13 Şubat 2019 Çarşamba

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 3

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 3



Hükümet Listesini oluşturma sürecinde AP, CHP ve MGP gruplarından yeni
hükümete üye vereceklerini öğrenen Melen, Demokratik Parti’den “hayır” cevabı
almıştır (Cumhuriyet,20.5.1972). 
Öte yandan Melen Hükümeti’ne desteği karşılığında AP’nin hiç bir şartı olmazken CHP ise, reformların yapılmasını ve seçimlerin zamanında gerçekleştirilmesini şart olarak öne sürmüştür (Milliyet,22.5.1972).
Sonuçta Melen tarafından oluşturulan ve kamuoyuna duyurulan hükümet listesi
AP’den 8, CHP’den 5, MGP’den 2, parlamento dışından 9 ve kontenjan senatörü 1 isimden oluşmuştur (Cumhuriyet, 1972).

Öte yandan Melen hükümet listesi parlamento dışından bakan olarak atanan isim
sayısını 12’den 9’a düşürmesine rağmen II. Erim Hükümeti’nde bakan olarak görev alan 16 ismi de muhafaza etmiştir. Buna ek olarak Melen hükümet listesi ilginç bir şekilde kendisinden önceki her iki Erim Hükümeti’nde bakan olarak yer almış yedi ismi de bünyesinde taşımıştır. Bu isimler: Ferit Melen, Doğan Kitaplı, İsmail Arar, Selahattin İnal, E. Yılmaz Akçal, Haydar Özalp ve A. Mesut Erez. Ayrıca Melen hükümet listesinin dikkat çeken en önemli özelliği Başbakan Melen’e bu göreve gelirken kendisinden önceki başbakan Erim’e olduğu gibi partisinden istifa etme şartının koşulmaması, AP/Demirel’in desteğini yitirmemek için Demokratik Partili isimlere yer vermemesi ayrıca hükümetin mali konulara öncelik vereceğini kamuoyuna göstermek için maliye kökenli 6 ismi bakanlık koltuğuna oturtmuş olmasıdır.


Bu süreçte AP ve CHP’nin Melen Hükümeti’ne üye vermesinin en temel sebebi genel seçimlerin zamanında yapılması konusuydu. Buna rağmen 27 Mayıs 1972’de Millet Meclisi’nde Melen tarafından okunan hükümet programında genel seçimler için kesin tarih verilmemiş ayrıca adalet ve hukuk, maliye, eğitim, maden ve petrol reformları yapıldıktan sonra seçimlerin yapılabileceği ifade edilmiştir
(Milliyet,30.5.1972). Öte yandan Melen Hükümeti’nin kendisinden önceki Erim
Hükümetlerinde olduğu gibi reformcu ve reform karşıtları şeklinde bir zıtlığı
taşımasa da gelenekçiler ve liberaller çekişmesini barındırması (Gevgili,1981) ayrıca hükümet programının II. Erim Hükümeti programının devamı niteliği taşıması AP, CHP ve Demokratik Parti’nin Melen Hükümeti’ni geçici bir hükümet olarak görmeleri sonucunu doğurmuştur.


5 Haziran 1972’de mecliste yapılan güven oylamasında Melen Hükümeti 262 “evet” oyuyla güvenoyu almış, oylamada AP ve CHP liderleri Melen Hükümeti’ne
güvenoyu vermelerine rağmen her iki partiden toplam 119 milletvekili oylamaya
katılmamış, her iki Erim Hükümeti’ne güvensizlik oyu veren Demokratik Parti ise, çekimser oy kullanmıştır (Cumhuriyet,6.6.1972).


Türkiye Cumhuriyeti’nin 35. Hükümeti olarak 11 ay çalışan Melen Hükümeti bu
dönemde üçüncü beş yıllık planı hazırlayarak meclis gündemine getirmiştir. 26 Ekim 1972 tarihinde 98 “hayır”, 193 “evet” oyu alan plan meclis tarafından kabul edilmiş oylamada AP, MGP ve CP “evet” derken CHP ve Demokratik Parti “hayır” demiştir (Milliyet,27.10.1972). 
Buna ek olarak sanayinin ve tarımın gelişmesini önceleyen aynı zamanda kamu kesiminde tasarrufun arttırılmasını isteyen plan AP ve Demokratik Parti tarafından devletçi bir zihniyetle hazırlanma CHP tarafından ise yoksulluk
pahasına kalkınmayı öngörmekle eleştirilmiştir.


Öte yandan Melen iktidarı sırasında AP ve Demokratik Parti ile çok ciddi sorun
yaşamazken bu dönemde Melen’i zorlayan asıl parti CHP olmuştur. Bu durumun
temel sebebi ise Mayıs 1972’de Ecevit’in yılların İnönü’sünü koltuğundan ederek
yeni genel başkan seçilmiş olmasıdır. CHP’deki bu lider değişikliği 12 Mart karşıtı
ekibin iş başına gelmesi anlamını taşımıştır. Nitekim yeni yönetim Melen Hükümeti sırasında başta anayasa değişikliği olmak üzere, idamlar ve sıkıyönetim süresinin uzatılmasına da “hayır” demiştir.

12 Mart döneminin en önemli uygulamalarından bir olan sıkıyönetim hâline Melen Hükümeti döneminde de devam edilmiş ancak bu dönemde kendisinden önceki her iki Erim Hükümetlerindeki “sıkıyönetimin sorumluluğu hükümetindir” anlayışı yerine Melen Hükümeti “sıkıyönetim komutanlarının görevini yaparken Başbakan’a karşı sorumlu olduğu” anlayışını getirerek sıkıyönetim makamlarını siyasi iktidar ortak olmasını kabul etmiştir (Üskül, 1997).
Melen Hükümeti döneminde Avrupa Ekonomik Topluluğu Türkiye’ye dönük “basın özgürlüklerinin kısıtlandığı ve siyasi suçlulara işkence yapıldığı” eleştirilerinde bulunmuş (Cumhuriyet,8.1.1973), hükümet tarafından “Milli Davamız” diye ifade edilen Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak herhangi bir oldu bittinin kabul edilmeyeceği dünya kamuoyuna duyurulmuştur (Milliyet,7.2.1972). 22 Ekim 1972’de Ankaraİstanbul seferini yapan THY uçağının 4 silahlı eylemci tarafından Sofya’ya kaçırılması Türkiye ile Bulgaristan arasında gerilime sebep olmuştur (Cumhuriyet,23.10.1972). 
27 Ocak 1973’de ABD’de görevli iki Türk diplomatın, Hınçak Teşkilatı üyesi Ermeni asıllı bir Amerikan vatandaşı tarafından öldürülmesi
(Milliyet,29.1.1973) Melen Hükümeti döneminde ilk kez yaşanacak ilerleyen süreçte devam eden yurt dışındaki diplomatlarımıza dönük eylemler “Ermeni Sorunu”nu içinden çıkılmaz hâle dönüştürecektir.


Melen Hükümeti döneminde ülkede aşırı sol fikirleri yayılma merkezi olarak
görülen üniversiteleri hükümete, TBMM kararıyla iki ay süreyle kapatma yetkisi
veren kanun tasarısı hazırlanmış (Milliyet,24.10.1972) ancak tasarı muhalefetin karşı çıkması sonucu kanun hâlini almamıştır. Buna ek olarak bu dönemdeki en önemli çalışmalardan biri de 15 Şubat 1973’de Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması olmuştur.

Yine bu dönemde ülkede sağ ve sol şeklinde gelişen ideolojik ayrışmayı önlemek
amacıyla hazırlanan “Dernekler Kanunu” Cumhurbaşkanı Sunay’ın onayıyla
yürürlüğe girmiş ve çok sayıda dernek kapatılmıştır (Cumhuriyet,2.12.1972).Öte
yandan CHP lideri Ecevit’in 4 Kasım 1972’de hükümet politikalarının  sorumluluğunu taşımayacağını söyleyerek hükümetten bakanlarını çekmesiyle
Melen Hükümeti sarsılmış, bunun CHP’ye birinci yansıması 5 Kasım 1972’de
İnönü’nün CHP’den ve milletvekilliğinden istifasıyla sonuçlanmıştır. İnönü
istifasında 12 Mart şartlarının devam ettiği bir ortamda parti politikasının ülke için tehlikeli bir hâl almasını gerekçe olarak ifade etmiştir (Milliyet,6.11.1972). İkinci yansıması ise Ecevit’in CHP’ye karşı bir tertip olarak nitelediği CHP’li 18
milletvekilinin partiden istifa etmesi (Cumhuriyet,7.11.1972) şeklinde yaşanmıştır.


Ancak tıpkı I. Erim Hükümeti sırasında AP/Demirel’in bakanlarını çekmesi
sonrasında olduğu gibi ortaya çıkan hükümet buhranı Cumhurbaşkanı Sunay’ın
insiyatif alması sonucu CHP/Ecevit’in bakanlarını çektiğini açıklamasına rağmen
bakanların istifa etmemesiyle aşılmıştır (Cumhuriyet,17.11.1972). Ecevit’in bu
hareketi her ne kadar Melen Hükümeti’nin ömrünü uzatsa da Demirel’in Erim’e
karşı izlediği ehilleştirme siyasetini Ecevit, Melen Hükümeti’ne karşı uygulayarak
hükümetin gözünü korkutmuştur.

Melen Hükümeti’nin sonunu getiren gelişme ise 13 Mart 1973’te başlayan
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci sonunda ortaya çıkmıştır. Bu süreçte Melen ilk
olarak Faruk Gürler’e açık destek vermiş fakat onun seçilemeyeceği ortaya çıktığında AP ve CHP ile mevcut Cumhurbaşkanı Sunay’ın görev süresini uzatmaya çalışmış bunun da gerçekleşmemesi sonrası hiç hesapta olmayan Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine kendi hükümetini kuran şartların değiştiğini söyleyerek 7 Nisan 1973’te istifa etmiştir (Milliyet, 8.4.1973).


Melen Hükümeti’nin istifası üzerine Cumhurbaşkanı Korutürk de dahil olmak üzere genel kamuoyu AP-CHP koalisyon hükümetinin kurulması beklentisi içerisine girmiş ancak bu durum AP lideri Demirel’in seçimlere gidecek bir koalisyon hükümetinde başbakan olmak istememesi nedeniyle gerçekleşme miştir.Öte yandan yeni hükümet kurma çalışmalarını başlatan Cumhurbaşkanı Korutürk’ün “Türkiye’de hür demokratik parlamenter sistem yaşayacaktır ve parlamentoya dayalı hükümet tatbik mevkii bulacaktır” (Cumhuriyet,12.4.1973) şeklindeki basına verdiği demeç AP, CGP ve CHP liderleri tarafından Korutürk’ün partiler arası hükümetten yana olduğu şeklinde okunmuştur.


Nitekim CGP, AP lideri Demirel’e Melen Hükümeti’nde Ticaret Bakanlığı görevini
üstlenen Naim Talû ismini önermiş, Demirel güvenilir bulduğu isme itiraz etmemiş ancak CHP lideri Ecevit, Talû’nun başbakanlığının halka hiçbir fayda
sağlamayacağını söyleyerek itiraz etmesine rağmen Cumhurbaşkanı Korutürk,
politik olarak yıpranmamış olması ve ülkenin daha fazla hükümetsiz kalmaması için Kontenjan Senatörü Naim Talû’yu 12 Nisan 1973’te hükümeti kurmakla
görevlendirmiştir (Milliyet,12.4.1973). Ecevit’in “CHP ara rejim hükümeti ile
özdeşleşmemelidir” diyerek Talu Hükümeti’ne bakan vermeyi kabul etmemesi
(Cumhuriyet,1973) üzerine Talu Hükümeti listesi AP’den 13, CGP’den 5, bağımsız 5 ve parlamento dışı 2 isimden oluşmuş ve 15 Nisan 1973’te Cumhurbaşkanı Korutürk tarafından onaylanmıştır (Cumhuriyet,15.4.1973).

Tarafsız Başbakan sıfatıyla Talu’nun kurduğu dönemin son hükümeti kendisinden
önce kurulan Erim ve Melen Hükümetleri’nden farklı olarak parlamentoda temsil
edilen AP ve CGP’ye dayanmış ve bu yönüyle de partilerüstü bir nitelik
taşımamıştır. Öte yandan temel amacı ülkeyi 14 Ekim 1973 seçimlerine sağlıklı bir şekilde ulaştırmak olan Talu Hükümeti’ne AP ve CGP liderleri seçimler öncesi
yıpranmamak için katılmamışlardır. Buna rağmen 20 Nisan 1973’te mecliste Talu
tarafından okunan hükümet programında üç konu öne çıkarılmıştır. Bunlardan
birincisi, ülkede huzur ve asayişi sağlamak; ikincisi, sıkıyönetimi kaldırarak yarım kalan reformların tamamlanması; üçüncüsü ise, seçim yasasını değiştirerek seçimlerin zamanında yapılmasını sağlamaktı (Milliyet,21.4.1973). Nitekim Talu Hükümeti, partiler hükümeti olması ve yaklaşık altı ay sonra ülkeyi seçime götüreceğini açıklamasından dolayı meclisten 2 “çekimser”, 94 “hayır”, oyuna karşı 261 “evet” oyu ile güvenoyu almıştır (Cumhuriyet,27.4.1973). Oylamada AP ve CGP “evet” derken CHP ve Demokratik Parti “hayır” demiştir. Her iki parti “hayır” oylarının sebebi olarak hükümeti gerek kuruluş gerekse program açısından yeterli olmaması şeklinde açıklamışlardır.
Bundan sonra 14 Ekim 1973 seçimlerine kadar geçecek olan yaklaşık altı aylık süreçte Talu Hükümeti, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, toprak reformu, ve Üniversite Denetleme Konseyi ile ilgili düzenlemeleri gerçekleştirecek ek olarak 12 Mart Dönemi’nin hemen başında Erim Hükümeti tarafından 1 ay süreyle 11 ilde başlatılan sıkıyönetim yaklaşık otuz ay sürdükten sonra 26 Eylül 1973 tarihinde kaldırılacaktır.
14 Ekim 1973 seçimlerinin ardından Naim Talu, 24 Ekimde Cumhurbaşkanı
Korutürk’e 12 Mart Muhtıra döneminin son hükümetinin istifasını sunmuştur.
Ancak Talu Hükümeti, CHP-MSP koalisyonu kuruluncaya kadar geçen yaklaşık yüz günlük süreçte ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için görevine devam etmiştir.

4) Cumhurbaşkanlığı Seçimi (1973)


1973 yılı başı itibariyle 12 Mart döneminin geleceğini belirleyecek olan yeni
cumhurbaşkanının sivil mi asker mi olacağı konusu gündemin en temel sorunuydu.
Özellikle askerlerin, Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay örneklerinden hareketle kendi içinden birini bu makama çıkarma eğiliminde olması (Hale, 1996) buna karşılık muhtırayla iktidarı terk etmek zorunda kalmasına rağmen halâ meclisin en büyük partisi durumunda olan AP’nin ve lider değişikliği sonrasındaki Ecevit’in CHP’sinin şartların değiştiğini söyleyerek Genelkurmay Başkanlığı’ndan bu makama gelinmesini istememeleri askerler ile siyasileri karşı karşıya getirmiştir. Özdemir’e göre bu dönemde Faruk Gürler’i cumhurbaşkanlığına getirmek isteyen çevreler aslında süreci daha önceden hesaplamışlar ve Kara Kuvvetleri Komutanlığında görev süresi dolarak emekliye ayrılacak Gürler’i Genelkurmay Başkanlığı’na taşımak için Genelkurmay Başkanı Tağmaç’ın görev süresinin dolmasına kısa süre kala istifa yoluyla emekliye çıkmasını sağlamışlardı (Özdemir,1989). Bu şekilde Gürler’i Genelkurmay Başkanlığı’na taşıyan çevreler 1973 yılı başı itibariyle onu Çankaya Köşkü’ne taşımak için harekete geçmişlerdi.

Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça bu çevreler basın aracılığıyla
askerler ve siyasi partilerin Genelkurmay Başkanı Gürler’in ismi üzerinde
anlaştıklarını kamuoyuna duyuruyorlardı (Milliyet,9.2.1973).

Öte yandan bu süreçte cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüşmemesi için insiyatif alan Cumhurbaşkanı Sunay siyasi parti liderlerini Çankaya Köşkü’nde toplayarak görüşlerini almıştır. Cumhurbaşkanı Sunay’ın düzenlediği toplantıda AP lideri Demirel, Genelkurmay Başkanı Gürler’in adaylığına parti olarak sıcak
bakmadıklarını dile getirerek “önce şunu ifade edeyim ki, Genelkurmay Başkanı ile bir sorunumuz yoktur. Bu meseleyi ordu ile parlamento, parlamento ile ordu
arasında bir şey gibi görmek lazımdır: Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı
seçilecekse, bundan sonra her genelkurmay başkanı seçilir...Teamül hâline
gelir...sizin durumunuz ise özellik arz etmişti...bugün o özel şartlar yoktur! O günkü hâl ile karıştırmamak lazımdır. O zamanlar biz size talip olmuş idik” diyerek Genelkurmay Başkanı’nın cumhurbaşkanı olma çabasına karşı çıkmıştır (Ahmad, 2007).

Nitekim bu süreçte Demirel’in çıkışları askerleri önlem almaya itmiş ve askerler
siyasi parti liderleriyle tek tek ya da toplu görüşmeler yaparak süreci yönetmeye
çalışmışlardır. Ancak CHP, MGP ve Demokrat Parti liderlerinin aksine AP lideri
Demirel’in askerler tarafından gelecek herhangi bir telkinle karşılaşmamak için bu görüşmelere gitmemesi ortamı daha da germiştir. Nitekim Yüksek Komite Konseyi 21 Şubat 1973’te yayınladığı bildiride askerlerle görüşmeye yanaşmayan Demirel’i sert bir şekilde eleştirmiştir (Cumhuriyet, 22.2.1973). Bildiri üzerine “AP yalnız millete hesap verir” diyen Demirel, basın üzerinden kendisinin yetki ve sorumluluklarını bildiğini askerlere iletmiştir (Milliyet,22.2.1973).


Bu dönemde Demirel karşıtlığını temel politika olarak belirleyen Demokratik Parti
ise “Ben millete hesap veririm, kimse ile görüşmem” diyen AP lideri Demirel’i
cumhurbaşkanı adayı belirlemeyerek belirli çevrelere hizmet etmekle suçlamıştır
(Cumhuriyet,23.2.1973).Öte yandan Demirel’i bu süreçte Gürler karşıtlığına iten
birden fazla sebep vardı. Bunlar; muhtıraya imzalayan diğer komutanların emekli olması sonrası tek başına kalan Gürler’in ordu içerisinde söylenildiği kadar desteğinin olmaması, CHP’nin başına muhtıra karşıtı Ecevit’in geçmiş olması, AP’nin bu süreçte meclisin en büyük partisi olarak kilit parti durumunda olması ve nihayet muhtırayla iktidardan uzaklaştırılan Demirel’in artık bunun intikamının alınması zamanının geldiğine inanması olmuştur.

Buna rağmen 2 Mart 1973’te kuvvet komutanları Cumhurbaşkanı Sunay’a kendi
temsilcileri olarak gördükleri Genelkurmay Başkanı Gürler’i, cumhurbaşkanı olarak görmek istediklerini sert bir şekilde bildirmişler (Milliyet,3.3.1973). Sunay da meclisin Gürler’i cumhurbaşkanı seçmesini beklediğini ve seçilmemesi hâlinde çok üzüleceğini kamuoyuna duyurmuştur (Cumhuriyet, 1973).
1961 Anayasası’na göre cumhurbaşkanı seçilmenin şartları olarak adayların meclis veya cumhuriyet senatosu üyesi olması, yüksek öğrenim mezunu olması ve yine 40 yaşını bitirmiş olması gerekliydi (Sunay, 2010). Bu süreçte askerle tarafından Çankaya Köşkü’nde cumhurbaşkanı olarak görülmek istenen Gürler’in
cumhurbaşkanı seçilebilmesi için anayasa gereği kontenjan senatörlüğüne getirilmesi gerekliydi. Nihayet prosedür bu doğrultuda işletilmiş ve Gürler 5 Mart 1973’te genelkurmay başkanlığından emekliliğini istemiş, 7 Mart 1973 tarihinde ise kontenjan senatörlüğünden istifa ettirilen Milli Savunma Bakanı Mehmet İzmen’in yerine Cumhurbaşkanı Sunay tarafından kontenjan senatörü olarak atanmıştır (Cılızoğlu, 2007). Bundan sonra Gürler CHP’den istifa ederek bağımsız kalan Sivas Milletvekili Mustafa Kemal Palaoğlu ve kontenjan senatörü Millî Eğitim Bakanı Sebahattin Özbek tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir (Tokatlı, 2000).


AP lideri Demirel’in “Cumhurbaşkanını AP değil, TBMM seçecektir, AP üyeleri de
diğer parlamenterler gibi görevini ifa edecektir (Cumhuriyet,8.3.1973) sözlerinin
gölgesinde 13 Mart 1973’te mecliste yapılan ilk tur oylama öncesi üç aday vardı.
Bunlar askerlerin, MGP’nin ve kısmen CHP’nin desteğini arkasına alan eski
Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler, AP’nin Cumhuriyet Senatosu Başkanı Tekin
Arıburun ve Demokratik Parti Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli idi.
13 Mart 1973’te yapılan dört turluk oylamada Arıburun 282, 284, 285 ve 276; Gürler, 175, 176, 186 ve 200; Bozbeyli ise 45, 47, 47 ve 48 oy alarak, cumhurbaşkanı seçilebilmek için yeterli oy çoğunluğunu sağlayamamışlardır (Milliyet,14.3.1973). Bu süreçte Gürler’i desteklediğini açıklayan tek parti Feyzioğlu’nun CGP’si idi. Öte yandan Demokratik Parti Gürler’e oy vermediğini belgelemek için kendi genel başkanını aday göstermiş aynı şekilde CHP lideri Ecevit cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk oylama tarihinde olan 13 Mart 1973 tarihinde Gürler’e oy vermemek ve bunu belgeleyerek kamuoyuna duyurabilmek için seçime katılmama yönünde bir kararı partisinin yetkili organlarından geçirmesine rağmen oylama tarihinde Genel Sekreter Kamil Kırıkoğlu’nun da içinde olduğu 30 milletvekili meclise gelerek Gürler için oy kullanmış (Kili,1976) bu ise ilerleyen süreçte bir grup milletvekilinin CHP’den
kopması sonucunu doğurmuştur.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder