20 Temmuz 2016 Çarşamba

28 ŞUBATA GİDEN YOL İLE 15 TEMMUZA GİDEN YOL AYNI OLSA GEREK.. BÖLÜM 2




28 ŞUBATA GİDEN YOL  İLE 15 TEMMUZA GİDEN YOL AYNI OLSA GEREK.. BÖLÜM 2







İsmail Hakkı Karadayı 28 Şubat sürecinde genelkurmay başkanlığı görevini yürütüyordu. [AA]
31 Ocak: Kudüs Gecesi
Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız Filistin ile dayanışma gecesi düzenledi. Geceye şeriat çağrısı yapan İran Büyükelçisi Muhmammed Rıza Bagheri'nin çağrılması, yapılan konuşmalar ve sergilenen tiyatro oyunu, irtica tartışmalarını tırmandırdı. Hamas ve Hizbullah liderlerinin posterlerinin asıldığı salonda, Bekir Yıldız'ın konuşmasındaki ''Başörtüsü Müslümanların şeref sancağıdır. Başörtüsü takmayanların kendi vücutlarını şerefli görmeyerek, peşkeş çektikleri, şeref sancağı olan başörtüleri ve diğer değer yargıları için sabırlı bir şekilde mücadele yapacakları, ancak Müslümanların sabrı taştığında işin nereye varacağının çok iyi bilindiği [...] kendi hataları ile hasta düşen laiklerin kollarına ve bacaklarına zorla basarak, şeriat enjekte edecekleri..." gibi ifadeleri daha sonra dava konusu oldu.
Yıldız, bu sözleri sebebiyle, 6 Şubat'ta gözaltına alındı, Ekim 1997'de de "halkı din farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa tehlikeli biçimde açıkça tahrik ettiği" gerekçesiyle 4 yıl 7 ay hapse mahkum edildi.
3 Şubat 
Sincan Belediyesi'nin Kudüs Gecesi'ni düzenlediği çadırın etrafında çekim yapan gazetecilerdenStar televizyonu muhabiri Işın Gürel, bir belediye çalışanı tarafından tokatlandı. Kameraların önünde gerçekleşen bu saldırı, laik kesimde büyük tepki uyandırdı. 
4 Şubat 
Başbakan Necmettin Erbakan, grup toplantısında Sincan Belediyesi'nin düzenlediği gece için, "Biri hataen bir resim asarak bu ülkeyi yıkamaz" dedi, ancak bu sözleri tartışmaları yatıştırmaya yetmedi.
Kudüs Gecesi'nin ardından Sincan'dan geçirilen askeri araçlar hükümete bir mesaj olarak algılandı. [AA]
Hükümete askerlerin en sert uyarısı, Ankara Sincan'da oldu. 20 tank ve 15 zırhlı araç şehir merkezinden geçiş yaptı. Genelkurmay Başkanlığı ve DYP'li dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, tankların eğitim amacıyla geçtiğini açıklarken, olay askeri müdahale tartışmalarını başlattı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir daha sonra tankların geçişi için "demokrasiye balans ayarı yaptık" ifadesini kullandı. 
Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanı ile görüşürken, grup toplantısında bu tür olayların demokrasilerde olabileceğini söyledi. Hükümet ortağı Tansu Çiller, tankların yürütülmesi için "Sincan'daki olayı yok sayamayız, küçükseyemeyiz" dedi. 
Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi. Mektupta, laik düzenin korunması için mevcut kanunların eksiksiz uygulanması, devlet kurumlarına köktendinci akımların girmesinin engellenmesi gibi uyarılar vardı.
15 Şubat
Ankara'da on binlerce kadın 'Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü' düzenledi. Elliye yakın sivil toplum örgütünün katılımıyla gerçekleştirilen eyleme, aralarında TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da bulunduğu çok sayıda erkek de destek verdi.
24 Şubat
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "irtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir" diyerek askerin tavrını bir kez daha ortaya koydu. 
28 Şubat 
Hükümet ile asker arasındaki gerilimin tırmanırken, Milli Güvenlik Kurulu "irtica" gündemiyle toplandı. Askeri kanat, 18 maddelik bir karar listesi ortaya koydu. En önemli istek 8 yıllık zorunlu eğitimdi. Böylece İmam Hatip Liseleri'nin orta kısmı kapanacaktı. Tüm Kuran kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması, tarikatların faaliyetlerinin yasaklanması gibi istekler 9 saat süren toplantıda dile getirildi.
Erbakan MGK'daki kararları hemen imzalamadı. MGK Genel Sekreterliği, "kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir" şeklinde bir açıklama yaptı. Başbakan Erbakan, askerlerin isteklerine karşı, diğer parti liderlerinden destek aradı, ancak bulamadı.
4 Mart 
Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'tan kararların yumuşatılmasını istedi, aksi halde bildiriyi imzalamayacağını söyledi.
İşçi ve işveren sendikaları konfederasyonları, bir araya gelip MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar.
5 Mart
İlhan Kılıç, başbakan ile görüşmesinden sonra, MGK kararlarıyla ilgili imzaların tamamlandığını açıkladı.
Başbakan Erbakan, Milli Güvenlik Kurulu kararlarını imzaladı. Ancak uygulanmaması için harekete geçti. Kararları Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) tartışmaya açıp reddedilmesini sağlamayı amaçlıyordu. Buna Tansu Çiller de destek verdi. Ancak TBMM Başkanı Mustafa Kalemli, "MGK kararlarının muhatabı hükümettir. Kesinlikle bunları Meclis'te tartıştırmam" diyerek buna engel oldu. 
13 Mart
Başbakan Yardımcısı Çiller, MGK kararlarının kısa, orta ve uzun vadede uygulanması konusunda Erbakan ile birlikte bütün bakanlara talimat verdiklerini belirterek, "Sekiz yıllık eğitim bu hükümet zamanında ortaya çıkmış değildir. Yıllardır konuşulan bir konu. Ama biz ciddiyetle ele alıyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın, bu geçiştirme falan değil, çok ciddi bir çalışmadır" dedi.
22 Mart 
Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, İmam Hatip Liseleri'ni de kapsamak üzere bütün ortaokulların aşamalı olarak kaldırılması yöntemi üzerinde ağırlıklı olarak durulduğu bildirildi.
Çevik Bir 28 Şubat sürecinin mimarlarındandı. [AA]
31 Mart 
28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısı yapıldı. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir "ilk hedef irtica" açıklamasını yaptı. Laiklik karşıtı akımlarla mücadelenin TSK'nın bir numaralı önceliği olduğunu söyledi.
17 Nisan: Komutandan Erbakan'a hakaret
1997 Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in, adını anmadan Başbakan Erbakan'ı hedef alan ve küfür de (pez..... k) içeren bir konuşması medyaya yansıdı. RP'li bir milletvekilli, Özbek hakkında soruşturma açılması için Genelkurmay Başkanlığı'na başvurdu. Soruşturma izni için dosya Başbakan Erbakan'ın önüne geldi. Ancak Erbakan gerilimin daha da tırmanmaması için bu izni vermedi.
10 Mayıs: Çiller'den karşı hamle
Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, İstanbul'da "darbe tehlikesine" karşı miting düzenledi. Hedefinde medya patronları vardı. Medyanın hakim kurumları Sabah, Doğan ve Koç gibi gruplara sağlanan teşvikleri ifşa etti. Bu meydan okuma, Refah-Yol hükümetini daha da yalnızlaştırdı.
21 Mayıs / RP'ye kapatma davası
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisi hakkında, "Laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapatma davası açtı.
Dava 16 Ocak 1998'de sonuçlandı ve parti kapatıldı. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'e 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Kapatılma gerekçesinde, parti görevlilerinin laiklik karşıtı eylemleri, devletin kurucusuna karşı suçlamaları ve başörtüsüyle ilgili siyaseti de kanıtlar arasında sayıldı.
Bağımsız kalan milletvekilleri, kapatma ihtimaline karşı kurulan Fazilet Partisi'ne geçti.
Refah Partisi'nin kapatılmasının ardından Necmettin Erbakan'a beş yıl siyaset yasağı getirildi. [AA]
7 Haziran 
Genelkurmay Başkanlığı, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
10 Haziran: TSK'dan brifingler 
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
11 Haziran
Genelkurmay Başkanlığı'nda basın mensuplarına da bir brifing verildi. Brifingler dizisi, rektörler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri gibi kesimlerle devam etti. Askerlerin Nisan ayı sonunda başlayıp, Haziran ortalarına kadar süren brifinglerinde, iktidar partisi açıkça, irticai akımlara destek olmakla suçlanıyordu. Medyaya verilen ikinci brifingden sonra, askerlerin irtica tehlikesine karşı "gerekirse silah kullanırız" dediği manşetleri atıldı.
18 Haziran: Refah-Yol döneminin sonu
Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.
19 Haziran: Demirel Çiller'e görev vermedi
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller'e vermedi. Bunun yerine Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Demirel, bu tercihini yıllar sonra "Ben Çiller'e görev verseydim gerginliğin devamına sebep olurdum. Takdirimi kullandım" diye anlattı.
30 Haziran: ANASOL-D hükümeti
Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu. Hükümete CHP de dışardan destek verdi.
Milli Güvenlik Kurulu kararları ile anılan 28 Şubat müdahalesi, Erbakan-Çiller koalisyonunun istifasıyla da sonlanmadı. Asker, yeni hükümete karşı da, kararların uygulanması için etkisini kullandı. İlk olarak İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay arasında 'Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma' (EMASYA) protokolü imzalandı. Asker, bu protokolle, sivil bürokrasiyi kontrolü altına aldı. Belediye başkanları, rektörler, öğretim üyeleri kovuşturmaya uğradı, istifaya zorlandı veya görevden alındı. 
8 yıllık zorunlu eğitim yasası TBMM'den geçti. Yasa büyük gösterilerle protesto edildi.
Başbakan Mesut Yılmaz, Genelkurmay Başkanı'ndan Batı Çalışma Grubu'nu lağvetmesini istedi ama bu oluşum faaliyetlerine devam etti.
1998
18 Mart: Yılmaz-asker gerilimi
Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın Tiflis ziyareti sırasında askerden duyduğu rahatsızlığı üç gazeteciye aktarması basına yansıdı. Rahatsızlığın konusu, basında bir süredir tartışılan ve TSK'dan geldiği iddia edilen Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın görev süresinin uzatılmasıyla ilgili talepti. Yılmaz'ın gazetecilere "Bazı askerler irtica tehlikesini görev süresini uzatmak için kullanıyor. Ancak hükümet kararlı. Genelkurmay Başkanı'nın görev süresi uzamayacak ve ikinci Başkan Çevik Bir kıta görevine çıkacak" dediği iddiası gazete manşetlerine taşındı.
20 Mart: TSK'dan Yılmaz'a 'muhtıra'
Askerler, Yılmaz'a 'muhtıra' gibi bir açıklama ile cevap verdi. Bildirinin altında Genelkurmay Başkanı ve tüm kuvvet komutanlarının imzası vardı: "Makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun hiç kimse kişisel menfaatleri ve siyasi ihtirasları uğruna Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yasal görevi olan ülke güvenliğine yönelik bölücü ve irtacai gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek, zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz" deniyordu.
25 Mart: Yılmaz geri adım attı
Mesut Yılmaz, askerin tutumundan duyduğu rahatsızlığa karşı grup toplantısında "Kendisini demokrasinin güvencesi sayan her kurumdan, kişiden bir ricam var. Kendisini demokrasinin güvencesi sayanlar, demokrasinin işleyişi konusunda da aynı özeri göstermek zorundadır. Demokrasi bir tanedir. Bunun alaturkası alafrangası olmaz. Demokrasi herkes içindir. Siviller için ayrı, askerler için ayrı demokrasi olmaz" dedi. Ama krizi tırmandırmamak için askere karşı bir adım atmadı.
Yıllar sonra yaptığı değerlendirmede "Bence hukuka uygun olmayan bir muhtıraydı. Ama baktım durum krize gidiyor. Genelkurmay görüşünü açıklamıştır ama sorumlu olan hükümettir dedik ve biz yola devam ettik" dedi.
21 Nisan: Erdoğan'a hapis cezası
Dönemin Fazilet Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, 12 Aralık 1997'de Siirt mitinginde okuduğu şiir sebebiyle açılan dava sonuçlandı. Mahkeme, Erdoğan'ı " Halkı Din ve ırk Farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek " suçlamasıyla 10 ay hapse mahkum etti. Ceza infaz yasasıyla 4 aya indi. Ancak 24 Eylül'de kesinleşen hapis cezası paraya çevrilmedi ve Erdoğan belediye başkanlığını bırakarak 26 Mart 1999'da ceza evine girdi. 24 Temmuz 1999'da tahliye oldu. 
https://www.youtube.com/watch?v=LnHEkFKe52U

25 Nisan: Andıç skandalı
Nisan ayında Türkiye'ye getirilerek cezaevine konan PKK'nın ikinci adamı Şemdin Sakık'ın ifadeleri andıç skandalını ortaya çıkardı. Sakık'ın, ifadesinde PKK'nın bazı gazetecilerle, iş adamlarına para verdiğini söylediği iddia edildi. Suçlananlar Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Yalçın Küçük, Akın Birdal gibi isimlerdi. Haber, Sabah ve Hürriyet gazetelerinde ve Kanal D televizyonunda yayınlandı.
Haber sonrası Akın Birdal uğradığı silahlı saldırıda ölümden döndü. Birçok gazetecinin işine son verildi. Türk siyasi tarihine "andıç" vakası olarak giren skandal, iki yıl sonra gazeteci Nazlı Ilıcak'ın ortaya çıkardığı belge ile aydınlandı. Şemdin Sakık'ın ifadelerinde olmayan bölümlerin, askerler tarafından karalama amaçlı olarak hazırlanıp basına servis edildiği anlaşıldı. Genelkurmay Başkanlığı da andıç belgesinin vardığını kabul etti.
2013
2 Eylül: 28 Şubat davası
28 Şubat sürecinde askerin siyasete yaptığı müdahale, 15 yıl sonra dava konusu oldu. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın da aralarında bulunduğu 103 sanık hakkında, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan dava açıldı. Davada, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu 19 kişi tutuklu yargılanırken, Karadayı'nın tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
23 Eylül:
28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısının gizli tutanakları, 16 yılın ardından açıklandı. Toplantıda dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın doğrudan Erbakan'ı hedef aldığı ortaya çıktı. 
Kaynak: Al Jazeera

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder