16 Mart 2019 Cumartesi

ALMANYA’DA FETÖ YAPILANMASI VE ALMANYA’NIN FETÖ POLITIKASI BÖLÜM 3

ALMANYA’DA FETÖ YAPILANMASI VE ALMANYA’NIN FETÖ POLITIKASI BÖLÜM 3



ALMANYA’DA FETÖ YAPILANMASI, FETÖ KURUMSALLAŞMASININ TARİHİ VE PROFİLİ.,

GİRİŞ

Ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan Türkiye ile çok yakın ilişkilere sahip bir ülke 
olan Almanya FETÖ’nün kuvvetli bir şekilde örgütlendiği ülkelerin başında gelmektedir. 
Örgütün Almanya’yı önemli merkezlerinden biri olarak belirlemesinin 
nedenlerinin başında bu ülkenin üç milyon civarında .yarıya yakını Alman vatandaşı olan. Türkiye kökenli nüfusa sahip olması yer almaktadır. Türkiye’den 
sonra en fazla Türkiye kökenli insanın yaşadığı ülke olan Almanya, FETÖ tarafından eleman kazanma ve finansal destek sağlama konularında verimli topraklar olarak görülmüştür. Ayrıca Almanya’nın Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü olması “güç” kavramını her zaman çok önemseyen FETÖ’nün bu ülkede yerleşmesi için önemli bir kriter haline gelmiş ve örgüt Berlin’in Avrupa üzerindeki nüfuzunu çıkarları için kullanmayı hesaplamıştır. Son olarak Berlin yönetiminin FETÖ mensuplarına kucak açması ve ülkedeki yapılanmasında her türlü kolaylığı sağlaması da örgütün Almanya’yı önemli merkezlerinden biri olarak seçmesinin gerekçelerinden birini oluşturmuştur. 

FETÖ’nün Almanya’daki örgütlenmesine de eğitim ve medya alanından başladığı, ardından ekonomi çevreleri ve siyaset dünyasından dostlar edinme arayışına girdiği görülmektedir. Örgütün klasik bir dini cemaat gibi davranmaktan ısrarla kaçınarak Alman siyasi otoritelerinin karşı çıkmayacağı eğitim alanında faaliyete başlaması ve Almanya’daki Türkiye kökenlilerin topluma entegre olmasını savunan “diyalog” dernekleri altında örgütlenmesi başka ülkelerdeki organizasyon biçimleriyle benzerlik arz etmektedir. Pensilvanya’daki liderine doğrudan bağlı, hiyerarşik ve gizli örgüt yapısını eğitim ve kültürlerarası diyalog kavramlarıyla kamufle etmeye çalışan FETÖ, Almanya’daki önemli siyasi figürler ile çeşitli yollarla yakınlık kurarak desteklerini almaya çalışmıştır. Örgütün hala “ılımlı İslam” ve “hoşgörü” kavramları etrafında Alman kamuoyunu etkileyerek destek bulduğu görülmektedir. Nitekim son olarak örgütün prestij projesi haline gelen cami, havra ve kiliseyi aynı çatı altında birleştiren “House of One” için Berlin Belediyesince bir arsa hibe edilmiştir.1 Bu noktada FETÖ önde gelen siyasetçilere diyalog ödülleri vermekten 17-25 Aralık öncesi Türkiye’de kontrolünde tuttuğu çeşitli kamu kuruluşlarının kaynaklarını kötüye kullanarak gazeteci, siyasetçi ve 
akademisyenlere yönelik ücretsiz Türkiye gezileri düzenlemeye kadar farklı yöntemlerle lobi faaliyetleri yürütmüştür. 

FETÖ’nün Almanya’da siyaset ve medya dünyasında kendisini destekleyecek 
“dostlar” bulma arayışının ne kadar başarılı olduğu, bu ülkenin 17-25 Aralık ve özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki Türkiye politikasında görülmektedir. 

Diğer taraftan Berlin’in bu tutumunun arkasında sadece FETÖ’nün başarısı 
değil aynı zamanda Alman hükümetinin söz konusu terör örgütünü Türkiye’ye karşı kullanışlı bir kart olarak görmesi de önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin bütün taleplerine rağmen FETÖ’yü terör örgütü olarak tanımayan Berlin yönetimi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki temel aktör olduğunu da kabul etmeye yanaşmamaktadır. 

Bu tutum Alman İstihbarat Şefi Bruno Kahl’ın 18 Mart’ta Der Spiegel’e 
verdiği röportajda FETÖ’nün 15 Temmuz darbesinin arkasında olduğuna inanmadığı yönündeki beyanı ile resmiyet kazanmıştır. Kahl’ın bu açıklaması ve ona yönelik tepkiler raporun son bölümünde ayrıntılı olarak değerlendirilecektir. 
Aynı şekilde Alman hükümeti Zekeriya Öz ve Celal Kara gibi FETÖ’nün önemli 
isimleriyle diğer örgüt mensubu kamu görevlilerini de Türkiye’ye iade etmeyi reddetmektedir. 

İkili ilişkilerde son dönemde gerçekleşen yakınlaşma sonucu Almanya 
darbeye karışmış FETÖ mensuplarıyla ilgili Türkiye’nin taleplerine daha olumlu yaklaşmaktadır. 

Nitekim Alman makamları Kasım 2017’de örgütün “hava komutanları 
imamı” olduğu bilinen ve darbeyi bizzat yöneten ekip içinde yer alan Adil Öksüz hakkında ikamet ettiği yerin tespitine yönelik soruşturma başlatmıştır. 
Almanya’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Teröre yataklık yapıyor” 
eleştirilerine maruz kalmayı ve Türkiye ile zaten sorunlu olan ilişkileri daha 
fazla riske atmayı göze alarak FETÖ’ye bu kadar sahip çıkmasının nedenlerine raporun ilerleyen sayfalarında değinilecektir. Berlin’in bu tutumu FETÖ konusunda da PKK meselesindekine benzer bir politika izleyeceği endişelerine yol açmaktadır. 

Yani Ankara’yı oyalayan, sabrının sınırlarını zorlayan ve teröre karşı iş birliğinden kaçınan bir politika söz konusu olacak gibi görünmektedir. PKK gibi FETÖ’nün de Almanya’da korunaklı bir alan bulması ve Türkiye karşıtı faaliyetlerini rahat bir şekilde yapabilmesi Türk-Alman ilişkilerinde derin sorunlar oluşturacaktır. Alman liderlerin son dönemde ülke kamuoyunda seslendirilmeye başlayan Gülen ve PKK siyasetiyle ilgili itirazlara2 kulak vermemeleri durumunda oluşacak risklerin ne kadar farkında oldukları, farkındalarsa Türkiye’deki meşru iktidar yerine onun terör örgütü olarak tanımladığı FETÖ’yü tercih etmekte ne kadar ısrarcı olacakları ve bu tercihlerinin ne gibi sonuçlar doğuracağını ise zaman gösterecektir. 

FETÖ’nün Almanya’daki varlığına bakıldığında Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi iki boyutlu bir yapılanmadan söz edilebilir: Birincisi örgütün toplum içerisinde görünen STK, eğitim kurumu ve medya alanındaki yayın organları gibi unsurlarla temsil edilen tarafını oluşturmaktadır. İkinci boyut ise örgütün görünmeyen ve dışarıya karşı örgüt üyelerince genellikle inkar edilen ve gizlenmeye çalışılan yapılanmasına işaret etmektedir. İkinci boyuttaki yapılanma birinci boyutta yer alan yapı ve kurumları bir araya getirmektedir. Bu yapılanmanın başında Almanya imamı bulunmaktadır. Söz konusu yapılanma dışarıya açık olmamakla birlikte örgütün Türkiye’deki organizasyon yapısı ile benzerlikler arz ettiği örgütten ayrılanların ifadelerinden anlaşılmaktadır. Yani en tepedeki Almanya imamının altında eyalet ve il imamları, abi ve ablalar yer almaktadır.3 Örgüt üyeleri dışarıya karşı perde önünde görülen yapılanmanın birbiriyle doğrudan bağlantılı olmadığını, Gülen’den sadece ilham aldıklarını iddia etseler de bu yapının arka plandaki örgütlenme sayesinde bir birliktelik arz ettiği bilinmektedir. 

Örgütün Görünen Yüzü ve Almanya’ya Yerleşmesi 

Almanya’daki FETÖ yapılanması ülkedeki geleneksel İslami cemaatlerden farklı bir görünüm arz etmektedir. Türkiye kökenli muhafazakar gruplar genellikle camiler inşa etmekte ve dini eğitim konusuna ağırlık vermektedir. FETÖ mensuplarının ise seküler görünümlü eğitim kurumlarına öncelik verdiği görülmektedir. Hatta FETÖ’cüler Müslümanların Almanya’daki haklarını savunan ve Müslüman kimliği ağır basan bir yapı olarak görülmemek için azami gayret sarfetmektedir. Kendisini diğer İslami gruplardan uzak tutarak Müslüman kimliği ile ön plana çıkan dernek ve yapılanmaların içerisinde yer almamaktadır. Bunun yerine diyalog faaliyetlerine ağırlık vermekte ve kiliselerle iş birlikleri geliştirmektedir. Hatta yasalar izin vermesine rağmen okulların eğitim programına İslam dinine dair dersler dahil etmemektedir.4 

Dolayısıyla ülkedeki yaygın ifadeyle “Gülen Hareketi” denince örgütün eğitim 
alanındaki faaliyetleri akla gelmektedir. Nitekim Fetullah Gülen’in “Cami yerine 
okul inşa edin” çağrısına uyan örgüt üyeleri ülke çapında Alman devleti tarafından tanınan yüzlerce dershane, okul ve derneği kurumsal ağına dahil etmiştir.5 Bunun yanında örgütün ülke çapında birçok anaokulu ve sayısız öğrenci evi bulunmaktadır. Alman kamuyounda “Lichthäuser” ( Işık Evleri) olarak da bilinen bu evler –tıpkı Türkiye’de olduğu gibi– örgütün Gülen’in öğretileri çerçevesinde şekillenen ideolojik formasyonunun verildiği örgüte eleman kazandırma mekanları olarak kullanılmaktadır.6 

Aslında Fetullah Gülen 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Almanya’yı 
önemsemiş ve buradaki Türklere vaaz ve konferanslar vermek için ülkeyi sık sık 
ziyaret etmiştir. Ancak o dönemde Türkler arasında aradığı desteği yeterli düzeyde bulamamıştır.7 Örgütün ülkedeki ilk kurumsallaşma çabaları 1990’ların ortalarından itibaren başlamıştır. 1995’te Stuttgart’ta Das Bildungshaus BiL isimli eğitim merkezinin kuruluşuyla başlayan süreç diğer şehirlerde de etüt merkezleri ve kreşlerin açılmasıyla devam etmiştir. Açılan etüt merkezlerinin sayısı günümüzde 150 civarına ulaşmış olup8 bu merkezler toplumun tabanına ulaşmada FETÖ mensupları açısından kilit rol oynamaktadır.9 

2003’ten itibaren ise ikinci evreye geçilmiş ve ilk özel okullar kurulmaya başlanmıştır.10 
Başta Stuttgart, Berlin, Köln, Hamburg, Hannover, Mannheim ve Karlsruhe gibi büyükşehirler olmak üzere kurulan özel okul sayısı 24’e ulaşmıştır.11 

Denkliği Alman devleti tarafından da tanınan bu okullar eyaletlere göre değişik dernekler tarafından kurulup işletilmektedir. Gerekli şartları yerine getirdikten sonra eyaletlere göre değişen oranlarda önemli miktarda devlet yardımı alan bu okullarda öğrencilerden aylık ortalama 300 avro ücret alınmaktadır.12 Alman eğitim sistemindeki yapısal zaaf ve eksiklikler nedeniyle Türk kökenli göçmen çocuklar entegrasyon ve eğitimde dezavantajlı durumdadır. FETÖ rahatlıkla açtığı özel okul ve etüt merkezleri ile bu alandaki boşluğu doldurmaktadır. 15 Temmuz darbesinden sonra Alman-Türk toplumunda oluşan duyarlılık sonrasında velilerin çoğu çocuklarını buralardan almıştır. 

Bu durumun neticesinde bazı okullar kapılarına kilit vururken etüt merkezlerinin 
yarıya yakını da kapanmak zorunda kalmıştır. Söz konusu öğrenci kaybının Türkiye’den Almanya’ya iltica eden örgüt mensuplarının çocuklarını bu okullara kayıt ettirmesiyle dengeleneceği beklenmektedir.13 

Fetullah Gülen’den sadece ilham aldıklarını, resmi olarak bağlarının olmadığını 
söyseler de14 başta büyükşehirler olmak üzere birçok yerleşim biriminde 
aktif olan 300 dolayında STK FETÖ’nün yereldeki temsilcileri vazifesini görmektedir.

15 Ağırlıklı olarak diyalog derneği olarak bilinen bu STK’larda sadece “kendi 
davalarına gönül vermiş” Türkiye kökenli insanların değil Kürt ve Alevi gibi Türk 
toplumunun değişik etnik ve dini gruplarından kişilerin yanı sıra toplumun çeşitli 
düzeylerinden Almanların da bulunmasına özel bir önem verilmektedir.16 Etüt 
merkezleri ile yakın bir dayanışma içerisinde bulunan bu derneklerin bir diğer 
önemli özelliği ise eğitmenlerinin Türkiye ve Almanya kökenli karma bir yapıya 
sahip olmasıdır. Hatta Bonner Bildungs-Center ve Internationaler Bildungs-und 
Umweltverein gibi bazı derneklerde Müslüman olmayan Alman eğitmenlerin 
ağırlıkta olması dikkat çekicidir.17 FETÖ üyeleri izledikleri bu stratejiyle dışarıya 
karşı propagandasını yaptıkları ılımlı Müslüman profilinin altını doldurmaya ve 
toplumsal düzeyde bir destek elde etmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra söz konusu okulların kurucu ve sorumlu müdürlerinin pedagojik formasyona sahip eğitimci ve öğretmenlerden değil mühendislik veya teknik formasyona sahip kişiler olduğu dikkat çekmektedir. Bu nedenle de okulların çoğu emekli ve göçmen arka planı olmayan Alman idareciler tarafından yönetilmektedir.18 
Örgütün kurumsallaşma çabaları çerçevesinde diyalog derneklerinin bir kısmının 
bir araya gelmesiyle Alman Diyalog Kurumları Birliği (Bund Deutscher Dialog 
Institutionen) oluşturulmuştur. Diyalog dernekleri için bir nevi çatı örgütü 
niteliğinde olan bu birlik 2013’ten beri “Alman Diyalog Ödülü” adı altında Alman 
toplumunun önde gelen simalarına ödüller dağıtmaktadır.19 Bu ödüller sayesinde örgüt hem kendisine yakınlık ve sempati duyan Alman toplumunun önde gelen yüzlerini kendisine daha fazla bağlamaya hem de toplumda ihtiyaç duyulan hoşgörü ortamına katkı yaptığı propagandasıyla sempati toplamaya çalışmaktadır. 

Aralık 2013’ten beri ise Diyalog ve Eğitim Vakfı (Stiftung Dialog und Bildung) 
örgütün Almanya’daki halkla ilişkiler sorumlusu olarak hareket etmektedir. 
Vakıf örgüt ile ilgili Alman toplumundaki soru işaretlerini cevaplamaya yönelik 
çalışmaktadır.20 Vakfın başkanı ve örgütün Almanya’daki temsilcisi şeklinde lanse edilen Ercan Karakoyun vakfın kuruluş gerekçesini şu sözlerle açıklamaktadır: 

Gülen ve “Hizmet” hareketinin medyada, siyasette ve akademik çevrelerde çokça konuşulması örgütün Almanya ve diğer ülkelerdeki faaliyetlerinin daha yoğun şekilde anlatılması ihtiyacını doğurmuştur.21 

Ancak vakfın 2013 sonlarındaki kuruluşu aynı dönemde yaşanan 17-25 Aralık 
darbe girişimi ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’de hükümetle mücadeleye 
girişen örgütün en fazla Türkiye kökenli vatandaşın yaşadığı Almanya’daki 
konumunu güçlendirerek hükümeti zor durumda bırakmak için gösterdiği çabaların bir parçası olarak değerlendirilebilir. Almanya genelinde çeşitli eyaletlerde farklı isimlerle faaliyet gösteren FETÖ dernek ve okullarının öteden beri izledikleri tek tek bağımsız kurumlar gibi hareket etme stratejilerini değiştirerek birlikte hareket ettikleri ve şimdiye dek Fetullah Gülen’le ilişkilerini inkar etmelerine rağmen örgütle bağlantılarını açıkça ortaya koyarak “mağdur” imajı çizmeye çalıştıkları dikkat çekmektedir. 

4.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder