YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 7
SORULAR CEVAPLAR
- DİNLEYİCİ
Ben bütün panelistlere öncelikle teşekkür etmek istiyorum. İktisat literatürüne ilk kez 1974 yılında kazandırılmış, rant arayışı diye bir kavram var. Amerikalı iktisatçı Anna Kroger 1974 yılında yayınlanmış olan bir makelesinde rant arayışı kavramını literatüre kazandırmış. Bunu niçin söylüyorum? Türkiye örneğini inceleme konusu yaptığı için önemli. İlginç olan Anna Kroger 1968-69 yılları için Türkiye örneğine göre bir inceleme yapmış ve sonuçta Türkiye gayri safi milli hasılasının %15'lik bölümünün yani, 1968-69 yılları için %15'lik bölümünün gayri meşru yollarda rant arayışı biçiminde bazı yerlere aktarıldığını söylüyor. Şimdi bu oran uzun yıllar diğer iktisatçılarca tereddütle karşılanmıştı. Ama şimdi anlıyoruz ki, aradan geçen zaman zarfında bu tür kazançlar hırsızlık olarak ortaya çıkmış. Siz değerli panel başkanının çözüm ve değerlendirmelerine, çözüm önerilerine içten katılıyorum. Sayın Yahnici'ye de buradan teşekkür ediyorum. Olay bir ahlak sorunudur. Dolayısıyla insanın içinde vicdan yoksa, Allah korkusu yoksa yolsuzluk önlenemez diyorum. Birde diyorum ki, ortalama yurttaş kadar tepe makamlardaki siyasiler çok daha titiz, duyarlı ve ahlaklı olmak zorundalar.
Şunu arz etmek isterim; bir arkadaşımız konuşmasında 50 senesinde 90 kuruş olduğunu beyan ettiler doların. 50 senesinde 284 kuruş idi. Bunu gençlerin bilmesi lazım. Daha ziyade izahlarım 50 yaşının altındaki kişilere inandırıcı olabileceği kanaatimi arz etmek isterim. Daha çok siyasi kişiler veya siyaset devirleri değil bugünkü davamız, nedir? Yolsuzluklar. Evvelki veya bugünkü bulduklarımız, gördüklerimiz hakkında sizler ne yapıyorsunuz? Diğer genç arkadaşıma bir hususu hatırlatmak isterim. 40'lara doğru gittiler. 40'lı senelerde de yaşadığımız bazı soygun usulleri vardı. Bunları bilmekte ve onlardan da ders alarak olan veya olabilecek şeyler hakkında ne yaptınız ne düşündünüz? Bir örnek vermek isterim. Örnek üzerinde ders alacağız. Bir zamanlar soygunun şekli müesseler soyuluyor ve sonra yakılıyordu. Bu Toprak Ofisindeki örnekler, ordudaki depoların yakılarak soyulduğu ve diğer Milli Eğitim Bakanlığının dahi yakılış şekillerindeki maksatlar, şekiller bilinmesinde fayda vardır, bunlara göre ne yaptık? Ne gibi faaliyetimiz oldu?
- DİNLEYİCİ
Her şeyin sıfıra indiği bir nokta düşünürsek, en azından bundan sonra yapılacak işler için bir devlet noterliğinin kurulmasını ve yine devletin envanterinin çıkartılmasını mümkün görürler mi? Nitekim Sayın Yahnici ilginç bir benzetmede bulundu. Diyelim ki operasyonlardan kaynaklanan çalınan paralar geri alındığı zaman bunu kimler nerelerde bölüşecek, paylaşacak noktasında devlet erkini bile rencide eden çok ciddi bir açmaz içindeyiz. Tüm bunlara paralel, gerek Yalçın Bey gerek Tuncay Özkan Beyde medya patronlarının medyanın genel konumu noktasındaki kanaatlarını kısaca bize söylerlerse çok sevinirim ama özellikle devletin envanterinin çıkartılmasını mümkün görür müyüz?
- YALÇIN BAYER (Gazeteci)
Ben yazarlık yapıyorum ama eskiden yöneticiydim. Tuncay'ın da yöneticisiydim. Tuncay şu anda yöneticilik yapıyor. Onunda görüşünü alın. Ben açıkça bir şey
söyleyeyim; şimdiye kadar, bana patronumdan şu yazıyı yazma diye birşey gelmedi. Ben kendi aleyhine de yazdım su havzalarıyla ilgili... Ömerli Barajı vardır şu anda. Samimi söylüyorum hiç bir müdahale yok, Ufak tefek bazı şeyler olabilir. Patron açısından değil.
- TUNCAY ÖZKAN (Kanal D Genel Yayın Yönetmeni)
Şimdi efendim buradaki konuşmalarımız, kendi ahlakımızı, kendi hukuk anlayışımızı ve kendi bilincimizi ortaya koyar. Ben çıkıp televizyonda liderlerin karşısında bile konuşma cesareti olan bir insanım. O yüzden hiç öyle komplekslerim yok. Ne yapmam gerekiyorsa, neyin doğru olduğuna inanıyorsam onu yapmaya çalışıyorum. Sorulardan bir tanesi devletin envanterinin çıkartılmasıydı. Onu çok daha önemli buluyorum. Çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin neyi var, neyi yok kimse bilmiyor.
Şimdi düşünün bir tablo var, bir değer olarak duvarda duruyor. O tablo trilyonlar edebiliyor. Bir hazine çünkü 1930'larda siyasilerle bürokrasinin birleşip bir
oligarşik düzen yaratmadığı dönemler. O zaman demişler ki bu kültür sanat eserlerinin varlıklarını devlet dairelerinde sergileyelim. O amaçla göndermişler.
Şimdi, 120 milyon alan bir Odacının zimmetinde 500 milyarlık bir tablo durabiliyor. O tablonun orijinalini bulursanız orada durabiliyor. Orijinali başka yerde satılıyor.
Cumhurbaşkanlarının eşleri bile Başbakanlık konutundan tablo kaldırdıktan sonra bu ülkede kimi, neye emanet ettiğinizi bilmeniz gerekiyor. O anlamda devletin
bir dokümanının bulunması önemlidir. Ben bunu yerinde bir şey olarak görüyorum. Ama değinmek istediğim bir başka konu var. Çalandan çaldığını alacaksınız.
Faiziyle birlikte alacaksınız. Ama çalma suçunu göz ardı ederseniz başka çalanlara zemin hazırlamış olursunuz.
Şimdi düşünebiliyor musunuz, silahı elime aldım, gittim bankanın kapısından içeri girdim "verin bana kasadaki paraları" dedim, 25 yıl limitle yargılanıyorum.
Mahkum olduğum zaman da öyle. Baklava çalsam da aynı şey. O çocuklar oraya baklava yemek için filan girmemişler. Oradaki baklavaları, fıstıkları kaldırmaya
gitmişler. Sokak çetesi yani. Birazda hukuku böyle yıpratmamak da gerekiyor, diye düşüyorum. Gasp en ağır suçlardan birtanesi. Toplum kendini korumaya çalışıyor.
Ama şimdi banka patronu olup içini boşalttığınız parayı ver faiziyle geçin. Ben bu anlayışa karşıyım efendim.
- FİKRİ SAĞLAR (Kültür Eski Bakanı)
- Devletin, envanterini çıkarması çok gerekli. Türkiye Cumhuriyetinin kendi envanterini bilmediğini biz bakan olduğumuz zaman gördük. Ben Kültür Bakanlığında envanter çalışmasının yapılmadığım gördüm ve 92'den itibaren, daha önceki başlatılanların üzerine biz de devam ettirdik. Vatandaşını bilmeyen bir devlet kendisini de bilmiyor demektir. Ama son 30 yıla doğru baktığımızda yeni dünya düzeninin, küreselleşmenin, devletin zaten küçültülmesi anlayışının yerleştirilmesiyle; elinde olanları bilmeyen devlet elindeki olanları da sattı, yok etti, devretti. Her taraf yağmalandı. "Devletin malı deniz yemeyen domuz" diye arkasından devam ediyoruz.
Böyle bir gelenek oluştu. Kültür bir yaşam biçimidir. Bizim demokratik kültürümüz gelişmemiştir. Dolayısıyla demokrasiyle olan ilgimiz, ilişkimiz çok güçlü değildir.
Ama aslında çok ciddi bir kültür mirasına da sahibiz.
Onu kullanmamız gerekiyor. Ahlak deniliyor. Ahlak eğer toplumsal düzen sizin ahlakınıza etkili olabiliyorsa hukuki yolu, otoriteyi bırakmış, yok etmişse, sizin ahlakınız ona göre gelişecektir. Sayın Başkanın söylediği gibi. Polisin göz yummadığı hiçbir suçun gelişmesi mümkün değildir.
- TINAZ TİTİZ (Oturum Başkanı)
- Vatandaşımızın sayısı bilinmiyor dendi, efendim. Bir ara ben yazı yazıyordum. Kapalı çarşıda bir çırak, bir kuyumcunun çırağı, naylon torba içinde sallaya sallaya parlatılmış altınları götürüyor. Birden naylon torba deliniyor. Bütün o içindeki paralar falan hepsi yerlere dökülüyor. Ufak 8-10 yaşında bir çırak. Etrafdaki vatandaşlar bütün o saçılan paraları alıyorlar ceplerine koyuyorlar ve çocuk da ağlaya ağlaya dükkanın yolunu tutuyor.
Dükkanda da tabi feci halde bir dayak yiyor. Ondan sonra da karakola veriliyor filan. Ben ondan sonra yazı yazmıştı. Dedim ki; ben bu vatandaşlarla, o paraları alan vatandaşlarla aynı kimlikle anılmaktan utanıyorum. Dolayısıyla acaba o insanlar vatandaş mıdır, değil midir? Herhalde karışıklık buradan geliyor. Onun için sayımız tam belli değil. Yani kaçtane vatandaş olduğu onun için pek belli değil. Evet arkadaşım.
- DİNLEYİCİ Efendim benim söylemek istediğim şu; Atatürk bu ülkeyi bizlere emanet etti ve Genç¬liğe Hitabında da bizlere bu ülkenin her türlü sorunlarını
halletmemiz için yol gösterdi. O bakımdan şuna inanıyorum ki her vatandaş parlamenterinden, sokaktaki insanına kadar bu ülkeye sahip çıktığı takdirde el birliği ile biz bunların üstesinden geliriz ve bu yüzden de bizler elimizden geldiğince gayret gösteriyoruz. Ancak vatandaşımız o derece sıkıntıda ki evine ekmek götürmekten aciz ve biraya gelme yolunu bulamıyor. Benim acizane söyle¬mek istediğim şu; görüyoruz ki yolsuzluğu yapan insanlarımız halktan çıkmıyor, maale¬sef parlamentomuzdan ve bürokratımızdan çıkıyor. Burada parlamenter arkadaşlarımızı görüyoruz. Kimi bu dönemde hâlâ parlamenterlik yapıyor. Kimi de eski dönemlerde par¬lamenter olan arkadaşlarımız. Şimdi 550 tane milletvekilimiz var. Bunlar birbirlerini ta¬nırlar. Parlamenter arkadaşlarımıza soru soruyorum. Sanki sade vatandaşmışsınız gibi bu
işlerden şikayetçisiniz. Biz de yakınıyoruz. Sizler de yakınıyorsunuz. Acaba vicdanınıza soruyorum, sizler üzerinize düşen görevleri yaptınız mı?
- DİNLEYİCİ
- Efendim ben, Ankara İş Kadınları Derneği Başkanıyım. Aynı zamanda Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Vakfının Başkan Vekiliyim.
Ben gazeteci arkadaşlarımızadeğil, siyasilerimize sormak istiyorum. Türkiye şu anda en yoksul günleri yaşıyor. Ekonomimiz durma noktasında. Sayın siyasilerimiz bir sürü çözüm ürettiler, söylediler. Ama bunları nasıl yapmayı düşünüyorlar? Sadace Türkiye'de 3-5 bürokrat mı namuslu. Başka namuslu bürokratımız yok mu?
Parti milletvekillerimiz şu anda bizim vekillerimiz sayılıyorlar. Bunlar bizden daha çok şikayet ediyorlar, görüyorum ki bir vatandaştan daha çok şikayet ediyorlar ki bunlar çözüm üretme noktasındalar. Bu pisliği onlar temizlemek zorundalar. Nasıl temizlemeyi düşünüyorlar? Lütfen bize aysbergleri açıklasınlar.
Ama maalesef kabahat siyasilerimizde de değil. Biz millet olarak duyarsız ve tepkisiz bir toplum olduk. Ben sayın vekillerimize bunları sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
- TINAZ TİTİZ (Oturum Başkanı)
Çok teşekkür ederim. Ben tabi buradaki şu anda aktif siyasette bulunan arkadaşlarıma tek tek söz vereceğim. Ama tabi birşey söylerken veya bir soru sorarken esasında bazı cevapları da veriyoruz. O da şu; demokrasinin tek oyunculu bir oyun olduğu, bunun sadece bizi yöneten ve yönlendiren büyüklerimiz olduğu. Onun dışında bizim vatandaş olarak hiçbir görevimizin olmadığı. Bizim sadece yakınmak ve talep etmek gibi iki görevimizin bulunduğu. Ama bizim adımıza birilerinin iyileri düşünüp ve onları uygulamak gibi bir görevi olduğu gibi de tabi buradan bazı imaen sonuçlar çıkartmak mümkün. Buna bütün herkesin dikkatini çekmek istiyorum ve sırayla siyasi arkadaşlarımıza söz veriyorum. Buyurun Sayın Yalçın.
- Ş. BÜLENT YAHNİCİ (MHP Genel Bşk. Yrd.)
- Şimdi efendim demin devletin envanterinin çıkarılmasından bahsedildi. Birde yolsuzluk envanterinin çıkarılması lazım. Yani yolsuzluk nerede yapılıyor?
Nerelerde yolsuzlukla karşı karşıyayız ve hangi yolsuzlukla kim karşı karşıya olduğunda devletin hangi bi¬rimi, hangi organı o yolsuzlukla karşı karşıya kalıyor. Demin Sayın Bayer bir tarihi perspektif içerisinde zaman zaman karşılaşılan yolsuzluk olaylarını anlatmaya çalıştı. Sayı sıra olarak geçti. Mercedes'ten bahsetti, şu kadar Mercedes diye. O Mercedeslerin davaları hâlâ devam ediyor. Yargıtaya gitti geri döndü. Tekrar gitti. Şimdi zaman aşımından hepsi bitecek. O yargılanların hepsi de dışarda ve o Mercedeslere biniyorlar şu anda hiç merak etmeyin. Yolsuzluğun envanteri dedim. Yolsuzluğun envanteri ne? Yani Türkiye'de nerelerde yolsuzluk yapılır. Bir sürü yerde yapılır. İşte en son bankalarda yolsuzluğu gördük. Bankalar vasıtasıyla soygunu gördük. Bankaların hortumlanması gördük.
Onun üzerinde duruyoruz. Başka hortumlama yok mu? Türkiye'de Sayın Sağlar bahsetti. Senelerdir kaçak hayvan girer. Türkiye'nin her tarafından kaçak hayvan giriyor.
Güney-doğu'da 27 milyon koyun sürüsü sayılır, 21 milyonu kaçak. Tarım Bakanınız gider Van'a kaçakçılar tarafından öldürülme tehdidiyle geri gelir. Şeker tahsisi bir ayrı yolsuzluk konusudur. Şekeri tahsisen alırlar. Kuzey Irak'a tahsisle şeker ihraç edeceğiz derler. Bu tahsisle alınan şeker Türk iş piyasasında ucuza satılır, el altından satılır. DPT senelerce ihracat kaydıyla ithalat belgesi vermiştir. Milyonlarca dolar ihracat taahhütlü ithalat belgeleri verilmiştir. Müteahhitlik hizmetleri bir ayrı yolsuzluk sebebidir. İhaleler şu paralarla alınır. İstikhaklar şu paralarla alınır. Akaryakıt diye bir olay var. Güneydoğumuzda rafine kurmuşlar şimdi. Akaryakıtı getirmeleri bir tarafa bir de işliyorlar. Yani bütün bunlar, Türkiye'de hepimizin gündelik hayatta yaşadığımız gördüğümüz bildiğimiz yolsuzluk hadiseleri. Bunların hepsini biliyoruz, hepsinin farkındayız. Son 30 yıl içerisinde de hepimiz gözlemlerimizle bunların farkında olarak yaşayan insanlarız. Hanımefendi diyorki siz siyasetçisiniz ne düşüyorsunuz? Ben siyasetçi olarak sadece tespit yapmakla kalmayan, kendimce tespite karşı tedbir olabilecek konuları da mümkün olduğunca aslında çare nediri
cevaplamak açısından mümkün olduğu kadar kendi konuşmamda çare olabilecek şeyleri aktarmaya kendi düşüncelerimiz veya siyasi düşüncelerimiz paralelinde
aktarmaya gayret ettim. Hatta müessese tekliflerim oldu. Yargıda ne yapılmalı, adalet sisteminde ne yapılmalı, denetim sisteminde ne yapılmalı, etkin denetim dedim.
Yani bütün bunları da söylüyoruz. Bütün bunlarla ilgili işte bankacılık kurulunu yeni kurdunuz, yeni düzenlediniz. Sermaye piyasayı kurulunu yeni kurdunuz, yeni düzenlediniz işliyor. Başka şeyleri yeni kuruyorsunuz. Ombudsman müessesini yeni getiriyorsunuz. Ombudsman müessesesi işler işlemez, Türkiye'ye uyar uymaz. İleride ne olur onu bilmem. Ama demin dediğim etkin denetim sistemi için yeni bir sistemin getirilmesi ve bir merkezi denetleme kurulunun etkin bir şekilde kurulmasını teklif ediyoruz. Bütün bunlar alınabilecek tedbirlerdir. Ama bütün bunların içinde bir şeye bir kere daha ısrarla temas etmek istiyorum. Hukuk sistemi doğrudur. Hukukun üstünlüğüne inanmak, hukuku uygulamak. Hukuku kim uygular? Sayın Nuh Mete Yüksel uygular. Hukuku kim uygular? Vatandaş olarak biz uyarız uymak zorundayız. Hukuka uymadığımızdan bizde bu işler oluyor veya hukuku uygulayanlar iyi uygulamadığından bu işler oluyor. Hukuk bir cezai yaptırım sistemidir.
O sistemin dışında biz vicdani yaptırım sistemimizi gözden geçirmek zorundayız. Ahlaki ve manevi sistemimizi gözden geçirmek zorundayız. Teşekkür ederim.
- TINAZ TİTİZ (Oturum Başkam)
Çok teşekkür ederim. Efendim süremiz doldu ama bir iktidar, bir muhalefet siyasetçisi¬ne söz vermek istiyorum. Buyurun Sayın Elkatmış.
- MEHMET ELKATMIŞ (FP Milletvekili)
Efendim bazı şeyler ortada kalmış gibi gözüküyor. İşte soru soran arkadaşımız dedi ki sizde şikayet ediyorsunuz. Halbuki siz işi çözmek mevkiindesiniz, şikayet etmeye hakkınız yok. "Ne yaptınız" diyor. Doğrudur. Tabi biz burada sadece şikayet eder konumda değiliz. Belki bilinen bir takım şeyleri ifade ediyoruz ama, şikayet kabilinden değil bunlar. Bir tespit ortaya koyuyoruz; herkesin bildiği bir tespit. Kendi çapımızda da gerek parti olarak gerekse kişisel olarak bunların çözümleri için gayret gösteriyoruz. Bir kere o yolsuzluğun, o hırsızlığın içerisinde bulunmuyoruz. Bunun mücadelesini her platformda dile getiriyoruz. Tabi bütün fatura siyasetçilere kesiliyor. Yani bütün siyasetçileri topyekün-de bu yolsuzluğun, hırsızlığın içerisinde görmemek lazım. Parlamentoda gerçekten çok değerli siyasetçi arkadaşlarımız vardır. Ama maalesef bir soygun düzeni olduğu için bu soygun düzenini kırmak zor oluyor. İşte bunun mücadelesini yapacağız. Sadece burada siyasetçi yapmayacak.
Hep beraber yapacağız. Bize düşen görev vardır. Belki bizim görevimiz daha ağırdır. Ama biz, bize düşeni yapacağız. Sivil toplum örgütleri kendilerine düşeni
yapacak. Medyamız kendine düşeni yapacak. Hasılı; her insan kendi üzerine düşen görevleri yapacak. Bunlara prim vermeyecek. Bu soygun ve vurgun düzeninin değişmesi için elbirliği ile gayret edeceğiz, ediyoruz da. Biz dilimiz döndüğü kadar, aklımız erdiği kadar bunun mücadelesini yapıyoruz.
- FİKRİ SAĞLAR (Kültür Eski Bakam)
Hanımefendinin sözlerini birazda kendi üzerime alındım ama, karşılıklı düşünmek gerekiyor diye söylemek istiyorum. Eğer biz yöneticiler ve yönetilenler kendi haklarımızı bilirsek ve sorumluluklarımızı yerine getirebilirsek, her halde bunların hepsini çözebiliriz. Örnek olarak takip ediyor muyuz? Mesela Batman valisinin 2.6 milyon dolarlık bir silah alımında ortadan kaybolan silahlar ve paralarla ilgili kamu oyuna aksettikten sonra Cumhurbaşkanı "rutinin dışına çıkılmıştır canım" deyip kapatıyorsa ve bizler buna ses çıkarmıyorsak bu büyük bir olay. Küçük bir olay diyelim arkasından. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü kendi yazmadığı bir eseri yazdım diye gösterip oynatıp ondan telif hakkı alıyor ve bununla ilgili savcılığa başvurması gerekirken bakanı bunu imzalamıyorsa veya arkasından Türk Bank olayının ortaya çıkmasından dolayı bir hükümet düşüyor ve bu hükümeti düşürenlere "niye hükümeti düşürdünüz" diye hesap soruyorsak veya Tansu ÇİLLER 500 milyar liranın hesabını vermeden otobüsün üstüne çıktığı zaman "500 milyar daha sana helal olsun anam" deyip ona oy veriyorsak o zaman bir çok şey karşılıklı çözülmüyor demektir.
Bizler yani çözme noktasında olanlar çözemiyoruz. Çünkü ya-pım onu getiriyor. 12 Eylül hukuku var, 12 Eylül anayasası var. Siyaset sadece siyasi partilerde ve
parlementoda. Parlamentoyu da biz seçmiyoruz. Sizler seçiyorsunuz.
- DİNLEYİCİ
Ben doğrudan sorulara geçeceğim izninizle. Birincisi son günlerde tartışılan burada Sayın ELKATMIŞ'm da dile getirdiği bir konu var. Bu yolsuzluğu yapanlar paralarını öderlerse, hırsızlık yapanlar paralarını öderse ya da telafi ederse affedilecekler. Buna göre örneğin; bir tepsi baklava çalıp dokuz yıl hapse mahkum olan birisi bir tepsi baklava getirdiğinde bırakılacak mı? Sorum birincisi bu. İkinci sorum, Sayın ELKATMIŞ'a soruyorum ve Sayın YAHNİCİ'ye. Şu otuz üç yıldır Sayıştay yasasının 64. maddesinde yer alan bir hüküm var. Devleti soyan, zimmetine para geçiren haksız parasını alan birisi ortaya çıkartılıp yargılandığında, mahkum olduğunda 7 sene, 8 sene, 10 sene sonra buna toplam %10 faiz uygulanabiliyor; azami yıllık değil on yıllık, sekiz yıllık. Devleti dolandırmanın dayanılmaz cazibesi. Acaba bu konuda yasayı artık değiştirme zamanı gelmiş midir? Bunu soracağım.
- DİNLEYİCİ
Ben doğrudan Sayın YAHNİCİ'ye iki soru sormak istiyorum. Birinci sorum şu; geçen dönemde adı yolsuzluklara karışan siyasal parti liderlerini sizlerde akladınız.
Daha doğrusu el kaldırıldı ve Sayın ÖZKAN'ın ifade ettiği tablo çıktı ortaya. Yani elle tutulacak hiç bir şey kalmadı. Böyle düşünüldüğü zaman acaba gerçekten
yolsuzlukla ciddi bir mücadele yapılabilir mi? İkinci sorum da şu; geçen hafta kamu bankalarının önce özerkleştirilmesi sonra da özelleştirilmesi ile ilgili bir
yasa çıkardınız. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetim yetkisini ellerinden aldınız. Bununla siz denetimin özerkleş¬mesinden bahsediyorsunuz.
Bu davranışla yolsuzluklar önlenebilir mi? Çok teşekkür ederim.
- MEHMET ELKATMIŞ (FP Milletvekili)
Ben bu bir oyundur dedim. Çünkü adamlar bankaların içini boşaltıyor, soyuyor. Efendim bunları tekrar ekonomiye kazandıralım adı altında tekrar onlara kaynak
aktarılacak ondan sonda da zamana yayılıp ödeyecekler. Nasıl ödeyecekler o da belli değil. Zamana yayacaklar, ama para karşılığı olarak değil. Ondan sonra da
affedilecek. Yani bu mantığı kabul etmek; bunu kabul etmek mümkün değil. Tabi bunlar daha netleşmiş şeyler de değil. Tasarı olarak Meclise gelmiş bir şey de yok. Yanlız ben bir şey ifade edeyim. Bunun bir oyun olduğunu tekrar söylüyorum. Kabul edilemez bir oyun olduğunu ifade ediyorum ve tasvip etmiyorum.
- Ş. BÜLENT YAHNİCİ (MHP Genel Bşk. Yrd.)
Efendim, şimdi baklava meselesi. Baklava çalan tepsi getirmesi gereği; tepsi yüz milyon yüz elli milyon dolar bir değil. Ben kanaatimi belirtirken bu konu ile ilgili
tartışmalar, görüşmeler af kanunu kapsamında yapılıyor. MHP'de zaten buna karşı çıkıyor ve bu bütün haberlerde veriliyor diye dikkatinizi çekerek söyledim. Partim buna karşı çıkıyor.
Ceza sisteminden ayrı tutulmasına taraftar değiliz. Bir şekilde hem adamın ceza almasını temin edecek sistemi hem de parayı tahsil edecek sistemi getirmek
veya bulmak zorundayız. Ha, bunun çaresi nedir? Onu bilerek söylemiyorum. Sayıştay aslında gerekli denetimleri yapar. Memurlar tarafından işlenebilecek
suçlar var. Rüşvetin iki tarafı vardır biri vatandaştır biri memurdur. İrtikap'ın tek tarafı vardır memurdur. Zimmet ve ihtilasın tek tarafı vardır memurdur.
Bu suçlara ilgili soruşturmalar yapılıyor. Sayıştay denetimleri ve hatta teftiş denetimleri de yapılıyor. Bunların neticesindeki verilen maddi cezai müeyyide azdır, doğrudur, Sayıştay kanununda mutlaka bu değişikliğin yapılması gerekir diye düşünüyorum. Biz MHP olarak el kaldırmadık. Bunu bütün Türkiye biliyor.
Biz Meclis soruşturma komisyonları noktasında her iki tarafın getirdiği önergelere de, evet dedik. Az kalsın da, Türkiye üstümüze yıkılıyordu, niye evet dediniz diye.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder