13 Şubat 2019 Çarşamba

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 2

12 MART MUHTIRASI VE PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETLER BÖLÜM 2




Bu süreçte muhtırayı veren askerler ve Cumhurbaşkanı Sunay ülkeyi içinde
bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik buhrandan çıkaracak ve 1961 anayasasının öngördüğü reformları kararlı bir şekilde hayata geçirecek partilerüstü bir hükümetin tarafsız başbakan ismi etrafında hayata geçmesi için arayışa başlamışlardır. Nitekim bu doğrultuda Sunay 14 Mart 1971 tarihinde siyasi parti liderlerini Çankaya Köşkü’nde toplayarak hem onların konuya ilişkin görüşlerini almış hem de kendi beklentilerini dile getirmiştir.

Bu görüşmede muhtıranın muhatabı olan AP lideri Demirel, partilerüstü hükümetin dışında kalacaklarını dile getirmiş ancak sonraki görüşmelerde Sunay’a kurulacak partilerüstü hükümette yer alabileceklerini belirtmiştir. Diğer siyasi aktörlerden CHP, acilen bir hükümet kurulmasını isterken TİP zaman geçirilmeden erken seçime gidilmesini YTP bütün partilerin katılacağı bir koalisyon hükümetini bu olmazsa APCHP koalisyon hükümetinin kurulması; TBP Atatürkçü ve devrimci bir hükümet kurularak en kısa sürede seçimlere gidilmesi, MHP, milliyetçi bir hükümetin kurulmasını; Demokratik Parti ise TBMM üyesi birinin başkanlığında hükümetin kurulması teklifinde bulunmuştur (Soysüren, 2014).

Öte yandan 12 Mart muhtırasına karşı siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve aydınların tepkileri çok farklılık göstermiştir. Muhtıranın verilmesinden sonra sol bir darbe beklentisi içerisinde olan sol gruplar AP/Demirel hükümetinin devrilip yerine sosyalist eğilimli bir hükümetin kurulacağı hayaline kapılarak muhtırayı desteklemişlerdir. Başta DİSK ve Dev-Genç olmak üzere ODTÜ Mezunlar Cemiyeti, Devrimci Avukatlar Derneği, Türkiye Öğretmenler Sendikası, Mimarlar Odası ve Sosyal Demokratlar Derneği yayınladıkları bildirilerle muhtırayı desteklediklerini açıklamışlardır (Bulut, 2010). Siyasi partilerin muhtıraya tepkileri de farklılık göstermiştir. Örneğin; MHP ve Demokrat Parti ülkeyi Marksist bir darbe tehlikesinden kurtardığı için muhtırayı olumlarken bu süreçte CHP lideri İnönü ise 15 Mart 1971 tarihinde CHP Meclis Grup Toplantısı’nda “Bir meclise askerî kıt’a gibi ‘şunu şöyle bunu böyle yapacaksın’ demeye imkân yoktur. Hükümetin emri altında bulunan komutanların takdir edeceği veya tenkit edeceği ölçüye göre hükümetler
kalacak veya kalmayacak. Böyle bir düzen demokratik düzen değildir. Biz
demokratik rejim dışında bir rejim kabul etmeyeceğiz.” (Birand, 2008) şeklinde
muhtıraya olan tepkisini dile getirmiştir.



12 Mart muhtırasının muhatabı olan AP lideri Demirel ise yıllar sonra muhtıra
üzerine yaptığı değerlendirmede: “Bu, hukukla, hukukun üstünlüğüyle ve
anayasayla bağdaşmaz muhtıranın bizatihi kendisi anayasayı ihlaldir. Ama bunu
yapan silahlı kuvvetlerin üst komutanları olduğuna, buna bizden başka itiraz
edebilecek kimse olmadığına ve cumhurbaşkanı da bizim arkamızda yer almadığına göre, yapacak bir şey yoktu.” (Güleçyüz, 2013) şeklinde konuşarak istifa sebebini kendi seçtirdiği Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın askerlerle iş birliği yapmasına bağlıyordu. Ancak aynı Demirel garip bir şekilde 1973 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Faruk Gürler ihtimaline karşı Sunay’ın görev süresini uzatma girişiminde bulunmuş fakat bu girişim meclisler tarafından reddedilmiştir. Özbudun tarafından anayasayı yürürlükten kaldırmaması, meclisleri kapatmaması ve siyasi partileri yasaklamaması gibi gelişmelerden hareketle “yarı darbe” (Özbudun, 2007) girişimi olarak görülen 12 Mart Muhtırası, Türk kamuoyunda genel olarak dış ve iç sebep olmak üzere tek bir unsurla açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre Kayalı, Kongar, artan radikal sol nitelikli şiddet eylemlerini(Kayalı,2000;Kongar,2000) Altuğ ise Demirel Hükümeti’nin sebep olduğu sosyal adaletsizliklere karşı oluşan toplumsal tepkiyi (Altuğ,1973) 12 Mart’ı getiren iç sebep olarak görmüştür. Buna karşılık Yetkin, Erhan ve Cem ise Demirel Hükümeti’nin Türk dış politikasını ABD ekseninden çıkarma girişimine ve haşhaş yasağına bağlı olarak 12 Mart’ı getiren dış sebep olarak görmüştür (Yetkin,1995;Erhan,2002;Cem,2009). Bunlara karşılık Karpat ise alt rütbeli marjinal sol fikirlere sahip subayların iktidarı ele geçirme tehlikesine karşı üst rütbeli demokrat milliyetçi subayların ön almasını 12 Mart’ı getiren iç sebep olarak görmüştür (Karpat,2012).

3) Partilerüstü Hükümetler



12 Mart Muhtırası, Demirel AP’sinin siyasal iktidarına son verirken Türkiye’ye yeni bir hükümet tarzı getirmiştir. Bu yeni tarz, partilerüstü hükümet modelidir. Muhtıra sahibi askerlerce belirli bir parti siyasetini yansıtmaması istenen partilerüstü hükümet, aslında Türkiye’de bir geçiş dönemine özgü yeni bir rejimin de habercisi olarak düşünülmüştür (Gevgili,1973). Yaklaşık otuz ay sürecek bu olağanüstü dönemde Demirel’in ifadesiyle partiler demokrasisini inkar eden dört partilerüstü hükümet kurulacaktır. Bu hükümetlerin en temel özelliği Cumhurbaşkanı Sunay ve askerlerin desteklediği ancak kısa ömürlü hükümetler olmasıdır. Bu dönemde kurulan hükümetler: Birinci Erim Hükümeti (26 Mart 1971-7 Aralık 1971), İkinci Erim Hükümeti (11 Aralık 1971-17 Nisan 1972), Ferit Melen Hükümeti (22 Mayıs 1972-10 Nisan 1973) ve Naim Talü Hükümeti (15 Nisan 1973-16 Aralık 1973) (Arslan,2011). Demirel’in istifası sonrası yeni hükümeti kuracak isimler arasında Cumhuriyet Senatosu’ndaki bağımsızlardan Suat Hayri Ürgüplü, Mehmet İzmen ve Ragıp Üner ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın genel sekreteri Cihat Algan’ın isimleri dile
getirilmiştir (Tokatlı,2000). Ancak muhtıra sonrası kısa süre içerisinde
Cumhurbaşkanı Sunay ve askerlerin ülkeyi yönetme konusunda tercihlerini
CHP’den yana kullanmaları üzerine yılların CHP’lisi Nihat Erim partisinden istifa
ettirilmiş sonrasında da Cumhurbaşkanı Sunay tarafından “Tarafsız Başbakan”
olarak hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir (Toker,1973).

Ahmad’a göre bu süreçte Erim ismini öne çıkaran şey onun hem AP hem de CHP
tarafından kabul edilebilir bir isim olması, ek olarak da askerlerle iş birliği yapmaya açık olmasıydı (Ahmad,2010).


Öte yandan Nihat Erim’in, yılların CHP’lisi kimliği taşıması nedeniyle kamuoyunda yeni kurulacak hükümette CHP’li isimlerin çoğunlukta bulunacağı şeklindeki yaygın düşünceye rağmen, hükümet üyelerinin büyük çoğunluğu parlamento dışı isimlerden oluşmuş bu nedenle de bu hükümete “teknokratlar” nitelemesi yakıştırılmıştır. Nihayet 26 martta Cumhurbaşkanı Sunay tarafından onaylanan Erim hükümet listesinde başbakan yardımcılıklarını Sadi Koçaş ile Atilla Karaosmanoğlu üstlenmiş ayrıca AP’den 6, CHP’den 4, meclis dışından 11, MGP ve MBK’den birer, bağımsızlardan ise 4 isme yer verilmiştir (Alatlı,2002).

7 Nisan 1971 tarihinde Erim Hükümeti AP, CHP ve MGP gruplarının verdiği 321
evet oyuyla meclisten güvenoyu alarak görevine başlamıştır (MMTD,7.4.1971). Öte yandan Demokrat Parti gerek Erim’in kendisi gerekse parlamento dışı isimlerin hükümet listesinde aldığı ağırlık nedeniyle Erim Hükümeti’ne güvensizlik oyu vermiştir (Cumhuriyet,8.4.1971).

Parlamentodan güvenoyu alan Nihat Erim, Başbakan olarak düzenlediği ilk
toplantıda reform hükümeti/beyin takımı nitelemesi kullandığı hükümetinin başlıca görevinin anayasanın öngördüğü reformları yapmak olduğunu dile getirmiştir.

Muhtıranın da gerekçesini oluşturan reformlar Erim tarafından toprak, eğitim,
hukuk ve adalet, yönetim ile enerji ve tabii kaynaklar başlıklarıyla dile getirilmiştir.


Ancak ülkede yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik çöküş hâli kısa süre içerisinde
Erim hükümetinin önceliklerini değiştirmiş ve hükümet yükselen anarşiyi bitirmek için askerlerden gelen telkinler doğrultusunda güvenlikçi politikaları uygulamaya sokmuştur. Nitekim Erim Hükümeti İsrail Başkonsolosu Elrom’un marjinal silahlı sol örgütler tarafından kaçırılması üzerine Balyoz Harekatını (Milliyet,24.4.1971) başlatmış ardından da ilk icraat olarak 27 Nisan 1971 tarihinde başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 11 ilde sıkıyönetim ilan etmiştir (Resmî Gazete,29.4.1971). İstanbul ve Ankara sıkıyönetim komutanlıkları ise aralarında Dev- Genç, Ülkü Ocakları, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Türkiye Öğretmenler Sendikası, İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği, Mücadele Birliği isimli örgüt ve dernekleri kapatmış ayrıca grev, toplantı ve gösteri düzenlenmesini yasaklamıştır (Hristidis,2010).


Öte yandan güvenlikçi politikaların dışında bu dönemde sıkı maliye politikalarına
yönelen Erim Hükümeti dış politika konularında da AET ile ilişkileri soğutarak
ABD’ye yönelen bir politika geliştirmiştir. Nitekim Erim Hükümeti bu politikanın bir gereği olarak 30 Haziran 1971 tarihinde ülke genelinde haşhaş ekimini yasaklamış ayrıca Çin Halk Cumhuriyetini tanıyarak diplomatik ilişki kurma yoluna gitmiştir (Suavi,2014).

Yine bu dönemde Erim Hükümeti askerlerden gelen telkinlerle güçlü bir devlet
otoritesini sağlamak amacıyla 1961 anayasasında iki kez değişikliğe gitmiş ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına yeni sınırlamalar getirmiştir. Söz konusu değişiklikler sol çevreler tarafından temel insan hak ve hürriyetlerine ciddi bir darbe vurulması olarak görülmesine rağmen başta askerler ve AP olmak üzere sağ partiler tarafından desteklenmiştir (Soysal, 1997).
Yine bu dönemde muhtırayı veren askerler reformların takipçisi oldukları yönünde basına demeçler vererek Erim Hükümeti’nin kararlılığını yükseltmeye çalışmışlar ayrıca AP ve Demokrat Parti’nin reformlar konusundaki direncini kırmaya çalışmışlar ancak ne AP ne de Demokrat Parti, Erim Hükümeti’ne bakış açılarını değiştirmemişlerdir. Nitekim 5 Ekim 1971 tarihinde AP lideri Demirel’in hükümette görev alan bakanlarını çekme kararı alması Erim Hükümeti’ni çalışamaz hâle getirmiş ve kısa süre içerisinde Erim Hükümeti’nin geleceğini tartışmaya açmıştır (Landau, 1978). Bu gelişme üzerine Cumhurbaşkanı Sunay ve askerler daha altı ay önce muhtıra ile iktidardan uzaklaştırdıkları Demirel’i bakanlarını hükümetten çekmemesi için iknaya çalışmışlar (Cumhuriyet, 27.10.1971), nihayet AP lideri Demirel’in 5 Kasım 1971 tarihinde geri adım atması üzerine Başbakan Erim Hükümeti’nin devamlılığı için muhtıra öncesi AP Hükümeti’nin Maliye Bakanı Mesut Erez’i Başbakan Yardımcılığı’na getirmiş bu gelişme ise kabinenin reformcu kanadının topluca istifasını doğurmuştur (Milliyet, 6.12.1971). Nihayet 11’lerin istifası sonrası 7 Aralık 1971 tarihinde Erim, yaklaşık dokuz ay önce büyük umutlarla yola çıkan hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Sunay’a sunmuş ancak aynı gün Sunay yeni hükümeti kurma görevini tekrar Nihat Erim’e vermiştir (Kayra, 2006). 11 Aralık 1971’de Başbakan Erim tarafından ilan edilen yeni hükümet listesi AP’den 7, CHP’den 4, MGP ve MBK’den birer, senatodan 3 ve parlamento dışı 10 isimden oluşmuş ve Cumhurbaşkanı Sunay’ın onayından sonra 22 Aralık 1971 tarihinde meclisten 301 oyla güvenoyu almıştır (Milliyet, 28.12.1971). Yaklaşık dokuz aylık birinci hükümet döneminden hareketle Erim ikinci hükümet döneminde reformları
Meclis’e dikte ettirerek değil, onun desteğini alarak gerçekleştirme stratejisini izlemiştir.


Nitekim 11 Aralık 1971’de kurulan II. Erim Hükümeti bu amaçla beyin takımı ve
reformcu nitelik taşımadığının işaretlerini programında vermiştir. Örneğin;
demokrasiye dönüşü, özel sektörün korunmasını, yabancı sermaye yatırımlarının
teşvik edilmesini, madenlerin millileştirilmesinden vazgeçilmesini ve NATO sistemi içerisinde kalınmasını içeren ifadelere yer verilmiştir (Milliyet, 18.12.1971). Bunlara ek olarak anayasanın öngördüğü siyasi, sosyal ve ekonomik reformları gerçekleştirmeyi hedeflemesine rağmen yeni hükümette ilk hükümette reformcu olarak bilinen hiç bir isme yer verilmemiştir. Ancak kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı Sunay ve Askerlerin önceliğin asayişin sağlanmasına verilmesini istemeleri Erim’i sıkıyönetimi uzatmaya ayrıca Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması ve 1973 genel seçimlerine kadar hükümete ülkeyi kanun hükmünde kararnameler ile yönetme yetkisinin verilmesini istemeye yöneltmiştir. Bu istekleri meclisteki siyasi partiler tarafından meclisin üstünde bir güç oluşturulacağı gerekçesiyle reddedilmiş buna ek olarak her iki Erim Hükümeti’ne parlamentoya dayanmadığı gerekçesiyle ret oyu veren Demokrat Parti tarafından 10 Nisan 1972’de Erim Hükümeti hakkında gensoru önergesi verilmesi bardağı taşırmış ve Başbakan Erim’in 16 Nisan 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay’a istifasını verme sonucunu doğurmuştur (Cumhuriyet,17.4.1972). Muhtıra döneminin bağımsız başbakan sıfatıyla kurduğu yaklaşık 1 yıl 1 aylık iki hükümeti sırasında Erim’i başarısızlığa
götüren sebeplerin birincisi hükümete üye veren AP, CHP ve CGP’nin özelikle de

AP’nin hükümetin yaptığı eylemlerin siyasi sorumluluğunu üstlenmemesi iken
ikincisi, hükümetin radikal reformcular ile reform karşıtlarını bünyesinde taşıması; üçüncüsü ise radikal silahlı sol grupların eylemleri sonucu hükümetin önceliği güvenliğin sağlanmasına vermiş olmasıdır.


Bu dönemde Erim’in ikinci kez istifa etmesi sonrası Cumhurbaşkanı Sunay her iki
Erim Hükümeti’nde Millî Savunma Bakanlığı görevini üstlenmiş Ferit Melen’den
Başbakanlığa vekalet etmesini isterken siyasi parti liderlerinden Başbakanlık için
isim istemiş ve ortaya en güçlü isim olarak kontenjan senatörü Suat Hayri
Ürgüplünün ismi çıkmıştır (Cumhuriyet,28.4.1972). Bunun üzerine 29 Nisan 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay tamamıyla “Atatürkçü bir hükümet kuracağını” ifade eden Ürgüplü’ye yeni hükümeti kurma görevini vermiştir (Milliyet,30.4.1972). 

14 Mayıs 1972’de Ürgüplü tarafından açıklanan hükümet listesi 12 Mart döneminde kendisinden önce kurulan Nihat Erim Hükümetleri ve kendisinden sonra ortaya çıkan Ferit Melen ve Naim Talû Hükümetlerinin aksine mecliste temsil edilen tüm partileri içeren gerçek bir koalisyon özelliği taşıyordu. Nitekim Ürgüplü, hükümet listesinde AP’ye 9, CHP’ye 5, MGP’ye 2 ve Demokratik Parti’ye 3 bakanlık vermiş ayrıca 5 isim de teknokratlardan oluşmuştur (Milliyet,14.5.1972).
Ancak bu süreçte Ürgüplünün kurduğu hükümet listesi, askerlerin baskısı sonucu
Cumhurbaşkanı Sunay tarafından “12 Mart Muhtırasının icaplarına ve cari durumun şartlarına” uygun bulunmayarak reddedilmiş (Arcayürek, 1985) ve bu gelişme üzerine Ürgüplü Başbakanlık görevinden istifa etmiştir (Milliyet,15.5.1972).
Bu gelişme üzerine 15 Mayıs 1972’de Cumhurbaşkanı Sunay tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen MGP’li Ferit Melen, basına verdiği demecinde kuracağı hükümetin anarşiyi önleyecek, reformları yapacak bir partilerüstü hükümet özelliği taşıyacağını ifade etmiştir (Cumhuriyet, 16.5.1972).

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder