ALMANYA’DA FETÖ YAPILANMASI VE ALMANYA’NIN FETÖ POLITIKASI BÖLÜM 2
Örgüt mensuplarının köklü Türk kurumlarını tasfiye etme eğilimindeki Alman
devletine kendilerini elverişli ve uyumlu bir partner olarak sundukları görülmektedir.
Özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra Alman tarafının da bu ortaklığa sıcak
baktığı söylenebilir. Die Welt gazetesinde “Biz Almanya’ya Faydalı Olacağız” (Wir Werden Deutschland von Nutzen Sein) başlığıyla yayımlanan ve FETÖ mensubu kişilerle yapılan söyleşilere yer verilen bir röportajda örgüt mensupları Alman kamuoyuna Almanya için faydalı ve kullanışlı oldukları yönünde mesaj vermektedirler.2
Haberde FETÖ mensuplarının eğitimli, çalışkan, iyi yetişmiş ve Almanya’ya kolayca uyum sağlayabilecek kimseler olarak sunulmaları dikkat çekicidir. Örgüt mensuplarının öteden beri Almanya’da yaşayan diğer Türkiye kökenli göçmenlerle aralarına mesafe koydukları bilinmektedir. Son dönemde örgütün Alman kurumlarından destek bulmak amacıyla kendisini diğer Türkiye kökenli grup ve oluşumlardan farklı olduğunun altını daha çok çizmeye başlaması ve adeta “iyi Türkler” olarak sunması dikkat çekicidir. Nitekim adı geçen haberde örgüt mensupları Almanya’da yaşayan Türkleri Türkiye devletince kolayca manipüle edilebilen gruplar olarak nitelemek suretiyle aşağılamak istemektedirler. FETÖ’nün Almanya’da yaşayan Türkleri uzun
süre hem insan kaynağı hem de mali destek açısından kullandığı göz önüne alındığında örgütün yerli unsurlarla menfaate ve sömürüye dayalı bir ilişki kurarken esas hedefinin Alman tarafının desteğini almak olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca sürekli olarak diyalog ve hoşgörü odaklı bir hareket olduğunu iddia eden örgütün Türkiye kökenli diğer gruplarla hiçbir dönemde iletişime geçmemesi bu iddiaların samimiyetsizliğini de ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra Türk-Alman ilişkilerinin içinde bulunduğu kriz durumunu bir fırsata dönüştürerek kendi lehine kullanmak isteyen FETÖ, Türkiye hakkında “insan hakları”, “fikir özgürlüğü” gibi kavramlar üzerinden yürütülen kara propagandaya destek vermekte ve Almanya’daki Türkiye karşıtı lobinin aktörleri ile birlikte hareket etmektedir.
Almanya’nın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından örgüte yönelik tutumu
iki ülke arasında bir süredir sorunlu olarak devam eden ilişkileri daha da zorlaştırmaktadır. Bu durum Berlin’in tıpkı PKK örneğindeki gibi FETÖ’yü Türkiye’ye karşı baskı aracı olarak kullanacağını işaret etmektedir. Berlin’in kendisine sığınan hiçbir darbe suçlusunu teslime yanaşmaması ve FETÖ konusunda Türkiye ile iş birliğinden uzak durması bu tezi desteklemektedir.
FETÖ’nün İslam konusunda Alman tezleriyle uyumlu söylemler geliştirmesi
örgütün Alman kamuoyu tarafından kabul görmesini kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte sosyal faaliyetler yürüten ılımlı bir STK olarak lanse edilen örgütle ilgili Alman kamuoyunda ciddi eleştiriler de yer almaktadır. Özellikle örgütün mafyavari yapılanması ve şeffaf olmayan kurumsal işleyişi öteden beri eleştirilmektedir. İstihbarat Şefi Bruno Kahl’ın FETÖ’nün 15 Temmuz darbesinin arkasında olmadığı yönünde örgütü aklayan açıklamalarda bulunması bazı çevrelerde tepkiyle karşılanmıştır. Bu ülkeye sığınan üst düzey bürokrat ve savcıların Ergenekon sürecinde oynadıkları kritik rol ve uyguladıkları manipülatif yöntemlere rağmen Almanya’nın bu kişileri himaye etmesi bazı Alman gazeteciler tarafından da eleştirilmektedir. Almanya’nın önde gelen gazetelerin den Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) ve Tageszeitung’da (TAZ) yayımlanan makalelerde bu kişilerin Türk kamuoyunda her kesimce kabul edilen 15 Temmuz darbesine müdahil oldukları gerçeğinin ispatı durumunda Almanya’nın darbecileri toprağında saklayan bir ülke pozisyonuna düşmesinin bedelini ödeyemeyeceğine dikkat çekilmektedir.
Nitekim
Bilim ve Politika Vakfı’nın Türkiye uzmanı Günter Seufert Ocak 2018 itibarıyla
açıkça gözlemlenmeye başlanan ikili ilişkilerin normalleştirilmesi çabalarına
dair değerlendirmesinde FETÖ’nün ilişkilerde ciddi bir sorun oluşturduğuna dikkat çekmiştir. Tecrübeli Türkiye uzmanının Almanya’nın örgütle ilgili tutumunun Türkiye’de hiçbir kesime anlatılamayacağına dikkat çekerek örgütle daha mesafeli bir ilişki kurulması ve şeffaf olmayan iç yapılanmasının mercek altına alınması yönünde uyarılarda bulunması oldukça önemlidir. Alman tarafının Seufert’in FETÖ konusundaki çağrısına olumlu cevap vermesi normalleşmeye başlayan iki ülke ilişkilerin daha iyi bir seviyeye taşınmasına önemli katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin Alman kamuoyunun örgüt hakkında sadece propaganda faaliyetleri üzerinden bilgi sahibi olduğunu göz önünde bulundurması ve bu alandaki bilgi boşluğunu dolduracak çalışmalar yapması gerekmektedir. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında FETÖ’nün Almanya yapılanması ile mücadelede şu hususlara dikkat etmek gerekmektedir:
• Alman kamuoyuna FETÖ’nün Türkiye’deki anayasal düzen ve demokrasiyi
ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetleri izah edilmeli, kullandığı takiyeci dil
ve manipülatif yöntemler açıkça ortaya konulmalı ve uzun vadede Alman
devlet ve toplumunun da benzer bir riskle karşı karşıya olduğu anlatılmalıdır.
Almanya Türkiye’de yaşananları göz önünde bulundurarak FETÖ’nün
barışçı ve diyalog çalışmaları yapan legal bir STK görünümünde devlete ve
siyasi etki mekanizmalarına sızmayı hedeflediğini unutmamalıdır.
• 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Almanya’daki Türklerin desteğini kaybeden
FETÖ Almanlara daha da yakınlaşma ve ülke kamuoyunun hassas
olduğu konularda pirim yapmak amacıyla söylem değişikliğine gitmektedir.
Örgütün Türk-Alman ilişkilerinde son dönemde yaşanan gerginliklerde Almanya
tarafında yer alıyor izlenimi vererek ülkede meşruiyetini artırmaya
çalıştığı görülmektedir. FETÖ’nün Türkiye’de toplum yapısı ve şartlarına binaen
dini söylemler kullanırken Almanya’da toplumun hassas olduğu “insan
hakları”, “özgürlük”, “ılımlı İslam” gibi kavramlar etrafında daha seküler bir
söyleme yönelmesi takiyeci bir strateji uyguladığının açık göstergesidir.
• Son dönemde örgütün içe kapalı ve gizemli yapılanmasına yönelik Alman
kamuoyunda yapılan eleştiriler ve şeffaf olması yönünde artan baskılar
nedeniyle kullanmaya başladığı yeni şeffaflık stratejisinin FETÖ’nün
manipülasyon yöntemi olduğu Alman kamuoyuna izah edilmelidir. Zira
yalnızca Fetullah Gülen ile olan ideolojik ve örgütsel bağın artık gizlenmiyor
oluşu şeffaflık manasına gelmemektedir. Örgütün dayandığı ideolojik
ve yöntemsel temel “takiye”dir ve gerçek manada şeffaflaşması kendisini
ele vermek manasına geleceğinden mümkün değildir. FETÖ’nün Türkiye
örneğinde açıkça görüldüğü gibi devlet ve toplum kurumlarına sızmasını
tam anlamıyla gerçekleştirip yeterli güce ulaştığında gerçek yüzünü gösterdiği
ve esas hedeflerini belli ettiği anlatılmalıdır.
• Örgütün kurulduğu günden açıkça eyleme geçtiği 15 Temmuz darbe girişimine
kadar geçen sürede Türkiye’de izlediği siyaset, strateji ve yürüttüğü
söylemler tüm çelişki ve tutarsızlıklarıyla birlikte Alman kamuoyuna aktarılmalıdır.
Bilhassa örgütün söylem ve eylemleri arasındaki zıtlık ifşa edilmelidir.
Türkiye’de “Siyasete uzağız ve girmeyiz” sloganı ile siyaset yapma
imkanı ve meşruiyeti sağlayan örgüt aynı şekilde şeffaflaşacağı yönündeki
söylemlerinin arkasına sığınarak gizli ajandasındaki hedefleri gerçekleştirmek
için daha da komplike ve sofistike yöntemler geliştireceğinin sinyallerini
vermektedir. Bu noktada örgütün “şeffaflaşma” söylemlerini Alman
kamuoyunda kabul edilebilir bir imaja kavuşmak için araç olarak kullanmasına
izin verilmemelidir.
• Alman kamuoyunda “dinler arası diyalog” ve “hoşgörü” kavramları üzerinden
kucaklayıcı barışçıl bir yapı olarak sempati toplamaya çalışan örgütün dinler
arası diyalog bir yana sızdığı devlet kurumlarında özellikle Alevi vatandaşları
fişlemek suretiyle mezhepsel ayrımcılık yaptığı ve kendinden olmayan birey ve
grupları tasfiye ettiği gerçeği hakkında Alman kamuoyu bilgilendirilmelidir.
• Örgütün Türkiye’de Emniyet Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı gibi devlet
kurumlarına sızdıktan sonra buradaki mensuplarını kullanarak Hrant
Dink ve Necip Hablemitoğlu gibi bazı faili meçhul cinayetlere karıştığı ve
bu davaları manipüle ettiği yönünde savcılık iddianamelerinde önemli deliller
bulunmaktadır. Alman kamuoyu FETÖ’nün bu karanlık ilişkiler ağı
ve kriminal faaliyetleri ile ilgili olarak da bilgilendirilmelidir.3
• FETÖ’nün konvansiyonel bir terör örgütü olmadığı ve kriminal eylemlerini,
içine sızmayı başardığı kurumlardaki (ordu ve emniyet gibi) elemanları
eliyle gerçekleştirdiği görülmektedir. Dolayısıyla Alman tarafı örgütün faaliyetlerini değerlendirirken bu sofistike yöntemleri de dikkate almalıdır.
Yeni tür bir terör örgütü olan FETÖ ile mücadelede konvansiyonel örgütlere
karşı yürütülen mücadeleden farklı yöntemler izlenmelidir.
• Alman kamuoyunda öz eleştiri yapıldığı izlenimi verilerek adeta örgütün
eski “günahlar”ını affettirme ve kamuoyu nezdinde bu yapıyı sempatik
hale getirmeye çalışıldığı görülmektedir. Örgütün Almanya sözcüsü Ercan
Karakoyun örgütle ilgili olarak Alman kamuoyunda sıklıkla dillendirilen
şeffaflık suçlamalarına cevaben kişisel Facebook sayfasında yayımladığı
bir deklarasyonda 28 Şubat sürecinde Kemalistler ve sonrasında da Türkiye
rejimi tarafından kendilerine baskı uygulandığı için kapalı ve şeffaf
olmayan bir yapılanmaya gitmek zorunda bırakıldıklarını ileri sürmüştür.
Örgüt kurulduğu ilk günden bu yana faaliyet yürüttüğü tüm ülkelerde
aynı gizli yapılanma ve stratejiyi takip etmiştir. Özellikle 28 Şubat sürecinde
dönemin hakim Kemalist ideolojisiyle uzlaşarak iş birliği yapmıştır.
Dolayısıyla Karakoyun’un iddiaları doğruyu yansıtmamakta ve söz konusu
deklarasyonla bu konularda yeterince malumat sahibi olmayan Alman kamuoyunun gözünü boyamaya çalışmaktadır. Bu noktada örgütün şimdiye
kadarki istihbari ve gizli örgütlenmesini açıklamak üzere ileri sürdüğü argümanların tutarsızlığı ve yanlışlığı gözler önüne serilmelidir. FETÖ’nün
özellikle Ergenekon sürecinde izlediği strateji ve yargı manipülasyonları
dönemin mağdurlarının şahitliğinde Alman kamuoyuna aktarılmalıdır.
• Tek tip insan yetiştirme amacıyla dini bir “soft führer”e kayıtsız şartsız itaat,
hiyerarşi ve sadakat ilkesi doğrultusunda gizlilik ve takiye yöntemleri
ile hareket eden FETÖ’nün istihbari bir yapılanmayı andıran örgüt ağları
deşifre edilerek “özgürlükçü”, “demokratik”, “seküler” ve “şeffaf ” olamayacağı
Alman kamuoyuna delilleriyle birlikte sunulmalıdır.
• 15 Temmuz darbesinin arkasında FETÖ lideri Gülen ve mensuplarının
olduğu konusunda Türkiye’de tüm kesimler arasında bir görüş birliği bulunduğu
Alman kamuoyuna anlatılmalıdır. Alman siyaseti ve kamuoyu
FETÖ ile girişilecek her türlü iş birliği ve takınılacak müsamahakar tutumun,
Türkiye’de darbenin arkasında bu grubun olduğu noktasında şüphesi
bulunmayan oldukça geniş bir ideolojik, siyasi ve toplumsal spektrumu
karşısına almak anlamına geleceği noktasında uyarılmalıdır. FETÖ konusunda
Türkiye’deki toplumsal ve siyasi mutabakat dikkate alınmalı ve Alman
kamuoyu bu noktada aydınlatılmalıdır.
• Örgüte ait STK’ların çalışmaları ve Batı ile uyumlu söylemleri sebebiyle
Almanya’nın FETÖ’nün 15 Temmuz öncesindeki faaliyetlerine karşı müsamahakar tutumu bir nebze anlaşılır karşılanabilir. Ancak kanlı darbe
girişimi ile gizli ajandası açıkça ortaya çıkan örgüte yönelik bu tutum meşruiyetini yitirmiştir. Almanya’ya FETÖ’nün karanlık yapılanmasının uyum
ve güvenlik noktasında oluşturduğu risklerin yanı sıra Türk-Alman ilişkilerine
getirdiği ağır maliyet de hatırlatılmalıdır.
• FETÖ’nün legal örgütlenmeler üzerinden kontrol altına aldığı ve harekete
geçirebileceği kitlelerin uzun vadede tıpkı PKK gibi iç kamuoyunu ve Alman
hükümetini baskı altına alma ve hareket alanını kısıtlamaya yönelik
eylemlerde bulunma riski de göz önünde bulundurulmalıdır.
• Alman kamuoyu Türkiye’nin 17-25 Aralık öncesi ve sonrası dönemde değişen
örgüte yönelik tutumu ve bunun gerekçeleri noktasında açıklıkla ve
ikna edici bir şekilde aydınlatılmalıdır. Örgütün devlet kurumları ve bürokrasisine sızması ve darbe sürecindeki rolü ile ilgili Almanya daha iyi ve
açık bir biçimde bilgilendirilmelidir.
• FETÖ ile ilgili Alman kamuoyunda ciddi bir bilgi eksikliği mevcuttur. Almanya
örgütü bağlı kuruluşların propaganda faaliyetleriyle tanımaktadır.
Dolayısıyla örgütün gerçek yüzü hakkında Alman kamuoyunu bilgilendirmeye
yönelik Almanca yayınlar yapılması gerekmektedir.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
1. Mesut Hasan Benli, “Firar Yazışmaları”, Hürriyet, 29 Ocak 2018.
2. Yuriko Wahl-Imme, “Wir Werden Deutschland von Nutzen Sein”, Die Welt, 28 Mart 2018.
3. “Necip Hablemitoğlu’nun Eşi Şengül Hablemitoğlu 6 Saat İfade Verdi”, Karar, 29 Eylül 2016; “Hrant Dink Cinayetinde
FETÖ Elebaşı Fetullah Gülen’e Tutuklama Kararı”, DHA, 9 Haziran 2017; “Dink Cinayeti FETÖ’nün İlk Kurşunu”,
Aljazeera, 3 Ağustos 2016; “Mord an Hrant Dink: Gülen-Netzwerk im Visier”, Deutsche Welle, 19 Ocak 2017.
3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder