4 Kasım 2018 Pazar

İdlib'te Yaklaşan Felaket

İdlib'te Yaklaşan Felaket,




Erol Başaran Bural
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü       
Suriye
31 Ağustos 2018 Cuma
İdlib'te Yaklaşan Felaket



Aşağıda yer alan Metin 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Milli Güvenlik ve Dış 
Politika Araştırmaları Merkez Başkanı Erol Başaran Bural'ın 26 Ağustos 2018 
tarihinde Hürriyet gazetesinde "100 BİN SİLAHLI KİŞİNİN OLDUĞU YERDE OPERASYON FELAKETE DÖNÜŞÜR" başlığıyla yayımlanan Gazeteci İpek Özbay imzalı röportajıdır.

Röportaj İdlib konusunda medyada yer alan en kapsamlı ve detaylı 
bilgilendirmedir. İdlib'te Suriye-Rusya operasyonunun yaklaşmakta olduğu, ayrıca kimyasal saldırı senaryosunun her an yaşanabileceğine ilişkin haberlerin 
sıklaştığı bugünlerde yaklaşan muhtemel bir felaket öncesi durumun iyice 
anlaşılabilmesi için buradan da paylaşılmasında fayda görülmüştür.

100 BİN SİLAHLI KİŞİNİN OLDUĞU YERDE OPERASYON FELAKETE DÖNÜŞÜR

Türkiye ve Rusya İdlib konusunda müzakerelerini yoğun bir şekilde sürdürürken, Rus tarafından vahim bir iddia ortaya atıldı. İddiaya göre, ABD ve Batılı müttefikleri Suriye’yi vurmak için yeni bahane arıyor, bunun için de kimyasal saldırı provokasyonu hazırlıyorlar. Bu mümkün mü? İdlib’de senaryolar neler, bölgede hangi örgütler varlığını sürdürüyor, kim ne istiyor? İdlib’i tüm 
boyutlarıyla 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Milli Güvenlik ve Dış Politika 
Araştırmaları Merkez Başkanı Erol Başaran Bural ile konuştuk.

İdlib konusunda müzakereler sürüyor. Ancak dün Rus tarafının vahim iddiasına 
göre, ABD ve müttefikleri Suriye’nin İdlib bölgesinde yeni kimyasal saldırı 
provakasyonu hazırlıyor. Mümkün mü?

Özellikle klor gazı açısından Esad’ın sicili epey kabarık... Kimyasal Silahların 
Yasaklanması Örgütü 4 Şubat'ta İdlib'de klor gazı kullanıldığını doğrulamıştı. 
Son olarak ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’de kimyasal silah kullanıldığında 
müdahale edeceğiz açıklaması yaptı... Aradan 4 gün geçtikten sonra bu kez Rus 
tarafı klor gazının ABD ve İngiltere tarafından İdlib Cisr El Şuğur bölgesine 
taşındığı iddialarını medyaya taşıdı... Akla iki husus geliyor... Birincisi ABD 
Kasım seçimleri öncesi Suriye’ye daha önceden yaptığı gibi Tomahawk’larla 
müdahale ederek iç kamuoyuna güçlü olduğu ve kimyasal silah kullanımına dünyanın hiçbir yerinde müsaade etmeyecekleri mesajını verebilir... İkinci akla gelen ise Esad’ın İdlib operasyonunda klor gazı kullanabileceği ve bu nedenle operasyon başlamadan ihaleyi ABD-İngiltere’ye bırakarak, “Klor saldırısını ABD düzenledi” demek... Hangisi doğrudur? Bence ikisi de olabilir, yüzde 50-50…

Bir yandan da Türk ve Rus Dışişleri Bakanları meseleyi fikir ayrılıklarına 
rağmen masada çözmek için çalışıyor. Ne dersiniz; Astana süreciyle başlayan 
ittifak bugün bir anlamda sınanıyor diyebilir miyiz? 

Rusya ve İran, İdlib bölgesindeki muhalifler ve radikal örgütler tasfiye 
edilmediği sürece kendilerini güvende hissedemeyeceklerini, Suriye rejiminin de 
ülke genelinde kontrolü tam olarak sağlayamayacaklarını savunuyorlar. Buna 
karşılık Türkiye; sınırlarının yanı başında bir çatışma istemiyor. Muhtemel bir 
operasyonda yaşanacak sivil zayiatı, çatışmalar nedeniyle büyük bir göç 
dalgasının Türkiye’ye yönelmesi, İdlib’de konuşlu Türk askeri varlığına yönelik 
operasyondan kaynaklanabilecek riskler Türkiye’yi endişelendiriyor. Bu nedenle 
de bölgeye büyük bir operasyon düzenlenmesi yerine tüm grupları iknaya yönelik bir tutum izlenmesini savunuyor. Her ne kadar yöntem olarak taraflar farklı düşünceler savunsa da nihai hedefin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve çatışmaların sonlandırılması olduğu akılda tutulmalı. Özelikle Rusya-Türkiye ilişkilerinin zedelenmeyeceği bir uzlaşı yolu çizilebileceğini, stratejik seviyede Rusya-Türkiye ilişkilerini değerlendirdiğimizde İdlib gibi sahada işbirliği ile çözülebilecek bir sorunun bu ilişkiye zarar veremeyeceğini 
düşünüyorum. 

Rusya’nın onayı ya da Türkiye’nin mutabakatı olmadan Esad’ın atağa kalkması 
mümkün mü?

Hayır. 24 Ağustos itibariyle Türkiye ve Rusya arasında Dışişleri ve Milli 
Savunma Bakanları ile birlikte Milli İstihbarat Başkanımızın diplomatik 
temasları aslında tam da bu açıdan devam ediyor. Dışişleri Bakanımızın bir kez 
daha İdlib’e yönelik bir operasyonun felaketle sonuçlanacağı ancak teröristlerin 
temizlenmesinin de önemli olduğunu dile getirmesi, Rus Dışişleri Bakanı 
Lavrov’un ise teröristlerin kökünün kazınmasının da planlar arasında olduğunu 
belirtmesi meselenin nasıl çözüleceğine yönelik ipuçları veriyor. 

Ne diyor ipuçları?

Bana göre Rusya ve Türkiye, terör örgütü olarak kabul ettikleri silahlı grupları 
son bir kez daha silahlarından arındırmak üzere girişimde bulunmalarının 
ardından bu örgütlere yönelik mahdut hedefli ve sivillerin zarar görmeyeceği bir 
operasyona izin verecek. Aynı zamanda daha ılımlı olarak görülen silahlı 
grupları ikna ederek siyasal muhalif haline getirecekler. Esad’ın İdlib gibi tüm 
silahlı unsurların bir arada bulunduğu, sivil nüfusun milyonlarla telaffuz 
edildiği bir bölgede askeri operasyon yapma kabiliyetinin oldukça sınırlı olduğu 
görülüyor. Esad yönetiminin Rusya’nın hava desteği olmadan, karadan bir İdlib 
operasyonu düzenlemesi büyük maliyetleri de beraberinde getirecektir. Heyet 
Tahrir El Şam’ın (HTŞ) yerleşim yerlerinde konuşlanmış olması, meskûn mahal 
operasyonlarındaki sivil zayiatı riskinin yüksek olması bu maliyeti daha da 
artıracaktır.

İstihbarat raporlarında en az 250 bin kişi Türkiye’ye göç edebileceği 
vurgulanıyor. Ne dersiniz; başımıza yeni bir dert mi açılıyor?

Bu durumda bence en iyi yöntem belki de sayıları çatışmaların şiddetine göre 500 bini geçebilecek sığınmacı akınının Türkiye-Suriye hudut hattının Suriye 
tarafında karşılanması ve bu tampon bölgelerde oluşturulacak güvenli bölgelerde sığınmacıların barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması olacaktır. Bu yöntemle hâli hazırda Suriyeli göçmen sayısı 3.5 milyonu bulan ülkemizin daha fazla sığınmacı yükü almamakla birlikte, çatışmalardan kaçan sivillerin arasına sızabilecek terör örgütü elemanlarını da sınır ötesinde tutarak güvenlik riski en aza indirilebilir. İdlib’den Türkiye’ye doğru yaşanacak kitlesel bir göç hareketinden faydalanarak ülkemize giriş yapmak isteyecek yabancı teröristlerin de olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Geniş bir kitleye karışarak öncelikle Türkiye’ye ardından da diğer ülkelere sızmaya çalışabilecek yabancı teröristlerin varlığı da olası bir göçün sınırlarımız ötesinde durdurulması 
gerekliliğini güçlendiriyor.

İdlib'in bugüne kadarki en çetin yer olduğu söylenebilir mi? 

Eğer geniş kapsamlı bir operasyon kararı verilirse İdlib’de çatışmalar daha 
yoğun ve sert olacaktır. Sayı olarak yaklaşık 100.000 silahlı kişinin aynı 
bölgede bulunduğunu göz önünde bulundurursak İdlib bölgesine düzenlenecek bir operasyonun sonucu Sayın Dışişleri Bakanımızın da belirttiği “felakete” dönüşür. Aynı zamanda İdlib’in ülkenin en kalabalık yerleşim yeri haline geldiğini, nüfusu 3.5 milyona yakın bir bölgede sivil halkın silahlı gruplar ve terör örgütleri arasında sıkışıp kalacağını, sivil kayıpların büyük rakamlara 
ulaşacağını da hesaba katmak gerekiyor.

İdlib çalışmanızda PKK/PYD terör örgütünün olası bir operasyonda denkleme dahil olma talebini vurguluyorsunuz. İşler daha da karışmaz mı?

Zeytin Dalı Harekâtı’nda Afrin’i kaybeden PKK/PYD, ilçenin sınırlarına yeniden 
yerleşmeyi planlıyor. Hatta yaşadığı hezimeti kapatabilmek adına, İdlib 
operasyonunda aktif rol alarak, Afrin bölgesini yeniden ele geçirebilmenin 
hayalini kuruyor. Suriye rejimi ile PKK/PYD’nin maske kuruluşu Suriye Demokratik Güçleri’nin Şam’da düzenlediği bir dizi görüşmede, PKK/PYD’nin Afrin’in de operasyon alanına dahil edilmesi durumunda İdlib’de düzenlenecek operasyonlara destek verebilecekleri şartını öne sürdükleri bilgileri açık kaynaklara yansıyor. PKK/PYD’nin İdlib operasyonunda yer almak istemesinin ikinci nedeni ise ABD’nin de isteği üzerine rejimle yakınlaşma ve işbirliğini artırarak Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmek, müzakere masasında daha güçlü bir şekilde oturabilmek. Üçüncü neden ise kendisini DAEŞ ve DAEŞ türevi radikal terör örgütleriyle mücadele eden en önemli güç olarak konumlandırıl maya ve uluslararası kamuoyundan destek almaya devam edebilmek. PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e dahil olma talebinin Suriye Rejimi tarafından da kabul görmeyeceği, Rejimin de PKK/PYD varlığının Fırat batısına daha fazla kaymasına razı olmayacağı, Esad’ın PKK/PYD’yi İdlib operasyonuna dahil etmesinin bölgenin kurtarılmasından çok, bölgenin daha da karmaşık hale geleceğini 
değerlendireceğini düşünüyorum.

İDLİB NEDEN ÖNEMLİ? 

TÜRKİYE için…



Öncelikle coğrafi konumundan dolayı önemli. Hatay’a bağlı Yayladağı ilçemizin 
güneydoğusundan, yani ülkemizin en güneyinde yer alan kara sınır noktamızdan başlayarak Altınözü ve Reyhanlı sınırına kadar uzanıyor. Türkiye’nin yaklaşık 100 km’lik Suriye sınır hattını oluşturuyor. Suriye’ye açılan en büyük kara sınır kapımız olan Cilvegözü sınır kapısının Suriye tarafında kalan Bab-Al Hava sınır kapısına da ev sahipliği yapıyor. 

İkinci önemli özelliği; bu bölgede asker konuşlandırmış olmamız. Hâlihazırda 
İdlib’i çevreleyecek şekilde 12 ayrı gözlem noktasında Gerginliği Azaltma 
Kontrol Gücü olarak görev yapan TSK birliklerimizin konuşlanmış olması, bizim 
için oldukça önemli kılıyor.

Üçüncü husus ise, Zeytin Dalı Harekâtı ile TSK tarafından kontrol altına alınan 
ve terör örgütü PKK/PYD’den temizlenen Afrin bölgesini güneyden emniyete alması. Suriye kuzeyinde yaratılmaya çalışılan PKK/PYD terör devletçiğinin Akdeniz kıyılarına ulaşmasını engellemek açısından önemli bir coğrafi konuma sahip. 

RUSYA İÇİN... 

Rusya’nın Suriye’de iki önemli askeri üs bölgesi mevcut. 2 binden fazla 
askerinin bulunduğu Himeymim hava üssünde ayrıca Rus ordusuna ait uçak, 
helikopter, tank ve S400 füze savunma sistemleri mevcut. Tartus’taki deniz üssü ise lojistik açıdan önem arz ediyor. Hatırlanacağı üzere 6 Ocak’ta bu üslere 13 insansız hava aracıyla saldırı düzenlenmiş, Rusya, araçların İdlib’den 
kalktığının saptandığını açıklamıştı. Yine 3 Şubat’ta muhalifler, İdlib’in doğu 
kırsalında Rus Su-25 savaş uçağını düşürmüştü. Anlaşılacağı gibi, radikal terör 
örgütleri Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı için bir tehdit unsuru teşkil 
ediyor. Rusya, silahlı unsurlardan temizlenmediği sürece kendisini bu bölgede 
tamamen emniyet altında hissedemeyeceğini düşünüyor.

Rusya’nın diğer hedefi Suriye ve özelinde İdlib’deki Çeçen ve Dağıstan kökenli 
radikal terör örgütü mensuplarını bu bölgede etkisiz hale getirerek, gelecekte 
tehdit olmaktan çıkarmak.

İRAN İÇİN... 

İran’ın stratejik amaçlarından birisi İran ile Lübnan arasında Suriyeli 
muhaliflerden ve radikal gruplardan arındırılmış bir koridor oluşturmak. İdlib 
bu koridorun önemli bir halkası olarak görülüyor. İran, silahlı muhalif gruplar 
ve radikal terör örgütler temizlenmediği sürece, Suriye’deki varlığını garanti 
altına alamayacağını düşünüyor. 

İDLİB SENARYOLARI

Türkiye’nin karşı olmasına rağmen Suriye Rejim güçlerinin kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi.

Bu durumda Suriye’nin Rusya’yı ve Türkiye’yi karşısına alması, Rus hava 
desteğinden mahrum kalması ve bir Pirus zaferini göze alması gerekiyor ve 
olasılığı düşük. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin gözlem 
noktalarının güvenliği ve muhtemel bir göçün önlenmesi maksadıyla bölgeye 
takviye kuvvetler sevk etmesi, herhangi bir olumsuzluk yaşanması halinde ise 
birliklerimizin Suriye Rejim güçleri ve İranlı milislerle çatışması ihtimali 
bulunuyor.

Suriye Rejim Güçlerinin operasyonuna ABD desteği ile PKK/PYD terör örgütünün de dâhil edilmesi.

PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e müdahalesi oldukça zayıf bir ihtimal olarak 
görülse de, bir olasılık olarak akılda tutulmalıdır. Bu senaryonun gerçekleşmesi 
durumunda, tıpkı Zeytin Dalı Operasyonu sürecinde İranlı Şii Milislerin Afrin’e 
girişine izin verilmediği gibi, TSK’nın hem bölgedeki askeri birlikleri ve hem 
de takviye olarak göndereceği kuvvetleri ile PKK/PYD’ye müdahale edeceği, 
Afrin’den temizlenen PKK terör örgütünün bölgeye yaklaşmasına müsaade 
etmeyeceğini düşünüyorum. 

HTŞ’nin ve yabancı terörist savaşçıların ikna edilerek silah bırakmasının ve 
İdlib’i terk ederek ÖSO kontrolündeki bölgelere tahliyesinin, ılımlı 
muhaliflerin ise Rusya öncülüğünde Suriye Rejimi ile anlaşmaya varmalarının 
sağlanması.  

HTŞ ve yabancı terörist savaşçıların İdlib bölgesindeki yegâne sorun olduğu 
görülüyor. HTŞ’nin silahlarını bırakmaya ikna edilmesi ve Fırat Kalkanı 
bölgesine sevk edilmelerinin muhtemel çatışmaları azaltacağı, diğer grupların da Rejim güçleriyle anlaşabilecek bir yol bulabilecekleri değerlendirilmekte. Ancak bu durumda da HTŞ’nin Fırat Kalkanı Bölgesi’ne nasıl entegre edilebileceği, bu bölgede nasıl rehabilite edilebileceği gibi bir sorunla karşılaşılması riski karşımıza çıkacaktır.

HTŞ’nin ikna edilememesi ve HTŞ’nin bölgeden çıkarılması maksadıyla diğer 
muhaliflerin HTŞ ile çatışmaya girmesi, ılımlı muhaliflerin Rejim ile anlaşmaya 
varması.

Bu maksatla aralarında çatışmaların hâlihazırda devam ettiği Ahrar-ı Şam ve 
Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun desteklenmesi ihtimali de düşünülmelidir. Bu 
senaryonun gerçekleşmesi halinde de HTŞ’nin büyük oranda direnmesi ve yüksek yoğunluklu çatışmaların yaşanması, yerleşim yerlerindeki sivillerin zarar 
görmesi olasılığının artması, ayrıca bölgede konuşlu TSK birliklerinin 
emniyetine ilişkin risklerin artması ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Suriye Rejiminin mahdut hedefli bir operasyon düzenlemesi, HTŞ’nin ikna edilerek silah bırakması ve ülke dışına tahliyesi.

Türkiye’nin çıkarları açısından en akla yatkın senaryonun bu olabileceğini 
düşünüyorum. Son bir ay içerisinde Suriye Rejimi tarafından hava saldırıları ve 
topçu atışlarının düzenlendiği bölgeler incelendiğinde, muhtemel bir operasyonda Suriye Rejim güçlerinin Yayladağı’nın güneydoğusunda, sınırımıza yaklaşık 20 km mesafedeki Gab Vadisi’nde yer alan Cisr el Şuğur ve yine Yayladağı’nın güneyindeki Türkmen Dağı yani Bayırbucak bölgesini hedef alacağı anlaşılıyor.

Mahdut hedefli bir İdlib operasyonu seçeneği gerçekleşirse HTŞ’nin kendisine 
yönelik bir operasyonun düzenleneceğine ikna olması, ya çatışarak imha olmayı ya da çatışamadan silah bırakarak bölgeden ayrılmayı seçmeye daha kolay ikna 
edilebileceğini düşünüyorum. Çatıştığı takdirde imha olacağına ikna edilebilirse 
HTŞ unsurlarının Yemen, Afganistan ya da başka bir bölgeye tahliye edilmesi 
dahil seçenekler düşünülebilir. Yine bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda 
Bayırbucak Türkmenlerine yönelik bir Rejim saldırısının ülkemiz için büyük sorun yaratacağı, bölgedeki soydaşlarımızın korunması maksadıyla Türkiye’nin bu bölgeye yönelik operasyona mutlak karşı çıkacağı ve hatta bölgeyi korumak adına çeşitli yöntemlerle rejim güçlerine karşılık vereceğini akılda tutmak gerekiyor.

.....

Röportajın devamına ve tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

Türkiye ve Rusya İdlib konusunda müzakerelerini yoğun bir şekilde sürdürürken, Rus tarafından vahim bir iddia ortaya atıldı. İddiaya göre, ABD ve Batılı müttefikleri Suriye’yi vurmak için yeni bahane arıyor, bunun için de kimyasal saldırı provokasyonu hazırlıyorlar. Bu mümkün mü? İdlib’de senaryolar neler, bölgede hangi örgütler varlığını sürdürüyor, kim ne istiyor? İdlib’i tüm boyutlarıyla 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkez Başkanı Erol Başaran Bural ile konuştuk.
100 bin silahlı kişinin olduğu yerde operasyon felakete dönüşürİdlib konusunda müzakereler sürüyor. Ancak dün Rus tarafının vahim iddiasına göre, ABD ve müttefikleri Suriye’nin İdlib bölgesinde yeni kimyasal saldırı provakasyonu hazırlıyor. Mümkün mü?

Özellikle klor gazı açısından Esad’ın sicili epey kabarık... Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü 4 Şubat'ta İdlib'de klor gazı kullanıldığını doğrulamıştı. Son olarak ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’de kimyasal silah kullanıldığında müdahale edeceğiz açıklaması yaptı... Aradan 4 gün geçtikten sonra bu kez Rus tarafı klor gazının ABD ve İngiltere tarafından İdlib Cisr El Şuğur bölgesine taşındığı iddialarını medyaya taşıdı... Akla iki husus geliyor... Birincisi ABD Kasım seçimleri öncesi Suriye’ye daha önceden yaptığı gibi Tomahawk’larla müdahale ederek iç kamuoyuna güçlü olduğu ve kimyasal silah kullanımına dünyanın hiçbir yerinde müsaade etmeyecekleri mesajını verebilir... İkinci akla gelen ise Esad’ın İdlib operasyonunda klor gazı kullanabileceği ve bu nedenle operasyon başlamadan ihaleyi ABD-İngiltere’ye bırakarak, “Klor saldırısını ABD düzenledi” demek... Hangisi doğrudur? Bence ikisi de olabilir, yüzde 50-50…

Bir yandan da Türk ve Rus Dışişleri Bakanları meseleyi fikir ayrılıklarına rağmen masada çözmek için çalışıyor. Ne dersiniz; Astana süreciyle başlayan ittifak bugün bir anlamda sınanıyor diyebilir miyiz? 

Rusya ve İran, İdlib bölgesindeki muhalifler ve radikal örgütler tasfiye edilmediği sürece kendilerini güvende hissedemeyeceklerini, Suriye rejiminin de ülke genelinde kontrolü tam olarak sağlayamayacaklarını savunuyorlar. Buna karşılık Türkiye; sınırlarının yanı başında bir çatışma istemiyor. Muhtemel bir operasyonda yaşanacak sivil zayiatı, çatışmalar nedeniyle büyük bir göç dalgasının Türkiye’ye yönelmesi, İdlib’de konuşlu Türk askeri varlığına yönelik operasyondan kaynaklanabilecek riskler Türkiye’yi endişelendiriyor. Bu nedenle de bölgeye büyük bir operasyon düzenlenmesi yerine tüm grupları iknaya yönelik bir tutum izlenmesini savunuyor. Her ne kadar yöntem olarak taraflar farklı düşünceler savunsa da nihai hedefin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve çatışmaların sonlandırılması olduğu akılda tutulmalı. Özelikle Rusya-Türkiye ilişkilerinin zedelenmeyeceği bir uzlaşı yolu çizilebileceğini, stratejik seviyede Rusya-Türkiye ilişkilerini değerlendirdiğimizde İdlib gibi sahada işbirliği ile çözülebilecek bir sorunun bu ilişkiye zarar veremeyeceğini düşünüyorum. 

Rusya’nın Onayı ya da Türkiye’nin Mutabakatı olmadan Esad’ın atağa kalkması mümkün mü?

Hayır. 24 Ağustos itibariyle Türkiye ve Rusya arasında Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları ile birlikte Milli İstihbarat Başkanımızın diplomatik temasları aslında tam da bu açıdan devam ediyor. Dışişleri Bakanımızın bir kez daha İdlib’e yönelik bir operasyonun felaketle sonuçlanacağı ancak teröristlerin temizlenmesinin de önemli olduğunu dile getirmesi, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un ise teröristlerin kökünün kazınmasının da planlar arasında olduğunu belirtmesi meselenin nasıl çözüleceğine yönelik ipuçları veriyor. 

Ne diyor İpuçları?

Bana göre Rusya ve Türkiye, terör örgütü olarak kabul ettikleri silahlı grupları son bir kez daha silahlarından arındırmak üzere girişimde bulunmalarının ardından bu örgütlere yönelik mahdut hedefli ve sivillerin zarar görmeyeceği bir operasyona izin verecek. Aynı zamanda daha ılımlı olarak görülen silahlı grupları ikna ederek siyasal muhalif haline getirecekler. Esad’ın İdlib gibi tüm silahlı unsurların bir arada bulunduğu, sivil nüfusun milyonlarla telaffuz edildiği bir bölgede askeri operasyon yapma kabiliyetinin oldukça sınırlı olduğu görülüyor. Esad yönetiminin Rusya’nın hava desteği olmadan, karadan bir İdlib operasyonu düzenlemesi büyük maliyetleri de beraberinde getirecektir. Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) yerleşim yerlerinde konuşlanmış olması, meskûn mahal operasyonlarındaki sivil zayiatı riskinin yüksek olması bu maliyeti daha da artıracaktır.

İstihbarat Raporlarında en az 250 bin kişi Türkiye’ye göç edebileceği vurgulanıyor. Ne dersiniz; başımıza yeni bir dert mi açılıyor?

Bu durumda bence en iyi yöntem belki de sayıları çatışmaların şiddetine göre 500 bini geçebilecek sığınmacı akınının Türkiye-Suriye hudut hattının Suriye tarafında karşılanması ve bu tampon bölgelerde oluşturulacak güvenli bölgelerde sığınmacıların barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması olacaktır. Bu yöntemle hâlihazırda Suriyeli göçmen sayısı 3.5 milyonu bulan ülkemizin daha fazla sığınmacı yükü almamakla birlikte, çatışmalardan kaçan sivillerin arasına sızabilecek terör örgütü elemanlarını da sınır ötesinde tutarak güvenlik riski en aza indirilebilir. İdlib’den Türkiye’ye doğru yaşanacak kitlesel bir göç hareketinden faydalanarak ülkemize giriş yapmak isteyecek yabancı teröristlerin de olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Geniş bir kitleye karışarak öncelikle Türkiye’ye ardından da diğer ülkelere sızmaya çalışabilecek yabancı teröristlerin varlığı da olası bir göçün sınırlarımız ötesinde durdurulması gerekliliğini güçlendiriyor.

100 bin silahlı kişinin olduğu yerde operasyon felakete dönüşür

İdlib'in bugüne kadarki en çetin yer olduğu söylenebilir mi? 

Eğer geniş kapsamlı bir operasyon kararı verilirse İdlib’de çatışmalar daha yoğun ve sert olacaktır. Sayı olarak yaklaşık 100.000 silahlı kişinin aynı bölgede bulunduğunu göz önünde bulundurursak İdlib bölgesine düzenlenecek bir operasyonun sonucu Sayın Dışişleri Bakanımızın da belirttiği “felakete” dönüşür. Aynı zamanda İdlib’in ülkenin en kalabalık yerleşim yeri haline geldiğini, nüfusu 3.5 milyona yakın bir bölgede sivil halkın silahlı gruplar ve terör örgütleri arasında sıkışıp kalacağını, sivil kayıpların büyük rakamlara ulaşacağını da hesaba katmak gerekiyor.

İdlib çalışmanızda PKK/PYD terör örgütünün olası bir operasyonda denkleme dahil olma talebini vurguluyorsunuz. İşler daha da karışmaz mı?

Zeytin Dalı Harekâtı’nda Afrin’i kaybeden PKK/PYD, ilçenin sınırlarına yeniden yerleşmeyi planlıyor. Hatta yaşadığı hezimeti kapatabilmek adına, İdlib operasyonunda aktif rol alarak, Afrin bölgesini yeniden ele geçirebilmenin hayalini kuruyor. Suriye rejimi ile PKK/PYD’nin maske kuruluşu Suriye Demokratik Güçleri’nin Şam’da düzenlediği bir dizi görüşmede, PKK/PYD’nin Afrin’in de operasyon alanına dahil edilmesi durumunda İdlib’de düzenlenecek operasyonlara destek verebilecekleri şartını öne sürdükleri bilgileri açık kaynaklara yansıyor. PKK/PYD’nin İdlib operasyonunda yer almak istemesinin ikinci nedeni ise ABD’nin de isteği üzerine rejimle yakınlaşma ve işbirliğini artırarak Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmek, müzakere masasında daha güçlü bir şekilde oturabilmek. Üçüncü neden ise kendisini DAEŞ ve DAEŞ türevi radikal terör örgütleriyle mücadele eden en önemli güç olarak konumlandırılmaya ve uluslararası kamuoyundan destek almaya devam edebilmek. PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e dahil olma talebinin Suriye Rejimi tarafından da kabul görmeyeceği, Rejimin de PKK/PYD varlığının Fırat batısına daha fazla kaymasına razı olmayacağı, Esad’ın PKK/PYD’yi İdlib operasyonuna dahil etmesinin bölgenin kurtarılmasından çok, bölgenin daha da karmaşık hale geleceğini değerlendireceğini düşünüyorum.

İDLİB NEDEN ÖNEMLİ? 

Türkiye için…

Öncelikle coğrafi konumundan dolayı önemli. Hatay’a bağlı Yayladağı ilçemizin güneydoğusundan, yani ülkemizin en güneyinde yer alan kara sınır noktamızdan başlayarak Altınözü ve Reyhanlı sınırına kadar uzanıyor. Türkiye’nin yaklaşık 100 km’lik Suriye sınır hattını oluşturuyor. Suriye’ye açılan en büyük kara sınır kapımız olan Cilvegözü sınır kapısının Suriye tarafında kalan Bab-Al Hava sınır kapısına da ev sahipliği yapıyor. 

İkinci önemli özelliği; bu bölgede asker konuşlandırmış olmamız. Hâlihazırda İdlib’i çevreleyecek şekilde 12 ayrı gözlem noktasında Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü olarak görev yapan TSK birliklerimizin konuşlanmış olması, bizim için oldukça önemli kılıyor.

Üçüncü husus ise, Zeytin Dalı Harekâtı ile TSK tarafından kontrol altına alınan ve terör örgütü PKK/PYD’den temizlenen Afrin bölgesini güneyden emniyete alması. Suriye kuzeyinde yaratılmaya çalışılan PKK/PYD terör devletçiğinin Akdeniz kıyılarına ulaşmasını engellemek açısından önemli bir coğrafi konuma sahip. 

RUSYA İÇİN... 

Rusya’nın Suriye’de iki önemli askeri üs bölgesi mevcut. 2 binden fazla askerinin bulunduğu Himeymim hava üssünde ayrıca Rus ordusuna ait uçak, helikopter, tank ve S400 füze savunma sistemleri mevcut. Tartus’taki deniz üssü ise lojistik açıdan önem arz ediyor. Hatırlanacağı üzere 6 Ocak’ta bu üslere 13 insansız hava aracıyla saldırı düzenlenmiş, Rusya, araçların İdlib’den kalktığının saptandığını açıklamıştı. Yine 3 Şubat’ta muhalifler, İdlib’in doğu kırsalında Rus Su-25 savaş uçağını düşürmüştü. Anlaşılacağı gibi, radikal terör örgütleri Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı için bir tehdit unsuru teşkil ediyor. Rusya, silahlı unsurlardan temizlenmediği sürece kendisini bu bölgede tamamen emniyet altında hissedemeyeceğini düşünüyor.

Rusya’nın diğer hedefi Suriye ve özelinde İdlib’deki Çeçen ve Dağıstan kökenli radikal terör örgütü mensuplarını bu bölgede etkisiz hale getirerek, gelecekte tehdit olmaktan çıkarmak.

İRAN İÇİN... 

İran’ın stratejik amaçlarından birisi İran ile Lübnan arasında Suriyeli muhaliflerden ve radikal gruplardan arındırılmış bir koridor oluşturmak. İdlib bu koridorun önemli bir halkası olarak görülüyor. İran, silahlı muhalif gruplar ve radikal terör örgütler temizlenmediği sürece, Suriye’deki varlığını garanti altına alamayacağını düşünüyor. 

İDLİB SENARYOLARI,

Türkiye’nin karşı olmasına rağmen Suriye Rejim güçlerinin kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi.

Bu durumda Suriye’nin Rusya’yı ve Türkiye’yi karşısına alması, Rus hava desteğinden mahrum kalması ve bir Pirus zaferini göze alması gerekiyor ve olasılığı düşük. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin gözlem noktalarının güvenliği ve muhtemel bir göçün önlenmesi maksadıyla bölgeye takviye kuvvetler sevk etmesi, herhangi bir olumsuzluk yaşanması halinde ise birliklerimizin Suriye Rejim güçleri ve İranlı milislerle çatışması ihtimali bulunuyor.

Suriye Rejim Güçlerinin operasyonuna ABD desteği ile PKK/PYD terör örgütünün de dâhil edilmesi.

PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e müdahalesi oldukça zayıf bir ihtimal olarak görülse de, bir olasılık olarak akılda tutulmalıdır. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, tıpkı Zeytin Dalı Operasyonu sürecinde İranlı Şii Milislerin Afrin’e girişine izin verilmediği gibi, TSK’nın hem bölgedeki askeri birlikleri ve hem de takviye olarak göndereceği kuvvetleri ile PKK/PYD’ye müdahale edeceği, Afrin’den temizlenen PKK terör örgütünün bölgeye yaklaşmasına müsaade etmeyeceğini düşünüyorum. 

HTŞ’nin ve yabancı terörist savaşçıların ikna edilerek silah bırakmasının ve İdlib’i terk ederek ÖSO kontrolündeki bölgelere tahliyesinin, ılımlı muhaliflerin ise Rusya öncülüğünde Suriye Rejimi ile anlaşmaya varmalarının sağlanması.  

HTŞ ve yabancı terörist savaşçıların İdlib bölgesindeki yegâne sorun olduğu görülüyor. HTŞ’nin silahlarını bırakmaya ikna edilmesi ve Fırat Kalkanı bölgesine sevk edilmelerinin muhtemel çatışmaları azaltacağı, diğer grupların da Rejim güçleriyle anlaşabilecek bir yol bulabilecekleri değerlendirilmekte. Ancak bu durumda da HTŞ’nin Fırat Kalkanı Bölgesi’ne nasıl entegre edilebileceği, bu bölgede nasıl rehabilite edilebileceği gibi bir sorunla karşılaşılması riski karşımıza çıkacaktır.

HTŞ’nin ikna edilememesi ve HTŞ’nin bölgeden çıkarılması maksadıyla diğer muhaliflerin HTŞ ile çatışmaya girmesi, ılımlı muhaliflerin Rejim ile anlaşmaya varması.

Bu maksatla aralarında çatışmaların hâlihazırda devam ettiği Ahrar-ı Şam ve Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun desteklenmesi ihtimali de düşünülmelidir. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde de HTŞ’nin büyük oranda direnmesi ve yüksek yoğunluklu çatışmaların yaşanması, yerleşim yerlerindeki sivillerin zarar görmesi olasılığının artması, ayrıca bölgede konuşlu TSK birliklerinin emniyetine ilişkin risklerin artması ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Suriye Rejiminin Mahdut hedefli bir operasyon düzenlemesi, HTŞ’nin ikna edilerek silah bırakması ve ülke dışına tahliyesi.

Türkiye’nin çıkarları açısından en akla yatkın senaryonun bu olabileceğini düşünüyorum. Son bir ay içerisinde Suriye Rejimi tarafından hava saldırıları ve topçu atışlarının düzenlendiği bölgeler incelendiğinde, muhtemel bir operasyonda Suriye Rejim güçlerinin Yayladağı’nın güneydoğusunda, sınırımıza yaklaşık 20 km mesafedeki Gab Vadisi’nde yer alan Cisr el Şuğur ve yine Yayladağı’nın güneyindeki Türkmen Dağı yani Bayırbucak bölgesini hedef alacağı anlaşılıyor. Mahdut hedefli bir İdlib operasyonu seçeneği gerçekleşirse HTŞ’nin kendisine yönelik bir operasyonun düzenleneceğine ikna olması, ya çatışarak imha olmayı ya da çatışamadan silah bırakarak bölgeden ayrılmayı seçmeye daha kolay ikna edilebileceğini düşünüyorum. Çatıştığı takdirde imha olacağına ikna edilebilirse HTŞ unsurlarının Yemen, Afganistan ya da başka bir bölgeye tahliye edilmesi dahil seçenekler düşünülebilir. Yine bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Bayırbucak Türkmenlerine yönelik bir Rejim saldırısının ülkemiz için büyük sorun yaratacağı, bölgedeki soydaşlarımızın korunması maksadıyla Türkiye’nin bu bölgeye yönelik operasyona mutlak karşı çıkacağı ve hatta bölgeyi korumak adına çeşitli yöntemlerle rejim güçlerine karşılık vereceğini akılda tutmak gerekiyor.

ÖRGÜTLERDE KİM KİMDİR?

* İdlib’deki Baş Aktör HTŞ kimlerden oluşur?

2011’de El Kaide’nin onayı ile Suriye’ye geçerek örgütlenmeyi başlatan Suriyeli Ebu Muhammed Culani, Ocak 2012’de Nusra cephesini kurduğunu ilan etmiş, Nisan 2013’te Irak İslam Devleti terör örgütü lideri Ebubekir Bağdadi Nusra Cephesi’ni feshettiğini DAEŞ’ı kurduğunu duyurmuştu. Üç yıl boyunca DAEŞ ve Nusra arasında anlaşmazlıkların yaşanmasının ardından Temmuz 2016’da Culani, Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’ni feshettiklerini, El Kaide ile bağlarını koparttıklarını ve Şam’ın Fethi Cephesi’nin kurulduğunu ilan etmişti. Ocak 2017’de ise birçok silahlı grup kendilerini feshederek Şam’ın Fethi Cephesi öncülüğünde HTŞ oluşturdu. İdlib’de yaklaşık 18-20.000 silahlı gücünün bulunduğu biliniyor. 

* Başka Hangi Aktörler var? 

Eski Nusra gruplarının HTŞ’den ayrılması sonucunda 2017’de kurulan Tanzim Hurras ed-Din, yani ‘Dinin Muhafızları’ var. Bu örgüt, İdlib gerginliği azaltma bölgesini tanımayarak rejim ve rejim yanlısı milislere karşı saldırılar düzenliyor. Hurras ed-Din’in Türkiye’yi düşman olarak görmesi de dikkate alınmalı. Sahada yer alan bir diğer başat aktör Cephe Tahrir Suriye (CTS). Bölgede önemli bir yere sahip. Zaman zaman HTŞ ile çatışmaya girdiği biliniyor. İdlib’deki diğer gruplara nazaran daha büyük bir askeri gücü bulunan Ahrar’uş Şam, diğer irili ufaklı grupları kendi çatısı altında birleştirme gücüne de sahip. Yeni sayılabilecek bir diğer oluşum ise Ulusal Özgürleştirme Cephesi (UÖC). Mayıs 2018’de İdlib’de konuşlu muhalif grubun birleştiklerini duyurmasıyla kurulan bu yapı içinde 11 farklı grup var. UÖC, İdlib bölgesinde ortak hareket etmeyi başarabilirse önemli bir güç olarak bölgedeki yerini alabilir. 

* Bir de Türkistan İslam Partisi (TİP) var, değil mi? 

Çin Halk Cumhuriyeti’nin dikkatle izlediği bir örgüt bu. Yaklaşık 4.000 kişilik bir silahlı güce sahip grubun asıl amacı, Suriye iç savaşından edindiği tecrübeyi ‘Doğu Türkistan’ın Çin işgalinden kurtarılması’ yönünde kullanmaktır. İdlib bölgesinde görünürlüğü az olmakla birlikte DAEŞ terör örgütü unsurlarının varlığından da bahsedebiliriz. Özellikle Hama ve Humus bölgelerindeki varlığı en aza indirilen DAEŞ terör örgütü mensuplarının İdlib’e girmesine izin verilmesi ile bu bölgede hücre yapılanmasına gittikleri biliniyor.

KİMDİR?

Kara Harp Okulu'ndan mezun olarak Piyade teğmen rütbesi ile göreve başladı. Çeşitli birliklerde komutanlık ve karargâh subaylığı yaptı. Son olarak Genelkurmay Başkanlığı Terörizmle Mücadele Şubesinde Uluslararası Terörizmle Mücadele Amirliği görevinde iken 2016 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkez Başkanı olarak çalışan Bural’ın İdlib bölgesi ile ilgili olarak, ‘İdlib’de Riskler ve tehditler: Malhama ve İngimasi’; ‘İdlib Açmazı’; ‘Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib’ ve ‘İdlib Senaryoları’ başlığıyla çalışmaları bulunuyor. 

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/100-bin-silahli-kisinin-oldugu-yerde-operasyon-felakete-donusur-40937724


Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon 
  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücreleri 
  mi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 


***

İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma



Erol Başaran Bural 
Tasfiye-Entegrasyon 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
27 Eylül 2018 Perşembe
İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon



Türkiye’nin Haklı Çekinceleri ve Soçi Mutabakatı

Fırat’ın doğusundaki terör örgütü PKK bölgesi haricinde, Suriye Rejim güçlerinin 
elinde bulunmayan son iki bölge: Suriye güneyinde El Tanf ve batısında İdlib 
bölgeleri. Türkiye’nin hemen yanıbaşında bulunan İdlib bölgesi, Tanf’a nazaran 
daha kritik. ABD destekli muhaliflerin barındığı Tanf bölgesi gözlerden uzak 
konumuyla uzun süredir çatışmaların yaşanmadığı bir bölge. Ayrıca bölgede bir de ABD askeri üssünün bulunduğu belirtiliyor. Ancak İdlib için durum çok farklı. 
İdlib, iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana nüfusu yaklaşık üçe katlanmış, 
muhalif grupların ve terör örgütlerinin bir arada bulunduğu, ayrıca yabancı 
teröristleri de içinde barındıran en krtitik bölge.

Suriye Rejiminin düzenlediği operasyonlar süresince yaşanan sivil kayıplar ve 
insani dram, “nereye giderlerse gitsinler” gözüyle bakılan sivillerin yer 
değiştirmeye zorlanması, tabir yerindeyse “züccaciye dükkanına girmiş fil” 
görüntüsü veren Suriye Rejim güçleri ve İran’lı milislerin vahşet seviyesine 
varan operasyonları, Rusya’nın hava bombardımanının yıkıcı etkileri, Tahran 
zirvesi öncesi Dera’nın ardından gündeme gelen İdlib meselesini Türkiye’nin de 
gündemine oturttu. Temmuz ayı sonlarında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rus Haber Ajansı TASS’a verdiği bir mülakatta, Suriye Rejiminin müteakip ve en yakın hedefinin İdlib bölgesi olduğunu, “İdlibliler ya teslim olacak ya da ölecek” 
şeklinde acımasız bir çözüm yolunu dile getirmesi de Türkiye’nin dikkatinden 
kaçmadı.[i]

Bu faktörleri göz önünde bulunduran Türkiye; sivil kayıpların yaşanabileceği, 
sınırlarımıza yönelik olası bir sığınmacı akını, bölgede konuşlu askerlerimizin 
güvenliği gibi üç haklı endişe ile İdlib’e yönelik bir Rejim operasyonunu 
durduracak ve bölgede diyalog - iknayı ön planda tutacak bir çözüm tarzını 
ortaya koydu. 

7 Eylül Tahran zirvesinde çatışmasızlığın yerine askeri  müdahaleyi ön plana 
daha çok çıkaran bir adım atıldığının gözlemlenmesi üzerine, Tahran’dan tam 10 
gün sonra 17 Eylül 2018’de Soçi’de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin arasında bir zirve düzenlenerek, Suriye Rejimi dahil olmak üzere sahada yer alan ve almayan hemen hemen tüm taraflar ile uluslararası kurum/kuruluşların da takdirini ve desteğini kazanan bir mutabakata imza atıldı.

Soçi’de iki ülke savunma bakanlarınca imzalanan mutabakat zaptına göre özetle; Rusya Federasyonun İdlib’de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacağı; 15-20 kilometre derinliğinde silahsızlandırılmış bölgenin (demilitarized zone) kurulacağı; çatışan taraflara ait ağır silahların (Çok namlulu roketatar sistemleri, tank, havan, top vb.)10 Ekim’e kadar silahsızlandırılmış bölgeden çekileceği; terörist grupların, silahsızlandırılmış bölgeden 15 Ekim’e kadar çıkacağı; belirtilen bölgede Türk ve Rus askerleri tarafından devriye faaliyetleri yürütüleceği, M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) otoyollarının 2018 sonuna kadar güvenliği sağlanarak trafiğe 
açılacağı; bu faaliyetler kapsamında İran, Rusya, Türkiye’nin Müşterek 
Koordinasyon Merkezi kuracağı hususları karara bağlandı.[ii]

Soçi Zirvesinin ardından İdlib’e yönelik hava ve topçu taarruzları 
sonlandırılırken Suriye Rejim güçlerinin İdlib sınırına yaptığı yığınaklanma 
geri çekildi. Buna paralel olarak; bölgede bir insani dramın yaşanmasının önüne 
geçilmiş, ülkemize yönelik sığınmacı göçü önlenmiş, gözlem noktalarımızın 
takviye edilmesi sağlanmış, bu noktaların güvenlik seviyeleri artırılmış oldu.   


Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (Entegrasyon)Nedir?

Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (STT) uygulamaları, uygulamanın yapılacağı coğrafyaya, çatışmaların yoğunluğuna ve karakterine, sürece dahil olan aktörlere, silahlı grupların kapasitesine, çatışma alanına dışarıdan müdahil olan ülke-grupların yaklaşım tarzlarına, uygulamanın zamanlamasına göre farklılık gösterebilse de, İdlib bölgesinde STT’ye yakın bir uygulama tarzının seçildiği görülüyor.

Konuyla ilgili bir incelemede[iii]; Silahsızlan(dır)ma, Tasfiye ve Topluma 
Kazandırma faaliyetinin silahlı çatışmaların sonlandırılması ve barışın 
sağlanmasında önemli bir faaliyet alanı olduğu belirtiliyor. STT; silahların 
teslimi, silahlı örgüt militanlarının özel olarak hazırlanmış 
bölgelerde/tesislerde toplanması ve terhis (terhis kavramı silahlarını bırakan 
grupların tasfiyesi, dağıtılması anlamında kullanılmaktadır), topluma yeniden 
giriş ve uzun dönemli topluma kazandırma olarak beş aşamalı bir programdır. 
BM’ninbu hususda yaygın kabul gören bazı tanımları şu şekildedir:

Silahsızlan(dır)ma (Disarmament): Devlet dışı silahlı grupların ve aynı zamanda 
sıklıkla sivil halkın elindeki her türlü silah, mühimmat ve patlayıcıların 
toplanması, kayıt altına alınması ve imha edilmesidir. Silahsızlan(dır)ma aynı 
zamanda uygun bir silah yönetim programının da geliştirilmesini kapsamaktadır. Silahsızlanma, ilgili devlet dışı aktörün (İsyancı grup, terör örgütü, milis grubu) gönüllü olarak silah bırakmasını ifade ederken, silahsızlandırma kapsamında zorlamayı da barındırmaktadır. 

Tasfiye Etme (Demobilisation): Silahlı grupların militanlarının resmen ve 
kontrollü olarak dağıtılmasıdır. İngilizce Disbandement sözcüğünün de 
kullanıldığı olmaktadır. İki aşamalı olarak uygulanır.

Topluma Kazandırma (Reintegration):Çatışmalarda silahlı militan ve milis olarak 
katılanların sivil vatandaş statüsüne geçmeleri, devamlı iş ve gelir imkânı 
kazanmalarını kapsayan bir süreçtir. Topluma Kazandırma temel olarak açık uçlu sosyal ve ekonomik bir süreçtir, esas olarak yerel seviyedeki topluluklar 
içerisinde oluşur. Bu süreç bir ülkenin genel kalkınmasının bir parçasıdır, 
ulusal bir sorumluluktur ancak sıklıkla uzun dönemli dış yardımı da gerektirir.

STT Süreçlerinde Genel Zorluklar

Bir başka çalışmada[iv] STT ile ilgili genel zorluklar şu şekilde ifade 
ediliyor: STT, bir ülkedeki silahlı çatışmalar sonrasında uzun dönemli bir barış 
için yeterli güvenlik ve asgari ihtiyaçları karşılayan bir ortamın yaratılması 
ve sürdürülmesini sağlayan mekanizmalardan biridir. El Salvador, Kamboçya, 
Mozambik, Angola, Liberya, Sierra Leone, Guatemala, Tacikistan, Burundi ve daha pek çok bölgede bu programlar uygulanmıştır. STT programları teröristlere, silahlı mücadeleden daha mantıklı/çıkarcı çözüm seçeneklerinin olduğunu gösterir. Ancak bu işlevi görebilmesi için STT programlarının, üzerinde 
uygulanacak tarafın ihtiyaç, ilgi ve kabiliyetlerini göz ardı etmemesi gerekir.

Silah bıraktırma aşamasında yaşanan en önemli sıkıntılardan biri, teröristlerin 
ellerindeki silahlardan bir kısmını saklaması veya sivil halka dağıtmasıdır. 
Bunun önüne geçebilmek için çapraz istihbarat yöntemlerine başvurulması gerekir. Teslim edilen her silaha belirli bir miktar para verilmesi şeklindeki 
tedbirlerin ancak bir noktaya kadar etkili olması beklenir. Zira hayatlarının 
önemli bir kısmını silahla geçiren ve bundan sonraki yaşamlarında da güvenlik 
kaygısı taşıyacak olan bireylerin bütünüyle silahlardan ari kalmasını beklemek 
iyimserlik olur.

Tasfiye, teröristlerin örgütten ayrılarak topluma intibaklarının sağlanmasıdır. 
Tasfiye süreci, en kritik aşamadır. Bu sürecin başarısız olması, diğer süreçleri 
ve dolayısıyla barış sürecini bütünüyle olumsuz etkiler. Tasfiye sürecinde 
teröristlerden bir kısmı, özellikle de silahlı eyleme katılmamış olanlar, kayıt 
altına girmemek amacıyla kendiliklerinden örgütten ayrılarak toplumsal hayata 
girme teşebbüsünde bulunabilirler. Tasfiye sürecinin başarılı olması için o 
örgütün komuta yapısının çökertilmesi gerekir. Bu yapılamadığı takdirde, tasfiye 
edildiği zannedilen örgütün yeniden toparlanması riski vardır.

Kısa vadeli değerlendirmede bıraktırılan silah sayısı, tasfiye edilen terörist 
sayısı veya bütünleştirilen kişi sayıları dikkate alınır. Ancak bu rakamlar 
yanıltıcı olabilir. Bu nedenle uzun vadeli değerlendirmede sorunun tabanının 
kaybolup kaybolmadığına, bütünleştirilen fertlerin toplum tarafından kabul 
edilebilirlikleri ve tatmin olma durumlarına, STT programından çıkan bireylerin 
yeniden silahlı eyleme yönelik eğilimlerine bakılır.

Topluma Kazandırma(Bütünleştirme), STT programının son basamağı olup, tasfiye edilen teröristlerin toplum içinde yaşamlarını sürdürmelerine yetecek düzeyde bir gelir veya istihdam desteğiyle sivil bir statü elde etmelerinin 
sağlanmasıdır. BM bütünleştirmeyi, tasfiye edilen silahlı grubun üyelerinin 
sivil bir statü ve sürdürülebilir istihdam ve gelir elde etmelerini sağlayan 
süreç olarak tanımlamaktadır.

Bütünleştirme aşamasında, örgüt üyelerinin eski durumlarından daha iyi bir 
duruma getirilememeleri halinde, huzursuzluklar baş gösterir. Bu huzursuzluklar 
zamanla barış sürecini olumsuz etkileyebilir. Oysa tasfiye edilen örgüt üyeleri 
şayet yeterli destek sağlanmazsa, hiçbir geliri olmadığı halde toplumsal hayatın 
içine girerler. Bu durum, hem örgütteki hem de örgüt hayatından önceki 
dönemlerinden de daha aşağı bir varlık durumunu ifade eder. Bütünleştirme, çoklu aktörlerin koordinasyonunu gerektiren iyi bir planlama ve ekip işidir. Bu süreç, kısa zaman dilimlerine inhisar edilemez. Ucu açık bir süreçtir. Bu nedenle de nelerin olup bittiğinin sürekli olarak gözlemlenmesi, değerlendirilmesi ve 
gereken noktalarda strateji değişiklikleri yapılması gerekir.

Silah bıraktırma, tasfiye ve örgüt üyelerinin aileleri ve toplumla yeniden 
bütünleşmelerinin sağlanması zaman alıcı, pahalı ve zor bir süreçtir. STT 
programları sıradan teknik bir işlem sürecinin ötesinde hassas bir toplum 
mühendisliği işidir.

İdlib’de Güvenliğin Tesisine Yönelik Yol Haritası ve STT

Soçi mutabakatın tam olarak sonuçlanması için İdlib bölgesinin tamamının 
silahlardan ve terör örgütlerinden arındırılması, bölgede güvenlik ve istikrarın 
sağlanması gerekiyor. Söz konusu amaca ulaşana dek İdlib’de oldukça kırılgan bir zeminle ve sıkıntılı süreçlerle karşılaşılabileceğini akılda tutmak gerekiyor.

İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya öncülüğünde yürütülecek faaliyetler BM 
nezdinde uygulanan STT uygulamaları ile benzerlik gösteriyor. İdlib’de STT’nin 
tüm aşamaları birebir uygulanmayabilirse de, İdlib özelinde bu faaliyetlerin üç 
ana safhada gerçekleşebileceğini öngörmek mümkün gibi duruyor.

-       Birinci safha; silahsızlandırılmış bölgenin tesisi, bu bölgedeki terör 
örgütlerinin ağır silahlarını teslim etmeleri ve bölgeyi terk etmelerini 
kapsıyor.

Soçi Mutabakatında üzerinde anlaşmaya varılan silahsızlandırılmış bölgenin 
oluşturulması,  hem Rejim hem de İdlib’de silahlı grupların ağır silahlarını 
bölgeden çekmesi, radikal terör örgütlerinin bu bölgeyi terk etmesi, 
çatışmaların önlenmesi maksadıyla yürürlüğe konan “Silahsızlandırılmış Bölge” 
kavramını yeniden dünya  gündemine getiriyor.

Silahsızlandırılmış bölge (demilitarized zone); taraflar arasında anlaşmaya 
varılmış, çatışmaya taraf hiçbir grup tarafından askeri amaçlarla 
kullanılamayan, sözlü ya da yazılı anlaşmalara dayanan, çatışmaların devam 
ettiği veya barışın sağlandığı dönemlerde ilan edilebilen bölge anlamına 
gelmektedir.[v] Bilinen en önemli örneği; 1953 yılında tesis edilen, 250 km 
uzunluğunda ve 4 km genişliğindeki Kuzey ve Güney Kore arasında çatışmasızlığı sağlamak amacıyla tesis edilen Kore Silahsızlandırılmış Bölgesi.[vi] Kore yarımadası haricinde, Kuzey ile Güney Vietnam, Irak ile Kuveyt, Sudan ile Güney Sudan, İsrail ile Mısır arasında örnekleri görülen silahsızlandırılmış bölge 
çatışan taraflar arasında oluşturulan silahlardan ve askeri faaliyetlerden 
arındırılmış bölge olarak da görülebilir.

İdlib’de oluşturulacak silahsızlandırılmış bölgenin sınırlarının; bölgenin 
coğrafi yapısı ve yerleşim alanlarının özellikleri de dikkate alınarak 
belirlendiği MSB tarafından açıklanmıştı.[vii] İdlib’de 12 gözlem noktası 
bulunan Türkiye ve 10 gözlem noktası bulunan Rusya, bu noktaların birleşiminden oluşan; M4 ve M5 karayollarının İdlib sahasında kalan bölümlerini de içine alacak; kritik arazi arızaları da göz önünde bulundurulacak şekilde, İdlib 
çevresinde yaklaşık 15-20 km.lik bir silahsızlandırılmış bölge tesis ediyor. 
Adına tampon bölge de denilebilecek bu bölgede bulunan terör örgütlerinin ağır 
silahlarıyla birlikte bu bölgeden çekilmeleri gerekiyor.

İdlib’de Türkiye ve Rusya iş birliği ile teşkil edilen silahsızlandırılmış bölgenin;

-        Suriye Rejim güçleri ve İran destekli milisler ile İdlib bölgesinde 
bulunan silahlı gruplar arasında bir tampon bölge oluşturacağını,

-           Rejimin İdlib’e yönelik kara operasyonlarını önlediğini,

-           Sivil kayıpların yaşanmamasını sağladığını,

-         Çatışmalardan kaçmak isteyecek sivillerin en yakın sınır komşusu 
Türkiye’ye yönelmelerine engel olduğunu,

-       Rus askeri mevcudiyetine yönelik tehdidin bir miktar daha 
uzaklaştırılmasını sağladığını söylemek mümkündür.

Açık kaynaklarda yer alan teyide muhtaç bilgilere göre Hurras El Din, Ensar El 
Tevhid, Ensaruddin Cephesi, Ensar Allah, El Furkan ve Cund El Kafkas gibi 
örgütler çekilmeyi reddederken, Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) ve Türkistan İslam 
Partisi (TİP) gruplarının da Soçi anlaşmasını tanımadıkları biliniyor. Hatta 
Hurras El Din örgütünün yaptığı yazılı açıklamayla, Rusya ve Türkiye arasında 
imzalanan İdlib mutabakatını tanımadığını duyurarak “Cihadımız yıkmak 
istediğimiz tağutun (Suriye) yerine başka tağut (Türkiye) gelsin diye değildir” 
diyerek Türkiye’ye sert tepki gösterdiği belirtiliyor.[viii]HTŞ henüz resmi bir 
açıklama yapmasa da silah bırakma ya da tasfiye gibi bir seçeneğe karşı 
durdukları da sahadan gelen bilgiler arasında.

Silahsızlandırılmış bölgenin oluşturulması kapsamında iki önemli yöntem ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi iknaya dayalı yöntem. Mutabakat gereğince 10 Ekim tarihine kadar ağır silahların belirlenen bölgeden çıkarılması şartının yerine 
getirilebilmesi için Ulusal Özgürleştirme Cephesi (UÖC) unsurları ile radikal 
gruplar, istihbarat örgütleri ile radikal gruplar ve bölgenin kanaat önderleri 
ile radikal gruplar arasında iknaya dayalı görüşmelerin yapılması muhtemel 
gözüküyor.

İknanın koşulları olarak büyük bir ihtimalle; öncelikle radikal terör 
örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri ve UÖC’ye katılmaları, UÖC’ye katılmak 
istememeleri halinde bölgeyi terk etmeleri, her iki duruma da karşı çıkmaları 
halinde zor kullanma seçenekleri dile getiriliyor.

İkinci yöntem ise ikna edilemeyen gruplara karşı zor kullanılması. 
Silahsızlandırılmış bölgeden ağır silahlarını çekmeyen gruplara karşı miat 
olarak belirlenen tarihten sonra öncelikle UÖC ve ardından yine de yeterli 
ilerleme sağlanamazsa bölgede konuşlu askeri birliklerin muhtemel bir 
müdahalesinin söz konusu olma durumu okunabiliyor.

Tüm bilgilerin değerlendirilmesi ışığında; her ne kadar radikal terör grupları 
tarafından Soçi Mutabakatına yaklaşım pek de olumlu olmasa da, 
silahsızlandırılmış bölgenin tesisi sırasında yoğun bir mukavemet 
göstermeyecekleri, çekileceklerini kamuoyuna açıklamadan çekilebilecekleri, bu 
safhanın hayata geçirilmesinde büyük bir ihtimalle dirençle karşılaşılmayacağını 
söylemek mümkün. 

-           İkinci safha; M4 ve M5 karayollarının emniyete alınarak ulaşıma 
açılması.

2018 yılı sonuna kadar gerçekleştirilecek bu safha için öncelikle 
silahsızlandırılmış bölge safhasının hayata geçirilmesi gerekiyor. 
Silahsızlandırma sağlandıktan sonra ise halihazırda karayolları üzerindeki ÖSO 
ve HTŞ’ye ait kontrol noktalarının kaldırılması, muhtemelen Türk ve Rus 
askerleri tarafından oluşturulacak yeni kontrol noktalarının tesisi, karayolu 
üzerinde devriye görevleri icra edilmesi, karayolunun havadan İHA ve SİHA’larla 
kontrol altında tutulması şeklinde bir sistem uygulanabilecektir.

Halep’i  Lazkiye’ye bağlayan M4, yine Halep’i Hama-Humus ve Şam’a bağlayan M5 karayolları Suriye rejimi ve Rusya için oldukça önemli bir ikmal güzergahı. 
Ancak bu güzergah İdlib’de yaklaşık son üç senedir yönetimi elinde bulunduran 
radikal gruplar için gelir kaynağı sağlarken aynı zamanda İdlib merkezin 
kontrolünü kolaylaştıran bir ana ikmal yolu statüsüne sahip. Bu nedenle radikal 
grupların kontrol noktalarını kaldırmaları hususunda bir miktar da olsa 
direnebilecekleri, karayolunun güvenliğini sabote edecek bir takım faaliyetlerde 
bulunabilecekleri öngörülebilir.

-         Üçüncü safha ise; muhtemelen İdlib kuzeyi ve batısına yönelecek tüm 
terör gruplarıyla mücadele, İdlib’in tamamen kontrol altına alınması ve 
güvenliğin sağlanması.

Silahsızlandırılmış bölgenin tesisi ve karayollarının güvenliğinin sağlanmasının 
ardından belki de en zor ve diğerlerinden daha uzun süreli olacak safha bu. 
Silahsızlandırılmış bölgenin tesisinin ardından eskisine nazaran daha da dar bir 
alana sıkışacak radikal terör grupların silahsızlandırılması kapsamında, İdlib 
bölgesi genelinde gönüllülüğe dayalı bir silahsızlanmadan çok zora dayalı bir 
silahsızlandırma olabileceği de ortaya çıkıyor. Bu safha son aşama olarak 
görülürse; terör örgütlerinin ortadan kaldırılması maksadıyla bu örgütlerin 
muhtemelen tüm silahlarını teslim etmeleri yönünde bir adım atılabileceiğini 
söylemek mümkün olabilir.

Burada akla gelen soru; radikal grupların silahlarını teslim etme görüntüsü 
altında silah saklama, silahların bir kısmını teslim ederken bir bölümünü daha 
sonra kullanılacak şekilde depolama/gömme ihtimali olup olmadığıdır. Bu şekilde bir ihtimalin mevcudiyeti her zaman için var olmakla birlikte, belirtilecek süre zarfının dışında ortaya çıkacak/yakalanacak silahların kime ait olduğunun 
tespiti halinde müeyyide uygulanacağı bilgisinin önceden iletilmesinde fayda 
görülmektedir.

İdlib bölgesinde silahlı grupların tasfiyesi aşamasına geçilmesi için ise 
öncelikle silahsızlandırma safhasının geride bırakılmış olması gerekiyor. 
Tasfiye için terör örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri, silahlı çatışmalardan 
vazgeçtiklerini ve silah bıraktıklarını açıklamaları, “ılımlı muhalif” olarak 
nitelendirilen diğer gruplara katılmaları, bölgeyi terk etmeleri gibi 
seçeneklerin hayata geçmesi muhtemel olabilecektir. Tasfiye safhasının, 
silahsızlandırma safhasıyla paralel olarak da yürüyebileceğini akılda tutmak 
gerekebilir.

Radikal gruplarının kendilerini tasfiye ederek diğer gruplara katılma kararı 
almaları halinde halihazırda da var olan gruplar arası iç çatışmaların 
yaşanabileceği, grupların birbirlerini kabullenme derecelerinin ne şekilde 
cerayan edeceği, radikal gruplarının diğer gruplara katılması durumunda ılımlı 
sayılan muhalifleri de kendi radikal çizgisine çekme ihtimali olup olmadığı, 
gelecekte bu grupların başka bir radikal grup adı altında yeniden faaliyete 
başlayabilecekleri akılda tutulmalıdır.

İdlib bölgesinde konuşlu bazı radikal grupların uzun süredir aileleri ile 
birlikte bölgede yerleşik oldukları, bazı terör örgütü üyelerinin yerel halktan 
evlilikler yaparak yaşadıkları bilinmektedir. Söz konusu grupların silahlı 
elemanlarının ailelerinin, çocuklarının bulunduğu göz önüne alındığında tasfiye 
ve entegrasyon sürecinin başka bir boyutu ve zorluğu da ortaya çıkmaktadır. Bu 
ailelerin akıbeti, sosyal hayata ve topluma kazandırılmalarının hangi 
yöntemlerle yapılacağı düşünülmelidir.

İdlib Sürecine İlişkin Olasılıklar

Soçi Mutabakatının başarısızlıkla sonuçlanmasını arzu edebilecek aktörlerin 
sayısı az değildir. Bunlardan birincisinin radikal terör örgütleri olabileceğini 
söylemek yanlış olmayacaktır. Açık kaynaklara yansıyan açıklamalarından da 
anlaşılacağı üzere diyalogla çözüme pek de yanaşmayan bu gruplar süreci 
baltalamak üzere özellikle ikinci safhadan itibaren bir takım eylem 
girişimlerinde bulunabilirler. Söz konusu örgütler bulundukları bölgeden etki 
sahalarının içerisindeki Hama, Humus, Lazkiye vb. diğer bölgelere uzun menzilli 
roket-füze saldırıları düzenleyebilirler.

Bir diğeri ise PKK/PYD terör örgütü. İdlib sürecinin zamana yayılması, 
dikkatlerin bu bölgede yoğunlaşması nedeniyle Fırat’ın doğusunun gözlerden uzak kalması maksadıyla PKK/PYD bu bölgede veya Afrin-El Bab hattında terör eylemleri düzenleyebilir ya da muhtemel eylemleri destekleyebilir.

İdlib’in terör örgütlerinden temizlenmesi safhasında radikal terör örgütlerinin 
kendi isteği ile silah bırakması ihtimali zayıf olarak görülmektedir. Ancak bu 
grupların yapısının tek bir çatı altında farklı grupları barındırması nedeniyle 
içlerinden bazı grupların ikna edilmesi ve ana gruptan koparılarak ılımlı 
muhaliflere katılımının sağlanması mümkün olabilir.

Gelecekte problem konusu olabilecek bir diğer konuda bölgedeki yabancı 
teröristlerdir. Terör örgütleri içerisinde yer alan Suriye uyrukluların 
gelecekte ikna edilerek diğer gruplara ve sosyal hayata entegrasyonu söz konusu olabilecekken, yabancı teröristler için bu husus biraz daha zor görülmektedir. Bu nedenle bölgedeki yabancı teröristlere yönelik nokta operasyonları, hava harekatları düzenlenmesi, ya da bu grupların menşei ülkelere gidişlerine yol verilmesi gibi hususlar gündeme gelebilecektir.

İdlib bölgesi içerisindeki birinci önceliğimiz gözlem noktalarının güvenliği. 
İkinci sıradaki önemli ve kritik bölgeler mülteci kamplarıdır. Bu nedenle terör 
örgütlerinin daha önce de yaptıkları gibi mülteci kamplarına yönelik terör 
eylemleri ile süreci sabote etme girişimleri olabileceği göz önünde 
tutulmalıdır.

Sonuç yerine

Soçi mutabakatı, Türkiye ve Rusya, bölgede yaşayan sivil halk ve uluslararası 
toplum açısından oldukça önemli bir adımdır. Mutabakatla; İdlib bölgesi 
Türkiye’nin güvenliğini de etkileyecek şekilde bir krize girmemiş, sivil 
kayıplar yaşanmamış, büyük bir göç dalgası önlenmiştir. Mutabakatın hayata 
geçirilmesi için sahadaki uygulamalar büyük önem arz etmektedir. Küresel anlamda BM çatısı altındaki birimlerce hayata geçirilen Silahsızlandırma, Tasfiye ve Topluma Kazandırma programlarının bir benzerinin İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya önderliğinde uygulanabilecek olması her iki ülkeye de büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Uygulamada en büyük problemin zaman baskısı, terör örgütlerinin ve bazı aktör devletlerin süreci sabote etme ihtimalleri olduğunu söylemek mümkündür.

Türkiye’nin İdlib bölgesindeki ana görevinin her an için barışı zorlama 
harekatına dönüşebileceğini bundan yaklaşık bir yıl önce ilk birliklerimiz 
İdlib’e girdiğinde belirtmiştim.[ix]Bu zorlu görevde, farklı karakterlerde 
aktörlerin bulunduğu, tarafların birbirleriyle ilişkilerinin sağlam zeminlere 
oturmadığı, aktörlerin amaç ve yöntemlerinin her an değişebileceği hususları göz önünde bulundurulmalı, bu girişimin uzun vadede başarılabilecek bir harekat nevi olduğu, bir tek personelimizin burnunun dahi kanamamasının temel amaç olarak önde tutulması gerektiği, İdlib bölgesinde yürütülen sürecin başarılı 
sonuçlarının Fıratın doğusuna önemli bir etkisinin olacağı düşünülmektedir.

KAYNAKÇALAR;

[i]http://www.star.com.tr/guncel/esad-ile-pydden-idlib-oyunu-haber-1369185/

[ii]http://www.milliyet.com.tr/iste-10-maddelik-anlasma-3-lu-siyaset-2745615/

[iii]Dr. Oktay BİNGÖL, (2015), Silahsızlan(dır)ma, Terhis Etme, Topluma 
Kazandırma (STT) Programları ve Afganistan Bağlamında Bir İnceleme, Merkez 
Strateji Enstitüsü, Rapor No:009

[iv]Dr. Sefer YILMAZ 2013 Silahlı Örgütler Üzerinde Çatışma Yönetimi: Silah 
Bıraktırma, Tasfiye ve Bütünleştirme Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa 
Yönetim ve Ekonomi Cilt:20 Sayı:1 (Not: Alıntı yapılan kıymetli makalede 
Re-entegrasyon kelimesi Bütünleştirme olarak çevrilmiş olmasına rağmen, konu 
bütünlüğü sağlamak adına Bütünleştirme kelimesi yerine Topluma Kazandırma, 
makalede geçen STB kısaltması yerine ise STT kısaltması kullanılmıştır.)

[v] https://casebook.icrc.org/glossary/demilitarized-zones

[vi] https://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/KP%2BKR_530727_AgreementConcerningMilitaryArmistice.pdf

[vii] http://www.milliyet.com.tr/idlib-de-silahlardan-arindirilacak-bolgenin-ankara-yerelhaber-3047657/

[viii] https://tr.sputniknews.com/amp/columnists/201809241035344130-soci-anlasmasi-idlib-cihatci-orgutler-silahlarini-teslim-etmiyor/?

__twitter_impression=true

[ix] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2017/10/11/8723/idlibde-riskler-ve-tehditler-
malhama-ve-ingimasi


Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon 
  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücreleri 
  mi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 

***

Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib

Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 


Erol Başaran Bural 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
07 Mart 2018 Çarşamba
Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib



Zeytin Dalı Harekâtı Devam Ediyor

Afrin’de mevcut PKK/PYD terör örgütü varlığının temizlenmesi, hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanması maksadıyla 20 Ocak 2018’de başlayan “Zeytin Dalı Harekâtı” devam ediyor. Zeytin Dalı Harekâtının 47. gününde; Kilis hudut hattından itibaren batıya ve güneye doğru, Afrin ilçesini çevreleyen sınır bölgelerimiz boyunca kırsal alan ve bazı yerleşim yerleri derinliğine kontrol altına alındı. Harekâtın birinci aşaması olarak ifade edilebilecek kırsal alanın kontrol altına alınması safhasında önemli bir ilerleme sağlandı. Afrin’in yedi beldesinden Bülbül, Raco, Şeyh Hadid ve Şeran beldeleri PKK/PYD terör örgütünden geri alınmakla birlikte; 121 köy, 6 mezra, 30 kritik arazi arızası ele geçirilerek ayrıntılı temizlik faaliyetlerine başlanıldı.   

TSK tarafından yapılan açıklamaya göre harekâtın başlangıcından bu yana etkisiz hale getirilen terörist sayısı 2.940’a ulaştı.[i] İkinci aşama olarak 
adlandırılabilecek meskûn mahallerin temizlenmesi aşamasına ise Bülbül, Raco, 
Şeyh Hadid ve Şeran beldelerinin ele geçirilmesi ile başlanmış oldu. Her dört 
beldenin de terör örgütünden kısa bir süre içerisinde alınması, PKK/PYD terör 
örgütünün tali tahkimatını Cinderesi, asıl tahkimatını ise Afrin ilçe merkezinde 
yaptığı, çatışmayı bu bölgede kabul edeceği izlenimini kuvvetlendirdi.

Afrin kırsal ve dağlık bölgelerinin büyük oranda ele geçirilmesi, önemli meskûn 
mahallerin hemen hemen yarısının ve harekât alanının %50’sinin kontrol altına 
alınması, alınan bölgelere terör örgütü takviyesinin önlenmesi maksadıyla ana 
ikmal yollarının ele geçirilmesi harekâtın Afrin merkeze ulaşmasını oldukça 
kolaylaştırdı.  Zeytin Dalı’nın son 15 günü içerisinde harekâtın temposu ve 
ilerleme hızı artmışsa da, harekâtın başından bu yana sıklıkla ifade edilen 
sivil kayıpların yaşanmaması önceliği, hem Afrin ilçe merkezine intikali hem de 
Afrin merkezinin temizlenmesine yönelik operasyonların aceleye getirilmeden, 
büyük bir hassasiyetle gerçekleştirileceğini de gösteriyor.

Afrin’in PKK/PYD varlığından arındırılması kapsamında devam eden operasyonun, mümkün olan en kısa zamanda ve sivillere zarar vermeden tamamlanacağı yönündeki inancımız tamdır. Zeytin Dalı Harekâtı başarılı bir şekilde devam ederken, Suriye’nin başka bir bölgesinde, Afrin’in hemen güneyinde yer alan İdlib’de, Zeytin Dalı ile eş zamanlı devam eden bir başka askeri harekâta dikkat çekmekte ve önemli gelişmeleri gözden kaçırmamakta fayda var.

İdlib’de Son Dönemde Yaşanan Gelişmeler

Türkiye ve TSK’nın, bir yandan yurt içinde teröristle mücadeleyi kesintisiz 
sürdürdüğü ve Zeytin Dalı Harekâtında önemli bir mesafenin kat edildiği bir 
ortamda, zaman zaman gündeme gelmekle birlikte pek de göz önünde olmadan bir başka harekât da İdlib bölgesinde devam ediyor. Kısaca hatırlamak gerekirse; Mayıs 2017’de Astana sürecinde alınan kararlara istinaden oluşturulan çatışmasızlık bölgelerinin etkinliğinin artırılması, İdlib bölgesinde yaşanan çatışmaların sona erdirilmesi, insani yardımların ihtiyaç sahiplerine 
ulaştırılması, yerlerinden edilen insanların geri dönüşü için gerekli şartların 
sağlanması, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi için gerekli koşulların 
sağlanmasına destek verilmesi maksadıyla, Ekim 2017’den itibaren TSK unsurları “Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü” adı altında İdlib bölgesinde konuşlanmaya başlamıştı.

2017 yılı içerisinde 13 Ekim’de 1 nolu, 23 Ekim’de 2 nolu ve 19 Kasım’da 3 nolu 
gözlem noktası; 2018 yılında ise Zeytin Dalı Harekâtıyla paralel olarak,  5 
Şubat’ta 6 nolu, 9 Şubat’ta 7 nolu ve son olarak 15 Şubat 2018 tarihinde 8 nolu 
gözlem noktası tesis edildi.[ii] Böylece İdlib bölgesinde açılması planlanan 12 
gözlem noktasının yarısında TSK unsurları konuşlanmış oldu.

8 Ocak’ta Suriye’de İdlib gerginliği azaltma bölgesinde ateşkes gözlem görevi 
yürüten TSK konvoyuna roketatar saldırısı düzenlendi. Daret İzze ilçesi 
yakınlarında TSK konvoyunun geçişi sırasında düzenlenen saldırıda, araçların 
20-30 metre yakınına roketatar mermileri isabet etti. Can kaybı yaşanmayan 
saldırıda, araçlarda da herhangi bir hasar meydana gelmedi.[i]

TSK’dan yapılan açıklamaya göre; 30 Ocak 2018 tarihinde İdlib kuzeyinde intikal halinde olan konvoyumuza, bölücü terör örgütü mensubu silahlı teröristlerce bombalı araç ile yapılan saldırı sonucu, konvoyda görevli bir kahraman sivil görevli personelimiz şehit oldu, bir kahraman silah arkadaşımız ile bir sivil görevli personelimiz yaralandı.[ii]

6 Şubat tarihindeise; 6 numaralı gözlem noktasındaki TSK unsurlarına, terör 
örgütleri tarafından gerçekleştirilen roket ve havan saldırısında bir askerimiz 
şehit oldu, 5 askerimiz ile bir sivil görevlimiz ise yaralandı.[iii] Yaralanan 
DSİ görevlisi personelimiz de bir süre sonra şehit oldu.[iv]

Ayrıca, geçtiğimiz yılın Kasım ayında; Afrin bölgesinde yuvalanan terör örgütü 
PKK/PYD mensupları, İdlib gerginliği azaltma bölgesinde Daret İzze Saman 
Kalesinde konuşlu TSK gözlem gücüne havan saldırısı düzenlemiş, gözlem noktası ile sivil yerleşim yerlerinde can kaybı olmamıştı.[v]

Suriye Rejim Güçleri ve Rusya Tarafında Yaşanan Gelişmeler

2018 yılı Ocak ayı başından itibarenİdlib bölgesindeki operasyonlarını artıran 
Suriye rejim güçleri, Rusya’nın da hava desteğiyle, Ebu Zuhur’a doğru 
güney-kuzey istikametinde başlatılan bir taarruzla, İdlib’de muhaliflerin 
kontrolündeki doğu bölgesini, vilayet merkezinden ayırarak, muhaliflerin Güney 
Halep ile Doğu Hama arasındaki bağlantısını kesti. Rejim ve İran’lı milisler 
İdlib’in önemli bir bölümünü bu harekâtla ikiye böldü ve muhaliflerin kontrol 
ettiği alanı da daralttı.

6 Ocak’ta Rusya’nın Hmeymim ve Tartus Üslerine 13 insansız hava aracıyla 
saldırılar düzenlendi.[vi] Rusya, saldırıda kullanılan İHA’ların İdlib’in 
Türkiye’nin gözetimindeki bölgelerinden kalktığını tespit ettiğini açıkladı.

3 Şubat’ta muhalifler, İdlib ilinin doğu kırsalında bir savaş uçağını düşürdü. 
Rusya Savunma Bakanlığı, İdlib’de bulunan gerilimi azaltma bölgesi üzerinde uçuş yapan Rus Su-25 savaş uçağının düşürüldüğünü doğruladı.[vii] Rus pilotun uçak düşmeden önce kendini fırlatmayı başardığı ifade edilen açıklamada, pilotun muhaliflerce kontrol edilen bölgede girdiği çatışmada hayatını kaybettiği 
belirtildi. 

Türkiye’nin İdlib Hedefi 

Başlangıcından bu yana Türkiye’nin İdlib bölgesindeki birinci hedefinin bir 
yandan İdlib bölgesinde çatışmasızlık bölgesi oluşturmak, diğer yandan ise 
Afrin’e yönelik düzenlenen harekâtın güney cephesini kontrol altında bulundurmak olduğu görülüyor.

İkinci ana hedef; PKK/PYD terör örgütünün Afrin bölgesinden temizlenmesine 
paralel olarak Fırat Nehri doğusunda kendisine geniş bir alan yaratan örgütün 
Suriye batısına geçişini tamamen engellemek, aynı zamanda terör örgütü 
PKK/PYD’nin Hatay üzerinden Akdeniz’e ulaşma hedefini ortadan kaldırmak olarak okunuyor.

Üçüncü hedefin ise; İdlib bölgesinden Türkiye istikametinde yaşanması muhtemel bir göç hareketinin önüne geçmek olduğu anlaşılıyor. 2011 yılından bu yana yaşanan Suriye iç savaşı nedeniyle ülke içerisinde yer değiştiren insanların sayısının tam olarak bilinememesi nedeniyle İdlib bölgesinde yaşayan insanların da sayısı tam olarak kestirilemiyor. Bununla birlikte bu bölgede yaklaşık 1,5-2 milyon insanın yaşadığını öngören Türkiye, İdlib bölgesinde çatışmasızlığı sağlayarak, topraklarına kabul ettiği 3,5 milyon Suriyeliye ilave, milyona varabilecek bir göç olayından haklı olarak kaçınmak istiyor.

Dördüncü hedef; Suriye batısında Reyhanlı, Altınözü ve Yayladağı ilçelerimizin 
karşısında çatışmalar yaşanmamasını sağlamak. Bu sayede Türkiye Suriye iç 
savaşının ülkemiz topraklarına yaklaşmamasını ve bu çatışmaların mümkün 
olduğunca hudut hattımızdan uzakta yaşanmasını hedefliyor.

Türkiye’nin İdlib harekâtı ile beşinci ve son hedefi ise; Fırat Kalkanı, Zeytin 
Dalı Harekâtlarıyla birlikte İdlib bölgesinde de etkinliğini artırarak 
Suriye’nin geleceği konusunda daha fazla söz sahibi olmak.

İdlib’de Yaşanabilecek Muhtemel Gelişmeler

Türkiye Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekâtına odaklanmışken, bu harekâtla eş zamanlı olarak İdlib bölgesine askeri birlik sevkiyatı ve gözlem noktaları açma faaliyetlerine de devam ediyor. Fırat Kalkanı Harekâtının ardından Afrin’e yönelik askeri harekât ve İdlib bölgesinde hız kazanan TSK varlığını artırma girişimleri başta İran olmak üzere bazı ülkeleri rahatsız ediyor. Gözlem noktalarının açılışı esnasında TSK unsurlarına yönelik saldırılar, Afrin 
harekâtı devam ederken Afrin şehir merkezine Şii milis güçlerin sevk edilmesi, 
Zeytin Dalı Harekâtının başlangıcıyla birlikte Suriye Rejim Güçlerinin İdlib 
bölgesine yönelik taarruzlarını artırması, bu rahatsızlığı açıkça ortaya 
koyuyor. Kısa ve orta vadede de Türkiye’nin Suriye ve İdlib bölgesindeki 
mevcudiyetine yönelik rahatsızlıkların hem diplomatik yollarla hem de sahada 
askeri anlamda gösterileceğine yönelik emareler şimdiden görülebiliyor.

Aynı zamanda bölgedeki güç dengeleri adeta esen rüzgâra göre yön değiştiriyor. Bugün ittifak halinde olan muhalif gruplar yarın düşman, düşmanlar ise müttefik haline gelebiliyor. Bu değişim nedeniyle Suriyeli muhalifler bir yandan rejim güçleriyle çatışırken, bir yandan da kendi içlerindeki güç dengelerini muhafaza etmek için birbirleriyle çatışıyor. İdlib bölgesinde son günlerde Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile Ahrar-u Şam ve Nureddin Zengi gruplarının oluşturduğu Cephe Tahrir El Suriye (CTS) arasında yaşanan çatışmalar bölgedeki güç dengesini yeniden belirliyor. İdlib bölgesinde kontrol noktaları ve yerleşim yerleri sürekli el değiştiriyor. Bu nedenle çatışmasızlığın sağlanması bir kenara, hem çatışmaların aktörleri çoğalıyor hem de çatışmalar daha fazla alana yayılıyor. Önümüzdeki dönemde de muhaliflerin birbirleriyle ve Rejim güçleri ile çatışacakları, tarafların sıklıkla saf değiştirecekleri görülebiliyor.

Bir süre odak noktasını Deyr-i Zor bölgesine veren Suriye Rejim Güçleri, bu 
bölgede çatışmaların hafiflemesinin ardından yaklaşık beş yıldır kuşatma altına 
aldığı Şam yakınlarındaki Doğu Guta bölgesine insanlık dışı saldırılar 
düzenleyerek, sivillerin tahliyesine ve insani yardımların ulaşmasına engel 
oluyor. Şu an için ABD destekli Fırat’ın batısındaki PKK/PYD varlığına 
dokunamayan Suriye Rejimi ve Rusya’nın kısa vadedeki muhtemel hedefinin, diğer bölgelerde elini rahatlatmasının ardından çok sayıda muhalif grubun konuşlandığı İdlib bölgesine ağırlık vermek olacağı gözüküyor.

PKK/PYD terör örgütü tarafından Rakka’dan otobüslerle Suriye’nin batısına 
uğurlanan IŞİD terör örgütü mensupları da İdlib güneyinde boy gösteriyor.[viii] 
IŞİD’in yeniden bu bölgede sahneye çıkması İdlib bölgesindeki aktörlere bir 
yenisini daha ekliyor. Büyük ihtimalle önümüzdeki dönemde IŞİD ile başta HTŞ 
olmak üzere diğer gruplar arasında da çatışmaların yoğunlaşacağı görülebiliyor. 
Bununla birlikte IŞİD terör örgütünün İdlib’de konuşlu TSK birliklerimize 
yönelik saldırılar düzenleme ihtimali de dikkate alınmalıdır.

Zayıf bir ihtimal de olsa, yaşanması muhtemel bir diğer gelişme ise ABD’nin 
İdlib’e müdahalesi. CENTCOM Komutanı Orgeneral Votel’in; “İdlib gibi bölgelerde radikal grupların toplanması konusunda kaygılarının bulunduğunu, İdlib gibi yerlerin, birçok örgütün toplanma alanları haline geldiğini ve en nihayetinde bunlarla ilgilenmek gerekeceğini” ifade etmesi[ix] ABD’nin İdlib bölgesine müdahale sinyali olarak okundu. Her ne kadar bölgedeki Rusya, İran ve Suriye Rejimi varlığı nedeniyle ABD’nin İdlib’e müdahalesi oldukça zayıf bir ihtimal olarak görülse de, bazı ABD destekli muhalif bileşenleri ile bölgeye müdahale edebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

El Eis bölgesinde TSK gözlem gücünün konuşlandırılması sırasında yaşandığı gibi diğer bölgelerde de İran’lı milislerle çatışma yaşanabileceği akılda 
tutulmalıdır. Bununla birlikte ABD tarafından eğitilen ve donatılan bazı muhalif 
grupların da çıkarlarına uygun görmeleri durumunda TSK unsurları ile çatışmaya 
girebilecekleri ya da PKK/PYD terör örgütü ile iş birliği yaparak gözlem gücü 
birliklerimize yönelik terör eylemleri düzenleyebilecekleri de kıymetlen  dirilmekte dir.

Sonuç

Afrin’de mevcut PKK/PYD terör örgütü varlığını sonlandırmak üzere başlatılan 
Zeytin Dalı Harekâtı başarılı bir ilerleyişle devam ederken, eş zamanlı olarak 
yurt içinde ve Irak kuzeyinde; PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerine karşı 
“kesintisiz mücadele stratejisiyle” kış aylarında da aralıksız operasyonlar 
devam ediyor. Birçok alanda farklı terör örgütleriyle mücadele eden ülkemiz eş 
zamanlı olarak İdlib bölgesinde çatışmasızlığın sağlanmasına yönelik askeri 
varlığını da artırıyor. Suriye’deki çok bilinmeyenli denklemin en önemli 
halkasının İdlib olacağı, pandoranın kutusunun kısa-orta vadede bu bölgede 
açılacağı da şimdiden görülebiliyor.

Hal böyle iken İdlib’de “Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü” olarak konuşlanmasına 
devam eden TSK unsurlarının da zor şartlar altında görev yapacağı 
öngörülebiliyor. İdlib bölgesinde hem Rejim hem de muhalif gruplarla sıcak 
temasa girmek istemeyen Türkiye’nin, Astana’da varılan anlaşma gereği,  Afrin 
harekâtını tamamlamasını müteakip İdlib’de tam bir çatışmasızlık sağlamak için 
daha fazla enerji harcayacağı anlaşılıyor.

Rusya’nın kendisine yönelik saldırıların İdlib bölgesinden kaynaklandığını dile 
getirmesi, Rus uçağının bu bölgede düşürülmesi, İran’ın Türkiye varlığını 
istememesi, çıkarlarına yönelik olarak sürekli saf değiştiren grupların bölgede 
konuşlanması, IŞİD’in bölgede yeniden sahneye çıkarılması, Suriye Rejim güçleri ve İran’lı milis grupların muhaliflere karşı sürdürdüğü operasyonlar, 
çatışmasızlığın sağlanmasını daha da zora sokuyor. Afrin bölgesine yoğunlaştığı 
için yüksek perdeden sesini çıkarmasa da, Rusya’nın bu harekâtın tamamlanmasına yakın bir zamanda Türkiye’yi İdlib bölgesinin güvenliğini sağlamak üzere diplomatik alanda daha fazla sıkıştırmaya çalışabileceği okunabiliyor.  

İdlib bölgesinde çatışmasızlığın sağlanması için TSK’nın gözlem noktaları 
kurmasının yeterli gelmeyeceği kolayca anlaşılabiliyor. Suriye sahasında 
başarılı operasyonlar yürüten Milli İstihbarat Teşkilatının çatışmasızlığın 
sağlanması için yoğun bir çaba sarf ettiği de anlaşılabiliyor. Hem ülkemiz 
içerisindeki hem de Suriye ve Irak kuzeyindeki terör faaliyetlerini etkisiz hale 
getirmeye odaklanabilmek için Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak İdlib 
bölgesinde konuşlu muhalifleri tek çatı altında toplayabilmek, Suriye Rejimi ile 
muhalifler arasında çatışmaları önleyebilmek, muhaliflerin sürekli taraf 
değiştirebildiğini de göz önünde bulundurarak ellerindeki uzun menzilli ağır 
silah sistemlerini teslim etmelerini sağlamak gibi hususlarının ilk önceliğimiz 
olması gerektiği anlaşılmaktadır. Aksi takdirde İdlib bölgesindeki aktif güçler 
Türkiye ve TSK’yı köşeye sıkıştırmak isteyebileceklerdir. İdlib’de 
çatışmasızlığın tesis edilmesinin ve muhaliflerin tek çatı altında 
birleştirilmesinin PKK/PYD terör örgütünün bölgedeki varlığı önünde de büyük bir engel olacağı düşünülmelidir.

İdlib’de askeri çözümden daha çok diplomasi ve iknaya dayalı bir çözümün 
bulunması gerektiği, bu sayede bölgede konuşlu en radikal grupların dahi 
yumuşatılarak çatışmasızlığın sağlanabileceği, bununla birlikte TSK unsurlarına 
silah doğrultan her bir gruba bugüne kadar olduğu gibi misliyle karşılık 
verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇALAR;

[i]https://aa.com.tr/tr/dunya/idlibde-tsk-konvoyuna-saldiri/1025322

[ii]http://www.trthaber.com/haber/gundem/idlibin-kuzeyinde-tsk-konvoyuna-bombali-aracla-saldiri-1-sivil-personel-sehit-348393.html

[iii]http://www.trthaber.com/haber/gundem/idlibde-gozlem-noktasina-saldiri-1-asker-sehit-349365.html

[iv]http://www.posta.com.tr/son-dakika-idlib-de-gozlem-noktasina-hain-saldiri-1-asker-sehit-5-asker-ve-1-sivil-yarali-haberi-1379188

[v]https://aa.com.tr/tr/dunya/pkk-pyd-idlibdeki-tsk-gozlem-noktasina-havan-topuyla-saldirdi-/971695

[vi]https://www.ntv.com.tr/dunya/rusyanin-suriyedeki-askeri-uslerine-ihalarla-saldiri,gdKb4ixbgkCbDEp6g5kDMQ

[vii] https://aa.com.tr/tr/dunya/suriyeli-muhalifler-idlibde-savas-ucagi-dusurdu/1053502

[viii] http://www.businessinsider.com/r-islamic-state-fighters-move-to-syrias-idlib-clash-with-factions-report-2018-2

[ix] http://www.trthaber.com/haber/dunya/centcom-komutani-votel-ypg-ile-ortakligimiz-surecek-352962.html


[i] http://www.tsk.tr/ZeytinDaliHarekati/ZDH_23

[ii] http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BN_39


Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon 
  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücrelerimi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 

***

İdlib Senaryoları.,

İdlib Senaryoları.,


Erol Başaran Bural
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü    
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
09 Ağustos 2018 Perşembe
İdlib Senaryoları



Çatışmasızlık Bölgeleri

Mayıs 2017’de Astana’da alınan kararlar çerçevesinde Suriye’de dört ayrı konumda çatışmasızlık bölgesi ilan edilmişti. Bunlardan birincisi Humus kuzeyinde Talbise ve Rastan bölgeleri idi. İkinci bölge Şam kuzeyinde yer alan Doğu Guta. Üçüncü çatışmasızlık bölgesi ise ülkenin güneyindeki Dera ve Kuneytra idi. Dördüncü ve en önemli çatışmasızlık bölgesi ise İdlib’in tamamı ve Lazkiye’nin kuzeydoğusunda kalan alandı.

Astana’da Türkiye, Rusya ve İran’ın üzerinde anlaştığı çatışmasızlık 
bölgelerinin ilk üçünde, yani; Humus kuzeyi, Doğu Guta ve Dera-Kuneytra 
bölgelerinde Suriye Rejimi ve İran destekli Şii milis güçler, Rusya’nın hava 
desteği ile çatışmasızlığı bozarak bu bölgeleri birer birer ele geçirdi.     
Fırat’ın batısında Suriye Rejimine muhalif grupların kontrolünde iki ana bölge kaldı.

Bunlardan birincisi Suriye’nin güneyinde Ürdün sınırında ABD destekli 
muhaliflerin elde tuttuğu ve bir ABD üssünün de bulunduğu El Tanf bölgesi. 
İkinci bölge ise ülkemiz için de büyük önemi haiz, 12 ateşkes gözlem noktamızın yani askerlerimizin konuşlandığı, Suriye’nin hemen her yerinden çatışmalardan kaçan insanların yığıldığı ve rejim muhalifleri ile terör örgütlerinin diğer bölgelerden son bir buçuk yıl içerisinde konvoylarla aktarıldığı İdlib bölgesi.

2015 yılından bu yana muhaliflerin kontrolünde bulunan İdlib, Zeytin Dalı 
Harekâtı ile TSK tarafından kontrol altına alınan ve terör örgütü PKK/PYD’den 
temizlenen Afrin bölgesini güneyden emniyete alırken, aynı zamanda Suriye 
kuzeyinde yaratılmaya çalışılan terör devletçiğinin Akdeniz kıyılarına 
ulaşmasını engellemek maksadıyla elde tutulması gereken önemli bir coğrafi konuma sahip.

İdlib Operasyonuna Yönelik Emareler

Temmuz 2018’de Suriye’nin güneyinde yer alan Dera ve Kuneytra bölgelerinin 
Suriye rejim güçleri tarafından ele geçirilmesinin ardından, sahadaki aktör 
ülkelerin bütün dikkatleri İdlib’e yoğunlaşmış durumda. Suriye Devlet Başkanı 
Beşar Esad’ın Rus Haber Ajansı TASS’a verdiği bir mülakat, Suriye Rejiminin 
müteakip ve en yakın hedefinin İdlib bölgesi olduğunu açıkça gösteriyor.[i]

“İdlibliler ya teslim olacak ya da ölecek” şeklinde açıklama yapan Esad, aynı 
zamanda Rusya'nın, Ebu Duhur (İdlib doğusu, Halep güneyi) köyünde organize 
ettiği insani koridor üzerinden Şiileri İdlib’den tahliye ediyor.[ii]

3 yıldan fazla bir süredir Heyet Tahrir Şam (HTŞ-Nusra) kuşatması altında İdlib 
merkezin yaklaşık 8 km kuzeydoğusunda bulunan Fua ve Keferya bölgelerinde 
yaşayan yaklaşık 5.000 Şii’nin Lazkiye bölgesine tahliyesi karşılığında, 
hapishanelerde bulunan 1.500 muhalifin serbest bırakılmasına dayanan 
anlaşmanın[iii] İdlib bölgesinde sadece muhaliflerin ve terör örgütlerinin 
bırakılması, olası bir operasyonda Rejim yanlısı Şiilerin çatışmalardan 
etkilenmemesi amacını taşıdığı anlaşılıyor.

Muhtemel İdlib operasyonuna ilişkin bir diğer emare ise Suriye Rejim güçleri ve 
İran destekli Şii milislerin İdlib bölgesine yönelik yığınaklanma yaptığına 
ilişkin haberler. Bu haberlere göre Rejimin silahlı güçleriyle birlikte tank, 
zırhlı araç ve füze rampalarını bu bölgeye kaydırdığı anlaşılıyor. Dera ve 
Kuneytra’ın Rejim tarafından ele geçirilmesinin ardından yaşanan gelişmeler 
İdlib’e yönelik muhtemel bir operasyonun ayak sesleri olarak düşünülüyor.

Tam da bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Temmuz ayı sonunda yaptığı telefon görüşmesinde “Dera’da sivillerin hedef alınmasının kaygı verici olduğunu, Şam Rejiminin benzer bir şekilde İdlib’e de yönelmesi durumunda Astana mutabakatının özünün tamamen yok olabileceğine”[iv] dikkat çekmişti.

Bu arada yaşanan dikkat çekici bir diğer gelişme ise; Esad rejimi ile Şam’da 
görüşmeler yürüten PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e yönelik muhtemel bir 
operasyonda denkleme dâhil olma talebi.[v] PKK/PYD’nin ABD’nin de destek ve 
teşviki ile Suriye Rejimi ile görüşmeleri fırsata çevirerek İdlib’e yönelik 
muhtemel bir operasyona katılma talebinin ardında temel olarak Afrin konusunun yer aldığı görülebiliyor. PKK/PYD terör örgütü Afrin’de yaşadığı hezimeti kapatabilmek adına, İdlib operasyonunda aktif rol alarak, Afrin bölgesini yeniden ele geçirebilmenin hayalini kuruyor gibi gözüküyor.

PKK/PYD’nin İdlib operasyonunda yer almak istemesinin ikinci nedeni ise rejimle 
yakınlaşma ve iş birliğini artırarak Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmek 
ve müzakere masasında daha güçlü oturabilmek. Üçüncü neden ise kendisini IŞİD ve IŞİD türevi radikal terör örgütleriyle mücadele eden en önemli güç olarak konumlandırmaya ve uluslararası kamuoyundan destek almaya devam edebilmek.

Kim, Neden İdlib Operasyonunu İstiyor?

Rusya Himeymim Hava Üssüne yönelik düzenlenen insansız hava araçları 
saldırılarının ve düşürülen uçaklarının kaynağının İdlib’de konuşlu silahlı 
gruplar olduğunu, İdlib temizlenmeden Suriye’deki Rus varlığının güvenliğinin 
sağlanamayacağını, bölgedeki Çeçen grupların ileride kendisine yönelik tehdit 
oluşturacağını düşünüyor.

Suriye Rejimi de benzer şekilde İdlib’deki muhalifler, radikal silahlı gruplar, 
terör örgütleri ve bunların uzantıları etkisiz hale getirilmeden Suriye’de 
Rejimin kesin zaferini ilan edemeyeceğini, İdlib ele geçirilmeden Halep’i Şam’a 
bağlayan ana karayolu M5’in kontrolünü sağlayamayacağını, muhaliflerin elindeki diğer bölgeleri ele geçirmesinin ardından yarattığı momentumla İdlib’de nihai zafere kısa zamanda ulaşabileceğini değerlendiriyor.

İran ise bölgedeki varlığını pekiştirmek, Şii koridorunu güçlendirmek, 
İran-Suriye hattındaki lojistik destek hattını kontrol altına almak adına 
İdlib’in alınmasını istiyor. Son zamanlarda yeniden dile getirilmeye başlayan 
haberlere göre; İdlib’de yaklaşık 4.000 silahlı gücü bulunan Türkistan İslam 
Partisi isimli terör örgütü mensuplarının etkisiz hale getirilmesi için Çin’in 
de İdlib’e yönelik bir operasyona destek vermek istediği belirtiliyor. ABD ise 
İdlib’e operasyon düzenlenmesi halinde PKK/PYD’nin bu operasyonda yer alması 
gerektiği mesajını Suriye Demokratik Güçleri maskesi altında Şam rejimine 
iletiyor.

Türkiye’nin Tutumu

Türkiye ise bütün aktörlerden farklı olarak, Suriye sınırımızın yaklaşık 100 
km.lik bölümünü oluşturan İdlib’de çatışmaların yaşanması halinde en az 500.000 insanın sınırlarımıza dayanacağını, binlerle ifade edilebilecek sivil kayıpların yaşanacağını, İdlib’deki çatışmaların sınırlarımıza kadar sıçrayabileceğini, gözlem noktalarındaki askeri birliklerimizin güvenliğinin tehlikeye gireceğini, bu nedenle çatışma yerine diyaloğa dayalı bir çözüm geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Muhtemel İdlib Operasyonuna İlişkin Senaryolar

Sahadaki gelişmeler değerlendirildiğinde Suriye Rejim güçlerinin muhtemel bir 
İdlib operasyonuna ilişkin beş farklı senaryo üretmek mümkün.

Bunlardan birincisi Türkiye’nin karşı olmasına rağmen Suriye Rejim güçleri 
tarafından İdlib’e yönelik kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi.Her ne kadar 
İdlib’e yönelik operasyona yalnızca Türkiye karşı duruyor ve İdlib’de çözümün 
diyalog yoluyla sağlanması gerektiğini sadece Türkiye savunuyor gibi gözükse de, Rusya’nın da İdlib’e büyük bir operasyon yapılmasına büyük bir destek vermediği anlaşılıyor. Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiev’in “Büyük çaplı bir İdlib operasyonu söz konusu değil, ılımlı muhaliflerin Türkiye ve 
Rusya ile iş birliği yapmasını teşvik ediyoruz” söylemi bu niyeti ortaya 
koyuyor.[vi]

Her ne kadar Himeymim üssü başta olmak üzere Suriye’deki Rus askeri varlığının güvenliğine öncelik veren adımlar atsa da Rusya, hem Astana anlaşması hem de sahadaki iş birliği nedeniyle Türkiye’ye rağmen bölgede büyük bir çatışmanın yaşanmasını istemiyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin gözlem noktalarının güvenliği ve muhtemel bir göçün önlenmesi maksadıyla bölgeye takviye kuvvetler sevk etmesi, her hangi bir olumsuzluk yaşanması halinde ise birliklerimizin Suriye Rejim güçleri ve İranlı milislerle çatışması ihtimali de bulunuyor.

Ayrıca, şimdiye kadar TSK ile HTŞ arasında silahlı çatışma yaşanmamasına rağmen, bu senaryo dâhilinde Suriye Rejim güçleri ile çatışan HTŞ’nin TSK birliklerine de silah doğrultması ihtimalini de değerlendirmek gerekiyor. Yine bu senaryo kapsamına İdlib’in diğer bölgelerden çok farklı olduğunun, yabancı terörist savaşçılar dahil olmak üzere birçok fraksiyondan değişik birçok grubun İdlib’de konuşlandığının, HTŞ’nin çatışma imkân ve kabiliyetlerinin Suriye Rejiminin daha önceden çatıştığı gruplara nazaran daha yüksek olduğunun göz önünde tutulması gerekiyor. Bu nedenle yine diğer bölgelere nazaran hem Suriye Rejiminin hem de İran destekli Şii milislerin daha fazla kayıp vereceği, sivil kayıpların ise bölgedeki nüfus yığılması nedeniyle daha fazla olabileceğini değerlendirmek gerekiyor.

İkinci senaryo Suriye Rejim Güçlerinin düzenleyeceği İdlib operasyonuna ABD 
desteği ile PKK/PYD terör örgütünün de dahil edilmesi.

ABD’nin PKK/PYD’yi kullanarak İdlib’e müdahalesi zayıf bir ihtimal olarak 
değerlendirilebilir. Hatırlanacağı gibi Şubat ayı içerisinde CENTCOM Komutanı 
Orgeneral Votel’in; “İdlib gibi bölgelerde radikal grupların toplanması 
konusunda kaygılarının bulunduğunu, İdlib gibi yerlerin, birçok örgütün toplanma alanları haline geldiğini ve en nihayetinde bunlarla ilgilenmek gerekeceğini” ifade etmesi[vii] ABD’nin İdlib bölgesine müdahale sinyali olarak okunmuştu. Her ne kadar bölgedeki Rusya, İran ve Türkiye varlığı nedeniyle ABD’nin PKK/PYD terör örgütü maşası ile İdlib’e müdahalesi oldukça zayıf bir ihtimal olarak görülse de, bir olasılık olarak akılda tutulmalıdır.

Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda TSK’nın hem bölgedeki askeri birlikleri ve hem de takviye olarak göndereceği kuvvetleri ile PKK/PYD’ye müdahale edeceği, Afrin’den temizlenen PKK terör örgütünün bölgeye yaklaşmasına müsaade etmeyeceği, ancak PKK ile İdlib’de mücadele ederken ABD başta olmak üzere birçok cepheden siyasi baskılarla da karşılaşılabileceği düşünülmektedir.

Bununla birlikte PKK/PYD terör örgütünün İdlib’e dahil olma talebinin Suriye 
Rejimi tarafından da kabul görmeyeceği, Rejimin de PKK/PYD varlığının Fırat 
batısına daha fazla kaymasına razı olmayacağı, Suriye Rejiminin PKK/PYD’yi İdlib operasyonuna dahil etmesinin bölgenin kurtarılmasından çok bölgenin daha da karmaşık hale geleceğini değerlendirdiği kıymetlendirilmektedir.

Üçüncü senaryo HTŞ’nin ve yabancı terörist savaşçıların ikna edilerek silah 
bırakmasının ve İdlib’i terk ederek ÖSO kontrolündeki bölgelere tahliyesinin, 
ılımlı muhaliflerin ise Rusya öncülüğünde Suriye Rejimi ile anlaşmaya 
varmalarının sağlanması.  

2013 yılından bu yana ülkemiz tarafından da terör örgütleri listesine alınan 
Nusra’nın (HTŞ) ve yabancı terörist savaşçıların İdlib bölgesindeki yegâne sorun 
olduğu görülüyor. Başta Ahrar-ı Şam ve Nureddin Zengi olmak üzere HTŞ haricinde kalan grupların ılımlı muhalefet olarak kabul edilebileceği, Dera ve Kuneytra bölgelerinde de olduğu gibi muhtemel bir operasyon halinde bir süre sonra Rejim güçlerine entegre olabilecekleri, hatta Rejim ile birlikte HTŞ’ye karşı cephe açabilecekleri anlaşılmaktadır.

Bu nedenle üçüncü senaryo dahilinde HTŞ’nin silahlarını bırakmaya ikna edilmesi ve Fırat Kalkanı bölgesine sevk edilmelerinin muhtemel çatışmaları azaltacağı, diğer grupların da Rejim güçleriyle anlaşabilecek bir yol bulabilecekleri değerlendirilmektedir. Ancak bu durumda da HTŞ’nin Fırat Kalkanı Bölgesine nasıl entegre edilebileceği, bu bölgede nasıl rehabilite edilebileceği gibi bir sorunla karşılaşılması riski karşımıza çıkacaktır. Bu çerçevede 7 Eylül tarihinde İstanbul’da düzenlenmesi planlanan Türkiye, Rusya, Fransa ve Almanya zirvesinden önce HTŞ’nin silah bırakmaya ikna edilmesine yönelik bir adım atılabilmesi halinde İdlib’de çatışmasızlığın sağlanması kapsamında büyük bir yol kat edilmiş olunacağı kıymetlendirilmektedir.

Dördüncü senaryo ise HTŞ’nin ikna edilememesi ve HTŞ’nin bölgeden çıkarılması maksadıyla diğer muhaliflerin HTŞ ile çatışmaya girmesi, ılımlı muhaliflerin Rejim ile anlaşmaya varması.

Suriye Rejiminin İdlib’e yönelik bir operasyonunun önlenmesi maksadıyla HTŞ’nin zor kullanarak silahsızlandırılması ve bu maksatla aralarında çatışmaların hâlihazırda devam ettiği Ahrar-ı Şam ve Nureddin Zengi’nin başını çektiği Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun desteklenmesi ihtimali de düşünülmelidir. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde de HTŞ’nin büyük oranda direnmesi ve yüksek yoğunluklu çatışmaların yaşanması, yerleşim yerlerindeki sivillerin zarar görmesi olasılığının artması, ayrıca bölgede konuşlu TSK birliklerinin emniyetine 
ilişkin risklerin artması ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Beşinci ve son senaryo ise Suriye Rejiminin Çin’in de talepleri ve finansal 
desteği ile mahdut hedefli bir operasyonla Türkistan İslam Partisine yönelik bir 
operasyon düzenlemesi, HTŞ’nin ülke dışına tahliyesi.

Sahadaki hazırlıklar ve gelişmeler değerlendirildiğinde, Suriye Rejiminin Eylül 
ayı içerisinde mahdut hedefli bir operasyon düzenlemesi olasılığı yüksek gibi 
gözüküyor. Son bir ay içerisinde Suriye Rejimi tarafından hava saldırıları ve 
topçu atışlarının düzenlendiği bölgeler incelendiğinde, muhtemel bir operasyonda Suriye Rejim güçlerinin Yayladağı ilçemizin güneydoğusunda, sınırımıza yaklaşık 20 km mesafedeki Gab Vadisinde yer alan Cisr eş Şuğur ve yine Yayladağı’nın güneyindeki Türkmen Dağı yani Bayırbucak bölgesini hedef alacağı anlaşılıyor. Cisr eş Şuğur bölgesinde Türkistan İslam Partisine mensup silahlı güçlerin aileleri ile birlikte konuşlandığı biliniyor.

Mahdut hedefli bir İdlib operasyonu seçeneği gerçekleşirse HTŞ’nin kendisine 
yönelik bir operasyonun düzenleneceğine tamamen ikna olması, ya çatışarak imha olmayı ya da çatışamadan bölgeden ayrılmayı seçmeye daha kolay karar 
verebileceği değerlendirilmektedir.

Çatıştığı takdirde imha olacağına ikna edilebilirse HTŞ unsurlarının Yemen, 
Afganistan ya da başka bir bölgeye tahliye edilmesi dahil seçeneklerin 
düşünülebileceği kıymetlendiriliyor. Yine bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Bayırbucak Türkmenlerine yönelik bir Rejim saldırısının ülkemiz için büyük sorun yaratacağı, bölgedeki soydaşlarımızın korunması maksadıyla Türkiye’nin bu bölgeye yönelik operasyona mutlak karşı çıkacağı ve hatta bölgeyi korumak adına çeşitli yöntemlerle rejim güçlerine karşılık vereceğini akılda tutmak gerekiyor.

Sonuç yerine…

İdlib meselesi 2017 yılından bu yana Türkiye’nin karşısında bir sorun yumağı 
olarak duruyor. Önümüzdeki kısa vadede ülkemizin İdlib sorununun da çözülmesi için büyük gayret sarf etmek zorunda kalacağı anlaşılıyor. Bütün silahlı grupların bir arada bulunması, TSK’ya ait gözlem noktalarımızın bölgede konuşlu olması, muhtemel bir mülteci akınının Türkiye’yi yıpratabileceği göz önünde bulundurulduğunda yukarıda sıralanan senaryolar dahilinde en iyi çözüm tarzının;

- HTŞ’nin bir an önce silahlarını tamamen bırakmaya ikna edilmesi,

- HTŞ’nin tahliyesine yönelik sahadaki aktörlerle anlayış birliği sağlanmasına 
yönelik tedbirlerin alınması,

- Suriye Rejim güçlerinin Cisr eş Şuğur’da konuşlu ve Türkiye’nin de terör 
örgütü olarak kabul ettiği Türkistan İslam Partisine yönelik mahdut hedefli bir 
operasyonuna karşı durulmaması,

- Gözlem noktalarımızın fiziki emniyetin artırılmasına yönelik tedbirlere devam 
edilmesi, yakın hava desteği ihtiyacına binaen gerekli çalışmaların yapılması,

- PKK/PYD terör örgütünün bölgeye yaklaşmasına dahi müsaade edilmemesi,

­- Bayırbucak Türkmenlerinin korunmasına yönelik tedbirlerin artırılması olduğu 
düşünülmektedir.

 KAYNAKÇALAR;

[i]http://www.star.com.tr/guncel/esad-ile-pydden-idlib-oyunu-haber-1369185/


[ii]https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201807301034517366-rusya-yardimiyla-siviller-idlibden-ayrilamaya-devam-ediyor/


[iii]https://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/syria-conflict-latest-sieges-kefraya-foua-idlib-starve-tactics-deraa-a8456651.html


[iv]http://www.milliyet.com.tr/erdogan-dan-putin-e-idlib-uyarisi-siyaset-2706718/


[v]https://www.aksam.com.tr/dunya/pyd-ile-esadin-idlib-pazarligi/haber-759234


[vi]https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2018/08/putin-man-middle-assad-erdogan-syria-idlib.html#ixzz5NPIjKAfN

[vii]http://www.trthaber.com/haber/dunya/centcom-komutani-votel-ypg-ile-ortakligimiz-surecek-352962.html


Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon 
  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücrelerimi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 

 ***