İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞTEKİ DIŞ ETKENLER BÖLÜM 12
3.4.3 Marshall Planı
Truman doktrini, esas itibarıyla Yunanistan ve Türkiye’ye askeri yardımı öngörmüştür. Çünkü bu iki ülke Sovyetlerin doğrudan doğruya baskısı ve tehdidi altındadırlar..
Fakat bu sırada Avrupa’nın durumu iktisaden son derece kötüdür. Altı yıllık savaş bütün ülkelerin ekonomik kaynaklarını tüketmiştir. Savaş bütün ülkelerde ağır tahribat yapmıştır. Bir bakıma toplumlar açlıktan kıvranmaktadırlar ekonomileri harekete geçirecek kaynak yoktur.285.
Amerikalılara göre İkinci Dünya Savaşının getirdiği büyük yıkım Avrupa da kaos yaratmış bu nedenle komünistler ve dolayısıyla SSCB yükselişe geçmiştir. SSCB
yayılması karşısında Avrupa maddi ve manevi olarak güçlendirilmelidir. Avrupa ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilirse siyasal olarak da bağımsızlı ğını koruyabilirdi. ABD bu noktada İngiltere Almanya ve Fransa’yı ve sonra tüm Avrupa’yı artan bir biçimde siyasal ve ekonomik işbirliği içine sokmak böylece bütünleşmiş bir Avrupa yaratarak Sovyet ilerlemesini durdurmak istemektedir. Alım gücü sıfırlanan Avrupa ABD üretimini ve ekonomisini de olumsuz etkilemektedir. Amerikan mallarının alım bulabilmesi için öncelikle Avrupa’nın ekonomik olarak kalkındırılması gerekmektedir 286
Amerika batı Avrupa’nın bu ekonomik sıkıntılarına yardımcı olmak için her şeyi yapmıştır. Amerika’nın 1945 Haziranı ile 1946 sonu arasında Batı Avrupa’ya
yaptığı ekonomik yardım 15 milyar dolar olmuş, fakat bu yardım bütçe açıklarının kapanması, ithalat için kullanılması gibi, paranın verimli olmayan ve gidip de gelmeyeceği alanlara harcanmıştır. 287.
O halde Avrupa’nın kalkınması için verimli bir formül bulmak gerekmektedir. Amerikanın arayıp bulduğu formül, Dışişleri Bakanı George Marshall’ın 5 Haziran
1947 günü Harvard Üniversitesinde yaptığı bir konuşma ile ortaya atıldı. Marshall Planı denilen bu konuşma, 16 Nisan 1948’de Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD) kurulmasını sağlamıştır 288.
ABD Dışişleri Bakam George Marshall Avrupa’nın içinde bulunduğu duruma kısaca değindikten sonra Avrupa uluslarını ortak bir imar planı içinde bir araya
getirebileceğinin kararlılığını taşıdığını ifade etmiştir Marshall, SSCB de dahil olmak üzere tüm Avrupa ülkelerini bu plana katılmaya davet etmektedir. Marshall’a göre ABD dünyanın iktisadi sağlığına kavuşması için elinden gelen tüm yardımı yapmalıdır. Aksi takdirde siyasal istikrar ve devamlı bir barıştan söz etmek mümkün değildir. ABD, herhangi bir ülkeye ya da doktrine karşı değil açlığa yoksulluğa ve kaosa karşı yönelmiş politikalar yürütmelidir.
Marshall’in önerisinde üç nokta göze çarpmaktaydı. Birincisi, Truman Doktrininden farklı olarak, ekonomik tamir üzerine vurgu yapılmaktadır. Yeni politika, açlık, yoksulluk ve kaosla mücadeleye yönelmiştir. Herhangi bir askeri yardım söz konusu edilmemektedir. İkincisi, ulusal düzeyden, bölgesel düzeye (tüm Avrupa latası) çıkılmıştır. Daha önce Türkiye ve Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi tek tek ülkelerle yardım ilişkisine giren ABD, bu politikasını değiştiriyordu. Üçüncüsü, bu girişimi engellemeye kalkışacak olan hükümetler, siyasal partiler ya da grupların Amerika’nın direnişiyle karşılaşacağının ifade edilmesidir. Bu sözler SSCB’ye ve Batı Avrupa’daki komünist partilere yönelik açık bir ihtar niteliği taşımaktadır289.
Bunun üzerine, İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünde 16 Avrupa devleti, 12 Temmuz 1947 de Paris’te toplanarak, Avrupa devletlerinin ihtiyaçları konusunda
ortak bir bir rapor hazırlamışlardır.
Bu program üzerine ABD 2 Nisan 1948’de Dış Yardım Kanununu kabul ederek, bir yıldan beri Truman Doktrini gereği Türkiye ve Yunanistan’a yapılan yardımı
bu kanun çerçevesine almıştır. Dış yardım Kanunundan sonra Avrupa’nın Kalkınma Programını tatbik etmek amacıyla İktisadi İşbirliği İdaresi 3 Nisan 1948’de Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı kurulmuştur.
3.4.3.1 Marshall Planı ve Türkiye
Marshall Planı adı verilen Avrupa Kalkınma Projesinin ilk hazırlığı 12 Temmuz 1947’de Paris’te toplan 16’lar konferansı çalışmaları ile başlamıştır. Avrupa
Ekonomik İşbirliği Komitesi (OECD) halinde çalışan konferans, çalışma programı ve ABD’ne gönderilecek genel raporun kapsayacağı unsurlar hakkında bazı ilkesel kararlar vermiş ve raporun hazırlanmasına esas olacak bilgilerin derlenmesi için her devlete soru cetvelleri gönderilmiştir. Türk hükümeti de istenilen bilgileri bir rapor halinde komiteye vermiştir 290.
Bu rapordaki istekleri inceleyen Amerikalı teknik ve siyasal uzmanlar, Marshall yardımlarının savaştan büyük zarar gören ülkelerin ekonomilerini canlandırmaya yönelik bir program olduğu düşüncesiyle Türkiye’ye yardım verilmesine karşı çıkmaktadırlar. Çünkü Türkiye’nin altın ve döviz stoklarıyla dış ticaret dengesi diğer 15 Avrupa ülkesine göre daha iyi durumda bulunmaktadır. Üstelik Türkiye, yardımı ortak bir Avrupa kalkınması için değil kendi kalkınma planının finansmanı için kullanacağını bildirmiştir. Ayrıca uzmanlarca hazırlanan ve daha sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Kongreye sunulan Türkiye ülke raporunda, ekonomisi nispeten iyi durumda olan Türkiye’ye, Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ülkelerine hammadde ihraç etme görevi yüklenmiştir. Dolayısıyla Türkiye’ye sadece, kısa vadede Türk ekonomisinin mevcut düzeyini korumasına yardımcı olacak mamul maddeler gönderilebilirdi. Böylece programın ilk 15 aylık dönemi için, tarım ve madencilik sektörlerinde kullanılacak aletler elektrik malzemeleri nakliye kamyonları petrol ürünleri ve kereste biçiminde 58.900.000 dolarlık bir yardım yapılması öngörülmektedir.
Amerikalı uzmanların bu tutumu Türk kamuoyunda büyük bir endişeyle karşılanmıştır 291. Dış işleri Bakanı Sadak, dış kredi gereksinmesini şöyle belirtmektedir:
“Nispetsiz derecede çok insanın silah altında bulundurmasının memleket ekonomisinde husule getirdiği ağır yük, Türkiye ekonomik kaynaklarının tam ve
muvazeneli gelişmesine başlıca engel teşkil etmektedir… Her ne kadar Türkiye ’nin döviz kaynakları normal ihtiyaçları karşılayacak miktarda görünüyor ise de, bu kaynaklar dış baskılar neticesi askeri teçhizat ithali icap ettiği taktirde bu ithalatı finanse edecek imkanları sağlayamayacaktır” demektedir.
Ayrıca, Truman Doktrini ile gelen askeri malzemenin bakım masrafları ve yedek parça için dolar ödenmesi zorunluluğunun, Dışişleri bakanının açıkladığı duruma
etkisini belirtmek gerekir 292.
Bu arada, Ankara ’daki ABD Büyük elçiliği Washington ’a bir rapor yollayarak Türkiye’nin ekonomik durumu dolayısıyla yardım verilecek ülkeler listesine alınması gerektiğini belirtmiştir.
ABD, Plan içine alınabilmesi için Türkiye’nin kalkınma planında, Marshall Planının ruhuna uygun bazı değişiklikler yapmasını istenmektedir. Verilecek yardım
tarımsal üretimin artırılması, tarım aletlerinin modernizasyonu ve ulusal ulaşım sisteminin yenilenmesi için kullanılması amaçlanmıştır. Kalkınma planının bu şekilde yenilenmesiyle Türkiye, Avrupa ’nın Yeniden İmarı programına katılan diğer ülkeler için bir gıda ve ham madde deposu haline gelecektir. Sanayi alanındaysa, değerli madenlerin, özellikle ABD savunması için büyük önem taşıyan kromun çıkarılmasına önem verilmesi istenmiştir. Türkiye bu istekleri yerine getireceğini bildirmektedir. ABD böylece Türkiye’nin Marshall Planından yararlanabilmesini kabul etmiştir 293.
Türkiye ’nin, Truman Doktrininden sonra Marshall Planına da dahil olması Türk kamuoyunda ülkenin, batı dünyasına girmesi ve bu dünyanın lideri durumuna
yükselen ABD ile savunma münasebetlerine geçmesinde bir merhale olarak görülmüş ve batı dünyası sadece coğrafi alan değil, demokratik bir sembol olarak da değerlendirilmeye başlanmıştır 294.
3.4.3.2 Marshall Planının Türkiye’de Yorumlanışı
Truman doktrininde olduğu gibi, Marshall Planı da Türkiye’de Dışişleri Bakanı Sadak’ın deyimi ile basit bir iktisadi düzenleme olarak görülmüş, batı dünyasının içine girmede önemi bir aşama biçiminde yorumlamıştır.
“”Marshall Planına dahil olmamak, Türkiye’yi siyasetten yalnızlık içine atacağı gibi iktisaden de büyük zorluklara uğratabilirdi. Marshall planı daha geniş ve
ilerici devletler grubuna girmiş bulunmak memleketimiz için hayırlı olacaktır.” demiştir
Bir ulus baş makalesinde de OECD çerçevesinde yapılan 16’lar Paris Konferansının asıl siyasal yönü üzerinde durulmakta ve şöyle denmektedir: “Gerçekten
16’lar toplantısı… Yalnız bir iktisadi kalkınma değil, aynı zamanda bir siyasi savunma konferansı hüviyetini kazanmıştır… Bahis konusu olan yalnız Avrupa’nın değil, bütün dünyanın kader ve istikbalidir, Avrupa bu davada bir coğrafi mefhum değil, bir demokratik semboldür.”
Truman Doktrininden sonra Marshall Planı da Türkiye’nin II Dünya Savaşı’ndan sonra giriştiği bir yandan Batılılaşma, öte yandan ve şimdi onun önderi
durumuna geçmiş bunması ABD ile savunma ilişkilerine geçme çabalarında önemli bir aşama olarak kabul edilmiştir. Ayrıca batının coğrafi değil de demokratik bir simge biçiminde yorumlanması bundan böyle çok duyulacaktır.
4 Temmuz 1948 de Türkiye ile ABD arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşmasıyla Marshall yardımlarının verilmesine başlanmıştır. Anlaşmanın giriş
bölümünde, “Avrupa ülkelerinde bireysel özgürlük ilkelerini, özgür kurumları gerçek bağımsızlığı devam ettirmenin, sağlam iktisadi koşullar oluşturmaya istikrarlı uluslar arası iktisadi ilişkilere geniş ölçüde bağlı bulunduğu,” ifade edilmekte ve anlaşmanın Türkiye’nin 16 Nisan 1948 de Paris’te imzaladığı Avrupa Ekonomik İşbirliği Sözleşmesine dayandığı belirtilmektedir295. İkinci olarak, askeri yardım anlaşmasında olduğu gibi, ekonomik yardım da birtakım koşullara bağlı olarak verilecektir: Yardım, ABD ile üzerinde anlaşmaya varılmış bulunan genel amaçlara uygun olarak kullanılacaktır. Öte yandan, metinden de anlaşılacağı üzere, Türk Hükümeti, ABD tarafından tekelci olarak görülen ekonomik yapıyı liberalleştirmek yükümlülüğü altına da girmiştir. Üçüncü olarak, Türk hükümeti, yine askeri yardım anlaşmasında olduğu gibi ekonomik yardım konusunda da yurt içinde geniş propaganda yapacaktır 296.
Sonuç olarak Marshall Planıyla Türkiye’nin beklediğinden daha az yardım gönderildi. Bu yardımların kullanım alanlarının ve genel olarak Türk ekonomisinin temel hedeflerinin Amerikalılarca belirlenmesi sonucunda, Truman Doktriniyle gelen yardımlar gibi Marshall yardımları da 1950’lerin başlangıcından itibaren Türkiye’nin her alanda, dışa bağımlı hale gelmesine doğru giden yolda önemli bir kilometre taşı olmuştur 297.
SONUÇ
Türkiye tarihine bakıldığında demokratikleşme sürecinin Osmanlı Devleti’nde Sened-i İttifak’la başlayan, Tanzimat Fermanı’yla hız kazanan ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasından itibaren de hala devam etmekte olan bir süreç olduğu görülmektedir.
Demokrasinin gelişimi ve yerleşmesi süreci cumhuriyetten önce, ilk olarak Osmanlı Devletinde adım atılmış, Sened-i İttifak’la başlayan bu süreçte padişahın yetkilerini devretmesi anlamına gelen bir durumun ortaya çıkması, Türk siyasal yaşamında yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Osmanlının içinde bulunduğu düzenin batının etkisiyle çözülmesi, bu çözülüşün toplumun iktisadi yapısında yarattığı bunalım, merkezi iktidarın zayıflamasına neden olan gelişimleri beraberinde getirirken, batıdaki bağımsızlık, eşitlik, milliyetçilik gibi fikirlerin Osmanlı İmparatorluğundaki çeşitli azınlıklar arasında benimsenmesi, bu grupların devlete karşı yer yer ayaklanma girişimlerine yol açmıştır. Bu dönemde yayınlanan Tanzimat ve Islahat Fermanları İmparator luğun kurtuluşunda başarılı olamamış, çünkü bunların da dayandığı bir taban
ve kadrolar olmadığı gibi yaptırım gücü de yoktur. Bütün eleştirilere rağmen Tanzimat döneminin, İmparatorluğun kurtarılması için yeni esaslar benimseyen, klasik devlet esasları yerine, batıda demokratik mücadelelerden geçerek kurulmuş olan meşruti sistemi amaçlayan bir neslin yetişmesini hazırlaması da yadsınamaz bir gerçektir.
Osmanlı İmparatorluğunun kurtuluşunu meşruti sistemde gören “Genç Osmanlılar” cemiyeti bu dönemde karşımıza çıkmaktadır.
Aslına bakılırsa, Osmanlı Devleti’ndeki yenileşme ve batılılaşma hareketlerinin hepsi, devletin gerilemesini önlemek, dağılmasını engellemek amacını gütmüş ve bu doğrultuda orduda ve devlet yapısında birtakım girişimler olarak kendini göstermiştir.
1920’lere dek yapılmış olan yenilik ve batılılaşma çalışmaları, içerideki Osmanlı Aydını’ndan gelen baskıdan ziyade esas olarak, dış güdümlü ve dış baskılar
sonucu ortaya çıkmıştır. Fakat özellikle gayrimüslimlerin özgürlüklerini hedef alan fermanlar, Türk halkını memnun etmemekle beraber, Padişahın yetkilerini ilk defa kendi eliyle sınırlandırması, yasama ve yürütme organlarının ve 1908’de parlamento tarzında bir yapının oluşması, siyasal demokrasinin gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.
II. Meşrutiyetin demokratik gelişim çizgisi içindeki önemli özelliklerinden birisi, ilk kez olarak açık ve özgür parti hayatını başlatmış olmasıdır. Fakat programları, amaç ve düşünleri farklı partiler olmakla birlikte, tüm bu partilerin ortak bir özelliği vardı ki, o da partilerin hiç bir şekilde ekonomik ve sosyal temele dayanmamasıydı. Bu partiler toplumun içerisindeki ekonomik ve toplumsal baskılar sonucu değil, idareci sınıfın kendi aralarındaki mücadeleleri sonucu oluşmuş partilerdi. Ayrıca, II. Meşrutiyetin en ilginç yönü Osmanlı tarihinde ilk defa düşünen bir toplum manzarası göstermesidir. Dönem içerisinde siyasal özgürlüklerin tanınması, kişi hak ve hürriyetlerinin anayasal belgelerde güvence altına alınmasının doğal bir sonucu olarak, göreli bir tartışma ortamının doğduğu görülmektedir. Devletin birlik ve bütünlüğünü temine çalışan küçük birer devlet doktrini olarak İslamcılık, Osmanlıcılık, Batıcılık, Türkçülük şeklinde sıralanabilir teorik görüşler ortaya atılmıştır. II. Meşrutiyet sonrası çok partili yaşam deneme si çok kısa sürmekle birlikte, İttihat ve Terakki Fırkası 1913 ten itibaren 1918’e kadar tek başına ülkeyi yöneten siyasal güç halini almış, Türk demokrasi hayatı ilk defa kesintiye uğramıştır. Bundan sonraki Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan gelişmeler, devleti parçalanma sürecine sokmuştur.
Kurtuluş savaşıyla birlikte kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasinin getirilme ve yerleştirilme çabalarının Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapıldığı ve demokrasinin gelişme ortamının da yine onun gerçekleştirdiği devrimler sayesinde oluşturulduğu, tartışmasız bir gerçektir. Cumhuriyet kurulduktan sonra demokratik parlamenter yapı oluşturulmuş olmakla birlikte, başlanan çok partili siyasi yaşam kısa sürmüştür. 1924 yılında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının, özellikle devrimlerin yerleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde, devrim karşıtları tarafından destekleniyor olması CHF yöneticileri tarafından hoş karşılanmaması, partinin kısa sürede kapatılmasında önemli bir etken olduğu kaçınılmazdır. Diğer bir açıdan bakılırsa Avrupa’da ortaya çıkmış olan demokrasi gerçeğine ulaşmak isteyen diğer toplumlar, batının çok uzun bir zaman diliminde gerçekleştirdiği dönüşümleri çok daha kısa bir sürede gerçekleştirmek zorundadırlar. Değişim sürecinin çok yavaş olduğu böyle
toplumlarda birtakım müdahalelerde bulunulması kaçınılmaz bir gereğidir. Bu dönemde CHP otoritesinin iktidarı tek başına elinde tutması bu durumun kaçınılmaz bir gerçeğidir.
Buna rağmen, Atatürk için çok partili yaşam hep bir ideal olarak kalmıştır. Dünyada otoriter rejimlerin şekillenmeye başladığı yıllarda, Türkiye’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurulmasında herhangi bir engellemeyle karşılaşılmamıştır. Yine 1929 Dünya Ekonomik Bunalımının da etkisiyle güçlenen Faşizm ve Nasyonal Sosyalim dünyada çok büyük ilgi uyandırırken , ekonomik bunalımla birlikte İngiltere ve Amerika gibi demokratik ülkelerde devletçi önlemlere dönülmüştür. Bu dönemde Mustafa Kemal Atatürk, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurarak bir kez daha çok partili yaşama yönelmiş, ama ülkenin içinde bulunduğu koşullar bu girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.
Fakat Devleti farklı temellere oturtma amacı nedeniyle uygulanan yöntemler devrim hareketine olan tepkiyi arttırmış, bu da otoriter yapının daha da sertleşmesine neden olmuştur. Dönemin tek partisinin başında bulunan Mustafa kemal Atatürk’ün değişmez başkanlığının kabul edilmesi, millet adına meclise seçilecek adayların, partinin genel başkanının iradesine bırakılması, TBMM’nin hem oluşumunun, hem de idaresinin bir tek kişinin iradesine bağlılığını ortaya koyar niteliktedir.
Bununla birlikte iki çok partili deneme dışında, muhalefet hareketinin gözlenmediği bu dönemde, 1935 yılından sonra parti ve devlet kurumları birbirinin içine girerek, tek partiye hukuki bir nitelik kazandırıldığı gibi, 1937 yılında ise tek partinin ideolojiçerçevesine anayasal bir statü verilmek suretiyle, inkılapların yerleşmesi uğruna partisizleşme doğru giden bir yapı oluşturulmuştur. Türkiye’de tek parti yönetimi, Atatürk’ün ölümüyle birlikte büyük değişikliliklere uğrayarak belli bir aşamaya getirilmiş, kişi hak ve özgürlükleri, İkinci dünya savaşının oluşturmuş olduğu koşullarla birlikte iyice kısıtlanmıştır. Bu bilgilerin ışığında özellikle 1930’dan sonra Türkiye’de
kontrolü elinde tutan CHP’nin tek parti yönetimine dönüşmesi, dünyada popüler hale gelmiş olan Faşizm ve Nasyonal sosyalizmden etkilenmiş olduğu apaçık görülmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası demokrasi cephesinin savaştan galip ayrılması, totaliter rejimleri andıran siyasi yapıların müttefikler nezdinde tepki ile karşılanmasına neden olmuştur. Bu dönemde Türkiye’de otoriteyi elinde bulunduran tek parti yönetiminin, totaliter bir yapıya benzerlikler taşıdığı görülmektedir.
İkinci dünya savaşının sonuna doğru, Almanya’nın yenileceğini anlayan Türkiye, Sovyetler Birliği’nin askeri olarak güçlenerek etki alanını genişletmesini de göz önünde bulundurarak tarafsızlığını müttefikler lehine bozmuş ve fiilen olmasa da resmen savaşa katılmıştır. Bu arada artık belirginleşmeye başlayan uluslar arası tabloda da kendine bir yer edinme çabasına girmiştir.
İkinci dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardında Türkiye büyük bir yalnızlığa düşmüş, buna Sovyet tehdidinin şiddetini arttırarak sürdürmesi eklenince, ülkedeki olağanüstü koşullar ve savaş hali bir süre daha devam etmiştir.
Bu bağlamda Türk Tek Parti politikasının yeni yönelişleri de biçimlenmeye başlamıştır. Sovyet tehdidinin artık açıkça ortaya çıktığını gören Türkiye, bu tehdidi dengelemek amacıyla ABD başta olmak üzere, batının desteğini sağlama gereğini duymuştur. Bu amaçla da batıya hoş görüneceğini umduğu demokratik düzene geçme sürecine başlamıştır.
İlk başlarda, Türkiye’nin Sovyetler Birliği tehdidine karşın ABD ve İngiltere’nin desteğini sağlamak için gösterdiği çabalar istenilen sonucu vermemiştir. Fakat zamanla Sovyetler Birliği konusundaki görüşleri benzeşmeye başlayınca Türkiye’de bu ülkelerden beklediği desteği bir ölçüde sağlayabilmiştir. ABD’nin bu desteği askeri alanda Truman Doktrini ile ekonomik alanda ise Marshall Planı ile gerçeklik kazanmıştır.
1945 Bütçe görüşmelerinde belirginleşen muhalefet, özellikle Çiftçiyi Toprak landırma Kanunu süresince sınırlarını çizerken, kanunun onayı ile birlikte Dörtlü Takrir veren milletvekilleriyle, CHP içinde muhalefet kendisini göstermiş tir. Uluslar arası ortamın gereği olarak, Demokratik süreç adına adım atmaya çalışan tek parti yönetimi, CHP içinden doğan muhalefet hareketini hizipçilik olarak değerlendirerek dışlamış ve CHP dışında oluşacak yeni partiyi de kendi içerisinden oluşturma yoluna gitmiştir.
1946 yılında kurulan Demokrat Parti önceleri “muvazaa partisi” olarak nitelendirilmesine maruz kalsa da, uluslararası ortamın getirdiği koşullardan
yararlanmasını bilmiş, ve CHP karşısında iktidara talip olma özelliği kazanmıştır.
Osmanlı ile başlayan ve Cumhuriyet dönemiyle devam eden çok partili yaşam denemeleri, iktidarda bulunan parti otoritesi tarafından, muhalefet partilerinin ortadan kaldırılmasıyla tek parti iktidarlarına dönüşmüştür. Tek parti otoritesine yönelmede, uluslar arası ortamın bulunduğu durum göz ardı edilmemelidir. İttihat ve Terakki
Fırkası’nın 1. Dünya savaşı ortamında iktidarını sağlamlaştırmış olması, CHP’nin TCF ve kendi eliyle kurduğu SCF’ nin kapatılması sürecinde de, totaliter rejimlerin dünyada gözde olduğu dönemlere rastladığını görmekteyiz
Fakat İkinci Dünya savaşı sonrası hayata geçen çok partili yaşam süreci ile birlikte, CHP karşısında kurulmuş olan DP’yi, siyasi yaşamdaki devamlılığı adına, yukarıda belirttiğimiz diğer muhalefet partilerden ayıran bir özellik bulunmak tadır. Bu ise Sovyet baskısıyla bunalan tek parti iktidarının, ABD ve İngiltere’nin desteğini arkasına almak adına demokratikleşme yolunu seçmiş olmasıyla birlikte, artık tek parti yönetimine geri dönülemeyeceğinin, açıkça ortaya çıkmış olmasıdır.
BÖLÜM DİPNOTLARI;
285 Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s.443 .
286 Baskın, a.g.e., s.538
287 Armaoğlu,a.g.e, s.443
288 Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, s. 165
289 Oran, a.g.e., s. 538.
290 Sander, a.g.e., s.46 .
291 Oran, a.g.e., s.539-540.
292 Sander, a.g.e. s.47.
293 Oran, a.g.e., s.540.
294 Sarınay, a.g.e., s. 68.
295 Oran, a.g.e., s. 541.
296 Sander, a.g.e., s.49-50.
297 Oran, a.g.e., s. 542.
KAYNAKÇA
Abadan, Yavuz ve Bahri Savcı. Türkiye’de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış, Ankara: A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1959.
Afetinan, Ayşe. Medeni Bilgiler ve M.kemal Atatürk’ün El Yazıları,2. Basım, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1988.
Afetinan, Ayşe. Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 3. basım., Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 1981.
Ahmad, Ferroz. Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980,İstanbul:Hil yayınları, 1994.
Akandere, Osman. Milli Şef Dönemi, Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Etkenler 1938-1945, İstanbul: iz Yayıncılık, 1998.
Akşin, Sina. Yakınçağ Türkiye Tarihi , 1908-1980, İstanbul: Doğan Medya, Kelebek Matbaacılık.
Armaoğlu, Fahir. Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri (Açıklamalı), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,VII.Dizi, 1991.
Armaoğlu, Fahir. İkinci Dünya Savaşı Yılları (1939-1946), Ankara : Dışişleri Bakanlığı Yayınları, 1973.
Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyası Tarihi 1914-1980, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1983.
Arsel, İlhan. T. İmge Kitapevi İmge Kitapevi Teokratik Devlet Anlayışından
Demokratik Devlet Anlayışına, Ankara: A.Ü.Hukuk Fakültesi Yayınları,1975.
Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk(1919-1920): Cilt 1. Haz. Zeynep Korkmaz. Ankara:
Başbakanlık Basımevi, 1984.
Avcıoğlu, Doğan. Türkiye’nin Düzeni, İstanbul: Tekin Yayınları,1987.
Aybars, Ergün. İstiklal Mahkemeleri. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975.
Aybars, Ergün. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 3.basım,İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları no:43.
Aydemir, Şevket Süreyya. İkinci Adam, 2. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1968.
Aydemir, Şevket Süreyya. İnkilap ve Kadro, 2.baskı, bilgi yayınları., Ankara: 1968.
Bayur, Yusuf Hikmet. Türk İnkılabı Tarihi, Ankara, c.2, s.10. 1964.
Berkes, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul: Doğu-Batı Yayınları, t.y. s.
Bila, Hikmet. C.H.P. Tarihi 1919-1979, Ankara: Doruk Matbaacılık,1979.
Bozdağ, İsmet. Bir Devrin Perde Arkası: Atatürk, İnönü, Bayar Çekişmeleri, İstanbul:Kervan Yayınları., 1972.
Burçak, Rıfkı Salim. Türkiye’de Demokrasiye Geçiş 1945-1950, Ankara: Olgaç Yayınları, 1979.
Cillov, Haluk. Türk Ekonomisi, İstanbul:1970.
Çavdar, Tevfik. Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839- 1950), Ankara: İmge Kitapevi, 1995.
Çeten, Anıl. Atatürk ve Cumhuriyet, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1981.
Çufalı, Mustafa. Türkiye’de Demokrasiye Geçiş dönemi (1945-1950), Ankara: Babil Yayınları, 2004.
Dal, Kemal. Türk Anayasa Hukuku, Ankara:A.Ü. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, 1978.
Dursun, Davut. Demokrasi Sorunu ve Türk Demokrasisi, İstanbul: Şehir Yayınları, 2001.
Ekinci, Necdet. II. Dünya Savaşından Sonra Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, 1.basım, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları 1997.
Erkin, Feridun Cemal. Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar, Yorumlar, Ankara : Cilt I, T.T.K.B., 1980.
Erkin, Feridun Cemal. Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara: 1968.
Erer, Tekin.Türkiye’de Parti Kavgaları, Ankara: Ticaret Postası Matbaası, 1963.
Eroğlu, Cem. Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, 2. Basım Ankara: İmge Kitabevi, 1990.
Eroğlu, Hamza. Milli Egemenlik İlkesi ve Anayasalarımız, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları sayı 1,cilt:1, kasım 1984.
Eroğlu, Hamza. Türk İnkılap Tarihi, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. 1982.
Eryılmaz, Bilal. Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul: İşaret Yayınları, 1992.
Esen, Bülent Nuri. Türk Anayasa Hukuku, 2.Basım, Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1971.
Gevgilili, Ali. Yükseliş ve Düşüş, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1987.
Goloğlu, Mahmut. Demokrasiye Geçiş 1946-1950, İstanbul: kaynak yayınları, 1982.
Goloğlu, Mahmut. Milli Şef Dönemi (1934-1945), Ankara: Kalite Matbaası, 1974.
Gönlübol, Mehmet ve Haluk Ülman. Türk Dış Politikasının Yirmi Yılı, 1947-1965,
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.XXI, No.1 1996.
Gürün, Kamuran. Türk Sovyet İlişkileri (1920-1953), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991.
Güvenir, O. Murat. 2. Dünya Savaşında Türk Basını, İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 1991. İnan, Süleyman. Muhalefet Yıllarında Adnan Menderes,
İstanbul.
Karpat, Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul: İstanbul Matbaası, 1967.
Kindross, Lord. Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Ayhan Tezel (Çev.), İstanbul: Sander Yayınları, 1970.
Koçak, Cemil. Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Cilt 2., Ankara: iletişim Yayınları, 1986.
Kongar, Emre. İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal yapısı. 4. Basım, İstanbul: Remzi Kitapevi. 1981.
Mardin, Şerif. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895 – 1908), 2: Basım, İstanbul: İletişim Yayınları, 1983.
Oran, Baskın. Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar; Cilt 1. 1919-1980, İstanbul: İletişim Yayınları, 2001.
Öz, Esat. Türkiye’de Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, 1.Basım Ankara: Gündoğdu Yayınları,1992.
Özbudun, Ergun. Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, Ankara: A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları,1975.
Özdağ, Ümit. Ordu Siyaset İlişkileri,İstanbul: Bilge Oğuz yayınları, 1998.
Özek, Çetin. Devlet ve Din, İstanbul: Ada Yayınları.
Öztürk, Kazım. Türkiye Cumhuriyetleri Hükümetleri ve Programları, İstanbul: Ak Yayınları,1969.
Sander, Oral. Türk-Amerikan İlişkileri 1947-1964, Ankara: Ankara Ünv. Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları No.427, 1979.
Sarınay, Yusuf. Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi ve Nato’ya Girişi (1939-1952), Ankara : Nüve Matbaası ,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
Kültür Eserleri Dizisi:107.
Sencer, Muzaffer. Türkiye’de Siyasal Partilerin Sosyal Temelleri.İstanbul: May Yayınları, 1974.
Soysal, Mümtaz. Anayasaya Giriş 2. Baskı: A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1969.
Soysal, Mümtaz. 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 6.basım,İstanbul: Gerçek Yayınevi,1986.
Tekelli,İlhan ve Gencay, Şaylan. “Türkiye’de Halkçılık İdeolojisinin Evrimi” Toplum ve Bilim Dergisi. Sayı: 6-7( Yaz – Güz), 1978.
Tezel, Yahya Sezai. Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923–1950, İstanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları,2000.
Truman, Harry s. Hatıralarım, Cihad Baban, Semih Tuğrul (Çev), Ankara: Ulusal Basımevi, 1968.
Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye’de Siyasal Partiler (1859-1952), İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1952.
Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye’de Siyasal Partiler, C,I, İkinci Meşrutiyet Dönemi, 2. Basım., İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1988.
Teziç, Erdoğan. 100 Soruda Siyasal Partiler, İstanbul: Gerçek Yayınevi,1976.
Timur, Taner. Çok Partili Hayata Geçiş, İstanbul: İletişim Yayınları, 1991.
Timur, Taner. Türk Devrimi ve Sonrası (1919–1946). Ankara: Doğan Yayınları, 1971
Toker, Metin. Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları, Tek Partiden Çok Partiye Geçiş, 1944-1950, 3. basım Ankara: Bilgi Yayınları, 1990.
Torun, Esma. II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’de Kültürel Değişimler İç ve Dış Etkenler (1945-1960), İstanbul: Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, 2002.
Tuncay, Mete. T.C.’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması(1923-1931), İstanbul: Cem Yayınları, 1990.
Tuncay, Mete. Siyasal Tarih (1908–1923), Türkiye Tarihi 4, Çağdaş Türkiye (1908–1980), İstanbul: Cem Yayınevi, 1990.
Turgut, Nukhet. Siyasal Muhalefet Batı Demokrasileri, Sosyalist Ülkeler–Türkiye, Ankara: Birey ve Toplum Yayınları, 1984.
Tokin, Hüsrev f. Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi (1839 – 1965), İstanbul: Elif Yayınları, 1965.
Us, Asım. 1930-1950 Atatürk, İnönü, İkinci Dünya Harbi ve Demokrasi Rejimine Giriş Devri Hatıraları, İstanbul: Vakit Matbaası, 1966.
Ülman, A.Haluk. Türk-Amerikan Diplomatik Münasebetleri, 1937-1947, Ankara, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dış Münasebetler Enstitüsü Yayını, No.14, 1961.
Ülman, A.Haluk. Türk-Sovyet Münasebetleri (1923-1960) İkinci Cihan Savaşı İçinde, Forum, Cilt WII, Sayı 153, 1960.
Ünal, Oğuz. Türkiye’de Demokrasinin Doğuşu, Tek Parti Yönetimi’nden Çok Partili Rejime Geçiş Süreci, 1. Baskı, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1994.
Yerasimos, Stefanos. Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, Babür Kuzucu(Çev.) 6.Basım, İstanbul: Belge Yayınları, 1992.
Yeşil, Ahmet. Türkiye’de Çok Partili Siyasi Hayata Geçiş, TC Kültür Bakanlığı Yayınları 897, Kültür Eserleri Dizisi/114, Özyurt Matbaacılık, Ankara, 2001.
Yetkin, Çetin. Türkiye’de Tek Parti yönetimi 1930 -1945, 1. Basım, Ankara: Altın Kitaplar Yayınları, 1983.
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin tarihi, Yasemin Saner Gönen (Çev.), İstanbul: İletişim Yayınları,1998.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder