6 Nisan 2016 Çarşamba

PYD NEDİR ? BÖLÜM 4





PYD  NEDİR ?  BÖLÜM 4





Türkiye'de YPG/PYD Hakkında Söylenmeyenler...YPG/ PYD NEDİR?




PYD’NİN ALTINCI ADIMI

Yine 1920’de, San Remo Konferansı’nda konu üzerinde görüşmeler başlatıldı ve bölgedeki Hıristiyan ve Kürt unsurlar yeniden ele alındı.
Lord Curzon, İngiltere’nin görüşlerini şöyle açıklıyordu;
‘Bağımsız bir Kürdistan kurulduğunda Hıristiyan nüfus da göz önüne alınmalı, bu insanların sayıları 100.000 civarındadır. Yeniden eski yerlerine yerleştirilmeli. Türkler tarafından yerlerinden edilen bu insanlar şu anda Baquba’da İngiliz denetimindedir. Yeniden yerleştirilmeleri imzalanacak antlaşmada(Sevr’i kastediyor) da yer almalıdır. Türk-İran sınırında yeni bir düzenleme yapılabilir. Bu insanların kötü kaderleri Ermenilere benziyor. Bunlar adına sorumluluk almaktan çekinmemeli… Keldanilerin ve Asurilerin korunmaları güvencededir’.

Lord Curzon’un bu görüşleri, önceden bilinen İngiliz siyasetinin bir sonucuydu; Doğu Anadolu’da bir Ermeni-Kürt devleti, Kürt devleti iki parçalı ve parçalar arasında ayrı bir Nesturi devleti…

1918-1923 arası geçen yıllarda, Cumhuriyet’in kurulmasıyla Hakkari bölgesi Türk sınırları içinde kaldığından, İngiliz/Nesturiler sayılan emellerini gerçekleştiremediler.
1923 yılı itibariyle Musul bölgesindeki İngiliz karşıtı direnişler kırılmıştı ancak Kürtlerin büyük tepkisi üzerine, bölgede bir Nesturi devleti yine kurulamamıştı.
Musul Sorunu Lozan’da çözülememişti ve Mustafa Kemal’in tüm dikkatleri Musul üzerindeydi, İngilizler de bunun farkındaydı.
Bu son durumda İngilizlerin yeni bir strateji geliştirmekten başka çaresi kalmamıştı…

İsyanın hemen öncesinde Musul…
Musul için ilk görüşmeler, 19 Mayıs 1924 günü İstanbul’da başladı. Haliç konferansı olarak adlandırılan bu görüşmelerde, Türk heyetine Meclis Başkanı Fethi Bey, İngiliz heyetine ise Sir Percy Cox başkanlık ediyordu. İlk toplantıda Fethi Bey, Musul’un Türkiye’ye bırakılmasını talep etti. Buna İngilizler karşı çıktı, bir karar alınamadı.

21 Mayıs’ta, ikinci toplantı yapıldı. Bu kez, Sir Cox, Musul dahil olmak üzere Dicle’nin her iki sahilinin İngilizlere verilmesi istedi, yine karar alınamadı.
24 Mayıs’ta, yeniden bir araya gelindi ve Sir Cox, ilk talebine ilave olarak, bu kez Hakkari vilayetine bağlı Beytüşşebap, Çölemerik ve Revanduz kasabalarını da istedi.
3 Haziran’da yapılan son görüşmede ise, bu taleplerin karşılanmaması halinde meselenin Cemiyete Akvam’a götürüleceğini bildirildi .
Haliç Toplantıları böylece son bulmuştu yani sonuçsuz…

Musul meselesi böylesi bir siyasi seyri izlerken, 7 Ağustos 1924’te, Hakkari bölgesindeki Nesturiler İngiliz planında olduğu gibi isyanı başlattılar…
İsyan, 7 Ağustos 1924 günü, Hakkari Valisi ve beraberindeki heyetin Hangediği mevkiinde pusuya düşürülmesi ile kendini gösterdi. Çıkan çatışmada Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin ile üç jandarma eri şehit düştü, beş er ise yaralandı.
İsyan bölgeye yayılıyordu…

14 Ağustos 1920’de Bakanlar Kurulu toplanmış, isyana müdahale için Genelkurmay Başkanlığı görevlendirilmiş ve Türk Ordusu kapsamlı bir harekatı planlamaya alınmıştı.
Eylül ayında askeri harekat başlatıldı… Harekat esnasında, sonradan Hoybun-Taşnaksutyun örgütüne katılacak ve1930 Ağrı isyanını yönetecek olan Yüzbaşı İhsan Nuri firar etmiş ve beraberinde, Teğmen Rasim ve Teğmen Tevfik ile birlikte 275 eri de sürüklemiş, ayrıca 10 otomatik tüfek, 380 tüfek ve 800 kilo buğdayı gasp etmişti.

19 Eylül günü, Nesturi isyanına destek veren İngilizler, üç İngiliz uçağı ile Bisbin’den Şiranis’e gitmekte olan 62’nci Piyade Alayı’nın 2’nci taburunu havadan bombalamaya başladılar; 8’nci Bölük Komutanı Üsteğmen Sadullah ile altı er şehit düştü, 15’i ağır olmak üzere 25 er yaralandı.
28 Eylül’de kontrol altına alınan bu isyan, 19 Ekim 1924’te tamamen bastırıldı ve askeri harekat sona erdi.
Hakkari’de bir Asur Devleti kurulmasına ilişkin İngiliz planı tutmamıştı.

Musul meselesine gelince…
Konu, Macar, Belçikalı ve İsveçli temsilcilerden oluşan üçlü komisyonun önüne bırakılmıştı.
30 Eylül 1924, komisyon kuruldu.
13 Kasım 1924’te, göreve başladı ve ilk toplantısı Londra’da yapıldı.
16 Ocak 1925’te, Bağdat ve Musul’da toplanan komisyon raporunu açıkladı;
“1928 yılında bitecek olan İngiliz manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması ve Kürtlere özerklik verilmesi…”
Bu bir komisyon raporuydu, nihai kararı 16 Aralık 1925’te Milletler Cemiyeti Meclisi verecektir.

Şimdi hepsi alt alta sıralandığında Nesturi oyunu öylesi açıktır ki, sahnenin perde arkasındaki İngilizleri ve elbette Musul’u görmemek mümkün değil. Bundan fazla söylenecek her söz boşadır.

Öte yanda bugünkü PKK terör örgütünün siyasi hedefindeki ülke topraklarımız ile Nesturi-Keldani-Süryanilerin kurmayı düşledikleri yeni bir Asur devletinin toprakları birbiriyle örtüşüyordu…



İŞTE BU DA PYD’NİN ALTINCI ADIMI OLDU: HAKKARİ’DE NESTURİLER…

YIL 1924…




PYD’NİN YEDİNCİ ADIMI

Mayıs 1923’te, Erzurum’da, Azadi(İstiklal) ya da Kürt Azadi Cemiyeti adıyla gizli bir örgüt kurulmuştu...
Örgüt beş kişilik hücrelerden oluşuyordu. Seyit Abdulkadir(Şeyh Ubeydullah’ın oğlu), Kemal Fevzi, Kadri Cemil Paşa(Baban), Kasım Cemil Paşa(Baban), Dr. Fuat, Hacı Ahti diye bilinen Avukat Mehmet, bucak müdürlerinden Tayyip, Bitlis Milletvekili ve Kastamonu İstiklal Mahkemesi üyesi Yusuf Ziya, Hasenan aşiret reisi Halit Hüsnü Bey de bu örgütün üyeleriydi. Nesturi ayaklanması sırasında 275 erle birlikte firar eden İhsan Nuri de bu gizli örgütünün bir üyesi idi. Aynı yılın baharında Yusuf Ziya, Cibranlı Halit Bey’in konuğu oldu.
1920’de düşünce bazında ele alınmış olan konular artık örgütlü olarak yönetilecekti...

Hamidiye alay komutanlarından Mutki Aşireti Reisi Muşlu Hacı Musa örgütün ilk başkanıydı. Örgütün ilk kongresi 1924 yılında Erzurum’da yapıldı. Kongrede şu kararlar alındı;
‘En geç Mayıs 1925 tarihine kadar bir ayaklanma başlatılacak; Gerekli dış destek İngiliz, Fransız ve Ruslardan sağlanacak.’
Kürt İstiklal Cemiyeti, yapılan bu toplantılardan sonra silahlı savaşa karar verdi…
Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, önemli bir görevle Hınıs’a gönderildi. Yusuf Ziya, Erzurum’un Hınıs ilçesine gidip Şeyh Said ile görüşecekti. Şeyh Said çevrede tanınan ve çok sevilen bir Nakşibendi şeyhiydi. Yusuf Ziya ile Şeyh Said görüştüler ve anlaştılar.
İsyan tarihi belli idi; 21 Mart 1925, Nevruz günü...

İsyan hazırlığının haber alınması üzerine Cibranlı Halit Bey, 20 Aralık’ta, Erzurum’daki konağında gözaltına alındı. Erciş-Van üzerinden Bitlis’e gönderildi. İki gün sonra da Şeyh Sait, Erzurum Valiliği’nin emri üzerine Hınıs Adliyesi’ne getirilerek ifadesi alındı. Şeyh Sait; ‘Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya ile işbirliği yapmadım. Yusuf Ziya’ya ödünç para vermedim, bana kırgındır, iftira atıyor.’demiş ve Hınıs Kaymakamı Maksun Bey tarafından serbest bırakılmıştı.
Şeyh Sait evine dönerken, Bitlis Cezaevi’nde kalan Cibranlı Halit’in şu mesajını aldı;
’Ayaklanmanın başına geçiniz’ .


Seyit Abdulkadir, Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza ile yaptığı görüşmede, ayaklanmaya dinsel bir görüntü verilmesinde ısrar ediyordu. İsyanı bütün gücüyle destekleyeceğini söyledi. Mustafa Kemal aleyhine yazılmış bildirileri de gönderdi. Bir tanesi şöyle yazılmış;
‘...Sağda-solda kanlı çarpışmalar devam ediyor, hükümet sizden saklıyor. Hiç beklemeyin, birbirinizle haberleşerek civarınızdaki askerleri teslim alın. Arslan gibi harbeden Kürt kardeşlerinizin imdadına yetişin. Lazistan, aylardan beri kan ve ateş içindedir. Dindar Türk neferleri din kardeşlerine kurşun atmıyor, teslim oluyorlar. Dinine bağlı Türk ahalisi, fikren ve kalben sizinle beraberdir... Zaptedeceğiniz Türk topları, Türk tüfenkleri, Türk mühimmatı, size kafidir. Rehberiniz Muhammed, yardımcınız Allah'tır’.

1925 yılı Ocak ayında, isyana hazırlık için dağıtılan bir başka bildiri ise şöyle kaleme alınmış;
“Kurulduğu günden beri İslam dininin temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının, Kuran’ın ahkamına aykırı hareket ederek Allah ve Peygamber’i inkar ettikleri ve İslam halifesini sürdükleri için, gayrimeşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamların üzerine farz olduğu …”

1925 yılı Ağustos’unda Şeyh Sait, Cibranlı Halit ve Mutki Aşiret Reisi Musa Bey, Erzurum’da görüştüler. Kürt İstiklal Cemiyeti(Azadi)’nin başkanlığına Şeyh Sait’i seçtiler.

İsyanı fiilen başlatan olay ise sıradan bir olay gibiydi; altı asker kaçağını yakalamak için görevlendirilen jandarma birliği komutanları Teğmen Mustafa ve Teğmen Hasan Hüsnü, 13 Şubat 1925 günü Şeyh Abdurrahim’in köyünü sarmıştı. Evin sarıldığını gören Şeyh Sait ve Şeyh Abdurrrahim, subay ve askerlerin üzerine ateş açmış, subaylar esir alınmış, ok yaydan çıkmıştı…

Şeyh Sait, yanındaki 350 atlı ile 13 Şubat günü öğleden sonra, Genç ili merkezi Darahini’ye doğru yola koyuldu. Gece Genç ilinde cezaevine ve jandarmalara ateş açıldı.
16 Şubat’ta, Darahini ele geçirildi, peşinden Genç ili. Şeyh Sait, Ziraat bankası ve Mal Sandığı’na girmiş, kasadaki paralara el koymuştu. Darahini Kürdistan’ın geçici başkenti olacaktı. Lice’den sonra, Diyarbakır’a geldiler.
14 Şubat’ta, ilk yazılı emrini veren Şeyh Sait, Modan aşireti reisi Faki Hasan’ı Kaymakam olarak atmış, emrin altında şöyle bir imza atmıştı;
‘Emir El Mücahidin Muhammed Said Nakşibendî’.
Ayaklanma genişliyor, tüm çevreyi sarıyordu...

Fethi Bey hükümeti, doğu illerinde sıkıyönetim ilan etmek durumunda kalmıştı.
Aynı günlerde Şeyh Sait ayaklanmasına karşı çıkan aşiretler, cumhuriyet hükümetini destekleyen telgrafları peş peşe gönderiyordu;
“Din ve vatan düşmanlarımızın kandırdığı bu fesatçıların milletimiz aleyhine yaptıkları bu uğursuz harekatı bütün ilçe halkı adına suçluyor ve milletimizle Cumhuriyet hükümetimizin, sevgili yurdumuzun düşmanlarına karşı yapılacak her türlü bastırma harekâtına bir bütün olarak mal ve canımızla katılmaya hazır olduğumuzu bildiririz…”

Yine aynı günlerde, Fransa’nın Bağdat’taki Yüksek Komiserliği’nden Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen bir raporda, Musul ile bu isyan arasında şöyle bir bağ kuruluyordu;
‘Haritaya baktığımızda Harput, Diyarbakır, Muş ve Bitlis’in oluşturduğu dörtgenin Musul’un kuzeybatısında ve Şubat ayında kesin çözüme bağlanması gereken Musul da, Irak’ın kuzey sınırı Zaho ve Ahmediye’nin batısındadır. Kürt ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran komisyona, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlayamayacağını gösterecektir.’

Bundan sonrası Diyarbakır ve çevresinde gelişti…
Osman Paşa komutasındaki hükümet kuvvetleri ile Hormek, Lolan ve Hayderan aşiretleri, Şeyh Abdullah ve Cibranlı Binbaşı Kasım komutasındaki ayaklanmacılar, Leylek Dağı çevresinde kuşatıldı. Piran ve Maden hükümet kuvvetlerinin eline geçti. 1 Nisan’da, Hani alındı, ardından Palu, Gönük ve Çapakçur.

İsyancılarda bozgun başlamıştı; Şeyh Sait cephesinde ilk gedik, Genç ili Jandarma Komutanı Üsteğmen Mihri ile açıldı. Teslim oldu ve Şeyh Sait hakkında bilgi verdi.
Kürt İstiklal Cemiyeti kurucuları Kürt Miralayı Cibranlı Halit Bey, Bitlis eski Milletvekili Yusuf Ziya Bey, kardeşi teğmen Ali Rıza, Yusuf Ziya’nın damadı Faik bey ile Molla Abdurrahman Bitlis’te kurşuna dizildi.

Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdulkadir yakalandı.
Şeyh Sait’in bacanağı Cibranlı Kasım Bey, Şeyh Sait’i hükümet kuvvetlerine teslim etti.
14 Mayıs 1925’te, isyancıların yargılamaları Şark İstiklal Mahkemesi’nde başladı.
Suçlular idama mahkûm edildi; Seyit Abdukadir ve Şeyh Said dahil, tüm kararların infazı yapıldı.
13 Şubat’ta başlayıp 15 Nisan 1925 tarihine kadar devam eden Şeyh Sait ayaklanması bastırılmıştı…

Öte yanda, 16 Ocak 1925’te, üçlü komisyon toplanmış ve ‘1928 yılında bitecek olan İngiliz manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması ve Kürtlere özerklik verilmesi’ şeklindeki tavsiye kararını açıklamıştı. Bu bir komisyon raporuydu ve nihai karar daha sonra verilecekti.
Şubat 1925’te Şeyh Sait isyanı işte böylesi bir süreçte başlatılmış, 15 Nisan’da da bastırılmıştı. Aynı dönemde Sason ayaklanması da patlak vermişti.

Bu ayaklanmalarla Birleşmiş Milletler Cemiyeti Komisyonu etki altına alındı ve sonuçta, 16 Aralık 1925’te nihai bir kararla Musul, İngiltere mandasındaki Irak’a bırakıldı.

Geldiğimiz bu noktada, Seyit Abdulkadir ve Bedirhanların siyasi Kürtçü hedeflerine bağlı olarak, Musul meselesinin Türkler lehine çözülmesini engellemek için çıkartılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Sadece bu tarihsel sürecin siyasi sonuçlarıyla yola çıkılsa dahi Şeyh Said isyanının bir İngiliz tertibi olduğu yine ortaya çıkıyor.

İsyan bastırılmıştı ama bu iş burada bitmeyecekti…

İŞTE PYD’NİN YEDİNCİ ADIMI DA BU OLDU: ŞEYH SAİD İSYANI…
YIL 1925…






PYD’NİN SEKİZİNCİ ADIMI

Şeyh Said isyanından kaçanlar, 5 Ekim 1927’de, Lübnan’ın Bihamdun kentinde ‘Hoybun’ adıyla gizli bir örgüt kurdular.
Kurucular hep tanıdık simalardı; Kamuran, Celadet Ali ve Süreyya Bedirhan.
Ancak bu örgütün diğerlerinden önemli bir farkı vardı, o da ilk kez ve resmen Ermeni Taşnaksutyun Partisiyle siyasi Kürtçülerin bir araya gelmiş, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir ittifak kurmuşlardı…

Cumhuriyet’ten kaçan siyasi Kürtçüler, İngilizlerin Revanduz Kaymakamı olarak atadığı Seyit Taha aracılığıyla Irak’taki Siyasi Komiser Yardımcısı ve İngiliz Gizli Servisi ajanı olan C.J.Edmods’la bağlantıya geçtiler. Edmonds ile yapılan görüşmeden sonra, bir başka İngiliz ajanı Modfold(Motfoltre) eşliğinde Revanduz’a geldiler.
İlk toplantı, Şubat 1927’de, Seyit Taha’nın Revanduz’daki evinde yapıldı.
Bu toplantıya şu isimler katıldı; İngiliz Ajanı Yüzbaşı Modfold, Seyit Taha, kardeşi Seyit Musluhittin, Balik Aşireti Reisi Mahmet Ağa, Munkuri Aşireti Reisi Suvar Ağa namına katibi, Şeyh Said’in adamlarından Hınıslı Mehmet Emin(diğer ismi Broski).
Alınan karar şuydu;
‘İngilizler daima mazlum milletlerin hamisi olmuşlardır. Kürtlere de yardım edeceklerdir. İcabında klendilerine silah ve cephane verecekleri gibi, Nesturilere de Kürt elbisesi giydirerek yardım edeceklerdir. Fakat her şeyden evvel muvaffak olmak için de birleşerek bir cemiyet vucüda getirmek lazımdır; Şemdinan(Şemdinli) tarafına büyük taarruz ve Van işgal edildiği takdirde İngiliz yardımı her sahada kendini gösterecektir’ .

Mart 1927’de, yine Seyit Taha’nın evinde ikinci bir toplantı daha yapıldı.
Amaç, ilk toplantı alınan kararları ve İngilizlerin taleplerini müzakere etmek idi.
Toplantıya bu kez İhsan Nuri ve Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza da katılmıştı.
Türkiye’ye karşı yapılacak harekatın detayları şöyle tespit edildi; ‘Irak’tan Şemdinli bölgesine, İran’dan Celali bölgesine ve Suriye’den Urfa bölgesine taarruz etmek; Aynı zamanda Ağrı dağında bulunan Celali Aşireti Reisi Halit Bey ile Maku civarında Haydaran Aşiretinden Yusuf Abdal, Haco, Remanlı Emin Bey, Şırnaklı Ali Han ve Şahinzade Hırço Mustafa’ya haber ulaştırıp harekata katılmaya davet etmek.’
Sayılan kişilere davetiyeler gönderildi.
Daha bir cevap alınmadan, Seyit Taha ve adamları Şemdinli’ye bir saldırı teşebbüsünde bulunduysa da, başarı sağlayamadı, geri çekildi.

Seyit Taha’nın evi üçüncü ve son bir toplantı daha sahne oldu.
İngiliz Ajanı Yüzbaşı Modfold’un da hazır olduğu bu toplantıda, daha güçlü bir saldırı yapabilmesi için Haydaranlı ve Celali aşiretlerinin de işin içine çekilmesine karar verildi. İhsan Nuri aracılığıyla bu aşiretlerle gerekli irtibatı kurdular. İhsan Nuri’ye masrafları karşılığı olarak, İngilizler tarafından 2.000 altın ödeme yapılmıştı.

Yapılan toplantılar, alınan kararlar ve saldırı teşebbüsleri bir sonuç vermeyince, İngilizler bu kez Ermenileri bu oyuna çekmeye karar verdiler. Ermeni Taşnak örgütü bu teklifi olumlu karşıladı çünkü Ermeni davasını bu siyasi Kürtçülerin desteğinde kazanmak, onların da siyasetine uygun düşüyordu.

Ermeni-Kürt ittifak sahnesine temel atan bu toplantı Irak’ta yapıldı.
Katılan isimler şunlardı; ‘Ermenilerden Leon Paşa, Urfalı Emir Ziyan, Bağdat’ta Londra Oteli işletmecisi Sultanyan ve Muşlu Aris; Kürtlerden Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, Doktor Mehmet Şükrü(Sekban), firari subaylardan Hurşit, İhsan Nuri, Hınıslı Mehmet Emin(Broski), Liceli Fekmi Efendi, Süleymaniyeli Abdulkerim Şalul…’

Toplantıya katılanlar özellikle kurulacak yeni örgütün adının bir yanda Kürtler arasında bir sempati oluşturacak ve bu şekilde örgütün içinde yer alacak Ermeni varlığını gizleyebilecek, öte yanda Ermenilere de sıcak gelebilecek bir isim olması üzerinde duruyordu. Sonunda, ‘Hoybun’ adı üzerinde karar kılındı.
Hoybun; Kürtçe ‘istiklal’, Ermenice ‘Ermeni yurdu’ anlamını taşıyordu.
Geniş anlamda Hoybun; Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde adı Kürdistan olan ayrı bir devlet kurmak emeliyle bir araya gelmiş olan ayrılıkçı Kürtlerin, Doğu Anadolu’yu da kapsayan büyük Ermenistan emelindeki Ermenilerle birlikte oluşturduğu ittifakın kod adıydı.
Hoybun; temeli ve çatısı Ermeni, siyasi fikri İngiliz ve piyonu Kürt olan bir gizli örgüt olarak tarihe yazılmıştı …

5 Ekim 1927’de, Lübnan’ın Bihamdun kentinde Hoybun Örgütü kuruldu.
Merkez komitesine şu isimler seçildi;
‘Ermeniler adına Taşnak Sutyun Partisi tam yetkilisi Papaz Vahan Papazyan; ayrılıkçı Kürt cephesi adına ise Palu’dan Şeyh Ali Rıza, Dr. Şükrü Sekban, Barazi aşireti reisi Mustafa Şahin ve Bozan, Heverka aşireti lideri Haco Ağa, Raman aşireti lideri Emin Ağa, Süleymaniye’den Kerim Rüstem, Van’dan Memduh Selim ve Celadet Ali Bedirhan’dır.’
Burada ismi geçen Vahan Papazyan; 1892 yılında yılında, Tiflis’te kurulan Ermeni Taşnak Örgütü’nün merkez komite üyesi ve kendisi aslen Van yöresi Ermenilerindendir.
Barzani aşireti reisi Mustafa Şahin, Uğur Mumcu’nun Şeyh Sait isyanında dile getirdiği Umum Bozan reisi Şahin Bey’dir. Aralarında bir de küçük Seyit Taha vardır…
Celadet Ali Bedirhan’a gelince…

Uğur Mumcu, Celadet’in sırlarını açıklıyor;
‘(İngiliz istihbaratçısı) Noel, Bedirhanoğullarının Çarlık Rusya'sı ile de işbirliği yaptıklarını, ailenin en önemli adamının da Emin Ali Bedirhan olduğunu yazıyor. Bu sırada Fransız istihbaratı da boş durmayacak ve 1920 başlarında Bağdat’taki Yüksek Komiserlikleri’ne Bedirhanoğullları'yla ilgili olarak şu bilgiyi ulaştıracaktı: Botan aşiretinden Bedirhan Ailesi(Zaho-Van arası), İngiliz ajanlarıyla anlaşmış ve İngiliz mandasını kabul etmiştir.’

Hoybun örgütün kuruluş kongresini yapıldıktan sonra açıklanan ilk bildirinin ilk maddesi şu oldu;
“Birinci Kürt Kurultayı, barbar Türk rejiminin despotluğu altında ezilen Kürtlerin bulundukları tahaammül edilmez durumlarını, geniş çapta uygulanan katliamları ve de Kürt ulusunun özgür ve bağımsız yaşama özlemini gözönüne alarak, Türkiye Kürdistanı’nı bağımsız bir devlet haline getirmek amacıyla kurtarmaya karar vermiştir.”
Bu bildirinin son maddesi, Ermeni-Kürt ittifakının çerçevesini görmek açısından dikkat çekiciydi, şöyle diyor; “Kurultay herekese duyurur ki, Ermenistan ve Kürdistan’da asırlardan beridir Ermeniler ve Kürtler yaşamaktadır. Onlar kendi bağımsızlıkları uğrunda çalışırken, ülkelerinin herhangi bir yabancı hakimiyetine bağlı olmasını reddederler. Çünkü bu iki ülke yalnız ve yalnız Ermeni ve Kürt uluslarına aittir .

Hoybun Ermeni-Kürt ittifakına uygun olarak, karşılıklı taahhütler yapılmış, ittifak senedi imzalanmıştı. Buna göre; ‘Her iki taraf bağımsız bir Kürdistan’ın ve birleşik bir Ermenistan’ın kurulma hakkını karşılıklı olarak tanıyarak, bu hakkın savunması için mümkün olan her türlü imkanı kullanarak birbirinin yardımına koşmayı taahhüt ediyordu.

Ortak düşman Turani-Türk öğesine karşı savunma ve saldırı işbirliği paktı olduğundan, taraflardan hangisi söz konusu düşmanın saldırısına uğrarsa diğer taraf saldırıyı püskürtmek için tek başına veya saldırıya uğramış tarafla birlikte harekete edeceğini kabul etmişti.

Ayrıca, Taşnak Sutyun Partisi ile Kürt Ulusal Cephesi Hoybun Ermenistan ve Kürdistan’ın kendilerine ait toprakları üzerinde bağımsızlıklarının tanınmaması nedeniyle Türkiye ile savaş içinde olduklarını ilan ediyorlardı” .

Kuruluşundan birkaç ay sonra Hoybun örgütü ile Ermeni Taşnaksutyun örgütü arasında bir ittifak anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Taşnaksutyun adına Vahan Papazyan, Hoybun adına merkez komitesinden şu kişiler imza koymuşlardı; ‘Şükrü Sekban, Celadet Ali Bedirhan, Memduh Selim, Haco Ağa, Ramanlı Emin, Ali Rıza, Mustafa Şahin ve Süleymaniyeli Kerim’.
Hoybun örgütünün ilk başkanlığına, Celadet Ali Bedirhan seçildi.

Hoybun Cemiyeti, Temmuz 1929’da, iki toplantı daha yaptı. Bu kez yer, Halep’ti...
Başta Celadet Ali Bedirhan, Memduh Selim, Cemilpaşazade Mehmet, Cemilpaşazade Kadri, Yado, Vahan Papazyan, Hırşak Papazyan ve Karabet olmak üzere 45 kişi katıldılar.
Oybirliği ile şu kararlar alındı;
”Suriye’deki yerli ve Türkiye’den ‘firari Kürtlerden’ azami istifade edilmesi; Türkiye’ye karşı yapılacak herhangi bir hareketin tam ve mükemmel olarak ikmaline.”
Burada tırnak içinde yazılan ‘firari Kürtler’ şunlardır;
‘Firari Kürtler; Türk Kurtuluş Savaşı’nda işgalci düşmanla işbirliği yapmış, ülkesine ihanet etmiş, can yakmış, can almış ve sonra düşmana sığınıp Türkiye dışına kaçmış olan kişilerdir. İlk firari Kürtçüler arasında Cizreli Bedirhan ailesinden Kamuran, Celadet ve Halil Rami; Diyarbakırlı Cemilpaşazade Ekrem ve Mevlanazade Rıfat Bey de bulunmaktadır.’

Hoybun örgütünün merkezi Şam’da idi. Türkiye’ye karşı eylemlerini buradan yönetiyordu, arkasında Fransa vardı.
Kürt Teali Cemiyeti, Türk- Kürt Hilafet Cemiyeti’ne dönüştürülmüş, İngiliz yönetimindeki Irak’ta faaliyet gösteriyordu. Merkezi Revanduz’daydı.
Örgütün başkanı Seyit Abdulkadir’in oğlu Şeyh Abdullah’tı.
Arkasında İngilizler vardı …

Ağrı’da Ermenilerin ortaya çıkacak oluşu, akla Mikdat Mithat Bedirhan’la başlamış olan Bedirhan-Ermeni ilişkisini getiriyor. Hoybun ile Ermeniler arasındaki ilişkilerin bu boyutunu, Süreyya Bedirhan şöyle tanımlıyor;
‘Kuruluşundan sonra Hoybun’un ilk görevi Ermenilerle yeniden uzlaşma sağlamak ve mümkünse işbirliği yapmaktı( Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti Tüzüğü 15’nci maddeyi hatırlatıyor). Ben de Ermeni-Kürt ilişkilerinin pişmanlık ve şükran duygularının karşımıyla yazıyorum…1927 Ekim’inde Kürtlerin savunucusu Hoybun ile Ermeni halkının temsilcileri Türkleri ortak düşman kabul ettiler ve dayanıklı ilgilerinin ortaklığı onları genel bir barışmaya götürdü. Kendi ırkım adına onların meşru ulusçul istekleri Bağımsız ve Birleşik Ermenistan’a saygı duyuyorum.’
Bedirhanlarda bu Ermeni aşkı aklı karıştırıyor, hangisi figüran diye düşünmeden edemiyor insan…


Hoybun ittifakının Ermeni kanadı, tarihi ve kültürü ile bu coğrafyada yaşayan önemli bir etnik unsurdur. Bu noktada Ermeni Taşnaksutyun örgütünün Hoybun eliyle siyasi hedeflerine ulaşmayı amaç edinmiş ve bu amaçla da çok farklı din ve etnisiteleri bir araya getirmek için siyasi bir yapı kurmuş oldukları görülüyor.

Bu yapının, Kürt kimliği üzerinden Kuzey Irak coğrafyasında yaşayan insanların Doğu Anadolu’da Ermenilerle birleşmesini sağlayacak bir noktada yoğunlaştığı da anlaşılıyor. Tarihsel süreçteki isyanlar, Halid-i Nakşibendiliğin buradan çıkıp Orta Doğu’ya yayılışı ve kurulan ittifakların özellikleri bu sırrı dışa vuruyor.
Amaç ise hiç değişmiyor; önce Anadolu ile Asya arasındaki bağları kopartabilmek…

PYD’NİN SEKİZİNCİ ADIMI BUYDU: HOYBUN-TAŞNAK

YIL 1927…




PYD’NİN DOKUZUNCU ADIMI

Hoybun Örgütü Başkanı Celadet Bedirhan’ın kardeşi Süreyya şöyle diyordu;
’28 Ekim 1927’de, Hoybun Kurd Ava tarafından Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edildi. Kürdistan’ın geçici başkenti Ağrı Dağı kabul edildi. Kürtler ve Türkler arasındaki savaş ediyor ve Kürtler hedeflerine ulaşana kadar devam edecek.’
Molla Mustafa Barzani’nin Oramar piyade bölüğüne saldırıp Hakkari’de isyan çıkartarak desteklediği Hoybun’un planlanmış bu eylemi, 1930’da Ağrı’da ortaya çıkacaktı...

Türkiye’yi, ‘Ağrı isyanları’ adıyla bilinen olaylar ne tek başına bir isyandır, ne de tek başına eşkıyaya karşı düzenmiş bir askeri harekattır. İçinde, hem ayaklamayı hem de eşkıyalığı barındıran bir seri asayiş olayları zinciridir.

Ağrı Dağı, İran sınırına çok yakındır. Büyük Ağr Türkiye sınırında kalırken, Küçük Ağrı Dağı İran’la müşterektir, sınır hemen hemen zirvesinden geçer. Bölgenin İran tarafı nispeten az engebeli ama Türk topraklarında kalan kısımları oldukça yüksek, sarp, kayalık, dolayısıyla gizlenmeye oldukça elverişlidir.
Bu bölgede gerçekleştirilecek bir askeri harekatta, hedef olan eşkıya ve asiler kolayca İran’a kaçabilir, bölgede saklanabilir, buna elverişli çok uygun geçiş patikaları ve gizlenecek arazi vardır.
Dolayısıyla Ağrı bölgesinde çıkarılacak bir isyanı bastırmak, elde mevcut kuvvet çok olsa da, düşünüldüğü kadar kolay olmayacaktır…

Genelkurmay, bölgede meydana gelen tüm bu olayları yakından takibe almıştı.
Bir istihbarat sorunu yoktu. Üçüncü Ağrı İsyanı öncesinde asilerin tertiplenmeleri biliniyordu;
‘Bölgedeki asi miktarını kesinlikle tespit etmek mümkün olmadı. Bazen eşkıya miktarı 250 kişi kadar gösterildiği halde, bazen de 3.000 kişi kadar oldukları ifade edilmişti. 1929 senesi sonunda alınan bilgilere göre eşkıya miktarı 350 süvari, 120 kadar da yaya idi. Bunlar da başlıca Hassas Örenli, Şüphanlı, Haydaranlı, Milanlı,Hasanlı, Cibranlı ve Mokrlu aşiretlerine mensup olup Biro Haso Telli idaresinde idiler. Bunların hepsinin başında da İhsan Nuri ve Ermeni Zilan bulunuyordu…’

Elde mevcut istihbaratın değerlndirmesi sonucu, isyandan bir yıl kadar önce Genelkurmay Başkanlığı bir harekat emri yayınlamış, Haziran-Eylül 1930 tarihlerinde yapılacak bir askeri harekat için birliklerin hazırlıklı olmasını zaten istemişti.


Uğur Mumcu, ‘Hoybun, İhsan Nuri ve Kürtler arasında, ‘Bro Herski Telli’ adıyla tanınan Celali aşiretinden İbrahim Ağa’ya paşalık unvanı vererek Ağrı’ya gönderdi. İhsan Nuri ‘olağanüstü askeri komiser’ olarak Ağrı Ayaklanması’nın başkomutanlığını üstlenmişti’ diyor ve isyan sürecini şöyle noktalıyor;
‘ 28 Haziran 1930 günü, Tahran’dan askeri ataşe R. Dodd, Ermeni Ruben Paşa’nın İngiliz Büyükelçiliği’ne başvurarak Kürtler için silah istediği de haberini vermişti.
Ayaklanma sırasında, İngiltere’nin Tebriz’deki Başkonsolosu Stonhope Palmer’den Londra’ya, Dışişleri Bakanlığı’nda görevli Sir Clive’ye gönderilen 11 Ağustos 1930 gün ve 145 sayılı gizli raporda, ünlü İngiliz casusu albay Lawrence’nin Kürtlere yardım ettiği yıllar sonra açıklanacaktı.

‘Üçüncü Ağrı Harekatı’, 7 Eylül günü başladı. Harekatı General Salih Omurtak yönetti.
Harekat sonunda ayaklanma liderlerinin bir kısmı öldürüldü, bir kısmı saklandı, bir kısmı da İran’a kaçtı; aralarında İhsan Nuri ve Ermeni Baron Vahan da bulunuyordu.’
1 ve 2’nci Ağrı ayaklanmaları dahil, toplamda üç yıl süren Ağrı ayaklanmaları, nihai olarak, 14 Eylül 1930 günü bastırıldı; harekat yedi gün sürmüştü.

Bu isyana lojistik desteği kim vermişti?
İsyanın lojistik desteği Bedirhanlar yönetimindeki Hoybun tarafından sağlanmıştı. İsyanı finanse etmek için Süreyya Ali Bedirhan ABD’ye gitmiş, buradaki Ermeni ve Kürtlerin desteğini almıştı. Yine Hoybun örgütünün talimatıyla, İhsan Nuri ile Ermeni Zilan Ağrı Dağı’na çıkmış, orada İbrahim Hasso, Biro Telli ve Yusuf Tayo yönetimindeki kuvvetlerle birlikte askeri eğitime tabi tutulmuştu.

Bu arada İngilizlerden sağlanan bir telsiz şebekesi ile bir matbaa Ağrı Dağı’na gönderilmiş, İhsan Nuri’nin emrine vermişti. Bu matbaa makinesi ile Ağrı Dağı’nda; Gaziya Welat (Vatanın Çağrısı) adlı bir gazete çıkarılmış ve bölge halkının hükümete karşı kışkırtmasında kullanılmıştı. Bu arada Hoybun örgütü de Ağrı Dibarina (Ağrı ateş yağdırıyor) adlı bir bülten çıkartarak dış güçlerin ayaklanmaya destek vermesi için çağrıda bulunmuştu.

Bu isyanı kim tertiplemişti?
Tarihçi yazar Sinan Meydan, ‘Hoybun Cemiyeti’nin desteklediği Üçüncü Ağrı isyanı, 1930 yılında başlamıştır’ diyor.

Ardından, bu isyanın tertibinde Nuri Dersimi’nin de bulunduğunu açıklıyor; şöyle ki;
’ Nuri Dersimi, bazı Dersim aşiretlerinin Üçüncü Ağrı İsyanı’nı doğrudan desteklediklerini şöyle ifade etmiştir:
‘1925-1926’dan beri Ağrı’da toplanmış olan Kürt kahramanlarının faaliyeti, 1930 yılı başlarında daha fazla alevlenmiş ve bütün Kürdistan’ı içine alacak şekilde yayıldığını Dersimli Seyit Rıza’ya haber vererek bu hareketi desteklemenin zorunlu olduğunu bildirmiştim. Bunun üzerine Seyit Rıza ve Keçalan aşiretleri 1930 yılı ilkbaharında ayaklanarak Erzurum ve Erzincan mıntıkalarında bulunan Türk kuvvetlerine şiddetle saldırmaya başladılar.’
Nuri Dersimi, 1920-1921 Koçgiri isyanını Seyit Abdulkadir ile birlikte tertipleyen Baytar Nuri’dir …

Tarihçi Ahmet Uçar, Hoybun-Barzani bağı için şöyle diyor;
‘Kürt ayrılıkçıların Ermeni ayrılıkçılarla birlikte 1927’de kurduğu ‘Haybun’ örgütü, özellikle silahlı isyanlar çıkararak bağımsızlık propagandası yapmaya çalışıyordu. Haybun ve Ermeni Taşnak örgütü tek amaçta birleşmişti; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Türkiye’den ayırmak ve sonra da bölüşmek. Haço’nun Çaldıran, Cemilpaşaoğullarının Midyat ve Mazıdağı, Resul’ün Eruh isyanları ve Şeyh Barzani’nin Oramar baskını bu isyanlar arasında yer alıyordu. Haybun’un örgütlediği en önemli isyan 1930 Ağrı isyanı idi. İsyancıların elebaşılarından Kör Hüseyin Paşa, Türk güvenlik güçleri karşısında zor durumda kalınca, oğlunu Barzan'a göndererek Ahmed Barzani’den yardım istemiş, o da Molla Mustafa Barzani yönetiminde 500 kişiyi Oramar bölgesine göndererek, Türk ordusunun gücünü bölebilmek için yeni bir cephe açmıştı.’
Görülüyor ki, Barzaniler 1908’ten beri hep bu oyundadır, büyük suikastın tetikçileridir…

Rohat Alakom da isyanı Hoybun’un tertiplediğini söylüyor;
‘1927-1930 yılları arasında Ağrı Dağı ve çevresinde meydana gelen Ağrı ayaklanması, Hoybun örgütünün denetiminde ve öncülüğünde gerçekleşmiştir’ .
Bu tespit, Süreyya Bedirhan’nın itirafları arasında da yer almıştır.
17 Kasım 1994’te, Per Linde adıyla ‘Kürt Davası ve Hoybun’ kitabına not düşen bir yazar, bu itirafı şöyle doğruluyor;
‘1924-1925’te Kürdistan’da Piranlı lider Şeyh Sait önderliğinde bir ayaklanma patlak verdi. 2’nci Ayaklanma ise 1928-1932’de, Kuzey Kürdistan’da yer alan Ağrı’da Hoybun tarafından organize edildi. Prens Süreyya’nın yönetimsel bir pozisyonunun olduğu Hoybun, bağımsız bir Kürt Devleti ilan etti ve bir Kürt Hükümeti kurdu.’

Prof. Dr. Abdulhaluk Çay’ın tespitlerine göre, isyancılar arasında Ermeni ve Nasturi çeteleri de vardı. Asilere silah desteği, aynı zamanda, Rusya ve İngiltere tarafından da organize edilmişti. İran ise asi gruplara kendi topraklarında barınma ve güvenli bir üs imkanı vermişti. Türkiye ile sınır ihtilafı bulunan İran, böylece isyancıları desteklemişti.
İngiliz casusu Albay Lawrens, genel bir Kürt ayaklanmasını planlamak için bölgedeydi .

İsyanın bu arka planını biraz açalım; işin içinde hem iç hem dış unsurlar bulunuyor...
Dış desteklerde baş aktör, siyasi Kürt hareketinin her döneminde olduğunu gibi İngilizler gösteriliyor. Ruslar ise onlardan geride değil. Ruslar, asıl olarak Anadolu’daki Türklerin hem Orta Asya Türkleri ile birleşmesini, hem de Kafkas ve Hazar’daki enerji kaynaklarına ulaşmasını engellemek siyasetiyle oyuna katılıyor.

İngilizlerin siyasi stratejilerinden biri de Musul elde tutmak ve Türklerin Kafkas enerji bölgesine ulaşmasının önüne geçmek olduğu için, İngiliz-Rus çıkarları bu noktada buluşuyor.
Ermeni, Nesturi, Süryani gibi etnik unsurlara bu oyunda figüran rolü verilmiş olduğu açık.
Bu pencereden bakıldığında, Hoybun’un gerçekte bir Rus-İngiliz ittifak planı olduğu artık söylenebiliyor. Soğuk savaş dönemlerinde dahi, bu ittifak asla bu projeden vazgeçmiyor. Hem birinci hem de ikinci dünya savaşlarında Rus-İngiliz ittifakı süregeliyor.
Bu ittifak 2’nci Dünya Savaşı sonrasında bir yanda Barzaniler diğer yanda İsrail ile birlikte Türkiye’nin karşısına yeniden çıkacaktır.


PYD’NİN DOKUZUNCU ADIMI DA BUYDU: AĞRI ERMENİ İSYANI

YIL 1930…

..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder