31 Temmuz 2017 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 30

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 30


4.9. 28 Şubat Süreci ve Cumhurbaşkanlığı Makamı 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 28 Şubat süreci içerisinde ki faaliyetleri ve MGK Toplantısı öncesi yapmış olduğu açıklamalar uzun süreli bir olgunun ürünü 
olmakla beraber özellikle bu dönem içerisinde hükümete, askerlere ve vatandaş lara çeşitli mesajlar gönderme yoluna gitmiş özellikle Cumhurbaşkanı Demirel ’in konuşmalarında “Dini siyasete alet etmek isteyenleri hem günah hem de suç işlemekle” itham etmiş ve hükümet kanadına; “ Dini İstismar Etmeyin! ” uyarısında bulunmuştur. 
Bununla beraber laikler ve Müslümanlar şeklinde bir ayrım yapılmasının dinen caiz olmadığı gibi, hukuka da aykırı olduğunu izah etmiştir. Din duygularının, dince kutsal sayılan şeylerin siyasi amaçlarla istismar edilmesinin anayasal bir suç olduğu ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Hükümet kanadına bu uyarı mesajlarını göndermekle beraber özellikle askeri kanada ise “Çare Demokraside” uyarısında bulunmuş ve devletimize ve demokrasiye olan inancımızı kaybedemeyeceğimizi, demokrasiyi; öfke üzüntü ve hiddetin kurbanı edemeyeceğimizi, demokrasinin dışında çare aramaya kalkarsak sorunların daha da çoğalacağını ve aydınlık yarınlar için demokrasiye bağlı kalmamız gerektiğini ifade etmiştir. 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hükümet ve askeri kanatlara vermiş olduğu bu ılımlı ve yapıcı mesajlar ile beraber kamuoyuna da “Nemelazımcı Olmamak” gerektiğine dair mesajlar veren Cumhurbaşkanı Demirel; “Demokrasiyi işleten kamuoyudur. Kamuoyunun takipçiliği ve hassasiyeti işin ruhudur. Giden ağam gelen paşam, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı toplumlarda haksızlığa karşı çıkılması mümkün değildir. Vatandaşlarımızın, Cumhuriyet’e her zaman sahip çıkacağına olan güvenim tamdır.” (9 Şubat 1997) Hürriyet, s.1 şeklindeki açıklamaları ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel süreç içerisindeki Cumhurbaşkanlığı Makamının ve yaşanan bu sürecin hassasiyetini vurgulamıştır. 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yaşanan bu süreç içerisinde ki açıklamaları ve tarihi mesajları RP dışında diğer tüm partiler ve sendikalar tarafından 
olumlu karşılanmış olmakla beraber; ANAP Lideri Mesut Yılmaz; “Cumhurbaşkanı’nın çıkışını gayet olumlu buldum” CHP Lideri Deniz Baykal; “Cumhurbaşkanı kendisinden bekleneni yapmıştır. Tam da bu ortamda böyle bir değerlendirmeye ihtiyaç vardı” Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden; “Cumhurbaşkanı Anayasal sorumluluğuna uygun, görev anlayışını en uygar bir biçimde yansıtan özen ve duyarlılığının örneğini vermiştir” Yıldırım Aktuna ise “Benim günlerdir söylediklerim de bu doğrultudadır.” şeklindeki açıklamaları ile Cumhurbaşkanı Demirel’e aynen destek vermişlerdir (9 Şubat 1997) Hürriyet, s.20. 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hükümete, kamuoyuna ve askeri kanada vermiş olduğu bu mesajlar RP cephesinden hoş karşılanmamış ve Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel’in bu mesajları karşısında adeta şaşkınlık içerisinde kalmıştır. Yaşanan bu olaylarla beraber özellikle Taksim’e cami projesi krizinin gündemde olduğu tarihlerde dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Taksim'e cami yapılması için 17 yıl önce kararname çıkardığını, bu sırada gürültü kopmadığını belirtirken, itirazın Kur’an’a olmadığını; onu siyasete alet edenlere olduğunu belirtmiştir (Özgan, 2008, s.96). 

Süleyman Demirel'in 1991 yılında Yeni Asya yayınlarından çıkmış olan “İslâm, Demokrasi, Laiklik” adlı kitabının ilgili bölümlerinin yayınlayan Hasan Celal Güzel Süleyman Demirel’ in “ İslâm, Demokrasi, Laiklik ” adlı kitabından öne çıkan düşüncelerini şu şekilde aktarmıştır: 

“Atatürk'ün kurduğu laik devlet değil İslâm devletidir (s. 85). Devlet hayatımızda da, devletimizi idare edenlere Kur’an’daki hakikatler yol göstermiş, yön 
vermiştir (s. 193). Temelinde ahlâk, temelinde manevî değerler manzumesi olmayan memleketlerin büyük sıkıntılara düştüğünü tarih göstermiştir (s. 107). Bu memleketin her vatandaşı göğsünü gere gere Ben Müslüman’ım diyemezse, Türkiye'de huzur olmaz (s. 65 ve diğer sayfalar). İslâm’ın getirdiği ana kaide lerle, hukukun üstünlüğüne dayanan anayasa devletinin kaideleri arasında çelişki yoktur (s. 36). Kişi başını örtmek istiyorsa örtsün. Ona niye karışılıyor. Başörtüsünün laiklikle bir alâkası yoktur. Anadolu kadınının yüzde sekseninin başı örtülüdür (s. 94). Benim söylediğim şu: 

Serbest bırakalım. İsteyen bağlasın, isteyen açsın (s. 116). İrtica dendiği zaman, bu iddialar mesnetten yoksun; zaman, makam ve kişi hayatına bağlı değilse, ciddi telâkki olunamaz (s.101) (Demirel, 1991). Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu düşünceler ile beraber 28 Şubat Kararları karşısında ki tutumu ise “28 Şubat kararları denen kararların 1’inci maddesi demokrasinin, laikliğin korunması maddesidir. Sonuncu maddesi de Atatürk'e dil uzatanlara karşı tavır takınılmasıdır. Kimse dine siyaseti karıştırmasın” demiştir (29 Şubat 2000) Hürriyet, s.1. 

Nazlı Ilıcak göre; “Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için, 28 Şubat post-modern darbe olarak literatüre girdiğinden dolayı üç darbenin muhatabı da olmuştur. Türk siyasetinin 40 yılında iniş çıkışlarla yer alan Süleyman Demirel, söyleminin vazgeçilmez motifini demokratlığı olarak tanımlamıştır” yorumunu yapmıştır. 

Murat Yetkin ise 28 Şubat 1997 MGK Toplantısı’na giden süreçte bazı önemli dönüm noktaları olduğundan bahsetmiş ve bu dönüm noktalarını şöyle açıklamaktadır: 

 “4 Şubat 1997’de, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Başbakan Erbakan'a yazdığı mektup, Süleyman Demirel, 17 Ocak 1997’de Genelkurmay'da aldığı brifingin ardından 27 Ocak 1997 MGK'sı öncesinde Başbakan Erbakan'a yazılı bir uyarı yapmış, ülkede yaşanan olaylardan duyduğu rahatsızlığı dikkate almasını istemiştir. Anayasa'nın 120, 121, 122. maddeleri, devletin korunması ile ilgili tedbirler öngörmüştür ibaresini de mektubuna eklemiştir. Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan açıkça olağanüstü dönem koşullarının kapıda olduğunu söylemiştir”. 

28 Şubat 1997 MGK Toplantısı’ndan önce Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; Başbakan Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı ile yaklaşık 10 dakika süren bir toplantı yapmışlardır. Ön değerlendirme toplantısı olarak da değerlendirilen bu süreçte Cumhurbaşkanı Demirel; üyeleri gergin geçeceği belli olan MGK’nın atmosferine hazırlayıcı nitelikte bir konuşma yaptıktan sonra toplantı salonuna geçilmiştir (Kazan, 2013, s.267). 

Yaşanan bütün bu gelişmelere baktığımızda ise sonuç olarak Başbakan Erbakan 18 Haziran 1997 istifası ile beraber başbakanlığı DYP Lideri ve koalisyon ortağı Tansu Çiller’e devretmeyi düşünmüş, ancak beklenen olmamıştı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz'a vermiş ve Anasol-D Hükümeti’nin temelleri Mesut Yılmaz ile atılmış oldu. 


4.10. 28 Şubat 1997 Tarihi MGK Toplantısı Sonrasında Yaşanan Siyasi Gelişmeler 

Demokrasilerde, “ Milli İradenin ” dokunulmazlığı esastır. Türkiye’de her 10 yılda bir gerçekleştirilen darbeler ve müdahaleler, “milli iradeyi” yok ederek, 
demokrasinin kesintiye uğramasına yol açmış; Türkiye’nin “kanun devletinden”, bir “hukuk devletine” dönüşmesine engel olmuştur. Milletin temsil hakkını tehlikeye düşürecek her müdahale demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi evrensel değerleri çiğnemek anlamına gelmektedir. Millet iradesinin sürekliliği ve aksatılmaya uğratılmaması temsili demokrasinin temelidir. 
Bu yüzden demokrasi,  her koşulda korunması gereken ve kültür benliğimize nakşedilmesi gereken bir değerdir (Komisyon, 2012, s.510). 

Özellikle 28 Şubat sürecinin en önemli unsurları olarak Refah-Yol Hükümeti ve TSK teşkil etmektedir. Bu süreç içerisinde TSK’nın irtica ve şeriat karşısındaki tutumu ile bunun yanında Refah-Yol Hükümeti’nin 28 Şubat Kararları’nı uygulamamakta ve irticai akımlara olan desteğini sürdürmekteydi. 

28 Şubat 1997 Tarihli MGK Kararları sonrası genel olarak yapılan tesbit ve değerlendirmeler şu yönde idi. Refah-Yol Hükümeti’nin gitmemesi durumunda, 
TSK’nın bir müdahale içerisinde olup olmayacağı idi. Bununla beraber ordunun açık bir darbeye yönelip yönelemeyeceği daima tartışılan konular arasında yer almıştır. Yani askeri müdahale tek bir olasılığa bağlı idi. O da, şeriatçı grupların ülke çapında sokağa dökülerek eylemlere giriştikleri, Cezayir türü kanlı eylemlerin gerçekleşmesi olasılığıdır. BÇG’nun kamu görevlilerinin siyasi eğilimlerinin tespit edilmesini öngören talimatlar hazırlamasının ardındaki saik, bu olasılıktır. Bu talimatlar, kitlesel olayların patlak vermesi ve Ordu'nun müdahale etmesi durumunda askerlerin hangi kesimlerden destek alabileceği, hangi kesimlere karşı dikkatli olması gerektiğinin saptanmasına ilişkin kapsamlı bir ihtimal planlamasının bir uzantısıdır. Ordu, kendisini bu nitelikte bir çatışmanın ortasında bulduğunda hazırlıksız yakalanmak istememektedir Bu olasılık dışında bir darbe hazırlığı söz konusu değildir (Özgan, 2008, s.98). 

Ülkemizde meydana gelen 3 Askeri darbede de bunun başarı sağlamadığı görülmüş olmakla beraber farklı bir yol ve yöntem denenmek istenmiştir. Bu farklı yol ve yöntem ise TBMM’de ki Başbakan Erbakan’ın en büyük desteği konumunda bulunan DYP lideri Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Tansu Çiller’in Başbakan Erbakan’a vermiş olduğu desteği kırıp Tansu Çiller’i koalisyondan çekilmeye ikna etmektir. Bu başarılabilirse Türkiye’de ki Refah-Yol Hükümeti ile başlamış olan ve 28 Şubat süreci içerisinde ki bu yaplanma ve kriz ortamı da sona ermiş olacaktır. 

KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1


31 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder