6 Nisan 2016 Çarşamba

PYD NEDİR ? BÖLÜM 5




PYD  NEDİR ?  BÖLÜM 5




PYD’NİN ONUNCU ADIMI

2 Ocak 1938’de, asker kaçaklarını aramakla görevli bir jandarma birliğini Kalan mıntıkası Marsunuşağı köyünde pusuya düşürmeleri, olayın akabinde Mercan karakolunu baskın düzenleyip iki askeri şehit etmeleri, 1938 Tunceli harekatının başlatılmasına yol açtı.

Harekat 31 Ağustos 1938’de başlatıldı, 16 Eylül’de son buldu .
Bu isyan da bastırılmıştı.

Sinan Meydan, Tunceli isyanının Büyük Suikast’ın bir parçası olduğunu şöyle açıklıyor;


“Jandarma Genel Komutanlığı da ‘Dersim’ adlı raporunda bazı Dersim aşiretlerinin Ağrı İsyanı’nı desteklediğini doğrulamıştır. Rapora göre, ayaklanan Pülümür aşiretleri Batı Dersim aşiretlerini isyana katamamıştır. Rapordaki şu cümle dikkat çekicidir;


‘Zeylan tedibatı sırasında bulunan bir Hoybun tamiminde Dersim’in altıncı bir Hoybun mıntıkası olarak gösterilmesi bu mütalaaya kuvvet vermektedir’.

Vali Ali Kemali tarafından, 9 Ekim 1931 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gönderilen bir raporda ‘Biri Fransız diğeri Arap olmak üzere iki kişinin Seyit Rıza’nın yanına geldikleri ve Seyit Rıza’nın kardeşi Seyit Ağa ile Mazgirt, Palu ve Kigi kazasını dolaştıkları’ bildirilmiştir.


Aynı dönemde Seyit Rıza’nın Kürt-Ermeni ortak örgütlenmesi olan Hoybun Cemiyeti’yle de ilişkide olduğu anlaşılmaktadır.

18 Aralık 1930 tarihli yazıda İçişleri Bakanlığı ‘Ermeni Taşnak müfettişlerinden Uzanyan, hariçte bulunan ajanımıza Ermenilerin Dersim’e el attıklarını kapalı cümlelerle ihdas etmiştir’ demiştir.

12 Aralık 1934 tarihli İçişleri Bakanlığı raporunda ise, biri Ermeni diğeri Kürt Bogos ve Mehmet adlı iki Hoybuncu’nun Dersim’e gelerek Seyit Rıza ile görüştükleri, ondan çok yardım gördükleri hatta Seyit Rıza’nın Hoybun’a üye olduğu ve Hoybun’a ayda 50 lira vermeyi kabul ettiği bildirilmiştir. Rapora göre Hoybuncular bu faaliyetlerinden sonra Halep’e dönmüşlerdir. Görüldüğü gibi 1937 Dersim İsyanı’ndan önce Fransa-Taşnak-Hoybun ekseni ile Seyit Rıza arasında çok dikkate değer ilişkiler vardır.


Hoybun Cemiyeti, Ağrı İsyanı’nın bastırılmasından sonra gücünü büyük oranda kaybetmesine rağmen Türkiye karşıtı faaliyetlerine devam etmiştir. Özellikle Fransa, Hatay sorunundan dolayı Hoybun Cemiyeti’nin faaliyetlerini desteklemeye devam etmiş ve 1930’ların sonlarında cemiyetin çalışmaları Suriye’de yoğunlaşmıştır.

Siyasi Kürtçülüğe zemin hazırlamak amacıyla Şam’da 1932 yılında Hawar dergisi çıkarılmaya başlanmıştır. Celadet Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan tarafından Hoybun Cemiyeti’nin yayın organı olarak 15 günde bir Kürtçe ve Fransızca olarak yayınlanan bu dergi, 1943 yılına kadar çıkarılmıştır.

1936 yılı başlarından itibaren Hoybun lideri Celadet Ali Bedirhan İskenderun, Halep ve Beyrut’taki Taşnak önderleriyle görüşmeler yaparak Cezire üzerinden Türkiye’ye karşı bir hareket yapmayı planlamıştır.

Ayrıca Taşnak-Hoybun işbirliğine Türkiye’ye karşı düşmanca duygular besleyen Şam’daki ‘Çerkez Cemiyeti’ de dahil edilmiştir. Bu konuda Celadet Ali ile Çerkez Cemiyeti Başkanı Abdullah Bey arasında bir ittifak yapılarak Türkiye’ye karşı bu üç cemiyetin birlikte hareket etmesi kararlaştırılmıştır.

Bu ittifakın yapılmasında sonra Türkiye’ye karşı 1937 yılı başlarında veya ilkbaharda harekete geçilmesi uygun bulunmuş ve Türkiye içindeki bazı aşiretlere isyana hazırlık yapmaları için talimat verilmiştir.

Nitekim 1936 yılı sonlarında Türkiye’nin güney sınırında bir takım çete saldırıları görülmeye başlamış, 1937 başlarından itibaren bu saldırılar daha da artmıştır. Bu sırada Fransa, İngiltere’nin Musul sorununu çözmek için kullandığı modeli kullanarak Türkiye’ye yönelik ‘bölücü’ hareketleri kışkırtma yoluna gitmiştir. Türkiye açısından Hatay’ın ön plana çıktığı 1937 yılında Fransa, gizli yollarla Dersim İsyanı’nı teşvik etmiştir. Bunun üzerine Türkiye, 8 Temmuz 1937 tarihinde Afganistan, Irak ve İran ile Sadabat Paktı’nı kurarak bölgeden yönelebilecek bölücü hareketleri önleme yoluna girmiştir.

Ancak Türkiye’nin çabalarına rağmen 1937 yılında Dersim İsyanı’nın çıkması önlenememiştir. 1920-1921 yılında Koçgiri isyanında Türkiye’yi bölüp, özerk veya bağımsız Kürdistan kurmaya çalışan Baytar Nuri(Dersimi), Alişer Bey, ve Seyit Rıza, 1926,1927 ve 1930 tarihli Ağrı isyanlarında da sahne almıştır. Tesadüfe bakın ki aynı isimler 1937-38 yıllarında ki Dersim İsyanı’nda da sahne alacaklardır.


Görüldüğü gibi Dersim İsyanı, asla sadece Dersim İsyanı değildir!
Dersim İsyanı, 1920-1936 arasındaki ‘emperyalist’ destekli Kürtçü isyanların, bu süredeki yeni isyan hazırlıklarının, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulan ‘kirli ittifakların’ nihai sonucudur.

Özetlemek gerekirse;


1924’teki Nasturi isyanını İngiltere desteklemiştir.
1925’teki Şeyh Sait İsyanı’nı İngiltere desteklemiştir.
1925’teki Şeyh Sait İsyanı sonrasında yurt dışına kaçan isyancıların bazıları 1927 yılında Ermenilerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti karşıtı Hoybun Cemiyeti’ni kurmuştur. 


Hoybun Cemiyeti’ni İngiltere, Fransa ve ABD desteklemiştir.
1927 ve 1930’daki Ağrı isyanı Hoybun Cemiyeti’nce desteklenmiştir.
1937’de Kürtçü Hoybun Cemiyeti, ayrılıkçı Ermenilerle, Çerkezlerle Türkiye’ye karşı bir ittifak yapıp İskenderun, Halep ve Beyrut’ta isyan hazırlıklarına başlamıştır.
Sonuç olarak 1937-38’deki Dersim İsyanı’nın alt yapısı 1920-1936 arasında hazırlanmıştır .

Bu noktada şu sonucu görebiliriz; kurtuluş savaşı, cumhuriyetin kuruluşu ve devamında, Bedirhanlar, Seyit Abdulkadir ve Barzaniler tarafından, İngiltere ve Rusya’nın dış desteği, Ermeni, Rum ve diğer etnik unsurların iç desteğiyle tertiplenmiş ve çıkarılmış olan bu isyanlar günümüzde Türk Milleti ve Devleti’nin karşı karşıya bulunduğu suikastın tarihimize yazılmış kirli yüzleridir…


PYD’NİN ONUNCU ADIMIDA BU OLMUŞTU: TUNCELİ İSYANI

YIL 1938…






PYD’NİN ONBİRİNCİ ADIMI

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Sovyet Devlet Başkanı Stalin Sovyet yanlılarına haber göndermiş, İran’da, Azeri ve Kürt bölgelerinde yeni partiler kurulmasını istemişti. Bunlar demokrat partiler olacaktı, önceden yine aynı çizgide kurulmuş olan Tudeh ve Je-Kaf gibi partiler de kapatılacaktı. 
Stalin’in dediği gibi yapılmış, İran, Azerbaycan, ardından Irak ve Suriye’de peş peşe Sovyet yanlısı demokrat partiler açılmıştı…

25 Ağustos 1945’te, İran Kürdistan Demokrat Partisi(İKDP) kuruldu. 
İKDP’nin kurulmasından sonra, Hevi’nin Eylül 1942’de kurduğu ve halk arasında ‘Je-Kaf’ diye anılan ‘Komeley Jiyanewey Kürdistan(Komela)’ gizli örgütü dağıtıldı, üyelerinin büyük çoğunluğu KDP’ye geçti. 

Demokrat parti kurma sırası şimdi Irak’a gelmişti…
16 Ağustos 1946’da, Irak Kürdistan Demokrat Partisi( IKDP)’ni kurdular. 
Henüz İran’a geçmemiş Molla Mustafa’yı ‘başkan’ seçtiler. 
H. Abdullah parti genel sekreteri olurken, Şeyh Latif ile Şeyh Ziyad genel başkan yardımcılığına getirildiler. Şeyh Latif, Şeyh Mahmud Berzenci’nin oğluydu.
Parti bir de yayın organı çıkarmayı kararlaştırdı; ‘Rızgari’. 

1907 Barzani isyanı ile 1946 KDP Başkanı Barzani yan yana getirildiğinde, bu Barzanilerin siyasi Kürt hareketinin sahadaki silahlı ayağı olarak ta kırk yıl öncesinde seçilmiş oldukları artık görülebiliyor. 

1912’de, Bedirhan, Baban ve Abdulkadir’le yola çıkan İstanbul’un Hevi’si, önce 1927’de ‘Hoybun’, ardından 1939’da ‘Yeni Hevi’ ve en nihayetinde, 1946’da, Rus modelinde Barzani’nin ‘KDP’si olmuştu.

İran’da demokrat partileri kurmakla meşgul olan Sovyet Yönetimi aynı süreçte bakışlarını Türkiye’ye çevirmiş ve tehdit etmeye başlamıştı. 
19 Mart 1945’de, 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşması’nı tek taraflı olarak feshettiğini bildiriyordu. 
Öte yanda ABD Başkanı Truman, 5 Nisan 1945’de, Orta Doğu’daki devletlerin güvenlik ve barışlarının sağlanması gerektiğini söylüyor, bölgede artık ABD’nin de varlık göstereceğini işaret ediyordu. 


Sovyet Rusya bir adım daha ileri gidiyor, 7 Haziran 1945’de, yeni bir işbirliği ve savunma anlaşmasının imzalanabilmesi için Kars ve Ardahan’ın geri verilmesini, Boğazlarda da Sovyet üslerinin açılmasını istemeye başlıyordu. 
Sovyet Devlet Başkanı Stalin, 1918’in yarım kalmış hesabını görmek istiyordu.
Mesele buydu…


İlk büyük harpte olduğu gibi oyun dışı kalmak istemeyen Stalin, karşı atağa geçerek İran’daki Kürt kartını masaya açtı…

Kasım 1945’de, Mahabad’a Rus ailahları gönderildi, 1.200 parçadan oluşan makineli tüfek ve tabancalar peşmergelere Mahabad’ta teslim edildi. 15- 60 yaş arasındaki Barzanilere Bruno marka tüfek ve makineli tüfek dağıtıldı. 1.500 kişilik bir kuvvet oluşturuldu ve üç birlik halinde gruplandırıldı. Ardından kurulması düşünülen Kürt devletinin savunulması için, Rus askeri danışmanları tarafından modern askeri bir eğitim verilmeye başlandı. 
700 kişilik ayrı bir ihtiyat kuvveti ayrılarak savunma için Sakız bölgesine gönderildi. 
Başkomutan Molla Mustafa Barzani idi, kendisine general rütbesi verilmişti.
Genç subaylar onun eliyle yeni rütbeler takıyordu, biri de Seyit Abdulkadir’in yeğeni binbaşı Seyyid Ahmed idi.
Tarihte ilk kez bir Kürt devleti kurulacaktı, ordusu ise şimdiden hazırdı…

22 Ocak 1946’da, Ruslar Mahabad’da geniş bir katılımlı bir toplantı düzenlediler. Aşiret liderleri, Molla Mustafa, KDP yöneticleri ve gözlemci Rus subayları bu toplantıda hazırdı.
Burada Mahabad Kürt Cumhuriyeti ilan edildi ve Kürt ulusal bayrağı göndere çekildi. 
Kadı Muhammed ilk Cumhurbaşkanı seçildi . 
Rusya, bu kez Kürt kartını oyuna sürmüştü.
Konu açıktı; Boğazlar üzerinde söz sahibi olamayan ve 1917 Ekim ihtilaliyle Ortadoğu’dan çekilmiş olan Sovyet Rusya, İran üzerinden hem Basra Körfezi’ne hem de Ortadoğu’ya inmeyi planlıyordu…

Nihayetinde İran’daki Sovyet işgali sona erince, Şah Rıza Pehlevi’nin ordularını Mahabad’a karşı harekete geçirmemesi için artık bir neden kalmamıştı. 

13 Aralık’ta, İran ordusundan General Humayuni ile Kadı Muhammed arasında görüşmeler başlatıldı. Molla Mustafa İran ordusuyla çatışırken, Kadı Muhammed ise Mahabad’ın kansız bir şekilde teslimi konusunda İran’la anlaşıyordu. Bu haberi alan Molla Mustafa Kadı Muhammed’e gitmiş, önce selam vermiş, sonra tepkisini açığa vurmuştu ama yapacak bir şey kalmamıştı.

Kadı Muhahammed Barzani’ye ‘Allah üzerine yemin’ ettirdi, Kürdistan’ın kurtuluşu için mücadeleye devam etmesi için sözünü aldı ve ‘Alın bunu size emanet ediyorum’ diyerek bazı madalyaları ile Mahabad’ın bayrağını Barzani’ye teslim etti; siyasi Kürt hareketi henüz bitmemişti.
Ardından Kadı Muhammed Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni İran ordusu generali Humayuni’ye terk etti.
17 Aralık 1946’da, Mahabad Kürt Cumhuriyeti de yıkıldı .
31 Mart 1947’de, Kadı Muhammed, Sadr ve Seyfi Kadı, Çıwarçıra meydanında idam edilecektir.

Sovyet Yönetimince 22 Ocak 1946’da kurulan bu Kürt devletinin varlığı bir yıl bile sürmemiş, aynı Sovyet eliyle bu yapay devlet yıkılmıştı. 
Bununla birlikte Ruslar, bu bölgede her zaman bir Kürt devletinin kurulabileceğini de göstermişti. Osmanlı’da 1806 Baban beyleriyle başlayan isyanlar bile bir devlete ulaşamazken, Rusların tertibiyle böylesi bir devletin resmi çizilmişti. Bu resim İngilizlerin Şeyh Mahmud Berzenci ile çektirdiği ‘Kürdistan Hükümdarlığı’ resmine benziyordu. 

Rusların elinde artık Ortadoğu’da hem İran hem de İngiliz-ABD’ye karşı kullanabileceği bir Kürt kartı da vardı. 
Yeni oyunun başlaması için pek fazla beklenmeyecek, Sovyet Yönetimi Ortadoğu’daki satrancı kendi kurduğu ‘KDP’ taşlarıyla oynamaya devam edecektir…

PYD’NİN ONBİRİNCİ AYAĞI İŞTE BUYDU: MAHABAD

YIL 1947…




VE PYD’NİN SON AYAKLARI…


Mahabad’dan sonra bugünkü YPG/PYD Irak’ta KDP oldu ve Barzani adıyla hala yaşıyor…

Bugünkü PYD, İran’da İKDP oldu ve PJAK adıyla hala yaşıyor…

Bugünkü PYD, Ermenistan’da ASALA oldu, Anadolu’da Ermeni ayakları tutmayınca Türkiye’de PKK oldu, HDP oldu ve hala yaşıyorlar…

Ve bugünkü YPG/PYD, Suriye’de işte böyle PYD oldu ve hala yaşıyor…

Peki, bunlar ne istiyor; Anadolu ile Asya arasında bir devlet kondurup Türkiye’nin Asya ile olan bağını kesebilmek!

İşte BOP dedikleri de budur, Putin dedikleri de budur; Anadolu’daki Türk Milleti’nin Asya’daki Türk dünyası ile bağını kesip yalnızlaştırmak!

 Yeni anayasa ve başkanlık tartışmalarına da bu gözle bakıldığında, PYD’nin ardındaki gerçek apaçık görülüyor…


...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder