuncay Güney, sürekli konuşuyor. Ergenekon iddianamesinde adı en çok geçenler arasında dokuzuncu sırada, tam 592 kez geçiyor. 

Ama Ergenekon davasına dayanak olduğu halde güvensizlikten tanık veya sanık yapılmadı. Şehir efsanesi haline getirilen medyatik yaşam öyküsü, 
ilişkileri sanal mı, gerçek mi? 

Ortada, Ajan filmlerine taş çıkartan bir figür duruyor, kimse gerçekleri araştırmıyor. Kimilerine göre en uçuk romanlarda ve filmlerde bile, böyle sanal 
kahraman, usta oyuncu bulmak zordur. 

   Şok açıklamalar yapan Güney’in, anlattıklarının ne kadarı doğru, kayıp çuvaldakiler neler? CIA ajanı sanılan Güney’in evine baskın yapan CIA ajanı 
neden çok şaşırdı? Mısır’da MOSSAD ajanlığından ceza aldığı halde neden Interpol tutuklamıyor? Ergenekon davasında dış istihbaratlar, gerçek baronlar, finans kaynakları neden yok? JİTEM’in yargısız infazları, faili meçhullerin mezarı: Ölüm Asit Çukurları nerede? Kimdir bu derin devlet, gerçek lideri, baronu kimdir, ne gibi bağlantıları vardır? Kanada’da, Güney’i gerçekten MOSSAD mı koruyor, yoksa sıradan bir vatandaş mı? 

Yılan hikâyesine dönen iltica davasında, bahsi geçen homoseksüelliği neden gerçek dışı? Haham yardımcısı olarak çalıştığı sinagoga neden Rebai olamaz, oldu ise nasıl oldu? Terörist Abdullah Öcalan, neden onu MOSSAD ajanı ilan etti; operasyonu onlar mı yürütüyor? Tuncay Güney’in gerçek hayat hikayesi bambaşka. O, sıradan bir ‘kahraman’ Çorumlu. Bu kitapta kafanıza takılan soruların gerçek cevaplarını bulacaksınız. 

Önsöz., 

Ergenekon’u Çökertmek iki Çorumlu’ya Kaldı Ergenekon’un kara kutusu Tuncay Güney, Ergenekon ile PKK ilişkisine, Hizbullah’ı Ergenekon’un kurdurduğuna ilk dikkati çeken isim. Veli Küçük, Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk’a ve pek çok Ergenekon’cuya sorgulamada sorulan yüzlerce sorunun kaynağı Güney’in 
açıklamalarıydı. Ergenekon davası, onun dayanak teşkil eden açıklamaları olmasa, ne kamuoyu desteği alır, ne de dava açılabilirdi. Bununla gurur duyuyor, Ergenekon’un ipliğini pazara çıkaran gazeteci olduğu için, diğer gazetecilerin kendisini kıskandığını iddia ediyor. Bu sırada PKK elebaşısı Abdullah Öcalan, MOSSAD’ın Ergenekon’u çökertiğini, Tuncay Güney’in MOSSAD ajanı olduğunu öne sürdü. 

PKK çevrelerine, bunun kaynağını soran Tuncay Güney’e göre, Öcalan bu iddiaları benim yazılarıma bakarak söylüyormuş. Öcalan’a, Aydınlık’a, Doğu Perinçek’e ilham veren Faruk Arslan’mış, bu nedenle kendisini MOSSAD ajanı olmakla suçluyorlarmış. Güney, bana bu nedenle 32. Gün’den sitem ediyordu: “Kral Faruk yazıyor, Türk medyası alıntı yapıyor.” 

Ona 4 Ekim 2008’de şu yanıtı gönderdim: 

Tuncay, 

“Türkiyede çıkan Newsweek’ten Semin hanıma, Ergenekon ve seninle ilgili olarak, bir saat mülâkat verdim. Hep seni sordu; doğruları söyledim. ‘Tuncay bey, sizin anlattığınız gibiyse, gerçek hayatını anlatsın, Ergenekon davası daha da güçlenir,’ dedi muhabir. Haklı. Karmaşık görünen ilişkilerin kafalarını karıştırıyor, tam bir şehir efsanesi oldun. Başkası gibi olma kendin ol, olmadığın gibi görünmeyi bırak, ‘pretend’ yapma artık. 
Muhabire de aynı yorumu yaptım. Ergenekon’un sokaktaki bu adamlarını temizleme işinde, bir konsensüsün varolduğu görünüyor. ABD, AB, İsrail, TSK, masonlar ve baronlarımız, tüm kirli işleri, faili meçhulleri illegal JİTEM’e ve bu küçük günah keçisi Ergenekonculara yıkıp, kendilerini temize çıkaracaklar. 

Böylece, Türkiye AB’ye girecek. 

Plan bu. 

Sonra da yeni bir Ergenekon sistemi kuracaklar. 100 kişiyi suçla, 4000 kişilik 
yapılanmada iş değil. 

Bunca işi yapan Ergenekon’un, hani nerede dış istihbarat ayağı, finans odakları, baronları, bankamatik danışmanı emekli generalleri? Herkes olayın ideolojik savaş değil, ekonomik savaş olduğunu biliyor. O zaman neden, ekonomiyi kontrol etmek için bunca yıldır fitne çıkaran baronlara uzanamıyorlar? 

Bu işi çözmek seninle bana, iki gariban Çorumluya mı kaldı? Bu arada, Çorumlu akrabalarımla konuştum. Akrabalarımın neredeyse hepsi ölmüşler, bir dayım, iki teyzem, iki halam, iki amcam kalmış geriye. 12 yıldır Çorum’a gidemedim. Faruk Arslan” 

5 Ekim 2008’de Tuncay’ın verdiği şu cevap aslında tüm gerçekleri çok yalın olarak ve olduğu gibi anlatmaya yetiyor: “Faruk bey, Tespitleriniz doğru, fakat bugünkü gazeteciler çok cahil. Örnek isterseniz, Hürriyet beni manşet yapmıştı. MİT’den 29 yaşında emekli oldu, diye. On gazeteci aradı. 

Doğruları anlattım. Dedim ki, babamdan yetim maaşı almıştım. Ama 16 yıl oldu, 18 yaşımdan sonra kesildi. 
Hiç kimseyi inandıramadım. Bakan Çelik, açıkladı da inandılar. Zorla, MİT emeklisisin itiraf et, dediler. 
Bu saatten sonra, bunlara doğruları anlatsan da, inanmıyorlar. Ne yapayım? Tek suçlu ben miyim? Bak iki Çorumlu olarak, senin ile benim ‘Ergenekon’u ortaya çıkartmaya çalışan.’ Çorum’a heykelimi diksinler. Newsweek dergisi beni de aradı. Ama yine kendi bildiklerini yazacaklar. Meselâ, ABD’de kalman için 10 yıllık vizeyi CIA verdi, Kanada’da devletin özel misafirisin değil mi, diyorlar. İlticacıyım diyorum, yok anlamıyorlar. ABD, Kanada, İsrail sana özel statü vermiş de kalıyorsun, diyorlar. Sonunda, ne biliyorsanız, aman onu yazın dedim. İlticacı olduğuma inanmıyorlar. Ben ne yapayım söyleyin, tek suçlu ben değilim. Nasıl karanlık görmek istiyorlarsa, öyle görsünler. CIA’dan kaç para alıyorsun, dediler. 100 dolar, metropass mavikart parası, dedim. 

Canada Türk’de okuduk dediler, çok az buldular. Ne CIA’sı, dedim. 100 dolar alıyormuşsun, diye ısrar ettiler. Gel de çık işin içinden kardeşim! 

Bu arada ben de gazetelerden öğrendim. Çorum’da teyzem ölmüş. Haberim yoktu, çok üzüldüm. Çok severdim kendisini. Annemin tek kardeşi idi, çok 
üzüldüm. Annem de kahroldu. Bir ağabeyim 17 yaşında idi, trafik kazasında öldü. 
Babam, teyzem öldü. 
Annem artık çok üzülüyor. 
Bana da üzülüyor. 
Hayırlısı. Çorum’a belki beraber gideriz. 
Bence bu Ergenekon’u deşifre etmek seninle bana, iki Çorumluya kaldı. Bak Çorum’dan neler çıkıyormuş… 
Saygı ve dostça Tuncay Güney“ 
Faruk Arslan 


Giriş 


Tuncay Güney’i Nasıl Tanıdım? 

Ergenekon’un kara kutusu Tuncay Güney’in gerçek hayat öyküsünü yazmak zorunlu hâle geldi. Ergenekon soruşturmasıyla ‘şehir efsanesi’ne dönüştürülen Güney’i Ergenekon soruşturmasından bir buçuk yıl önce, 1 Ekim 2006’da ilk defa gündeme getiren gazeteciyim. 
Türkiye’nin meşhur gazetecileri, Ergenekon soruşturması sayesinde ünlenen Tuncay Güney tarafından yanlış bilgilendirildi. Uğur Dündar’dan Saygı Öztürk’e Fatih Altaylı’dan İbrahim Karagül’e, Mehmet Ali Birand’a ve bu satırların yazarına kadar herkesi yanlış yönlendirmeyi başaran Güney, bir fenomen olmayı hak ediyor. Ertuğrul Özkök’ün “haberin şehavetine kapıldık da, yer verdik” savunması, Türk gazeteciliğinin düştüğü içler acısı durumu kurtarmıyor. 

Ergenekon oluşumuna, ilk olarak, 2 Mart 2001’de gazeteci Tuncay Güney’in ofisine ve evine yapılan baskında bulunan, “Ergenekon Gizli Örgütü’ adlı dosyada rastlandı. Bu kadar önemli bir soruşturma, hazırlanan iddianame ve davanın dayanağı, oldukça ilginç bir şahıstı. 

Aynı dosya, Doğu Perinçek’ten Veli Küçük’e Adil Serdar Saçan’a kadar pek çok insanda bulundu, Ümraniye el bombacılarında çıktı. Göz altına alınanlara, - Güney’in ifadelerine dayanılarak - sorular soruldu. Peki, kimdi bu Güney? Gerçekten önemli bir kaynak, bir tanık mıydı, örgütün içinden mi geliyordu, yoksa örgütün kurbanı mıydı? Ajan mıydı? Gay miydi? 

Çorumlu hemşerim olan Güney ile ilk tanışmamızda anormal bir durum yoktu. Onu meşhur eden yazıları 2006 ve 2007’de kaleme alırken, ortada Ergenekon soruşturması da, davası da bulunmuyordu. Bu yazılardan dolayı çok eleştiriler aldım. Güney’i sanal, sahte, uydurma bir kişilik sanıyorlardı. Ergenekon’da kilit isim olunca, ismini, internetten “google”layanlar yazılarımla karşılaştı. Pek çokları faydalandığı halde, kaynak göstermeden, kimileri de ismimi zikrederek Güney’i yazdılar. Kanada ile Türkiye arasında inanılmaz bir haber ağı kuruldu. 

Tuncay, artık “benimki”ydi, uzmanlık alanıma girmişti. “Seninki yine filanca medyaya konuşmuş, aslı nedir?” diye takılanlara açıklama yapmaktan yoruldum. Oysa herkes, işin gerçek yüzünü merak ediyordu. Bu süreçte, sayısını hatırlayamadığım kadar gazeteci, Güney’in telefonunu, e-mailini istedi. Güney’in verdiği müthiş bilgilerle Ergenekon aydınlanırken, şahsı ile ilgili dezenformasyon bilgiler ortada dolaşıyordu. Bunları düzeltmek elzem olmuştu. Ortada casus filmlerine taş çıkartan bir figür dolaşıyordu, en uçuk romanlarda ve masallarda bile, böyle sanal kahraman bulmak zordu. 

Oysa her şeyin basit bir açıklaması vardı. Bu sürecin başlangıcında, 2002 yılından 2003’e kadar aynı kentte -Toronto’da yaşadığım halde- Güney ile ilgilenmemiştim. Bu nedenle Saskatchewan’ın başkenti Regina’da üç yıl kaldıktan sonra, Ontario’nun başkenti Toronto’ya geri dönüş yaptığım 2006 Temmuz’unda 
“Yahudi hayranın seni arıyor” diyen ebedi ve ezeli komşum, dostum, arkadaşım, sırdaşım gazeteci Nasir Balcı’nın, kimi kast ettiğini önce anlamadım. Şaka yapıyor sandım, Yahudilerden hayranım çıkacağını pek sanmıyordum. 

Başında kippa’sıyla Yahudilerin caddesi Bathuristde dolaşan, ve aksanlı Türkçe konuşan Tuncay, kendini herkese Yahudi olarak tanıtıyor, ve Türkiye’yi çok sevdiğini belirtiyordu. 2005’de Ottawa’da meskun ‘Türkiyeliler’ adlı bir grupla gelip, Kanada Türk Federasyonu genel seçiminde yönetimi ele geçirmeye 
çalışmasa, kimse onun Türk vatandaşı olduğunun farkına bile varmayacaktı. Burada bir de konuşma yapan Güney’in, aksanlı, bozuk Türkçe kullanması dikkat çekiyordu. Güney, ‘aptal’, ‘salak’ rolünü oynamayı çok seviyordu. 

Tarih: 7 Ağustos 2006. Yer: Toronto, Yonge ve Dundas Meydanı. Kanada’da ilk defa, -Kanada Türk Dostluk Vakfı’nın girişimiyle- gerçekleştirilen Toronto Türk Festivali’nin organizatörlerinden birisi olarak, Türk lokumu çadırında, lokum ikram ediyordum. Nasir, yumurta sarısı saçlı, ablak kırmızı yüzlü, sürekli 
sırıtan birini koluna takmış olarak, çadırıma geldi. Meğerse biraz önce benden lokum alan Tuncay, biraz ileride karpuz standında bulunan Nasir’e burada olup olmadığımı sormuş. Nasir’den de “dostum, sen kimden lokum aldığını bilmiyorsun sanırım” cevabını almış. Nasir, “işte seni arayan Yahudi hayranın bu” dedi ve yanımızdan ayrıldı. 


2 . Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder