8 Kasım 2017 Çarşamba

YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 1

YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE  BÖLÜM 1



ANKARA
OCAK 2001 ATO YAYIN NO: 15
PANEL

Derleyen: ATO Danışmanlık Birimi Dizgi, dizayn, basım: GRAFİKER Ofset 417 63 93 - ANKARA




ÖNSÖZ

Türkiye'nin, ekonominin düze çıkarılması bağlamında, enflasyon ve faiz kıskacından kurtulma adına başlattığı çalışmalar devam ederken, eski olmakla birlikte boyutları yeni yeni farkedilen, "yolsuzluk ekonomisi" de her yönüyle masaya yatırılmaya başlandı.

Yorganın ucunun biraz açılması ile vatandaşın algılamakta sıkıntı çektiği, hayret ve dehşetle izlediği olaylar silsilesi birbiri ardına sıralanmaya başlandı. Belki de hiç kimse, yıllardan beri bildiğini zannettiği hususların bu kadar gerçek! olacağını tahmin edemiyordu. Kamuoyunun şaşkınlığı, İçişleri Bakanı'nın "Yolsuzluğun boyutu, ortaya çıkarılanların sadece binde biridir" şeklindeki açıklaması ile, daha da arttı. Öyle ya, ülkenin tutulacak dalı kalmamıştı ve pis kokular neredeyse her yeri sarmıştı. 
O zaman, bu kirlilikten nasıl kurtulunacak tı, çeşitli çıkarlar soruşturmaların sağlıklı şekilde yürütülmesine fırsat tanıyacak mıydı, devletin ve milletin başına çöreklenmiş bu "bitler" temizlenebilecek miydi?

Gayet açık bir şekilde ortadadır ki, ülkenin geleceğine ipotek koyan, vatandaşla devletin arasım açan, dürüstçe çalışmayı ve hak aramayı zorlaştıran bu durum 
düzeltilmedikçe, ne ekonomik ne de sosyal kalkınmanın sağlanması mümkün değildir. Ülkenin bin bir güçlükle kazandığı, kalkınmaya ve halkın refahına harcanması gereken paralar birkaç bin sülük tarafından karmaşık ilişkiler yumağı sonucu emilmiş tir. İş adamı, bürokrat ve siyasetçi bağlamında yaşananlar henüz tam anlamı ile ortaya konulamamıştır. Menfaat çetelerinin ve nüfuz istismarcılarının, şahsi ihtirasları adına yol açtıkları zararın gerçek boyutunu bilmek zordur ancak, yaşanan soruşturmalar eğer sulandırılmaz ise, çok kısa sürede önemli mesafeler elde edebilir.

Paraşüt ile çarpıcı isim konularak başlanan operasyonlar birbiri ardından gelmiştir. Umut, Buffalo, Balina, Hasat, 1. Perde ve Beyaz Enerji isimlen verilen 
operasyonlarla ilgili soruşturmalar yapılıyor. Her ne kadar biz soruşturma açmayı iyi bilip, sonuç almada pek başarılı olamıyorsak da son günlerde "Bu kez başka" 
denildiğini, sonuç alınabileceğini iddia edenlerin sayısı hiç de az değil.

Bu sayının artırılabilmesi devlete bağlı. Şeffaflığın sağlanması, devletin ekonomiden çekilmesi, adalet reformunun gerçekleştirilmesi yasaların günün şartlarına uyarlanması, demokrasinin geliştirilmesi vb. icraatlara hız vermek gerekiyor.
Şimdi ileriyi daha iyi görme fırsatı var. İktidarı oluşturan siyasetçiler bu konuda sorumluluk taşımalı ve eş-dost baskısından uzak kalmayı unutmamalıdır. Kirlilik, bulaşıcı hale gelmiş ve toplum bundan büyük rahatsızlık duyunca temizliğe başlanmıştır.
Suçlular mutlaka cezasını bulmalıdır. Suçlularını cezalandıramayan devlet yenilerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Hukukun olmadığı yerde adaletten bahsetmek mümkün değildir. Eğer, yapanın yanına kar kalmadığı bir düzeni sağlayabilirsek, ekonomik sorunların kısa sürede tümüyle ortadan kalktığını görebileceğiz.

Bu kitabı, Odamızca düzenlenen "Yolsuzluk Kıskacında Türkiye" konulu panel notlarından derlenmiştir.

Ülke gerçeklerini gayet iyi ortaya koyan bu yayını okuduğunuzda, kıskacın boyutlarını daha iyi anlayacağınıza inanıyoruz.

Saygılarımızla,

Sinan Aydın AYGÜN
ATO Yönetim Kurulu Başkanı


AÇIŞ KONUŞMASI
SİNAN AYGÜN
ATO Yönetim Kurulu Başkanı


Değerli konuklar Türk basınının değerli temsilcileri,

Yolsuzluk kıskacında Türkiye konulu panelimize hoş geldiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu kadar seçkin, konularında her biri uzman olan deneyimli bu kişileri burada toplayan neden, son 20 yıldır yakamıza "kene" gibi yapışan; "sülük" gibi kanımızı emen; yoksulluğun, terörün, gelir dağılımındaki bozukluğun, enflasyonun temel nedeni olan yolsuzluğu mercek altına almak; bu toplumsal illetten kurtuluşiçin, devletin organize güçlerine paralel olarak, sivil güçleri de harekete geçirmektir.
Türkiye'nin yolsuzluklar konusunda geldiği nokta, tüm sınırların aşıldığı, tahammülün kalmadığı, bıçağın kemiğe dayandığı noktadır.
Yolsuzluğun boyutları öylesine büyümüştür ki; Anayasal düzeni, toplumsal dengeleri sarsacak hale gelmiştir. Faturası ek vergilerle hep sessizliği sineye 
çeken halkın üzerine yıkılmaktadır.
Tablo o kadar vahimdir ki; Dünya Bankası'nın ülke bazında yaptırdığı 'yasal olmayan ödemeler indeksi'nde Türkiye 1. Sıraya oturmuştur.
Yine Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 99 ülkeyi kapsayan indeksinde Türkiye, 10 üzerinde 3.6 katsayı ile Filipinler, Mozambik ve Zambia gibi ülkeler grubu arasında 54. sıradadır.
Bu ülkelerin kişi başına düşen milli gelirlerine bakacak olursak; Türkiye 2880, Filipinler 1020, Zambiya 320, Mozambik 230 dolardır.
Oysa, yolsuzluk liginde 10 üzerinden 10 almış Danimarka'nın milli geliri 32 bin dolar, 9.8 almış Finlandiya'nın 23 bin 780 dolar, 9.4 almış Yeni Zellanda'nın 13 bin 780 dolardır.
Bu örnekler, "yolsuzluk" ve "yoksulluk" arasındaki; "saadet zincirleri" ile "yoksulluk prangaları" arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.
Görülüyor ki, birileri halkın alın terini çalmak için perde önünde karagöz oynatıyor.
Onun için diyorum ki; 'Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe...'
Eğer biz, devletin ve kişilerin zaaflarını sömüren, organize suçların en önemli silahı durumundaki "yolsuzlukların baş mimarları"nı, uluslararası 
"yolsuzluk misyonerleri"ni, "leş kargaları"nı, masum insanların arasından "cımbızla ayıklayamazsak", temiz toplumu, temiz düzeni, temiz siyaseti yaralamazsak, bu ülkenin güvenliğinin tehlikede olacağını herkesin bilmesi gerekir.
Eğer biz, devleti soymayı alışkanlık haline getirmiş kimi kesimlerin bu "saadetzinciri"ni kıramazsak, içimizdeki "titan"ları temizleyemezsek, hiç birimizin alnıaçık dolaşmaya hakkı yoktur.
Biz bu utançla yaşayamayız, bu utançla sokağa çıkamayız, alnımızda bu lekeyle dolaşanlayız. Biz bu utanç ve prangayla dünyada l. lige çıkamayız ve 
Avrupa Birliği'ne giremeyiz.
Bu ülkeyi bu hale biz getirdik, evlerimizin önünü yine biz temizlemeliyiz.
Çünkü en masumumuz bile suçluyuz!
Göz yumduğumuz için, sesimizi yükseltmediğimiz için, hesap sormadığımız için, sürekli olarak 'görmedim, duymadım, söylemedim'lerle "üç maymun"u 
oynadığımız için...
Çünkü, Suçlu olmak için ille de "illegal" işler yapmak gerekmiyor.
Suçlu olmak için sorumsuzca davranmak yeterli değil midir?
"Çete-Siyasetçi-İşadamı" ya da "Çete-Siyasetçi-Bürokrat" gibi "Şeytan Üçgenleri"nde hepimizin mensup olduğu kesimlerin temsilcileri, "kuzu postundakikurtlar" vardı.
Bunlar, "Hiç bir şey üretmedikleri gibi, Kurtlar Sofrasında devletin ve bu halkın parasını üleştiler"...
Aile fotoğraflarına girdiler, "birlik ve beraberlik" mesajları verdiler...
Bu defterler zaman zaman açılıyor; hesaplar Bağdat'tan dönüyor, tarihin tozlu raflarından tüyler ürpertici notlar çıkarılıyor...
İşte o zaman sorgulamak lazım; Acaba biz, işin gereğini yaptık mı?

Siz sayın milletvekilleri, siz sayın siyasetçiler, bürokratlar, bizler...

Değerli Arkadaşlarım.

Tabii ki, her birimiz kendi çapımızda bir şeyler yaptık.
Ama bunu "toplumsal bir ses"e, "organize bir tepki'ye dönüştüremedik...
Onun için, "Masum değiliz hiç birimiz"
Ancak, "dipten gelen bir dalga var"
Bu dipten gelen dalga son derece önemli...

Geçtiğimiz günlerde Murat Demire! yakalandığında Sayın İçişleri Bakanımız "Bu daha binde biri" demişti.
Ben de sayın Bakana '999 tane daha borcunuz var. Bu borcu ödeyin Sayın Bakanım' diye çağrı yapmıştım.
Şimdi benzer bir çağrı daha yapıyorum:
Sayın Bakanım, vaz geçtim 999 taneden, bana 99 tane daha "halk düşmanı" gösterin, ben size 65 milyon savaşçı göstereyim...
Çünkü bu toplum; "Yolsuzluk az ve yönetim etkin ise, yatırımların miktarının daha yüksek, özgürlüklerin daha fazla ve bebek ölümlerinin daha az" olduğunu...
Yolsuzlukların, demokraside tüm bireylerin hukuk önünde eşitliği ilkesini ortadan kaldırdığını...
Yolsuzlukların, kamu mallarına ve olanaklarına eşitlik içinde ulaşabilme ilkesini zedelemekte olduğunu...
Ve böylece kamusal makamlann ve görevlerin küçük bir guruba hizmet sunan ve karşılığında çıkar sağlayan bir tür ayrıcalıklı yerlere dönüştüğünü...
Yasal otoriteye karşı duyulan saygıya da büyük ölçüde zarar vermekte olduğunu...
İktidarlar ile halk arasında yabancılaşmayı ortaya çıkardığını bilmektedir.
Bütün bunların yanısıra halkımız; sofrasından eksilen her bir zeytinin; bir dilim peynirin; gramajı eksilen ekmeğinin; yapılamayan yolunun; akmayan suyunun;  gün geçtikçe pahalanan elektriğinin; artan vergilerinin; okutamadığı çocuğunun; alamadığı belediye hizmetlerinin; giyemediği giysilerin, güvensiz park ve caddelerin ardında "Yolsuzluk Kıskacı"na girmiş bir ülkede yaşamanın yattığını da bilmektedir...
Sonuç olarak, toplumumuzda yolsuzluğu önlemeye yönelik ortam oluşmuştur.
Şimdi biraz da "bataklığın içine" doğru yürüyerek, sivri sineklerin nerelerde ürediğine değinmek istiyorum.
İşte bataklıkta sineklerin oğul verdiği kavşaklar:


A - Devletin Harcama Kararları:

Yatırım projeleri
İhaleler
Krediler
Transfer ödenekleri


B - Siyasi kararlar:

Hazine arazilerinin istilası
Gecekondu ve imar affı kararları
Özelleştirme kararları ve özelleştirme uygulamaları
İhracat ve ithalat kota kararları
Memur alımları
Mevsimlik işçi alımları


Mevsimlik işçilerin kadroya alınmaları Yabancı yatırım kararları Ormanların kesilerek kullanıma açılması Tarım topraklarının imara açılması Gümrük müdürlükleri Tayin, terfi ve yer değiştirmeler


C-Vergi yasalarının karmaşıklığı
D- Yüksek para cezalan
E- Düşük ücret
F- Siyasi partilerin finansmanı
G- Bürokrasinin kalitesi
H- Siyasi Kadroların yolsuzluğa karşı yeterince tavır almaması, hatta işbirliği yapması
İ- Etkin olmayan adli sistem, özellikle de suçlunun cezalandırılmasında zaman aşımı engelleri
J- Şeffaf olmayan yönetim
K- Kurumsal kontrollerin yetersizliği

Şimdi yukarıda 'yolsuzluğun nedenleri' olarak sıralanan nedenlerin hangisini ele alırsanız alın, yakın bir zamanda bir suç işlenmiş ya da tartışılmıştır.
80 bin yeni memur alımından 44 bin mevsimlik işçinin kamu kadrosuna alınmasına; Yılda 128 kez vergi dairesiyle muhatap olmaktan, 5556 tane yarım 
              kalmış yatırım stoğuna; Yüzde 10 memur zammından, gecekondu mafyası tarafından yağmalanan hazine arazilerine; 294 gümrük müdürlüğünden, gecekondu imar aflarına...
Soruyorum: 30 yıllık 'Ayaş Tüneli' projesinden vaz geçilip, 300 milyon doları toprağa gömüp bırakmak neyin nesidir? Yarım bırakılacak bir yatırım kararını 
             kimlervermiştir? Bu bir siyasi yolsuzluk değil midir?
Cumhurbaşkanlığı tefriş ediliyor, altından pis kokular çıkıyor.
Millet Meclisi tefriş ediliyor, altından pis kokular çıkıyor.
Şanlıurfa'da l .5 milyon dönüm arazi pamuk ekilmiş gibi gösteriliyor, pamuk destekleme primi adı altında 30 trilyon götürülüyor, altından siyasi partileri yerel yöneticileri çıkıyor...
160 trilyon liralık gübre desteği, köylünün sırtından birilerinin cebine gidiyor.
Nereye el atsanız elinizde kalıyor. Değerli konuklar
Türkiye son bir kaç ayda gerçek bir deprem yaşadı.
Bankaların 'batık stoğu'da 12 milyar dolara ulaştı...
Hasarın büyüklüğünü göstermek için bir örnek vermek istiyorum.
Tüm özel bankaların 99 yılı bilançoları toplamı 66 milyar dolar.
Buna karşılık devlet tarafından el konulan bankaların faturası, özel bankaların 99 yılı bilanço toplamlarının yüzde 15'i, kamu bankalarının yüzde 25'i, yabancı bankaların tamamının 2 katı, kalkınma ve yatırım bankalarının 2 katı.
Ne yazık ki, ödediğimiz vergiler, memurun alması gereken hakettiği zamlar, bir kaç soyguncunun cebine gitti.
Bazıları hortumladı, çok az bir kısmı da kötü yönetimden, makro ekonominin olumsuz etkilerinden battı ama sonuç değişmez.
Eğer 12 milyar dolar bankalarda heba olmasaydı bu parayla bakın neler yapılabilirdi.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECETİR



***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder