15 Haziran 2019 Cumartesi

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 1

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 1




1947 CHP Şahin Güvercin Benzetmesi,
Yrd. Doç. Dr. Adem Çavlık
Kafkas Üniversitesi iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi
Ankara Ünıversitesi SBF Dergisi e 62-1


Özet;

Çalışmada, dönemin matbuatında adına "Müfrit Muhafazakar Demokratlar" denilen ve Temmuz 1948'de dönemin üçüncü büyük siyasal partisi 
Millet Partisi'ni kuran bir takım siyasetçilerin, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve özellikle Demokrat Parti'ye (DP) karşı beliren siyasal mücadeleleri ve söylemleri
incelenmiştir. Bunların ortak özellikleri, DP Kurucularının demokrasi ve hürriyet söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı ve bu haliyle de Kurucuların inönü ile 
anlaşarak ") 946 ruhu"nu baltaladıkları yolundaki iddialarıdır.

Özellikle dönemin "hürriyeı" söyleminin sorunlu yönüne temas edilecek ve DP'nin tüm "demokrasi" ve "hürriyet" söylemine karşın daha muhalefet yıllarında bile ne kadar otoriter ve baskıcı bir parti olduğu gerçeğine değinilip, DP'den sonra gelen tüm merkez sağ partilerinin meşruiyetlerini dayandırmaya çalıştıkları
"1946 ruhu"nun ne kadar gerçeğe tekahül edip etmediği sorgulanacaktır. 


1946-50 Arası Dönemde Müfrit Muhafazakar Demokratlar ve Türk Demokrasisinin Almış Olduğu Biçim*

GIRiŞ

Türk demokrasisinin kurumlaş(a)ma(ma)sında 1946-50 arası dönemde
yaşananların büyük önemi vardır. Genel kabul gören bir anlayışa göre, 1946
yılında Demokrat Parti 'nin (DP) kurulması ile birlikte, Türkiye' de demokrasiye
geçildiği varsayılmaktadır. Bu varsayım biçimsel anlamda bir doğruyu yansltsa
da, çalkantılı ve bir o kadar da iç ve dış siyasal koşulları açısından nazik olan
söz konusu dönemde yaşananların, Türk demokrasisinin geleceğini belirlediğini
söylemek, herhalde abartılı olmasa gerektir. Türkiye'nin siyasal tarihinde
Meşrutiyet dönemlerinden beri cereyan eden siyasal gelişmelerin, Türk
demokrasisinin kurumlaşmasında katkısının olduğu yadsınamazdır. Hatta Tarık
Zafer Tunaya'nın zikrettiği gibi, aslında 1946'ya 1908 İkinci Meşrutiyet'le
birlikte girilse ve çok partili siyasetin kökeninin 1908'de aranması gerekse de,
(Tunaya, ı992: 25). İmparatorluk döneminden farklı olarak Cumhuriyetçi bir
demokrasinin gelişimi açısından 1946-50 arası dönemde atılan ya da atılamayan
temellerin ayrı bir yeri vardır.

Özellikle 1965'te iktidara gelen Adalet Partisi'nden bu yana, Türkiye'de
sağı hatta İslami kesimi temsil eden siyasal partilerin hemen hepsi, 1946'da
"Yeter söz milletindir" sloganı ile başlayan "hürriyetçi" söyleme özel bir önem
atfetmişler ve "1946 ruhu"nu kendilerinin temsil ettiklerini dile getirmişlerdir.
Türk sağını temsil eden siyasal partilerin, tekçi ve baskıcı tek parti iktidarından
sonra başlayan çok partili siyasal hayata ve DP'nin temsil ettiğine inanılan
"1946 ruhu"na simgesel anlamda vurgu yaptıkları söylenebilir. Ancak bu,
1946-50 arası dönemde DP'nin yoğun "hürriyetçi" söylemine rağmen, daha


* Bu makalenin ilk hali, Türk Sosyal Bilimler Derneği'nin, 07-09 Aralık 2005 tarihleri
arasında düzenlenmiş olduğu 9. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresİ'nde sunulmuştur.

Adem Çayla k e 1946.50 Arası Dönemde Müfrıl Muhafazakar Demokratlar e 19
muhalefet yıllarında parti içinde beliren farklı goruş ve düşünceleri nasıl
bastırdığı ve DP Kurucularının parti içi muhalefeti demokratik olmayan yol ve
yöntemlerle nasıl tasfiye ettikleri gerçeğini ortadan kaldıramaz. Başka bir
deyişle, sanıldığının aksine DP, sadece iktidarının son yıllarına doğru baskıcı ve
otoriter bir yönetim tarzı göstermemiş, daha muhalefette bulunduğu yıllarda,
sonradan Millet Partisi'ni (MP) kuracak olan ve "Müfrit muhafazakar
demokratlar" i (MMD) ismiyle anılan bir takım siyasi aktörleri, DP'den tasfiye
etmiş bir siyasal partidir. MMD, DP'li demokratlara oranla daha muhafazakar
ve sertlik yanlısı siyasilerdir. DP içinde 1946-50 arasında yaşanan siyasal
gelişmelere bakıldığında, DP'nin içinden çıktığı Cumhuriyet Halk Partisi'ne
(CHP) benzediğini ve bu haliyle de "J946 ruhu" ve "Yeter söz milletindir"
türünden söylemlerin, pek de gerçeği yansıtmadığını söylemek, zorlama bir
yorum olmasa gerektir.

Bu bakış açısından yola çıkan çalışmada, dönemin matbuatında adına
MMD denilen ve Temmuz 1948'de dönemin üçüncü siyasal partisi olan MP'yi
kuran birtakım siyasilerin CHP ve özellikle de DP'ye karşı beliren siyasal
mücadeleleri ve söylemleri ortaya konulacak, çok partili demokrasiye geçiş
döneminin muhalefet partisi olan DP'nin daha muhalefet yıllarındaki "demokrasi"
ve "hürriyet" söyleminin ve bu söylemin arkasında yatan" 1946 ruhu"nun
gerçeğe tekabül edip etmediği, DP'den istifa eden ya da atılan "müfrif" siyasi
aktörler bazında incelenecektir. Ayrıca MMD'nin, CHP ve DP'den farklı
siyasal görüş ve programlarından da bahsedilecektir. 

Böylece, "müfrif muhafazakarlar" kanalı ile DP ve Kurucularının demokrasi ve hürriyet söylemlerine
farklı bir açıdan yaklaşmanın mümkün olabileceği düşünülmektedir.

< Buradaki "müfrit" kelimesi, "aşırı", "sert" anlamlarında kullanılmıştır. O dönemde, siyasal partilerdeki bazı siyasal aktörler 
için "müfrit-mutedil" ayrımı yapılmaktaydı.
Bu, siyasette son zamanlarda kullanılmaya başlayan "şahin-güvercin" ayrımınabenzetilebilir. Dönemin matbuatında, DP içinde 
yer alan sertlik yanlısı siyasiaktörler için "müfritler", "müfrit demokratlar" ifadeleri kullanılmıştır. >

Bu kullanımlara yeri geldiğince değinilecektir. MP Kurucularının daha DP saflarında iken, "Müfrit Demokrat Muhafazakar/ar" olarak tanındığı zikr edilmiştir. 

< Bkz., Ali Fuar Başgil, 27 Mayıs ihtilali ve Sebepleri (Çev. M. Ali Sebük ve İ. Hakkı Akın)(İstanbul: Çeltür Matbaacılık, 1966): s. 62.>

CHP'yi ve İnönü'yü tek parti döneminde yaptıkları ile sorgulayacak bir grubungirmesiyle birlikte, DP, iktidar mahfillerince "intikamcılar" ve "yıkıcılar"
olarak eleştiriye tabi tutulmaya başlamıştır.? "Demokrasi" ve "hürriyet"özlemlerini gerçekleştir-mek ve tek partiyi mahkum etmek amacıyla DP'de
siyasete atılan, söz konusu yeni isimlerin ortak özeııiklerinden birisi de, DP'ninkurucularının aksine, CHP içinden gelmemeleri idi.

Bu arada, CHP iktidarı, DP'nin hızlı gelişmesi ve teşkilatlanmasıkarşısında, muhalefete fazla vakit tanımamak kaygısıyla, genel seçimleri bir yıl
öne alnuş ve CHP' nin 9-11 Mayıs 1946 tarihli Kurultayı'nda kabul ettiği ilkeler doğrultusunda tek dereceli seçimlerin 2 i Temmuz 1946 tarihinde yapılmasını
kararlaştırnuştır (Ahmatı Ahmat, 1976: 20). 1946 seçimleri ile DP Birinci Büyük Kongresi (7 Ocak 1947) arasında yaşananlar, DP' de ilk ayrılıklara neden
olması ve parti içinde başlayan çatışmaların ilk çekirdekleri olmaları bakJnundan önemlidirler. Bunlardan biri, Parti milletvekillerinin, Meclisten
çekilerek, "sine-i millete" dönmeleri doğrultusunda yaptıkları tartışmadır.

Diğeri de, İnsan Hakları Cemi yeti' nin kurulmasıdır.

1946 seçimlerinin bilinen baskı ve muhalefeti görmezden gelen bir çerçevede yapılnuş olması, DP teşkilatlarında yaygın bir hoşnutsuzluk
uyandırnuştı. Bu kJzgınlı k, DP mebuslarının Meclise girmemesi fikrini doğurmuştu. Ne var ki, DP Kurucuları ve müteşebbis genel kurul aynı fikirde
değildi. Onların düşüncelerine göre Meclise girmemekle hiçbir şeyelde edilemezdi. Bu durum, iktidarın işine gelir ve DP'yi halkın önünde ihtilalci bir
örgüt yapardı. Kurucuların anlayışına göre, ihtilal fikri DP' nin bir yolu değildi.
Meclisi terketmek görüşünün hararetli taraftarları arasında tanınmış ve bir kJsnu milletçe de sevilen bazı şahsiyetler de vardı: Mareşal Fevzi Çakmak ve Kenan
Öner gibi. Samet Ağaoğlu, Mareşal Çakmak'ın daha sonraları Bayar'a bir alay askerle hükümeti devirebileceğini, bundan başka bir çarenin kalmadığını
söylediğini yazmaktadır (Ağaoğlu, 1992: 415). 

< 40.50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamak. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak, 
geniş veya dar, fakat Halk Partisince çizilecek bir faaliyet hududu içinde bulunmak şartıile Meclis 'te verilecek sandalyeleri işgal etmekle iktlfa etmek. 

Güdümlü demokrasiden bahsediyorlar. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisinin lütfu ve musaadesiyle kurulmamıştır ... ". 
Adnan Menderes'in Konuşmaları, Demeçieri. Makaleleri (Aralık 1933-Mart 1950), Yay. Haz. Haluk Kılçık, C i (Ankara: Demokratlar Kulübü Yay ..1991): 93-94. >

< Örneğin. Ulus'ta Falih Rıflkı Atay. "Demokrat Parıi bir siyasi parli olmaktan çıkmıştır. Bu bir yıkıcılar ve intikamcılar hareketidir" şeklinde yazmıştır 
(Ulus. 4.7. 1946).>

Seçimlerden sonra Demokrat Parti' de başgösteren çekişme ve ayrılıkları ateşleyen bir diğer gelişme de İnsan Hakları Cemiyeti'nin kurulmasıydı. 
Başkanlığını Mareşal'in yaptığı ve aralarında, Tevfik Rüştü Aras, Serteller çifti, Cami Baykurt, DP İstanbul İl Başkanı Kenan Öner, 
DP milletvekili Sadık Aldoğan ve Cumhurbaşkanlığı Eski Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın da bulunduğu İnsan Hakları Derneği, I 7
Ekim 1946 tarihinde kurulmuştur (Goloğlu, 1982: 131). İlk toplantısını Öner' in yazıhanesinde yapan kurucular, cemiyetin siyaset dışı bir örgüt olduğunu
özellikle belirtmişlerdir. Ancak Öner ile Mareşalin, kamuoyunca aşırı solcu olarak bilinen kimselerce işbirliği içinde olarak bir cemiyetin kuruluşuna
katılması iktidar ve DP kurucuları tarafından iyi karşılanmanuştır. Özellikle DP kurucularından gelen tepkiler sonucu Öner ve Mareşal bu cemiyet le hiçbir
ilgilerinin olmadığını bildirmişlerse de (Baban, 1970: 107-109),8 İnsan Hakları Cemiyeti de DP'de yaşanan krizde ve kurucuların kendilerine tam bağlı
olmayan parti ileri gelenlerini tasfiye etmede kullandıkları bir araç işlevi görmüştür. Ağaoğlu'ya göre, Tevfik Rüştü Aras, İnsan Hakları Derneği ile DP
arasında bir köprü kurmak istemiş ancak bunda başarılı olamamıştır (Ağaoğlu, 1992: 41, 415).

II. DP'NIN i. KONGRESI VE MMD

7 Ocak 1947 günü başlayarak beş gün süren DP i. Büyük Kongresi'nin
Türk demokrasi tarihindeki yeri büyük olmuştur. Ayrıca Partinin bütün
hayatında etkisi görülecek olaylara da sahne olmuştur. Bu kongre, DP içindeki
"müfrit-mutedil" ayrımını biraz daha belirginleştirdiği gibi, 27 Mayıs 1960
darbesine kadar etkisi sürüp giden parti içi kavgaların başlangıç kaynağı olduğu söylenebilir.

Kongrede, delegeler adeta bir ihtilal havası estirecek kadar coşkuluydular.
Bayar'ın anlattığı kadarıyla, içinde Kenan Öner, Samet Ağaoğlu, Osman
Bölükbaşı, Dr. Mükerrem Saral ve Osman Sarol'un bulunduğu bir grup, parti
milletvekillerinin Meclis 'ten çekilmelerini istiyor, iktidarı, milletle karşı karşıya
getirmekte çıkar yol görüyordu. Buna karşılık veren bir itidal grubunun da
olduğunu belirten Bayar, Adnan Menderes, Refik Şevket İnce, Ekrem Hayri
Üstündağ, Hulusi Köymen'in sözcülüğünü yaptığı ve zaman zaman Fevzi Lütfi
Karaosmanoğlu ve Refik Koraltan tarafından desteklenen bu grubun, Meclis'ten çekilme ile 
oluşabilecek ihtilal fikrinin karşısında olduğunu anlatır(Bayar, 1969: 71).

< Öner de, gazetelerde yayınlanan demecinde, "Benim bu cemiyetle hiçbir ilgim yoktur.
Ben şahsen cemiyetin kuruluşunda ve faaliyetinde, katiyen roloynamadım"
demiştir. Bkz. (Nutku, ı979: 33).>


Kongre'de, ilerde DP'nin "müfrit muhafazakar" kanadında yer alacak
bazı şahsiyetler çok sert konuşmaları ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Bursa
delegesi Fuat Ama, "jstibdat devrinde millet padişaha karşı, 'senden büyük
Allah var' derdi. Bugün de biz iktidar sevdalılarına, senden büyük millet var
diyoruz" diye konuşurken, General Sadık Aldoğan da, "Yapılacak iş, Anayasayı
tadil etmek değil, Anayasaya aykırı kanunlar yapan Cumhuriyet Halk Partisi 'ni
yaptığı kanunlarla beraber süpürüp atmaktır ... 23 senede değişen sadece
şekildir. Üst tarafı eski hamam eski tas.. " diye haykırmıştır ( Mete, 1947: 21-23, 31-32). 

Kongrede, özellikle Bölükbaşı büyük tesir bırakmıştır. Bölükbaşı' nın
konuşmasında geçtiği öne sürülen ve pek çok kaynakta zikredilen,9 "Bu
memleket 23 senedir kızıl bir sultan idaresinde sevk ve idare olundu" gibi bir
ifadeyi, Bölükbaşı, daha sonra tekzip etmiş ve nutkunda kızıl sultanlar tabirini
kullanmadığını, sadece tek parti zihniyetini ortaya koyacak şekilde,
Abdülhamit'ten bahisle, "Taçsız-tahtsız sultan istemiyoruz. 23 senelik idarenin
adı ile tadı bir olmamıştır" şeklinde bir ifade kullandığını belirtmiştir
(Bölükbaşı, 1947). ıo

Yine, Kongre başkanı kim olacak, Genel İdare Kurulu (GİK) kaç üyeden
oluşacak ve kimler olacak konularında, DP Kuruculan ile "müfritler" arasında
sert tartışmalar yaşanmıştır. Kurucular Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'nun Kongre
başkanı olmasını isterlerken, "müfritler" Kenan Öner'i istiyorlardı. Yine
Köprülü ve Menderes, GİK üye sayısının 9 olmasını ve kendi otoritelerini
sarsacak kişilerden oluşmamasını isterlerken, Öner, Bölükbaşı, Emin Sazak,
Ağaoğlu gibi şahsiyetler, daha demokratik olur gerekçesiyle GİK üye sayısının
i5 olmasını arzu ediyorlardı (Ağaoğlu, 1992: 44-45). Kongre başkanlık
seçimini Öner kazanmıştır. Öner, seçimlerden sonra parti Kurucularına ve en
çok da Fuat Köprülü'ye karşı ÇıkmıŞtı. Demokrat Parti milletvekillerinin
Meclise katılmadan "sine-i millete" dönmesini isteyenlerin başında geliyordu.
O ve onun gibi düşünenIere göre, Meclise girmek Halk Partisi iktidarını ve
iktidarın devlet yönetimindeki "totaliter" görüşlerini, hele seçimlerdeki baskı
ve hilelerini en azından affetmek olacaktı (Ağaoğlu, 1992: 416). Menderes ve
Köprülü yeni isim olarak Kütahya mebusu Ahmet Tahtakılıç ile Fevzi Lütfü
Karaosmanoğlu'nun GİK'e girmesini istiyorlardı. 

< Bunlara örnek olarak (Toker, 1970: 232 ve Eroğul, 2003: 47) verilebilir. <
< Bölükbaşı'nın konuşmasının yer aldığı bir başka kaynakta da şöyle yazılıdır:
" ... Onlar, kendilerini ilahi bir (vasi) olarak görürler. Işte millet bu zihniyeti
yıkacaktır. Tap'ız- tahtsız sultan istemiyoruz. 23 senelik idarenin adı ile tadı bir
olmamıştır ... ". Cumhuriyet, 09. Ol. 1947.

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder