16 Aralık 2017 Cumartesi

Emperyalistler-Arası İlişkiler: Çatışma mı? Paylaşım mı? BÖLÜM 2

Emperyalistler-Arası İlişkiler: Çatışma mı?  Paylaşım mı?  BÖLÜM 2


Orta Asya’da Uzlaşma Senaryosu

Tüm emperyalistlerin paylaşım mücadelesi yaptıkları bir alanda uzlaşmaları sık görülen bir durumdur. Yıllarca sadece Rusya’nın etkinlik alanı olan, zaman zaman Çin’in de söz sahibi olduğu bir bölgeye yeni aktörler olarak AB ve ABD’nin de girmesi şüphesiz bir takım dengeleri değiştirmektedir. Her ne kadar gücü azalmakta olsa da Rusya’nın bölgedeki gücü ve etkisi hâlâ çok büyüktür. Bölge ABD için Rusya ve Çin’i kuşatma projesi bakımından önemlidir.


Dolayısıyla emperyalistler arasında şöyle bir uzlaşma mümkün gözükmektedir: Bölge üzerinde emperyalist hakimiyet tümü tarafından tanınacak, belli ülkeler üzerinde belli emperyalistlerin daha fazla hakim olmasına göz yumulacaktır. Kırgızistan’da ABD hakimiyeti kabullenilecek, ABD de bu ülke üzerinden hem Rusya hem de Çin’i kontrol edebilecektir. ABD, Güney Kore sayesinde Çin’e güneydoğudan komşudur. Hindistan sayesinde güneyden, Kırgızistan sayesinde de batıdan kuşatmayı tamamlamayı hedeflemektedir. Bu nedenle Kırgızistan ABD için önemli bir hedeftir.


Bir uzlaşma durumunda ABD ve Rusya, Çin’in Kazakistan’la gelişen ilişkilerine ses çıkarmayacak, AB’nin Türkmenistan’daki etkinliği devam edecek, Rusya da Kazakistan’da hakim olmaya devam edecektir. Özbekistan ise uzun süredir ABD’nin etkin olmak istediği bir ülkedir. Batıdan Gürcistan ve Azerbaycan sayesinde Hazar’a komşu olan ABD, Kazakistan ve Türkmenistan olmasa bile Özbekistan üzerinden Hazar’ın doğusunda da hakim olmak istemektedir. Tacikistan’da ise hem ABD’nin hem de Çi’in hakimiyeti anlaşma yoluyla sağlanabilir.


Dolayısıyla Orta Asya coğrafyası emperyalistler arasında şu şekilde paylaşılabilir:


Özbekistan ve Kırgızistan: Turuncu Devrimlerle ABD hakimiyeti. Kazakistan: Tartışılmaz Rus hakimiyeti. Çin’in artan etkinliği. Türkmenistan: AB’nin doğalgaz ve petrol kaynağı. Tacikistan: Çin ve ABD’nin ortak hakimiyet alanı.


Orta Asya’da Çatışma Senaryosu


Orta Asya ülkeleri arasında Tacikistan ve Kırgızistan’ın emperyalistler açısından önemi yeraltı zenginliklerinden değil stratejik konumlarından kaynaklanmaktadır. Kazakistan ve Türkmenistan ise doğal kaynakları nedeniyle önem taşımaktadır.


Uzlaşma senaryosu gerçekleşmezse kaçınılmaz olarak emperyalistler belli bir çatışmaya girişecektir. Böyle bir durumda bölgede daha saldırgan bir tavır izleyen ve bu tavrını devam ettirmekten çekinmeyecek olan ABD, Kırgızistan dışında bir ülke belirleyerek bu ülkede Turuncu Devrim gerçekleştirebilir. ABD açısından Turuncu Devrim için en önemli hedef Kazakistan gözükmektedir. Bu seçim bir çok kişiye garip gelebilir. Keza Kazakistan hem Rusya’nın çok etkin olduğu hem de Çin’in etkisini artırdığı bir bölgedir. Ancak ABD, hatırlanmalıdır ki Ukrayna gibi Rusya’nın çok güçlü oldu bir ülkede bile Turuncu Devrim gerçekleştirebilmiştir. Bu senaryo gerçekleşirse, Kazakistan’a müdahale olması durumunda ülkedeki Rus nüfus hızla kuzeye Rusya’ya kaçacaktır. Kazakistan’da hakim olan ABD, İran operasyonuna üs yapabilmek için Türkmenistan’a, ya da bölgede tarihsel olarak liderlik rolü oynayabilecek bir ülke olan Özbekistan’a yönelebilir. Her iki durumda da karşısında yine Rusya’yı bulacaktır. Ancak Rusya; Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’daki Turuncu Devrimlere hiç ses edememiştir. Rusya sinsi bir şekilde ABD’nin kaybedeceği anı beklemektedir. Bu nedenle bu senaryoda ABD’nin hiçbir icraatına ses çıkarmayacak, ABD’nin Ortadoğu ya da Orta Asya’da başarısız olacağı günü beklemeye başlayacaktır.


Dolayısıyla ABD’nin bir başka ülkede Turuncu Devrim gerçekleştirmesine AB, Rusya ve Çin’in verebileceği tepki çok sınırlı olacaktır.


Orta Asya’da Kamplaşma Senaryosu


Bir diğer seçenek de ABD’nin bölgede Çin ile anlaşarak Rusya’nın etkinliğini azaltma yoluna gitmesidir. Bölgede Rusya ile AB’nin çıkarları çatışmamaktadır. Böyle bir durumda Rusya da AB ile ittifaka geçebilir. AB, TRACECA ve ENOGATE projelerine Rusya’yı dahil edebilir. Bu ittifak Rusya için de faydalı olacaktır, keza Rusya Türkmenistan üzerinde kaybettiği etkinliğini TRACECA ve ENOGATE sayesinde tekrar kazanacaktır.


Böyle bir kamplaşma durumunda ABD ve Çin, Kazakistan’ın egemenliğini paylaşacak, Özbekistan tamamen ABD’nin güdümüne girecek, Türkmenistan ise bir süre daha AB ve Rusya’nın hakimiyetinde kalacaktır. ABD’nin bölgede Rusya ve AB ile bir mücadele girişme ne kadar ciddi olduğuna bağlı olarak Türkmenistan üzerinde bir mücadele yaşanabilir. Kazakistan’ı BTC’ye katarak kendisine yaklaştıran ABD, Türkmenistan’dan Türkiye ve İsrail’e bir doğalgaz taşıma hattı kurarak hem ENOGATE’i ve Rusya-Türkiye arasında kurulan Mavi Akım hattını fiilen işlevsiz hale getirebilir, hem de bu ülkeyi de kendi denetimine sokabilir.


Türk Birliği Gerçekleşmezse, Orta Asya’da Emperyalistler Cirit Atacak


Jeostratejik senaryolarda, unutulan şey her zaman mazlumların ne diyeceği olmuştur. Hakim olan jeostratejik bakış, dünyayı büyük güçlerin cirit attığı yer olarak belirler ve vaat edebileceği tek çözüm de bu anlamda güçlü olup kazanacak ata oynamak olmaktadır. Biz devrimciler açısından ise emperyalistler arası çelişkiler hangi ata oynanacağının değil, kime karşı mücadele edileceğinin cevabını vermektedir.


Yukarıda sıraladığımız senaryolar emperyalistlerin kendi aralarındaki mevzi savaşımınını ürünleridir. Ancak, mazlumların direnişini de eklediğiniz zaman bu senaryolarda tabii ki bir takım değişiklikler olacaktır. Bu nedenle, bölgedeki mazlumlar, özellikle Türkler, emperyalistler arası senaryolarda figüran olmak yerine, çatışmada emperyalizme karşı aktör olmayı seçmelidir.


Orta Asya’da Türklerin ABD’yi, Kırgızistan’da olduğu gibi, “Rusya ve Çin’den iyidir” diye karşılaması doğru değildir. ABD emperyalist bir ülke olarakbölgede bulunmaktadır ve Rusya ve Çin kadar bölgede baskı ve zulüm yapmadıysa da, hakim olduğu anda Rusya ve Çin’den aşağı tabii ki kalmayacaktır.


Türklerin Orta Asya’da yapması gereken emperyalistler arasında daha zararsız olanını seçmek değil, antiemperyalist bir seçenek olarak Türk birliğini savunmak olmalıdır. Bölgede at oynatan tüm emperyalistlerin en büyük korkusu da zaten budur. Soğuk Savaş boyunca ABD’nin SSCB’deki Türkleri ayaklandırmak gibi bir strateji izlememesi, ABD’nin “Önce Rusya” stratejisi, Rusya’nın ve Çin’in Turuncu Devrimleri sessizlikle karşılamaları, hep bu Türk birliği korkusundan kaynaklanmaktadır. Bölge üzerinde bu kadar büyük emperyalist paylaşım mücadelesine rağmen, emperyalistlerin kendi arasında bir çatışmaya girmemesinin önemli nedenlerinden birisi bu çatışmanın Türk Birliğine yol açacağı endişesidir. Bu nedenle, emperyalistler kendi aralarındaki meseleleri restleşmeyle değil, uzlaşma ve tavizlerle çözmeye çalışmaktadır. Bölgede kurulacak Türk Birliği dünya mazlumlarının emperyalizme karşı direnişinde önemli bir mevzi olacaktır. Bu nedenle, Türk devrimcilerine düşen de bu nedenle, ehveni şer peşinde koşmak değil, Türk Birliği için uğraşmak olmalıdır.


KAFKASLAR

Kafkaslar, aynen Orta Asya gibi emperyalistlerarası mücadelenin (Çin hariç) en yoğun yaşandığı bölgelerden biri görünümündedir. Hem zengin petrol kaynakları, hem de Avrupa ile Orta Asya arasındaki stratejik konumu nedeniyle bölge son dönem emperyalistlerarası paylaşım mücadelesinde önem kazanmıştır. Gürcistan’daki Turuncu Devrim, bölge üzerindeki mücadelenin kızıştığının göstergesidir.

Kafkaslar da Orta Asya gibi eskiden SSCB güdümünde olan bir bölge. 1800’lerin ikinci yarısından itibaren Rus Çarlığı tarafından sömürgeleştirilen Kafkaslar’da Orta Asya’dan farklı olarak Hıristiyan ülkeler de bulunuyor: Gürcistan, Ermenistan. Ancak Kafkaslar’ı önemli yapan ülke şüphesiz petrol zengini Azerbaycan. Hazar’ın Batı kıyısındaki petrolü kontrol eden Azerbaycan, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri konumunda. Hazar petrollerinin olası rezervler de söz konusu edildiğinde dünye petrol rezervlerinin %25’ini karşıladığı tahmin ediliyor. Hazar rezervlerinin üçte birine yakının da Azerbaycan tarafından kullanıldığını düşünürsek Azerbaycan’ın petrol zenginliğinin önemi de ortaya çıkar. Petrol ya da doğal gaz üretimi Azerbaycan’la kıyaslandığında önemsiz kalan Gürcistan ve Ermenistan ise, coğrafi konumları nedeniyle büyük önem taşıyor.


Gürcistan


Bir yıl öncesine kadar Şevardnadze iktidarında Rusya ile ABD arasında dengeli bir dış politika izleyen ve iki emperyalist ülkeye de eşit mesafede bulunmaya dikkat eden Gürcistan’da yaşanan Turuncu Devrim’le birlikte Saakaşvili’nin iktidarına şahit olmuştuk. İlk Turuncu Devrim’in Gürcistan’da yaşanması bir rastlantı değildi. Gürcistan eski Sovyet cumhuriyetleri arasında Rusya’yla en çok çatışma yaşayan ülkeydi. SSCB döneminde bile Gürcistan diğer Sovyet cumhuriyetlerinden farklı bir şekilde davranırdı. SSCB yıkıldığında bağımsızlığını ilk ilan eden de yine Gürcistan olmuştu. SSCB’den sonra kurulduğu açıklanan BDT’ye (Bağımsız Devletler Topluluğu) ilk başta üye olmayan tek eski SSCB ülkesi yine Gürcistan’dı. Bağımsızlığını kazandıktan sonra da Gürcistan Rusya’yla sorunlar yaşadı. Gürcistan’daki özerk bölgeler, kuzeyindeki Abhazya ve Güney Osetya ile Türkiye sınırındaki Acaristan’da Rusya’nın neredeyse kontrolü altındaydı. Bu bölgelerde Gürcistan’ın tam anlamıyla egemenliğini kazanabilmesi için bu bölgelerdeki Rus askeri üslerinin kapanması gerekiyordu. Bu ise ancak Turuncu Devrim’den sonra gerçekleşebilmiştir. İki ülke arasında bir vize problemi bile yaşanıyordu. Rusya Gürcistan vatandaşlarından vize isterken, özerk bölgelerin vatandaşlarından vize istemiyor, onlara adeta kendi vatandaşıymış muamelesi yapıyordu.


Gürcistan ile Rusya arasındaki bu gerilimli ilişki ABD tarafından da güzel değerlendirildi. ABD destekli Turuncu Devrimcilerin devirdiği Şevardnadze, SSCB döneminde Dışişleri Bakanlığı yapmış ünlü bir Gürcü politikacıydı. Her ne kadar Gürcistan’ın çıkarlarını Rusya’ya karşı savunsa da, Rusya’ya rest çekmeye cesaret edemiyor, Rusya’ya karşı çıkabilecek bir vizyona sahip değildi.


Saakaşvili dönemiyle birlikte Rusya’nın ülke üzerindeki etkisi neredeyse sıfıra indi. Acaristan ve Abhazya gibi özerk cumhuriyetlerde ayaklanmalar çıkarmaya çalışan Rusya, bunda başarılı olamadı. Gürcistan kurulduğundan beri ilk kez merkezi anlamda denetimi tam anlamıyla sağlayabildi. Üstelik Saakaşvili, ülkesindeki Rus kuvvetlerinin de sınır dışına çıkmasını istedi. Rusya her ne kadar bunu gerçekleştirmek için ayak sürüse de birliklerini Ermenistan’a kaydırmaya başladı bile.


Gürcistan yukarıda da bahsettiğimiz gibi, ne bir petrol üreticisidir ne doğal gaz. Önemli bir askeri ve ekonomik gücü de bulunmamaktadır. Ancak Orta Asya’da üretilen petrol ve doğalgazın Batıya nakledilmesinde önemli bir yere sahiptir. Hazar’ın batısında yer alıp Karadeniz kıyısında yer alan tek ülke Gürcistan’dır. Dolayısıyla Hazar’ın doğusundan, yani Orta Asya’dan nakledilen petrol ya da doğalgazın Karadeniz’e, oradan da Avrupa’ya nakledilmesi Gürcistan üzerinden geçerse mümkündür. Dolayısıyla Gürcistan’a egemen olan emperyalist ülke Orta Asya’dan nakledilen enerjinin sevkiyatında söz sahibi olacaktır. Bu nedenle Gürcistan, bölgedeki tüm önemli boru hattı projelerinin tümünde yer almaktadır. ABD bu ülkede söz sahibi olarak hem Orta Asya’ya uzanan yolda önemli bir ileri karakol elde etmiş oldu, hem de tüm enerji sevkiyatı projelerinde söz sahibi olmuş oldu.


Azerbaycan


Azerbaycan ise, Şevardnadze dönemi Gürcistan’a benzemektedir. Ne Rusya’nın tam olarak güdümündedir, ne de Rusya’ya karşı net tavır alabilmektedir. Örneğin Rusya %18’le Azerbaycan’ın en çok ithalatta bulunduğu ülke konumundadır. Ancak Rusya’nın Azerbaycan ekonomisindeki yeri ve rolü gittikçe azalmaktadır. Azerbaycan hızla ABD güdümlü Batı ekonomisine eklemlenmektedir. Buna pek çok konuda Rusya’nın Azerbaycan’ın karşısında yer alması da etkili olmaktadır. Örneğin Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgalini dünyada resmi olarak tanıyan tek ülke Rusya’dır. Aynı şekilde Hazar petrolleri konusunda Azerbaycan ile Rusya anlaşmazlık yaşamaktadır.


Tüm bunlar Azerbaycan’ı ABD’ye yakınlaştırmaktadır. Gerçi ABD de Ermenistan’a destek vermektedir, ancak Türkiye’deki Amerikancı iktidarlar ve ABD’nin Rusya’nın bölgedeki etkinliğini kırma projesi ve Gürcistan’daki son Turuncu Devrim, Azerbaycan’ı ABD’ye yakınlaştırmaktadır. Ancak Aliyev iktidarı, Ukrayna ve Kırgızistan’da yaşanan Turuncu Devrimlerden sonra, kendi iktidarının tehlikede olduğunu hissederek, ABD’ye karşı da mesafeli davranmaya başlamıştır.


Azerbaycan’ın yeni bir Turuncu Devrimin hedefi olduğu açıktır. Bunun tek nedeni Azerbaycan petrolü değildir. Azerbaycan, ABD’nin olası bir İran operasyonu için önemli bir üs olacaktır. Hem İran’ın kuzeyinde yaşayan 25 milyona yakın Türk nüfus, Azerbaycan’la tarihi bağlar içermektedir. Bunun dışında Bakü-Ceyhan-Tiflis Petrol Boru hattı, ABD’nin tam kontrol altına almak istediği bir hattır. Bu hatla ABD hem İsrail’e petrol ulaştırmaktadır, hem de AB’nin ve Rusya’nın alternatif boru hatlarına karşı bir avantaj sağlamaktadır. Gürcistan’a Turuncu Devrim’le hakim olan ABD, Azerbaycan üzerinde de sağlam bir egemenlik kurarak boru hattının tek hakimi olmak isteyecektir. Azerbaycan’ın kontrolü ABD’nin Hazar üzerinde de öneml stratejik bir yere sahip olmasını da sağlayacaktır.


Ayrıca, Türkiye-Azerbaycan arasında yaşanan yakınlaşmayı da engelleyecek, Batının en büyük kabusu olan Türk Birliği’nin doğmadan önüne geçilecektir. Bilindiği gibi Aliyev “İki devlet tek millet” sloganını haykırmaktadır ve Türkiye-Azerbaycan birliği, kısa sürede Hazar’ın doğusuna da sıçrayabilecek ve tüm Orta Asya ile Anadolu’nun birleşmesini tetikleyebilecektir.


Bir başka neden ise Ermenistan üzerindeki hakimiyet sağlamaktır. Ermenistan, Rusya’nın kendisine sağladığı kayıtsız şartsız destekten çok memnundur. Azerbaycan’ın Rusya’yla yaşadığı sorunlar da Ermenistan’ı Rusya’ya daha da yakınlaştırmaktadır. Hatta Rus Dişişleri Bakanı “Ermenistan bizim sınır karakolumuzdur” açıklamasını yepmıştır. ABD güdümündeki bir Turuncu Devrim’den sonra Azerbaycan Hükümeti Karabağ meselesinde uzlaşmacı bir tavır alacak ve bu meselenin de ortadan kalkmasıyla birlikte Ermenistan-ABD yakınlaşması tekrar başlayacaktır. Azerbaycan’da Amerikancılığı bayrak eden muhalefetin Ermenistan’la Karabağ sorunun çözeceklerini deklare edip durmaları bunun bir göstergesidir.


Toparlarsak şu nedenlerle ABD Azerbaycan’da bir Turuncu Devrim peşindedir:


1. İran’a operasyonu için kuzey üssü


2. Kuzey İran’daki Türk nüfusu kışkırtmak


3. Hazar petrolleri üzerinde denetim


4. BTC Boru Hattı’nı kontrol


5. Türkiye-Azerbaycan birliğini engellemek


6. Ermenistan’la Karabağ sorunun çözüp Ermenistan’ı Rusya’dan koparmak


Azerbaycan’da Turuncu Devrim başarılı olursa, Kafkaslar’da ABD’nin önü açılacaktır. Rusya Gürcistan’ı yitirerek ve Azerbaycan’da sıkışarak Kafkaslar’da tutanamaz. Sadece Ermenistan’ın dostluğu Rusya için yeterli değildir. Çünkü Ermenistan’ın ne Gürcistan gibi Karadeniz’e kıyısı, ne de Azerbaycan gibi petrol kuyuları bulunmaktadır.


ABD ise yalnızca Turuncu Devrim’le değil, BTC ile de bölgeye önemli bir giriş yapmıştır. 1995 yılında Clinton’un da katıldığı bir törenle temeli atılan BTC Boru Hattı, Rusya ve AB’nin yıllardır üzerinde çalıştığı boru hatlarını geçersiz kılmaya başlamıştır. BTC sayesinde hem Avrupa İran yerine Azerbaycan doğalgazını tercih edecektir. Hem de Avrupa’nın TRANCECA ve ENOGATE projeleri zayıflayacaktır. BTC ABD’nin bölgedeki gücünü arttıran bir projedir. Bunun farkında olan ABD BTC Savunma Ordusu adı altında, Gürcistan ve Azerbaycan ordusu içinde kendisine yer edinme aşamasındadır. Bu ülkelerdeki subay eğitimi bizzat ABD tarafından yapılmaktadır.


Kafkaslar’da Emperyalistlerarası Mücadele


Kafkaslar’da Orta Asya’ya benzer bir mücadele söz konusu olmayacaktır. Bölgede Rusya’nın etkinliği Orta Asya’yla karşılaştırılamayacak derecede azalmıştır. Azerbaycan ve Gürcistan’daki üslerini kaybeden Rusya’nın tek askeri üssü Ermenistan’da kalmıştır. Ticari anlamda da Rusya’nın bu bölge ülkelerindeki etkinliği oldukça azdır. Ticaret hacminde Rusya’nın oranı Azerbaycan’da %5, Gürcistan’da %10’a kadar düşmüştür. Azerbaycan’ın Rusya’yla olan ticari ilişkisi Petrol rafineri ürünülerinden kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse bu oranlar Orta Asya ülkeleriyle karşılaştırıldığında neredeyse üçte biridir.


Avrupa ise, halen bölgede önemli bir ticaret ortak dışında bir şey değildir. TRANCECA ve ENOGATE projeleri dışında bölgede önemli bir yatırımı bulunammaktadır. AB, Ermenistan ve Azerbaycan’a pek ilişki kuramamıştır. Bölgeye ancak Rusya ile dostluk çerçevesinde girebilir. Bunun için bölgede bir Rus-AB ittifakından söz edilebilir. Bölgenin küçüklüğü ve kaynakların sadece Azerbaycan’da tıkanmış olması nedeniyle emperyalistlerarası çelişkinin buralarda daha da kızışacağından bahsedebiliriz.


Azerbaycan’da Turuncu Devrım Senaryoları


Olası bir ABD darbesinde Azerbaycan düşecek midir? Öncelikle, Aliyev iktidarının Kırgızistan’daki Akayev iktidarından farklı olduğunu da belirtelim. Aliyev babasından gelen 30 yıllık bir geleneğin savunucusudur ve kurduğu hanedan yönetimi sadece ülke yönetimine değil, ekonomiye de hakimdidr. Ülkenin petrol ihracatının önemli bir kısmına Aliyev hanedanı hakimdir. Bu nedenlerle Aliyev’in direnme olanakları Akayev’le karşılaştırıldığında daha büyüktür. Aliyev’in Rusya ile ABD arasında izlediği denge politikası ve AB ile iyi ilişkileri, AB’nin olası bir darbe pozisyonunda Aliyev’in yanında yer almasıyla sonuçlanabilir.


Bu nedenle ABD’nin Azerbaycan’da Ukrayna ve Gürcistan’dan farklı bir yöntem izlediğine şahit olabiliriz. ABD, İran operasyonunda Azerbaycan’a bir şeyler vaat ederek Azerbaycan halkını ikna etme yoluna gidebilir. Bu vaatlerden birisi, Karabağ meselesinin çözümünde ABD garantörlüğü olabilir, ancak en önemlisi İran’ın kuzeyinden bir bölümü Azerbaycan’a vaat etmek olacaktır. Azerbaycan’a sunulacak “yayılma ve genişleme” vaadi bu ülkeyi ABD’nin eline düşürebilir.


Ancak şunu da belirtelim, Gürcistan ve Ukrayna kadar kolay olmasa da ABD’nin Azerbaycan’da bir darbe düzenlemesi yine de imkansız değildir. Kasım ayındaki seçimlerde Aliyev’in tekrar kazanması drumunda bir blok oluşturmuş olan Musavat önderliğindeki muhalefet isyan bayraklarını kuşanacak ve sokakları dolduracaktır. “Seçimlere hile karıştı” propagandası tüm Turuncu Devrimlerde olduğu gibi tekrarlanacaktır. Bu noktada AB ve Rusya’nın Aliyev’e ne kadar destek vereceği şüphelidir. Ancak destek verirlerse, Orta Asya’da yaşamadıkları gerilimi Kafkaslar’da yaşamaya başlayacaklardır. Brzezinski’ye göre Orta Asya’nın Balkanlar’ı olan Kafkaslar’da böyle bir gerilimin yaşanması bu iki ülke olduğu kadar emperyalistleri de birbirine düşürebilir. ABD’nin desteğini almış bir Azerbaycan, Rusya’nın desteğini almış bir Ermenistan’la karşı karşıya gelebilir. Böyle bir durumda ABD Azerbaycan’ın Ermenistan’a saldırmasını desteklemeyecektir, ancak karşı da çıkmayıp seyredecektir. Bu yüzden ABD’nin bölgede sadece Azerbaycan’la yetinmeyip Ermenistan’a da darbe düzenlemesi kaçınılmaz gözükmektedir.


Öyleyse bölge açısından üç türlü senaryo uyarlanabilir:


1. ABD’nin Kazandığı Senaryo: Kasım’daki seçimlerde Musavat iktidar olur, ya da seçimi kazanan Aliyev Turuncu Devrim’le devrilir. Azerbaycan, Gürcistan gibi Rusya’yla ilişkilerini azaltır ve ABD’nin güdümüne girer. ABD’nin İran operasyonunda rol almayı kabul eder. Amerikancı Azerbaycan hükümeti vaat ettiği gibi Karabağ meselesini çözmek için Ermenistan’la masaya oturacak ancak Karabağ sorunun çözümünün bölgede ABD’yi güçlendirdiğini gören Rusya’nın kışkırtmasıyla Ermenistan uzlaşmaz bir tavır takınacaktır. Böyle bir durumda Azerbaycan Ermenistan’la saldırgan bir ilişkiye girebilir. Böyle bir durumda Ermenistan’da Karabağ sorununu çözülmesini isteyen ve Rusya’nın egemenliğini kabul etmeyen çevreler iktidara getirilir. Yani Ermenistan’da da yeni bir Amerikancı darbe oluşur.


2. Amerikancı Aliyev İktidarı: Seçimi Aliyev kazanır. Ancak ABD’nin Turuncu Devrim provokasyonuna rest çekmek yerine uzlaşmaya gider. Musavat’tan bir kişiyi Başbakan atar ve petrol kuyularındaki hakimiyetini koruma karşılığında fiili yönetimi Musavat’a terk eder. Ancak bu durum da Aliyev’i kurtaramaz. Ermenistan’la Amerikancı bir anlaşma yoluna giden Musavat’la birbirine düşer ve yeni bir Turuncu Devrim’le devrilir.


3. ABD’nin Kaybettiği Senaryo: Aliyev seçimleri kazanır. ABD’nin örgütlediği Turuncu Devrim ilk anda başarılı olamaz. Eylemler uzar gider. Ancak uluslararası kamuoyu Rusya ve AB’nin de desteğiyle en azından sessiz kalır. ABD’nin istediği ortam oluşmaz. Azerbaycan’da iç savaş çıkar. Bu savaşı kim kazanırsa kazansın, sonuçta ABD istediğini alamamış olur. Azerbaycan üzerinde Rusya ve AB’nin etkisi artar.


Ancak vurgulayalım bu senaryo en az şans tanıdığımız senaryodur. Çünkü Aliyev kendi ülkesinde tutunsa bile AB ve Rusya’nın Aliyev’i destekleyeceğini düşünmek mantıklı değildir. Henüz ABD ile hesaplaşma noktasına gelmemiş Rusya ve AB, neden Azerbaycan’da buna girişsin?


Dolayısıyla Kafkaslar’da hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin ABD’nin bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada Rusya’nın yapabileceği şey, en azından İran’ı destekleyip ABD’nin bölgede daha da hakim olmasını engellemek olabilir. AB ise mevcut boru hattı projelerini finanse etmeye devam edebilir ve özellikle Azerbaycan’la ilişkilerini arttırabilir. Azerbaycan’ın Orta Asya’nın kapısı olduğunun bilincinde, uzun vadeli strateji kuran AB, belki bugün değil ama birkaç yıl sonra Kafkaslar’da etkin olabilir. O yüzden AB’nin henüz kendi içindeki çelişkileri çözümlememişken çok da hazırlıklı olmadığı bir bölgede ABD ile hesaplaşmaya girişmesi çok mümkün gözükmemektedir. AB, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika’daki etkinliğini sağlamlaştırdıktan sonra bu bölgede ABD ile hesaplaşmaya girişecektir. Ancak böyle bir durumda bu hesaplaşma, ancak çatışmayla çözümlenebilecektir.


Bölgede bir de emperyalistler arasında uzlaşma imkanı bulunmaktadır. Belki de çoktan bir anlaşmaya varılmıştır. Bilindiği gibi ABD Çeçen direnişçileriniy ıllardır desteklemektedir. Ancak son dönemde Beslan provokasyonundan sonra Rusya’nın Çeçenistan’a düzenlediği operasyonları anlayışla karşılamaktadır. Dolayısıyla Rusya’nın Çeçenistan üzerinde tam hakimiyet uğruna Kafkaslar’ı ABD ile paylaşmaya karar vermiş olabilir. Böylesi bir durumda, Azerbaycan’ın bir Turuncu Devrim olmaksızın ABD güdümüne girmesi gerçeğiyle karşılaşabiliriz. Ülke üzerinde ABD ve Rusya’nın beraber egemenliğine şahit olabiliriz.


İran


ABD’nin Irak’tan sonra İran’a saldıracağını söylemek için büyük stratejisyen olmak gerekmiyor. Bu operasyonun amacı, yalnızca İran petrollerini ele geçirmek demek değildir. İran aynı zamanda jeopolitik açıdan da önemli bir yere sahiptir. İran’a hakim olmak demek hem Orta Asya’ya hem Hazar Denizi’ne, hem de Hindistan-Pakistan coğrafyasına uzanmak demektir. Aynı zamanda, İran Basra Körfezi’nin güvenliğiyle de alakalıdır. Bu açıdan petrolünün önemli bir kısmını Kuveyt’ten almakta olan ABD açısından daha da önemli hale gelmektedir. Üstelik İran nükleer silah konusunda ABD ve AB’ye kafa tutmaktadır. Bu nedenle emperyalistler açısından “haddinin bildirilmesi” şarttır.


Bugün İran üzerinde Rusya ve AB’nin etkisi bulunmaktadır. ABD 11 Eylül’den sonra Bush’un da ifade ettiği “Şer Ekseni” doktriniyle ABD’nin politik ve ekonomik boyunduruğuna girmek istemeyen tüm ülkeleri şer ekseninde göstermiş ve bu ülkelere gerekirse operasyon düzenleyeceğini duyurmuştu. ABD hegemonyasını kabul etmeyen Molla Rejimi şüphesiz ABD’nin ortadan kaldırmak isteyeceği bir rejimdir. Üstelik ABD İslamcı “uluslararası terörizm”in önünü kesmek için İslamcı rejimlere tahammül edememektedir. BOP çerçevesinde tüm coğrafyayı laik, en azından “Ilımlı İslam” rejimlerle yönetmeyi tercih etmektedir.


İran her ne kadar ABD hegemenyosını kabul etmese de tam anlamıyla antiemperyalist bir ülke olduğu söylenemez. İran’ın AB ve Rusya ile ilişkileri özellikle son 10 yıldır önemli ölçüde artmıştır. İran’ın AB ile yaptığı ticaret artmakta, AB ile ortak boru hattı ve gaz nakil hatları inşa etmektedir. İran, AB’nin önemli doğalgaz ve petrol üreticilerinden birisidir. Üstelik, İran resmi olarak ABD’nin ekonomik ambargosu altındayken. AB ülkeleri İran petrol ve doğalgazını dolaylı yollardan satın alarak ambargoyu fiilen delmektedir.


İran’ın operasyona hedef olmasının nedenlerinden birisi de bilindiği gibi nükleer gücüdür. İran’ın Buşehr kentindeki nükleer tesislerinde nükleer silah ürettiği iddia edilmektedir. ABD bu iddiayı sürekli dile getirmekte ve İran’ı uyarmaktadır. İran ise dönem dönem nükleer programını askıya aldığını açıklamakta, dönem dönem ise ABD’ye rest çekerek programını sürdürmektedir. ABD’nin korkulu rüyalarından birisi İran’ın nükleer ilaha sahip olmasıdır. Bu hem ABD’nin hem de İsrail’in bölgedeki gücünü sarsacaktır.


İran üzerinde AB ve Rusya’nın yadsınamaz bir etkisi bulunmaktadır. Özellikle, Rusya İran’a silah satmakta, İran’la önemli ticari ilişkiler kurmaktadır. Ayrıca, Rusya İran’ın Azerbaycan’la yaşadığı Hazar Denizi’nin paylaşımı gibi konularda İran’ın yanında yer almaktadır.


AB ise başından beri İran’ın nükleer enerji üretme mücadelesine sahip çıkmakta, İran’ın nükleer programını Rusya ile birlikte sürdürmektedir. Ancak yine Rusya gibi İran’ın bir nükleer silah sahibi güç olmasını da engellemek istemektedir.


ABD’nin İran Operasyonu


ABD, İran’a düzenlemeyi düşündüğü operasyondan sonra bu ülkeyi birkaç parçaya bölmek istemektedir:


- En batıda, Türkiye sınırında, Irak’taki kukla Kürt Devleti’ne eklemlenecek bir “Kürdistan”.


- Azerbaycan’ın güneyinde Güney Azerbaycan Devleti


- Basra körfezi kıyısında Sünni devlet


- Doğuda Afganistan’la birleşecek bir Pamir Krallığı


- Merkezde Pehlevi sülalesine emanet edilecek bir Şahlık.


Bu bölünmenin ABD için bir kaç faydası olacaktır. Öncelikle, İran, güvenlik gereği nükleer programını bir kaç bölgeye yaymıştır. Bu bölünmeyle birlikte İran’dan oluşacak ülkelerin hiçbirisinde nükleer teknoloji tek başına olmayacaktır. Ayrıca, ABD parçalanmış İran sayesinde Ortadoğu ve Orta Asya’ya düzenleyceği yeni operasyonlar için yeni üsler kazanmış olacaktır. Parçalanmış İran, ABD’nin İran’a operasyonuna karşı çıkan Ab ve rusya’yı ikna etmek için de gereklidir. Bir kaç parçaya bölünmüş İran üzerinde egemenlik paylaşımı ABD tarafından bu ülkelere vaat edilebilir.


İran’ın bölünmesi şüphesiz emperyalist sistemin geleceği açısından da önemlidir. Bölünmüş ve zayıflatılmış bir İran, bölgede emperyalizme direnebilecek güçlü bir mazlum ülkenin ortadan kaldırılması demek olacaktır.


İrün üzerinde, AB ve Rusyanın çıkarları bulunduğu ortadadır. Ancak AB de Rusya da ABD’nin nükleer silah üretimi konusundaki tezlerinde ABD’nin yanında yer almaktadır. Dolayısıyla, olası bir ABD operasyonunda, AB’nin de Rusya’nın da Irak’takinden daha fazla işbirliğine gidecekleri düşünülebilir. Çünkü İran üzerindeki AB ve Rusya etkisi Irak üzerindekinden çok daha fazladır. Bu nedenle ABD bu iki emperyalist kutba mutlaka “sus payı” vermelidir. AB ve Rusya için Irak kaybedilmiş bir hakimiyet alanı değildir, çünkü Irak üzerinde zaten bir etkileri bulunmuyordu. Bu nedenle, badece Irak’ın yeniden inşasında biraz söz sahibi olmak onlar için yeterliydi. Ancak, İran özellikle Rusya için önemini korumaktadır. Bu nedenle Rusya da AB de İran meselesinde ABD ile anlaşmanın ve uzlaşmanın yollarını arayacaktır. ABD operasyonunun alternatifinin AB ve Rusya’ya bağlı bir İran olmaktan çok nükleer güce sahip ve güçlenen bir mazlum ülke olacağını gören AB ve Rusya, böyle bir İran’ı ABD kontrolündeki İran’a tercih edecektir. Çünkü, ABD kontrolündeki İran, emperyalist sistemden uzaklaşmış İran’dan daha fazla işe yarayacaktır.


Bu nedenle, İran’ın AB ve Rusya’ya güvenerek direnmesi gerçekçi değildir. Nitekim, AB’nin de Rusya’nın da nükleer programına uluslararası denetimden uzak bir şekilde devam edeceğini söyleyen İran’ı ABD ile aynı şekilde uyarmaları bunun göstergesidir.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder