17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 1
GİRİŞ
Yukarıda adı geçen müştekiler, kamuoyunca “17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” olarak bilinen adli çalışmaların hemen akabinde tayinleri çıkana kadar ilgi (a) ve (b) sayılı soruşturmaları yürüten Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görev yapmışlardır.
Rıza SARRAF liderliğindeki grubun suç örgütü olduğu iddiasıyla 17 Aralık 2013 tarihinde gerçekleştirilen ilgi (a) sayılı soruşturma kapsamındaki operasyonda toplanan delillerin, bazı yüksek düzeyli devlet büyükleri ve aile fertlerinin suç işleme şüphesi altında kalmalarına sebebiyet vermesi ve soruşturmanın ülkemizin alışık olmadığı çapta ve mahiyette olması sebebiyle, 18 Aralık 2013 tarihinden itibaren sistematik ve sürekli bir şekilde bağımsız yargıya ve adli işlemlere karşı anayasal ihlallerin, bürokraside kıyım şeklinde tabir edilen keyfi ve hukuksuz uygulamaların, medyada ise iftira kampanyaları çerçevesinde soruşturma ve soruşturmada görev alan kamu görevlileri hakkında itibarsızlaştırma ve dezenformasyon faaliyetlerine başlandığı görülmüştür.
Yolsuzluk iddialarının örtbas edilmesi adına, öncelikle soruşturmada görev alan kolluk görevlilerinin akabinde de benzer birimlerdeki hemen hemen tüm emniyet mensuplarının keyfi olarak tayinleri çıkarılmış, böylece hem soruşturmaların en başından itibaren görev almış personel görevlerinden uzaklaştırılarak soruşturmaların sağlıklı ve bağımsız bir şekilde yürütülmesinin önüne geçilmiş, hem de operasyonu yapan Emniyetin kötü niyetli ve sözde paralel devlet yapılanması olduğu algısını inandırmak için binlerce polisin tayininin dalga dalga çıkarılması yoluna gidilmiştir. Bu arada gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse de siyasi platformlarda; gerçekte soruşturma ile uzaktan yakından ilgisi olmayan iftiralar soruşturmaya addedilerek, çok kuvvetli hukuki delillere dayanan soruşturma, kamuoyu nezdinde sulandırılmaya çalışılmış, mesele tümden algı operasyonuna döndürülmüştür.
Söz konusu örgütün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın en temel ve öncelikli kurallarından olan Kuvvetler Ayrılığı ilkesini bertaraf eden eylemler silsilesi kapsamında, adli soruşturmaların siyasal erkten bağımsız bir şekilde yürütülmesinin önüne geçilmiş, bağımsız yargı ve adli işlemlerde görevli adli kolluk tahakküm altına alınmıştır.
Cumhuriyet Savcılarının talimatı ve Mahkemeler tarafından Türk Milleti adına verilen birçok karar kapsamında toplanan çok sayıdaki somut ve hukuki deliller neticesinde baştan sona birer Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması olan bu soruşturmalara gerçeklikten uzak ve mantığa aykırı bir şekilde “Darbe”, soruşturmada görev alıp görevlerinin gereğini yerine getirenlere de tamamen asılsız ve mesnetsiz bir şekilde “Paralel Devlet” iftiralarıyla, soruşturma ve soruşturmada görev alanlar siyaset meydanlarında ve yandaş diye tabir edilen medya organlarında itibarsızlaştırılmıştır.
Bu süreçte bahsi geçen kamu görevlileri hakkında idare tarafından çok sayıda mesnetsiz ve hatta iftira ve sahtecilik içeren disiplin soruşturmaları açılıp meslekten ihraç cezaları verilme yoluna gidilmiş ve bu disiplin soruşturmaları yandaş medya organlarında sözde paralel yapı ile ilgiliymiş gibi servis edilmiştir. Bu durum, bahse konu örgütün Emniyet ve Medya yapılanmalarının, siyasilerin yolsuzluk iddialarına karşı en başından itibaren geliştirdikleri asılsız söylemleri kamuoyu nezdinde haklı çıkarma girişimi olarak görülmüştür.
18 Aralık Hukuka Darbe Örgütü’nün en öncelikli hedefleri kamuoyunda 17 ve 25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen 2012/120653 ve 2012/656 sayılı soruşturmaları itibarsızlaştırma olup, bu maksat etrafında bahse konu soruşturmalar ile ilgili çok sayıda iftiralar ve asılsız gündemler oluşturulmuştur. Bu sebeple, şikâyetimize konu “18 Aralık Hukuka Darbe Örgütü”nün yapılanması, hedefi ve eylemlerinin daha iyi anlaşılır olması ve atılan iftiralara karşı açıklayıcı olabilmesi için, öncelikle - gizliliğe halel getirmeden- ilgi (a) ve (b) sayılı soruşturmalardan özetle bahsedilecektir.
17 Aralık (2012/120653) Soruşturması
Bu soruşturma, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve adli kolluk tarafından hukuka uygun çalışma yöntemleriyle, şüpheli şahıslarla iddia edilen suçların maddi ve manevi unsurları arasındaki illiyeti net bir şekilde ortaya koyan çok ciddi maddi delillerin toplanabildiği bir soruşturmadır.
Soruşturmaya, kapsamlı bir MASAK Raporu ve ihbarlar değerlendirmeye alınarak 2012 yılının Eylül ayında başlanmış, savcılık talimat ve talepleri ve mahkeme kararlarına istinaden gizlilik içerisinde yapılan CMK md. 135 ve CMK md. 140 ve CMK md. 134 gibi tedbirlerle süren delil toplama çalışmaları neticesinde; iddia olunan Suç Örgütünün “Rüşvet, Altın Kaçakçılığı, Suçtan Elde Edilen Geliri Aklama, Resmi Belgede Sahtecilik, Fuhşa Aracılık” gibi suçları icra ettiğine dair çok ciddi somut deliller elde edilmiştir. Soruşturma en başından itibaren “Rıza SARRAF liderliğindeki grubun örgüt halinde suç işlediği şüphesi” ile başlayıp bu eksende devam etmiş, 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyon da bu minvalde gerçekleştirilmiştir.
Soruşturma kapsamındaki şüpheliler hakkındaki delil toplama çalışları devam ederken, Rıza SARRAF liderliğindeki grubun iddia edilen Rüşvet Verme eylemlerinin bir kısmında, suça konu haksız maddi menfaatin (rüşvetin),
Rıza SARRAF’ın elemanları ile S.K.Ç. ve diğer ilgili şahıslar aracılığıyla Ekonomi Bakanı M. Zafer ÇAĞLAYAN’a, Rıza SARRAF’ın elemanları ile B.G. ve elemanları aracılığıyla İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’e, Rıza SARRAF’ın elemanları aracılığıyla Avrupa Birliği Bakanı Egemen BAĞIŞ’a gönderildiği, Rıza SARRAF’ın elemanları aracılığıyla Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN’a gönderildiği,
Rıza SARRAF liderliğindeki grubun Milyonlarca TL, Dolar ve Euro’ları bulan bu haksız maddi menfaatler karşılığında çeşitli çıkarlar elde ettikleri yönünde çok sayıda ve çok kuvvetli somut deliller elde edilmiştir.
Diğer yandan, takibi yapılan S. K. Ç., S. A., O. K., M. B. K. ve M. Ş. Ç. isimli şahısların iştirak ettikleri rüşvet eylemlerinde, Rıza SARRAF grubu ile irtibatlı ancak ayrı bir hiyerarşik çatı altında örgütlü halde faaliyet gösterdikleri yönünde deliller elde edilmiş, aynı bu delillerin, adı geçen bu şahısların (takibi yapılmayan) Ekonomi Bakanı M. Zafer ÇAĞLAYAN tarafından yönlendirilip yönetildiklerini işaret ettiği görülmüştür.
Benzer şekilde, takibi yapılan B. G., Ö. Ö., H. T. ve B. K. isimli şahısların iştirak ettikleri rüşvet eylemlerinde, Rıza SARRAF grubu ile irtibatlı ancak ayrı bir hiyerarşik çatı altında örgütlü halde faaliyet gösterdikleri yönünde deliller elde edilmiş, aynı bu delillerin, adı geçen bu şahısların (takibi yapılmayan) İçişler Bakanı Muammer GÜLER tarafından yönlendirilip yönetildiklerini işaret ettiği görülmüştür.
Tüm bu değerlendirmeler, haklarında yasal engel bulunmayan (dokunulmazlığı bulunmayan) şüpheliler hakkındaki rutin soruşturma işlemleri (CMK md. 134, 135 ve 140 vs. maddeler) kapsamında toplanan somut deliller neticesinde anlaşılmış, soruşturmanın hiçbir aşamasında dokunulmazlığı bulunan hiçbir şahıs ile ilgili bir delil toplama çalışmasına girilmemiştir. Ayrıca tüm bu süreçte her bir gelişme soruşturma savcısına detaylarıyla aktarılmış, soruşturma savcısının ilk yazılı talimatı ile başlatılan soruşturma, ilk seyrinden sapmadan, yani dokunulmazlığı olan herhangi şahısla ilgili doğrudan delil toplama veya hakkında soruşturma yapma gibi bir eğilim göstermeden devam etmiştir. Soruşturma esnasında Anayasa’da belirtilen ve kapsamı açıkça sayılan, yasama dokunulmazlığına halel getirecek hiçbir işlem gerçekleştirilmemiştir.
Soruşturma Savcısının talimatı ve ilgili mahkeme kararlarına istinaden 17.12.2013 günü şüpheliler ile ilgili arama, el koyma, yakalama ve gözaltı işlemlerini ihtiva eden bir operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu sırada, soruşturma savcısı Celal KARA, soruşturma fezlekesine esas teşkil eden eylemlerden (yani Rıza SARRAF grubu tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen tüm eylemlerden), dokunulmazlığı bulunan (3) bakan ile ilgili olan eylemlerin (yani Rıza SARRAF grubu tarafından adı geçen (3) bakana verildiği iddia edilen rüşvet eylemlerinin), soruşturma fezlekesinden kopyalanmak suretiyle ayrıca bir rapor halinde düzenlenerek ivedi bir şekilde Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesini emretmiş, bu raporun Anayasa’nın ilgili maddeleri ve Adalet Bakanlığı’nın genelgesi kapsamında, Başsavcı Vekili Ali Cengiz HACIOSMANOĞLU tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulacak fezlekeye esas olmak üzere kullanılacağını belirtmiştir.
Soruşturma savcısının bu sözlü talimatı üzerine, adı geçen (3) bakanla ilgili, yani Rıza SARRAF grubunun adı geçen (3) bakana verdiği iddia edilen rüşvet eylemleri ve bu eylemlerin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğine dair delillerin anlatıldığı kısım, soruşturma fezlekesine esas eylemlerden kopyalanmak suretiyle ayrıca (309) sayfalık bir rapor haline getirilmiştir. Soruşturmada adı geçen bakanlarla ilgili bir delil toplama çalışması bulunmamaktaydı, ancak Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak (TCK md.220) ve Rüşvet (TCK md.252) suçlarının özelliği ve bu suçların CMK md. 135/6’da sayılan katalog suçlardan olması sebebiyle, soruşturma kapsamında takibi yapılan (dokunulmazlığı bulunmayan) şüpheliler ile ilgili toplanan aynı deliller, aynı zamanda Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili olarak hukuki anlamda neye işaret ediyorsa -adli kolluk görevinin gereği olarak- bu rapora yansıtılmıştır. Bahse konu rapor İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ali Cengiz HACIOSMANOĞLU tarafından TBMM’ye gönderilmiştir.
2012/120653 sayılı soruşturma çok çeşitli maddi delilleri ihtiva etmekte olup, soruşturmadaki deliller bir bütünlük arz ederek suçun maddi ve manevi unsurlar ile fail arasındaki illeyet konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır. Teknik takip çalışmaları ile elde edilmiş bariz delilleri, fiziki takip ve görüntüleri, dijital incelemelerden elde edilen belge ve dökümler, müfettiş ve bilirkişi raporları ve kurumlardan toplanan somut belgeler desteklemektedir. Özellikle rüşvet eylemlerinde, hangi şüphelinin (kimin), hangi kamu görevlisine (kime), hangi kurye şüpheli aracılığıyla (kiminle), hangi tarihlerde (ne zaman), neyin karşılığı olarak (niçin/neden), ne miktarlarda (ne kadar) rüşvet gönderdiği; telefon görüşmeleri (tapeler), fiziki takipler, rüşvete dair paraların kuryeler tarafından ayakkabı kutusu ve valiz içerisindeki nakil görüntüleri, şüphelilerin bizzat kendilerinin tuttuğu dijital Excel (rüşvet) listeleri, aynı listelerin kâğıt ortamındaki hesap dökümü, rüşvet karşılığındaki işlemlerle ilgili resmi kurumlardan elde edilmiş belgeler (örneğin Nüfus Vatandaşlık Dosyaları, Personel Atama Dosyaları, Gümrük Belgeleri, Bankalardan temin edilen belge ve dökümler vs.), yine rüşvet karşılığındaki işlemlerle ilgili Gümrük Müfettişi ve BDDK Murakıbı tarafından hazırlanan bilirkişi raporları ile açık ve net bir şekilde tespit edilmiştir.
17.12.2013 günü yapılan eş zamanlı operasyondaki arama ve el koyma çalışmaları esnasında da, soruşturma kapsamında o ana kadar elde edilmiş delilleri destekler mahiyette çok sayıda maddi deliller elde edilmiştir. Soruşturma esnasında, rüşvet olarak ayakkabı kutuları içerisinde görüntülenerek tespit edilen paraların, bir kısmı (yarısından fazlası) şüpheliler ile ilgili yapılan aramalar esnasına bulunarak el konulmuştur. Yine şüpheliler tarafından tutulan rüşvet listelerinin kâğıda döküm hali bulunarak el konulmuştur. Diğer yandan aramalar esnasında maddi menfaat karşılığında gerçekleştirilen işlere dair bilgilerin (isim, konu, iş, irtibat, aciliyet vs.) bulunduğu el yazısı not kâğıtları ve ajandalar bulunarak somut deliller içerisine konulmuştur. Operasyon sırasında el konulan en önemli delillerden birisi de şüphelilere ait dijital materyaller olup, bununla ilgili savcılık tarafından bilirkişi incelemesi de yaptırılmaya başlanmıştır. Kısacası bu soruşturma, Türkiye Cumhuriyeti’nde o tarihe kadar yapılmış en kuvvetli ve en çok somut delilleri ihtiva eden bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıdır. 20.12.2013 günü adliyeye intikal ettirilen şüphelilerden (14)ü savcılık tarafından tutuklama talebi ile mahkemeye sevk edilmiş, 21.12.2013 günü mahkeme tarafından (14) şüphelinin tamamı tutuklanmıştır.
Soruşturmanın bu denli ciddi deliller içermesi ve bazı yüksek düzeyli devlet büyükleri ve aile fertlerinin suç işleme şüphesi altında kalmalarına sebebiyet vermesi ve soruşturmanın ülkemizin alışık olmadığı çapta ve mahiyette olması sebebiyle, 18 Aralık 2013 tarihi itibariyle gerek siyasi platformlarda gerekse medyada yürüyen soruşturma ve görevliler hakkında son derece çirkin ve gerçeğe aykırı karalama kampanyası başlatılmıştır. 18 Aralık Hukuka Darbe Örgütünün, yolsuzluk iddialarını gölgelemek ve örtmek için geliştirdiği bazı manipülatif iftiralar ve gerçekte işin aslının ne olduğu aşağıda açıklanacaktır.
“Zamanlama Manidar” Manipülasyonu Bahse konu örgütün, yürüyen adli soruşturmayı itibarsızlaştırmak için geliştirdiği ilk iftiralardan birisinin, operasyon tarihi (güya zamanlaması) üzerinden yapılan manipülasyon olduğu anlaşılmaktadır. Bu iftira, operasyonun, 2014 Cumhurbaşkanlığı ve 2015 Genel Seçimleri görmezden gelinerek, çöp toplama, park yapma vs. işlerin konu olduğu 2014 Yerel Seçimlerinden (4) ay önce gerçekleştirilmiş olması ve şahısların hukukun işleyişine karşı bir lüksünün olduğu hükmü üzerine bina edilmiştir.
Öncelikli şunu belirtmek gerekir ki, bu operasyon, soruşturma esnasında şüphelilerin maddi menfaat ilişkisi içerisinde oldukları üst düzey devlet görevlilerinin makamlarının verdiği gücü suiistimal etmek suretiyle soruşturmayı deşifre edeceği endişesine sebep olan ciddi bir hadise üzerine bizzat soruşturma savcısının talimatıyla hazırlanarak gerçekleştirilmiştir.
Soruşturma kapsamında 25.10.2013 tarihinde gerçekleşen 3.500.000,00 (Üç Buçuk Milyon) Dolarlık bir rüşvet alışverişinin Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerimizce görüntülenmesi esnasında, şüphelilerin takip ekiplerimizi fark edip fotoğrafladıkları, bahse konu gelişmelerin şüpheliler tarafından maddi menfaatin gönderildiği ilgili bakana iletildiği, akabinde bu fotoğraflar üzerinden görevlilerimizi ve soruşturmayı deşifre etmeye çalıştıkları, ilgili bakan aracılığıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün deşifre amacıyla görevlilerimizi takibe aldığı anlaşılmış ve bu durum soruşturma savcısına iletilmiştir. Soruşturmanın salahiyeti açısından risk arz eden bu gelişme üzerine soruşturma savcısı derhal soruşturmanın operasyona hazır hale getirilmesi talimatını vermiş ve yaklaşık (40) günde soruşturma operasyona hazır hale gelmiş, akabinde de soruşturma savcısının talimatı ve ilgili mahkeme kararına istinaden 17.12.2013 tarihinde eş zamanlı operasyon gerçekleştirilmiştir.
Kısacası operasyonun zamanlaması manidar değil, yolsuzluk soruşturmasını itibarsızlaştırma adına geliştirilen bu saçma ve mesnetsiz iddia manidar görülmektedir.
“Hedef Halk Bankası” ve “Halk Bankasının Bilgileri Sızdırılmış” İftiraları Soruşturma kapsamında tespit edilen rüşvet eylemlerinde Halk Bank Genel Müdürü’nün şahsı şüpheli konumunda olup, Halk Bankası’nın operasyonun hedefi olduğu iddiası tam bir iftiradır. Bir kamu görevlisinin suç teşkil eden eylemleri ancak şahsını bağlar. Bir şüphelinin, görevli olduğu kurumu ve makamının gücünü kullanarak haksız maddi menfaat elde etmesi durumunda hakkında yapılacak adli işlem, o kurumun aleyhine değil lehinedir.
Operasyondan sonra, hem Halk Bankası hem de sorumlu Bakan Ali BABACAN, soruşturmanın Halk Bankası ile ilgili olmadığı, bahse konu şahsın şahsi eylemleri ile ilgili olduğu yönünde açıklamalarda bulunmasına rağmen, 18 Aralık Darbe Örgütünün medyadaki uzantıları aracılığıyla bu iftira sürekli kamuoyuna işlenmiştir.
Diğer bir deli safsatası iftira ise, soruşturma kapsamında kolluk tarafından Halk Bank’ın arşivinin tümden kopyalandığı, böylece güvenlik zafiyeti olduğu ve bu bilgilerin İsrail’e verileceği yalanıdır. Soruşturmanın ana konularından birisi uluslararası para işlemleri olduğu için, soruşturmada adı geçen yaklaşık (30) firmanın hesap dökümü ülkemizde faaliyet gösteren tüm bankalardan savcılık tarafından talep edilmiş, Halk Bankası’ndan ise bunlardan yaklaşık (10) tanesinin hesap dökümü alınmıştır. Bu işlem mali suç soruşturmalarında gayet rutin bir işlem olup, rüşvet ve kara para aklama soruşturmalarında tam anlamıyla bir zorunluluktur.
Halk Bankası’nda (80.000) (Seksen Bin) civarında firmanın hesabının olduğu bilinmektedir. (80.000) firmadan (10) firmanın hesap dökümünün resmi yazışmalar ile soruşturmaya dahil edilmesi, yandaş medya tarafından bilinçli bir şekilde bankanın tüm arşivinin kolluk tarafından kopyalandığı iftirasıyla servis edilmiştir. Bu iftiradaki bir başka çirkinlikte, güya bu bilgilerin İsrail’e sızdırıldığıdır. Bu asılsız ve mesnetsiz iftiranın, Filistin’de yaşanan katliama karşı ülkemizdeki duyarlı bazı kesimleri etkileme ve yolsuzluk iddialarını gölgeleme gayreti güttüğü açıkça anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bahse konu firmaların hesap dökümleri genellikle Euro para biriminde olup, bu para birimi üzerinden yapılan işlemlerin tümü zaten Avrupa Ülkelerindeki ilgili muhabir bankalarda tutularak arşivlenmektedir. Anlaşılan, elin bildiğini Türk Polisinin bilmesi ve soruşturmaya dâhil etmesi birilerini rahatsız etmektedir.
“Ayakkabı Kutularını ve Para Sayma Makinalarını Polis Koydu” İftiraları.,
Bu derece seviyesiz ve ucuz iftiralara cevap vermekten hicap duysak da, maalesef 18 Aralık Hukuka Darbe Çetesi’nin bu yöndeki bitmek tükenmek bilmeyen iftiraları cevapsız kaldıkça, kamuoyu tarafından ciddiye alınmaktadır.
Ayakkabı kutularındaki paralar, ilk defa 17.12.2013 tarihindeki operasyon kapsamında bir kamu görevlisine ait ikamette yapılan arama sırasında değil, yaklaşık 14 ay süren teknik takip çalışmaları esnasında Rıza SARRAF liderliğindeki grup tarafından bahse konu ikamete 15 seferde gönderilen rüşvet eylemlerinin takibi esnasında tespit edilmiştir. Rüşvete konu paraların Nuruosmaniye’deki ofiste şüpheliler tarafından (42) numara ayakkabı kutuları içerisine yerleştirilerek, taksi ile Anadolu Yakasındaki bahse konu kamu görevlisinin ikametine getirilerek teslim edildiği tespit edilmiş, 14 ay boyunca (15) seferde gerçekleşen bu naklin (9)u görüntülenerek kayda alınmış, bunların (2)sinde ise yapılan polisiye uygulama ile ayakkabı kutuları içerisindeki Dolar ve Euro’lar görüntülenerek kayda alınmıştır. Bahse konu ayakkabı kutularının bir kısmı (marka, renk ve içerisindeki paralara bakıldığında) aynen ikamet aramasında el konulmuş, bir kısmıyla da konut alındığı tespit edilmiştir. Kaldı ki bahse konu kamu görevlisi dahi, ifadesinde bu paraların, soruşturma kapsamında tespit edildiği şekliyle ikametine geldiğini kabul etmiştir. Bu tespitlerin tamamı soruşturma dosyası içerisinde bulunmakta olup, bu konuda uydurulan asılsız iddiaların tümü tarafımıza atılmış iftiralardan ibarettir.
Bir bakanın özel kalem müdürünün ortaya attığı ve akabinde yandaş medyada servis edilen iddiaya (iftiraya) göre, para sayma makinalarını polis koymuştur(!) Soruşturmayı itibarsızlaştırma adına atılan bu iftirayla, soruşturmayı yürüten görevlilerin komplocu/kumpasçı olduğu algısını oluşturmak hedeflendiği anlaşılmaktadır. Bu ikamette yapılan arama işlemi baştan sona kamera ile kayıt altına alınmıştır. Kaldı ki bahse konu ikametin sahibi şüpheli, ifadesinde para sayma makinalarının kendisine ait olduğunu belirtmiştir.
“Hedef, İmam Hatip” İftirası.,
Bahse konu örgütün, yürüyen adli soruşturmayı itibarsızlaştırmak için akla hayale gelmedik yalanlar ürettiği ve yalanlarıyla genellikle toplumun mutaassıp kesiminin hassasiyetlerini suiistimal ettikleri görülmüştür.
Bu yalanlardan birisi de operasyonun hedefinde İmam Hatip Liseleri’nin olduğudur. İftiranın temeli, arama sırasında ayakkabı kutuları içerisinde bulunarak el konulan Milyonlarca TL, Dolar ve Euro’nun, şüphelinin; 19.12.2013 tarihli ifadesindeki paraların Osmancık İlçesindeki İmam Hatip Lisesi’nin yapımında kullanılacağı savunmasına dayanmaktadır. Ne var ki, bahse konu paralar, yaklaşık 14 ay süren teknik takip çalışmaları esnasında Rıza SARRAF liderliğindeki grup tarafından bahse konu ikamete 15 seferde gönderilen rüşvet eylemlerinin takibi esnasında tespit edilmiş olup, arama sırasında bu rüşvete konu paraların bir kısmı bulunarak el konulabilmiştir. Bir kısmıyla da şüphelinin konut aldığı tespit edilmiştir.
Kaldı ki TCK’ya göre rüşvet suçunda sağlanan maddi menfaatin şüpheli tarafından nasıl tasarruf edileceği suçu etkileyen bir konu değildir. Şüpheli temin ettiği haksız maddi menfaatle ister bara gider, ister umreye gider, ister meyhane yaptırır, isterse de türbe yaptırır. Bu, tamamlanmış olan rüşvet suçunun maddi ve manevi unsurlarını etkilemez. Kaldı ki bahse konu İmam Hatip Lisesi’nin yapımını İl Özel İdaresi üstlenmiş ve 18 Aralık 2013 tarihinde ihalesini yapmıştır. Adı geçen şüpheliye ilk rüşvetin gittiği 2012 Aralık ayında ise İmam Hatip Lisesinin ne ihalesi ortadadır ne de projesi. 14 ay boyunca süren soruşturmanın akabindeki operasyonda, gözaltı sürecinin son günü alınan bir ifadede bir şüphelinin kendisini savunma adına söylediği, ancak hem elde edilen delil ve bulgularla uyuşmayan hem de suçun unsurlarını ortadan kaldırmayan bir savunma refleksinin, operasyonun hedefi olduğunu söylemek, ancak ve ancak iftiradan ve karalamadan ibarettir.
Burada utanç verici olan konu şudur; dünya tarihinin en kuvvetli delilleriyle gerçekleşen yolsuzluk soruşturmasının ve en yüz kızartıcı ve en ahlaksız suçlardan biri olan rüşvet suçunun, İmam Hatip Liselerinin adının ve toplumdaki yerinin suiistimal edilmek suretiyle örtbas edilmeye çalışılmasıdır. Bu da bahse konu örgütün, hukuki işlemleri hukuki mecrasında tartışmadan, minder dışına çekip algılar dünyasının içine hapsetmeye çalışma stratejisinin bir ürünüdür.
“Operasyonu ABD İstedi, Polis Yaptı” İftirası
18 Aralık Hukuka Darbe Çetesinin, yolsuzluk soruşturmasını
itibarsızlaştırmak ve ortaya atılan algıyı inandırmak için toplumun sempati ve antipatilerini kullanmak suretiyle sistematik olarak sürekli bir şekilde iftira ürettiği görülmüştür. Soruşturmada, İran’ın diğer ülkelerdeki mevduatını altın olarak kendi ülkesine aktarması konusunun suç teşkil ettiği yönünde hiçbir isnat bulunmamaktadır. Soruşturmaya konu eylemler Türkiye’nin İran’a olan petrol ve doğalgaz ödemeleri ile ilgili de değildir. Soruşturma, uluslararası yaptırımları aşmak için geliştirilen sistemin işleyişi esnasında verilen rüşvetler, bankalara ibraz edilen sahte belgeler, altın kaçakçılığı ve bu suçların örgüt faaliyeti kapsamında gerçekleştirilmesi konularını içermektedir. Bu sebeple, operasyonun arkasında ABD olduğu şeklindeki iftira, ucuz ve bayağı bir komploculuktan ibarettir.
“Operasyonu Cemaat Yaptırdı” ve “Paralel Yapı” İftiraları.,
18 Aralık Hukuka Darbe Çetesinin, yolsuzluk soruşturmalarını ve soruşturmada görev alanları itibarsızlaştırma propagandalarında en çok “Paralel Devlet”, “Paralel Yapı”, “Operasyonu Cemaat Yaptırdı”, “Pensilvanya’dan Talimat Aldılar” vs söylemleri kullandıkları, bu asılsız ve hiçbir dayanağı olmayan söylemlerle toplumda yolsuzluk soruşturmalarının, hukukun dışında hareket eden ve kötü niyetli kişilerce başlatılıp yürütüldüğü algısını oluşturmaya çalıştıkları görülmüştür. Ancak soruşturma dosyasına bakılırsa (meclise ve millete gösterilirse), bu iddiaların (iftiraların) birer safsatadan ibaret olduğu açıkça görülecektir.
Şöyle ki, soruşturma, Rıza SARRAF grubunun 2010-2011 yıllarında Rusya’ya sokarken yakalattıkları Milyonlarca Doların karapara olabileceği şüphesi üzerine Rus makamları tarafından Türkiye Cumhuriyeti makamlarına resmi yazı ile bildirmesi üzerine MASAK tarafından yapılan incelemelerin, önce KOM Daire Başkanlığı’na, oradan da İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gereği için gönderilmesi ve akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca “Örgüt Kurmak, Kaçakçılık ve Karapara Aklama” suçlarının araştırılmasına yönelik başlamıştır. Soruşturmanın başlangıcında rüşvet suçuna dair bir bilgi veya emare yoktur. Teknik takip çalışmaları sürerken “Rüşvet” suçu fark edilerek soruşturmaya dahil edilmiştir. Soruşturma kapsamındaki tüm deliller, herhangi bir illegal dış veya iç gücün değil, Cumhuriyet Savcısının talimatı ve Mahkemelerin Türk Milleti adına verdikleri kararlar üzerine mevzuatta olması gerektiği gibi hukuka uygun toplanmıştır.
Örgütün, bu asılsız söylemler ile toplumda soruşturmayı yürütenlere karşı kin ve nefret aşıladığı görülmüştür. Aynı söylemleri soruşturmayı yapan kamu görevlilerine uyguladıkları hukuksuzlukları medyada servis ederken de kullanmışlardır. Keyfi idari uygulamaları, cadı avlarını ve asılsız disiplin soruşturmalarını, evrak üzerinde hiçbir izine/ismine rastlanmamasına rağmen, medyada “paralel yapı ile mücadele ediliyor” algısına paketleyerek servis ettikleri görülmüş, böylece gayri-hukuki işlemlerin kamuoyunda kabullenilmesini / meşrulaştırılmasını/sorgulanmamasını sağlamaya çalıştıkları anlaşılmıştır.
Müfteri örgüt, bugüne kadar bu iftiralarını teyit edebilecek tek bir delil veya tek bir emare dahi ortaya koyamazken, bu mesnetsiz iftirayla, binlerce hukuki somut delillin dünya tarihinin en büyük yolsuzluklarını işaret ettiği bu soruşturmaları itibarsızlaştırma yoluna gitmektedir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder