18 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU., BÖLÜM 21

TBMM SUSURLUK KOMİSYONU RAPORU.,  BÖLÜM 21



4/3/1997 - 11:11 - Atin


1984 yilinda Fransanin Paris kentinde Hasan Kurtoglu sahte kimlik ve pasaportla ve 455 gram eroin ile yakalanmasi üzerine 5 yil 1 ay hapis cezasi aldigi ve cezaevinde yattigi, 1990 yilinda cezaevinden firar ettigi Isviçre makamlari ve Interpol tarafindan kirmizi bültenle aranilmakta oldugu, 1996 yilinda Ömer Lütfi Topal'in öldürülmesi olayinda kullanilan silanlardan birinin üzerinde parmak izinin bulunmasi, Ankara Il'i Balgat semtinde (7) kisinin öldürülmesi olayinin zanlisi olarak Ankara 4.Kolordu ve Sikiyönetim Komutanliginca arandigindan dolayi yurtdisinda kaçak oldugu anlasilmaktadir. Gerek esi Meral Çatli gerekse birlikte yurt disina çikan Oral Çelik ifadelerinde, Abdullah Çatlinin 1980 ihtilalinden 22 gün sonra yurtdisina çiktiklarini, Çatli'nin Hasan Kurtoglu adina düzenlenmis sahte pasaport ile Oral Çeliginde Harun Çelik adina düzenlenen sahte pasaportlarla degisik tarihlerde Türkiye'den ayrildiklarini, Oral Çelik'in Avusturya'da Abdullah Çatli ile bulustuklarini,1980 yili Ekim ayi içerisinde Abdullah Çatli'ninMehmet Ali Agca'ya ve Hasan Dagaslan adiyla kendisine sahte pasaport düzenlemekten Konya 2.Ordu ve Sikiyönetim Komutanligi Askeri Savciliginca aranmasi dikkate alindiginda yurtdisina çikmak zorunda kalmasinin nedeni açikca görülmektedir. Ankara Sikiyönetim Komutanligi Adli Müsavirliginin 10.11.1980 gün ve 1980/281 Müt.sayili yazilari ile düzenlenen listede yurt disina çikmasinin sakincali oldugu belirtilmis olusu da bu düsünceyi dogrulamaktadir.Diger taraftan Meral Çatli 1980 ihtilali nedeniyle pasaport almanin çok siki denetim olmasi nedeniyle kolay bir is olmadigini 20 gün sonra esine pasaport getirdiklerini, getirenleri tanimadigini, bu nedenle esine yardim edenler olabilecegini ifade etmektedir. Meral Çatli 1982 yilinda Nevsehirden pasaport almak için müracaat ettigini, ancak vermediklerini, bu nedenle de sahte pasaport ile çiktigini, Yalovadaki annesinin yaninda iken esi ile yaptigi yurtdisi telefon görüsmesinde kendisine yardimci olmak üzere birilerinin gelecegini söyledigini, gelenlerin resmi görevli olmadiklarini, kendilerini Yalova'dan alarak dogrudan Istanbula havaalanina götürdüklerini ve uçakla yurt disina çikip Viyana'ya gittigini, oradan araba ile Almanya'ya, oradan da Isviçre'ye gittigini, orada esi ile bulustugunu, trenle Fransa'ya geçerek Parisin kasabasi Potie'ye gittiklerini, ikamet izni alabilmek maksadiyla hep birlikte üniversiteye kayit yaptirdiklarini, orada bulunduklari sirada kendilerine devletin üst düzeydeki yetkililerinden birilerinin, Asala ile mücadele edip edemeyeceklerini sorduklarini, onlarin bu teklifine, karsi teklif olarak cezaevinde yatan arkadaslari ve bazi taninmis politikacilarin (12 kisi, Türkes ve Mehmet Irmak gibi.) serbest birakilmalari sartiyla isi kabul edeceklerini belirttiklerini ifade etmislerdir. 1984 yilinda ailece Türkiye'ye tatile geldiklerini, resmi bir görevlinin kendilerini karsiladigini, kisiyi Mete adi ile tanidigini, soyadini bilmedigini, sadece ona Mete Agabey denildigini, bu kisinin asker yapisi oldugunu, konusma ve hareketlerinde asker gibi davrandigini, Türkiye'de bir hafta süreyle kaldiklarini, bu arada esine Türkiye'den bir görev verildigini duydugunu, bu görevinde konsolosluklara yapilan haksizliga tepki olarak Asala olayinda esine verilen bir görev oldugunu, esinin degisik ülkelerde olmak üzere 28 olayda rolü oldugunu belirtmektedir. Komisyonumuz 18.3.1997 tarih ve 292 sayili yazisiyla MIT Müstesarligindan teskilatlari içerisinde kod adi Mete olan kadroda görevli ya da istihbarat faaliyetlerinde çalistirilan personel bulunup bulunmadiginin soruldugu, Mit Müstesarliginin 20.3.1997 tarih ve 8539-53931 sayili cevabi yazisinda istihbarat faaliyetlerinde çalistirilan kod adi veya gerçek adi Mete olan bir kisinin çalistirilmadigini, gerçek adi Mete olan kadrolu ve halen görevde bulunan 8 personel bulundugu, hiçbirinin müstesarlik içindeki görev konularinin ve statülerinin komisyonun kurulus amaci ve çalisma alani ile ilgisi bulunmadigini, bu personelin güvenlik nedeni ile kimliklerinin gönderilemeyecegi bildirilmistir. Meral Çatli devamla; Esi ile beraber Türkiye'den döndüklerinden 1,5 ay sonra bir gün haber geldigini ve esinin telefon külübesinde bulunmasinin istendigini, birlikte evlerinin altindaki telefon kulübesine indiklerini, esinin telefonda Istanbuldan birisiyle görüstügünü, telefonda ertesi sabah kendilerine verilen adrese gidilmesini istediklerini, oradan yeni düzenlenmis bir pasaport verilecegini söylediklerini, görüstükleri kisinin Mete agabeyleri oldugunu, pasaportlarinda Altan ve Serap Güler adina düzenlenmis Türk pasaportlari olduklarin, esinin buna niye gerek oldugunu anlamadigini ve nedenini sordugunu ancak karsi tarafin böyle olmasi gerektigini söyledigini, ertesi sabah esinin verilen adrese bir arkadasi ile gittigini, buranin bir zenciye ait ev oldugunu, içeriye girdikleri anda Fransiz polisinin de içeriye girip onu yakaladiklarini o anda üzerinde Hasan Kurdoglu adina çikarilmis pasaport bulundugunu, 3 gün sonra esinin polislerle birlikte eve geldigini, polislerin evi aramalari sirasinda esinin kendisinden dolaptaki dosyayi ortadan kaldirmasini istedigini, dolapta kazaklarin altina koyarak polislerin onu bulamamalarini sagladigini, esinin kendisine Fransa'dan hemen ayrilmalarini söyledigini, kocasinin fotograf makinasi, silahi ile kendisinin ve çocuklarinin Kurdoglu soyadina düzenlenmis pasaportlarini alarak evden ayrildiklarini, sakladigi dosyada bir sema oldugunu, beyaz saçli ve Isviçre'de ikamet eden bir kisinin resmi bulundugunu ifade etmistir. Istanbul'la telefon görüsmesi yapmasini söyleyen birisinin kendisine geldigini, yine evin önündeki telefon kulübesine indiginde, Mete agabeyinin `` Meral hanim sizin Fransa'da kalmaniz gerekiyor, çünkü esinizle irtibat kuracak kisi sadece sizsiniz.'' dedigini, esinin bu konuda yaptigi degerlendirmede komploya gittigini söylemis oldugunu, esinin kendisine Türkiye'de görüstügü kimselerle veyahut devamli görüstügü kimsenin yaptigini bir oyun oldugunu söyledigini, Isviçrede de ayni sekilde suçlamalarda bulunuldugunu, Isviçre'deki olayda Nevzat ve Seref Benli isimli kisilerin bulundugunu, Nevzat'in soyadini bilmedigini, Isviçre'de Uyusturucu madde bulundurmaktan dolayi 15 yil ceza verildigini,1,5 yil yattiktan sonra Isviçre'ye kendisini görmeye gittigini, döndügünden bir ay sonra bunlarin cezaevinden kaçtiklarini, mutfagin anahtarini esine verdiklerini onlar da elini kolunu sallayarak hapishaneden çiktiklarini, cezaevinden çikista yanlis arabaya bindigini, görevlinin onu serbest biraktigini, Cezaevinden kaçar kaçmaz Fransa'ya yanlarina geldigini, 20 gün ayri bir evde kalindigini,Türkiye'den gelen bir pasaport ile ve esinin yesil bir takim giymesi talimatiyla 1990 yili Nisan ayinda Türkiye'ye döndügünü ve VIP salonundan alindigini, o süreçte kocasini göremedigini, esi döndükten 20 gün sonra kizlariyla birlikte araba ile Türkiye'ye döndüklerini, esinin Levent'te kiraladigi eve gittiklerini, Istanbul'a Meral Çatli adi ile geldigini, esinden ögrendigine göre Türkiye'den gelen dosyasinda veyahut herhangibir seyde Abdullah Çatli'nin Hasan Kurdoglu olmayip Abdullah Çatli oldugunu bildirdikleri için esinin gerçek kimligini kabul etmek zorunda kaldigini, o evde bir hafta kaldiklarini, sonra da bahçelievler'de kiraladiklari baska bir eve tasindiklarini ve esinin Istanbul Ataköy'de ticaretle ugrasmaya basladigini, o arada bir ihbar sebebiyle isyerinin basildigini, ancak basanlarca esine önceden haber verildigi için baskindan kurtuldugunu, esinin 6-7 adet degisik pasaport kullandigini, Mehmet Ali Agca'nin hapisten kaçirilmasinda esinin sadece pasaport temin ettigini belirtmektedir Pasaportlara iliskin olarak Komisyonumuz tarafindan 10.1.1997 tarih ve 130 sayili yazi ile Emniyet Genel Müdürlügünden konu hakkinda tafsilatli bilgi istenilmis,27.1.1997 tarih ve 028038 sayili cevabi yaziya göre, 2 adedi Sahin Ekli adina, digerleri Mehmet Özbay ve Mehmet Özbey adina olmak üzere, 1992 ve 1996 yillarini kapsayan dönem içerisinde ikisi Ingiliz pasaportu olmak üzere, 11 degisik pasaportla ,142 adet giris ve çikis yapmistir. Oral Çelik 1983 yilinda yurda giris-çikis yaptigini, yurtdisinda olduklarinda istedikleri pasaportu istedikleri yerden alabildiklerini, 1984 yilinda Isviçre Polisine yapilan yalan bir ihbar ile eroin isi yaptiklari iddiasiyla yakalanmak üzere iken oradan uzaklastiklarini, ancak bu nedenle iki ülke arasinda sorun çiktigini ve Türkiye'den bir Devlet Bakaninin Isviçre'ye gittigini ve ortami yatistirdigini, Çatli'nin 1990 yilinda Isviçre'de hapisten kaçip, Türkiye'ye döndügünü, Fransa'daki mahkumiyetlerinin de eroin isi ile ilgili düzmece Fransiz Istihbaratinca hazirlanan bir senaryo ile ilgili oldugunu, 1984 yili sonunda Çatlinin, 1986-1993 yillari arasinda da kendisinin Fransa'da hapishanede yattigini belirtmektedir. Resmi Gazetenin 25.3.1985 tarih ve 18703 sayili nüshasinda yayinlanan 26-27 Mart 1985 tarihlerinde Isviçre'de yapilan Tehlikeli Atiklarin Sinirlar Ötesi Hareketleri konulu Uluslararasi Isbirligi Konferansina Devlet Bakani Ahmet Karaevli'nin katilacagi haberinin Oral Çelik'in kendileri için ortaligin durulmasini bir Devlet Bakaninin sagladigina iliskin iddiayi dogruladigini, diger taraftan komisyonca bilgisine basvurulan Yeniden Dogus Partisi Genel Baskani Sayin Hasan Celal Güzel de ifadesinde konuyu bilmemesine karsilik, soru kendisine yöneltildiginde ilk aklina gelen kisinin o oldugunu belirtmistir. 25.11.1988 tarihinde Fransadan Isviçreye iade edildiklerini, Isviçrenin, Çatli'yi Türkiye'ye iade etmesi için Fransa'nin rizasi gerektigini belirttigini, Fransa'nin ise sahsin Türkiyede isledigi suçun cezasinin idam olmasi sebebiyle 27.5.1985 yilinda yapilan talebin Fransa tarafindan reddedildigi, Komisyon tarafindan istenilen ve Emniyet Genel Müdürlügünce verilen cevabi yazidan anlasilmistir.. Meral Çatli'nin esinin isyerine yapilan baskin ve baskinin haber verilmesine iliskin ifadesi üzerine Komisyonumuz, konuyu yazi ile Istanbul Emniyet Müdürlügünden sormus, alinan cevapta konu hakkinda kendilerine bir bilgi intikal etmedigini ve islem yapilamadigi hususunun kayitlarin tetkikinden anlasildigini bildirmistir. Komisyonumuz Emniyet Genel Müdürlügünden, Mehmet Özbay'a (Mehmet Özbey'e) ait pasaportlar ile kaç defa yurtdisina çiktiginin ve hangi tür pasaportlarinin bulundugunun sorulmasi üzerine, Emniyet Genel Müdürlügü ile yapilan yazismalarda, ilgilinin soyadinin Özbay veya Özbey olarak geçtigi, Disisleri Bakanliginca yapilan incelemelere dayali olarak her iki soyadini tasiyan kisinin ayni sahis oldugu hususu, Disisleri Bakanliginca Emniyet Genel Müdürlügüne 20.1.1993/302 ve 24.1.1997-1024 sayi ile bildirilen yazidan anlasilmistir. Bu kadar çok giris ve çikis yapmis olmasi karsisinda gerek yurtiçinde, gerekse Yurtdisinda kirmizi bültenle aranan bir sahsin yakalanmadan Türkiye'ye girip çikmasi oldukça düsündürücü ve dikkat çekicidir. Bu durumun bir diger boyutu da Çatli'nin bu giris ve çikislarda Türkiye içinde ve disinda ne veya neler yaptigi hususudur. Komisyonda bilgisine basvurulan Abdullah Çetin, Abdullah Çatli ile 1983 yilinda Almanya'da tanistigini, kendisinin parali asker oldugunu, 1991-1993 yillarini kapsayan dönem içerisinde Güneydogu Anadolu'da çalistigini, oraya kendisini Abdullah Çatli'nin gönderdigini, Cem Ersever'e destek vermek üzere, istihbarat çalismasi yaptiklarini, 1992 yili Mayis ayinda Azerbaycan'a gittigini, Gence'deki kampta kaldigini ve C-4 plastik patlayicilar konusunda yetistirildigini, ayrica kenevir tarlalarinin korunmasinda da görev aldigini, Güneydogu'dan geçen uyusturucunun çogunun Azerbaycan'dan geldigini belirtmektedir. Bu beyanlar da Çatli'nin Türkiye'de ve yurtdisinda uyusturucu isi ile ilgili ve birçok karisik faaliyetler içerisinde oldugunu göstermektedir. DYP Istanbul Il Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Kederoglu bilgisine basvurulmak üzere alinan ifadesinde, kendisinin önce MHP'yi, sonra ANAP'i destekledigini simdi ise Dogru Yol Partisinde Istanbul Il Yönetim Kurulu Üyesi oldugunu belirtmektedir. Ögrencilik yillarinda Istanbul Ülkü Ocaklari Dernek Baskanligi gibi çesitli derneklerde görev aldigini, kendisinin Nevsehir ögrenci yurdu Müdürü oldugu dönemde Çatli'nin Ankara Ülkü Ocaklari Dernegi Baskani oldugunu ve Istanbul'a geldiginde yurda ugramasi nedeniyle tanidigini, 12 Eylülden önce Çatli'nin Istanbul'a gelip, ticaretle ugrastigini, kaçak oldugunu gazetelerin yazmasi üzerine ortadan kayboldugunu, daha sonra zaman zaman kendisine ugradigini, bir gün Türkiye'ye temelli dönecegini söyledigini, kendilerinin ticaret olarak birçok alanda is yaptiklarini, Procter and Gamble'n hammaddelerini temin eden asit borik ve Sodyum Perborat satan firmalarinin oldugunu beyan etmektedir. Abdullah Çatli'nin bu iliskiyi sicak tutmaya ve devam ettirmeye çalismasi, özellikle uyusturucu madde üretiminde kimyasal maddelere duyulacak ihtiyaç dikkate alindiginda, gerekli ve dogru bir davranis olarak görünmektedir. Oral Çelik de ifadesinde bu konuda, Abdullah Çatli'nin 1991 yilindaki Anavatan Partisinin büyük kongresine katildigini, önce Yildirim Akbulut'u, sonradan Mesut Yilmazi desteklediklerini bildigini,Yasar Okuyan'in Abdullah Çatli'yi çok iyi tanidigini, hatta sohbetlerde, kapali toplantilarda oradaki isleri ben organize ediyorum deyip oy toplayan kisinin o oldugunu, Agah Oktay Güner'in de Abdullah Çatli'yi çok çok iyi tanidigini bildigini belirtmektedir. Yukaridaki açiklamalarda da görülecegi üzere Abdullah Çatli siyasete de karismis ve siyasetçiler tarafindan da bu türdeki iliskilerin dogmasina ve devam ettirilmesine açikca meydan verilmistir. Abdullah Çatli 1993 yilindan itibaren ticari isletme kurma yoluna gitmistir. Bu maksatla 9.2.1993 tarihinde 0188 yevmiye numarasi ile Beyoglu 32. noteri nezdinde düzenlenen belge ile Turgay Marasli, Mehmet Özbay ve Mustafa Kapusuzoglu'ndan olusan G.S.C. Insaat Turizm ve Dis Ticaret Limited Sirketi tescil ve ilan edilmistir. Diger taraftan Baysa isimli sirket ile ilgili iliskiler incelendiginde, sirketin sahibi Ahmet Baydar; Mehmet Özbay ile bir barda tanistiklarini ve daha sonra Özbay'in kendisini ziyarete geldigini, bu suretle arkadasliklarinin ilerledigini, kendisinin ailesi Izmir'de oturan Arzu isimli bir kadin ile arkadaslik ettigini, onun kizkardesi olan ve Izmir'de ikamet eden Gonca'nin kendilerini Istanbul'a zaman zaman ziyarete geldigini, bunlardan birisinde Mehmet Özbay ile tanistigini ve arkadas olduklarini, Ahmet Baydar, kendisinin birkaç sirketi bulundugunu bunlardan Baysa isimli olanini And Güven Sazak ve karisi Slvia Sazak ile Mine Baydar ve oglu Alper Baydar'in istiraki ile 1992 yilinda kurdugunu, sirketin amacinin ithalat, ihracat, pazarlama ve imalat isleri oldugunu, 1995 yilinda And Güven Sazak'in sirketten ayrilma karari almasi üzerine kendisi disinda, 16 yildir yaninda çalisan Fehmi Tarim'i yönetim kurulu üyesi yaptigini, 3'ncü kisinin kim olacagini düsünürken, orada bulunan Mehmet Özbay'in kendisinin olabilecegini söylemesi üzerine, 3'cü kisinin oldugunu, ancak sirket için de hamiline hissesenetlerinin % 100'nünde kendisine ait oldugunu, Mehmet Özbay'in murahhas üye olmadigini çek imzasinda ve yönetimde herhangibir yetkisinin bulunmadigini belirten Ahmet Baydar, Mehmet Özbay'i Abdullah Çatli olarak tanimadigini, onun Istanbul'daki evine 2-3 kez gittigini esi ve çocuklarini tanidigini, esinin bile ona Mehmet diye hitap ettigini, bu nedenle kandirilmis olabilecegini ifade etmektedir. 1995 yili Mart ayinda Botas tarafindan ihale edilen petrol depolama tanklarinin dibindeki Petrol çamurunun temizlenmesi ihalesine girdigini, Botas tarafindan 1993 yilinda sisteme dahil depolama tanklarindaki petrol çamurunun çesitli yollarla temizlenmesi isinin Güney Makina isimli bir sirkete verildigini ve bu sirket tarafindan ekonomik açidan çok degeri olmayan bu petrol çamurunun bir tankta toplandigini, Güney Makina isimli sirketin bunu Botas'tan çok düsük bedelle satinalmak istedigini, Botas'inda bu atik maddeden kurtulmak için bunu alacak firma arayip bulma gayreti içerisine girdigi ve bu nedenle de isi ihale ettigi, Baysa firmasinin bu ise diger 2 firma ile birlikte talip oldugu ve ihaleye girdikleri ton basina 10 dolar veren Baysa'nin ihaleyi kazandigini, ancak Güney Makinanin sahibi Semsettin isimli sahsin Enerji Bakanligi Müstesarina gittigi, Arena programina çikip aleyhlerine yalan seyler söyledigini, ihalenin iptal edildigini, ikinci kez yapilan ihaleyi tekrar kazandigini, bu kisinin ise düsük fiyat verdigini ve gerekçe olarakta Botas kayitlarina göre 30 ton gözüken petrol çamurunun gerçekte 20 tonunun su oldugunu bu sebeple düsük teklif verildigini kendisine söyledigini, bu adamin çamuru depolarken topladigindan fazla gözükecek sekilde bir suistimal yapmis olabilecegini, Mehmet Özbay'in ihale asamasinda ve sonrasin da Baysa Sirketinin yönetim kurulunda olmadigini hem Ahmet Baydar belirtmekte, hemde Botas sirketin bu hususu komisyon Baskanligina gönderdigi yazi ile de teyid etmektedir. Ahmet Baydar petrol çamuru ile ilgili konuyu kendisine söyleyen kisinin Hadi Özcan oldugunu, Mehmet Özbay ile birlikte petrol çamurunu sanayii ürünü olarak kullanmak üzere gerekli katki maddelerinin Bulgaristan ve Romanya'da is yaptigi firmalardan alinacagini ve bunun Izmit'e getirilmesi söz konusu olacagindan Özbay'in Izmit'te tanidigi ve deposunun oldugunu söyledigi Hadi Özcan'a gittiklerini, onun da depoyu kiralayabileceklerini söyledigini, bir daha bu kisi ile görüsmedigini ancak onun sagda solda isin % 50'sinin kendisine ait oldugunu söyledigini duydugunu, Hadi Özcan konuya iliskin olarak komisyonumuza verdigi ifadede, Izmit'te PKK'lilarin büyük para götürdüklerini, Izmit'e heray 20 bin ton petrol getireceklerini, kendisinden bir depo ve bir liman istediklerini en önemlisinin de dagiticilarini bulmak oldugunu hepsini kendisinin buldugunu, amacinin Izmit'in PKK'lilardan temizlenmesi oldugunu, Abdullah Çatli'yi bu ismiyle bildigini, herseyin ayarlandigini, bu ayarlama isinde Botas'daki ihalede kamu görevlilerinin de oldugunu ayda 20 bin ton petrol satacaklarini hesapladiklarini, Çatli'nin alacakli oldugunu söyledigi Filipinler'den 3 milyon 600 bin dolar gelmedi diye sizlanmasi üzerine, o zaman kendisinin bu petrolü satalim dedigini, birilerinin kendisine 40 milyar lira vereceklerini söyledigini, bu parayi hiç ihaleye girmeden ihaleye girmemek için avanta olarak verilecegini, o ana kadar 2-3 milyar lira masraf etmis oldugunu, 20 milyar liranin kendisine gerekli oldugunu, Çatli'nin bunu kabul ettigini tamam deyip ihaleye girerek onu Ankara'dan aldiklarini, bunun dedikodusu olabilir dendigi için ihalenin yeniden yapildigini ve yine Çatli'larin kazandigini, iki ayri sirkete de 4'er milyar lira avanta vererek, ihaleden çekilmelerini sagladiklarini, ihalenin alinisiyla, birlikte Abdullah Çatli'nin degismeye basladigini, petrolu satmayip, bir ay içinde 300-350 milyar lira yapacagini söylediklerini, kendisinin de o arada para sikintisi çektigini, Kemer'de bir otelde kalirken bir arkadasinin kendisine ``Abdullah Çatli simdiye kadar kiminle ortaklik yapti ise ya öldügünü ya da yakalattigini'' söyleyerek dikkatini çektigini, bunun iyi oldugunu, çünkü Çatli'ya o zaman yüzde yüz güvendigini bu nedenle de kendisinin de Çatli tarafindan öldürülebilecegini belirttigini, Iskenderunda 1500 ton petrolün Demir Çelik'e satildigini, bunun parasini paylasanlarin da kendisine bir haftalik çek vereceklerini söylediklerini, bunun üzerine Ankara'da bulustuklarini, gittigi binanin kapisinda Bucak A.S. yazdigini, Haluk Kirci'nin da orada bulundugunu ve Sedat Bucak'in da orada oldugunu, parayi öderken, kendisine gözdagi vermeye çalistiklarini, kendi hakki olan 6 milyar lira yerine 500 milyon lira verilmeye kalkinca kendisinin tepki gösterdigini, ortagin % 50 almasi gerektigini, münakasa ettiklerini, verilen parayi almadigini, aralarinda soguk harp basladigini belirtmektedir. Mehmet Özbay'i yurtdisinda iken Abdullah Çatli olarak taniyan ve abisi Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim Sahin'in korumasi olan Sahin Tekdemir isimli kisi, Hadi Özcan ile Mehmet Özbay adi ile Abdullah Çatliyi tanitan kisinin kendisi oldugunu, petrol isinde Özbay'in, Hadi Özcan'a hiçbir pay ve ücret vermemesi sebebiyle Hadi'nin de kendisine kizdigini ve bu sebeple aralarinin açik oldugunu Abdullah Çatli'yi abisinden çok sevdigini, bu sebeple de kaçak birisi oldugunu polis olmasina ragmen abisine söylemedigini belirtmektedir. Ahmet Baydar'in ve Sahin Tekdemir'in Komisyonumuza verdigi ifadeler ile Botas firmasinin gönderdigi ihaleye ait bilgi ve belgeler; gerçekte Abdullah Çatli tarafindan Ahmet Baydar'in sanayi ürünü olarak Iskenderun'da elde edecegi ürünün Izmit'te pazar bulmasini kolaylastirmak, Hadi Özcan'in kendisine sorun olmasini ve müdahalesini önlemek yönüyle bu sekilde bir düzen kurdugu kanisini dogurmaktadir. Diger taraftan ihale üzerinde kalan Baysa Sirketinin sahibi olarak Ahmet Baydar petrol isinden anlayan Güven Tezerdi isimli kisiyi Iskenderun'da görevlendirdigini ancak ona güvenemedigini, bu asamada Mehmet Özbay'in devreye girerek kendisini yakindan tanidigini söyledigi Turgay Marasli'yi tavsiye ettigini, kendisinin de uygun bulmasi üzerine Maras'liyi Tezerdi'nin üzerindeki kisi olarak görevlendirdigini, bir müddet sonra çok kaba davranislari sebebiyle Marasli'dan sikayet edilmeye baslandigini, bir müddet sonrada Mehmet Özbay'in kendisine Marasli'nin 5 liraya satip, 3 gösterip sirketi dolandirdigini tespit ettigini ve çok üzüldügünü söyledigini, bunun üzerine kendisinin de Maras'linin isine son verdigini, ancak 5-6 milyar lira kayip ve zarar içerisinde bulundugunu, halen bu petrol isi dolayisiyla 15 milyar lira civarinda zarari oldugunu belirtmektedir. Olayi diger bir yönden irdelersek, Turgay Marasli, Mehmet Özbay sahte isimle Abdullah Çatli'nin 1993 yilinda Mustafa Kapusuzoglu ile beraber kurduklari GSC. Insaaat Turizm ve Dis Ticaret Limited Sirketinin ortagidir. Yani Turgay Marasli Baysa sirketinin paralarini Abdullah Çatli'nin adina ve onun adami olarak almis olacabilecegi düsünülmektedir.Turgay Marasli'nin Mehmet Ali Yaprak olayinda da adi geçmektedir.Bu nedenle M.Ali Yaprak olayinda Abdullah Çatli baglantisi da düsünülmelidir. Gerek Hadi Özcan'a gerekse Ahmet Baydar'a yaptigi aldatmacalar bize onun kimliginin baska bir yönünü de göstermektedir.. 1994 yilinda Sultan Tekstile giren, daha sonra Baysa Sirketinde çalismaya baslayan ve Mehmet Özbay'in soförlügünü yapan Habib Arslantürk, Sedat Bucak ile Özbay'in birbirlerine gelip-gittiklerini, Mehmet Özbay ile 3-4 kez Ankara'ya geldiklerini Yüksel Insaata ve Sedat Bucak'a ugradiklarini, Özbay'a çevresindekilerin `` Büyük Reis `` diye hitap ettiklerini, Haluk Kirci'nin Sultan Tekstilde ithalat-ihracaat Müdürlügü yaptigini, Mehmet Özbay'in BMW marka araci oldugunu, Florya'da evi bulundugunu karisinin Honda, Kizinin Suzuki marka araçlari bulundugunu, zaman zaman kendi aralarinda arkadaslari ile bu servetin nasil elde edildigini konusup tartistiklarini, Özbay'in Gonca Us isimli kadinla birlikte yasadigini, Özbay'in soför Çetin Babayigit adina aldirdigi iki telefonu oldugunu, ayrica Ahmet Baydar'da Baysa Sirketine ait bir telefonu Mehmet Özbay'in kullandigini, sirketin bu telefonu kendi adina almayip, Iskenderun'daki is yerinde çalisan Ali isimli kisi adina alindigini, bunun nedenini bilmedigini ifade etmektedirler. Abdullah Çatli ile ilgili konunun bir diger boyutu onun devletle olan iliskilerine ait degerlendirmelerdir. Buna göre, Milli Istihbarat Teskilatinda Daire Baskan Yardimciligi ve 1993 yilinda Özel Harekat birimlerinde egitmenlik yapan Korkut Eken Komisyonumuza verdigi ifadesinde;Abdullah Çatli'yi Mehmet Eymür ile birlikte 1988 yilinda MIT raporu olayi nedeniyle emekli olduktan sonra tanidigini, Mehmet Özbay adini da bildigini ancak Sahin Ekli adini bilmedigini, kendisinin onu 1987-1988 yillarinda tanidigini, Abdullah Çatli'nin 80 öncesinden itibaren devlete çalistigini bildigini, Çatli'nin devlet için özellikle Almanya'daki PKK faaliyetlerine yönelik olarak istihbarati çalismalar yaptigini, Abdullah Çatli'nin 1980 yillarinin basinda MIT ile iliskisi oldugunu, ancak daha sonra uyusturucu kaçakçiligi isine girince bu iliskinin birakildigini, sadece yurtdisinda yararlanildigini,geçmis dönemde Çatli gibi yanlisliklari oldugunu, yurt disinda diplomatlar öldürüldügünde büyüklerin ``Kani yerde kalmayacak'' ifadeleri verdiklerini, bu nedenle bunlarin kullanildiklarini ayrica Abdullah Çatli'nin Jandarma tarafindan kullanildigini MIT biliyordu. Ancak kardes teskilatlar oldugundan kullanilmasinin yanlis oldugunu söylemediklerini belirtmektedir. MIT Daire Baskani Mehmet Eymür ifadesinde; olaylarin yabanci istihbarat teskilatlariyla baglantili olan yönlerinin arastirilmasi, yurtdisinda uzun süre kalmis kisilerin Türkiye'de karistiklari büyük eylemlerin çok dikkatle incelenmesi gerektigini, altinda baska seyler olup olmadiginin incelenmesini, su anda var veya yok diye bir sey söyleyemedigini, ancak Abdullah Çatli gibi kisilerin sadece suç yönünden degil yabanci istihbarat teskilatlariyla da bir baglantilari olup olmadiginin da incelenmesi gerektigini beyan etmektedirler. Meral Çatlinin özellikle yurt disinda esi ile birlikte yasadigi, Oral Çelik'in de Abdullah Çatli ile birlikte ve kendi basina yasadigi olaylarin gerek Mehmet Eymür'ün, gerekse Korkut Eken'in degerlendirmeleriyle birlestirildiginde, yorumu olaylari yasayanlara ait olmak üzere hayli ilginç birçok iliskiler zincirinin olustugu gözlemlenmektedir.... Meral Çatli, esinin Muhsin Yazicioglu ve Mesut Yilmaz'i tanidigini ve görüstügünü, hatta esine kongredeki desteginden dolayi tesekkür ettigini, Korkut Eken ve Ali Yasak ile görüstügünü bildigini, Haluk Kirci'nin esinin arkadasi oldugunu ve Sultan Tekstil'de ortak olduklarini, Sami Hostan'i tanidiklarini, Sedat Bucak ile 2 yildir tanistiklarini, ayrica Ercan Ersoy da ifadesinde Abdullah Çatli'nin sik sik Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giderek siyasîlerle görüstügünü belirtmektedirler. Çesitli ifadelerde belirtildigi gibi Abdullah Çatli ile Hüseyin Kocadag'in iliskileri Istanbul'da tanisma ve Izmir'e gitmeleri sirasinda baslamamamistir.Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciligi tarafindan da belirtildigi gibi, Abdullah Çatli'nin Mehmet Özbay sahte kimligi ile silah tasima ruhsati almak üzere evrak düzenlenirken o tarihte Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi sifatiyla onun referansi bulunmaktadir.Diger yönden de Polis Memuru Mustafa Altinok'un Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginda verdigi ifadesinde olay tarihinden 1-1,5 yil öncesinde Hüseyin Kocadag ve Abdullah Çatli'yi Istanbul/Ataköy bahçeli kahve önünde otururlarken gördügünü beyan etmistir. Istanbul'daki bulusma, birbirlerini taniyan dostlarin biraraya geldigi bir özellik tasidigi düsüncesini dogurmaktadir. Diger bir yönden de Abdullah Çatli'nin öldürülen Ömer Lütfü Topal'in ortagi Sami Hostan ile iliskileridir. Ortaginin öldürüldügü tarihlerde Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginin 1996/2303 Hz. sayili iddianamesinde de belirtildigi gibi Sami Hostan'in Marmaris Grand Azur Otelde kaldigina iliskin ibraz ettigi faturalarin incelenmesinde, gerek rezervasyonun ve gerekse faturalarin Mehmet Özbay (.Abdullah Çatli) adina oldugu görülmüstür.Bu husus Abdullah Çatli ile Sami Hostan arasindaki iliskinin baska bir göstergesidir.Abdullah Çatli'nin trafik kazasinda öldügü haberinin ilk duyuruldugu kisi Sami Hostan'dir. Nitekim Mesut Yilmaz Komisyonumuza verdigi 24.12.1996 tarihli ifadesinde; `` Susurluk kazasi oldugunda Susurluk ve Balikkesir Emniyetine gelen bir telefonda Mehmet Özbay adiyla geçen sahsin Abdullah Çatli oldugu, cenazesini almak üzere bir gazetecinin gelecegi, gözcü muhabiri Mehmet Yenisehirli oldugu, cenazeyi almaya geldiginde yaninda Sami Hostan'in bulunacagi `` seklindeki bir telefon olayindan bahsetmistir. Olaylar da bu ifadeyi dogrulamaktadir. Korkut Eken, Sedat Bucak'in babasini tanidigini, Bucak asiretinin PKK'ya karsi mücadelesinde zamaninin çogunun Siverek'te geçtigini, Güneydogudaki asiret reislerinden ileri gelenlerin büyük bir bölümünü tanidigini, uyusturucu madde ile ilgili isleri adamlarindan bazilarinin yapmis olabilecegini, ancak Bucak'in da onlara cezalarini verecegini, Sedat Bucak'in kardesi Serhat'in Abdullah Öcalan'in yaninda bulunmasina iliskin iddianin dogru oldugunu, ancak abisinin düsmani oldugu ve görüsmediklerini belirtmektedir. Özellikle Korkut Eken'in tüm deneyim ve tecrübelerine karsilik Sedat Bucak'in adamlarindan uyusturucu isine bulasanlar varsa, onlarin hukuk sistemi önünde cezalandirilmalarini belirtme yerine cezanin Sedat Bucak tarafindan verilecegini söylemesi, çok ciddi bir soruna parmak bastigi gibi çokta düsündürücüdür. Abdullah Çatli'nin 1978 yilindan bu yana gelen görüntüsünü bu sekilde açikladiktan sonra, Susurluk'ta 3.11.1996 tarihinde meydana gelen trafik kazasindan bir hafta öncesine gidildiginde, Sanliurfa Milletvekili Sedat Bucak, 1991 yilinda siyasete girdigini, o tarihte DEP Milletvekilleri ve özellikle Abdullah Öcalan'in gönderdigi elçiler kanaliyla, PKK örgütünün Urfa ve Siverek'e girecegini, kendisinin tarafsiz kalmasini istediklerini, bu görüsmelerin çogunu kasetlere alarak Ankara Emniyeti ve Devlet yetkililerine verdigini, DEP'in DGM'ye verdigi ifadelerin sayesinde kapatilabildigini, bu nedenle 1993 yilinda bunlarin kendisine ve ailesine karsi tavir almak istediklerini, Siverek'te örgütlü eylem baslattiklarini, birçok kisinin bu nedenle katledildigini, Siverek halkinin da tavir almasiyla örgütün orada çökertildigini, halkla olan içtenligi ve Devlete olan bagliligi nedeniyle kendisine karsi tavirlar alindigini, PKK'nin öldürülecek kisiler listesinde birinci sirada oldugunu, 1994 yilinda Siverek'e halka güven vermek için gittigini, Ankara'da babasinin vefat etmesi üzerine Siverek'e defnettiklerini, taziyelerin 1,5-2 ay sürdügünü bu arada yorgun düstügünü, 1994 ortasinda dinlenmek için önce Ankara'ya geldigini, daha sonra da Istanbul'a gittigini, orada Mehmet Özbay'i tanidigini, daha sonra telefonla ve gelerek kendisiyle görüstügünü, kendisine ithalat ve ihracaat ile ugrastigini söyledigini, Goncu Us ile Mehmet Özbay'in gönül iliskisi oldugunu varsaydigini, Istanbul'da olduklarinda Çatli'nin ailesini alarak bir-iki defa yanlarina geldigini, Hüseyin Kocadag ile daha önceden tanisip, tanismadiklarini bilmedigini, kendi yaninda tanistiklarini varsaydigini, kendisinin Hüseyin Kocadag ile her zaman görüstüklerini, Mehmet Özbay'in Abdullah Çatli oldugunu bilmedigini, bir gün kendisiyle çok özel görüsmek istedigini söyleyerek, Mehmet Özbay'in ``Ben devlette çalisan gizli bir adamim, bunu da kimsenin bilmemesi lazim, su kimligim, su yesil pasaportum, bu ehliyetim, bu silah ruhsatim, bu da nüfus cüzdanim diye birseyler çikardigini, terörde uzman yazan bir kagit gördügünü Abdullah Çatli adini bir lakap ya da kod isim zannettigini, 1980 öncesinden hiç haberi olmadigini, Hüseyin Kocadag'i Siverek'te Emniyet Amiri olarak çalistigi 1980 yilindan bu yana tanidigini, babasinin iliskilerinin Hüseyin Kocadag ile çok iyi oldugunu, kendisininde bu iliskiyi sürdürmek istedigini, Diyarbakir da Özel Harekat Sube Müdürlügü yaptigi sirada da sik sik görüstüklerini, Özel Harekat Sube Müdürü Ibrahim Sahin'i tanidigini, özellikle Siverek bölgesine geldiklerinde kendisine ugradiklarini, Kendisine koruma vermek istediklerinde polis memuru Ercan ile konustugunu, o ve arkadaslarinin kabul etmesi üzerine Içisleri Bakani Mehmet Agar ile görüstügünü ve ismen isteyebilecegini ögrenince liste yaparak korumalari talep ettigini belirtmektedir. Yapilan resmi islemler konusunun incelenmesinde, Emniyet Istihbarat Sube Müdürlügü 23.6.1996 tarihli istihbaratinda ``PKK terör örgütü tarafindan tehdit edildigine dair yapilan operasyonlarda ele geçen belge ve dökümanlardan Sedat Edip Bucak'in tehdit altinda oldugunun'' tespit edildigi bildirilmektedir.Bu bildirim üzerine Koruma Hizmetleri Yönetmeliginin 20.maddesine göre ilgilinin koruma talebi yapilincaya kadar ilgili Valiliklerce koruma tedbirinin derhal aldirilmasi gerektiginden Il Koordinasyon Kurulunun 4 sayili karari ile bir memurla yakin koruma altina alinmasina karar verildigi, Merkez Koruma Kurulunun 25.7.1996 tarih ve 14 sayili karari ile bu kez Merkez Koruma Kurulu tarafindan ayni kararin alindigi ve bu islemlerin 6.8.l996 tarihinde Bakan tarafindan Ercan Ersoy, Enver Ulu, Oguz Yorulmaz, Mustafa Altinok, Ayhan Çarkin ve Ömer Kaplan'in görevlendirilmelerinin onaylandigi, Genel Müdürlük Personel Daire Baskanliginin 1.8.1996 tarih ve 12309 sayili yazisi ile sorulan hususlara Koruma birimince verilen 2.8.1996 tarih ve 2594'96 sayili yazida, Sedat Edip Buca'in Kamuya intikal eden özel durumu sebebiyle `` yakin'', ``ikamet'' ve `` isyeri'' korumasinin 6 polis memuru ile yapilmasinin uygun olacaginin degerledirildigi ve yönetmeligin 20.maddesi hükmünün Valilikçe uygulanmasi gerektiginin personel birimine bildirildigi, Sedat Edip Bucak tarafindan 7.8.1996 tarihinde verilen dilekçe ile ayni 6 polis memurunu ismen talep ettigi, 6.9.1996 tarihinde Il Koruma Kurulunca özel koruma altina alinmasina karar verildigi, 4.10.1996 tarihinde Merkez Koruma Kurulunca ayni nitelikte bir kararin olusturuldugu, 17.10.1996 tarihinde Bakan tarafindan bu kararlarin onaylandigi, Ayhan Çarkin'in 24.8.1996, Mustafa Altinok,Enver Ulu ve Ömer Kaplan'in 27.8.1996, Ercan Ersoy'un 19.9.1996 tarihinde, Oguz Yorulmaz'in 25.10.1996 tarihinde koruma görevine basladiklari, 5.12.1996 tarihinde Ercan Ersoy,Oguz Yorulmaz ve Ayhan Çarkin'in geçirdikleri sorusturma sebebiyle görevden uzaklastirilmalari nedeniyle yerlerine 3 Polis Memuru görevlendirilmesine karsilik, Sedat Edip Bucak 6.12.1996 tarihinde verdigi dilekçe ile yeni görevlendirilen polis memurlarini istemedigini belirttigi, halen koruma isinin 3 polis memuru ile yürütüldügü anlasilmistir. Sedat Bucak ifadesine devamla, Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra korumasi olan polisin gözaltina alindigini ögrenince Istanbul Emniyet Müdürünü telefonla aradigini bunlari koruma olarak istedigini, bir suç islemis olmalari halinde bunu bilmek zorunda oldugu için aradigini, Arnavut Sami'yi bir defa Çinar Otelinde baskalariyla birlikte iken kendisine tanittiklarini, kendilerinin kumar ile hiçbir ilgilerinin bulunmadigini, Mehmet Agar'i Genel Müdür olana kadar tanimadigini, Drej Aliyi tanidigi, Korkut Eken'in babasinin eski dostu oldugunu belirtmektedir. Kendisini korumak üzere görev verilecek personel 11.7.1996 tarihinde Sedat Edip Bucak tarafindan Içisleri Bakani Mehmet Agar'a verilen isim listesini havi bir dilekçe ile talep edilmistir. Bu personel ile ilgili görevlendirmeler yazisma prosedürüne uygun olarak yapilmis Il ve Merkez Koruma Komisyonu kararlariyla yakin koruma yapilmasi uygun görülmüs, Bakan tarafindan da bu kararlar onaylanmistir. Yakin koruma karari dogrultusunda Ömer Lütfi Topal cinayetinde suçlanan 3 Özel Harekat Tim mensubu polis memuru ile birlikte toplam 6 kisi Sedat Bucak'in yakin korumasinda görevlendirilmislerdir. Görevlendirilen personelden dördü sicil yönünden çok iyi, birisi kinama cezasi ile geçmiste cezalandirildigini, Atama Sube Müdürlügünün 18.7.1996 tarihli bilgi notuna göre Polis Memuru Enver Ulu'nun çek tahsil ederken görevlilerce yakalandigi, görevden uzaklastirildigi ve 6 ay kisa süreli durdurma cezasi aldigi görülmektedir. Bu korumalarin çogunun ayni zamanda Ibrahim Sahin'in de korumaligini yapmis olmalari dikkat çekicidir. Sedat Bucak'in yakin korumalarindan Ercan Ersoy Komisyonumuza verdigi ifade de Ankara,Istanbul ve Izmir'e gidis ile Izmir'den Istanbul'a dönüsü genis bir boyutta anlatmistir Buna göre; Istanbul'a giderken Sedat Bucak'in Mehmet Özbay' aradigini ve Istanbul'a özel koruma Sami ile resmi korumalardan Ercan, Mustafa ve Enver'in birlikte gittiklerini, Hilton Oteline yerlestikleri, aksam otele Altinoluk, Burhaniye taraflarinda bir yerlerin Tapu ve benzeri belgelerinin bir emlakçi tarafindan getirildigi, ertesi günü taziye için Ali Yasak'in sirketine gidilip otele dönüldügü, sabahtan Mehmet Özbay'in otele geldigini, hep birlikte iki mersedes araç ile Yalova- Termal'e gittiklerini, aksam orada kalip, ertesi günü Burhaniyeye ugradiklarini belirtmektedir. Istanbul Yalova arasindaki mesafenin yakinligi ve Tarik Ümit olayinin tahkikati sirasinda Basçavus Ahmet Altintas'in ifadesinde belirttigi gibi Karakolda Avsar Kederoglu'nun ifadesinin alindigi sirada cep telefonu çaldiginda Ayhan Akça'nin aradigi anlasilmistir.Avsar'in kendisine sormasi üzerine Yalova taraflarinda oldugunu söylemesi ve söylem üzerine de Ahmet Altintas'in Tarik Ümit'in cesedinin Yalova'da olacagina inanmasi ve Mehmet Eymür'ün de ifadesinin ayni dogrultuda olmasi, dikkate alinmasi gereken bir husus olarak gözükmektedir. Ali Aydinlik isimli Sedat Bucak'in tanidigi kisinin oglunun silahla yaralanmasi nedeniyle Izmir'e gittiklerini, o sirada çocugun ölmesi sebebiyle Mehmet Özbay'i otele birakip, taziyeye gittiklerini, taziyeden otele dönerken kendilerini yolcu eden asiret mensuplarinin otosunun durdurulmasi, polis kontrolu yapildiginin belirtilmesi karsisinda aramayi yapanlarin ruhsatsiz silahlar çikmasina karsilik sirf bucak asiretinden olduklari için aranan kisilerin kimliklerini tespit edip, silahlarini da almadan birakmis olmalarinin söylenmesi üzerine Ercan Ersoyun yaptigi arastirmada polisin böyle bir uygulama yapmadigini anlamasi üzerine, durumdan kuskulanmistir. O sebeble bulunduklari yerden erken kalktiklarini ve Bucagin Kusadasindaki yazligina gidildigini, gece Onur Otelde kalindigi, o arada Hüseyin Kocadagin Istanbulda uçakla Izmir'e geldigi, havalanindan alinip, otele getirildigi, Kusadasinda iki gün kalindigi, bazi arazilere bakildigi ve 16.30'da Kusadasindan hareket edildigi, Sedat Beyin aracini, Hüseyin Kocadagin kullandigi, yolda takip edilmedikleri, Susurlukta kamyon konvoyu sebebiyle koruma arabasinin geride kaldigi, bir daha da onlara yetisemedigi, 19.30'da öndeki otolar da dörtlü sinyallarinin yandiginin görülmesi üzerine konvoyun geçildigi ve 3-4 dakika sonra kaza yerine geldikleri anda kazayi gördüklerini kamyon soförü ve birkaç kisinin otonun basinda oldugunu, otonun yarisinin yok oldugunu, sag arka kapiyi açarak Mehmet Özbay'i çikardiklarini o anda yasadigini ve allah dedigini,yere uzattiklarini,yüzü kolu ve gögüs kisminda kiriklar oldugunu görünce onu arkadan gelen mersedes araca tasidigi, arka tarafa yatirdigini,Hüseyin Kocadagin vurma aninda öldügü, Gonca Us'un hareket ettigini söylediklerini, sonra Sedat Beyi aramaya basladiklarini,önce elini gördüklerini ancak çekerek çikaramayinca halat bulup araçlari birbirinden ayirdiklarini,torpido gözünün alt tarafina sikistigi için çok zor çikarttiklarini Gonca Us ile birlikte ikisini Siteysin reno bir arabanin arkasina koltuklarida uzatarak yanyana yatirdiklarini ve iki aracinda ölü ve yaraliyi hastahaneye götürdügünü, Sedat Bucak disinda diger kisilerin ölmüs oldugu, Sedat Bucagi Balikesire, oradan da uçakla Istanbul'a götürüldügü, korumalardan Enver'in cenazeler ve araba ile ilgilenmesi için Susurlukta biraktiklarini araçtan yere düsen ve çanta denilen seyin Sedat Bucak'a ait içinde 230-240 milyon lira para bulunan beyaz naylon torbayi aldiklarini ve sonra da Istanbulda paranin Bucagin esine verildigi, seyahate katilan korumalarin tümü tarafindan belirtilmektedir. Iddia edildigi gibi arabanin içerisinde bulunan silahlarin baskalari tarafindan konulmadigi tanik ifadeleri ve Istanbul DGM.Bassavciliginin iddianamesinde yer almistir.Ayrica ayni iddianamede arkadaki koruma aracinda Haluk Kirci'nin da bulundugu söylenmektedir. Yukaridada belirtildigi gibi kazanin meydana gelisini takiben Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek ve Ana Muhalefet Partisi Genel Baskani Mesut Yilmaz'in, Cumhurbaskanina sunduklari iddialar üzerine, cumhurbaskanimizin direktifleri dogrultusunda Basbakan tarafindan Teftis Kuruluna verilen yazili talimatla baslayan inceleme 9.1.1997 tarihinde incelemeyi yapan müfettis heyetinin düzenledigi inceleme raporu ile sonuçlanmistir. Buna göre; Basbakanlik raporunun (A) Bölümü Susurluk kazasi ile ilgili sonucu ihtiva etmekte olup, (A) bölümünde; .....

22 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder