ALMANYA’DA FETÖ YAPILANMASI VE ALMANYA’NIN FETÖ POLITIKASI BÖLÜM 9
Benzer şekilde değişik partilerden çok sayıda Alman siyasetçi yaptıkları açıklamalarla darbe girişimi ve FETÖ’cülere dolaylı destek vermiştir. Cem Özdemir, Jürgen Trittin (Yeşiller) ve Katarina Barley (SPD) gibi isimler “Erdoğan kolunu Stuttgart, Berlin ve başka hiçbir yere uzatmasın” ve “Başbakan Merkel’in mevcut durumu göz önüne alarak şu anki Türkiye’ye herhangi bir iade söz konusu olamayacağını açık şekilde söylemesi gerekir” gibi ifadeler kullanmıştır. Söz konusu siyasetçiler Almanya’daki FETÖ yapılanmasına zarar gelmesini istemediklerini göstermiş ve Türkiye’nin darbe girişimi sonrası örgüte karşı operasyonlarını eleştirmiştir.140
FETÖ’cülerin iadesi ile ilgili liste skandalı Almanya’nın örgüte yönelik himayeci
tutumunu açıkça ortaya koymuştur. Sol Parti’nin Alman Meclisine sunduğu
soru önergesine verilen cevaptaki iddialara göre Türkiye Şubat 2017’de Alman
istihbarat teşkilatı BND’ye (Bundesnachrichtendienst) 400’ten fazla FETÖ
mensubu ve örgüte bağlı 242 kuruluşun yer aldığı bir liste iletmiştir. İki istihbarat kurumu arasında iş birliğini öngören anlaşmalar uyarınca bunların araştırılması konusunda Ankara Berlin’den yardım istemiştir. Ancak Alman İstihbarat Kurumu bu isim ve kuruluşları araştırarak gerekli bilgileri Türkiye’ye vermek yerine telefonla arayarak uyarmıştır. Sol Parti’nin bir soru önergesine Alman hükümetinin 22 Mayıs 2017’deki cevabından bu kişilerin kimlik tespitleri ve uyarılma süreçlerinin o tarihte de devam ettiği anlaşılmaktadır.141
Almanya’daki iktidar sorumluluğuna sahip siyasetçiler bu tutumlarıyla ya
FETÖ’nün Türkiye için ne kadar büyük bir tehlike teşkil ettiğini anlamak istemediklerini gösteriyorlar ya da bu tehlikeyi bilmelerine rağmen söz konusu örgütü korumaya çalışıyorlar. Baden-Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatının yukarıda değinilen raporunun 2015’te söz konusu kurumun web sayfasından kaldırılması da bu konuda soru işaretlerinin oluşmasına yol açmıştır. BND’nin uzun süredir Türkiye’yi dinlediği de dikkate alınırsa Almanya’nın FETÖ’nün masum bir dini cemaat olmadığını, Türkiye’de devlet kurumlarını nasıl ele geçirdiğini ve 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu bilmemesi mümkün değildir. Buna rağmen Almanya’nın FETÖ’yü koruyan bir tavır içerisine girmesi Türkiye’de çok büyük rahatsızlığa yol açmıştır.
Mülteciler konusunda çok sert politikalarıyla bilinen ve Başbakan Merkel’i
Suriyeli mültecileri ülkeye kabul ettiği için eleştiren koalisyon ortağı Hristiyan
Sosyal Birliği’nin (CSU) söz konusu FETÖ mensupları olunca kapıları açma
taraftarı olması Almanya’nın bu örgüte dair niyetleri konusunda Ankara’daki
kuşkuları artırmıştır. CSU Genel Sekreteri Andreas Scheuer katıldığı bir televizyon programında “Erdoğan ve partisinin baskılarından kaçan insanlar”ın
Almanya’da mülteci olarak kabul edileceğini söylemiştir.142 Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelen mültecilere bile kapıları kapatmayı savunan CSU’nun FETÖ
mensuplarına yönelik neden bu kadar “mülteci dostu” bir tavır takındığı soru
işaretlerine neden olmuştur.
Almanya’nın Türkiye’den kaçan FETÖ, PKK ve diğer terör örgütü mensuplarına
bu şekilde kucak açan bir politika izlemesi 13 Aralık 2016’da The
Wall Street Journal’de yayımlanan “Turkish Opposition Finds Base in Germany”
başlıklı yazıya konu olmuştur. Andrea Thomas imzasıyla çıkan yazıda Almanya’ya 2016’da Türkiye’den yapılan iltica başvurularının 2015’e göre üç kat
artış gösterdiği, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu sayıda büyük
artış yaşandığı, Kasım ayına kadar yapılan toplam 5 bin 166 başvurunun
neredeyse üçte birinin FETÖ mensuplarına ait olduğu ifade edilmektedir.143
Darbe girişimi öncesinde de çok sayıda FETÖ mensubunun Türkiye’den Almanya’ya kaçtığı bilinmektedir.144 Darbe girişimi sonrasında örgüt mensuplarının bazısı Türkiye’den Almanya’ya kaçarken145 Türk diplomatik ve askeri misyonlarında görevli olanların da Alman makamlarından iltica talebinde
bulundukları kaydedilmiştir.146
Almanya’nın FETÖ konusunda takındığı tutum Alman İstihbarat Şefi Kahl
Bruno’nun açıklamalarıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Kahl 18 Mart’ta Der
Spiegel’e verdiği röportajda FETÖ’nün şeffaf olmayan yapılanmasına yönelik
daha önce Alman kamuoyunda dillendirilen iddiaları ve uzmanların örgütle
ilgili uyarılarını göz ardı ederek örgütün yalnızca dini ve seküler eğitim faaliyetlerinde bulunan bir STK olduğunu ifade etmiştir.147 Kahl’ın açıklamaları
sadece Türkiye’de değil Alman kamuoyunda da şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Bruno Kahl’ın açıklamaları Alman hükümetinin FETÖ ile ilgili tutumunun Alman
siyasetinde yeniden sorgulanmasına neden olmuştur. Nitekim Sol Parti Kahl’ın
açıklamalarını konu alan ve Almanya’nın FETÖ ile ilgili tutumunu sorgulayan soru önergesini 10 Nisan 2017’de Meclise sunmuştur.148 Burada Bruno Kahl’ın hangi bilgi kaynaklarına dayanarak örgütün sadece seküler ve dini eğitim veren bir STK olduğu kanaatine vardığı sorulmuştur. Hükümet 22 Mayıs 2017’deki cevabında açık kaynaklarda yer alan bilgilere atıfta bulunarak Almanya’da “Gülen Hareketi” olarak bilinen yapılanmanın sadece eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunduğunu ifade etmiştir.
Önergede ayrıca örgütün ekonomik alanda kardeş kuruluşu olan BUV vasıtasıyla
ticari faaliyetlerde bulunduğu gerçeğine rağmen BND başkanının nasıl olup da örgütün yalnızca seküler ve dini eğitim faaliyetlerinde bulunan bir STK olduğu kanaatine vardığı sorulmuştur. Hükümet FETÖ’nün açık kaynaklardaki bilgilere göre bir eğitim STK’sı olduğu yönündeki görüşünü tekrar etmekle yetinmiştir. Yapılanma ve propaganda stratejisi “takiye” olan ve manipülatif yöntemlere sıklıkla başvurduğu bilinen bir örgütle ilgili olarak açık kaynaklarda geçen bilgilerin sorgulanmadan veri olarak kabul edilmesi oldukça ilginçtir. Soru önergesinde geçen İstihbarat Şefi Bruno Kahl’ın örgütle ilgili bilgileri hangi açık kaynaklardan edindiği sorusuna ise açık kaynakların yanında istihbari bilgiler de kaynak olarak gösterilmiştir.
Önergeye verilen cevapta örgütün Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından izlenmediği ısrarla vurgulanırken bu istihbari bilgilere Alman istihbaratı BND vasıtasıyla mı yoksa yabancı servisler üzerinden mi ulaşıldığı konusuna ise açıklık getirilmemiştir.
Aynı soru önergesinde 15 Temmuz darbesine karışan güçlerin kimler olduğuna
dair Berlin’in bilgisi olup olmadığı sorulmuştur. Hükümet bu soruyu cevaplamanın Alman devletinin ali menfaatleri gereği mümkün olmadığını belirtmiştir. Ayrıca BND’nin bu bilgileri açıklaması durumunda bilgi kaynaklarının
zayıflayacağı ve bundan sonraki istihbarat çalışmalarına zarar verebileceğini ifade etmiştir. Bu durum Alman makamlarının darbeye karışan güçler hakkında bilgi ve fikir sahibi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Daha önce de değinildiği gibi Alman hükümeti ülkesine kaçan Zekeriya Öz
ve Celal Kara gibi FETÖ’nün önemli isimleriyle diğer örgüt mensubu kamu görevlilerini de Türkiye’ye iade etmeyi reddetmektedir.
Bruno Kahl’ın açıklamaları yalnızca siyasilerin değil Alman medyasının
da Berlin yönetiminin FETÖ konusunda Türkiye’ye karşı tutumunu sorgulamasına yol açmıştır.
Jürgen Gottschlich 11 Eylül 2017’de TAZ gazetesinde yayımlanan “Wo Erdoğan
Recht Hat” (Erdoğan’ın Haklı Olduğu Noktalar) başlıklı makalesinde Kahl’ın
FETÖ lehine yaptığı açıklamalardan ya meseleye vakıf olmadığı ya da kasıtlı bir
biçimde örgütü himaye ettiği ihtimalini akla getirdiğini ileri sürmüştür. Aynı yazıda Türk kamuoyunda darbeyi FETÖ’nün gerçekleştirdiği yönünde görüş birliği olduğu vurgulanmış, Almanya’nın darbeye karıştığını bildiği halde örgütü himaye ettiği görüşünün de hakim olmaya başladığının da altı çizilmiştir. Makalenin ilerleyen bölümlerinde Erdoğan karşıtlığının masum sayılmak için yeterli gerekçe olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca Almanya’ya kaçan Zekeriya Öz ve Adil Öksüz gibi FETÖ üyelerinin demokratik ve özgürlükçü olmadıklarına, aksine Ergenekon davaları sürecinde belli kesimden insanları düzmece delil ve iddialarla yargılayıp suçsuz yere hapis yatmalarına neden olduklarına dikkat çekilmiştir. Kahl’ın açıklamalarının siyaset kulislerinde konuşulan bazı iddiaların aksine Merkel’den habersiz yapılmış olamayacağı yazıda ifade edilmiştir. Devamında Berlin’in FETÖ’yü koruyan tutumunun darbenin ABD ve Almanya’nın bilgisi dahilinde gerçekleştiği yönündeki “komplo teorileri”ni güçlendirdiği vurgulanmıştır. Ayrıca Alman hükümetinin FETÖ politikasında bir düzeltmeye gitmediği takdirde Türk kamuoyunda sadece AK Parti çevrelerince değil toplumun diğer kesimlerince de inandırıcılığını ve etki alanını yitireceği iddia edilmiştir.149 Bu makalenin yayımlanmasından bir hafta sonra konu bu kez Almanya’nın itibarlı gazetelerinden FAZ’da gündeme getirilmiştir. Söz konusu yazıda Türkiye’de anayasal düzeni yıkma amacıyla gerçekleştirilen 15 Temmuz darbesine katıldıkları ispat edilmiş FETÖ’cülerin Almanya’da saklandıklarının ortaya çıkması durumunda Berlin’in bir suç örgütünü hiçbir hukuki kovuşturmaya tabi tutmadan topraklarında barındırma sorumluluğunun altından kalkamayacağı uyarısında bulunulmuştur. FETÖ ile ilgili hazırladığı eleştirel haber dosyaları ile örgütün hedefi haline gelen Der Spiegel dergisi İstanbul muhabiri Maximillian Popp da Posta gazetesinden Nedim Şener’e verdiği bir röportajda Bruno Kahl’ın açıklamalarının kendisini şaşırttığını ifade etmiştir. Popp FETÖ yapılanmasının gizli ajandası olan mafyatik bir örgüt olduğunu ve Türkiye’de demokrasiye zarar verdiğini belirtmiştir.150
Kahl’ın söz konusu mülakatına Türkiye’den de tepkiler gelmiş ve Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın bir televizyon programında istihbarat şefleri- nin bu gibi spesifik konularda basına ayrıntılı açıklama yapmalarının alışılmış bir durum olmadığını ve Alman istihbarat şefinin sözlerinin açıkça FETÖ’yü aklama operasyonu anlamına geldiğini belirtmiştir. Kalın ayrıca Almanya’nın bu tutumu ile FETÖ konusunda da PKK örneğindeki gibi bir siyaset izleyerek dolaylı yoldan örgüte arka çıkacağından endişe duyduğunu ifade etmiştir.151
Ocak 2018 itibarıyla iki ülke arasında bakanlık düzeyinde istişare toplantılarının
yeniden başlatılması ile Türk-Alman ilişkilerinde yeniden iş birliği ve
normalleşme arayışlarına girilmiştir. Bu bağlamda Alman kamuoyunun ikili
ilişkilerde gerçek manada bir normalleşmenin ancak Almanya’nın FETÖ meselesinde somut adımlar atması ile mümkün olacağı noktasında ikna olduğuna dair emareler mevcuttur. Nitekim Alman devletince finanse edilen ve devlete danışmanlık yapan Berlin merkezli düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı’nın Türkiye uzmanı Günter Seufert FETÖ’nün ikili ilişkilerde ciddi bir sorun
oluşturduğunu belirtmekte ve Almanya’yı örgütle ilgili tutumunu gözden geçirmeye davet etmektedir. Almanya’nın örgüte yönelik tutumunun Türkiye’de
hiçbir kesim tarafından kabul görmediğine değinen Seufert, Berlin yönetimini
örgüte karşı daha mesafeli bir tavır takınması noktasında uyarmaktadır. Seufert’in FETÖ meselesinde Türk tarafının argümanlarının dinlenilmesi gerektiği yönündeki uyarısı oldukça önemlidir. FETÖ’nün kapalı iç organizasyon yapısının Alman kamuoyunda da biri açık diğeri gizli olmak üzere ikili bir ideolojik ve idari yapılanma şüphesi uyandırdığı görülmektedir. Bu noktada Seufert’in örgüte ait kurumların Alman devleti tarafından daha titizlikle mercek altına alınması yönünde yaptığı uyarı dikkat çekicidir.152
Son dönemde ikili ilişkilerde gözlemlenen normalleşme arayışları çerçevesinde
Alman tarafının Türkiye’nin FETÖ mensupları ile ilgili taleplerini ciddiye
aldığı gözlemlenmektedir. Darbenin sivil aktörlerinden Adil Öksüz’ün Almanya’da bulunduğuna dair basındaki iddiaların ardından Türkiye Kasım 2017’de iade talepnamesi hazırlamıştır. Alman makamlarının 14 Kasım 2017’de Öksüz’ün ikamet yerinin tespitine yönelik başlattığı soruşturmanın halen devam ettiği bilgisi ise Alman Süddeustche Zeitung gazetesinin 24 Ocak 2018’deki haberinde gündeme getirilmiştir. Son yıllarda iyice gerilen Türk-Alman ilişkilerinin normalleşme sürecine girdiği bir dönemde gazetenin “Bir İyi Niyet Göstergesi” (Ein Zeichen des guten Willens) başlığıyla bu habere yer vermesi dikkat çekicidir.
3 Şubat 2018’de Der Spiegel dergisinde “Diplomatik Krize Neden Olacak
Olay” (Diplomatischer Kriesenfall) başlığı ile bir yazı yayımlanmıştır. Yazıda Almanya’nın sahte pasaportlarla Yunanistan üzerinden Almanya’ya kaçan FETÖ
mensubu eski Kara Harp Okulu Kurmay Başkanı Albay İlhami Polat, Yarbay Atakan A., askerler İbrahim Y. ve Hasan E.’ye iltica hakkı tanıdığı iddia edilmiştir.
Batı Almanya’da bir kasabada yaşadığı belirtilen İlhami Polat der Spiegel’deki beyanında Alman İç İstihbarat Teşkilatı (Verfassungschutz) ve polisinin kendisine Almanya’da güvencede olduğu teminatını verdiğini belirtmiştir. Darbenin Fetullah Gülen’den gelen emirle gerçekleştirildiği Polat’ın eşi dahil pek çok şahidin ifadelerinde açıkça ortaya çıkmıştır. Fakat İlhami Polat Alman polisinin kendisini konuşmaması gerektiği noktasında uyardığını belirtmiş, dergi muhabirinin bu iddiaların doğru olup olmadığına yönelik sorusuna cevap vermekten kaçınmıştır. Makaleden anlaşıldığına göre Türkiye’den Almanya’ya kaçan darbeci subay ve albaylara yerleştirildikleri yurtların önüne polis araçları konuşlandırılarak özel koruma sağlanmıştır. Yazıda darbecilerin Türkiye’ye iadesinin insan hakları noktasındaki bazı kaygılardan dolayı mümkün olmadığı iddia edilmiştir. İnsan hakları örgütlerinin tüm uyarılarını ve Alman kamuoyundaki tepkileri kulak ardı ederek kaçak Afgan sığınmacıları can güvenliğinin bulunmadığı Afganistan’a geri gönderme kararı alan Almanya’nın FETÖ’cülere karşı sergilediği bu korumacı tavrın siyasi olduğu açıktır.153 Nitekim der Spiegel dergisi bu olayın Türkiye’de FETÖ ile Almanya arasında bir iş birliği olduğunu savunanların iddialarını güçlendireceğine ve son dönemde ilişkileri düzeltme arayışına giren iki ülke arasında yeni bir diplomatik krize neden olabileceğine dikkat çekmektedir.154
10.CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder