MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 9
III- MONDROS MÜTAREKESİ'NE KADAR DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDEKİ ERMENİ İSYANLARI
Anadolu’daki Türk hakimiyetinden önceki Batı İran ile Dogu Anadolu bölgesinde yasamakta olan Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya gelmesinden kısa bir süre önce
Bizans’ın mezhep yönündeki baskıları sonucunda, bu bölgeden belirli oranda ayrılarak, Çukurova bölgesinin daglık kesimleri ile İç Anadolu’daki bazı bölgelere
yerlesmislerdir.
Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra belirli bir rahata kavusan Ermeniler, Selçuklular ve Dogu Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin hakimiyeti altında uzun bir süre rahat bir sekilde yasamıslardır. Bu süre içerisinde çogunlukla sehirlere yerlesen Ermeniler, ticaret ve sanat dallarında kendilerini gelistirerek belirli bir zenginlige ulasmıslardır204 .
18. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’nin gerilemeye baslamasının ardından, bu dönemde çogunlukla Osmanlı aleyhine genisleyen Rus Çarlıgı, Osmanlı Devleti’nde yasayan Hıristiyan azınlıkların haklarını bahane ederek, onları hamiligi rolüne bürünmüstür. 1828-29 Osmanlı Rus Savası sonrasında imzalanan Edirne Antlasması’yla Kafkasya Rusların eline geçince Rusya, teyit edilen Hıristiyanların hamiligi imtiyazıyla, Osmanlı Ermenileriyle hem dini, hem de siyasi ve askeri münasebetlere baslamıstır. Bu dönem içerisinde Ermeniler arasına gönderdigi ajanlar vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’ne karsı Ermenileri kıskırtma yoluna gitmistir205 . 1877-78 Osmanlı-Rus Savası’nın ardından imzalanan Ayestefanos ve Berlin Antlasmaları’na Ermenilerin yasadıkları Dogu Anadolu Bölgesi’nde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılması hususunu dahil eden Rusya, bu tarihten itibaren açık olarak Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karsı kullanma yoluna gitmistir206 .
19. yüzyılın ortalarından itibaren yaygın bir sekilde Osmanlı toprakları üzerinde açılan misyoner okullarında da Hıristiyan azınlıkların Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları hususunda yogun bir çaba gösterilmistir. Bu çabalar içinde Ermenilerin özel bir yeri vardır207 . Misyoner okullarının yaptıkları faaliyetler sonucunda, Ermeniler arasında ayrılıkçı fikirler artmaya ve tabi bulundukları Osmanlı Devleti ve Müslüman halka karsı tedhiş hareketlerine girmeye baslamıslardır208 . Misyoner okullarının faaliyetleri ve Rusya’nın tesvikleri sonucunda Ermeniler arasında Tasnak ve Hınçak adlı örgütler kurulmustur. Bu örgütlerin faaliyetleri sonucunda 1890 yılından itibaren Ermeniler tarafından birçok isyan tesebbüsü ve terör olayları ortaya çıkarılmıstır. 1890 yılında Erzurum’da baslayan olayların ardından, 1892 yılında Merzifon ve Tokat’ta Ermenilerin isyan tesebbüsleri meydana gelmistir209 .
Bu olayların ardından daha büyük çapta olmak üzere1894 yılında Sason’da olaylar meydana gelmistir. Sason’da olan olaylar sırasında, Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’ne karsı yogun bir baskı uygulamaya çalısmıslardır. Bu dönemde Osmanlı tahtında bulunan II. Abdülhamit, Avrupalı devletlerin baskılarına belirli oranda boyun egmek zorunda kalmıssa da, hiçbir zaman Berlin Antlasması’nda istenen düzenlemeler yoluna gitmemistir.
Bu dönem içerisinde Ermeniler 1895 yılında Zeytun’da isyan etmislerdir. Alınan tedbirler ve askeri müdahale sonucunda bu isyan bastırılmıstır. 28 Eylül 1895 tarihinde Ermeni örgütlerinin organizesi ile, Ermeniler tarafından İstanbul’daki Ermeniler protesto yürüyüsü adı altında gösteri yapmak istemislerdir. Ancak bu tesebbüs devlet idarecilerinin aldıkları tedbirler sonucunda basarısız olmustur210 .
Haziran 1896’da Ermeniler Van’da isyan etme yoluna gitmislerdir. Rusya ve İran üzerinden getirilen mühimmat ile donatılmış olan Ermeni çeteleri tarafından yapılan katliamlar ve terör olayları sonrasında Ermenilere karsı alınan tedbirler sonucunda bu isyan bastırılmıstır. Bu olaylar sırasında her iki taraftan da yüzlerce insan ölmüstür211 .
Van’daki olayların ardından 1904 yılında Sason’da yeniden bir Ermeni isyanı ortaya çıkmıstır. Bu isyanın bastırılmasının ardından, Ermeniler II. Abdülhamit’e karsı bir suikast girisiminde bulunmuslarsa da basarılı olamamıslardır212 . 1908 yılında II. Mesrutiyet’in ilanından sonra faaliyetlerini sıklastıran Ermeniler yaklasmakta olan I. Dünya Savası için kendilerini hazırlamaya baslamıslardır. Savasın baslamasının hemen ardından Ruslar ile isbirligi yapan Ermeni çeteleri Osmanlı sınır boylarında ve iç bölgelerdeki yerlesim yerlerinde Türk ahaliye karsı büyük çaplı terör olaylarına girismislerdir.
Anadolu’nun birçok yerinde isyan tesebbüslerinde bulunan ve Osmanlı Devleti ile savasan Rus saflarında mücadele eden Ermenilerin terör olaylarının artması üzerine 24 Nisan 1919 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından alınan bir kararla savaş bölgesine yakın olan yerlerdeki Ermenilerin savaş bölgesinden uzak yerlere gönderilmelerine karar verilmiş ve bu kararın uygulanması yoluna gidilmistir213 .
Bu kararın uygulanması sırasında birçok Ermeni, bulundukları yerlerden kaçarak Rus idaresindeki bölgelere gitmislerdir. I. Dünya Savası sırasında, gönüllü Ermeni alayları Rus saflarına katılarak, Ruslar tarafından isgal edilen Dogu Anadolu bölgesindeki yüzbinlerce masum sivil halkı katletmislerdi. Bu dönem içerisinde bölgede yasayan Müslüman sivil halkın çogunlugu da bulundukları bölgeleri terk ederek Anadolu’nun içlerine dogru kaçmak zorunda kalmıslardır214 .
Sonuç olarak; uzun müddet Türk hakimiyeti altında yasayan Kürtler ve Ermeniler,
19. yüzyılın baslarından itibaren emperyalist devletlerin yayılmacı politikalarına baglı olarak, tabi oldukları Osmanlı devletine karsı isyan etmeleri konusunda el altından kıskırtılmıslardır. Bu dönem içerisinde zaman zaman isyan eden bu unsurlar, II. Mesrutiyetin ilanından sonraki dönemde faaliyetlerini daha da arttırma yoluna gitmislerdir. Kürtler arasında ilk dönemlerde etkin olan bölgesel ve asiret çapındaki isyan olayları II. Mesrutiyet’in ilanı ile birlikte, Avrupa’ya giden Kürt kökenli ögrenciler ve
İstanbul’daki Kürt ileri gelenlerinin tesviki ile etnik manada Kürtçülük düsüncesine yaklasmaya baslamıslardır. Aynı dönem içerisinde dış güçlerin Kürtler üzerindeki faaliyetleri daha da artmıs, bunun sonucu olarak, ayrılıkçı fikirler ve hareketler yaygın hale gelmistir.
Bunlara karsı Osmanlı Devleti idarecileri; belirli oranda tedbirler alma yoluna gitmislerse de, dış güçlerin baskıları ve ülke çapındaki karısıklıklar ve devletin zayıflıgı nedeniyle arzu ettikleri oranda basarılı olunamamıstır. Bu durum, Ermenilerin çıkardıkları huzursuzluklar ve terör olayları için de geçerlidir.
_ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM _
MONDROS MÜTAREKESİ’NDEN SONRA KÜRTÇÜLÜK ÇABALARI VE İNGİLİZLERİN KÜRTLERLE İLGİLİ FAALİYETLERİ
I- İNGİLİZLERİN KUZEY IRAK VE ÇEVRESİNİ İSGALİ VE MONDROS MÜTAREKESİ’NİN İMZALANMASI SONRASINDA KÜRTLERİN ÇALIŞMALARI
1-Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması ve İngilizlerin Musul ve Çevresini İsgalleri
I. Dünya Savası sırasında dünyanın birçok bölgesinde savasa giren İngilizler, savasın ilk döneminden itibaren Irak bölgesine özel bir önem vermislerdir. Bu savaş sırasında; İngilizler, Osmanlı Devleti’ni güneyden çevirme siyaseti ile Basra Körfezi’nden Irak içlerine dogru bir çıkarma yapma yoluna gitmislerdir. Bu stratejinin sebeplerinden biri de, Rusların Dogu Anadolu bölgesindeki ilerlemelerinin İngilizleri belirli oranda endiseye sevk etmiş olmasıydı. Zira Rus ilerlemesi, İngilizlerin can damarı konumunda bulunan Hindistan’a karsı bir tehdidi gündeme getirecekti.
Bu dönemde İngiliz siyasetinin önde gelen isimlerinden biri olan Lord Curzon 19. yüzyılda, Rus yayılmacılıgına karsı kalkan olarak Ortadogu’da “bir Müslüman devletler toplulugu” yaratma stratejisini gelistirmisti. Curzon, 19. yüzyılın sonlarında Orta Asya’yla ilgili çalısmalar yaparken, yazılarında ve düsüncelerinde sık sık Rus yayılmacı emellerini dile getirmiş ve 20. yüzyıl baslarında Hindistan Genel Valisi oldugunda bu konu politikasında önemli yer tutmustu215 .
I. Dünya Savası’nın sebepleri arasında gösterilen ngiliz-Alman rekabetinde de Ortadogu bölgesinin ayrı bir önemi bulunmaktadır. Zira, İngiltere I. Cihan Harbi’ne Alman tehlikesine karsı Hindistan’ı korumak ve Irak petrollerine sahip olmak için girmistir. İngilizlerin tamamen kendi kontrollerinde petrol kaynaklarına sahip olma arzusu. Irak ve Musul üzerindeki emellerini iyice kamçılamıstır216 . II. Bölümde de belirtildigi üzere ngilizler 19. yüzyıldan itibaren Ortadogu bölgesine özel bir önem vermisler ve Irak ve çevresini ele geçirmek için gayretler içine girmislerdir. Zira, İngilizler için bu bölgenin ele geçirilmesi hem Güney Asya’yı, Dogu Afrika’yı ve Fas Körfezi’ni kapsayan Hint Okyanusu’ndaki varlıklarını tamamlayacak; hem de İran’ı ve Osmanlı’yı kapsayan hassas Ortadogu bölgesini kontrol etmelerine imkan verecekti. Bu yüzden İngilizler, askeri hareketlerden önce bu bölgede bulunan Araplar arasında güçlü istihbarat çalısmalarına girmislerdir217 .
İngilizler bu amaçlarına ulasabilmek için birçok ajanını bu bölgeye göndererek bölgede yasayan etnik gurupların sosyal ve siyasi yapılarını inceleme yoluna
gitmislerdir. Bu ajanlardan olan biri olan Binbası Soane, Kuzey Irak bölgesinde yasayan güçlü Caf Asireti reisi Osman Bey’in karısı Adile Hanım’ı etkilemiş
ve onun Farsça katipligi görevini üstlenmistir. I. Dünya Savası yıllarına kadar kimligini saklamayı basaran Soane, 1914 yılında ngilizlerin Irak’a girmeleri üzerine, İngiltere’nin bölgede, istihbarat subayı olarak görev almıstır218 . Binbası Soane’u Mondros Mütarekesinden sonra, Kuzey Irak bölgesinde ki etkin idarecilerden biri olarak görmekteyiz.İngiltere’nin Kuzey Irak bölgesine gönderdigi diger ajan olan Evelyn Leachman, 1910 yılı baslarında Musul’a gitmiş ve bu bölgede yasayan Muhammed Pasho Dagıstani ile görüsmüstür. Musul’da kaldıgı 8 gün içinde kent hakkında çok degerli bilgiler alan Leachman, oradan çesitli yollar üzerinden Van’a gitmiş ve Van’ı çok sevmistir.
Bu kisi, Kürdistan olarak nitelendirdigi Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerini gezmiş ve bu bölgelerde yasayan Kürt halkına İngiltere ve Amerika’nın yardım etmesi gerektigini ifade etmistir219 .
I. Dünya Savası’ndan önceki dönemde Irak ve çevresinde ajanları vasıtasıyla faaliyet yürüten ngilizler, bu savasın ilk dönemlerinde Basra Körfezi’nden çıkarma yapmıs, ancak Kutülamare’de Osmanlı kuvvetlerine yenilmesinin220 ardından İngilizler belirli bir dönem bu bölgedeki askeri faaliyetlerini durdurmuslardır. Bir süre yerlerinde sabit kalan İngilizler, 1917 yılında yeniden askeri faaliyete geçmislerdir. 1917 yılında Rusya’da Bolsevik ihtilalinin ortaya çıkması üzerine, Rusya Çarlıgı’nın da hakim oldugu bölgeleri de kapsayan yerlerde, İngiliz himayesinde bir Müslüman Devletler toplulugunun olusturulması hususunda Lord Curzon yeni projeler üretmeye baslamıstır221 .
Aslında 1916 yılında yapılan Sykes-Picot anlasması ile İngilizlerin Kürtlere olan ilgisi artmaya basladı. Çünkü bu anlasma ile savaş sonrası düzenlemeler konusunda anlasan İngiltere, Fransa ve Rusya, Kürtlerin yasadıkları bölgelerin bir kısmını İngilizlere bırakıyorlardı. Böylece İngiltere bölge ile ilgili siyasi, askeri ve sosyal hazırlıklarını arttırdı. Bu çalısmalar için Van ve Musul merkez seçilirken, bölgesel dengeleri bozmamaya özel bir gayret sarf edildi. Yani asiret ve seyhlik düzeni desteklenirken, ngiltere’ye baglı kisilerin sayısı arttırılmaya çalısıldı. Bu dönemde yabancı ülkelerin tesviklerden ve dünyanın genel gidisatından da etkilenen Kürt beylerinden bir kısmı, Kürt milliyetçiligi yapmak istemislerse de hayal dünyasında yasadıklarını, ortada bir birlik kurabilecek ne bir homojen kitlenin ne de halk arasında böyle bir niyetin olmadıgını gördüler. İngilizler, savaş boyunca Kürtleri Türklere karsı sürekli kıskırtma siyasetini izlediler. Bu dönemde İngiliz Amirali Webb durumu Lord Curzon’a söyle özetliyordu: “En önemli Kürt önderlerinden bazılarının Türklerle olan baglarını kesinlikle koparmalarını saglamak kolay olacaktır, yeter ki çıkarlarının
Ermeni çıkarlarına kurban edildigi korkusundan kurtarılsınlar. Öte yandan, eger İngiliz hükümetinden ilgi görmezlerse her yerde olay çıkabilir ya da Türk İmparatorlugu’nu kurtarma savasına katılabilirler”222 .
1917 yılında Irak içlerine dogru ilerlemeye baslayan İngilizler, Eylül 1917’de Süleymaniye ve çevresinde etkin bir konuma sahip olan Seyh Hamid Talabani ile temasa geçmislerdir223. Bu yıl içinde İngiliz siyasi makamları; Süleymaniye, Kerkük ve Tuzhurmatu’daki Kürt kabile liderleriyle temasa geçerek onları bagımsız bir Kürdistan kurmaları yönünde tesvik etmislerdir224 . İngilizlerin bu faaliyetleri 1918 yılı içinde de devam etmistir. Irak bölgesindeki savasta zorluklarla karsılasan İngilizler, Kürtleri cesaretlendirerek Araplarda oldugu gibi içeriden kazanımlar elde etme yoluna gitmek istemislerse de bunda basarılı olamamıslardır225 .
İngilizlerin ilerlemeye baslamaları üzerine, zor durumda kalan bölgedeki Osmanlı komutanı ve Enver Pasa’nın amcası olan Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci ile temasa geçerek onun gücünden faydalanmaya çalısmıstır. İngilizlerin ilerlemesinin durdurulamaması üzerine savasın sonlarına dogru Halil Pasa, Seyh Mahmut Berzenci’yi telgrafla, Süleymaniye ve civarının degismez emiri olarak atamıstır. Halil Pasa bu davranısı ile, İngilizlerin bölgede yürütmeye çalıstıkları Osmanlı aleyhtarı bagımsızlık hareketini bertaraf ederek, bölgedeki güçlerin Osmanlı taraftarı olarak kalmasını temin etmek istemistir.
Nitekim, bu atama sonucunda, Seyh Mahmut Berzenci bir taraftan bölgede yaralı olan Türk asker ve subaylarını dağ yollarından Musul’a dogru götürtmüs,
bir taraftan da İngilizler ile olan mücadeleyi etkin bir sekilde yürütmüstür226 .
1917 yılında Rusya’da meydana gelen Subat ve Ekim devrimlerinin ardından Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Brest-Litovsk antlasmasının ardından
Osmanlı kuvvetleri Rusya’nın bosalttıgı yerleri ele geçirebilmek için diger cephelerden asker sevkıyatı yapmaya basladır. Bu sevkıyat sonucunda gerek Filistin, gerekse Irak cephelerinden büyük oranda asker Kafkasya bölgesine gönderilmistir. 1917 yılının sonlarından itibaren ise İngilizler bu iki cepheden yeniden taarruza geçmislerdir. Bunun sonucunda İngilizler Amman, Beyrut, Sam, Bagdat ve çevresini ele geçirmislerdir.
İngilizlerin ilerlemeleri sonucunda zor durumda kalan Osmanlı hükümeti mütareke için İtilaf devletlerine basvurmuş ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıstır227 .
İmzalanan Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi, “müttefiklerin güvenligini tehdit eden kosullar olustugu takdirde” müttefiklerin Osmanlı Devleti’ndeki herhangi stratejik noktayı isgal etmelerini saglamıstır. 16. madde ise Arap ülkelerinde, Mezopotamya’da kalan Türk garnizonlarının müttefiklere devrini öngörmüs tür 228 . Mondros Mütarekesi imzalanmadan önceki dönemde ngilizler Musul ve çevresini ele geçirmek için büyük bir mücadeleye girismislerdir229.
Ancak mütareke imzalandıgı tarihte Musul sehri ile birlikte Musul vilayetinin büyük bir kısmı Osmanlı kuvvetlerinin elinde bulunmaktaydı.
Bu bölgede bulunan ve kumandanlıgını Ali hsan Pasa’nın yaptıgı 6. Ordu’nun mukavemeti İngilizlerin ilerlemelerine engel olmustur. Mütareke imzalandıgında Osmanlı-ngiliz kuvvetleri Ane-Elhazar-Gayyare gaz kuyuları Altınköprü-Kerkük-Tuzhurmata-Selahiye-Hanikin hattında mücadele içinde idiler230 .
İngilizlerin ilerlemeleri üzerine, olayların daha da kötüye gittigini gören Ali İhsan Pasa, Süleymaniye Valisi’ne bir telgraf çekerek, vilayetin yönetimini Seyh Mahmut Berzenci’ye vermesini ve kendisinin Musul’a gelmesini istemistir. Bunun üzerine Süleymaniye’nin yönetimi Seyh Mahmut’a devredilmiş ve Seyh Mahmut, Osmanlı Hükümeti’ne tabi Süleymaniye Valisi olarak isbasına getirilmistir231 .
Mütareke imzalandıgı sırada, Musul bölgesinin ngilizlerin eline geçmemiş olması, İngiltere açısından büyük bir eksiklik olarak görülmüstür. Zira bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu düsünülen petrol rezervi ngilizler için büyük bir önem tasımaktaydı. Bunun yanında, gelecekte kurulması düsünülen Irak devletinin kuzey sınırlarının güvenliginin tesisi de Musul bölgesinin kontrol altında tutulmasına baglı idi 232
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Ali İhsan Pasa, çatısmaların sona erdirilmesi ve iki taraf arasındaki bölgenin tarafsız sayılması hususunda İngiliz Irak Ordusu Komutanı General Marshall'a bir mektup yollamıstır. General Marshall ise, Ali İhsan Pasa'ya cevap olarak, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine göre, lüzum gördügü stratejik noktaların isgal hakkına haiz oldugunu, 16. maddeye göre de Irak'ta bulunan Türk birliklerinin teslimi gerektigini bildirmistir. Bunun üzerine Ali Ihsan Pasa; "Müttefiklerin emniyetini tehdit edecek hiçbir durum olmadıgından, 7. maddenin tatbikine imkân olmadıgını, Irak hududunun diplomatlar tarafından tespit edilmesi gerektigini, ngiliz birliklerinin Musul’dan çekilmelerini, birliklerin teslimi hakkındaki teklifin kabulünün mümkün olmayacagını" bildirmistir233 .
Durumun bu hale gelmesi üzerine, ngilizler her ne pahasına olursa olsun Musul’u ele geçirmek için tesebbüslerine devam etmislerdir. General Marshall, Türklerin baskısı sonucu Musul’daki Ermenilerin sehri terk etmeye basladıgını iddia ederek Ali İhsan Pasa’ya sehrin İngilizlere teslim edilmesini istemistir. Ancak Ali İhsan Pasa, böyle bir durumun olmadıgını ve buna sebebiyet verecek ortamın ortaya çıkmaması için gereken önlemlerin alındıgını General Marshall'a bildirmistir.
Bunun üzerine General Marshall 7 Kasım’da Ali İhsan Pasa’yı tehdit ederek, 15 Kasım’a kadar Musul Osmanlı birliklerince terk edilmezse, İngilizlerin kuvvete
basvurarak bunu gerçeklestireceklerini ifade etmistir. Bunun üzerine Türk kuvvetleri Musul’dan çekilmeye baslamış ve 8 Kasım’da Musul Valiligi’ne İngiliz bayragı çekilmistir234 .
Yukarıda İngilizlerin bu dönemde Musul’a büyük önem vermelerinin temel nedeninin bu bölgenin stratejik önemi ve sahip oldugu petrol kaynaklarının oldugunu belirtmistik. Bu bölgede yasamakta olan degisik etnik guruplar İngilizler için gelecekte büyük bir problem olarak görülmekteydi. Bu bölgede yasamakta olan Kürtler ile ilgili arastırma yapan ngilizler, Kürtlerin kendi kendilerini yönetip yönetemeyecekleri hususunda yeni projeler üretmeye çalısmıslardır. Bu dönemde ngilizler adına Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson235, bölgede yasayan savasçı Kürtlerin “yarım milyondan fazla olduklarını ve Araplar tarafından yönetilmeyi hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini” belirterek yeni çözümler üretilmesi gerektigini öne sürmüstür236 .
İngilizler açısından Musul bölgesinin kendilerinin hakimiyeti altına girmesi hususundaki ayrı bir problem de Fransızlardır. Zira 1916 Sykes-Picot Anlasması’na göre Musul ve çevresi Fransızlara bırakılmıstı. Savasın sona ermesinin ardından bu bölgelerin Fransızlara verilmesi gerekmekteydi. Bu ise İngilizlerin en son istedikleri seydi. Bu yüzden savaş daha sona ermeden, İngilizler bu bölgenin Fransız hakimiyetine verilmemesi için yeni projeler üretme yoluna gitmislerdir. Savasın sona ermesinden sonraki dönemde ise, bu projeler daha da hızlanmıstır. İngilizler için bu bölgede Fransızlara ve eski idareci olan Türklere karsı kullanılacak en önemli koz olarak Kürtler gündeme gelmistir237 .
İngilizlerin Mondros Mütarekesi öncesindeki ilerlemeleri ve Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonraki tavırları üzerine, Ali hsan Pasa tarafından Süleymaniye Valisi olarak atanan Seyh Mahmut Berzenci Osmanlılardan ümidini keserek Süleymaniye bölgesinin ngiliz hakimiyetini girmesini kabul etmiş ve bu amaçla zzet Topçu ve Ahmet Faik adlı kisiler aracılıgıyla Irak genel yöneticisi olan Arnold Wilson’a bir mektup göndererek Kürtlere özerklik verilmesi karsılıgında İngiliz yönetimini kabul edebilecegini bildirmistir 238 .
DİPNOTLAR;
204 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.5-8; Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.11-14, 29-36.
205 Azmi Süslü; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s.24-25..
206 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.1-8.
207 Misyonar okullarının faaliyetleri hakkında su eserlere bakılabilir. Hidayet Vahapoglu; Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul, 1997;
lknur Polat Haydaroglu; Osmanlı İmparatorlugu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990.
208 Hans Lukas Kieser; Iskalanmış Barış Dogu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938), İstanbul, 2005, s.74-81.
209 Cevdet Küçük; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 1878-1897, İstanbul, 1986, s.106-109; A.Süslü; a.g.e., s.58.
210 Halil Metin; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul, 1997, s.111113.
211 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, 1994, s.99-122.
212 H.Metin; a.g.e., s.116-119.
213 A.Süslü; a.g.e., s.97-131.
214 Ergünöz Akçora; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), stanbul, 1994, s.165-218; H.Metin; a.g.e., s.127-158.
215 David Fromkin; Barısa Son Veren Barış Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, stanbul, 1994, s.453. Lord Curzon’un
kendine göre önemli bir tezi bulunmaktaydı. Bu kisiye göre, “Hindistan sınırı Fırat’ta olmalıdır”. M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923),
Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.25.
216 Süleyman Kocabas; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yayınları, İstanbul, 1985, s.219. Savas öncesindeki dönemde Almanlar
da Irak ve Musul bölgelerine özel bir önem vermislerdir. İngiliz düsmanı bir Alman olan Gofman, “Mezopotamya’nın ana önemi bölgesel-politik önemidir, çünkü bu
bölge Mısır ve Hindistan arasında korunaklı kara yolunun temel halkasını olusturmaktadır. Burada petrol olmazsa da bu bölge İngiliz politikası için aynı derecede
öneme sahiptir ...” diyerek bu bölgenin İngilizlere karsı Alman himayesinde bulunması gerektigini öne sürmüstür.
M.S Lazarev; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.50.
217 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, İstanbul, 2004, s.106.
218 A.Haluk Çay Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara, 1996, s.370. Soane dısında baska İngiliz ajanları da Ortadogu bölgesinde faaliyet göstermislerdir. Bu ajanların “...
Kimi Arabist, kimi Siyonist, bazıları da Kürtçüydüler. Ancak bulustukları nokta, Türk düsmanlıgı idi”. Mim Kemal Öke; “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda
Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.12.
219 Mithat Baydur; “Gerard Evelyn Leachman”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İstanbul, 1995, s.99-100
220 Kutülamare’deki çatısmalar sırasında, daha sonraki dönemde bugünkü Kuzey Irak belgesinde krallıgını ilan eden Seyh Mahmut Berzenci, bin kisilik süvari birligi
ile İngilizlere karsı mücadele etmistir.
http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317
221 David Fromkin; Barısa Son Veren Barıs Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1994, s.453.
23 Aralık 1917’de İngiltere ve Fransa arasında, Rusya’daki hareket alanlarının bölünmesi hakkında gizli bir anlasma yapılmıstır. Bu anlasma yapılırken,
Winston Churchill söyle demistir: “İngiliz bölgesi, Kazakların topraklarından, Kafkasya, Ermenistan, Gürcistan ve Kürdistan’dan olusmaktadır ...”
M.S Lazarev; a.g.e, s.52.
222 Sedat Laçiner; “Türkiye-İngiltere İliskileri ve İsbirligi İmkanları”,
http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=68.
223 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997,s.96.
224 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, stanbul, 2004, s.92.
225 M.S Lazarev; a.g.e, s.37.
226 Naci Kutlay; ttihat ve Terakki ve Kürtler, Ankara, 1992, s.300.
227 Fahir Armaoglu; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), I.Cilt, Ankara, 1994, s.141-142.
228 M.S Lazarev; a.g.e, s.35.
229 Türklerle mütareke imzalanmadan Musul’un İngilizlerin hakimiyetine geçebilmesi için İngiltere Genelkurmayı yöreye bir askeri güç yollamaya karar vermistir.
Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.52.
230 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110.
231 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20;
http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317.
232 M.S Lazarev; a.g.e, s.50. İngiliz Hükümeti savaş esnasında ve sonrasında ele geçirmek istedigi bölgeleri iki esasa göre belirlemekteydi. Birincisi ekonomik
açıdan degerli yer üstü ve yer altı kaynaklarına sahip olması, ikicisi ise Mısır–Hindistan hattı üzerinde stratejik nokta hüviyetine sahip olmasıydı.
Bu esaslar Ortadogu’da üç bölgeyi isaret ediyordu. Bunlar Arabistan yarımadası, Filistin ve Irak’tı. İlk ikisi savaş esnasında ele geçirilmiş olmasına ragmen, Irak’ın
tamamı isgal edilememisti.
Basra ve Bagdat vilayetleri İngiliz kuvvetlerinin elindeydi. Fakat hem bu vilayetlerin güvenligi, hem de zengin petrol kaynaklarından dolayı kuzeyde bulunan Musul
vilayetinin ele geçirilmesi gerekiyordu. Mondros mütarekesinin imzalanmasından birkaç gün önce baslatılan taarruz İngiliz kuvvetlerini ancak Musul sehrine
yaklastırabilmisti. Selçuk Ural; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul, 2004, s.53-54.
233 Genelkurmay Baskanlıgı; Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Ankara, 1992, s.110-111
234 Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.56-57. İsgali yasayan bir İngiliz askeri yetkilisi, yıllar sonra kaleme aldıgı hatıralarında,
"Ali İhsan Pasa, Marshall'ın blöfünü görseydi, İngilizler ilerleyemezdi" demistir.
http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317.
Musul’un ngilizler tarafından isgal edilmesi, İngilizlerin daha da ileri giderek baska yerleri isgal edecekleri yönünde Osmanlı yöneticilerini korkuya düsürmüstür.
Robert Olson; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992, s.47.
235 Arnold Wilson, I. Dünya Savası’nın sonlarına dogru, isgal edilen Irak topraklarının geçici idaresi için, görevli oldugu Hindistan’dan getirilmistir. Sivil Komiser adı
altında görev yapan ve ilk dönemlerde Yüzbası olan Wilson, daha sonraki dönemlerde Albay rütbesine kadar yükselmistir. Wilson’un Irak yönetimindeki yardımcısı
o sırada Arap ülkeleri konusundaki kitaplarıyla çok ünlü olan Gertrude Bell’dir. D.Fromkin; a.g.e., s.447.
236 D.Fromkin; a.g.e., s.448.
237 Erol Kurubas; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara, 1997, s.41; A.R.S.Attar; a.g.e., s.95. Almanya ve onun müttefiki Türkiye’nin
yenilgisi, İngiltere’ye Musul petrolüne tek basına ve bütünüyle sahip olma umudu vermisti. Fakat bunun için Irak üzerinde tam bir politik kontrol olusturmak ve
Irak’ın özellikle de kuzey sınırlarının güvenligini saglamak gerekiyordu. M.S Lazarev; a.g.e, s.50. Bu dönemde İngiltere’nin basını agrıtan bir baska husus da
Mısır’daki bagımsızlık hareketi idi. İngiliz isgalinde olan ancak seklen Osmanlı Devleti’ne baglı gibi görünen Mısır’daki bazı liderlerden gelen bagımsızlık talepleri,
Süveyş Kanalı’na bagımlı olan İngiltere için en son arzulanan sey durumunda idi. D.Fromkin; a.g.e., s.418.
238 Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995, s.20;
http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317.
BU YAZI DİZİSİ
10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder