19 Aralık 2016 Pazartesi

Filistinli Gerillaların Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği Baskını


Filistinli Gerillaların Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği Baskını


  Hatırlıyor musunuz? Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği’ne 13.07.1979 tarihinde ‘ Filistin Devriminin Kartalları ’ adlı örgüt adına hareket eden gerillalar tarafından baskın yapılmıştı.
Burada Mısır Büyükelçisi dahil yaklaşık yirmi kişi gerillalar tarafından rehin alınmışlardı.
Ankara’daki Arap ülkelerine mensup elçilikler devreye girerek arabuluculuk yapmaya çalışmış ancak muvafak olamamışlardı.
Eylemle ilgili gelişmeleri anlatmadan önce Musul’daki rehine olayına değinmek istiyorum. IŞID eline bırakılan ‘danışıklı rehine’ olayında yalnızca konsolosluk görevlileri değil türk dış politikasının kriptolarıda gönüllü olarak bu suç örgütünün eline teslim edilmiş oldu.
Dikkat edilirse Türk dış politikası o tarihten itibaren açıkça rehin kaldı. Bu rehin alma olayı hangi tahhütler, hangi angajmanlar sözkonusu olduysa tam olarak bilemiyoruz, ancak Konsolosluk görevlileri teslim edilmekle birlikte devam etmektedir.
Buradan konumuza geçeyim. Bu hükümetin içinden geldiği gelenek ve genel anlamda türkiye sağı daha önceki bir tarihsel olayda nasıl davranmışlardı? Mısır Elçilik baskınının gerçekleştiği dönemdeki bir kaç günlük gazete yayınlarına dayanarak aktarmak istedim.
Eylemin gerçekleştiği Mısır Elçiliği civarında bulunan İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e iletilen bildiride; ‘Türkiye, Filistin düşmanı Sedat ile tüm ilişkilerini kesmelidir. Filistin bir devlet olarak kabul edilmeli, Filistinlilerin geleceği ve kendi toprakları üzerinde hür devlet olarak varlıkları Türkiye’ce kabul edilmelidir. Mısır-ABD ve Mısır-İsrail arasındaki anlaşmalar Türkiye tarafından reddedilmelidir. Türkiye İran devrimini örnek olarak almalıdır. Lübnan köylerinde bulunan Filistinliler üzerindeki baskılar kaldırılmalıdır.’ görüşleri yer alıyordu.
Gerillaların eyleme geçmeleri ise o dönem büyük yankılar uyandıran bir başka tarihsel olayla ilgiliydi. Kısaca anımsatayım: İsrail Başbakanı Menahem Begin ve Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat 17 eylül 1978 tarihinde gizli görüşmeler ve pazarlıklar sonrasında ABD denetiminde bir barış anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma çerçevesinde İsrail Sina Yarımadası’ndan çekilirken, Mısır İsrail’le ilk kez diplomatik ilişki kuran arap ülkesi oluyordu. Bu anlaşma sonrası her iki lider Nobel Barış Ödülü aldılar.
Filistin Devrimi’nin Kartalları adlı örgüt eylemlere başladığında FKÖ ile ilişkilendirilmekle birlikte bu ilişki FKÖ tarafından ısrarla reddediliyordu. Ankara eyleminden bir yıl önce Lefkoşe’deki Mısır ve İsrail Büyükelçiliklerini havaya uçurma girişiminde bulunmuşlardı. Kısa bir süre öncede Beyrut’taki John Kennedy Kültür Merkezi yine bu örgüt tarafından bombalanmıştı.
Filistinli eylemciler ilk yayınladıkları bildirinin ardından tercüman vasıtasıyla ‘hain Sedat’la ilişkilerin kesilmesi ve kendilerini bir arap başkentine götürecek bir uçak temin edilmesi’ ve Kahire’de bulunan iki Filistinli’nin serbest bırakılması talebinde bulundular. Ancak daha sonra yapılan açıklamalarda İran ve Kuveyt gerillaları kabul etmeyeceklerini açıkladılar.
Bu sırada Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan Başbakan Bülent Ecevit taleplerin karşılanması konusuna ‘bir şey söyleyemem’ yanıtını vererek, bilgi almak üzere olay yerine gitmişti. Bülent Ecevit daha sonra dönemin Genelkurmay Başkanı ve 12 eylülün müstakbel faşist darbe lideri Kenan Evren’le bir durum değerlendirmesi yaptıklarını açıkladı.
Mısır Büyükelçilik yakınlarına gelen Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin burada elçiliğe yönelik operasyon hazırlıklarını yönettiler.
Operasyon için Batman’dan 40 kişilik özel tim getirildi. Kısa süre sonra takviye olarak Diyarbakır’dan ek özel birlikler getirildi. Bunlarında yeterli olmayacağı düşünüldüğünde Batman’dan Dağ Okulu mensubu takviye özel timler getirildi. Daha sonra eylemin ikinci gününde bu kez Foça’daki Jandarma Komando Okulu’ndan özel timler aktarıldı.
Bu sırada önce Alman Hükümeti Mogadişu baskınına katılan timleri yardımcı olmak üzere göndermeyi teklif etti. Aynı şekilde İsrail Hükümeti Mısır kabul ettiği takdirde yardım edeceklerini açıkladı.
Olayların hedefindeki ülke Mısır ise ‘Ankara baskınına karışmayacağını’ açıkladı. Mısır gazeteleri olayı Kaddafi ve Esat’ın kışkırttıklarını yazıyorlar ve bu ülkeleri suçluyorlardı.
İsrail Hükümeti adına yapılan açıklamada bu ‘terör eyleminin Kreisky, ve Willi Brandt’ın Viyana’da Sosyalist Enternasyonal toplantısı’nda Yaser Arafat’la görüşmeleriyle yapılan hatadan kaynaklandığını, burada tedhişçiliğin kışkırtıldığını’ suçlamaları yer aldı.
Eylem haliyle Türkiye’de büyük yankılar uyandırdı. O dönem bir açıklamada şimdiki Erdoğan ve AKP’nin içinden geldikleri gelenek olan ‘ Milli Görüş ’ çizgisinin siyasi temsilcisi durumundaki Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan tarafından yapılmıştı.
Erbakan açıklamasında Filistinli gerillaların bu eylemlerine ilişkin ‘ülkemiz dışarıdan gelen teröristlerin cirit attıkları bir ülke haline geldi’ diyordu.
Geleneksel devletçi Cumhuriyetçi Güven Partisi Lideri Turhan Feyzioğlu ‘türk devletine karşı cinayet işleyen silahlı tedhişçilerin kahraman ya da dost gibi görülmesi şaşkınlıkların geçmişte milletimiz pahalıya mal olduğu’ açıklamasını yaparak kınarken; MHP adına Sadi Somuncuoğlu Hükümetin üç gün boyunca olayları seyrettiğini söyleyerek ‘türk milletinin gururunun incindiğini’ belirtiyordu.
Tabi bu operasyon hazırlıkları sürerken, devrimci mücadelenin son derece yüksek olduğu koşullarda Ankara’da Filistinle Dayanışma amacıyla çeşitli yerlerde Pankartlar asılırken, kimi yerlerde destek amaçlı korsan gösteriler yapıldı.
İşgal eyleminin ikinci gününde eylemcilerle görüşmek üzere Şam’dan özel olarak THY ile getirilen dört FKÖ yöneticisi önce Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün ve İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’le görüştüler.
FKÖ’lü yöneticiler ‘arabuluculuk’ için geldiklerini ve ‘eylemle ilgilerinin bulunmadığını’ söylerlerken, Başbakanlık’tan bir açıklama yapıldı.
Açıklamanın son bölümünde ‘bilindiği gibi Türk ulusu, Filistin halkının kurtuluş ve bağımsızlık davasını ve ulusal haklarını içtenlikle benimseyip desteklemektedir. (…) FKÖ’nün tepkisi ve yaptığı girişim bir iyiniyet kanıtı olarak değerlendirlmiş ve memnuniyetle karşılanmıştır.’ görüşüne yer veriliyordu.
FKÖ’lü yöneticiler, yanlarında İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş olduğu halde Büyükelçiliğin arkasındaki bulunan Elçilik konutuna gerillalarla konuşmaya gittiler. Daha sonra Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun aynı şekilde FKÖ heyeti yanlarında olduğu halde gerillalarla telefon görüşmeleri yaptılar.
Gerillalar daha sonra FKÖ yöneticilerinin telkinleriyle teslim oldular. Gerillalar teslim olurlarken ‘yaşasın Filistin, Viva Türkiye’ sloganları attılar.
Dışarı çıktıklarında Hasan Fehmi Güneş’in elini sıkarak öptüler. İşte bu tavır Türkiye’de tartışmaların ve zaten amansızca süregiden anti-komünist kampanyanın dozunu arttırdı.
Başbakan Bülent Ecevit İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in gerillalar tarafından öpülmesini övgü ile karşılıyorum’ diyerek, ‘olaydan sonrada insanca yaklaşımından ötürü kutladı’.
Eylemin sonuçlanmasından sonra FKÖ’lü yetkililerden biri olan Abu Firas ‘türk hükümetinin çağrılısı olarak geldiklerini, görevlerinin kan dökülmeden arabuluculuk yapmak olduğunu ve görevlerini başarıyla tamamladıklarını’ açıkladı.
Daha sonra Hükümet tarafından FKÖ’nün Ankara’da bir hafta içerisinde temsilcilik bürosu açmasına karar verildiği açıklandı.
Ara bir not olması açısından belirtmem gerekiyor; basında yer aldığına göre, FKÖ’nün bu eylemden bir iki yıl öncesinde MC Hükümeti döneminde Ankara’da temsilcilik açma girişimi reddedilmiş, bu sırada temsilcilik açmak amacıyla Ankara’ya gelen FKÖ üyeleri MİT tarafından sınır dışı edilmişlerdi.
İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in Filistinli gerillalara sarılması, özellikle Tercüman önderliğinde sağ basının yoğun nefret kampanyasına neden olmuştu.
Ana muhalefet Lideri Süleyman Demirel, ‘canileri kucaklayıp öpen bir İçişleri Bakanı bir gün dahi görevde kalamaz’ diyerek ‘teröristleri makam arabasıyla götürmesini skandal’ olarak nitelendirmişti. Sonrasında konuyu Meclis’te tartışma konusu yapmışlardı.
Şimdiyse ana muhalefette yer alan CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Konsolosluk görevlierininserbestbırakılmaları nedeniyle Başbakan Davutoğlu’nu telefonla arayıp kutladığı haberleri yer aldı.
Resmi/sivil faşist çetelerin tüm türkiye’de kol gezdikleri, katliamlar düzenledikleri, yanısıra İsrail’in sınırsızca saldırı ve katliamlarını sürdürdüğü ve Orta Doğu’yu kan gölüne çevirdiği koşullarda, Hasan Fehmi Güneş’in gayet insancıl bir reaksiyonu, bir anda anti-komünist kampanyanın bir parçası haline getirilmişti.
Son derece normal bir davranıştan nasıl da faydalanma alçaklığını göstermeye kalkıştılar.
IŞID gibi milyonlarca insanın kaderleriyle oynayan bir suç şebekesinin elinde ‘anlaşmalı rehine’ olarak bırakılan Musul konsolosluğundaki 49 görevlinin serbest bırakılmaları sürecinde ve sonrasında Erdoğan başta olmak üzere ‘ Çakma ’ başbakan Davutoğlu ve diğerleri nasıl bir utanmazlık, ve küstahlık sergilediler.
Her an bir ‘pislik’ çıkarmaya hazır ‘şirretlikle’, kendi görevlileri hakkında ‘ihmal’ vb. türü haber ve yorumların yayılmasına dahi bilinçli olarak ‘göz yumarak’ IŞID’a verdikleri desteği ve ‘ Diplomatik Müzakerelerini ’  sahiplenince içinden geldikleri geleneğin ve genel anlamda türkiye sağının Mısır Elçiliği baskını nezdinde Filistin ‘davası’ndaki tutumunu hatırladım.
O dönemlerde yaptıkları tek şey, tıpkı bugün yaptıkları gibi, gizlice Amerika’yı ve İsrail’i destekleyerek, Filistin şehitlerinin ‘ruhlarına fatiha okuyup’, ‘gıyabi cenaze namazı’ kılmak ve ‘yüz kez Kurana el basıp, yüz kez yalan söylemek’ti.
Birde unutmadan devrimci mücadelenin son derece yüksek olduğu koşullarda Filistin’li gerillaların eylemi sonlandırmaları nın bir gün sonrasıydı, 18 temmuz tarihli gazetelerde ‘ Nikaragua diktatörü Somoza’nın kaçtığı ’ haberleri yer alıyordu.
O başarının bizi devrime bir adım daha yaklaştırdığını hissediyorduk.
2014-09-24 Ahmet Akif Mücek
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder