7 Aralık 2019 Cumartesi

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ, BÖLÜM 2

ANA AKIM TÜRK DIŞ HABERCİLİĞİNDE ŞARKLILAŞTIRMA PRATİKLERİ,  BÖLÜM 2


    Hiç kuşkusuz ana akım Türk dış haberciliğinin tek bir Doğu muhayyilesi olduğunu varsaymak özcü bir yaklaşım olacaktır. Bununla birlikte dış habercilik ürünleri içindeki farklı Doğu temsillerinin varlığı, oryantalist Doğu temsillerini açığa çıkarmaya engel değildir. 

Ne var ki ana akım Türk dış haberciliğindeki oryantalist perspektiflerin önemine vurgu yapmak, Türk ya da Türkiye tipi oryantalizmin Türkiye’nin doğusuna bakarken hâkim görme biçimi olarak işlev gören bir bilme ve yansıtma biçimi olduğunu ifade etmekle 40 aynı anlama gelmemektedir. Her ne kadar Türkiye’de medya alanı içerisinde oryantalist Doğu temsillerinin zaman zaman hâkim görme biçimi olarak işlediği durumlar söz konusu olabilmekteyse de bu durumun Michel de Certau’nun söylediği anlamda yeni strateji ve taktiklerle değişebildiği, yeni kültürel stratejilerin bütünsel ya da parçalı olarak devreye sokulabildiği durumların vaki olduğu da bilinmelidir. 

   Bu çalışma, ana akım Türk gazeteciliği içinde yer tutan dış haberciliğin geliştirdiği Şarklılaştır ma refleksine ve bu refleksin yansımalarına 
odaklanacaktır. Bu çerçevede, oryantalist temsil gücü olan bir dizi dış haber (dünya haberi) analiz edilecek ve Şarklılaştır ma refleksinin tezahürleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Çözümlemeye konu olan haber örnekleri, Türkiye’nin etkin ve yüksek tirajlı iki ulusal gazetesinin 5 Mayıs-5 Haziran 2010 tarihleri arasındaki Dünya sayfalarının taranması sonucunda elde edilmişlerdir. Tesadüfi olarak seçilmiş bir zaman diliminde, iki ayrı sermaye grubuna ait olan ve ana akım Türk medyasını temsil ettiği düşünülen Hürriyet ve Habertürk gazeteleri incelemeye dahil edilmişlerdir. Gazetelerin inceleme safhasında, öncelikle, belirtilen mecra ve tarihlerdeki bütün haberler taranmış ve mevcut haberler arasında coğrafi ve/ya kültürel açıdan Doğu gerçekliğiyle ilintilendirilen ve metin, başlık veya görsel materyal itibariyle oryantalist imgeler barındırdığı düşünülen haberlerin hangileri olduğu tespit edilmiştir. 

Bu haberlerin her birinin incelenmesinin ardından bir sınıflama yapılmış ve bu sınıflamaya uygun olarak sembolik gücü yüksek olduğu düşünülen ve farklı Şarklılaştırma pratiklerine örneklik teşkil edecek haberler belirlenerek çözümlenmiştir.

    Sadece matbu nüshaları esas alındığı gazete incelemesine Dünya sayfalarındaki köşe yazıları dahil edilmemiş, araştırma sadece haberlerle sınırlandırılmıştır. Bunun birinci nedeni, çözümlenecek olan haberin sayfa içindeki konumunu, haber metnini desteklemek amacıyla kullanılan görsel malzemenin ya da malzemelerin biçimini ve haber metninin içerik ve biçim açısından sahip olduğu tasarım özelliklerini görebilme kaygısıdır. İkinci neden ise, gazetenin basılı nüshasında yer alan bütün haberlerin, dijital versiyonlarında aynı şekliyle bulunamaması, zaman zaman bazı haberlerin daha sonra yayından kaldırılabilmesidir. Bu çerçevede özellikle küçük haberlere 
gazetelerin online nüshalarında yer verilmediğini, buna mukabil bu çalışma özelinde söz konusu küçük haberlerin son derece merkezi önemde olduğunu da belirtmek gerekmektedir. İmzasız olarak yayımlanan ve yeterince işlenmeyen bu haberler, yayın kuruluşunun bakışını daha doğrudan yansıtabilme özelliği göstermektedir. Altı çizilmesi gereken bir diğer nokta, bu çalışmanın dış habercilikteki Şarklılaştırma pratiklerinin diğer haberler içindeki niceliksel oranını ortaya çıkarmak gibi bir amacı olmadığı, bu nedenle de içerik analizine başvurmayacağıdır. Bunun yerine burada araştırılmak istenen, Şarklılaştırma pratiklerinin gazetelerdeki dış habercilik ürünlerine nasıl yansıdığı meselesidir. Sözü edilen Şarklılaştırma refleksinin yansımalarını haberlerin analizi üzerinden ele alacak, bu analizin ardından haberlerin mevcut şekilleriyle üretilme nedenlerini ve etkilerini tartışmaya açacağız. 

    Yapılan tarama sonucunda, oryantalist imgeler barındırdığı düşünülen ve tam listesi EK-1 ve EK-2’de sunulan 191 haber tespit edilmiştir. 

Şarklılaştırma performansları açısından eleştirel bir okumaya tabi tutulan bu haberlerin bir kısmının dış politika, bir kısmının ise gündelik hayat alanlarında olduğu görülmüş; dış politika haberleri içerisinde şiddet, terör, aktüel siyasi figürler ve Ortadoğu ile ilgili haberlerin öne çıktığı, gündelik hayat haberlerinde ise irtica ve çarşaf temalarının yoğunlaştığı gözlemlenmiştir. Hiç kuşkusuz gündelik hayat haberleri ve dış politika haberleri etrafında yapılan ayrım, Weber’in önerdiği ideal-tipler tasavvurunda olduğu gibi gerçekliği kavramamıza yardımcı olması için oluşturulmuş yapay bir sınır mahiyetindedir. Nitekim şiddet, terör, irtica, çarşaf, Ortadoğu vb. temalar etrafında bir araya getirdiğimiz haberler hem dış politika hem de gündelik hayat bağlamlarına oturtulabilecek türden haberlerdir. 

Bu çerçevede elimizdeki mevcut haber külliyatını bu alan ve temalar etrafında ve temsil gücü yüksek haber örnekleri üzerinden çözümleyeceğiz. 

    Dünya Haberlerinde Şarklılaştırma Örnekleri

İncelenen haberler içerisinde terör ve şiddet temalı haberler, Şarklılaştırma performansları açısından kayda değer bir biçimde öne çıkmaktadır. 
Gerek şiddet gerekse de terör haberlerinin kurgu ve takdimi oryantalist imgeler dolayımında varlık bulmakta, bu da önümüze çözümlemeye bileceğimiz bir dizi haber koymaktadır. Örneğin “ABD’nin Yeni Düşmanı ‘Cihad Jane’ler” başlıklı haber, ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisini konu edinmekte, Amerika için tehdit tanımının değiştiğini bildirmektedir. Haberde Amerikan eski başkanı 
George W. Bush’un 11 Eylül sonrasında ilan ettiği güvenlik stratejisininöncelikli hedefinin yurtdışındaki el-Kaide terör örgütüne yönelik operasyonlar düzenlemek olduğu ve Afganistan ile Irak işgallerinin bu strateji kapsamında gerçekleştirildiği hatırlatılmakta, yeni başkan Obama’nın yeni bir stratejiyle eski başkandan ayırdığı belirtilmektedir. 

“Hedef İç Tehlike” alt başlığıyla verilen haberde artık tehdidin “ABD’de doğup büyüyen teröristler” olarak belirlendiği ifade edilmektedir. “ABD’de doğup büyüyen terörist” tanımlamasını somutlaştırmak üzere “13 silah arkadaşını öldüren Müslüman Binbaşı Nidal Hasan” ve “internette Cihad Jane rumuzunu kullanan ve dinci örgütlere militan bulan Coleen LaRose isimli Amerikalı Müslüman kadın” örnek olarak gösterilmektedir. Haberde bu iki örneğin “Obamanın yeni stratejinde içteki tehditlere yönelmesinde etkili olduğu”nun “tahmin edildiği” ifade edilmekte, söz konusu tahminin kaynağına ilişkin herhangi bir veri sunulmamaktadır. Haberde ayrıca “New York Etkisi” alt başlığı altında “yıllarca ABD’de yaşayan Pakistanlı Müslüman Faysal Şehzad’ın New York’ta bir aracı hava uçurma teşebbüsünde bulunması”nın “örnek gösterile bileceği” belirtilerek verilmek istenen mesaj pekiştirilmeye çalışılmaktadır. 

Ana haber metninde yeni ulusal güvenlik stratejisine ilişkin olarak yazılı veya sözlü herhangi bir birincil kaynağa referansta bulunulmamakta, sadece 
“Dört Yılda Bir Yenileniyor” başlıklı yan haberde strateji belgesine atıf yapılmakta ve “teröre karşı küresel savaş” ve “İslamcı aşırılık” ibarelerine strateji belgesinde yer verilmediği belirtilmektedir. Bu enformasyona rağmen, haberin genel kurgusu, “teröre karşı küresel savaş” reflekslerini ve tehdit algısını yansıtmakta, terör, Müslümanlıkla özsel bir tarzda ilişkilendirilmektedir.41 

“Obama’nın ‘Vur’ Emrine Misilleme” başlığını taşıyan benzer bir haber ise, Amerikalı “din adamı” Enver el-Evlaki’nin “ABD ordusu içindeki Müslüman 
askerlerin Irak ve Afganistan’a giden diğer Amerikalı askerleri vurması” mesajını ihtiva eden demeçlerine ilişkindir. el-Kaide’nin Yemen 
koluyla bağlantılı olduğu ifade edilen ve sözleri bir “misilleme” olarak takdim edilen Evlaki, hem terör çağrısında bulunan bir siyasi 
figür olarak hem de Amerikalı Müslüman bir “din bilgini” olarak sunulmaktadır.42 

Aynı haber, aynı gün Habertürk gazetesinde “Yemenli İmam ABD’yi Tehdit Etti” başlığıyla verilmekte, “Amerikan vatandaşı 
Yemenli İmam” olarak görülen “El-Avlaki’nin Amerikan askerlerine ve sivillerine saldırı çağrısında bulunduğu” ifade edilmektedir.43

Yine “Almanya’da Gözler İslam Seminerinde” başlıklı haber, Müslüman terörist imgesini besleyecek tarzda kurgulanmış, Hamburg 
Anayasayı Koruma Dairesi Başkan Yardımcısı Manfred Murck’un ağzından İslami tehdit konusunda duyulan endişe duyurulmuştur. 
İslam Yolu adlı dernek tarafından düzenlendiği ifade edilen ve başlığının “İslamiyette Barış” olduğu bildirilen “tartışmalı seminer”in 
Anayasa Koruma Dairesi nezdinde oluşturduğu tehdit algısına odaklanan haber metni, 3 gün süreceği bildirilen toplantının dikkatle izleneceğini 
belirtmektedir. Dikkatle izleneceği ifade edilen ve henüz ortada herhangi bir eylem ya da suç kaydı olmadığı halde kriminalize 
edilen toplantının uyandırdığı bu negatif imajın Murck’un “toplantıya katılan bazı konuşmacıların radikal oldukları” yönündeki endişesinden 
beslendiği görülmekte, haberi kurgulayan kişi ya da kişiler bu imajı yeniden üretmektedirler.44 

“Müslümanları Kızdıran Kampanya” 45 başlığını taşıyan benzer bir haber, “İslam karşıtı bir reklam kampanyası”na Müslümanların gösterdiğiyi tepkiyi 
konu edinmekte, 30 kadar otobüsün üstüne yapıştırılan “İslam’ı terk etmek mi istiyorsunuz” yazılı afişlerin insanları RefugeFromIslam.com adlı internet 
sitesine yönlendirdiği bildirilmektedir. Dikkat çekici olan, haberde “İslam’ı terk etmek isteyenler”in “yardım isteyen kişiler” olarak yansıtılmaları ve haberin 
spotunda söz konusu afişlerin “yardım afişleri” olarak takdim edilmeleridir. “Amerika’daki İslamlaşmayı Durdurma” adındaki “örgütün 
yöneticisi” Pamela Geller’ın “girişimin dini özgürlük kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” yönündeki demecine de yer verilen 
haberde, “Amerikan İslami İlişkileri Konseyi’nden Fazya Ali”nin “kampanyanın insanların İslam dinine bağlı kalmaya zorlandıkları 
gibi yanlış bir intiba uyandırdığı” ve Kent Konseyi üyesi Robert Jackson’ın “kampanyanın aşırı sağcıların İslamiyet’e yönelik saldırısı 
olduğu” yönündeki görüşlerine de atıf yapılmaktadır. Haber, uzman görüşü ile son bulmakta ve “analistler”in bu afişlerin “radikal Müslüman 
gruplar”ın tepkisini çekebileceği ve “otobüslere terör saldırısı düzenlenmesine yol açabileceği” şeklindeki “kanaatleri”ni okurlarla 
paylaşmaktadır. Haberde yer alan “Teröristlere Davetiye mi?” şeklindeki ikinci büyük başlığın ise söz konusu kanaati pekiştirmek amacıyla 
karşımıza çıktığı ve olaydaki fiili şiddet yerine olaydan türeyeceği vehmedilen muhayyel şiddete yönelme tavrını meşrulaştırdığı 
açıktır. Son olarak aynı olayın, Hürriyet gazetesinde “Müslümanların Tepkisini Çeken Afiş” başlığıyla verildiğini, haberde reklam afişinin 
içeriğinin, afişi hazırlayanların ve afişe karşı çıkanların görüşlerinin daha yalın ve yansız bir tarzda sunulmaya çalışıldığını belirtmekte yarar vardır.46

    Terör ve şiddet haberleri çerçevesinde Batı’daki Doğu haberleri yanında Doğu’daki Doğu haberleri de Şarklılaştırma refleksinden 
etkilenmektedir. Kabil’de düzenlenen bir şuraya yapılan intihar saldırısını konu edinen “Barış Şurasına Burkalı Saldırı” başlıklı haber 
örnek olarak ele alınabilir.47 

Haber metninin girişinde barış şurasına katılan aktörlerin listesi verilmekte, söz konusu aktörler arasında önce “aşiret liderleri”, 
ardından “vilayet ve bölge yöneticileri”, “milletvekilleri” ve “sivil toplum temsilcileri” zikredilmektedir. Haberde barış şurasının 
bir üniversitede yapıldığı ile ilgili bir ayrıntıya yer verilmekle birlikte, habere konu olan olayın ana mekanı olduğu söylenen bu 
üniversitenin adıyla ilgili herhangi bir bilgi verme ihtiyacı duyulmamakta, tikel, yaşayan ve gerçek bir kurum yerine 12 bin asker ve polis tarafından 
korunması gereken, belirsiz bir mekana vurgu yapılmaktadır. Bu belirsiz üniversite mekanı, atılan roketlerle ve yaşları 17 ile 20 arasında değişen ve 
etkisiz hale getirilen 3 “intihar bombacısı” ile özdeşleştirilmekte, bu intihar bombacılarının “kadın kılığına girerek üzerlerindeki bombaları patlatmayı”  
amaçladıkları belirtilmektedir. 

Bu insanlara “kadın kılığı”na girme imkanı veren kıyafetin ne olduğu ile ilgili bir detay verilmemekle birlikte, haber spotunda geçen “burka giymiş Taliban militanları” 
ifadesi bu insanların çarşaf giyerek kendilerini gizlediklerini anlatmaktadır. Haberde geçen alt başlık ve seçilen fotoğraf bize, kadın kılığına girerek aslında 
“komik duruma düşen” kötü kahramanlara, “en doğru cevabı” yine Afganistanlı barışsever “modern kadınlar”ın verdiğini ihsas ettirmektedir. 

Burkalı siyah çarşafla birlikte zihinlerde oluşturulan tehditkar ve şiddet yüklü görüntüye, renkli örtüler ve makyajlı yüzlerle 
barış şurasına katıldığı izlenimi verilen bir grup kadın fotoğrafı eşlik etmekte ve karşımıza bir karşıtlık konmaktadır. Bununla birlikte, 
Afganistanlı bu modern kadın, gerçek bir özne olarak takdim edilmemekte, söz konusu fotoğraf “Kadınlar da Katılıyor” üst başlığıyla 
sunulmaktadır. Haberde verilen bir diğer mesaj ise hangi tarihte, nerede ve hangi gerekçeyle gerçekleştiği tam olarak belli olmayan 
bu şiddet olaylarına bölge halkının alıştığı, hatta alışması gerektiği yönündedir. Nitekim haber metninde, söz konusu şiddet ortamına 
ilişkin olarak Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin mesajı “Ben Alıştım” başlığıyla verilmekte, Karzai’nin “herkes buna alışık” dediği ifade 
edilmektedir. Böylelikle şiddet özcü bir biçimde bir coğrafyaya ve kültüre ait bir unsur olarak tasavvur edilmiş olmakta ve şiddet uygulama 
eylemi kültürel bir alışkanlığa indirgenmektedir.

Terörün kültürel bir çerçeveye hapsedildiği, nerede ortaya çıkarsa çıksın Şarklı bir unsur olarak takdim edildiği birçok haber metnine 
hem Habertürk hem de Hürriyet gazetelerinde rastlamak ve yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu bağlamda “El Kaide 
Bombacı Bulamıyor”, “Obama’yı Endonezya’da Öldüreceklerdi”, “New York Bombacısı Uçakta Yakalandı”, “İstanbul’daki Somali 
Liderinin Sarayı Kuşatma Altında”, “Bangok Yandı, İsyan Bastırıldı”, “Masaj Pabucu mu, Yürüyen Bomba mı?” “NATO Konvoyuna 
İntihar Saldırısı”, “Tayland’da Temizlik Vakti”, “’Barzani’nin Kızıyla Aşk’ı Yazdı, İşkenceyle Öldürüldü”, “Suudilerden Devrim Gibi Karar: 
Kızlar Diri Diri Yanmayacak”, “Somalili Korsanlara İnanılmaz Ceza”, “Karikatüristin Evi Kundaklandı”, “Pakistan’da Camilere Saldırı” gibi 
haberler terör ve şiddetin bir dizi “kültürel öz”le ilintilendirildiği ve bu kültürel özün modernlik öncesi ve karşıtı bir tarihsel duruma ait 
olarak değerlendirildirildiği haberlere örnek olarak gösterilebilir.48

Dünya sayfalarında Şarklılaştırma pratikleri açısından anlamlı bir bütün oluşturan bir başka haber grubu ise İran teması etrafında 
örülmüş haberlerdir. İran, gerek Türkiye ve Batı ile girdiği ilişkiler bağlamında gerekse de Ortadoğu’nun karanlık yüzünü temsil eden 
bir imge olarak dünya sayfalarında birçok habere konu olmaktadır. İran’ın nükleer bir tehdit, dış politikada bir gerilim unsuru ve gerici 
bir yaşam tarzına sahip ülke imgeleriyle birlikte tasavvur edildiğini ve yansıtıldığını gözlemlemek mümkündür. İncelenen gazetelerin 
dünya sayfalarında “baskıcı ve gerici İran yönetimi” ile ilgili birçok haber yer almaktadır. İrtica haberleriyle paralel bir çerçeve içinde verilen 
bu haberler, çoğunlukla İran’daki gündelik hayata dönük baskıcı ve gerici müdahaleleri konu edinmekte, İran çağ-dışılık imgesi 
üzerinden ötekileştirilmektedir. Bu ötekileştirme süreci birkaç haber örneğinden hareketle ortaya konulabilir. Örneğin Tahran’da “kadınları 
taciz eden” kırk sürücünün aracına el konması olayını işleyen “İran’da Kadınlara Laf Atan Sürücülere Ceza” başlıklı haber, İran 
“ahlak polisi”nin “gençlere yönelik baskısı”nı konu edinmektedir. El konan ve yarısının “yabancı marka”lı olduğu ifade edilen araçların 
“Tahran’ın meşhur Endarzgo Bulvarı’nda” üzerlerinde “kadınlara tacizle mücadele yazan tabelalar”la sergilediği belirtilmektedir. Haber 
metninde ayrıca, aracı üç aylık bir süre için bağlanan ve ehliyetine el konan bir sürücünün “araçta beni kız arkadaşımla yakaladılar. Arabaya 
ve ehliyetime el koydular. Evet müziğin sesi biraz fazla açıktı” şeklindeki ifadesine de yer verilmektedir. Haber metni, İran’da “ahlak 
polisi”nin yaz aylarında “gençlere yönelik baskısını arttırdığı” ve “her yıl başörtüsü kaydığı ya da kapri pantolon giydiği için pek çok 
kadının ahlak polisinin radarına yakalandığı” bilgisiyle son bulmaktadır.49

   “İran’a Dönerse İdam Edilecek” başlıklı haber, 2 yıl önce İngiltere’ye iltica eden “İranlı lezbiyen aktris Kiana Firuz”un “sığınma 
başvurusu”nu konu edinmektedir. Haberin başlığı Firuz’un İran’a döndüğünde “idam edileceği” bilgisini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak 
şekilde muhatabına sunmaktadır. Ne var ki haberin spotunda bu mutlak bilginin yerini “Firuz’un arkadaşları, genç kadının 
Tahran’a gönderilmesi halinde idam edileceğini öne sürüyor” cümlesi almaktadır. Firuz’un, kendi yaşamından yola çıkarak hazırladığı ve 
“İranlı lezbiyenlerin gizli yaşamı”nı konu aldığı Cul de Sac isimli filmi nedeniyle “İranlı yetkililerin hedefi haline geldiği” ifade edilmektedir. 
Haberde İngiltere’deki eşcinsel grupların ve İranlı muhaliflerin Firuz’a gösterdikleri desteğe de vurgu yapılmakta ve Tahran’a geri 
gönderilmesi halinde “işkence göreceği ve idam edileceği” gerekçesiyle Firuz’a sığınma hakkı verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Haber 
metninin sonunda İran’da lezbiyen olduğu belirlenen kadınlara “100 kırbaç cezası” verildiği, “aynı suçtan 4 kez yakalanan”ların idam 
edildikleri bilgisine yer verilmekte, baskıcı İran yönetiminin uyguladığı “vahşet” böylelikle gözler önüne serilmektedir.50 

Bu çerçevede “300 Bin Dolara Özgürlüğüne Kavuşuyor”, “Ahmedi İnsafa Geldi: Amerikalı Dağcıların Annelerine İzin Çıktı”, “Fransız Öğretmene 
Karşı İranlı İki Mahkum”, “Paris-Tahran Hattında Mahkum Takası”, “Başbakan Katili Tahran’a İade Ediliyor”, “İran’dan Döndü Sarkozy 
Karşıladı”, “’Tutuklular Kesinlikle Casus’” ve “Kefaletle Serbest Bırakıldı” başlıklı haberler de dünya sayfalarında yer almıştır.51 

Dış politika haberleri bağlamında İran, Türkiye ve Brezilya arasında cereyan eden uranyum takası süreci de dünya sayfalarında genişçe 
işlenmiştir.52 
Bu haberlerde İran, sorun çıkaran bir Doğulu devlet, Türkiye ise Batı adına onunla ilgilenmesi gereken Batılılaşmış 
bir devlet olarak yansıtılmaktadır. Türkiye ile ilgili ideal duruma rağmen Türkiye’nin son dönem dış politikasında ortaya koyduğu 
performansla yüzünü Doğu’ya sırtını Batı’ya döndüğü ve eksen kayması yaşadığı yorumları incelenen gazetelerin Mayıs ayı nüshalarında 
gündeme gelmeye başlamış, Haziran ayının ilk haftasından itibaren pek çok dış politika haberine kaynaklık etmiştir.53 

İncelenen haberlerde, zaman zaman Türkiye’nin İran’ın nükleer programı ile ilgili olarak tarafsızlığını yitirdiği ve İran yanlısı bir politika izlediği öne 
sürülmekte, manipüle edilmiş, kandırılmış bir Türkiye resmi çizilmektedir. 
Bununla birlikte Türkiye’nin er ya da geç bu kandırılmışlığın farkına varacağı ya da varması gerektiği belirtilmekte, eğer farkına 
varmazsa başına gelebilecek sıkıntıların neler olabileceği de haber metinlerinde ve başlıklarında açıklanmaktadır.54 

Dikkat çekici bir başka unsur da Türkiye ve İran’ın realist dış politika üretme kapasitesine sahip iki bağımsız değil, bağımlı ve onaya 
tabi aktör olarak resmedilmeleridir. Örneğin “ABD: Onay Almadan Tahran’a Gittiler” başlıklı haberde Türkiye ve İran ilişkileri söz konusu 
olduğunda ABD bir onay makamı olarak takdim edilmekte, “ismi verilmeyen 3 üst düzey Amerikalı yetkilinin telekonferans yöntemiyle 
katıldıkları bir bilgilendirme toplantısı”na atıfla Amerika’nın bağımsız, Türkiye ve İran’ın bağımlı aktör konumlarına referansta bulunulmaktadır.55 

Bunların yanında İran’ın çoğunlukla öfkeli bir din devleti olarak yansıtıldığını da belirtmek gerekir. Örneğin terör örgütü PJAK’a mensup beş kişinin Tahran’da 
asılarak idam edilmesini konu edinen bir haberde İran’ın bu kişileri Allahın düşmanları olarak gördüğü ve bu nedenle astığı belirtilmektedir.56 

Ne var ki, İran bir yandan saldırgan bir güç olarak ele alınırken, diğer yandan şiddete maruz kalması kaçınılmaz, pasif ve yoksul bir ülke olarak değerlendirilmektedir. 
Örneğin “İsrail İran’a Denizaltı Yolladı” başlıklı haberde İsrail’in nükleer füze yüklü üç denizaltısının İran açıklarına konuşlandırıldığı “iddiası” üzerinden İran’ın çaresizliği konu edilmekte, İsrail’in füzelerinin “İran’da her yeri vurabileceği”, “İran’a Mossad ajanı” sokabilecekleri vurgusu karşımıza çıkmaktadır.57 

Yine “Obama, Ahmedi’nin Ensesinde”, “Ankara Washington’dan İran Haberi Bekliyor” ve “İsrail Tahran’ı Nasıl Durduracak?” haberleri böyle bir yaklaşımla 
kurgulanmışlardır.58 

İran haberleri yanında karşımıza çıkan Taliban haberleri de medyadaki Şarklılaştırma politikaları bakımından önemli bir zemin teşkil etmektedir. Taliban sadece belirli bir coğrafyada iktidar arayışı içinde olan bir aktör olarak değil, aynı zamanda Ortaçağ karanlığını sembolize eden, gerici insanlar topluluğu olarak da resmedilmektedir. İngiliz The Guardian gazetesi kaynak gösterilerek sunulan ve 
en temelde “Afgan hükümetinin Taliban liderlerine, silahlı mücadeleyi bırakma karşılığında” yapmayı düşündüğü sürgün teklifini konu edinen “Taliban Liderleri Sürgüne Gidecek” başlıklı haber örnek olarak ele alınabilir. Haberin manşeti, yapılması düşünülen bir teklife değil, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir duruma referansta bulunmakta, Taliban liderlerini bir aktör olarak değil, sunulan teklifi kabul etmek durumunda kalan pasif birer unsur olarak değerlendirmektedir. Öngörülen teklif planının Londra’da düzenlenen bir uluslararası konferansta dile getirildiği belirtilmekte, bu teklif planının Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin 10-13 Mayıs tarihlerin de yapacağı ABD ziyaretinde “Başkan Barack Obamayla da ele alınmasının beklendiği” ifade edilmektedir. ABD ve Londra referansları ile güçlendirilen haber metni, “kızgın biraderler” olarak nitelenen Taliban militanlarına, “halı dokumacılığı başta olmak üzere el sanatları  sektöründe binlerce iş imkanı sağlanması”nın öngörüldüğünü belirtmek te, Taliban’ın varlığı işsizlikle ilintilendirilmekte, yoksul Afganlılara iş verildiği takdirde onları Taliban’ın tuzağından kurtarmanın mümkün olabileceği ima edilmektedir. Alt-haber ise Şarklılaştırma refleksinin ne şekilde devreye girdiğini gözler önüne serecek niteliktedir. Haberin hakim renkleri durumundaki gri, siyah ve beyazdan ayrılarak kırmızı renkle ve “Hırsızların Elleri Kesildi” başlığıyla verilen haber, Taliban’ın aslında ne olduğunu okura göstermeyi hedeflemekte, gerekli olduğu düşünülen bir hatırlatma yapmaktadır. 

Pakistan’ın Kuzey Veziristan bölgesinde hırsızlıkla suçlanan üç kişinin, Taliban tarafından kurulan bir mahkemede yargılandıktan sonra ellerinin kesildiğini konu edinen haberde, şiddet ve kültür ilişkisi bir kez daha hatırlatılmaktadır. Mahkeme ve yargılama ifadelerinin tırnak içerisinde verildiği metinde, haber hakkında yine herhangi bir detay verilmemekte, haber, kendisiyle ilgili herhangi bir belge 
ya da fotoğrafla desteklenmemektedir. Dijital bir düzenlemeyle sol köşesine geleneksel kıyafet giymiş iki erkeğin (baba ve çocuk olduğu imajı veren) sağ köşesine ise bir çölde iki askeri tankın konuşlandırıldığı bir fotoğraf konulmuş tur.59 

Yine “Taliban’ın 8 Alman Militanı Var”, “Taliban’dan Yeni Gaz Saldırısı”, “Afganistan’da Gizemli Hastalık”, “‘Taliban Parayla Öldürüyor’”, “Ordudan Taliban’a Operasyon”, “Ahmedi Camisine Taliban Saldırdı” başlıklı haberler, Taliban’ı bir ideoloji etrafında örgütlenen siyasal bir grup olarak değil, gerici ve gaddar bir dini cemaat olarak ele almakta, Taliban’a kaynaklık ettiğine inanılan dini anlayış şiddeti besleyen bir unsur olarak değerlendirilmektedir. 60

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder