7 Aralık 2019 Cumartesi

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ, BÖLÜM 3

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ,  BÖLÜM 3



Gündelik Hayat Haberlerinde Şarklılaştırma Örnekleri

Dış politika haberleri yanında, incelenen gazetelerin dünya sayfalarında Şarklılaştırma performansı açısından öne çıkan haberlerin bir kısmı da gündelik hayat haberleridir. Bu haberlerde ise özellikle irtica ve gericilik haberlerinin, bunlar arasında da çarşaf ve burka haberlerinin ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Dünya sayfalarında yer alan irtica haberleri modern toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşam alanlarına dönük aşırı dinsel müdahaleleri konu edinen haberler olarak betimlenebilir. Bu haberlerde söz konusu müdahalelerin kriminalize edildikleri, Doğulu ve tarih-dışı bir kültürel gerçeklik alanına ait kılındıkları, bariz bir modernlik-gelenek karşıtlığına dayandırıldıkları ifade edilebilir. 

Bu kategoriye yerleştirilebilecek haberler arasında Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin uyguladıkları “dinsel baskı politikaları”nı konu edinen haberlerin öne çıktığı rahatlıkla belirtilebilir. 

Örneğin “Suudi Polisi MTV’deki Üç Arap Gencin Peşinde” başlıklı haber, MTV’de yayımlanan Resist the Power isimli belgeselin “Suudi Arabistan’ı nasıl karıştırdı”ğını konu edinmektedir. Haberde, Cidde’de yaşayan bazı Suudi gençlerin gündelik hayatlarını mercek altına aldığı belirtilen belgeselin, muhafazakarların tepkisini çektiği, belgesele karşı önce bir Facebook sitesi kurularak kamuoyu oluşturulduğu ve “nihayet Suudi din polisi(nin) belgesele konuk olan üç gencin peşine düştü”ğü ifade edilmektedir. Haberde muhafazakarlar, Facebook sitesi kuranlar ve Suudi din polisinin birbiriyle aynı aktörler mi yoksa farklı aktörler mi olduğu konusunda herhangi bir bilgi 
verilmemekte, yekpare kızgın bir muhafazakar kesimden söz edilmektedir. 

Belgeselde 24 yaşındaki Aziz’in “Facebook’ta tanıştığı ve hoşlandığı bir kızla sadece ailelerin girebildiği bir alışveriş merkezinde gizlice buluşma” çabasının, 20 yaşındaki Fatma’nın “kadınlar için siyah çarşaf giyme zorunluluğu olan ülkede, renkli çarşaf satın alma” uğraşının ve adalet ve eşitlik istediği belirtilen Ahmet’in “hemen tamamı yasak kitaplardan oluşan kütüphanesini kameraya göstere rek sansürcü yönetimden şikayet” edişinin anlatıldığı ifade edilmektedir. Haberde belgeselin MTV’nin Arapça kanalında yayımlandığı, böyle olmasına rağmen birçok Suudi vatandaşının bu belgeseli İnternetten izlediği bilgisi verilmektedir. Haber metninin sonunda yer alan ve bu belgeselin “son yıllarda reform çabası içinde olan ülke için bir test niteliği taşıyacağı” yönündeki ifade, habercinin oryantalist perspektifi hakkında fikir vermektedir.61 

Benzer bir haber “Suudi Kadınlar Polislere Savaş Açtı” haberidir. Suudi Arabistan’daki “katı İslami kuralların toplumda uygulanıp uygulanmadığını 
denetlemekle yükümlü ahlak polisi”nin geçirdiği “zor hafta”yı konu alan haberde, ülkenin iki farklı kentinde ahlak polisine saldırıldığını bildirmektedir. Haberde, “ailesinden olmayan bir erkekle parkta yürüyüşe çıkan bir kadının, kendilerini durduran ahlak polisini döverek hastanelik etmesi” ve “halka açık bir alanda yabancı bir erkekle görülen bir kadın(ın) ahlak polisinin aracına ateş açması” olaylarına yer verilmekte, kadınların ahlak polislerine karşı verdiği özgürlük mücadelesine vurgu yapılmaktadır. Yerel basın referans gösterilerek sunulan haberde, olaylarda yer alanların isimlerine ve olayların nedenlerine ilişkin olarak herhangi bir spesifik bilgi verilmemekte, genel bir değerlendirme yapılarak katı kurallar uygulayan Doğulu despotlara karşı isyan eden bilinçli modern kadın imgesi inşa edilmektedir.62 

Dünya sayfalarında geleneksel ve despotik Doğulu otoritelere karşı duran birçok “modern birey” haberine rastlanabilmektedir. 

Bu çerçevede “Kadın Sunuculardan ‘Zorla Türban’ İsyanı, “Sex and The City’ye Abu Dabi Engeli”, “Liberal Gazetecinin Baskı İstifası”, Pakistan’da ‘İstenmeyen Adam’ Oldu” vb. gibi haberler Doğulu olarak takdim edilen kültürel ve toplumsal gerçeklikleri Şarklılaştıran pek çok unsuru bünyesinde barındırmaktadır.63 

İrtica haberleri içerisinde öne çıkan unsurlardan biri de çarşaf haberleridir. Dönemsel olarak Avrupa’da gündeme gelen burka (peçeli çarşaf) yasağı, incelediğimiz dönemdeki dünya sayfalarında sıklıkla işlenen konulardan biridir. Fakat çarşaf konusunun gazetelerde yer bulması sadece söz konusu burka yasağı tartışmaları ile sınırlı değildir. Çarşaf, aynı zamanda bir kültürel sembol olarak ele alınmakta ve Doğulu bir imge olarak ötekileştirilmektedir. Aşağıda ele alınacak haberlerden birincisi burka yasağı tartışmalarıyla, ikincisi ise bir kültürel sembol olarak çarşaf imgesiyle ilintilidir. “Sarko’dan Meclise: Yasaklayın Çarşafı” başlıklı haber, Şarklılaştırma pratikleri bağlamında muhatabına önemli ipuçları sunmaktadır. Bu haber, herhangi bir spesifik yayın organı ismi vermeksizin Fransız basınına yaptığı referansla, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin “peçeli çarşafın kamuya açık yerlerde yasaklanması için hazırlanan 
yasa tasarısının vakti geçirilmeden parlamentoda onaylanması” isteğini gündeme taşımaktadır. Sarkozy’nin bu konudaki gecikme dolayısıyla dile getirdiği yakınmaya ve kararlılığa dikkat çeken haber, iki alt haberle beslenmektedir. “Eşini Eve Kapatacak” başlığını taşıyan birinci haber İtalya’da “peçeyle postaneye girdiği için 500 Euro para cezası ödeme riskiyle karşı karşıya kalan Amel Mamouri adlı Arap kadının kocası Bin Salih İbrahim”in demecine odaklanmaktadır. 

Haber, kocasına bağımlı, eve hapsolmuş Şarklı ve çarşaflı bir kadın portresini akla getirecek bir tarzda organize edilmiş ve “çaresiz koca”nın “eşinin evden dışarı çıkması” ile ilgili olarak aldığı karara odaklanılmıştır. Ne var ki, haber metninde “bundan böyle evden dışarı çıkamayacak. Elimden bir şey gelmiyor” diyerek bu “çaresizliği” pekiştiren bir dil seçimi yapılırken, haberin başlığında ceberrut Doğulu erkek figürüne atıfta bulunulmaktadır. Hangi haber kaynağı üzerinden edinildiği belli olmayan bu alt haberin yanında yer alan ikinci alt haber ise ilk bakışta, bu yasağın gerekli olmadığını belirten Almanya İçişleri Bakanı Thomaz de Maiziere’in muhalif bakışını öne çıkarmış gözükmektedir. Ne var ki, Maiziere’nin yasağa karşı çıkış gerekçesi olarak Almanya’da en fazla 100 kadının çarşaf giymesi gösterilmekte ve bunun mazur görülebileceği görüşünü akla getirmektedir. 

Yine Maiziere’nin İslam Konferansı’nda daha önemli sorunların tartışılması gerektiği ile ilgili görüşü vurgulanarak İslam’ın sorun üretme kapasitesi hatırlatılmaktadır. Burada ayrıca belirtilmesi gereken, habere ayrılan alanın %40’lık kısmında siyah çarşaflı ve peçeli bir kadın fotoğrafına yer verilirken, 
bu fotoğrafın karşısında haber alanının sol alt kısmında kravatını düzelten bir Sarkozy fotoğrafına yer verilmektedir.64 

    “Çarşaf giyen silahlı bir erkeğin” yaptığı soygundan bahseden “Sydney Çarşaflı Soygunu Konuşuyor” başlıklı haber ise, bir kültürel sembol olarak 
çarşafın dünya sayfalarında nasıl ötekileştirildiğine örnek teşkil etmektedir. Avustralya’da günün konusu olduğu söylenen bu olayla ilgili herhangi bir spesifik detaya yer verilmemekte, soygunun maliyeti, ne zaman gerçekleştiği, gerçek olay mahalli, olayın aktörleri hakkında somut ayrıntılar haber metninde kendisine yer bulamamaktadır. “Çarşaflı adam”ın tabancası karşısında “çaresiz 
kalan kurye”nin “içinde yüklü miktarda para bulunan çantayı verdi”ğini bildiren haber metni, şiddetin kültürelliği imgesini beslemektedir. 

Ne var ki, Avustralya’da yaşanan bir soygun olayından haber veren bu metinde çarşaf kelimesi, soygun kelimesinin 3 katı oranında kullanılmakta, bu da dünya sayfasında karşımıza çıkan bu haberin taşıdığı oryantalist yüke işaret etmektedir. Zira, çarşaflı olanın yaptığı eylem değil, Syndey’de çarşafla görünmek haber olarak değerlendirilmektedir. 

Bu durum, haberin son iki cümlesiyle daha da belirgin hale gelmektedir: “Avustralya’daki Müslüman kadınlar genellikle başörtüsü takıyor. Çarşaf giyen Müslüman kadın sayısının ise yok denecek kadar az olduğu belirtiliyor.”65 

Bu olayla ilgili olarak kullanılan fotoğrafsa, burka giymiş bir kadın fotoğrafıdır. Bu fotoğrafla verilmek istenen mesaj, bu kıyafeti giyenin aslında bir erkek olduğudur. Her ne kadar, bu fotoğraf bir kadın fotoğrafı olsa da çarşafın altından görünen geleneksel kıyafetin yeterince feminen bir görüntü arz etmediğine hükmedildiğin den bu fotoğraf, “çarşaf giyen silahlı bir erkeği” temsilen haber alanının neredeyse yarısını kaplayacak şekilde kullanılmıştır. 

Gerek burka yasağı ile ilgisi bağlamında gerek bir kültürel sembol olarak çarşaf konusu birçok başka habere de konu olmuş, bu haberlerde Doğulu bir unsur olarak çarşafın hem Batı’daki hem Doğu’daki gündelik hayata yansımaları haber yapılmıştır.66 

Çarşaf haberleri yanında, incelenen haberler içinde Şarklılaştırma sürecinin önemli bir unsuru olan egztotikleştirme eylemi de sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. 
“ABD Güzeline Miss Hizbullah Suçlaması”, “Çok Eşli Lider Aldatıldı mı?”, “ABD’nin En Güzel Kızı Müslüman”, “Dubai Yolcularına ‘Sevişmeyin’ Uyarısı”, 
“Konsere Katılanlar Tutuklandı” vb. haberler egzotik bir Doğu varsayımını popüler kültür alanında yeniden üretmektedir.67

Sonuç Yerine

Buraya kadar yapılan haber analizlerinin de gösterdiği gibi dünya sayfalarında karşımıza çıkan haberler “eylem”e değil, “öz”e yoğunlaşan bir habercilik yaklaşımıyla şekillendirilmiştir. Haber metinlerinde olayların detaylarına, niteliğine, yer, zaman, biçim ve faillerine ilişkin tasviri nitelikte bilgiye yeterince yer verilmemekte, onun yerine haber üreticisinin olayın özüne ilişkin kurgusu metnin merkezine yerleşmektedir. Haberin biricikliği ve kendine özgülüğü yerine genelgeçerliği ve diğer olaylarla benzerliğine dikkat çekilmektedir. 

Haber metni inşa edilirken, habere konu olan olayın “içeriği” yerine “bağlamı” sorunsallaştırılmakta, çoğunlukla içerik bağlama uygun olarak yeniden yaratılmaktadır. Haber metninde olayın biricikliği, kendine özgü yanları ve aktörleri ile ilgili detaylı bilgilere yer verilmediğinde sansasyon yaratmak ve haberi ilgi çekici kılmak da bir habercilik değeri olarak öne çıkmaktadır. 

Bu çerçevede dikkat çeken bir diğer husus da incelenen haberlerde haberin kaynağının ve yazarının çoğu kez ortada olmayışı, haberin anonimleştirilerek nesnelleştirilmeye çalışılmasıdır. İncelenen dönem ve mecralardaki dünya haberlerinin çok büyük bir kısmında haberi kaleme alan muhabirin imzası ya da haberin alıntılandığı kaynağın ismi yer almamakta, “iddia edildi” kalıbı sıklıkla kullanılmaktadır. Sterotiplerin yeniden üretimi söz konusu olduğunda bu anonimleştirme girişimi, metnin yazarına bir “imkan alanı” açmaktadır. 

İncelenen haberlerin öne çıkan özelliklerinden biri de keskin ikili karşıtlıklardan beslenerek Şarklılaştırma ediminde bulunmalarıdır. Özellikle modern-modern olmayan (olamayan) ve Doğu-Batı karşıtlıkları ekseninde örülen haberlerde modern olamamanın toplumsal, siyasal, ideolojik ve kültürel maliyetleri çeşitli imgeler üzerinden haber metnine yansıtılmaktadır. Said’in ve Hentch’in68 Batı’nın Doğu tahayyülüne ilişkin tasvirleri, incelenen haberlerde ortaya çıkmakta, Doğu negatif bir imaj olarak, Batı ise pozitif bir imaj olarak resmedilmeye devam etmektedir. Dünya sayfalarında Türkiye, Batılı/Batılılaşmış bir ülke olarak resmedilmekte, Türk dış politikasının önündeki en büyük tehlike olarak Doğu’yla özdeşleşmek gösterilmektedir. Şarklılaştırma faaliyetinin karşımıza çıktığı haber örneklerinde sadece Doğuyla ilgili haberler yapılma makta, ayrıca Batıdaki Doğu haberlerine de sıkça yer verilmektedir. Fiziksel olarak Batıda olduğu halde kültürel olarak Doğudan kurtulamayanlar hakkında yapılan birçok haber, Batıdaki Doğunun yarattığı problemleri yansıtmaktadır. 
Özellikle gündelik hayat haberlerinde, geleneksel unsurların Doğulu, modern unsurların Batılı kültürel iklimlerden beslenerek varlık buldukları ima edilmekte, Doğuya ait olduğu ihsas ettirilen ve kırsalın sınırları içine hapsedilen belirli imgeler yer yer kriminalize edilerek normalin, kentliliğin, Batının ve modernin sınırları çizilmeye çalışılmaktadır. 

Dünya haberlerinde dikkati çeken noktalardan biri de haber kurgularında 
11 Eylül sonrası güvenlikleştirme refleksinin baskın bir biçimde kendisini hissettirmesidir. Şiddetin kültürel bir eylem, terörün neredeyse İslam’la ilişkili bir faaliyetler bütünü olarak yansıtıldığı bir medya kültürü özellikle 
11 Eylül sonrasının siyasal atmosferinde sıklıkla karşımıza çıkmaya başlamıştır.69 Poole’un “teröre karşı savaş” doktrini etrafında şekillendiğini söylediği haber yapma tarzının 70 Hürriyet ve Habertürk gazetelerinin dünya sayfalarında da 
kendisine yer bulduğu söylenebilir. Şiddetin Doğuya ait, Doğu için sıradan bir kültürel fiil olarak takdim edildiği birçok haber karşımıza çıkmakta, birçok haberde terör İslam’la ve Müslümanlıkla özdeşleştirilmekte, İslam, sadece tehdit üretip üretmeme potansiyeline göre tasnif edilmekte, Arap İslamı, radikal İslam ve ılımlı İslam kategorileri devreye sokulmaktadır. Bu süreçte ılımlı İslam Türk İslamı ile radikal İslam ise Arap ve Fars İslamı ile özdeş kabul edilmektedir.

Söz konusu özdeşleştirme çabası ve diğer Şarklılaştırma pratikleri ötekileştirme, pasifleştirme, egzotikleştirme ve komik düşürme stratejilerinden  beslenmekte dir. Haber metinlerinde Şarklılaştırma ediminin nesnesi haline getirilenler, değişen ölçü ve zamanlarda öteki, pasif, egzotik ve komik unsurlar olarak yansıtılmaktadırlar. Örneğin zaman zaman öteki, zaman zaman egzotik bir unsur olarak resmedilen Şarklı kadın eve hapsolmuş, bağımlı bir varlık olarak sunulmakta, pasif ve ikincil bir konumda yer aldığı izlenimi haber metinlerinde 
karşımıza çıkmaktadır. Kadın ve kadınlarla ilgili haberler, Şarklılaştırma refleksinin yanında cinsiyetçi bir perspektifin de devreye girdiği haberler olarak nitelendirilebilir. Yine yer yer komik, yer yer öteki olarak sunulan Arap imgesi, pasifliği ve egzotikliği içerecek şekilde takdim edilmektedir. Bunun yanında çoğunlukla şiddetle, Batı-karşıtlığıyla ve durağanlıkla özdeşleştirilerek ötekileştirilen Doğu, kimi zaman da maneviyatla ilintilendirilerek egzotik leştirilmekte, bu da Walt Whitmann’ın şiirlerinde ya da Charles Wilkins’ın metinlerinde temsilini bulan ve oryantalizmin önemli kaynaklarından biri olarak nitelenen “Spritüel Doğu” yaklaşımının popüler kültürdeki karşılıklarının hala nasıl canlı olduğunu gözler önüne sermektedir. 

Doğulu olduğu düşünülen unsurlar, sözü edilen bu dört alt stratejiyle birlikte haberleştirilmekte, bu süreçte birçok kalıp yargı karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte haber metinlerinde karşılaşılabilecek ilgi çekici bir husus da zaman zaman negatif imajları besleyen durumlara tanıklık ettiği düşünülen Doğulu aktörleri, “özre tabi” bir durumun olup olmadığına bakılmaksızın, mevcut şartları dolayısıyla “mazur görme ve gösterme” çabasıdır. 

Haberlerde karşımıza çıkan bu unsurların varlığı, içselleştirilmiş oryantalizm yanında dış haberciliğin son dönemlerdeki örgütlenme biçimiyle de ilişkilidir. Yukarıda da bahsedildiği üzere incelenen haberlerin büyük bir kısmı imzasız haberlerdir. Bunun en temel gerekçesi, bu haberlerin medya kuruluşu ile ilintili herhangi bir muhabir tarafından üretilmeyip çeşitli kaynaklardan derlenmesidir. Bu derleme sürecinde, abonelik sistemiyle işleyen büyük haber ajansları yerine, bulvar gazetelerine enformasyon sunan İnternet siteleri ve haber portalları aktif biçimde kullanılmaktadır. Medya faaliyetleri içinde İnternet merkezli gazeteciliğin öne çıkması, haberin küreselleştiği düşüncesi ve dış muhabirlik kurumunun yüksek maliyet getirdiği kanaati dış haberle dış muhabir arasındaki mesafeyi arttırmış ve dış muhabirin dış haber üretimindeki rolünü azaltmıştır.71 
Bu süreci, habere doğrudan muhatap olan muhabir yerine, medya merkezin de faaliyet gösteren sayfa editörleri yönetmekte ve haberler üzerindeki merkezi kontrol artmakta, içerik, üslup ve dizayn itibariyle haberler tektip leşmeye başlamaktadır.

   Haber üretimi seçici bir süreçtir ve içinde haber yapanın aktif katılımını öngörür. Bir başka deyişle, neyin haber olup olmayacağı özünde onun toplumsal gerçeklik içindeki yerine göre değil, muhabirin ya da bir başka haber üreticisinin haber üretme/yaratma arayışındaki bir özne olarak neyi haber olarak görmek istediği ile ilgili bir durumdur. Habere yakın olanın muhabir olması durumunda söz konusu seçme eylemini gerçekleştiren kişi büyük oranda muhabir olmakta dır. Haberin konusuna ilişkin kendisine editör ya da yazı işleri  müdüründen bir direktif gelse dahi, haberi büyük oranda muhabir içeriklerini hazırlamaktadır. Zira o dışarıdadır ve dışarının bilgisine vakıf olduğu iddiasıyla oradadır. Dış muhabirin, dış haber üretim sürecinden dışlanması ve merkezi bir editöryal gözün sürece yön vermesi birbirine benzer birçok sterotipin haber metinlerinde yeniden dolaşıma sokulabilmesini kolaylaştırmaktadır.72 Haberi paylaşan ve üreten 
arasındaki mesafe arttıkça, haber metninde daha fazla kalıp yargıya rastlamak olası hale gelmektedir. Bu durum, bilgi akışının yönü dolayısıyla daha da fazla sorun oluşturmakta, Avrupa ve Amerikan medyasında yer alan oryantalist imgeler Türk medyasında yeniden üretilmekte, algılar, kalıplar ve yargılar herhangi bir eleştirel süzgeçten geçirilmeksizin Türkçeye tercüme edilmektedir. Bu da, çevresine Urry’nin “turist bakışı” olarak ifadelendirdiği bakışla bakan bir habercilik pratiğini beraberinde getirebilmektedir.73 

Turist bakışı, büyük oranda egzotik tecrübeler edinme istencine dayalı olarak ortaya çıkan bir bakma eylemidir.74 

“Turist bakışı”nın önemli bir özelliği de muhatap olduğu toplumsal gerçekliğin yaşayan, değişen, çelişkileriyle birlikte varolan, farklı aktörlere ve onlar arasındaki çatışmalara ev sahipliği yapan doğasını ıskalayabilmesi, söz konusu gerçekliği Şarklılaştırabilmesidir. Bu Şarklılaştırma ise, Habermas’ın ifade ettiği “tahrif edilmemiş iletişim” idealini medya için daha da ulaşılamaz kılmakta, söz yerine şiddetin, olgu yerine sansasyonun, ayrıntı yerine genellemenin daha değerli olduğu bir habercilik kültürü varlığını sürdürmeye devam etmektedir. 


EK-1: İncelenen Habertürk Haberleri

Habertürk gazetesinin Dünya bölümünde 5 Mayıs-5 Haziran 2010 tarihleri arasında yayımlanan ve bünyesinde Şarklılaştırma 
refleksinden/stratejisinden izler taşıdığı düşünülen haber başlıkları şunlardır.

1. “New York Bombacısı Uçakta Yakalandı”, 5 Mayıs 2010, s. 10.
2. “Taliban’ın 8 Alman Militan’ı Var”, 5 Mayıs 2010, s. 10. 
3. “Suriye’ye Yaptırımlar Uzatıldı”, 5 Mayıs 2010, s. 10.
4. “Muhaliflerden Yeni Tasarı”, 5 Mayıs 2010, s. 11. 
5. “Tahran’ın Milyoner Dilencileri”, 5 Mayıs 2010, s. 11.
6. “Sarko’dan Meclise: Yasaklayın Çarşafı”, 6 Mayıs 2010, s. 10. 
7. “166 Kişinin Katili Kasab’a İdam Cezası”, 7 Mayıs 2010, s. 10.
8. “Taliban Liderleri Sürgüne Gidecek”, 7 Mayıs 2010, s. 11. 
9. “Dubai Yolcularına ‘Sevişmeyin’ Uyarısı”, 7 Mayıs 2010, s. 11. 
10. “Sydney Çarşaflı Soygunu Konuşuyor”, 7 Mayıs 2010, s. 10.
11. “Bağdat’a Duvar Örülecek”, Habertürk, 8 Mayıs 2010. 
12. “İtalya’da Peçe Cezası Yayılıyor”, Habertürk, 8 Mayıs 2010, s. 10. 
13. “Konsere Katılanlar Tutuklandı”, Habertürk, 8 Mayıs 2010.
14. “Avusturalya’da Çarşafı Tartışıyor”, Habertürk, 9 Mayıs 2010, s.12.
15. “Fas Muhalefeti Elton John’a Savaş Açtı”, Habertürk, 9 Mayıs 2010, s.12.
16. “Çarşaf Yasağı Tasarımcıları Korkuttu”, 10 Mayıs 2010, s. 10. 
17. “Lübnan’dan Humus Hamlesi”, 10 Mayıs 2010, s. 10. 
18. “Haniye’ye Obama’dan Cevap Yok”, 10 Mayıs 2010, s. 10.
19. “Terör Eylemine 7 Bin Dolar Harcadı”, 10 Mayıs 2010, s. 10.
20. “Türkiye Boru Hattını Patlatan Militanları Astılar”, 10 Mayıs 2010, s. 10.
21. “Barzani’nin Ziyaret Tarihi Kesinleşmedi”, 11 Mayıs 2010, s. 10.
22. “’Obama’ya Mektup Gönderdik”, 11 Mayıs 2010, s. 10. 
23. “Bomba Düzenekli Ayakkabı”, 11 Mayıs 2010, s. 11.
24. “Irak’ta İşçilere Üçüz Saldırı”, 11 Mayıs 2010, s. 11.
25. “Filistinli Milyarder Arabulucu”, 12 Mayıs 2010, s. 10. 
26. “Filipinler’de Diktatör de Kazandı, Demokratlar da”, 12 Mayıs 2010, s. 10.
27. “’Pakistan Hükümeti Ladin’in Yerini Biliyor’”, 12 Mayıs 2010, s. 11.
28. “Taliban’dan Yeni Gaz Saldırısı”, 12 Mayıs 2010, s. 11.
29. “Fransa’dan Çarşaf Yasağına İlk Adım”, 12 Mayıs 2010, s. 11.
30. “’Irak Yeni bir Etnik Çatışmanın Eşiğinde’, 12 Mayıs 2010, s. 11.
31. “Iraklılar Kurtlar Vadisi İzliyor”, 12 Mayıs 2010, s. 11. 
32. “Bush’un ‘Şer Ekseni’ne İsrail’den Revizyon: İran, Suriye ve K. Kore’yi Suçladılar”, 13 Mayıs 2010, s. 11.
33 “Tayland’da Gerilim Tırmanıyor”, 13 Mayıs 2010, s. 11.
34 “Karikatüriste Saldırı”, 13 Mayıs 2010, s. 11.
35. Tülin Daloğlu, “Türkiye, İran’ın Samimi Olmadığını Anlayacak”, 13 Mayıs 2010.
36. “Mülteci Kampına ABD Yardımı”, 13 Mayıs 2010, s. 11.
37. “Afganistan’da Gizemli Hastalık”, 13 Mayıs 2010, s. 11. 
38. “Kudüs Konusunda Konuşmayın”, 14 Mayıs 2010, s. 10.
39. “Ankara Washington’dan İran Haberi Bekliyor”, 14 Mayıs 2010, s. 10.
40. “İngiliz Hükümetinde İlk Müslüman Kadın Bakan”, 14 Mayıs 2010, s. 10. 
41. “Erdoğan Tahran’a Gitmiyor”, 15 Mayıs 2010, s. 10. 
42. “El Kaide’ye ‘Savaş Bakanı’”, 15 Mayıs 2010, s. 10.
43. “İsrail’den Bar Refaeli’ye iPad Cezası”, 16 Mayıs 2010, s. 12.
44. “108 Militan Öldürüldü”, 16 Mayıs 2010, s. 13.
45. “Karikatüristin Evi Kundaklandı”, 16 Mayıs 2010, s. 13.
46. “Obama’yı Endonezya’da Öldüreceklerdi”, 16 Mayıs 2010, s. 13.
47. “İran’dan Döndü Sarkozy Karşıladı”, 17 Mayıs 2010, s. 10.
48. “Birleşik İslam Devleti Kuralım”, 17 Mayıs 2010, s. 10.
49. “Muhalefet Liderine Gözaltı”, 17 Mayıs 2010, s. 11.
50. “’Embesil’ Hakaretini ‘İltifat’ Kabul Etti”, 17 Mayıs 2010, s. 11.
51. “Liberal Gazetecinin Baskı İstifası”, 17 Mayıs 2010, s. 11.
52. “Pakistan’da ‘İstenmeyen Adam’ Oldu”, 17 Mayıs 2010, s. 11.
53. “ABD’nin En Güzel Kızı Müslüman”, 18 Mayıs 2010, s. 10.
54. “Başbakan Katili Tahran’a İade Ediliyor”, 18 Mayıs 2010, s. 11.
55. “Sex and The City’ye Abu Dabi Engeli”, 18 Mayıs 2010, s. 11.
56. “Mısır Hamas ile Bağını Kesti”, 18 Mayıs 2010, s. 11.
57. “’Türkiye’nin Nükleer Tecrübesi Yok, Risk Alıyor’”, 18 Mayıs 2010, s. 10.
58. “Takas Restleşmesi”, 19 Mayıs 2010, s. 10.
59. Tülin Daloğlu, “’Hayır Diyeceğiz”, 20 Mayıs 2010, s. 10. 
60. “Fransa’da Çarşaflı Kadına Saldırı”, 20 Mayıs 2010, s. 10. 
61. “Mugabe’den Kim’e Hayvan İkramı”, 20 Mayıs 2010, s. 10. 
62. “Bangok Yandı, İsyan Bastırıldı”, 20 Mayıs 2010, s. 10.
63. “Özbek Üniversitesi’ne Saldırı”, 20 Mayıs 2010. 
64. “Suriye ve Lübnan’a Gidecek”, 21 Mayıs 2010, s. 10.
65. “Hamas’lı vekil 4 Yıl Sonra Serbest “, 21 Mayıs 2010, s. 10. 
66. “İran’a Dönerse İdam Edilecek”, 21 Mayıs 2010, s. 10. 
67. “Obama, Ahmedi’nin Ensesinde”, 21 Mayıs 2010, s. 10. 
68. “Cameron Dört Gözle ‘CARLA’yı Bekliyor”, 22 Mayıs 2010, s. 10. 
69. “İsrail Tahran’ı Nasıl Durduracak?”, 22 Mayıs 2010, s. 10. 
70. “Kudüs’e Girişi Yasaklandı”, 22 Mayıs 2010, s. 10. 
71. “Beckham Cephede Silaha Sarıldı”, 23 Mayıs 2010, s. 13. 
72. “Almanya’da Gözler İslam Seminerinde”, 23 Mayıs 2010, s. 13. 
73. “Suudi Kadınlar Polislere Savaş Açtı”, 23 Mayıs 2010, s. 13. 
74. “’İsrail ile Toprak Takasına Hazırız”, 23 Mayıs 2010, s. 13. 
75. “Yemenli İmam ABD’yi Tehdit Etti”, 24 Mayıs 2010, s. 10.
76. “İstanbul’daki Somali Liderinin Sarayı Kuşatma Altında”, 24 Mayıs 2010, s. 10. 
77. “’Tutuklular Kesinlikle Casus’”, 24 Mayıs 2010, s. 10.
78. “İsrail Füze Yağmuruna Hazırlanıyor”, 24 Mayıs 2010, s. 10.
79. “’Taliban Parayla Öldürüyor’”, 24 Mayıs 2010, s. 10.
80. Umut Tütüncü, “Erdoğan’dan Tahran’a ‘Sessizlik’ Çağrısı”, 24 Mayıs 2010, s. 11.
81. “’Seçim Öncesi Sözümü Tutamadım Özür Dilerim’”, 24 Mayıs 2010, s. 11. 
82. “İran Mektubunu UAEK’ye Sundu”, 25 Mayıs 2010, s. 10.
83. “Sarkozy’den Erdoğan’a: Kaygılar Var”, 25 Mayıs 2010, s. 10.
84. “ABD Basını Türkiye’ye Yüklendi”, 25 Mayıs 2010, s. 10.
85. “Pentagon Ortadoğu’da Faaliyette”, 26 Mayıs 2010, s. 10.
86. “Clinton: İran Hile Yapıyor”, 26 Mayıs 2010, s. 11.
87. “’Türkiye İsrail’e Nota Vermedi’”, 26 Mayıs 2010, s. 11. 
88. “Kefaletle Serbest Bırakıldı”, 26 Mayıs 2010, s. 11.
89. “İsrail’de Chomsky Protestosu”, 26 Mayıs 2010, s. 11. 
90. “Saddam’a Sübyancı Komplosu”, 27 Mayıs 2010, s.10. 
91. “Gazze’ye Yardım Filosu Bugün Yola Çıkıyor”, 27 Mayıs 2010, s. 10.
92. “Hizbullah’tan İsrail’e Tehdit”, 27 Mayıs 2010, s. 10.
93. “Gazze’ye Hava Saldırısı”, 27 Mayıs 2010, s. 10.
94. “New York’ta Camiye Onay Çıktı”, 27 Mayıs 2010, s. 11.
95. “’Birçok Suikast Atlattım’”, 27 Mayıs 2010, s. 11.
96. “Irak Havayolları Kapatıldı”, 27 Mayıs 2010, s. 11.
97. “Tayland’da Bombalı Saldırılar”, 27 Mayıs 2010, s. 11. 
98. “ABD’nin Yeni Düşmanı ‘Cihad Jane’ler”, 28 Mayıs 2010, s. 10. 
99. “Pakistan Youtube Yasağını Kaldırdı”, 28 Mayıs 2010, s. 10. 
100. “Kısa Etek Satana Ruhsat İptali”, 28 Mayıs 2010, s. 11. 
101. “Müslümanları Kızdıran Kampanya”, 29 Mayıs 2010, s. 10.
102. “Pakistan’da Camilere Saldırı”, 29 Mayıs 2010, s. 10. 
103. “El Kaide Bombacı Bulamıyor”, 29 Mayıs 2010, s. 10. 
104. “Arena’dan Irak’a Transfer”, 29 Mayıs 2010, s. 10.
105. “Yemin Edip Göreve Başladı”, 29 Mayıs 2010, s. 10.
106. “Chomsky Şii Lider Fadlallah ile Görüştü”, 29 Mayıs 2010, s. 12. 
107. “Casus Güvercin Gözaltında”, 30 Mayıs 2010, s. 10. 
108. “Guantanamo’da 48 ‘Masum’ Var”, 30 Mayıs 2010, s. 10.
109. “Bahreyn’e İlk Seks Mağazası Açıldı”, 30 Mayıs 2010, s. 13. 
110. “Biri Suriye’yi Uzaydan Gözetliyor”, 31 Mayıs 2010, s. 10.
111. “Kadın Sunucular Kapalı Giyinmeye Karşı Çıktı”, 31 Mayıs 2010, s. 10. 
112. “Militanların Sığınağı Bombalandı”, 31 Mayıs 2010, s. 10.
113. “Tren Terörüne Operasyon”, 31 Mayıs 2010, s. 10.
114. “PJAK Operasyonu Can Aldı”, 31 Mayıs 2010, s. 11.
115. “Irak’ta Milyarlarca Dolar Yolsuzluk”, 1 Haziran 2010, s. 11. 
116. “Ordudan Taliban’a Operasyon”, 1 Haziran 2010, s. 11. 
117. “’Hayvanlar Deney İçin Yaratıldı’”, 1 Haziran 2010, s. 11. 
118. “Barış Şurasına Burkalı Saldırı”, 3 Haziran 2010, s. 10. 
119. “Bollywood Oscar’larına Savaş Suçları Protestosu”, 3 Haziran 2010, s. 10.
120. “Mürettebat Korsanları Öldürdü”, 5 Haziran 2010, s. 12.
121. “Nasrallah: Türkiye’yi Takdir Ediyorum”, 5 Haziran 2010, s. 12. 
122. “Papa’yı Gördü Saçmaladı”, 5 Haziran 2010, s. 12.
123. “’Hamas’ın Eli Güçlendi”, 5 Haziran 2010, s. 12.


EK-2: İncelenen Hürriyet Haberleri

Hürriyet gazetesinin Dünya bölümünde 5 Mayıs-5 Haziran 2010 tarihleri arasında yayımlanan ve bünyesinde Şarklılaştırma refleksinden/
stratejisinden izler taşıdığı düşünülen haber başlıkları şunlardır:

1. “İran Neden Brezilya’yı Arabulucu Seçti?”, 5 Mayıs 2010, s.22
2. “Bombacı Pakistanlı”, 5 Mayıs 2010, s. 22. 
3. “Bombacı Uçağa Nasıl Bindi”, 6 Mayıs 2010, s. 24.
4. “Ermeniler Ağrı Dağını Klonlayacak”, 7 Mayıs 2010, s. 27. 
5. “Times Meydanı’na Taliban Bombası”, 7 Mayıs 2010, s. 27.
6. “’Barzani’nin Kızıyla Aşk’ı Yazdı, İşkenceyle Öldürüldü”, 8 Mayıs 2010, s. 31. 
7. “İran’dan Güvenlik Konseyi Üyelerine Yemek Diplomasisi”, 8 Mayıs 2010, s. 31. 
8. “Faslı AK Parti’den Elton John’u Yakalayın”, 8 Mayıs 2010, s. 31. 
9. “İsrail Filistin Müzakereleri Yeniden Başlıyor”, 10 Mayıs 2010, s. 16.
10. “İran 5 PJAKlı Teröristi Astı”, 10 Mayıs 2010, s. 16. 
11. “Masaj Pabucu mu, Yürüyen Bomba mı?” 11 Mayıs 2010, s. 24. 
12. “Somalili Korsanlara İnanılmaz Ceza”, 12 Mayıs 2010, s. 24. 
13. “Ahmedi İnsafa Geldi: Amerikalı Dağcıların Annelerine İzin Çıktı”, 12 Mayıs 2010. 
14. “İsrail Başbakanı Netanyahu Haham Gibi Konuştu: Kuran’da Kudüs Yok”, 13 Mayıs 2010, s. 23.
15. “İlk Müslüman Kadın Bakan”, 14 Mayıs 2010, s. 28. 
16. Nerdun Hacıoğlu, “Peres’e Rus Gümrüğünde Face Control”, 15 Mayıs 2010, s. 31.
17. “300 Bin Dolara Özgürlüğüne Kavuşuyor”, 16 Mayıs 2010, s. 31. 
18. “Tayland’da Kızıl Kıyamet”, 16 Mayıs 2010, s. 31. 
19. “Irak’ta Sonuç Aynı”, 17 Mayıs 2010, s. 26.
20. “Fransız Öğretmene Karşı İranlı İki Mahkum”, 17 Mayıs 2010, s. 26.
21. “Tahran’da Son Tango”, Hürriyet, 17 Mayıs 2010, s. 26.
22. “Suudilerden Devrim Gibi Karar: Kızlar Diri Diri Yanmayacak”, 18 Mayıs 2010.
23. Arzu Çakır Morin, “Paris-Tahran Hattında Mahkum Takası”, 18 Mayıs 2010, s. 23. 
24. “Sydney’den Avrupa’ya Protesto”, 18 Mayıs 2010, s. 23.
25. “Mahkum Takası Tamam”, 19 Mayıs 2010, s. 17.
26. “NATO Konvoyuna İntihar Saldırısı”, 19 Mayıs 2010, s. 17.
27. “Obama’nın Zeytuni Halasına İltica Hakkı”, 19 Mayıs 2010, s. 17.
28. “Tutsak Çocukları İçin Çarşafa Girdiler”, 19 Mayıs 2010, s. 17.
29. “Fransa’da Peçe Yasağı Kabine’den Geçti”, 20 Mayıs 2010, s. 16. 
30. “Türkiye’nin Yıldızı Parladı”, 20 Mayıs 2010, s. 16. 
31. “Pakistan’da Facebook ve Youtube’a Yasak”, 21 Mayıs 2010, s. 28.
32. “Batı Kurallarını İstemiyorlar”, 22 Mayıs 2010, s. 25.
33. “Suudi Arabistan’da Emo’cu Kızlara Tutuklama”, 23 Mayıs 2010, s. 23. 
34. “Gazze Gemileri Yolda”, 23 Mayıs 2010, s. 23. 
35. “ABD Güzeline Miss Hizbullah Suçlaması”, 24 Mayıs 2010, s. 24.
36. “Obama’nın ‘Vur’ Emrine Misilleme”, 24 Mayıs 2010, s. 24.
37. “Tayland’da Temizlik Vakti”, 24 Mayıs 2010, s. 24.
38. “Somali’de İslamcılar Saraya Saldırdı”, 24 Mayıs 2010, s. 24.
39. “İran’da Kadınlara Laf Atan Sürücülere Ceza”, 25 Mayıs 2010, s. 23.
40. “Batı Trakya’da Şeriat Kaldırılsın”, 25 Mayıs 2010, s. 23.
41. “WP: Türkiye ile ABD İlişkileri Gerilebilir”, 25 Mayıs 2010, s. 23.
42. “Polis Uzun Etek Giydirecek”, 26 Mayıs 2010, s. 26.
43. “İran’ın Takas Mektubunda Boşluklar Var”, 26 Mayıs 2010, s. 26.
44. “CIA, Saddam’a Gay Seksli Kaset Komplosu Kurmuş”, 27 Mayıs 2010, s. 27.
45. “İsrail Sert Çıktı: O Gemilere Hiç Gerek Yok”, 27 Mayıs 2010, s. 27.
46. “Gazze’ye Geçit Yok”, 28 Mayıs 2010, s. 25.
47. “Müslümanların Tepkisini Çeken Afiş”, 28 Mayıs 2010, s. 25.
48. “Ahmedi Camisine Taliban Saldırdı”, 29 Mayıs 2010, s. 25. 
49. “Akdeniz’de Gazze Alarmı”, 29 Mayıs 2010, s. 25.
50. “Müslüman Facebook Kurdular”, 29 Mayıs 2010, s. 25.
51. “İspanya’da Peçe Yasağı”, 29 Mayıs 2010, s. 25.
52. “ABD: Onay Almadan Tahran’a Gittiler”, 30 Mayıs 2010, s. 25.
53. “Pakistan Casusu Güvercin Yakalandı”, 30 Mayıs 2010, s. 25. 
54. “ABD, Afganistan’da Yanlışlıkla Vurmuş”, 30 Mayıs 2010, s. 25.
55. “Kadın Sunuculardan ‘Zorla Türban’, 31 Mayıs 2010, s. 26. 
56. “Akdeniz’de Köşe Kapmaca”, 31 Mayıs 2010, s. 26. 
57. “İsrail İran’a Denizaltı Yolladı”, 31 Mayıs 2010, s. 26.
58. “Barzani: Türkiye Kürdistan’a Saygı Göstersin”, 31 Mayıs 2010, s. 26.
59. “İsrail’e Kınama Yağıyor”, 1 Haziran 2010, s. 23. 
60. “Evden Kaçan Çocuk Gelinleri Kamçıladılar”, 1 Haziran 2010, s. 23.
61. “3 Numara Öldürüldü”, 2 Haziran 2010, s. 23.
62. “Mısır İnsafa Geldi, Gazze Sınırını Açtı”, 2 Haziran 2010, s. 23. 
63. “İsrail ABD’yi Zora Soktu”, 2 Haziran 2010, s. 23. 
64. “Suudi Polisi MTV’deki Üç Arap Gencin Peşinde”, 3 Haziran 2010, s. 19. 
65. “Dışarıda Kıyamet, İçeride Barış”, 3 Haziran 2010, s. 19. 
66. “Netanyahu: Aşk Gemisi Değildi”, 4 Haziran 2010, s. 25. 
67. “Biden: İsrail Müdahalesi Haklı”, 4 Haziran 2010, s. 25. 
68. “Çok Eşli Lider Aldatıldı mı?”, 5 Haziran 2010, s. 33.


DİPNOTLAR;

1 Nico Carpentier, Understanding Alternative Media, Buckingham: Open University Press, 2008, s. 12-20.
2 Örnek olarak bkz. Edward S. Herman, Noam Chomsky, Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Media, Vintage: Londra, 1994. Bu kullanım biçiminin 
en temel sorunu, özcü ve dışlayıcı bir tavır içerisinde araştırma nesnesine yaklaşması ve “ana akım” olarak betimlenen medyanın tüm tarih ve toplumlar için aynı şekilde işleyen 
bir biçimde takdim edilmesi, medyayı “yanlış bilinç” taşıyan bir zihinsel ifsat aygıtı olarak değerlendirmesidir. Aydin ve Hammer’ın belirttikleri gibi araştırma nesnesini “negatif 
medya temsillerinin pasif kurbanları olarak göstermek”, medya araştırmaları için önemli bir sorundur. Cemil Aydin & Juliane Hammer, “Muslims and Media: Perceptions, Participation, 
and Change”, Cont Islam, n. 4, 2010, s. 3. 
3 Edward Said, Orientalism, New York: Pantheon Books, 1978, s. 2.
4 Yücel Bulut, Oryantalizmin Eleştirel Kısa Tarihi, İstanbul: Yöneliş Yayınları, 2001, s. 10. 
5 Bryan S. Turner, Orientalism, Postmodernism and Religion, Londra: Routledge, 1994, s. 5. 
6 Edmund Burke III ve David Prochaska, “Introduction: Orientalism from Postcolonial Theory to World History”, iç. Edmund Burke III ve David Prochaska (der.), Genealogies 
of Orientalism: History, Theory, Politics, Nebraska: University of Nebraska Press, 2008, s. 1. Ayrıca bkz. Mahmut Mutman, “Şarkiyatçılık / Oryantalizm”, iç. Uygur Kocabaşoğlu, 
(der.), Modern Türkiye’de Siyasî Düs¸ünce: Modernles¸me ve Batıcılık, c. 3, İstanbul: I·letis¸im Yayınları, 2002.
7 Mahmut Mutman, “Under the Sign of Orientalism: The West vs. Islam”, Cultural Critique, 23, s. 169.
8 Carel Bertram, Imagining the Turkish House, Texas: University of Texas Press, 2008.
9 Semra Germaner ve Zeynep İnankur, Turkey and Orientalism, Turkish Cultural Service Foundation, 1989.
10 Matthew Gumpert, “‘Everyway that I can’: Auto-Orientalism at Eurovision 2003”, iç. Ivan Raykoff ve Robert Deam Tobin (der.), A Song for Europe: Popular Music and Politics in 
the Eurovision Song Contest, Ashgate Publishing, 2007, s. 157. 
11 Hilmi Yavuz, “Modernleşme: Parça mı, Bütün mü? Batılılaşma: Simge mi, Kavram mı?”, Modernleşme ve Batıcılık, c. 3, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 212-218. 
12 Sadik Jalal Al-Azm, “Orientalism in Reverse”, Khamsin: Journal of Revolutionary Socialists of the Middle East, n. 8, 1981, ss. 5-26.
13 Ussama Makdisi, “Ottoman Orientalism”, American Historical Review, c. 107, n. 3, 2002, ss. 768-96.
14 Milica Bakic-Hayden, “Sürekli Çoğalan Oryantalizmler: Eski Yugoslavya Örneği”, Çev. Birgül Koçak, iç. Aytaç Yıldız (Der.), Oryantalizm: Eleştiri Metinleri, Ankara: Doğu-Batı 
Yayınları, 2007, s. 356-357.
15 Bakic-Hayden, Sürekli Çoğalan Oryantalizmler, s. 362.
16 Yuko Kikuchi, Japanese Modernisation and Mingei Theory, Cultural Nationalism and Oriental Orientalism, New York: Routledge Curzon, 2004, s. 153. 
17 Aktaran A. L. MacAffie, Orientalism. London: Longman, 2002, s. 128. 
18 Arif Dirlik, “Chinese History and the Question of Orientalism”, History and Theory, c. 35, n. 4, 1996, s. 96; Arif Dirlik, Post-Colonial Aura, Third World Criticism in the Age of 
Global Capitalism, Boulder: Westview, 1997, s. 108.
19 Little’ın ile Lutz ve Collins’in yaptıkları çalışmada gösterdikleri üzere Araplar, Afrikalılar ve Asyalılar Batı toplumsal bağlamı içinde oryantalist stratejiler eşliğinde temsil edilmeye 
devam etmektedir. Douglas Little, American Orientalism: The United States and the Middle East since 1945, Chapel Hill & Londra: The University of North Carolina Press, 
2004; Catherine A. Lutz ve Jane L. Collins, Reading National Geographic, Chicago: University of Chicago Press, 1993.
20 Kararname-i Âlî’den aktaran Orhan Koloğlu, “Medya-Devlet ve Sermaye”, Birikim, n. 117, s. 69.
21 Paul Heyer, Communications and History: Theories of Media, Knowledge, and Civilization, New York, Greenwood Press, 1988, s. 11.
22 Şerif Mardin, “Batıcılık”, iç. Mümtaz’er Türköne ve Tuncay Önder (der.), Türk Modernleşmesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 4. Baskı, 1995, s. 9.
23 S¸ükrü Haniogˆlu, “Batıcılık”, iç. Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, c. 5, İstanbul: I·letis¸im Yayınları, 1985, s. 1382. Daha detaylı bilgi için bkz. Uygur Kocabaşoğlu 
(der.), Modern Türkiye’de Siyasî Düs¸ünce: Modernles¸me ve Batıcılık, c. 3, İstanbul: I·letis¸im Yayınları, 2002; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasî Hayatında Batılılas¸ma 
Hareketleri, I·stanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004; Ş. Tufan Buzpınar, “Celal Nuri’s Concepts of Westernization and Religion”, Middle Eastern Studies, c. 42, n. 2, ss. 
247-258. Karşılaştırmalı bir analiz için bkz. Ashis Nandy, Intimate Enemy: Loss and Recovery of Self under Colonialism, Delhi: Oxford University Press, 1983; Syed Hussein 
Alatas, “The Captive Mind and Creative Development”, International Social Science Journal, c. 26, n. 4, 1974.
24 Meyda Yeğenoğlu, Colonial Fantasies: Towards a Feminist Reading of Orientalism, Cambridge: Cambridge University Press, 1998, s. 129. 
25 Meltem Ahıska, “Occidentalism: The Historical Fantasy of the Modern”, South Atlantic Quarterly, c. 102, n. 2-3, 2003, s. 351.
26 Said Faiq, Cultural Encounters in Translation From Arabic, Bristol: Multilingual Matters Limited, 2004, s. 20. 
27 Xiaomei Chen, Maocu oksidentalizm ve Batılı oryantalizm arasında kıyaslama yapar ve Batılı oryantalizmin “dış tahakküm”ün, Maocu oksidentalizmin ise “iç baskı”nın bir aracı 
olarak kullanıldığını öne sürer. Xiaomei Chen, Occidentalism: A Theory of Counter-Discourse in Post-Mao China, New York: Oxford University Press, s. 7. Oksidentalizm 
konusunda aydınlatıcı bir çerçeve için bkz. Alim Arlı, Oryantalizm, Oksidentalizm ve Şerif Mardin, İstanbul: Küre Yayınları, 2003.
28 Hasan Bülent Kahraman, “İçselleştirilmiş, Açık ve Gizli Oryantalizm ve Kemalizm”, Doğu-Batı, n. 20, Ankara, 2002, s. 184. 
29 Sabri Ateş, “Oryantalizm ve ‘Bizim Doğumuz’”, Doğudan, c. 1, n. 1, 2007. 
30 Mutman, “Under the Sign...” s. 192. 
31 Medyadaki oryantalist temsiller söz konusu olduğunda Edward Said’in ilk baskısı 1981 yılında yapılan Covering Islam isimli kitabının açtığı ufuk, alanda çalışma yapan 
araştırmacılar açısından hâlâ değerini korumaktadır. Said’in bu çalışması Batı’daki oryantalizm çalışmaları ile ilgili olarak yazdığı ve bugün bir klasik haline gelen Orientalism 
isimli eserindeki teorik çerçeveden hareketle Batı medyasındaki İslam imajını araştırmaktadır. Edward Said, Covering Islam: How the Media and the Experts Determine 
How We See the Rest of the World, New York: Vingate Books, 1997. 
32 İbrahim Al Dakuki, “Arab and Turkish Images of Each Other”, iç. Tahar Labib (der.), Imagining the Arab Other: How Arabs and Non-Arabs View Each Other, Londra: I. B. 
Tauris, 2008, s. 293. 
33 Ulf Hannerz, Foreign News: Exploring the World of Foreign Correspondents, Chicago: University of Chicago Press, 2004, s. 3.
34 Tony Harcup ve Deidre O’Neill, “What is News? Galtung and Ruge Revisited”, Journalism Studies, c. 2, n. 2, 2001, ss. 261-280. 
35 Mücahit Küçükyılmaz ve Hakan Çopur, Türk Basınında Dış Habercilik, Ankara: SETA Yayınları, 2010, s. 67. 
36 Daha geniş bilgi için bkz. Zeynep Karahan Uslu, “Yazılı ve Görsel Medyada Magazinelleşmenin Tarihsel ve Sosyolojik Dinamikleri,” İletişim, n. 12, 2001, s. 1-23; 
Hakan Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2001. Ayrıca dış haberler editörlerinin konuya yaklaşımı ve beyanları için Küçükyılmaz 
ve Çopur’un çalışmasına bakılabilir. Bir örnek olarak bkz. “Türk basınında dış politikanın ve dış politikaya dair haberlerin ilgi görmediği inancı var. Magazin konuları ya da dış 
politikanın magazinsel boyutu daha çok ilgi görüyor, çünkü daha kolay ve eğlenceli. Mesela Sarkozy’nin attığı önemli bir imzadan çok Sarkozy-Bruni ilişkisi daha çok ilgi çekiyor.” 
Küçükyılmaz ve Çopur, Türk Basınında Dış Habercilik, s.76-77.
37 Mari Holmboe Ruge ve Johan Galtung, “The Structure of Foreign News: The Presentation of the Congo, Cuba, and Cyprus Crises in Four Norwegian Newspapers”, Journal of Peace 
Research, c. 2, n. 1, 1965. s. 70-71.
38 Herbert J. Gans, Deciding What’s News: A Study of CBS Evening News, NBC Nightly News, Newsweek, and Time, Londra: Constable, 1980, s. 8.
39 Gans, Deciding What’s News, s. 80.
40 Bkz. Ateş, Oryantalizm ve ‘Bizim Doğumuz’,
41 “ABD’nin Yeni Düşmanı ‘Cihad Jane’ler”, Habertürk, 28 Mayıs 2010, s. 10.
42 “Obama’nın ‘Vur’ Emrine Misilleme”, Hürriyet, 24 Mayıs 2010, s. 24.
43 “Yemenli İmam ABD’yi Tehdit Etti”, Habertürk, 24 Mayıs 2010, s. 10. Arap isimlerinin birçok farklı şekilde Türkçeleştirildiğini görebiliyoruz. Burada da iki farklı yazım söz konusudur: 
“El-Avlaki” ve “el Evlaki”. 
44 “Almanya’da Gözler İslam Seminerinde”, Habertürk, 23 Mayıs 2010, s. 13.
45 “Müslümanları Kızdıran Kampanya”, Habertürk, 29 Mayıs 2010, s. 10.
46 “Müslümanların Tepkisini Çeken Afiş”, Hürriyet, 28 Mayıs 2010, s. 25.
47 “Barış Şurasına Burkalı Saldırı”, Habertürk, 3 Haziran 2010, s. 10.
48 “El Kaide Bombacı Bulamıyor”, Habertürk, 29 Mayıs 2010, s. 10; “Obama’yı Endonezya’da Öldüreceklerdi”, Habertürk, 16 Mayıs 2010, s. 13; “New York Bombacısı Uçakta Yakalandı”, 
Habertürk, 5 Mayıs 2010, s. 10; “İstanbul’daki Somali Liderinin Sarayı Kuşatma Altında”, Habertürk, 24 Mayıs 2010, s. 10; “Bangok Yandı, İsyan Bastırıldı”, Habertürk, 20 Mayıs 
2010, s. 10; “Masaj Pabucu mu, Yürüyen Bomba mı?” Hürriyet, 11 Mayıs 2010, s. 24; “NATO Konvoyuna İntihar Saldırısı”, Hürriyet, 19 Mayıs 2010, s. 17; “Tayland’da Temizlik 
Vakti”, Hürriyet, 24 Mayıs 2010, s. 24; “’Barzani’nin Kızıyla Aşk’ı Yazdı, İşkenceyle Öldürüldü”, Hürriyet, 8 Mayıs 2010, s. 31; “Suudilerden Devrim Gibi Karar: Kızlar Diri 
Diri Yanmayacak”, Hürriyet, 18 Mayıs 2010, s. 23; “Somalili Korsanlara İnanılmaz Ceza”, Hürriyet, 12 Mayıs 2010, s. 24; “Karikatüristin Evi Kundaklandı”, Habertürk, 16 Mayıs 
2010, s. 13; “Pakistan’da Camilere Saldırı”, Habertürk, 29 Mayıs 2010, s. 10.
49 “İran’da Kadınlara Laf Atan Sürücülere Ceza”, Hürriyet, 25 Mayıs 2010, s. 23. 
50 “İran’a Dönerse İdam Edilecek”, Habertürk, 21 Mayıs 2010, s. 10.
51 “300 Bin Dolara Özgürlüğüne Kavuşuyor”, Hürriyet, 16 Mayıs 2010, s. 31; “Ahmedi İnsafa Geldi: Amerikalı Dağcıların Annelerine İzin Çıktı”, Hürriyet, 12 Mayıs 2010, s. 
24; “Fransız Öğretmene Karşı İranlı İki Mahkum”, Hürriyet, 17 Mayıs 2010, s. 26; Arzu Çakır Morin, “Paris-Tahran Hattında Mahkum Takası”, Hürriyet, 18 Mayıs 2010, s. 23; 
“Başbakan Katili Tahran’a İade Ediliyor”, Habertürk, 18 Mayıs 2010, s. 11; “İran’dan Döndü Sarkozy Karşıladı”, Habertürk, 17 Mayıs 2010, s. 10; “’Tutuklular Kesinlikle Casus’”, 
Habertürk, 24 Mayıs 2010, s. 10; “Kefaletle Serbest Bırakıldı”, Habertürk, 26 Mayıs 2010, s. 11.
52 “Erdoğan Tahran’a Gitmiyor”, Habertürk, 15 Mayıs 2010, s. 10; “Takas Restleşmesi”, Habertürk, 19 Mayıs 2010, s. 10; “Tahran’da Son Tango”, Hürriyet, 17 Mayıs 2010, s. 26; 
“İran’ın Takas Mektubunda Boşluklar Var”, Hürriyet, 26 Mayıs 2010, s. 26. “İran Mektubunu UAEK’ye Sundu”, Habertürk, 25 Mayıs 2010, s. 10; “İran’dan Güvenlik Konseyi 
Üyelerine Yemek Diplomasisi”, Hürriyet, 8 Mayıs 2010, s. 31.
53 Bkz. “İran Neden Brezilya’yı Arabulucu Seçti?” 5 Mayıs 2010, Hürriyet, s. 22. Özellikle Haziran’ın ayının ilk haftasından itibaren gerek Hürriyet, gerekse de Habertürk gazetelerinde 
pek çok “eksen kayması” haberi ve yorumuna rastlamak mümkündür. Ne var ki söz konusu dönem mevcut araştırmanın sınırları dışında kalmaktadır. 
54 Bkz. Tülin Daloğlu, “Türkiye, İran’ın Samimi Olmadığını Anlayacak”, Habertürk, 13 Mayıs 2010, s. 11; “Sarkozy’den Erdoğan’a: Kaygılar Var”, Habertürk, 25 Mayıs 2010, s. 10; 
“ABD Basını Türkiye’ye Yüklendi”, Habertürk, 25 Mayıs 2010, s. 10; “Clinton: İran Hile Yapıyor”, Habertürk, 26 Mayıs 2010, s. 11; “Batı Kurallarını İstemiyorlar”, Hürriyet, 22 
Mayıs 2010, s. 25.
55 “ABD: Onay Almadan Tahran’a Gittiler”, Hürriyet, 30 Mayıs 2010, s. 25.
56 “İran 5 PJAKlı Teröristi Astı”, Hürriyet, 10 Mayıs 2010, s. 16. Bkz. “Birleşik İslam Devleti Kuralım”, Habertürk, 17 Mayıs 2010, s. 10.
57 “İsrail İran’a Denizaltı Yolladı”, Hürriyet, 31 Mayıs 2010, s. 26.
58 “Obama, Ahmedi’nin Ensesinde”, Habertürk, 21 Mayıs 2010, s. 10; “Ankara Washington’dan İran Haberi Bekliyor”, Habertürk, 14 Mayıs 2010, s. 10 ve “İsrail Tahran’ı Nasıl Durduracak?”, 
Habertürk, 22 Mayıs 2010, s. 10.
59 “Taliban Liderleri Sürgüne Gidecek”, Habertürk, 7 Mayıs 2010, s. 10.
60 “Taliban’ın 8 Alman Militan’ı Var”, Habertürk, 5 Mayıs 2010, s. 10; “Taliban’dan Yeni Gaz Saldırısı”, Habertürk, 12 Mayıs 2010, s. 11; “Afganistan’da Gizemli Hastalık”, Habertürk, 
13 Mayıs 2010, s. 11; “’Taliban Parayla Öldürüyor’”, Habertürk, 24 Mayıs 2010, s. 10; “Ordudan Taliban’a Operasyon”, Habertürk, 1 Haziran 2010, s. 11; “Ahmedi Camisine Taliban 
Saldırdı”, Hürriyet, 29 Mayıs 2010, s. 25.
61 “Suudi Polisi MTV’deki Üç Arap Gencin Peşinde”, Hürriyet, 3 Haziran 2010, s. 19.
62 Bu isyan sürecinde isyan edenin kullanıldığı söylenilen şiddete ilişkin olarak ise herhangi bir sorunsallaştırmaya gidilmemekte, “Suudi yetkililer, son yıllarda ahlak polisine yönelik 
şiddet ve saldırı olaylarının sayısında gözle görülür bir artış olduğunu vurguluyor” cümlesi ile yetinilmekte ve haber sonlandırılmaktadır. “Suudi Kadınlar Polislere Savaş Açtı”, 
Habertürk, 23 Mayıs 2010, s. 13. Gazetelerin dünya sayfalarında benzer çerçevede kurgulanan birçok habere rastlamak mümkündür. Bkz. “Suudi Arabistan’da Emo’cu Kızlara 
Tutuklama”, Hürriyet, 23 Mayıs 2010, s. 23; “Evden Kaçan Çocuk Gelinleri Kamçıladılar”, Hürriyet, 1 Haziran 2010, s. 23; “Kısa Etek Satana Ruhsat İptali”, Habertürk, 28 Mayıs 
2010, s. 11; “Pakistan’da Facebook ve Youtube’a Yasak”, Hürriyet, 21 Mayıs 2010, s. 28; “Polis Uzun Etek Giydirecek”, Hürriyet, 26 Mayıs 2010, s. 26.
63 “Kadın Sunuculardan ‘Zorla Türban’ İsyanı,” Hürriyet, 31 Mayıs 2010, s. 26; “Kadın Sunucular Kapalı Giyinmeye Karşı Çıktı”, Habertürk, 31 Mayıs 2010, s. 10; “Sex and 
The City’ye Abu Dabi Engeli”, Habertürk, 18 Mayıs 2010, s. 11; “Liberal Gazetecinin Baskı İstifası”, Habertürk, 17 Mayıs 2010, s. 11; “Pakistan’da ‘İstenmeyen Adam’ Oldu”, 
Habertürk, 17 Mayıs 2010, s. 11
64 “Sarko’dan Meclise: Yasaklayın Çarşafı”, Habertürk, 6 Mayıs, 2010, s. 
65 “Sydney Çarşaflı Soygunu Konuşuyor”, Habertürk, 7 Mayıs 2010, s. 11. 
66 Bkz. “Muhaliflerden Yeni Tasarı”, Habertürk, 5 Mayıs 2010, s. 11; “İtalya’da Peçe Cezası Yayılıyor”, Habertürk, 8 Mayıs 2010, s. 10; “Avusturalya’da Çarşafı Tartışıyor”, Habertürk, 
9 Mayıs 2010, s.12; “Çarşaf Yasağı Tasarımcıları Korkuttu”, Habertürk, 10 Mayıs 2010, s. 10; “Fransa’dan Çarşaf Yasağına İlk Adım”, Habertürk, 12 Mayıs 2010, s. 11; “Fransa’da 
Çarşaflı Kadına Saldırı”, Habertürk, 20 Mayıs 2010, s. 10; “Tutsak Çocukları İçin Çarşafa Girdiler”, Hürriyet, 19 Mayıs 2010, s. 17; “İspanya’da Peçe Yasağı”, Hürriyet, 29 Mayıs 
2010, s. 25.
67 “Dubai Yolcularına ‘Sevişmeyin’ Uyarısı”, Habertürk, 7 Mayıs 2010, s. 11; “Konsere Katılanlar Tutuklandı”, Habertürk, 8 Mayıs 2010; “ABD’nin En Güzel Kızı Müslüman”, 
Habertürk, 18 Mayıs 2010, s. 10; “ABD Güzeline Miss Hizbullah Suçlaması”, Hürriyet, 24 Mayıs 2010, s. 24; “Tahran’ın Milyoner Dilencileri”, Habertürk, 5 Mayıs 2010, s. 11; “Çok 
Eşli Lider Aldatıldı mı?”, Hürriyet, 5 Haziran 2010, s. 33.
68 Thery Hentch, Muhayyel Doğu, Çev. Aysel Bora, İstanbul: Metis Yay., 1996. 
69 11 Eylül 2001 sonrasında oluşan politik atmosferin medyadaki etkilerine ilişkin olarak bkz. Matthew J. Morgan ve Roy Stewart, The Impact of 9-11 on the Media, Arts, and 
Entertainment, New York: Palgrave Macmillan, 2009. 
70 Elizabeth Poole, Muslims and the News Media. Londra: I. B. Tauris, 2006, s. 1.
71 Medya kuruluşlarının dış muhabirlik sistemini ya tamamen ortadan kaldırmaya başladıkları ya da dünya coğrafyasının farklı bölgelerindeki dış muhabirlerinin sayılarını 
hatırı sayılır bir biçimde azalttıkları görülmektedir. Bunun yanında sayıları azaltılan dış muhabirlerin sabit bir bölgeyle ilgilenmek yerine, çok geniş bir fiziksel coğrafyayı ilgi 
alanlarına almaları da istenmektedir. Virgil Hawkins, “The Other Side of the CNN Factor: The Media and Conflict”, Journalism Studies, c. 3, n. 2, s. 227. 
72 Bu editörlük yapısı ise bölge ve konu uzmanlığına dayalı bir sisteme değil, kurumsal önceliklere ve idari işleyişlere bağlı olarak şekillenmektedir.
73 John Urry, The Tourist Gaze, 2. Baskı, Londra: Sage Publications, 2002.
74 Baranay, belki de bu nedenle oryantalizm, kolonyalizm ve turizm arasında bir ortaklık olduğunu ifade eder. Ona göre arama (quest) ve fethetme (conquest) arayışındaki turizm, 
kaynaklarını kolonyalizmde bulur. Inez Baranay, The Edge of the Bali, New York: Harpercollins, 1992, s. 1.


***

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ, BÖLÜM 2

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ,  BÖLÜM 2


    Hiç kuşkusuz ana akım Türk dış haberciliğinin tek bir Doğu muhayyilesi olduğunu varsaymak özcü bir yaklaşım olacaktır. Bununla birlikte dış habercilik ürünleri içindeki farklı Doğu temsillerinin varlığı, oryantalist Doğu temsillerini açığa çıkarmaya engel değildir. 

Ne var ki ana akım Türk dış haberciliğindeki oryantalist perspektiflerin önemine vurgu yapmak, Türk ya da Türkiye tipi oryantalizmin Türkiye’nin doğusuna bakarken hâkim görme biçimi olarak işlev gören bir bilme ve yansıtma biçimi olduğunu ifade etmekle 40 aynı anlama gelmemektedir. Her ne kadar Türkiye’de medya alanı içerisinde oryantalist Doğu temsillerinin zaman zaman hâkim görme biçimi olarak işlediği durumlar söz konusu olabilmekteyse de bu durumun Michel de Certau’nun söylediği anlamda yeni strateji ve taktiklerle değişebildiği, yeni kültürel stratejilerin bütünsel ya da parçalı olarak devreye sokulabildiği durumların vaki olduğu da bilinmelidir. 

   Bu çalışma, ana akım Türk gazeteciliği içinde yer tutan dış haberciliğin geliştirdiği Şarklılaştır ma refleksine ve bu refleksin yansımalarına 
odaklanacaktır. Bu çerçevede, oryantalist temsil gücü olan bir dizi dış haber (dünya haberi) analiz edilecek ve Şarklılaştır ma refleksinin tezahürleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Çözümlemeye konu olan haber örnekleri, Türkiye’nin etkin ve yüksek tirajlı iki ulusal gazetesinin 5 Mayıs-5 Haziran 2010 tarihleri arasındaki Dünya sayfalarının taranması sonucunda elde edilmişlerdir. Tesadüfi olarak seçilmiş bir zaman diliminde, iki ayrı sermaye grubuna ait olan ve ana akım Türk medyasını temsil ettiği düşünülen Hürriyet ve Habertürk gazeteleri incelemeye dahil edilmişlerdir. Gazetelerin inceleme safhasında, öncelikle, belirtilen mecra ve tarihlerdeki bütün haberler taranmış ve mevcut haberler arasında coğrafi ve/ya kültürel açıdan Doğu gerçekliğiyle ilintilendirilen ve metin, başlık veya görsel materyal itibariyle oryantalist imgeler barındırdığı düşünülen haberlerin hangileri olduğu tespit edilmiştir. 

Bu haberlerin her birinin incelenmesinin ardından bir sınıflama yapılmış ve bu sınıflamaya uygun olarak sembolik gücü yüksek olduğu düşünülen ve farklı Şarklılaştırma pratiklerine örneklik teşkil edecek haberler belirlenerek çözümlenmiştir.

    Sadece matbu nüshaları esas alındığı gazete incelemesine Dünya sayfalarındaki köşe yazıları dahil edilmemiş, araştırma sadece haberlerle sınırlandırılmıştır. Bunun birinci nedeni, çözümlenecek olan haberin sayfa içindeki konumunu, haber metnini desteklemek amacıyla kullanılan görsel malzemenin ya da malzemelerin biçimini ve haber metninin içerik ve biçim açısından sahip olduğu tasarım özelliklerini görebilme kaygısıdır. İkinci neden ise, gazetenin basılı nüshasında yer alan bütün haberlerin, dijital versiyonlarında aynı şekliyle bulunamaması, zaman zaman bazı haberlerin daha sonra yayından kaldırılabilmesidir. Bu çerçevede özellikle küçük haberlere 
gazetelerin online nüshalarında yer verilmediğini, buna mukabil bu çalışma özelinde söz konusu küçük haberlerin son derece merkezi önemde olduğunu da belirtmek gerekmektedir. İmzasız olarak yayımlanan ve yeterince işlenmeyen bu haberler, yayın kuruluşunun bakışını daha doğrudan yansıtabilme özelliği göstermektedir. Altı çizilmesi gereken bir diğer nokta, bu çalışmanın dış habercilikteki Şarklılaştırma pratiklerinin diğer haberler içindeki niceliksel oranını ortaya çıkarmak gibi bir amacı olmadığı, bu nedenle de içerik analizine başvurmayacağıdır. Bunun yerine burada araştırılmak istenen, Şarklılaştırma pratiklerinin gazetelerdeki dış habercilik ürünlerine nasıl yansıdığı meselesidir. Sözü edilen Şarklılaştırma refleksinin yansımalarını haberlerin analizi üzerinden ele alacak, bu analizin ardından haberlerin mevcut şekilleriyle üretilme nedenlerini ve etkilerini tartışmaya açacağız. 

    Yapılan tarama sonucunda, oryantalist imgeler barındırdığı düşünülen ve tam listesi EK-1 ve EK-2’de sunulan 191 haber tespit edilmiştir. 

Şarklılaştırma performansları açısından eleştirel bir okumaya tabi tutulan bu haberlerin bir kısmının dış politika, bir kısmının ise gündelik hayat alanlarında olduğu görülmüş; dış politika haberleri içerisinde şiddet, terör, aktüel siyasi figürler ve Ortadoğu ile ilgili haberlerin öne çıktığı, gündelik hayat haberlerinde ise irtica ve çarşaf temalarının yoğunlaştığı gözlemlenmiştir. Hiç kuşkusuz gündelik hayat haberleri ve dış politika haberleri etrafında yapılan ayrım, Weber’in önerdiği ideal-tipler tasavvurunda olduğu gibi gerçekliği kavramamıza yardımcı olması için oluşturulmuş yapay bir sınır mahiyetindedir. Nitekim şiddet, terör, irtica, çarşaf, Ortadoğu vb. temalar etrafında bir araya getirdiğimiz haberler hem dış politika hem de gündelik hayat bağlamlarına oturtulabilecek türden haberlerdir. 

Bu çerçevede elimizdeki mevcut haber külliyatını bu alan ve temalar etrafında ve temsil gücü yüksek haber örnekleri üzerinden çözümleyeceğiz. 

    Dünya Haberlerinde Şarklılaştırma Örnekleri

İncelenen haberler içerisinde terör ve şiddet temalı haberler, Şarklılaştırma performansları açısından kayda değer bir biçimde öne çıkmaktadır. 
Gerek şiddet gerekse de terör haberlerinin kurgu ve takdimi oryantalist imgeler dolayımında varlık bulmakta, bu da önümüze çözümlemeye bileceğimiz bir dizi haber koymaktadır. Örneğin “ABD’nin Yeni Düşmanı ‘Cihad Jane’ler” başlıklı haber, ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisini konu edinmekte, Amerika için tehdit tanımının değiştiğini bildirmektedir. Haberde Amerikan eski başkanı 
George W. Bush’un 11 Eylül sonrasında ilan ettiği güvenlik stratejisininöncelikli hedefinin yurtdışındaki el-Kaide terör örgütüne yönelik operasyonlar düzenlemek olduğu ve Afganistan ile Irak işgallerinin bu strateji kapsamında gerçekleştirildiği hatırlatılmakta, yeni başkan Obama’nın yeni bir stratejiyle eski başkandan ayırdığı belirtilmektedir. 

“Hedef İç Tehlike” alt başlığıyla verilen haberde artık tehdidin “ABD’de doğup büyüyen teröristler” olarak belirlendiği ifade edilmektedir. “ABD’de doğup büyüyen terörist” tanımlamasını somutlaştırmak üzere “13 silah arkadaşını öldüren Müslüman Binbaşı Nidal Hasan” ve “internette Cihad Jane rumuzunu kullanan ve dinci örgütlere militan bulan Coleen LaRose isimli Amerikalı Müslüman kadın” örnek olarak gösterilmektedir. Haberde bu iki örneğin “Obamanın yeni stratejinde içteki tehditlere yönelmesinde etkili olduğu”nun “tahmin edildiği” ifade edilmekte, söz konusu tahminin kaynağına ilişkin herhangi bir veri sunulmamaktadır. Haberde ayrıca “New York Etkisi” alt başlığı altında “yıllarca ABD’de yaşayan Pakistanlı Müslüman Faysal Şehzad’ın New York’ta bir aracı hava uçurma teşebbüsünde bulunması”nın “örnek gösterile bileceği” belirtilerek verilmek istenen mesaj pekiştirilmeye çalışılmaktadır. 

Ana haber metninde yeni ulusal güvenlik stratejisine ilişkin olarak yazılı veya sözlü herhangi bir birincil kaynağa referansta bulunulmamakta, sadece 
“Dört Yılda Bir Yenileniyor” başlıklı yan haberde strateji belgesine atıf yapılmakta ve “teröre karşı küresel savaş” ve “İslamcı aşırılık” ibarelerine strateji belgesinde yer verilmediği belirtilmektedir. Bu enformasyona rağmen, haberin genel kurgusu, “teröre karşı küresel savaş” reflekslerini ve tehdit algısını yansıtmakta, terör, Müslümanlıkla özsel bir tarzda ilişkilendirilmektedir.41 

“Obama’nın ‘Vur’ Emrine Misilleme” başlığını taşıyan benzer bir haber ise, Amerikalı “din adamı” Enver el-Evlaki’nin “ABD ordusu içindeki Müslüman 
askerlerin Irak ve Afganistan’a giden diğer Amerikalı askerleri vurması” mesajını ihtiva eden demeçlerine ilişkindir. el-Kaide’nin Yemen 
koluyla bağlantılı olduğu ifade edilen ve sözleri bir “misilleme” olarak takdim edilen Evlaki, hem terör çağrısında bulunan bir siyasi 
figür olarak hem de Amerikalı Müslüman bir “din bilgini” olarak sunulmaktadır.42 

Aynı haber, aynı gün Habertürk gazetesinde “Yemenli İmam ABD’yi Tehdit Etti” başlığıyla verilmekte, “Amerikan vatandaşı 
Yemenli İmam” olarak görülen “El-Avlaki’nin Amerikan askerlerine ve sivillerine saldırı çağrısında bulunduğu” ifade edilmektedir.43

Yine “Almanya’da Gözler İslam Seminerinde” başlıklı haber, Müslüman terörist imgesini besleyecek tarzda kurgulanmış, Hamburg 
Anayasayı Koruma Dairesi Başkan Yardımcısı Manfred Murck’un ağzından İslami tehdit konusunda duyulan endişe duyurulmuştur. 
İslam Yolu adlı dernek tarafından düzenlendiği ifade edilen ve başlığının “İslamiyette Barış” olduğu bildirilen “tartışmalı seminer”in 
Anayasa Koruma Dairesi nezdinde oluşturduğu tehdit algısına odaklanan haber metni, 3 gün süreceği bildirilen toplantının dikkatle izleneceğini 
belirtmektedir. Dikkatle izleneceği ifade edilen ve henüz ortada herhangi bir eylem ya da suç kaydı olmadığı halde kriminalize 
edilen toplantının uyandırdığı bu negatif imajın Murck’un “toplantıya katılan bazı konuşmacıların radikal oldukları” yönündeki endişesinden 
beslendiği görülmekte, haberi kurgulayan kişi ya da kişiler bu imajı yeniden üretmektedirler.44 

“Müslümanları Kızdıran Kampanya” 45 başlığını taşıyan benzer bir haber, “İslam karşıtı bir reklam kampanyası”na Müslümanların gösterdiğiyi tepkiyi 
konu edinmekte, 30 kadar otobüsün üstüne yapıştırılan “İslam’ı terk etmek mi istiyorsunuz” yazılı afişlerin insanları RefugeFromIslam.com adlı internet 
sitesine yönlendirdiği bildirilmektedir. Dikkat çekici olan, haberde “İslam’ı terk etmek isteyenler”in “yardım isteyen kişiler” olarak yansıtılmaları ve haberin 
spotunda söz konusu afişlerin “yardım afişleri” olarak takdim edilmeleridir. “Amerika’daki İslamlaşmayı Durdurma” adındaki “örgütün 
yöneticisi” Pamela Geller’ın “girişimin dini özgürlük kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” yönündeki demecine de yer verilen 
haberde, “Amerikan İslami İlişkileri Konseyi’nden Fazya Ali”nin “kampanyanın insanların İslam dinine bağlı kalmaya zorlandıkları 
gibi yanlış bir intiba uyandırdığı” ve Kent Konseyi üyesi Robert Jackson’ın “kampanyanın aşırı sağcıların İslamiyet’e yönelik saldırısı 
olduğu” yönündeki görüşlerine de atıf yapılmaktadır. Haber, uzman görüşü ile son bulmakta ve “analistler”in bu afişlerin “radikal Müslüman 
gruplar”ın tepkisini çekebileceği ve “otobüslere terör saldırısı düzenlenmesine yol açabileceği” şeklindeki “kanaatleri”ni okurlarla 
paylaşmaktadır. Haberde yer alan “Teröristlere Davetiye mi?” şeklindeki ikinci büyük başlığın ise söz konusu kanaati pekiştirmek amacıyla 
karşımıza çıktığı ve olaydaki fiili şiddet yerine olaydan türeyeceği vehmedilen muhayyel şiddete yönelme tavrını meşrulaştırdığı 
açıktır. Son olarak aynı olayın, Hürriyet gazetesinde “Müslümanların Tepkisini Çeken Afiş” başlığıyla verildiğini, haberde reklam afişinin 
içeriğinin, afişi hazırlayanların ve afişe karşı çıkanların görüşlerinin daha yalın ve yansız bir tarzda sunulmaya çalışıldığını belirtmekte yarar vardır.46

    Terör ve şiddet haberleri çerçevesinde Batı’daki Doğu haberleri yanında Doğu’daki Doğu haberleri de Şarklılaştırma refleksinden 
etkilenmektedir. Kabil’de düzenlenen bir şuraya yapılan intihar saldırısını konu edinen “Barış Şurasına Burkalı Saldırı” başlıklı haber 
örnek olarak ele alınabilir.47 

Haber metninin girişinde barış şurasına katılan aktörlerin listesi verilmekte, söz konusu aktörler arasında önce “aşiret liderleri”, 
ardından “vilayet ve bölge yöneticileri”, “milletvekilleri” ve “sivil toplum temsilcileri” zikredilmektedir. Haberde barış şurasının 
bir üniversitede yapıldığı ile ilgili bir ayrıntıya yer verilmekle birlikte, habere konu olan olayın ana mekanı olduğu söylenen bu 
üniversitenin adıyla ilgili herhangi bir bilgi verme ihtiyacı duyulmamakta, tikel, yaşayan ve gerçek bir kurum yerine 12 bin asker ve polis tarafından 
korunması gereken, belirsiz bir mekana vurgu yapılmaktadır. Bu belirsiz üniversite mekanı, atılan roketlerle ve yaşları 17 ile 20 arasında değişen ve 
etkisiz hale getirilen 3 “intihar bombacısı” ile özdeşleştirilmekte, bu intihar bombacılarının “kadın kılığına girerek üzerlerindeki bombaları patlatmayı”  
amaçladıkları belirtilmektedir. 

Bu insanlara “kadın kılığı”na girme imkanı veren kıyafetin ne olduğu ile ilgili bir detay verilmemekle birlikte, haber spotunda geçen “burka giymiş Taliban militanları” 
ifadesi bu insanların çarşaf giyerek kendilerini gizlediklerini anlatmaktadır. Haberde geçen alt başlık ve seçilen fotoğraf bize, kadın kılığına girerek aslında 
“komik duruma düşen” kötü kahramanlara, “en doğru cevabı” yine Afganistanlı barışsever “modern kadınlar”ın verdiğini ihsas ettirmektedir. 

Burkalı siyah çarşafla birlikte zihinlerde oluşturulan tehditkar ve şiddet yüklü görüntüye, renkli örtüler ve makyajlı yüzlerle 
barış şurasına katıldığı izlenimi verilen bir grup kadın fotoğrafı eşlik etmekte ve karşımıza bir karşıtlık konmaktadır. Bununla birlikte, 
Afganistanlı bu modern kadın, gerçek bir özne olarak takdim edilmemekte, söz konusu fotoğraf “Kadınlar da Katılıyor” üst başlığıyla 
sunulmaktadır. Haberde verilen bir diğer mesaj ise hangi tarihte, nerede ve hangi gerekçeyle gerçekleştiği tam olarak belli olmayan 
bu şiddet olaylarına bölge halkının alıştığı, hatta alışması gerektiği yönündedir. Nitekim haber metninde, söz konusu şiddet ortamına 
ilişkin olarak Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin mesajı “Ben Alıştım” başlığıyla verilmekte, Karzai’nin “herkes buna alışık” dediği ifade 
edilmektedir. Böylelikle şiddet özcü bir biçimde bir coğrafyaya ve kültüre ait bir unsur olarak tasavvur edilmiş olmakta ve şiddet uygulama 
eylemi kültürel bir alışkanlığa indirgenmektedir.

Terörün kültürel bir çerçeveye hapsedildiği, nerede ortaya çıkarsa çıksın Şarklı bir unsur olarak takdim edildiği birçok haber metnine 
hem Habertürk hem de Hürriyet gazetelerinde rastlamak ve yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu bağlamda “El Kaide 
Bombacı Bulamıyor”, “Obama’yı Endonezya’da Öldüreceklerdi”, “New York Bombacısı Uçakta Yakalandı”, “İstanbul’daki Somali 
Liderinin Sarayı Kuşatma Altında”, “Bangok Yandı, İsyan Bastırıldı”, “Masaj Pabucu mu, Yürüyen Bomba mı?” “NATO Konvoyuna 
İntihar Saldırısı”, “Tayland’da Temizlik Vakti”, “’Barzani’nin Kızıyla Aşk’ı Yazdı, İşkenceyle Öldürüldü”, “Suudilerden Devrim Gibi Karar: 
Kızlar Diri Diri Yanmayacak”, “Somalili Korsanlara İnanılmaz Ceza”, “Karikatüristin Evi Kundaklandı”, “Pakistan’da Camilere Saldırı” gibi 
haberler terör ve şiddetin bir dizi “kültürel öz”le ilintilendirildiği ve bu kültürel özün modernlik öncesi ve karşıtı bir tarihsel duruma ait 
olarak değerlendirildirildiği haberlere örnek olarak gösterilebilir.48

Dünya sayfalarında Şarklılaştırma pratikleri açısından anlamlı bir bütün oluşturan bir başka haber grubu ise İran teması etrafında 
örülmüş haberlerdir. İran, gerek Türkiye ve Batı ile girdiği ilişkiler bağlamında gerekse de Ortadoğu’nun karanlık yüzünü temsil eden 
bir imge olarak dünya sayfalarında birçok habere konu olmaktadır. İran’ın nükleer bir tehdit, dış politikada bir gerilim unsuru ve gerici 
bir yaşam tarzına sahip ülke imgeleriyle birlikte tasavvur edildiğini ve yansıtıldığını gözlemlemek mümkündür. İncelenen gazetelerin 
dünya sayfalarında “baskıcı ve gerici İran yönetimi” ile ilgili birçok haber yer almaktadır. İrtica haberleriyle paralel bir çerçeve içinde verilen 
bu haberler, çoğunlukla İran’daki gündelik hayata dönük baskıcı ve gerici müdahaleleri konu edinmekte, İran çağ-dışılık imgesi 
üzerinden ötekileştirilmektedir. Bu ötekileştirme süreci birkaç haber örneğinden hareketle ortaya konulabilir. Örneğin Tahran’da “kadınları 
taciz eden” kırk sürücünün aracına el konması olayını işleyen “İran’da Kadınlara Laf Atan Sürücülere Ceza” başlıklı haber, İran 
“ahlak polisi”nin “gençlere yönelik baskısı”nı konu edinmektedir. El konan ve yarısının “yabancı marka”lı olduğu ifade edilen araçların 
“Tahran’ın meşhur Endarzgo Bulvarı’nda” üzerlerinde “kadınlara tacizle mücadele yazan tabelalar”la sergilediği belirtilmektedir. Haber 
metninde ayrıca, aracı üç aylık bir süre için bağlanan ve ehliyetine el konan bir sürücünün “araçta beni kız arkadaşımla yakaladılar. Arabaya 
ve ehliyetime el koydular. Evet müziğin sesi biraz fazla açıktı” şeklindeki ifadesine de yer verilmektedir. Haber metni, İran’da “ahlak 
polisi”nin yaz aylarında “gençlere yönelik baskısını arttırdığı” ve “her yıl başörtüsü kaydığı ya da kapri pantolon giydiği için pek çok 
kadının ahlak polisinin radarına yakalandığı” bilgisiyle son bulmaktadır.49

   “İran’a Dönerse İdam Edilecek” başlıklı haber, 2 yıl önce İngiltere’ye iltica eden “İranlı lezbiyen aktris Kiana Firuz”un “sığınma 
başvurusu”nu konu edinmektedir. Haberin başlığı Firuz’un İran’a döndüğünde “idam edileceği” bilgisini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak 
şekilde muhatabına sunmaktadır. Ne var ki haberin spotunda bu mutlak bilginin yerini “Firuz’un arkadaşları, genç kadının 
Tahran’a gönderilmesi halinde idam edileceğini öne sürüyor” cümlesi almaktadır. Firuz’un, kendi yaşamından yola çıkarak hazırladığı ve 
“İranlı lezbiyenlerin gizli yaşamı”nı konu aldığı Cul de Sac isimli filmi nedeniyle “İranlı yetkililerin hedefi haline geldiği” ifade edilmektedir. 
Haberde İngiltere’deki eşcinsel grupların ve İranlı muhaliflerin Firuz’a gösterdikleri desteğe de vurgu yapılmakta ve Tahran’a geri 
gönderilmesi halinde “işkence göreceği ve idam edileceği” gerekçesiyle Firuz’a sığınma hakkı verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Haber 
metninin sonunda İran’da lezbiyen olduğu belirlenen kadınlara “100 kırbaç cezası” verildiği, “aynı suçtan 4 kez yakalanan”ların idam 
edildikleri bilgisine yer verilmekte, baskıcı İran yönetiminin uyguladığı “vahşet” böylelikle gözler önüne serilmektedir.50 

Bu çerçevede “300 Bin Dolara Özgürlüğüne Kavuşuyor”, “Ahmedi İnsafa Geldi: Amerikalı Dağcıların Annelerine İzin Çıktı”, “Fransız Öğretmene 
Karşı İranlı İki Mahkum”, “Paris-Tahran Hattında Mahkum Takası”, “Başbakan Katili Tahran’a İade Ediliyor”, “İran’dan Döndü Sarkozy 
Karşıladı”, “’Tutuklular Kesinlikle Casus’” ve “Kefaletle Serbest Bırakıldı” başlıklı haberler de dünya sayfalarında yer almıştır.51 

Dış politika haberleri bağlamında İran, Türkiye ve Brezilya arasında cereyan eden uranyum takası süreci de dünya sayfalarında genişçe 
işlenmiştir.52 
Bu haberlerde İran, sorun çıkaran bir Doğulu devlet, Türkiye ise Batı adına onunla ilgilenmesi gereken Batılılaşmış 
bir devlet olarak yansıtılmaktadır. Türkiye ile ilgili ideal duruma rağmen Türkiye’nin son dönem dış politikasında ortaya koyduğu 
performansla yüzünü Doğu’ya sırtını Batı’ya döndüğü ve eksen kayması yaşadığı yorumları incelenen gazetelerin Mayıs ayı nüshalarında 
gündeme gelmeye başlamış, Haziran ayının ilk haftasından itibaren pek çok dış politika haberine kaynaklık etmiştir.53 

İncelenen haberlerde, zaman zaman Türkiye’nin İran’ın nükleer programı ile ilgili olarak tarafsızlığını yitirdiği ve İran yanlısı bir politika izlediği öne 
sürülmekte, manipüle edilmiş, kandırılmış bir Türkiye resmi çizilmektedir. 
Bununla birlikte Türkiye’nin er ya da geç bu kandırılmışlığın farkına varacağı ya da varması gerektiği belirtilmekte, eğer farkına 
varmazsa başına gelebilecek sıkıntıların neler olabileceği de haber metinlerinde ve başlıklarında açıklanmaktadır.54 

Dikkat çekici bir başka unsur da Türkiye ve İran’ın realist dış politika üretme kapasitesine sahip iki bağımsız değil, bağımlı ve onaya 
tabi aktör olarak resmedilmeleridir. Örneğin “ABD: Onay Almadan Tahran’a Gittiler” başlıklı haberde Türkiye ve İran ilişkileri söz konusu 
olduğunda ABD bir onay makamı olarak takdim edilmekte, “ismi verilmeyen 3 üst düzey Amerikalı yetkilinin telekonferans yöntemiyle 
katıldıkları bir bilgilendirme toplantısı”na atıfla Amerika’nın bağımsız, Türkiye ve İran’ın bağımlı aktör konumlarına referansta bulunulmaktadır.55 

Bunların yanında İran’ın çoğunlukla öfkeli bir din devleti olarak yansıtıldığını da belirtmek gerekir. Örneğin terör örgütü PJAK’a mensup beş kişinin Tahran’da 
asılarak idam edilmesini konu edinen bir haberde İran’ın bu kişileri Allahın düşmanları olarak gördüğü ve bu nedenle astığı belirtilmektedir.56 

Ne var ki, İran bir yandan saldırgan bir güç olarak ele alınırken, diğer yandan şiddete maruz kalması kaçınılmaz, pasif ve yoksul bir ülke olarak değerlendirilmektedir. 
Örneğin “İsrail İran’a Denizaltı Yolladı” başlıklı haberde İsrail’in nükleer füze yüklü üç denizaltısının İran açıklarına konuşlandırıldığı “iddiası” üzerinden İran’ın çaresizliği konu edilmekte, İsrail’in füzelerinin “İran’da her yeri vurabileceği”, “İran’a Mossad ajanı” sokabilecekleri vurgusu karşımıza çıkmaktadır.57 

Yine “Obama, Ahmedi’nin Ensesinde”, “Ankara Washington’dan İran Haberi Bekliyor” ve “İsrail Tahran’ı Nasıl Durduracak?” haberleri böyle bir yaklaşımla 
kurgulanmışlardır.58 

İran haberleri yanında karşımıza çıkan Taliban haberleri de medyadaki Şarklılaştırma politikaları bakımından önemli bir zemin teşkil etmektedir. Taliban sadece belirli bir coğrafyada iktidar arayışı içinde olan bir aktör olarak değil, aynı zamanda Ortaçağ karanlığını sembolize eden, gerici insanlar topluluğu olarak da resmedilmektedir. İngiliz The Guardian gazetesi kaynak gösterilerek sunulan ve 
en temelde “Afgan hükümetinin Taliban liderlerine, silahlı mücadeleyi bırakma karşılığında” yapmayı düşündüğü sürgün teklifini konu edinen “Taliban Liderleri Sürgüne Gidecek” başlıklı haber örnek olarak ele alınabilir. Haberin manşeti, yapılması düşünülen bir teklife değil, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir duruma referansta bulunmakta, Taliban liderlerini bir aktör olarak değil, sunulan teklifi kabul etmek durumunda kalan pasif birer unsur olarak değerlendirmektedir. Öngörülen teklif planının Londra’da düzenlenen bir uluslararası konferansta dile getirildiği belirtilmekte, bu teklif planının Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin 10-13 Mayıs tarihlerin de yapacağı ABD ziyaretinde “Başkan Barack Obamayla da ele alınmasının beklendiği” ifade edilmektedir. ABD ve Londra referansları ile güçlendirilen haber metni, “kızgın biraderler” olarak nitelenen Taliban militanlarına, “halı dokumacılığı başta olmak üzere el sanatları  sektöründe binlerce iş imkanı sağlanması”nın öngörüldüğünü belirtmek te, Taliban’ın varlığı işsizlikle ilintilendirilmekte, yoksul Afganlılara iş verildiği takdirde onları Taliban’ın tuzağından kurtarmanın mümkün olabileceği ima edilmektedir. Alt-haber ise Şarklılaştırma refleksinin ne şekilde devreye girdiğini gözler önüne serecek niteliktedir. Haberin hakim renkleri durumundaki gri, siyah ve beyazdan ayrılarak kırmızı renkle ve “Hırsızların Elleri Kesildi” başlığıyla verilen haber, Taliban’ın aslında ne olduğunu okura göstermeyi hedeflemekte, gerekli olduğu düşünülen bir hatırlatma yapmaktadır. 

Pakistan’ın Kuzey Veziristan bölgesinde hırsızlıkla suçlanan üç kişinin, Taliban tarafından kurulan bir mahkemede yargılandıktan sonra ellerinin kesildiğini konu edinen haberde, şiddet ve kültür ilişkisi bir kez daha hatırlatılmaktadır. Mahkeme ve yargılama ifadelerinin tırnak içerisinde verildiği metinde, haber hakkında yine herhangi bir detay verilmemekte, haber, kendisiyle ilgili herhangi bir belge 
ya da fotoğrafla desteklenmemektedir. Dijital bir düzenlemeyle sol köşesine geleneksel kıyafet giymiş iki erkeğin (baba ve çocuk olduğu imajı veren) sağ köşesine ise bir çölde iki askeri tankın konuşlandırıldığı bir fotoğraf konulmuş tur.59 

Yine “Taliban’ın 8 Alman Militanı Var”, “Taliban’dan Yeni Gaz Saldırısı”, “Afganistan’da Gizemli Hastalık”, “‘Taliban Parayla Öldürüyor’”, “Ordudan Taliban’a Operasyon”, “Ahmedi Camisine Taliban Saldırdı” başlıklı haberler, Taliban’ı bir ideoloji etrafında örgütlenen siyasal bir grup olarak değil, gerici ve gaddar bir dini cemaat olarak ele almakta, Taliban’a kaynaklık ettiğine inanılan dini anlayış şiddeti besleyen bir unsur olarak değerlendirilmektedir. 60

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ, BÖLÜM 1

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ,  BÖLÜM 1



Fahrettin Altun*
* İstanbul Şehir Üniversitesi, İletişim Fakültesi. 
Email: fahrettinaltun@sehir.edu.tr. 

Yazar teşvik, eleştiri ve katkılarından dolayı Burhanettin Duran, Gökhan Çetinsaya, Ümit Cizre, Ebru Kayaalp, Mahmut Mutman, Medaim Yanık ve Zeynep Merve Uygun’a şükranlarını sunar.


ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 

Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


Giriş,

Medya sosyolojisi araştırmalarının üç temel öbeği olduğu söylenebilir. Bir medya araştırması medya kurumu, medya mesajı ve medya etkisini odağına alarak örülebilir. Bu çalışma, medya mesajını eksen almakta ve medyanın temsil stratejilerine odaklanmaktadır. 

Medya sosyolojisi alanındaki araştırmalar, en temelde medya etkisini sorunsallaştırarak çerçevesini oluşturmuşsa da süreç içinde önce medya kurumu, ardından medya içeriği araştırmaları da önemli hale gelmeye başlamıştır. Bununla birlikte medya etkisine dair benimsenen metodolojik perspektif hala medya içeriği ve medya kurumuna ilişkin olarak yürütülen çalışmaların yönüne ve çerçevesine yansımaktadır. 

Bu nedenle, bir medya sosyolojisi araştırması, yöntemsel bir berraklık oluşturmak adına medyanın etkisi bağlamında ne tür bir metodolojik perspektifle yol aldığını ortaya koymalıdır. Bu çalışma medyanın, doğrudan etki kuramında bahsedilenin aksine birey, grup ve toplumlara bir şırınga içinde düşünce ve tutum enjekte etmediğini, kullanımlar ve memnuniyetler üzerinde duran araştırmaların gösterdiği gibi bireylerin medya ile geçmişten getirdikleri kimlikleri, kişilikleri, toplumsal, siyasi, ekonomik konum ve beklentilerine 
göre muhatap olduklarını, insanların medyaya maruz kalırlarken ona teslim olmayıp gündelik hayatın içinde birçok farklı iletişim sürecinde aynı anda yer alabildiğini ve medya mesajını alımlarken diğer birçok toplumsal pratiği de yerine getirebildiğini, onu bir boşlukta değil bir bağlam içinde algıladığını, bu çerçevede medya mesajının pasif birer tüketicileri olmadıklarını, hal böyle olsa da medyanın toplumsal öğrenme teorisinde ortaya konduğu üzere sosyalleştirici bir rol oynadığını ve yetiştirme kuramında çerçevesi çizildiği şekliyle medyaya fazla muhatap olanların giderek medya gerçekliğini toplumsal gerçekliğin önüne geçirebildiğini ve medya sembollerinin gerçek dünyanın önüne geçebildiği durumların da vaki olabileceğini varsayan bir medya okumasına dayanarak varlık bulmaktadır. 

Bu çerçevede bu çalışma, Türk dış haberciliğindeki Şarklılaştırma pratiklerini konu edinmektedir. 

Türk dış haberciliğindeki Şarklılaştırma pratiklerinden bahsetmek, Türk medyası (ya da Türk basını) diye bir sosyolojik gerçekliğin varlığını kabul etmek anlamına gelir. Hemen belirtmekte yarar var, bu çalışmada Türk medyası tabiri, Türkçe içerik taşıyan kitle iletişim ortamlarına atfen kullanılmaktadır. Bu yönüyle Türk medyası farklı kabulleri, alışkanlıkları, tarzları, gelenekleri, meslekî birikimleri ve 
kültürleri bünyesinde ihtiva eder. Bununla birlikte Türk medyası diye tabir ettiğimiz gerçeklik alanı, bir ideal-tip olarak kavranmaya müsait bir tarihsel ve sosyolojik gerçekliğe de sahiptir. Türkiye’nin modernleşme süreci içinde gelişen basın pratikleri farklı kabuller, alışkanlıklar ve tarzlar yanında, ortak bir meslekî kültürel alanın oluşumuna da katkıda bulunmuştur. Söz konusu kültürel alan içinde sosyalleşen yeni nesil medya mensupları Türk basınına mahsus özellikleri devşirerek mesleki faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Bu makaledeki önemli bir diğer kavram da ana akım medya kavramıdır. Carpenter ana akım medyanın karşısında konumlandırılan alternatif medyanın paylaşımcı, gerçek katılıma açık, genelde küçük çaplı, hegemonik politikalara, önceliklere ve perspektiflere alternatif sunan, pazarın ve devletin dışında, yerel bilgiyi önemseyen, sivil toplumun sesini duyurmaya çalışan ve hiyerarşik olmayan bir tarzda örgütlendiğini belirtir.1 

Alternatif medyaya ilişkin olarak ortaya konan bu özellikler, ana akım medyaya ilişkin de bir fikir sunmaktadır. Bununla birlikte ana akım medya kavramı, son dönem eleştirel medya araştırmalarında çoğunlukla manipülatif, ideolojik, monolitik ve katı medyayı nitelemek üzere kullanılmaktadır.2 

Ne var ki bu özellikler, tek başına ana akım medyayı nitelemeye yetmemektedir. Zira resmî ideolojiyle yakınlık yanında medya kuruluşunun tirajı, toplumsal etkisi, siyasi nüfuzu, ekonomik gücü ve kullandığı iletişim teknolojisi gibi faktörler, ana akım medyayı niteleyen özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Bu yönüyle Türkiye gerçekliği bağlamında, resmî ideolojiyle uyumlu, yüksek tirajlı, siyasi, iktisadi ve toplumsal gündeme etki edebilen ve yaygın kitle iletişim ortamları (gazete, televizyon vb.) üzerinden mesajını ileten medya kuruluşlarını 
ana akım medya kategorisi altında değerlendirebiliriz.

Çalışmadaki kurucu konumu gereği referansta bulunmamız gereken bir diğer kavram ise Şark ve Şarklılaştırma kavramlarıdır. Edward Said’e göre Şark, Batı’nın kendi varlığını inşa, meşruiyetini tesis etmek üzere kurguladığı bir simgesel bütündür. Şark, içinde olunmak istenmeyen, ötelenen, kaçınılan, tabulaştırılan bir unsur, bir kurucu ötekidir. Şarklılaştırma ise bir ötekileştirme süreci, Şarkın sınırlarına hapsetme eylemi olarak ifadelendirilebilir. 

Şarklılaştırma, Şark’la özdeşleştirilen kültürel özlerin varlık bulduğu düşünülen 
her ortamın, Şarka ait kılınması çabasıdır. Bu çalışmada ana akım Türk dış haberciliği alanındaki Şarklılaştırma pratikleri, bu pratiklerin içerik, neden ve sonuçları çözümlenecek, söz konusu çözümleme gazetecilik alanı ile sınırlandırılacaktır. Çalışma, 5 Mayıs-5 Haziran 2010 tarihleri arasında ana akım Türk basınında kendisine yer bulan iki ulusal gazetenin (Hürriyet ve Habertürk) Dünya sayfalarının incelenmesine ve oryantalizm teorileri ve medyanın kültürel stratejileri ile ilgili okumalara dayanarak varlık bulmaktadır. 

Medyada Kültürel Stratejiler ve Oryantalizm

Rönesans sonrası Batı kültür hayatında karşımıza çıkan Doğu temsilleri, oryantalizmin alanı içinde kurumsallaşmış ve oryantalizm Doğu hakkındaki egemen temsiller sisteminin şekillenmesine büyük bir etki yapmıştır. Said, oryantalizmi hem bir akademik gelenek, hem Şark ve Garp arasında katı bir ayrıma dayanan ve Şarkı ötekileştiren bir düşünme biçimi, hem de Şarkı tahakküm altına almayı, yeniden inşa etmeyi ve onun üzerinde otorite kullanmayı amaçlayan Batılı bir bilgi tarzı olarak değerlendirir.

Bulut’a göre oryantalizm, “Batı’nın Doğu hakkındaki imajları ya da Doğu’ya ilişkin Batılı kolektif muhayyile” olarak tanımlanabilir.

Turner oryantalizmi, Doğu’yu durağan, bütünleşik, toplumsal değişmeye kapalı, modernleşmeden yoksun, orta sınıf burjuva kültüründen mahrum, sivil toplumu 
olmayan bir entite olarak ele alan Batılı mirasla ilişkilendirir.5 

Burke III ve Prochaska ise oryantalizmi günümüz Batı dünyasının özellikle Orta Doğu’ya bakışını belirleyen, kültür ve iktidarı birleştiren 
söylemsel bir pratik olarak işlediğini öne sürerler.6 

Oryantalizm, 

“Batılı emperyal öznenin içerisinde kendisini gizlediği ‘tarz’ ya da söylem”in adı olarak da konumlandırılabilir.7

Oryantalizm, Batılı bir deneyim olarak takdim edildiğine göre, ana akım Türk gazeteciliği içindeki Şark temsillerini ve Şarklılaştırma pratiklerini çözümleyeme çalışırken, bu kavrama referansta bulunmanın Türk medyası ve oryantalizm arasında analojiler kurmanın ne denli anlamı olabilir? Oryantalizmin Türkiye ile ilişkisini konu edinen çalışmalar, çoğunlukla ya oryantalist düşünce veya 
bilgideki Türkiye imgesine odaklanmış, Türkiye’nin nasıl nesneleştirildiğini ve Şarklılaştırıldığını sorunsallaştırmış. 8 ya da oryantalist düşünce, bilgi ya da sanatın Türkiye’deki gelişimini incelemişlerdir.

Bununla birlikte son dönemlerde, oryantalizmin Türkiye resmini sorun sallaştıranlar arasında Türklerin oryantalizm üretme kapasiteleri üzerinde duran çalışmalara rastlamak da mümkün hale gelmiştir. Bu çalışmalar da özünde iki kategoride kendisini göstermektedir.

Birinci kategorideki çalışmalar daha ziyade Türklerin kendi kendilerini Şarklılaştırması üzerinde durmakta ve oto-oryantalizm ya da self-oryantaliz asyon kavramı etrafında analiz yapmaktadırlar. 
Bu analizlerde, Gumpert’ın çözümlemesinde olduğu gibi “oryantalizmin geri çağrıldığı ve yeniden üretildiği” bir kültürel gerçeklik alanında Türklerin 
kendilerini Şarklılaştırdıkları.10 ya da Yavuz’un çözümlemesinde yer aldığı gibi modernliğin transferini Batı’dan sadece “parçalı düzeyde yaparak kendi kendini oryantalize ettiği” iddia edilmektedir.11 

Tarz ve üslup benzerliğine rağmen, içerik itibariyle birinci kategorinin dışında konuşlandırılabilecek olan ikinci kategorideki çalışmalar ise Türklerin, kendi Doğusunu Şarklılaştırma kapasiteleri üzerinde durmaya başlamışlardır. Elinizdeki çalışma, bu ikinci bağlam içerisinde varlık bulmakta ve ana akım Türk gazeteciliğinin kendi Doğusunu keşfetme tarzlarını ve Şarklılaştırma pratiklerini incelemeye çabalamaktadır. 

Bu noktada yeniden sorumuza dönebiliriz. Türk medyası ve oryantalizm arasında ilişki kurmak ne kadar anlamlı bir girişimdir? 

Türkiye’nin yaşadığı Batılılaşma süreci olmasaydı ve medya bu sürecin en önemli aktörlerinden birisi olarak öne çıkmamış olsaydı söz konusu girişim anlamlı olmayabilirdi. Daha açık bir söyleyişle, Türkiye’nin Batılı modernliğe ulaşma amacı etrafında bir modernleşme ideali kurgulaması ve medyanın bu sürecin başat aktörlerinden biri olması ana akım Türk medyasındaki oryantalist temsillerden bahsetmeyi anlamlı kılmaktadır.

Türkiye bağlamında medya ve oryantalizm ilişkisini sorunsallaştırmanın bir diğer gerekçesi ise, oryantalizmin kaynakları tartışmasında kendisine yer bulur. Özellikle 1980 sonrasında kültürel araştırmalar alanında yapılan kayda değer oryantalizm incelemelerinin bir kısmı, oryantalizmin sadece Batılı bir olgu, gerçeklik ya da söylem olmayabileceğini iddia etmeye başlamışlardır. Said, her ne kadar oryantalizmin Batı-dışındaki elit kültüre yaptığı etkiyi değerlendirmeye çalışmışsa da, o oryantalizmi Batılı bir fikir, kurum ve söylem olarak görür. Oysa “tersine oryantalizm” kavramı etrafında meseleyi tartışan Sadık Jalal Al-Azm için oryantalizm, Batı-dışı toplumsal gerçeklik alanında da varlık bulur ve bu varlık alanında ya oryantalist imgelerle kurulan tarihsel mitlere ve kimliğe bağlanma biçimlerini ya da aynı oryantalist imgelerden hareketle kendi tarihine ve toplumuna dönük bir aşağılama duygusunu ifade eder.12

Makdisi, “Batı merkezli modernlik çağında, her ülkenin kendi Doğu’sunu inşa ettiği”ni söyler.13 

Bu inşa süreci, Bakic-Hayden’e göre “oryantalizmin dayandığı orijinal ikiliğin bir yeniden üretim modeli” olarak işler ve bu noktada bir Doğular hiyerarşisi ve sürekli çoğalan oryantalizmler sahneye çıkar. Buna göre, “Asya, Doğu Avrupa’dan daha ‘Doğu’ ya da daha ‘öteki’dir; Doğu Avrupa’nın kendi içinde bu derecelendirme işi en ‘Doğulu’ olarak algılanan Balkanlarla yeniden üretilir; Balkanlar içinde de benzer şekilde hiyerarşiler kurulur.”14 

Bu Doğular hiyerarşisi içinde örneğin Türkler, Avrupalılar tarafından Şarklılaştırılan Doğu Avrupalılar tarafından Doğulu olduğu varsayılan 
özellikleri nedeniyle ötekileştirile bilmektedir.15 

Burada karşımıza çıkan yaklaşımlara göre, her insan topluluğu kendi Doğusundakini ötekileştirerek ve onun Doğululuğunu keşfederek kendi 
varlığını anlamlı kılmakta, böylelikle oryantalizm salt Batı kültür coğrafyasına ve tarihine ait bir unsur olmaktan çıkarak küreselleşmektedir. Burada oryantalizm, Kikuchi’nin Kore karşıtlığı üzerinden gelişen Japon tarzı oryantalizmi tartışırken ortaya attığı Şarklı Şarkiyatçılık, 16 el-Betar’ın Arap oryantalizmi 17 ve Dirlik’in Asyalıların Şark kimliğinin inşasındaki rolünden hareketle geliştirdiği Şarklıların Şarkiyatçılığı 18 kavramları ile betimlenmeye çalışılan bir epistemolojik duruma dönüşmektedir. Hiç kuşkusuz, oryantalizmin Batı-dışı formlarının üretilmesine ilişkin olarak yapılan bu tartışma, oryantalizmin Batıdaki etkisini yitirdiği ve popüler kültürdeki karşılıklarının ortadan kalktığı anlamına gelmemekte, oryantalizmin Batı dışındaki üretim ve yeniden-üretim süreçlerinin kuramsal imkanını gösterme amacı taşımaktadır.19

     Bu noktada, söz konusu durumun medyanın kültür stratejileri içindeki karşılıklarına değinilebilir. Türkiye’nin modernleşme kurgusu ve süreci içinde medya, birbiriyle ilişkili fakat farklı üç kültürel strateji benimsemiştir. 
Birinci kültürel strateji Garpçılık olarak nitelendirilebilir. 19. yüzyıl Osmanlı reformları ile başlayan Batıya yakınlaşma projesi, Cumhuriyet tarafından resmî olarak benimsenmiş, bu süreçte basın toplumsal aydınlanmanın ana aracı olarak görülmüş, 1867’deki Kararname-i Âlî’de basına yüklenen bütünleştirme, 
ahlâkı islah ve dışarıdan gelen yermeleri def etme görevleri Cumhuriyet basınının da benimsediği görevler olmuştur.20 

Nitekim aydınlandığı iddiasındaki özneler, kitleleri birlik içinde tutarak aydınlatma misyonunu benimsemişler ve bu misyon süreç içinde medya faaliyetlerine yön veren temel dinamiklerden birine dönüşmüştür. Zaten dili Tanrı’nın armağanı olmaktan çıkarıp bir iletişim aracına dönüştürerek 
günümüz medyasına ontolojik bir imkan alanı açan Aydınlanma kültürü, 21 medyadaki egemen kültürel sermayenin Aydınlanma (ve aydınlatma) ideali doğrultusunda şekillenmesine de olanak sağlamıştır. Kendi Aydınlanma (ve aydınlatma) idealini Cumhuriyet devriminde bulan ana akım Türk medyası, Kemalizmin sunduğu siyaset etiği ve açtığı iktidar alanını bir kazanım olarak değerlendirmiş ve tam da bu nedenle bir yandan Kemalist iktidar ve ideoloji ile uyumlu bir biçimde faaliyetlerini sürdürürken, diğer yandan söz konusu ideolojinin, toplumsal ve kültürel meşruiyetinin sağlanması noktasında önemli roller üstlendiğini varsaymıştır. Bu bağlamda ana akım Türk medyasının izlediği birinci kültürel strateji, ideal bir Batılı modernlik kurgusu sunmak ve bu kurgunun siyaset, ekonomi, toplum, kültür, sanat, düşünce ve gündelik hayat alanlarındaki karşılıklarını göstermeye çalışmak olmuştur. Mardin’in “Osmanlı 
İmparatorluğu’nda başlayıp Cumhuriyet Türkiyesi’nde yeni boyutlar kazanan, Batı Avrupa’nın toplumsal ve fikirsel bileşimini erişilmesi gereken bir hedef olarak gören yaklaşım” diye nitelendirdiği Garpçılık 22 Batılı standartlara uygun olarak geleneksel değerlerin tasfiyesi, taassubun ve cehaletin aydınlanmacı bir ruhla ortadan kaldırılması amacını esas almıştır.23 

    Cumhuriyet döneminin yönetici elitleri aşırı Batılılaşmayı eleştiri konusu yapmışlarsa da 24 Garpçı ideolojinin birçok ideali benimsenmiş ve bu idealler kültür politikalarının şekillenmesine ciddi etkilerde bulunmuşlardır. Söz konusu kültür politikalarının oluşturulmasında ve taşınmasında medya önemli roller üstlenmiştir. 

    Ana akım medya alanında sahneye konan ikinci kültürel strateji ise Batının ötekileştirilmesine, bir başka deyişle Batının Garplılaştırılması na dayanmaktadır. Burada da öteki/düşman Batı, Türkün sesini duyması gereken Batı imgeleri sahnedeki yerini almıştır. Bu durumun, bir başka deyişle Garpçılık ve Garbiyatçılık stratejilerinin aynı mecrada üretiliyor olmasını bir çelişki olarak gören araştırmacıların bir kısmı ya bu durumu görmezden gelmişler ya da görüşlerden birini gerçek, diğerini konjonktürel olarak algılama yolunu seçmişlerdir. Oysa Ahıska’nın ifade ettiği gibi Avrupa, “Türk ulusal kimliği için hem bir arzu nesnesi hem de bir hayal kırıklığı kaynağı olmuş”, “uzun ve gergin bir tarihsel süreç”te Batı karşıtlığı bir Oksidentalizm üretmiştir.25 Faik’in Arap dünyası 26 ve Chen’in Çin üzerinden gösterdikleri gibi oksidentalizm de tıpkı oryantalizm gibi güç ilişkilerinin bir uzantısı olarak gündeme gelmiş, özellikle bir iç tahakküm aracı olarak işlev görmüştür.27 Bu süreçte oksidentalizmin üretildiği ve dolaşıma sokulduğu ana mekanlar kitle iletişim ortamları olmuş, medya bu süreçte bir yandan ideal Batı resmi çizerken diğer yanda, Batının aşırılıklarına ve Türk karşıtlığına vurgu yapmış, Batı’yı yenilmesi gereken bir düşman olarak resmetmiştir. Kültürel hafızamızdaki izlerine Yeni Osmanlıların ürettiği metinlerde, Ahmet Mithat’ın romanlarından başlayarak birçok edebiyat eserinde II. Meşrutiyet döneminin kültür-teknoloji tartışmalarında ya da Cumhuriyet’in kurucu metinlerinde rastlayabileceğimiz bu gerilim, medya aracılığıyla popülerleştirilen bir meydan okuyucu retorik üzerinden haber, eğlence, reklam içeriklerine yansımıştır. 

    Ana akım Türk medyası içinde kendisine yer bulan üçüncü kültürel strateji ise Türkiye’nin Doğusunun Şarklılaştırarak sahnelenmesidir. 

Bu durum, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Türk medyası ve oryantalizm arasında ilişki kurmamızı meşrulaştıran bir durumdur. Ana akım Türk medyası, oryantalizmin üretildiği mekanların başında gelmektedir. Burada devreye giren Şarklılaştırma faaliyeti, en temelde Türk modernliğinin kültürel meşruiyetini ve üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmaktadır. Türkiye’deki Doğu temsillerine 
dönük en sistemli ve etkili kültürel müdahale, modern Türklük bilincinden beslenen Şarklılaştırma pratiği, Kahraman’ın ifadesiyle içselleştirilmiş oryantalizmdir. İçselleştirilmiş oryantalizm, öznenin içine doğduğu toplum ve kendisini var eden koşullar hakkında hüküm verirken Batılı bir oryantalist muhakemeye başvurması sürecidir.28 
Bu süreç, bir Türk ya da Türkiye tipi oryantalizmi beraberinde getirmektedir.29

    Türk tipi oryantalizm, önce bir muhayyel Doğu yaratmaya, ardından bu Doğuyu ötekileştirerek kendi kimliğini kurma faaliyetine dayanır. Makdisi’nin Türkiye bağlamında Osmanlı modernleşmesi ile paralel bir biçimde geliştiğini söylediği Doğululaştırma stratejisinin başlıca nesnesi, yeterince modern olamamış olduğu düşünülen insan toplulukları ve onların kültürleridir. Mahmut Mutman, fiili olarak Şarklı ya da Şarkta olmanın Şarkiyatçı bilginin dışında ya da karşısında bulunmanın doğal bir teminatı sayılamayacağını, zira Şark’ın bir temsille kirletildiğini belirtir.30 Bununla birlikte bu temsil ya da temsil krizi muhayyel bir Batılılık kurgusuna referansla ortaya çıkmakta, bu süreçte türeyen Türk tipi oryantalizm, her şeyden önce keskin dualitelerden beslenerek varlık bulmaktadır. Bu dualiteler içerisinde Batı-Doğu ve modernlik-gelenek, kadim-cedit dualiteleri son derece işlevsel bir role sahip olmuş, Batılı ve modern olmanın psikolojik gereklilikleri üzerinden bir sosyo-politik alan yaratılmaya çalışılmıştır. Doğu, yoksulluk, geri-kalmışlık, gelenekçilik, şiddet ve terörle 
özdeşleştirilmiş, eleştiri refleksi ehlileştirme arzusundan beslenmiştir. Söz konusu arzu, özellikle Kürt ve Arap toplumsal gerçeklikleri karşısında kendisini göstermiş, bununla birlikte bu arzunun sınırları, aynı gerçekliklere karşı duyulan korkunun sınırları ile iç içe geçebilmiştir. İleri, çalışkan, üstün, değerlerine bağlı ve temiz Türk imajı, Türk tipi oryantalizmle birlikte gelen Şarklılaştırma 
faaliyetinin kaynağını oluşturmuştur. Bu noktada ana akım Türk medyasındaki oryantalist tasavvurların hangi imgeler çerçevesinde ya da hangi alanlarda karşımıza çıktığı sorusunu sorabiliriz. Hiç kuşkusuz bu sorunun kapsayıcı ve net bir cevabını vermek hiç de kolay değildir. Bununla birlikte Türk medyasındaki oryantalist içerikleri Kürt, Arap, töre, kadın, şiddet, terör vb. gibi imgeler üzerinden araştırmak olasıdır. Nitekim, medya ve oryantalizm ilişkisiyle ilgili olarak yapılan çalışmaların birçoğu bu tarz temalar ya da imgeler üzerinden 
yürütülmüştür.31 

Oryantalist içeriklerin ve Şarklılaştırma pratiklerinin analizi, böylesi temalar üzerinden yapılabileceği gibi farklı medya teknolojileri, türler ve medya meslek alanları esas alınarak da yapılabilir. Bu bağlamda, Türkiye’de televizyon, gazete, radyo, sinema, İnternet vd. mecraların Şarklılaştırma pratikleriyle ilişkisi, reality-show, yerli film ve dizilerde karşımıza çıkan Doğu temsilleri, reklam ve haber 
metinlerinde üretilen oryantalizm gibi farklı tasnifler üzerinden bir okuma yapılabilir. Böylesi bir okumanın yararı, kitle iletişim mecralarının ve medya faaliyet türlerinin kendi aralarındaki farklılıkları ortaya koyabilme imkanı sunmasıdır. 
Ne var ki, bugüne kadar medya ve oryantalizm ilişkisini sorunsallaştıran çalışmalar, medya alanı içindeki mesleki kültür ve konvansiyonlar arasındaki farklılıkları önemsememişler ve medya-basın, reklam-haber, eğlence-haber, reklam-eğlence, haber-yorum vb. gibi medya üretiminin içeriğine etki eden ayrımları dikkate almaksızın genel okumalar yapmışlardır. Bu genel okumaların yanında eğer söz konusu olan haber alanı ise burada da bu haberin hangi iletişim mecrasında üretilip yayıldığı, örneğin ekonomi, siyaset, dış habercilik, magazin ya da kültür-sanat alanlarının hangisinde varlık bulduğu önemli görülmemiştir. Bu durum, araştırma nesnesi ile olan ilişkiyi sorunlu bir hale getirebilmekte ve indirgemeci sonuçlara ulaşılmasına yol açabilmektedir. 

Bu yönüyle bu çalışma, son dönem ana akım Türk gazetecilik alanı içinde karşımıza çıkan dış habercilik örneklerindeki Şarklılaştırma pratiklerini analiz etme çabasındadır. Bu çalışmanın temel varsayımı, Türk medyasındaki oryantalist içeriklerin keşfedilme alanlarından birisinin de Türk medyasındaki dış habercilik alanı olduğu, oryantalist kültürel stratejilerden hareketle şekillenen Şarklılaştırma refleksinin, ana akım dış haberciliği içinde kendisine kolaylıkla yer bulabildiğidir. Bu bağlamda, ana akım Türk gazeteciliğinde kendisine yer bulan dış habercilikteki oryantalist perspektif ve Şarklılaştırma örnekleri çözümlen meye çalışılacaktır. Burada, öncelikle dış habercilik ve oryantalizm arasındaki ilişkiye değinilecek, ardından söz konusu Şarklılaştırma pratiklerinin nasıl örneklendiğine odaklanılacaktır.

Dış Habercilik ve Şarklılaştırma

Dış habercilik, yapılan haberi okurun hayatına yapacağı doğrudan ya da dolaylı etki ile el-Dakuki, Türkler ve Arapların birbirlerine ilişkin imajlarını araştırdığı çalışmasında, Türklerin Araplar hakkındaki negatif imajlarını ortaya koyar ve bunların Arapların Türkiye’nin ulusal güvenliğine zarar vermek için İslam dinini suistimal ettikleri, Türkiye’nin iç işlerine karıştıkları, Türkiye sularında hak iddia ettikleri, Türk topraklarını gözlerine kestirdikleri, Kürtleri kışkırtıp onları ayrılmaya ikna etmeye çalıştıkları, Türkiye’ye ve Türklere karşı oldukları, Arap coğrafyasındaki Türk azınlıklara kötü muamelelerde bulundukları şeklindeki olduğunu ifade eder.32 

Dikkat çekilmesi gereken nokta, bu unsurların ortaya çıkması en muhtemel alanın dış habercilik alanı olduğudur. Bununla birlikte Türkçe üretilen dış haberlerde ne tür Doğu temsilleri ortaya konduğu ya da ne tür oryantalist imgelerin dolaşıma sokulduğu konusunda herhangi bir medya sosyolojisi incelemesine henüz rastlanamamıştır. Oysa ki dış haber üretimi ile oryantalizm üretimi arasında ciddi bir paralellik söz konusudur. Her ikisi de dışarının bilgisini içeridekilere taşımaya çalışmakta ve özsel bir iç-dış ayrımına dayanarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Dış habercilik, dışarıda olanların ya da kalanların gündelik hayatlarından, iktisadi, siyasi, toplumsal ve kültürel yaşamlarına, doğal afetlerinden savaşlarına, krizlerinden göçlerine kadar yaşadıkları gerçeklikleri bilgi haline getirir. Hiç kuşkusuz dış haber yapanlar, bu süreçte sadece yaşanan olayı bildirmez, aynı zamanda haberci öznenin ilgileri ve sınırlılıkları çerçevesinde söz konusu olayı temsil, tercüme ve tevil eder.33

Dış habercilik, yapılan haberi okurun hayatına yapacağı doğrudan ya da dolaylı etki ile birlikte sunar. Zira haberin dışsallığının, onun diğer haberlerden farklı olarak içselleştirilmesi ihtiyacını da beraberinde getirdiği düşünülür. Söz konusu içselleştirme faaliyetindeki ana meşrulaştırma stratejisi ise dış haberin içerideki öznelerin hayatlarıyla olan irtibatının kurulmasıdır. Bu ilişkilendirme sürecinde, 
okurun bir ulus-devlet vatandaşı olarak muhatap olacağı tehdit ve imkânlar merkeze alınmakta, haber biz ve onlar (buna paralel biçimde iyiler ve kötüler) kategorileri ekseninde kurgulanmaktadır. Bu noktada dolaşıma sokulan imgelerin önemli bir özelliği, temsil etme iddiasında oldukları gerçeklikleri, kendi tarihsel koşulları içinde sunmaması, buna karşılık söz konusu gerçeklikleri tek bir gerçeklik olarak takdim etmesidir. Böylelikle, bahse konu gerçeklikler genellemelerin konusu haline gelmekte, tikellikler, özgünlükler, farklılıklar, 
çelişkiler ve değişimler göz ardı edilebilmektedir.

Pek çok gazeteci, herhangi bir olayın haber olup olmadığına karar verirken içgüdüsel olarak o olayın kendisiyle ve yaşadığı toplumla ilişkisini sorgulasa da 34 bu sorgulamayı dış haberler söz konusu olduğunda çok daha fazla yapar. 
Bu durum, Türkiye’de geçerli olan bir dış haberlerin az okunduğu genel kabulünden de beslenir.35 Bu nedenle dış haberlerde olayın içeriği sık sık olaya yüklenen muhtemel etkilerin gerisine düşebilmekte, temsil ve gerçeklik arasında ciddi bir uçurum oluşabilmektedir. Kuzey Irak’ta yaşanan herhangi bir gelişme haber yapılırken, söz konusu gelişmenin, olayın doğrudan tarafları için ne tür anlamlar ve maliyetler ürettiği ortaya konmadan önce, soydaş Türkmenlere ne tür etkilerde bulunacağı, onların konumunu ne kadar zayıflatacağı ya da güçlendireceği tartışılmaktadır. Ya da Ermenistan’ın gayri safi milli hasılasındaki düşüşle ilgili olarak yapılan bir haberde olayın nedenleri ve bu olaydan doğrudan muzdarip olanlar için ne anlam taşıdığı ele alınmamakta, bu durumun Türkiye-Ermenistan ilişkilerine, Türkiye’de yaşayan Ermeniler üzerindeki etkilerine ve hatta Ermenistan ile yaşanan tarihsel ihtilaflarda bu durumun Türkiye’ye ne tür avantajlar sağlayabileceğine kadar geniş ama olayın neden ve sonuçları ile giderek daha az ilintili alanlarda yorumlarda bulunulmaktadır. Bu durum, haberciliğin birinci kuralı olarak nitelendirilen 5N 1K kuralının da haber metninde yer almamasını meşru kılabilmekte, haberin kurgulanmasında herhangi bir nedensel çözümlemeye ihtiyaç duyulmaya bilmektedir.

Dış haber metinlerinin okurun hayatıyla ilişkilendirilme çabası, haberi cazip hale getirme amacının bir ürünüdür. Bu da sıklıkla dış haberin magazinleştirilmesi sonucunu beraberinde getirmekte, dış haber metinleri ya eğlenceli hale getirilmekte ya da eğlenceli olduğu düşünülen dış olaylar dış haberin konusu kılınmaktadır. Medyadaki tabloid kültüre ait bir unsur olarak kabul edilen magazin gazeteciliği, dış habercilik alanına da etki etmeye başlamış ve dış habercilik meşhur figürlerin özel hayatları ile de ilgilenir hale gelmiştir.36 
Haberin magazinelleşmesi konusu sadece dış haberlerle ya da dış habercilikle ilgili bir durum değildir. Bununla birlikte dış haberin magazinelleşmesi 
sonuçları itibariyle daha fazla stereotip üretimine neden olmakta, dışarıda ve yabancı olarak addedilen kültürel gerçekliklerin egzotikleştirilmesine ya da ötekileştirilmesine de neden olmaktadır. Bu sürecin hangi şekillerde karşımıza çıktığına ise birazdan değineceğiz. 

    Dış haberciliğin bu ilintilendirme stratejisi, bağlamı metnin önüne geçirmekte, tekil içerikler genel çıkarımlara kurban edilebilmektedir. Bununla birlikte, bu durum dış haber yazımında tarihsel ve yapısal analize başvurulduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim Galtung ve Ruge, klasik makalelerinde habercilerin olayları toplumsal güçlerin ya da yapıların bir ürünü olarak değil, insan teklerinin eylemleri olarak gördüklerini ve gösterdiklerini belirtirler ve bu yaklaşımın “insanın kendi kaderinin efendisi olduğuna ve olayların bağımsız (insan) iradesinin sonucu olarak ortaya çıktığına inanan bir kültürel idealizm”den beslendiğini öne sürerler.37 Zira haberciler haberlerin gruplar ya da sosyal süreçlerle değil, bireylerle ilgili olması gerektiğine inanırlar 38 ve yerleşik iktidarı değil bireysel otoriteyi sorunsallaştırırlar. 

Ne var ki bu durum ele alınan olayın içeriği, nedenleri ve sonuçları ile ilgili genellemelere gidilmesine, bağlamın metnin önüne geçirilmesine engel oluşturmaz. Bu süreçte haber, ya haberi yapan kurumun ihtiyaçlarına, ya habercinin kişisel tercihlerine, ya olayın önemine ya da haber kaynağının talep ya da yönlendirmesine bağlı olarak şekillenir.39

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***