İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞTEKİ DIŞ ETKENLER BÖLÜM 9
3.3. 1946 SEÇİMLERİ VE RECEP PEKER HÜKÜMETİ
3.3.1. 1946 Seçimleri Öncesi Siyasal Durum
Cumhuriyet döneminde ilk defa çok partili bir genel seçim yapılmaktadır. Seçimlerin nasıl geçeceği, nasıl sonuçlanacağı, partilerin ve halkın seçim sonucunu nasıl karşılayacağı belli değildir. 1924 ve 1930 deneyimlerinden sonra muhalefet ya susmuş ya da susturulmuş, DP tedbirli hareket etmek zorunda kalmıştır 219.
Çok cesur muhalefet yapmasına rağmen, yasal güvencenin olmaması, Demokrat Parti’yi bazı konularda aşırı temkinli davranmaya yöneltmiştir. DP liderleri,
tabandan gelen, tek-parti rejiminin ve uygulamalarının meşruiyetinin sorgulanması taleplerini reddetmiş ve bunun yanı sıra zaman zaman sertleşen siyasi rejime yönelik eleştirilerini yumuşatmıştır 220.
DP, ilk üç ayda halkın sevgisini kazanmış, örgütlenmesini hızlandırmıştır. Bu durum CHP iktidarını korkutmuş, seçimleri öne almak isteğini daha da kamçılamıştır. CHP iktidarına bu fırsatı, DP Genel Başkanı Celal Bayar’ın çarpıtılarak yayınlanmış bir demeci vermiştir. Bu demeci öne süren CHP iktidarı, “muhalefet erken seçim istiyor” biçiminde propagandaya başlamıştır 221. Seçimlerin, önceden belirlenen süreleri içinde yapılmayacağının ortaya çıkması ve sonrasında 21 Temmuz 1946 yapılmasına karar verilmesi Demokrat Partide seçimleri boykot etme niyetini doğurmuştur 222.
Ama İsmet İnönü’nün korkusu; “Sovyet tehdidinin tüm şiddeti ile sürdüğü ve tüm batılı demokrat ülkelerin gözünün Türkiye’nin yeni siyasal yapılanmasında olduğu, kendi deyimi ile bu “ehemmiyetli devirden geçilirken” muhalefetin seçimlerin öne alınmasına tepki göstermesidir. Bu tepki seçimleri boykot etmek biçiminde ortaya çıkma eğilimi ile belirmiştir. Bu olumsuz durum batılı demokrat ülkelerde, özellikle ABD’nin Türkiye siyasetini de olumsuz yönde etkileyeceği açıktır 223.
İsmet İnönü, muhalefetin seçime katılmamasının Türkiye’yi yabancı devletler karşısında güç durumda bırakacağını şu sözlerle belirtme gereğini duymuştur: “…
Bu devrede Türkiye’nin politikasının hangi istikamette ve anlayışta olduğunun açık surette belli olması lazımdır. Buna memleketin büyük menfaatleri bakımından ihtiyaç gördük...
Memleket idaresini ve politikasını içeride ve dışarıda kararlı bir hale getirmek için yeni büyük seçimlere karar verdik. Dünya vaziyeti kararsız bir karanlık olarak uzun bir sürünceme devrine girmiş görünüyor. Bu devrede Türk politikasının hangi istikamette olduğunu içeride ve dışarıda açık bir surette belli etmesi lazımdır...”demektedir 224.
İsmet İnönü’nün bu konuşmasından iki gün sonra 8 Mayıs 1946 tarihinde DP Genel Başkanlığı, Celal Bayar’ın imzasıyla parti örgütüne bir genelge yayınlanmıştır. Genelgede Belediye seçimlerine girilmeyeceğinin haberini vermekle kalınmamış, genel seçimlere katılmak için de, seçimlerin 1947 yılında yapılması şart koşulmuştur 225.
Celal Bayar, partisinin bu kararını basına açıklarken; “..eğer bu tip tertiplere devam edilirse genel seçimlere girmeyeceklerini” belirtmiştir. İnönü bu açıklamanın üzerine 10 Mayıs 1946 CHP Olağanüstü Kurultayı’nda daha açık bir biçimde dış etkenleri öne çıkarmıştı: “...bu kadar dikkat gösterdiğimiz halde partilerin veya bağımsız adayların birer bahane bularak seçime girmekten kaçınacaklarını farzetmek istemem. Son zamanlarda bazı devletlerde seçime iştirak etmeme taktiği görülmüştür. Bunun manası yabancı devletlere karşı memleketin iç idaresini itham etmektir. Kendi iç idaremizi yabancı devletlere karşı kötülemek teşebbüsünü Türkiye denen devlette
vatandaşların hoş görmeyeceklerine eminim...” demektedir.
İsmet İnönü’nün CHP’nin 10 Mayıs 1946 Olağanüstü Kurultayı’nda bir ölçüde muhalefeti tehdide varan konuşması, DP’nin Belediye Seçimlerine katılmasını
sağlayamamış, seçimler muhalefet olmaksızın yapılmıştır 226.
Belediye seçimleri, adayların eskisi gibi Halk Partisi tarafından gösterilmesi yerine, ilk defa olarak serbestçe halk tarafından gösterilmesini ve seçilmesini
sağlamıştır. Böylece fertler vatandaşlık ve seçmenlik vazifelerini serbestçe yerine getirmişlerdir. Ayrıca seçimler hem Halk Partisi saflarında birçok şahsi çatışmaları açığa vurduğu gibi, Demokrat Partinin gerçek kuvveti hakkında da bir fikir verebilmiştir. Oy verme usulünde genel seçimlerden önce düzeltilmesi gereken, bir takım aksaklıklar olduğu da meydana çıkmıştır. Belediye seçimleri karışık usullere, gizlilik şartlarının bulunmayışına ve muhalefetle karşılaşmaya alışmamış devlet memurlarının partizanlığına rağmen nispeten serbest şartlar altında geçmiştir 227.
3.3.2 21 Temmuz Seçimleri
CHP iktidarının muhalefetin seçimleri boykot etmesini dış etkenleri öne çıkarıp ulusal bir sorun haline getirmesi DP yöneticilerinin tutumlarının değişmesine yol
açmıştır. DP de böyle önemli bir dönemde batılı demokrat ülkelerin kamuoylarında Türkiye’deki seçimlerin ne denli önem taşıdığının bilincindedir ve yayınlamış olduğu bildiriyle de seçimlere katılma kararı almıştır.
DP, ancak 49 ilde seçime katılabilmiştir. CHP’nin Genel Seçimleri öne alması ve seçimlerin tek dereceli fakat bazı eksikliklerle yasalaştırmasının hesabı da budur. Erken seçim hem CHP’ni iktidarda bırakabilir, hem de muhalefetin iktidara geçme heves ve heyecanını tam yok etmese bile, bir derece azaltabilirdi228.
Bu arada Demokrat Parti, Mareşal Fevzi Çakmak’ın da desteğini sağlamıştır. Haziran sonunda siyasal mücadeleye katılmaya karar veren Mareşal Çakmak, Demokrat Parti listesinde bağımsız aday olmayı kabul etmiştir. Bu katılma CHP’yi ürkütmüş. Zira Mareşal, Atatürk’ün yakın arkadaşı olması, İstiklal Savaşı’nda oynadığı önemli rol, dindarlığı, vs. gibi sebeplerle ülkede büyük bir saygınlığa sahiptir. Onu da yanına katan Demokrat Parti, halkın da desteğini arkasında hissettikçe, kanuni yolları terk etmemekle beraber, mücadelesini iyice sertleştirmiştir. Böylece, seçim kampanyası, Türk siyasal hayatının hiç alışık olmadığı bir demokrasi fırtınasına dönmüştür 229.
İnönü, kendisi halk tarafından değil de Meclis yoğunluğu tarafından Cumhurbaşkanı seçildiği gerekçesiyle CHP’nin başkanı olarak kalmak istediğini ve bir partiye bağlı bulunmanın zaruri olduğunu söylemektedir. Köylülere okul inşası konusunda konulmuş olan mükellefiyetleri hafifleteceğini CHP adına vaad etmekte, ayrıca İnönü Demokratların tenkit ettiği Toprak Kanununu savunmakta, hayat pahalılığıyla mücadele edileceğini söylüyor ve seçim kampanyası sırasında yapılan kötü propagandalardan dolayı hınç beslenmeyeceğini belirtmektedir.
Kampanyanın belki de en ilgi çekici tarafı halkın faal bir şekilde tartışmalara katılması, muhalif partiyi heyecanla desteklemesi ve adaylarla halk arasındaki
münasebetler belirli değişikliklerin meydana gelmesidir. Tek parti devrinde seçim bölgelerini pek nadir dolaşan adaylar, seçim bölgelerine giderek halkla
konuşuyorlar, oylarını istiyor ve karşılığında neye ihtiyaçları varsa yapılacağını vaad ediyorlardı..
Muhalif adayların işi daha kolaydı; onlardan kimse program sormuyor, sadece muhalif olmaları aday olmak için yeter sayılmaktaydı. İstanbul gazetelerinden
birçoğu ve bu arada yeni çıkmaya başlayan birkaç gazete de muhalefeti desteklemekteydi.
1946 seçimlerinde aday gösterilen demokratların sosyal durumları incelendiğinde, bunlardan elli ikisinin avukat, kırk birinin toprak sahibi, kırkının doktor, otuz dokuzunun iş adamı, on beşinin emekli general, on dördünün mühendis, on üçünün öğretmen ve kalanının da çeşitli mesleklerden oldukları görülmektedir. Halk Partisi adaylarının ise çoğunlukla emekli asker, tanınmış siyasi şahsiyetler veya yüksek memurlar ve kısmen de serbest meslek mensupları oluşmaktadır 230.
21 Temmuz 1946 günü çok partili yaşamın ilk genel seçimleri, seçim öncesi atmosferin aksine genelde olaysız geçmiştir. Bu seçimlerde DP 465 sandalye için 273 adaydan 66 milletvekilliği, CHP ise 395 sandalye kazanmıştır. Ancak seçim sonuçlarının ilanı ile birlikte DP, CHP’yi ve yönetimi seçimlere hile ve baskı
karıştırdığı gerekçesiyle suçlamıştır. DP’nin itirazları seçimin resmi sonuçlarını değiştirmesine yetmeyecek, 1946 seçimleri Türk siyasal tarihine “usulsüz seçim“ olarak geçecektir.231
3.3.3 Seçim Sonrası Yaşanan Gelişmeler
Cumhuriyet döneminin ilk çok partili genel seçiminden sonra TBMM 5 Ağustos’ta açılmıştır. İnönü 388 oyla Cumhurbaşkanı, Kazım Karabekir de 379 oyla
Meclis Başkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra TBMM’de o güne kadar görülmeyen ilginç bir olay meydana gelmiştir. İnönü yemin etmek üzere kürsüye geldiğinde Demokrat Parti milletvekilleri ayağa kalkmamışlar, bu tavır seçim sonuçlarını bir protesto gösterisi olarak değerlendirilebilir. Bayar’a göre ise bu bir protesto değil, milletvekillerinin milli iradeyi sadece kendilerinin temsil ettiği inancında olmalarının ve milletin üstünde hiçbir kurum ya da kişinin olmadığını göstermek istemelerinin bir göstergesidir. Karabekir’in CHP’ye alınması ve Meclis Başkanlığına getirilmesi CHP ve Karabekir açısından ilk bakışta bir çelişki olarak görülebilir. Bilindiği gibi Karabekir, Terakkiperver Fırkası’nın kurucularından, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’e muhalefetiyle bilinen, ilgisi olmamasına rağmen İzmir suikastı davasında yargılanan ve uzun yıllar göz altında tutulan, siyasi hayattan uzak kalan biridir. Bu özelliklerine rağmen Karabekir, İnönü’nün yakın arkadaşlarından ve halk tarafından sevilen biri olarak kalmıştır. Fevzi Çakmak’tan sonra Karabekir’in de DP’ye geçmesi CHP’yi çok sarsabilirdi. O nedenle kendisine böyle bir görev verilmesi
anlamlıdır 232.
Şükrü Saraçoğlu Hükümeti, Meclis toplandıktan sonra Cumhurbaşkanı’na istifasını vermiş, İnönü Recep Peker’i kabineyi kurmakla görevlendirmiştir. Tatlısert politika için Peker biçilmiş kaftandır. Sertliği Peker, tatlılığı İnönü temsil edecektir 233.
Recep Ağustos’ta Peker hükümeti kurulmuştur. Bu icraat şiddetli başlayan siyasi atmosferin dozajını arttıracaktır. Peker, bürokrasinin tutucu kanadını temsil etmektedir.
Bu durum muhalefeti oldukça rahatsız etmiş, muhalefetle iktidar arasındaki mücadelenin de hangi zeminde süreceğinin işaretlerini de vermiştir. Peker’in
Başbakanlığa getirilmesi kuşkulu bir sürecin başlamasına neden olmuştur 234.
Recep Peker’in 14 Ağustos 1946 günü TBMM’nde ortaya koyduğu Hükümet programında; “…ideolojik mefhumların tağşişe uğradığı bir zamanda da yaşıyoruz.
Yurttaşın anayasada gösterilmiş ve kanunlarla sınırları çizilmiş olan hürriyet ve hakları yanında bu hürriyetlerle beraber bütün devlet varlığının teminatını teşkil eden meşru ve kanuna dayanan otorite, ekseriya totaliter zihniyetle karıştırılarak çürütülmek isteniyor.
Haklarına ve şereflerine hürmet edilen insan kümelerinin rejimi olan demokrasi ve hürriyetten bahis olunurken de anarşizm ideolojisinin meşru otorite düşmanlığına varan ve bir cemiyeti nizamlı halde yaşatmanın bütün meşru yollarını tıkayan dağıtıcı ve parçalayıcı telkinler alıp yürüyor…” demesi, hem CHP’lerce, hem de DP’lerce şaşırtıcı değildir. Asıl ilginç olanı; “Özel teşebbüs” ile ilgili Hükümetin ekonomik görüşleridir. Programda; “İktisadi faaliyetimizi de hususi teşebbüs ve sermayeden faydalanmak,
hususi teşebbüslerle devlet işletmeleri arasında farklı bir muameleye meydanvermemek, onların emniyetle çalışmalarına ve gelişmelerine yardım etmek, Devlet teşebbüsleriyle hususi sermaye arasında işbirliğini sağlamak devlet işletmelerinin hususi teşebbüslerle başarılabilecek sahalara yayılmalarını önlemek ve buna aykırı durumları gidermek kararındayız...” denmektedir. 235
Demokrat Parti, bu seçim olup bittisini sessizce kabul etmeyeceğini göstermek için, daha ilk günlerde sert bir muhalefet politikası izlemeye başlamıştır. Artık
demokrasiye girildiğine göre, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını göstermek azmindedirler. İnönü’nün cumhurbaşkanı seçildiği gün, Demokratlar, bütün meclisin aksine, onu alkışlamak için ayağa kalkmamışlar, arkasından meclis komisyonlarının seçiminde oy kullanmamışlardır. Bu hareketleriyle meclisin meşruluğundan şüphe ettiklerini göstermek istemektedirler. Hükümet, programını okuyup güvenoyu isteyince, programı incelemek için görüşmelerin iki gün geri bırakılmasını istemişlerdir. Bu istekleri kabul edilmeyince de önce salonu terk etmişler ancak oylama sırasında gelip aleyhte oy kullanmışlardır 236.
3.3.4 Recep Peker Hükümeti ve 7 Eylül Kararları
Henüz çok partili hayat yeni başlarken Recep Peker’in Başbakanlığa getirilişi muhalefette şüpheler uyandırmaya yetmiştir. Ama hükümet programından özgürlüklerin geliştirileceği ve demokratik açılımlara devam edileceği anlaşılmaktadır. Örneğin sürgün kanunlarının uygulanmayacağı ve sürgündeki vatandaşlardan durumları uygun olanların isteğe bağlı olarak memleketlerine geri gönderileceği vaat edilmektedir. Ayrıca jandarma ve polisin birleştirileceği, zorla bağış toplanmayacağı ve özgürlüklerin daha iyi teminat alınabilmesi için istinaf mahkemelerinin kurulacağı sözü verilmektedir.
Bütün bu vaatlere rağmen programda hükümetin işleyişi ve otoritesinin korunması konusunda öyle bir üslup kullanılmıştır ki Recep Peker’in otoriter tavrını hissetmemek mümkün değildir. Bir yandan özgürlükleri savunurken diğer yandan da bu özgürlüklerin suistimal edilmesine izin verilmeyeceği söylenmekte, Türkiye’de özgürlüklerden bahsedilirken anarşizmin, meşru otoriteye düşmanlığına varan anlayışı içine girildiğini iddia etmektedir 237.
Hükümet programı ekonomik alanda çeşitli liberal tedbirler ileri sürmektedir. Resmi İthalatçı ve İhracatçı Birlikleri kaldırılması, devlet teşekkülleri mamulleri “Sümerbank” perakendecilere toptancı karı alınmadan tevzi edilmesi, kumaş fiyatlarının indirilmesi, şeker, kahve ve çay satışı serbest bırakılması, Toprak Kanunu Adil bir şekilde uygulanması, köylülerin kendi okullarını yapma mecburiyeti hafifletilmesi, sanayi ham maddelerinin zorla toplattırılmasına son verilmesi ve özel sermayenin deniz nakliyatı yapmasına müsaade edilmesidir. Ekonomik tedbirlerin en önemlileri dış ticaretle ilgili olup 7 Eylül Kararları adı ile anılanıdır 238.
1944’te ABD’de toplanan bir uluslar arası konferans yenidünya para sisteminin temellerini atmıştır. Bu amaçla Uluslararası Para Fonu kurulmuştur. 1947’de faaliyete geçen örgüt 27 Eylül 1947’de Türkiye’nin müracaatını karara bağlamak zorundadır. Türkiye ise batıya eklemlenmek için belli manevralara ihtiyaç duymaktadır 239.
Peker hükümetinin en önemli icraatı 7 Eylül Kararları esas olarak, serbest rekabet yolu ile iç fiyatları dünya piyasası fiyatlarına uydurmak ve böylece ekonomiye istikrar verip, barış devri şartlarına uymasını sağlamak amacıyla devalüasyon gerçekleştirilmiştir. Devalüasyonun amacı, yabancı para birimleriyle ihraç fiyatlarını bir ölçüde ucuzlatmak, bir ölçüde de ihraç mal üreticilerinin kazançlarını artırmaktı, Devalüasyonun toplam ihracat gelişmelerini arttıracağı, ithalatın liberalize edileceği bir dönemde, yüksek maliyetlerle çalışan yurtiçi sanayini koruyacağı sanılmaktadır 240.
Devalüasyon kararının arkasındaki önemli neden, savaş sonrasında kapitalist dünya piyasasının ticaret ve ödemeler düzeninin ana kurallarını saptayan Bretton Woods antlaşmasına katılabilmek, bunun içinde Türkiye’de fiyat ve kambiyo kuru kararlılığını sağlamak amaçlanmıştır.
Bununla beraber 1946 devalüasyon kararıyla, gümrük tarifelerinde değiştirilmiştir. Dövizi önce Merkez Bankası’ndan satın alınmış fakat henüz,
Türkiye’ye girmemiş ithal mallarından da %45 kur farkı tahsil edilmiştir. Aralık ayında Gümrük oranlarında önemli değişiklikler yapılmış, tüketim malları üstündeki spesifik tarifeler daha çok, yatırım ve ara malları üstündeki faizler daha az arttırılmıştır. 1946 tarife ayarlamaları, efektif koruma oranlarının yapısını, yurtiçi sanayi üretimini daha çok koruyan bir şekilde değiştirilmiştir.
Liberal ithalat rejimi ve ucuz döviz politikası yerli sanayiyi sarsabilirdi, 1946’dan sonra ticaret dengesinde görülen önemli açıklar kısa sürede hükümeti yeni
döviz kısıtlamalarına zorlamıştır. Bu kısıtlama ve denetimlerle, ithal mallara sahip üretim yapan yerli sanayi kuruluşlarının korumasından vazgeçilmiştir241.
1946 yılında yapılan devalüasyonla Türk parasının değeri %35 oranında düşürülmüş; 1 dolar, 1.82 TL’den 2.83 TL’na yükselmiştir242. İthalat, lüks ve halk ihtiyaçları bakımından zorunlu olmayan mallar için kolaylaştırılmış sanayi malları ile orman ürünleri fiyatlarında indirime gidilmiş, spekülatif işlemleri önlemek amacıyla ziraat bankası aracılığıyla altın satışı öngörülmüştür. İthal muameleleri oldukça hafifletilmiş ve Merkez Bankası’nda altın satışı serbest bırakılmıştır243.
Tedbirler toplumsal ve ekonomik şartlara dikkat edilmeksizin alınmıştır. Paranın birkaç elde toplanmış olduğu ve ekonomik olmayan maksatlarla harcandığı
gözden kaçırılmış, halk kitlelerinin satın alma gücünün çok düşük olduğu unutulmuştur. Tedbirler işadamlarının ihtiyaçlarına cevap vermek üzere alınmış görünmektedir244.
Hükümetin aldığı tedbirler ticarete serbestlik verdi ama ekonominin diğer sektörlerine, hele istihsal ile yatırımlara hiç dokunulmamıştır. Maaşlar ve işçi ücretleri aynı kaldığı için hayat pahalılığının artması ile dar gelirli grupların hayat seviyeleri arasındaki dengesizlik büyüyerek hükümete karşı hoşnutsuzluk artmıştır245.
DP’lilere göre 7 Eylül kararları zamansızdır. İhraç mallarımıza dünya pazarları da talep artmışken böyle bir durumda paranın değerinin düşürülmesi aleyhimize olacağı düşüncesini taşımaktadırlar. DP’ye göre kararlar fiyatları yükseltecek ithalat zorlaşacak, ithal mallarının yüksek fiyatları daha da artacaktır. Ayrıca ithalatın zorlaşması üretim araçlarının alımını yükseltecek sanayi gelişimimiz baltalanacaktır. DP muhalefeti CHP devletçiliğini hedef alırken, devalüasyona atfettiği hayat pahalılığı, en somut silahını teşkil etmiştir. 1949da fiyatlar ek buhrana bağlı olarak yükselince iktidar ortamının konjoktürel ortamı da kendiliğinden hazırlamıştır246. 7 Eylül Kararları fiili duruma mesuliyet kazandırmaktan ibarettir. 7 Eylül Kararları, Türkiye ile IMF arasında kurulan bağında ekonomiye ilk yansımasıdır247.
Böylece Recep Peker hükümeti isabetsiz ekonomik tedbirlerle işe başlamış; bu durum hükümetin itibarını düşürerek halkı muhalefete daha da yaklaştırmıştır248.
Millet Meclisi 1 Kasım 1946 günü toplanır toplanmaz Demokratlar 7 Eylül kararlarının tenkit eden bir önerge vermişlerdir. İktidar ise muhalifleri hükümetin ekonomik siyasetini baltalamakla suçlamaktadır 249. Adnan Menderes, bütçenin açıklıktan ve gittikçe bozulan iktisadi ve mali durumu için köklü tedbirlerden yoksun olduğunu, bürokrasinin çok yaygın hale geldiğini, tarımın yeter derecede desteklenmediğini belirtmiştir. Recep Peker, kürsüye gelerek bu görüşlerin “psikopat bir ruhun ifadesi” olduğunu söyleyerek, Celal Bayar’ın halkı isyana teşvik ettiğini ileri sürmüştür. Bu sözler üzerine, Demokrat Parti Grubu hemen meclisi terk etmiştir. Bu hareket, çok partili demokrasi rejimini yerleştirme gayretlerinin karşılaştığı en ciddi bunalımın başlangıcı olduğu söylenebilir 250.
Meclisi terk eden Demokratlar bu boykotlarını dokuz gün sürmüştür. İnönü,. Celal Bayar’la yaptığı görüşmede, böyle durumların tekrar yaratılmaması için güvence istemişlerdir. Sonunda anlaşmaya varılarak, 27 Aralık’ta DP grubu meclisteki yerini almıştır.
BÖLÜM DİPNOTLARI;
219 Çufalı, a.g.e., s.76.220 Ünal, a.g.e., s.218
221 Toker, a.g.e., s.97s
222 Karpat, a.g.e., s.141.
223 Toker, a.g.e.,s.174
224 Ekinci, a.g.e., s.323.
225 Toker , a.g.e.,s.103.
226 Ekinci, a.g.e., s. 321-323.
227 Karpat, a.g.e., s.139.
228 Ekinci, a.g.e., s.325-326.
229 Cem Eroğul, a.g.e., s. 36.
230 Karpat, a.g.e., s.142-143
231 Akşin, a.g.e., s183
232 Çufalı, a.g.e., s.85.233 Toker, a.g.e., s.133.
234 Eroğlu, a.g.e. s18
235 Kazım Öztürk, Türkiye Cumhuriyetleri Hükümetleri ve Programları, İstanbul: Ak Yayınları,1969, s.284.
236 Eroğul, a.g.e., s.38.
237 Çufalı, a.g.e., s.86.
238 Karpat, a.g.e., s.151.
239 Timur, a.g.e., s.230.
240 Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950,İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları,2000,s.160.
241 Tezel, a.g.e.,s.161-162.
242 Timur, a.g.e., s.93.
243 Karpat, a.g.e., s.152.
244 a.g.e.,s 151-152
245 Timur a.g.e., s94
246 a.g.e., s94
247 Eroğlu a.g.e., s.21.
248 Haluk Cillov, Türk Ekonomisi, İstanbul:1970, s.139.
249 Gevgilili, a.g.e., s48
250 Karpat , a.g.e.,s.154.
10.CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder