8 Kasım 2017 Çarşamba

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN KONUŞMA METNİ.,


BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN  KONUŞMA METNİ.,


23 Eki 2010 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Conrad Otel'de düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri  Güvenliğin İnşası'' konulu Küresel Eylem İçin Parlamenterler 32. Yıllık  Forumu'nda yaptığı konuşmada, kadın erkek ayrımcılığında, özellikle kadınların  kendi arasındaki eşitsizliğe dikkat çekmeye çalıştığını söyledi.
         
Bu bağlamda kadınların eğitimi konusuna da ayrı bir parantez açmakta  fayda gördüğünü belirten Erdoğan, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği konuşulurken, burada özellikle kadınların kendi aralarında eşitlik ve  eşitsizlikte de dayanışmalarını çok önemsediğini kaydetti.
         
Başbakan Erdoğan, ''Eğer kadınlar kendi aralarında eşitlik veya  eşitsizliği halledemiyorlarsa, kadın erkek arasındaki eşitlik veya eşitsizliğin  ne anlamı var. 
Önce bunun halledilmesi gerekir. Fakat bu unutturuluyor. Bu  gündeme getirilmiyor. Bunu her konuda söylüyorum. Bunu ileri demokrasi konusunda  söylüyorum, bunu özgürlükler konusunda söylüyorum, bunu özellikle ekonomik  bağımsızlık konusunda söylüyorum'' şeklinde konuştu.
         
Recep Tayyip Erdoğan, kadınların toplumsal hayatın aktif ve etkin bir  parçası haline gelmesi için en önemli hususların başında eğitim konusunun 
geldiğini vurgulayarak, ''Her alanda olduğu gibi, eğitimde de kadınlarımızın  herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaması, kılık kıyafetine, inancına veya sosyal  statüsüne bakılarak eğitim hakkından mahrum bırakılmaması gerekiyor'' diye  konuştu.
        
 Türkiye'de bunu gerçekten takip ettiğini, bazı televizyon kanallarında  kadınların tartışmalarını izlediğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
        
 ''Orada, kadın erkek fırsat eşitliği, haklar noktasında eşitlik veya  eşitsizlik konuşulurken, bakıyorum ki kılık kıyafetinden dolayı eğitim  özgürlüğünü kaybetmiş bunu yaşamayan hanımlara, hanım kızlarımıza karşı, başı  örtülü olmayan bayanlar, onların haklarını savunmuyor. O noktada kalkıp bir  mücadele vermiyor. Şimdi, bu adil bir yaklaşım tarzı mı? Önce buradan işe  başlamamız gerekir. Önce kadınların kendi dayanışmasını sağlamak gerekir.
         
Bakıyorsun bir başörtülü bayan, kalkıp başı açık bayan için 'Ben senin  haklarını savunacağım' diyor. 'Seni mahalle baskısından kurtarmak için her türlü 
 mücadeleyi vereceğim' diyor. Ama öbür taraftan, başını örtmeyen hanım kardeşim,  kalkıp başı örtülü olan için 'Ben de senin için bu mücadeleyi vereceğim' diyemiyor. İşte işin sırrı bu.''
         
Başbakan Erdoğan, Pakistanlı, Iraklı, Filistinli, Sudanlı, Afganistanlı  kadınların, bizzat gözlemlediği dramlarını aktardığını anımsatarak, ne yazık ki 
 aynı kadınların, modern dünyada, gelişmiş ülkelerde ve gelişmiş demokrasilerde de benzeri şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını kaydetti.
        
 ''Dünya genelinde, üniversite eğitiminde, kadınların karşı karşıya  kaldığı ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği çok ciddi ve gelecek nesilleri de 
 ilgilendiren bir boyuta ulaştı'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
        
 ''Şunu açıklıkla ve samimiyetle ifade etmek istiyorum: Kadınları, genç  kızları, kılık kıyafetine göre, inancına, aidiyetine veya aile yapısına göre 
üniversite eğitiminden mahrum bırakmak, üniversitenin özgürlükçü niteliğini  aşındıran ilkel ve gerici bir tutumdur. Aynı şekilde, kılık kıyafetlerinden, 
inançlarından ya da geldikleri ülkelere bakarak, kadınları, çeşitli hizmetleri  almaktan mahrum bırakmak, demokrasinin ve insan haklarının özüyle çelişmektedir. ''

 Erdoğan, Batı'da kadın hakları tartışma konusu dahi edilmezken, Türkiye'de  kadınların 1847 yılında özel haklar elde ettiklerini, 1843 yılından itibaren 
 kadınların resmi olarak da çalışma hayatında yer almaya başladıklarını, tıp  fakültelerinde okuyarak ebe ve hemşire olma haklarını kazandıklarını söyledi.
         
Kız çocuklarının okutulmasını zorunlu hale getiren yasanın tarihinin 1860  olduğunu, kadınların devlet memuriyetinde görev alma hakkını, 1913'de elde 
ettiklerini anlatan Erdoğan, modern cumhuriyetle birlikte kadınların siyasal,  sosyal ve ekonomik alanda daha aktif yer almalarının teşvik edildiğini, 1934 
yılında, Batı'da örneği yokken Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme haklarına  kavuştuklarını belirtti.
        
 Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak bu hakları daha ileriye taşımak,  kadınların toplumsal katılımını güçlendirmek için kararlı adımlar attıklarını, 
atmaya devam ettiklerini dile getirerek, AK Parti'de kadınların her zaman aktif  ve öncü rol oynadıklarını kaydetti.
         
Sadece Kadın Kolları Başkanlığının, bu anlamda Türk kadının en etkili  temsilcisi olduğunu olmaya da devam ettiğini belirten Erdoğan, 8 yıl önce 
 iktidara gelişlerinin hemen ardından Anayasa'da yaptıkları değişiklik  çerçevesinde kadın-erkek eşitliğini güçlendirdiklerini söyledi.
         
Anayasanın 10'uncu maddesine, ''Kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir.  Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür'' ibaresini 
 eklediklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, anayasasında kadın-erkek  eşitliğini ve kadınların durumunu düzeltmeyi devlete görev olarak vermeyi hükme bağlayan çok az sayıdaki ülkeden biri olduğunu belirtti.
         
Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak, yeni bir İş Kanunu çıkararak iş  yerlerinde cinsiyet ayrımcılığını kaldırmaya yönelik güçlü bir adım attıklarını, Türk Ceza Kanunu'nu değiştirerek kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük genelge  çıkarıp, bunu da yakından takip ederek, şiddet olaylarının önüne büyü ölçüde  geçtiklerini vurguladı.
         
Belediyeler Kanunu'nu değiştirdiklerini, kadın ve çocuklar için  kendilerini güvende hissedecekleri tesisler oluşturduklarını bildiren Erdoğan, 
 ''Haydi Kızlar Okula'', ''Ana-Kız Okuldayız'' gibi sosyal kampanyaları  başlattıklarını ve 350 bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma 
 öğrenmesini, okula gitmesini sağladıklarını kaydetti.
         
Kadın girişimciliğini teşvik ettiklerini, esnaf ve sanatkara sağladıkları  düşük faizli kredide kadınlara pozitif ayrımcılık uyguladıklarını dile getiren Recep Tayyip Erdoğan, işveren sigorta primlerinde yine kadın çalışanlara  ayrıcalık tanıdıklarını belirtti.
         
TBMM'de ''Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu''nun kurulduğunu  anımsatan Erdoğan, Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yaptıkları düzenleme ile temel 
 hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla, ulusal kanunların  arasındaki ihtilaflarda, uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınmasını 
 sağladıklarını bildirdi.
         
Başbakan Erdoğan, bu çerçevede örneğin, Kadınlara Karşı Her Türlü  Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin de ulusal düzenlemeler karşısında üstün 
 konuma getirildiğini ifade ederek, en son Anayasa'nın 26 maddesinde değişiklik  öngören bir paket hazırladıklarını ve bu paketin içerisinde kadınlara, çocuklara, 
 yaşlılara, gazilere ve şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık hakkını anayasal  güvenceye kavuşturduklarını belirtti.
         
Erdoğan, milletin de bu düzenlemelere destek vererek 12 Eylüldeki  referandumda yüzde 58 oranında ''Evet'' oyu kullandığını kaydetti. Başbakan 
 Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
         
''Modern dünyada kadının istismarına, bir meta olarak, bir reklam aracı  olarak kullanılmasına da şiddetle karşı çıktığımızı burada ifade etmek istiyorum. 
 Kadının bir reklam aracı olarak kullanılmasına karşı bütün kadınlarımızın da bana  göre engel olma mücadelesini vermesi gerekir. Kadına yönelik her türlü şiddet ne ise kadının bir reklam aracı olarak bana göre taciz edilmesi de aynıdır.  Ayrımcılık, baskı ve sindirmenin, hangi ülkede, hangi coğrafyada olursa olsun, 
 tüm kadınlar tarafından karşısında durulması gerektiğine inanıyorum. Bir kez daha  tekrarlamak durumundayım. Evet, sorun, bir insanlık sorunudur, bir vicdan sorunudur, bir insan hakkı sorunudur. Sorun, en az kadınlar kadar, erkeklerin,  bizlerin de sorunudur. Ancak sorunun asıl sahibi olan kadınlar, güç birliği yaptıkça, iş birliği yaptıkça, sorunlarını daha kısa bir zamanda cesaretle dile  getirdikçe, eminim ki çözümün karşısındaki her türlü direnç de eriyip 
 gidecektir.''
                  
Başbakan Erdoğan, uluslararası bir platformda böylesine önemli bir  konunun tartışılmasına imkan tanıyan, uluslararası toplumun dikkatini bu konu 
 üzerine çeken yetkilileri kutladı.
  
Erdoğan, bugün 100'ün üzerinde ülkeden parlamenterin bir araya gelip  İstanbul'da kadının güçlendirilmesi konusunu tartışmasının ve kadınların kendi 
 sorunlarını artık daha güçlü bir şekilde ve daha bir özgüvenle uluslararası  toplumun gündemine getirmesinin memnuniyet verici olduğunu vurguladı.
         
Küresel ölçekteki bu dayanışmaya, bu umut verici iş birliğine önayak olan  herkesi burada bir kez daha kutladığını kaydeden Erdoğan, ''Birbirinden farklı 
 kültürlerin, farklı coğrafyaların, farklı inançların, farklı renklerin ortak bir sorun etrafında kenetlendiğini, tam bir dayanışma sergilediğini görmek, geleceğe 
 ilişkin umutlarımızı daha da çoğaltıyor'' dedi.
                 
 Başbakan Erdoğan, büyük bir sel felaketi yaşayan ve yaralarını sarmak  için büyük mücadele veren Pakistan'a 10 gün önce geniş katılımlı bir ziyarette 
 bulunduklarını anımsatarak, Pakistan'da, 5 Ağustosta sel felaketi yaşandığını,  ancak o zaman Türkiye anayasa değişikliği halk oylaması sürecinde olduğu için 
 bölgeye gidemediğini anlattı.
        
 Ancak o dönemde eşi ve kızının, beraberlerinde bir kadın heyeti ve bazı  bakanlar olmak üzere iş adamları, hayırseverler, sivil toplum örgütü temsilcileri 
 ile felaket bölgesine gittiklerini hatırlatan Erdoğan, dönüşlerinde, felaket  bölgesine ilişkin aldığı izlenimlerin çok büyük bir yürek sızısıyla dinlediğini 
 söyledi.
        
 Halk oylamasının hemen ardından ilk fırsatta Pakistan'a gittiklerini ve  iki ayrı bölgede incelemelerde bulunduklarını dile getiren Erdoğan, sözlerini 
 şöyle sürdürdü:
        
 ''Yaşanan felaketin boyutlarını kelimelerle izah etmek mümkün değil. 1800  insanın hayatını kaybettiği, 20 milyona yakın insanın doğrudan etkilendiği, 
 evini, barkını, tarlasını, geleceğini yitirdiği bir felaketten söz ediyoruz.  Pakistan'da ben umudu tükenmiş, gözlerindeki ışığı yitirmiş, göz yaşları artık 
 kurumuş kadınlar gördüm. Dünyanın böyle bir yer olduğunu, bütün dünya  çocuklarının böyle bir ortamda yaşadığını zannederek oyun oynamaya devam eden 
 çocukları gördüm. Erkekler, felakete ve acılarına daha fazla direnç  gösteriyorlardı. Ama kadınlar, tüm kayıpların yükünü, evlat acısını, eşini 
 yitirmenin sızısını, geleceğin getireceği belirsizliği omuzlarında  taşıyorlardı.''
         
Irak'a gittiğinde de benzer bir manzarayla karşılaştığını, milyonlarca  kadının, on yıllardır süren savaşlarda, çatışmalarda, işkencelerde, terörist 
 saldırılarda eşlerini ve çocuklarını kaybettiklerini, dul kaldıklarını gördüğünü  kaydeden Erdoğan, Bosna Hersek'te de savaşın doğrudan hedef aldığı, onurlarıyla 
 oynanmış kadınlar gördüğünü belirtti.
         
Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
         
''Afgan kadınlarının, Sudanlı kadınların, Darfur'daki kadınların,  Karabağlı kadınların hep aynı kaderi paylaştıklarına şahit oldum. Elbette 
 Filistinli kadınlar... Kuralsız, orantısız, insafsız saldırılarda, Filistinli  kadınların, adlarıyla birlikte yeryüzünden silinip gittiklerini gördüm, bunlara 
 şahit oldum. Evinde, mutfağında yemek pişirirken ölen, çarşıda pazarda toplu  halde katledilen, okulda, hastanede işbaşındayken başına ölüm yağan kadınlar 
 gördüm. Tabii afetlerde, savaşlarda, çatışmalarda kadınlar bir kere ölürken Filistinli kadınlar her gün defalarca ölümü hissediyor. 
Filistin'de, yavrusunun  ölüm haberini alarak, eşinin ölüm haberini alarak, arama noktalarında onuruyla,  izzetiyle, şerefiyle oynanarak bir kere değil, bin kere 
ölümü hisseden kadınlar  gördük ve görüyoruz.''
       
 İsrail'de, bir intihar bombacısının saldırısında, 13 yaşındaki yavrusunu  yitiren, İsrailli doktor Nurit Peled Elhanan'ın, Avrupa Parlamentosunda yaptığı 
 konuşmadan kısa bir alıntıyı paylaşmak istediğini vurgulayan Erdoğan, şunları  kaydetti:
        
 ''Konuşmasında diyor ki Dr. Elhanan, 'Buraya, benim yerime bir Filistinli  kadını davet etmiş olmanız gerekirdi. Çünkü benim ülkemde şiddetten dolayı en 
 fazla acı çekenler Filistinli kadınlardır. Konuşmamı, Gazze şeridindeki Bet Lahiya'da, kendi tarlalarında çilek toplarken İsrail askerlerinin beş çocuklarını 
 öldürdüğü Meryem ve kocası Kemal'e ithaf ediyorum. Bu cinayet için kimse hiçbir  zaman mahkeme önüne çıkarılmayacak.' Devam ediyor konuşmasına doktor Elhanan, 
 'Bir Filistinli kadının her gün, her saat maruz kaldığı eziyet başıma hiç  gelmedi. Bir kadının hayatını bitmez tükenmez bir cehenneme çeviren şiddeti hiç 
 yaşamadım, ama ben, o kadınların yanındayım. Temel insan hakları, mahremiyeti ve  onuru ellerinden gasbedilerek alınmış olan kadınların, evlerine gece ya da 
 gündüz, her an kapıları kırılarak girilen, yabancıların ve kendi çocuklarının  önünde, silah namlusu ucunda soyunmaya zorlanan, evleri yıkılan, tarlaları 
 ellerinden alınan, aile yaşamları alt üst olan kadınların, bebekleri ihanete  uğramış kadınların yanındayım.' Evet değerli dostlarım. Bu satırlar, bir İsrailli 
 kadına hem de çocuğunu intihar saldırısında yitirmiş bir kadına ait. Bu  satırların ve bu hissiyatın, dünyanın tüm kadınlarının hissiyatı olduğuna ben tüm 
 kalbimle inanıyorum. Kadınların, erkek egemen bir dünyada, erkeklerin savaşında  yitip gittiklerini görüyor ve biliyoruz. İşte onun için, dünyaya kadın eli değsin 
 istiyoruz. Siyasete kadınlar dokunsun istiyoruz. Her türlü uzlaşmazlığa, her türlü anlaşmazlığa kadın yüreği, kadın duyarlılığı el koysun istiyoruz. Tabii 
 afetlerde, çatışmalarda, savaşlarda, yoksullukta, terörde ilk hedef olan  kadınlar, zaman zaman maşa olan kadınlar artık süreçlere daha fazla katılsın, 
 gelecek adına daha fazla söz sahibi olsun istiyoruz. Kadınlar, sorunlarının çözümünü erkeklerden beklemeden, kendileri süreçlere el koysun istiyoruz.''
         
Bu arada, açılışın ardından Başbakan Erdoğan bir gazetecinin, TBMM İnsan  Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'ün ''ilköğretimde türban 
 ısrarıyla ilgili olarak velileri kuralları uymaya davet ederek, gerekirse  çocukların devlet tarafından alınacağı uyarısında bulunduğunu'' belirtmesi 
 üzerine  ''Kendisinden dinlemedikten sonra bir açıklama yapamam'' dedi.
         
Başbakan Erdoğan, ''Böyle bir şey mümkün olabilir mi?'' şeklindeki soruya  da ''Bak ne diyorum, kendisinden dinlemeden bir şey söyleyemem'' diye yanıt verdi.
         
TBMM BAŞKANVEKİLİ NEVZAT PAKDİL

TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, kadına  karşı cinsiyet ayrımcılığının en az ırkçılık kadar tehlikeli ve yanlış olduğunu  belirterek, ''Hiçbir töre, hiçbir gelenek ve hiçbir anlayış insanın insana karşı  şiddet kullanmasının mazereti, gerekçesi olamaz'' dedi.
         
Pakdil, Küresel Eylem İçin Parlamenterler (PGA) Kuruluşunun, Conrad  Otel'de düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğin İnşası'' konulu 
32. yıllık forumunda yaptığı konuşmada, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından  itibaren kadının siyasi ve toplumsal hayattaki konumunun güçlendirilmesine 
yönelik önemli adımlar atıldığını belirterek, batılı ülkelerin pek çoğundan önce  Türkiye'de 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğini söyledi.
         
Cumhuriyet'in, ilk yıllarından itibaren tanınan siyasi, toplumsal ve  ekonomik haklar sayesinde Türk kadınına ülkesinin gelişimine katkıda bulunma 
imkanı verdiğini ifade eden Pakdil, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren  Türkiye'de kadın haklarının geliştirilmesi yönündeki çalışmaların hız kazandığını  aktardı.
         
Pakdil, çeşitli uluslararası sözleşme ve kararlarla AB'ye uyum kriterlerinin Türkiye'de kadın hakları alanında yapılan çalışmalara yön verdiğini 
dile getirerek, kadınların ulusal ölçekte hayatın her alanına eksiksiz  katılabilmesi için gerekli bütün yasal düzenlemelerin yapıldığını anlattı.
         
Nevzat Pakdil, şöyle devam etti:
        
 ''Son olarak Medeni Kanun'da ve Anayasa'da yapılan değişiklikler, kadın  erkek eşitliğinin güçlendirilmesi, pozitif ayrımcılığın uygulanması ve özellikle 
kadınların toplumsal hayatta karşılaştığı sorunların giderilmesi doğrultusunda atılan adımların en somut örnekleridir. Bugün siyasi haklar bakımından Türk 
kadınlarının önünde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Bürokraside, akademik  hayatta, uzmanlık gerektiren mesleklerde kadınlarımızın oranı pek çok batı 
ülkesiyle kıyaslanabilir seviyededir. Türk kadınları uluslararası kuruluşlarda da üst düzey görevler üstlenmiştir. Bununla birlikte kadınlarımızın bugün hala 
günlük hayatlarında toplumsal yapıdan, geleneklerden kaynaklanan sorunlar  yaşadığını biliyoruz.''
         
Sorunların çözümü için yasal düzenlemeleri aşan bir şuuru, bir  duyarlılığı hakim kılmaya çalıştıklarını ifade eden Pakdil, ''Şu bir gerçektir ki, kadına karşı  cinsiyet ayrımcılığı en az ırkçılık kadar tehlikeli ve  yanlıştır. Hiçbir töre, hiçbir gelenek ve hiçbir anlayış insanın insana karşı şiddet kullanmasının mazereti, gerekçesi olamaz. Türk kadınlarının hayatın her  alanında olduğu gibi siyasette de daha fazla temsil edilebilmelerinin sağlanması demokrasimizi daha da güçlendirecek tir. Türk kadınının elde ettiği kazanımlar gelişmekte olan ülkeler için de örnek teşkil edecek ve ilham kaynağı olacaktır'' diye konuştu.
         
Pakdil, çağdaş, demokratik hukuk devletlerinde yasalar önünde eşitlik,  düşünce özgürlüğü, tüm yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, eşit işe 
eşit ücret ilkesinin uygulanması, eğitimde, sağlıkta ve çalışma alanında,  ekonomik ve sosyal yaşamda her türlü ayrımcılığın önlenmesinin insan haklarına  saygının temel göstergesi olduğunu belirterek, bir ülkede eğitimde, sağlıkta,  ekonomide, sosyal, kültürel veya siyasal yaşamda var olan sorunların o ülkedeki  kadın erkek herkesi etkilediğini söyledi.
         
İstatistiklere bakıldığında kadınların bu sorunlardan daha yüksek  oranlarda etkilendiğinin görüldüğüne işaret eden  Pakdil, bu bilinç içerisinde 
 kadın hakları konusunda Türkiye'de son yıllarda önemli adımlar atıldığını ve 20  yıl öncesine göre kadının durumunun daha da güçlendirildiğini belirtti.
         
Pakdil, karar verme mekanizmalarında yer alan kadın sayısının istenilen  seviyede olmadığını belirterek, bundan sonraki önceliklerinin, kadınların siyasi 
 hayata daha fazla katılımlarını sağlayacak adımlar atmak olacağını bildirdi.
   
  DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF

         
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf Küresel Eylem İçin Parlamenterler (PGA) Kuruluşunun Conrad Otel'de   düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri 
Güvenliğin İnşası'' konulu 32.  Yıllık forumunda yaptığı konuşmada, kadın haklarının insan haklarından ayrı düşünülmesinin mümkün olmadığını söyledi.
         
Haklar ise ancak sorumluluklarla beraber hayata geçirildiğinde bir anlam  kazandığını ve çözüme giden yolda mesafe katedildiğini belirten Kavaf, ''Barışın, 
demokrasinin ve sosyal adaletin gerçek anlamda var olması ancak dünyada insanlığa  sunulan imkanlardan ve fırsatlardan kadınlar ile erkeklerin eşit şekilde 
yararlanmasını sağlamakla mümkün olacaktır. Fırsat eşitliği ilkesini gözetmeksizin sosyal ve ekonomik alanda üretilecek politikaların başarıya 
ulaşması düşünülemez. Herkes kabul etmektedir ki kadını güçlendirmek, tüm  dünyadaki toplumlarda ve kültürlerde yoksulluğu azaltmanın ve ailelerin refahını  yükseltmenin en önemli yoludur'' diye konuştu.
        
 Bakan Kavaf, ''güçlü aile için güçlendirilmiş kadın'' anlayışının  toplumsal anlamda yaşanan tüm sosyal sorunların çözümünde etkili olacak temeli 
taşıdığını ifade ederek, şunları kaydetti:
        
 ''Pek çok sosyal sorun gibi kadın sorunları da sadece öteki dünyanın  insanı olarak anılan gelişmemiş ülkelerdeki ya da Müslüman ülkelerdeki kadınların 
sorunları değildir elbette. Dünyanın her yerinde demokrasi ve ekonomik  gelişmişlik açısından birçok sorunun üstesinden geldiği düşünülen ülkelerde dahi 
kadınlar, gelişmemiş ülkelerdeki kadınların yaşadığı sorunlarla eş değer sıkıntıları aynı derinlikte yaşayabilmektedir. Bugün dünyanın yarısını oluşturan 
kadınların eli, kalbi ve aklıyla hayatın bütün alanlarına katkıda bulunmasına  ihtiyaç vardır. Erkeklerin gözden kaçırdıklarını, kadınların erkeklerin de 
desteğini alarak başarılı bir şekilde tamamlayacağımıza inanıyorum.''
         
Türkiye'de kadın hakları çalışmalarını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın  öncülüğünde kararlılıkla sürdürdüklerini dile getiren Kavaf, kadın hakları 
açısından en önemli uluslararası belge olan ''Kadınlara Karşı Her Türlü  Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi''ne Türkiye'nin 1986 yılında taraf olmasına 
rağmen özellikle son 10 yılda Türkiye'nin kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda önemli adımlar attığını belirtti.
         
Bakan Kavaf, kız çocuklarının eğitim konusuna da değinerek, bu konuda son  8 yılda Türkiye'de adeta bir seferberlik ilan edildiğini, devlet tarafından 
yürütülen çalışmaların yanı sıra, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının da  üstün çabalar gösterdiği topyekun bir kararlılıkla önemli adımlar atıldığını ve 
çeşitli kampanyalar yürütüldüğünü ifade etti.
         
Bu kampanyaların yanı sıra, '' Şartlı Nakit Transferi '' uygulamasıyla  nüfusun en muhtaç kesiminde yer alan ailelerin özellikle de kız çocuklarının 
temel eğitim hizmetlerine ulaşması için Türkiye'nin her köşesinde karşılıksız  eğitim yardımları yapıldığını anlatan Kavaf, kız çocuklarının okullaşma oranını 
artırmak amacıyla, eğitimine devam eden kız öğrencilere verilen yardım miktarının  da erkeklere göre daha yüksek tutulduğunu aktardı.
         
Bakan Kavaf, şu ana kadar gerçekleştirilen kararlı ve kesintisiz  çabalarla kız çocuklarının ilköğretimdeki okullaşma oranının yüzde 96'ya çıktığını ifade ederek, ''9. Kalkınma Planı'nda hedefimiz 2013 yılında, hem kız  hem de erkek çocuklar için yüzde 100 okullulaşma oranına ulaşmaktır. 9. Kalkınma  Planımızda yer alan bir başka hedefimiz ise kadın istihdamını artırmaktır. Bu  hedefe ulaşmak için aktif işgücü politikalarıyla kadınların istihdam oranlarının  arttırılması, iş gücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılması ve teşvik  edilmesine yönelik tedbirler almaktayız'' şeklinde konuştu.
         
Uzmanlık gerektiren mesleklerdeki kadınların sayısının oldukça yüksek  olduğuna işaret eden Kavaf, bazı alanlarda kadın temsiliyle ilgili oransal bilgiler verdi.
         
Kavaf, Türkiye'nin önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan  TÜSİAD'ın başkanlığını son iki dönemdir üst üste kadınların yapmasının da iş 
dünyasında kadınların etkinliğini gösterdiğini ifade etti.

Kadının güçlendirilmesi için önemli olan bir başka konunun da kadına  yönelik şiddetin tamamen önlenmesi olduğunu belirten Kavaf, tüm ülkelerin ortak 
 sorunu olan kadına yönelik şiddeti önlemenin Türkiye'de bir devlet politikası  olarak kabul edildiğini aktardı.

Başbakan Erdoğan'ın bu konu üzerinde hassasiyetle durmasının, bu alanda zihinsel ve fiziksel tüm engellerin aşılması ve tüm tedbirlerin alınması yolunda 
çalışmalara hız kazandırdığını aktaran Kavaf, yasal alanda bugüne kadar  gerçekleşen gelişmelerin sürdürülebilir olması için geçen yıl TBMM'de Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun esas komisyon olarak kurulduğunu hatırlattı.

Kavaf, bu çalışmalarının ve kararlılıklarının kadınları güçlendirdiğine inandığını dile getirerek, ''Eminim ki bu kararlılık toplumun tümünde ve hayatın 
 her alanında içselleştirildiğinde daha eşit, barışçıl ve kalkınmış bir dünyaya  adım atacağız'' dedi.
         
Bakan Kavaf, bir süre forum kapsamında düzenlenen panelleri izledi.
         
www.tbmm.gov.tr/develop/owa/dosya.getir?pDosyaAdiToplantinin...




..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder