28 Temmuz 2017 Cuma

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞTEKİ DIŞ ETKENLER BÖLÜM 3

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞTEKİ DIŞ ETKENLER BÖLÜM 3



1.3.5 Devrimlere Karşı Tepkiler 


1925’de, ilk çok parti denemesinden sonra oluşan Şeyh Sait İsyanı, devrimlere karşı oluşan tepkinin ifadesi olmuştur. Şapka devrimi ise, toplumsal bir tepkiyi de beraberinde getirmiştir. Devrimle birlikte, tarikatların yasaklanıp, tekke ve zaviyelerin kapatılması ise yurdun dört bir yanında dinin elden gittiği biçimde yorumlanarak, çeşitli irtica olaylarının meydana gelmesine neden olmuştur. 

16 Haziran 1926’da İzmir’de Atatürk’e karşı yapılması düşünülen suikast girişimi, 1926 ve 1930’da olmak üzere yaşanan Ağrı isyanı, ikinci çok parti 
denemesinin ardından oluşan Menemen olayı çok bilinen karşı devrim hareketleridir66. 

Gerçekten de 1946’lara kadar iki çok partili deneme dışında tek parti olarak siyasi faaliyette bulunan Cumhuriyet Halk Fırkası ’nin (CHF) , gerçekleştirilmeye 
çalışılan devrimlerin yerleşmesi ve korunması açısından ve bundan daha önemlisi, tek parti olgusunun doğal sonucu, otoriter bir düzen kurduğu şüphesizdir. 

Devrimlere karşı bunlar yaşanırken, tek partili düzeni tamamlama çalışmaları içerisinde, Türk Ocaklarının, Halkevlerine dönüştürüldüğünü de görmekteyiz. 
Halk evleri tek parti halkçılığının en önemli aracı olarak görülmüştür. Parti ileri gelenleri bu kuruluşların parti örgütüne koşut olarak köy düzeyine inmesini arzulamışlar ve Cumhuriyet devrimlerinin halka bu yolla benimsetilmesini amaçlamışlardır 67. 


1.4 CUMHURİYET SONRASI ÇOK PARTİ DENEMELERİ 



1.4.1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 


17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) Kazım Karabekir Paşa’nın Genel Başkanlığında, 29 kişilik meclis grubuyla kurulmuştur68. 

Yeni partinin kuruluşu CHF ve çevresinde büyük telaş uyandırmakla birlikte, Mustafa Kemal’in hoşgörüsü ile karşılanmıştır. Mustafa Kemal yeni parti hakkında “Bırakınız karşımıza çıksınlar, memleket işlerini münakaşa edelim”69 diyerek, demokratik düzene inancını bir kez daha ortaya koymuştur. 

Partinin kuruluşundan sonra, Refet Beyin bir Amerikan gazetecisine yaptığı açıklama, partinin bir muhalefet unsuru olarak temel amacını ortaya koymaktadır. Bu amaca göre parti, Mustafa Kemal’i devirmek ve onun yerine geçmek niyetinde değildir. Bir baskı grubu olarak, yalnızca onun otoritesini sınırlamak ve Meclis’te çoğulculuk ilkesi etrafında, hükümeti denetlemekle yetinecektir70. 

Partinin temel niteliklerini, getirmiş olduğu programdan görmek olasıdır. Parti programının 1. maddesinde, Türkiye Devleti’nin, halkın egemenliğine dayanan bir cumhuriyet olduğu belirtilmiş, 2. maddede ise Fırka’nın “Hürriyetperverlik” (liberalizm) ve “Halkın Egemenliği” temellerini ilke edindiği vurgulanmıştır. Ayrıca programın 6. maddesi Fırka’nın, dini inançlara saygılı olacağını da açıklamıştır71. 

Partinin ekonomik alandaki düşüncelerine baktığımızda, CHF’na oranla, TCF’nın büyük ölçüde liberal olduğu görüşü çoğunlukla kabul edilmektedir72. 

CHF ile TCF’sı arasında bir farklılaşma belirmektedir. Halkçıların meclis hükümeti sistemi karşısında, TCF’sı kuvvetler ayrılığını savunmuş ve gerçek bir 
parlamentarizmden yana tavır koymuşlardır. Bu amaçta da Reisi Cumhurun bu makama geldikten sonra, Mebusluktan ayrılması ve Fırka Reisliğinin son bulması konusunda CHF karşısında etkin bir muhalefet oluşturmuştur 73. 

TCF’nın bir baskı grubu olarak, dönemin zorunlu koşulları nedeniyle doğan siyasal otokrasiyi sarsan, zayıflatan bir muhalefet olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle dini inanç ve düşüncelere saygılı olduğunu belirtmek yolu ile, İslami muhalefetin duygularını okşamaktan kendini alamamış ve yine o günkü gözlemlere göre parti Doğu Anadolu’da büyük bir ilgi odağı olmuştur74. 

Doğunun bu partiye bu derece ilgi göstermesinin temel nedeni geleneksel üretim biçiminin kalıntıları olan ağa ve şeyhlerin, Atatürk’ün önderliğindeki devrim 
hareketlerinden rahatsız olmaya başlamaları olmuştur. Merkezden uzak ve ulaşımdan yoksun olan bölgelerde, halk üzerindeki yoğun etkilerinin devrimlerle sarsılması, bu kişilerin karşı devrimi oluşturmaları için önemli bir gerekçedir75. 

11 Şubat 1925 tarihinde Doğuda Şeyh Sait ayaklanması adı altında gerçekleşen isyan, devrimlere karşı olan tepkinin bir ifadesi olmuştur. Rejime yönelik bu hareketler üzerine iktidar, 4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkararak, hükümet olağanüstü yetkilerle donatılmış ve bu isyanla ilişkisi olan kişiler İstiklal Mahkemelerince yargılanmış, TCF’nın olayları körükleyici bir etki yarattığı düşünülerek, parti 5 Haziran 1925 tarihinde kapatılmıştır76. 

1.4.2 Serbest Cumhuriyet Fırkası Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF), yaklaşık 5 yıl önce kapatılan TCF’na göre, gerek kuruluş, gerekse sona eriş biçimine göre oldukça farklı özellikler göstermektedir. 

İki parti de CHF’nın bünyesinden doğmuş olmasına rağmen, TCF, parti içindeki doğal bir muhalefet hareketinin partiden ayrılmasıyla oluşmuştur. SCF ise, tamamen bazı şartların zorlaması sonucunda Atatürk tarafından kurdurulmuş. Böyle bir yola başvurulmasının, daha açık bir ifadeyle 5 yıl önce TCF hareketini hoş karşılamayan ve kısa bir zamanla kapattıran CHF yönetiminin, kendi eliyle parti kurdurmasının kuşkusuz bir çok sebebi olmalıdır. 

İlk göze çarpan sebeplerden biri, dış dünya faktörüdür. Batıyı model almış bir 
Türkiye’nin, batılılaşma iddiasında olan hakim siyasal grubun başında bulunduğu ülke yönetiminin sahip olduğu görüntü, bu modelle tamamen uyuşmayacak kadar otoriterdir. Diğer bir sebepte, iç politikada yaşanan gelişmelerdir. Özellikle 1925 yılından itibaren siyasal muhalefetin ve basının sindirildiği bir ortamda hükümet eden CHF iktidarının denetimsizliği parti içinde bile rahatsızlıklara yol açmıştır. Dünya Ekonomik Bunalımı’nın etkileri kısa sürede Türkiye’de de hissedilir hale gelmiştir77. 

SCF kısa bir süre içinde halk yığınlarının ilgi odağı olmuştur. Muhalefetin 
halkta bu derece ilgi uyandırmasının nedeni, programı ne olursa olsun, CHF’nin otoriter yönetiminden bunalmış ve ekonomik güçlükler çeken halkın muhalefeti bir seçenek olarak görmesidir. Diğer yandan karşı devrimci kişilerin bu parti yolu ile ideallerini gerçekleştirmek istemeleri de partinin bu derece önem kazanmasındaki bir diğer etkendir78 

Fırkanın kurulması beklenenden çok daha fazla ilgiye yol açmıştır. Potansiyel 
muhalefet çığ gibi büyümüş, halk bu partiye ve kurucusu Fethi Bey ve arkadaşlarına, İzmir gezisinde büyük ilgi göstermişlerdir. Fırka’nın kuruluşundan henüz iki ay sonra girdiği belediye seçimleri kampanyasında düzenlediği toplantılara büyük kalabalıklar katılmıştır. Bu durum bu düzeyde bir tezahüratı hiç görmemiş olan CHF liderlerini rahatsız etmiştir. Sonuçta Atatürk, Fethi Bey’e partiyi kapatmasını ima edince Fırka kendisini feshetmiş ve beş ay kadar süren bu çok partili siyasal yaşam denemesi de sona ermiştir.79 Böylece Türkiye, 1945 yılında çok partili hayata geçene kadar tek parti ile yönetilmeye devam etmiştir80. 

1.5 TEK PARTİ REJİMİNİN YERLEŞMESİ VE DIŞ ETKENLER 


Türkiye’de siyasal kurumların yeniden yapılandığı bir devrede, yani 1920’li ve 
1930’lu yıllarda Avrupa’da, tek parti rejimleri yeni ve cazip bir siyasal hareket olarak belirginleşmesi, özellikle 1929 ve 1930 yıllarında yaşanan bunalımlardan sonra Türk aydınına ve siyasal elitine cazip gelmeye başlamıştır. 

İtalya’da Faşist Parti, Almanya’da Nasyonal Sosyalist Parti, Mussolini ve 
Hitler önderliğinde özellikle 1929 Ekonomi Bunalımı’ndan fazla zarar görmeden 
sıyrılmışlardır. Avrupa’nın birçok ülkesinde özellikle Fransa, Romanya ve 
Bulgaristan’da bu parti ve liderlerine sempati duyan ve onları taklit etmeye çalışan iktidarlar işbaşında bulunmaktadır81. 

Doğal olarak Avrupa’daki parlamenter demokrasilerin içine girdiği krizlerin 
paralelinde gelişen tek parti sistemlerinin “ egemen olma” süreci, diğer ülkelerde bu yöndeki arayışlara “meşruluk” da sağlamıştır. Kısaca, iç politika ile uluslararası ortamdaki gelişmeler birbirini besleyen bir özelliğe sahip olmuşlardır. 

 1930’lu yılların başından itibaren tek- parti sistemlerinin pratikleri ile 
ideolojilerinin, bir grup Türk aydını üzerindeki etkileri gözle görülür hale gelmiştir. Özellikle Kadro Dergisi etrafında toplanan tanınmış simaların önderliğinde toplumsal ve siyasal bir akım başlamıştır. Kadro Hareketi olarak adlandırılan dergi bir bakıma CHF’nin yeni laik ve ekonomik görüşünü yansıtmaktadır 82. 

Kadrocuların hareket noktası, Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı ile, tüm geri 
kalmış ülkelerin kurtuluş savaşlarını bilimsel olarak açıklamasını yapmaktır. 
Kadroculara göre, Türkiye’de bir devrim yaşanmakla birlikte, bilimsel bir sentezinin yapılması gerekirken bu görev yerine getirilmemiştir. Devrimin yaşayabilmesi için ideolojisinin oluşması gerekir şeklinde görüş bildirmişlerdir83.

 Ekonomi olarak ise Karpat ’a göre, Kadrocular Türkiye’de sınıf mücadelesi ve kapital birikiminin olmadığını kabul ediyorlar ve bunun içinde devletin 
sınıf çatışmasını önleyerek, kapital birikimine uygun koşulları yaratabileceğini savunuyorlardı84. Bunun gerçekleşmesi içinse kadrocuların önerdikleri 
yeni tip Ulusal Devlet modelinin, toplumsal yaşamın her alanını denetlemesi yolundan geçmektedir85. 

Diğer yandan Kadro Hareketinin totaliter rejimlerin egemen olduğu İtalya, Almanya ve Rusya’dan büyük ölçüde etkilenmiş oldukları görülmektedir. 

Hamdullah Suphi Tanrıöver, 9 Ağustos 1930 tarihinde İzmir Türk Ocağı’nda yaptığı konuşmada bu rejimlerden övgüyle söz etmektedir;“...
Rusya’yı altüst eden Kızıl hareket nevinden bir İhtilal, bir İşçi kıyamı 

İtalya’yı baştan başa sarıyordu....Milliyetperver 

İtalyan gençliği ismini pekiyi bildiğimiz milli rehberin etrafında toplanarak İtalya’yı yağmadan ve sonu gelmeyecek dahili bir boğuşmadan kurtardı. Orada şimdi büyük bir vatanperverin eli ve müsellah faşist zümresinin emri altında yeni bir hükümet örneği kooperatif bir İtalya devleti var. Bu devlet büyün zümrelere, bütün ferdi isdatlara, umumi, muntazam ve müşterek bir birlik içinde azami yükselme ve kuvvetlenme imkanını vermek iddiasındadır... Gençlik müesseseleri, hangi mahiyette olursa olsun şimdi her zamandan fazla hükümetlerin dikkatini kendi üzerine çekiyor. Rusya’da Oktobrist, Pyanir, Komsomol namı altında beşmilyonluk tahmin edilen bir gençlik teşkilatı vardır. Bu, çok büyük bir ihtilal fidanlığıdır. Komünist Fırkası müstakbel azasını bu teşkilat içinde yetiştiriyor. Müsellah faşist teşkilatı ise resmi devlet ordusunun yanında kalbinde yeni bir dinin imanını taşıyan, koskoca müsellah ikinci bir 
milli ordu meydana getirmiştir...”86 

Radikal Kemalistlerin önde gelen isimlerinden Falih Rıfkı (Atay) da Sovyetler 
Birliği’ne yaptığı geziyle ilgili gözlemlerini içeren “ Yeni Rusya” isimli eserini bu 
dönemde yayınlamıştır. Falih Rıfkı’nın yazdıklarından Sovyetler Birliği’ndeki totaliter yapıdan çok etkilendiği anlaşılmaktadır. Ona göre Türkiye bu modelden ilham almalıdır. İlk tavsiyelerinden biri aydınlara yöneliktir. “ 150 milyonluk komşu memleketin inkişaf hareketlerini günü gününe takip etmemek, Türk münevverleri için cürümdür”. Daha önce CHP’nin yayın organı olan “ Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde tefrika edilen bu görüşler, Kemalist yönetiminin arayış içinde bulunduğu bir dönemde yayınlanmış olduğundan önemlidir. Falih Rıfkı, Türk Ocakları’nın yeniden örgütlenmesi konusunda da önerilerde bulunduğu eserini, “ Rusya’dan getirdiğim Parolalar” dediği şu cümleyle bitirir: 

“Türkiye’nin iktisat ve inşa planını yapmak; inkılap fırkasını komünist ve 
faşist, yani eski nizamdan yeni bir nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek alarak kurmak; Bürokrasi yerine ihtilalci metotlar almak; Hiç durmaksızın büyük yığının terbiyesine geçmek; Hiç bir vazifemiz Rus ve İtalyan gençlerinin vazifeleri kadar güç ve ağırda değildir.” Falih Rıfkı’nın ve diğerlerinin benzeri tekliflerinin, yabana atılmadığı kısa sürede görülmüştür.87 

CHF ’de bu gelişmelerin ilk sinyallerini Recep Peker’in Genel Sekreterlik 
görevine getirilmesiyle ile verilmiştir. Recep Peker tüm Avrupa’da egemen olan Hitler ve Mussolini rejimlerine olan özentisi ve otoriter devlet ve bürokrasi anlayışı taşıyan bir kişilik sergilediği bilinmektedir88. 1931 tarihinde toplanan CHF kurultayında Recep Peker damgasını vurmuştur. Altı oklu flamanın CHF bayrağı olması fikri Recep Peker tarafından ortaya atılmış, kurultayda bu fikir kabul edilmiştir . Böylece Altıok ile, Türk toplumunu Altıok bayrağı altında siyasal birliğe, tek parti- tek devlet otoritesi altında toplanması amaçlanmıştır89. 1935’te toplanan CHF’nın IV. Kurultayında Altı ilke biraz daha anlaşılır hale getirilerek, CHF’nın İzlemiş olduğu bu esasla Kemalizm adı verilmiştir. Aynı Kurultayda CHF’nın adı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olarak değiştirilmiştir 90. Kurultayda benimsenen Parti-Devlet Birliği ilkesi ile 1 Aralık 1933 günü Almanya’da kabul edilen Parti ve Devlet Birliği Yasası arasında büyük 
benzerlikler bulunmaktadır. Kurultayda kabul edilen bu tüzükle Genel Başkanın 
yetkileri aynen korunuyor, Genel Başkan ile Genel Başkan Vekili ve Genel 
Sekreter’den oluşan Genel Başkanlık Divanı, partiyi ilgilendiren tüm konularda karar alma, seçimleri yönetme ve adayları belirleme yetkilerine sahip olmaktadır91. 

18 Haziran 1936’da Parti devletinin oluşmasında önemli bir adım atılmıştır. 
Parti Genel Sekreterlik görevi ile İçişleri Bakanlığı görevinin birleşmesi, yine İllerdeki Parti Başkanlığı görevi ile Valilik Görevinin aynı kişide birleşmesine yayınlanan genelgeyle uygulamaya konmuştur92. Bu uygulamayı Parti İlkeleri olarak kabul edilen Altıok’un Anayasaya girmesi izleyecektir. 1937 yılında, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda bazı maddelerinde yapılan değişiklikle parti-ulus-devlet CHP’nin Altıoku ile birbirinin içine girmiş ve Anayasa ile güvence altına alınmıştır93. 

1935’te Yapılan Parti Kurultayından, Anayasa değişikliği’nin yapıldığı 1937 
yılına kadar geçen bu iki yıllık süreçte Parti Devletinin oluşması tamamlanmıştır. CHP Türkiye’de sınıfsız bir toplumu ideal olarak benimsemekte, tüm toplumun temsilcisi olduğunu varsaymaktadır94. 

Otoriter yapıya Atatürk ne kadar eğilim göstermişse de, Türk siyasal sisteminin 
faşist ve komünist rejimlerine kaymasında, CHP’nin elitleri önünde hep bir set 
olmuştur. Bunun en açık örneği, 1936‘da Recep Peker, Atatürk tarafından Görevden alınmış, 1937 yılında ise İsmet İnönü’yü devlet yönetiminden uzaklaştırmıştır. Fakat Recep Peker, görev yaptığı zaman dilimi içerisinde Partiye yeni bir yapı, yeni bir ideoloji kazandırmıştır. Alman ve İtalyan rejimlerine olan hayranlığı ile CHP’ye kendi damgasını vurmuştur. 

Atatürk’ün ölümünden sonra, 26 Aralık 1938’de toplanan CHP olağanüstü kurultayında tüzük değişikliğiyle İsmet İnönü, Ülkenin Milli Şefi CHP’nin değişmez Genel Başkanı ilan edilmiştir 95.Bu uygulama ile birlikte Türkiye, Faşizm ve Nasyonal Sosyalizmi anımsatacak bir Totaliter yapıya dönüşecek, İkinci Dünya Savaşını Demokrasi cephesinin kazanmasından sonra demokrasi yolunda adımlar atılmaya başlanacaktır. 



BÖLÜM DİPNOTLARI;

66 a.g.e. ,s.290- 291. 
67 İlhan Tekelli – Gencay Şaylan: “Türkiye’de Halkçılık İdeolojisinin Evrimi” Toplum ve Bilim Dergisi. Sayı: 6-7( Yaz – Güz, 1978, s.83 
68 Dursun, a.g.e.,s.125
69 Tökin, a.g.e., s.70. 
70 Lord Kindross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Ayhan Tezel (Çev.), İstanbul: Sander Yayınları, 
1970,s.600.
71 Tunçay, a.g.e., s371 – 372 
72 Sencer, a.g.e., s.132-133. 
73 Tarıf Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler (1859-1952), İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1952 s.611. 
74 Ergun Özbudun, Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, Ankara: A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları,1975 s. 611. 
75 Sencer, a.g.e., s.134. 
76 Teziç. a.g.e., s.244-245. 
77 Öz, a.g.e.,s.101-102. 
78 Turgut, a.g.e., s.264 
79 Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, 1967, s.63. 
80 Dursun, a.g.e.,s.126 
81 Necdet Ekinci, II. Dünya Savaşından Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, 
    1.Basım,İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1997, s.98 
82 Çetin Yetkin, Türkiye’de Tek Parti yönetimi 1930 -1945, 1. Basım, Ankara: Altın Kitaplar Yayınları, 1983, s.35 
83 Şevket Süreyya Aydemir, inkilap ve kadro, 2.baskı, bilgi yayınları., Ankara: 1968, s69 
84 Karpat, a.g.e. ,66 
85 Aydemir ,a.g.e. s69 
86 Öz, a.g.e., s114-115. 
87 A.g.e., s.115. 
88 Hikmet Bila, C.H.P. Tarihi 1919-1979, doruk Matbaacılık, Ankara: 1979. s.109 
89 İsmet Bozdağ, Bir Devrin Perde Arkası: Atatürk, İnönü, Bayar Çekişmeleri, Kervan Yyn., İstanbul: 1972, s.62 
90 Ekinci, a.g.e., s.115 
91 Yetkin, a.g.e., s.131-132 
92 Bila, a.g.e., s. 
93 Ekinci, a.g.e., s.117 
94 Yetkin, a.g.e., s.132 
95 a.g.e., s.159 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder