31 Ağustos 2015 Pazartesi

CURCUNA SIÇANLARI



CURCUNA SIÇANLARI,


15 Aralık 2014 Pazartesi


Şu günlerde çok derin bir ‘Küresel Kaos’un ve adı konulmadan yürütülen gizli 3. Dünya savaşının tam ortasındayız…

Saldırılar Türkiye cephesinde de tam gaz devam etmekte;

Ama ne yazık ki, 

Zihin Kontrolü (Mind Kontrol), Kimyasal Tanker Saldırı Uçakları (Chemtrails), 25.Kare (25th Shot), Bilinçaltı Telkin (Subiminal Message), İklim Mühendisliği (Geo Engineering), Depremler, Hortumlar, Sel baskınları ve Kasırgalar gibi suni yaratılan doğa felaketleri (Haarp) çalışmaları hala halklardan gizleniyor…


İşin en tuhaf olan yanı ise;
İçecek temiz bir bardak suyu ve doğal bir gıdayı bulamaz hale gelen insanlık hala birbiri ile uğraşmakta son derece ısrarlı ve kararlı görünmesi…

“Grip” in envai türleri (Kuş, Domuz vb.), laboratuar üretimi kitle imha hastalıkları (Ebola, Saars, Mers, Aids), Gıda Terörü (GDO) gibi biyolojik, kimyasal ile sağlığı açık bir tehdit altında olan (Genetik Haritaları Kodlanmış) milletimizin bir de “KRİPTO HAİNLER ŞURASI”nın acımasız tasallutu ve zulmü altında ezilmesi işin ‘BOUNUS’ u olsa gerek!

Bu yukarıda saydığım ve daha sayamadığım birçok yöntem ile mankurtlaştırılan insanımız tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yakın zamanda MERNİS denilen gelmiş geçmiş en büyük ihanet operasyonun son halkası olan (hepimizin ceplerine konulacak!) ve muhtemelen uzaktan kontrollü “Mikroçipli Kimlik Kartları”nın açık tehdidi altına sokuluyor…

Bu projeyi güle oynaya destekleyenler bile bu kartlar yoluyla kendilerine nasıl(!) sinyaller verilebileceğinin hala farkında değil sanırım… !!!

Diğer birçok önemli husus ise, tüm özel bilgilerimizin (Sağlık, İlaç, Terapi, GBT, BBT, Gizli Tezkiye Varakaları, Soruştıurma notları Vb.) sanal ağa çıkarılarak tüm “düşman bilgisayarlarına servis edilmesi” meselesi…


İşte böyle değerli Türk Halkı;
Giderek daha çok çaresizleştirilerek etkisizleştirilmek istenilen bizlerin başına her gün yeni bir bela icat ediliyor…

Tüm bu tehlike ve olası saldırılara karşı daha Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulmuş olan araştırma, çalışma ve mücadele kurumlarımız (Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü, Meteoroloji, Atom Enerjisi, Zirai Araştırma Enstitülerimiz vb.) sessizce kapatılıyor ve/veya pasifize ediliyor...

Bu ve benzeri konular ile mücadele için yetişmiş çok değerli ilim adamlarımız da ya kovuldular, ya da imha edildiler…

Keza insafsızca öldürülen sayısız aydınımız… !


Daha;
Kapatılan Uçak, Silah, Otomobil ve benzeri teknolojik fabrikalarımızı saymadım… Amerika’nın emrine verilmiş Milli Eğitim ve Savunma politikalarımızdan bahsetmedim bile…


İşte böylesine zorlu, karmaşık bir dönemde;
Türkiye’de ise herkesin gözü-kulağı Suriye/Irak coğrafyası ile plastik Güneydoğu Kürt isyanına çekiliyor ve aleni ayrılık girişimleri hakkında kafa yormaya zorlanıyor…

Bu aldatmaca ile de, derinden ve sinsice yürütülen ihanet çalışmalarının en önemlileri çok büyük bir başarıyla gözlerden kaçırılıyor…


Ve;
Tüm bu olan bitenlere karşın adı “medya” olan klasik ihanet şebekelerinin tekelindeki tasmalı kadrolar yazılı ve görsel olarak Nobel’e aday “millet uyutma şaheserleri” üretiyor…


Oysa ki;
Bu seçilmiş, eriştirilmiş ve yetiştirilmiş pazar mallarının bu vatanın asli sahiplerinden bir şey saklanamayacağını öğrenmiş olmaları gerekirdi… !

AB heveslisi İzmir merkezli bir “Dönmenistan”, Antalya merkezli bir “Akdeniz Çıfıt Birliği” ve yine AB yanaşmalı bir “Trakya Cumhuriyeti” için yapılan gayret ve çalışmalarının farkındayız! 


Tarihimizin yakın geçmişinde de;
Şahsi çıkarları ve bekaları uğruna tuzaklar ve suikastlar düzenleyerek yok edemedikleri Atatürk’ü en sonunda zehirleyerek öldüren alçak, hain ve şerefsiz familyalar hala aramızdalar ve gövde gösterilerine devam ediyorlar… 

Tek kaygıları para ve güç olan bu aileler sırf kendi çıkarları uğruna farklı hükümetler içindeki hainlerle her dönem işbirliği içinde oldular...

Cibilliyet, din ve ırki problemleri içinde kendilerine uygun bir yer bulamayan, kâh İsrail’e, kâh Amerika’ya yanaşmalık yapan bu kovulmuşlar güruhunun bütün rezilliklerini biliyoruz…


Aziz Milletimizin alın teri paralarını ve vatan topraklarını;
Merkez Bankası soygunları ile, sahte iflaslar ile içini boşalttıkları bankalar ile, Kamu Kurumları ve KİT soygunları ile, Vakıf, Dernek ve örtülü ödenek soygunları ile, Kurmaca ihaleler ve hayali teşvikler ile, nasıl boşalttıklarını ve nasıl buharlaştıklarını, yurt dışına kaçtıklarını biliyoruz… !!!


Konu PARA ve GÜÇ olunca birbirleri ile bile çatıştır bu soyu bozuklar…
27 Mayıs Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 80 Darbesi, 5 Nisan Kararları, 28 Şubat post-modern darbesi hep bu arsızların kendi aralarındaki güç kavgaları komedisidir…

Başta MİT olmak üzere, TBMM ve TSK içinde kendi ailelerinin tam hâkimiyeti için sürekli didişirler…

Osmanlıdan beri Türkleri kurmaca savaşlara gönderip imha ederek neredeyse boş(!) kalan ülkede bütün köşelerini tuttukları Sanayi ve Ticarette kimseye hak tanımazlar…

Hatta o kadar ileri giderler ki;
Yeşil Sermaye adını verdikleri paravan vakıf ve şirketleri ile mütedeyyin Müslümanlardan tırtıkladıkları İslami birikimleri bile kendileri kontrol eder ve kökünden cukkalarlar… !

Hani şimdi milleti avutmak için kullanılan ‘kontrollü stratejik gerilim politikaları’ gereği PKK’nın bile bu soysuzlar koalisyonu ve yalamalığını yaptıkları ülkelerin servisleri tarafından sevk ve idare edilmektedir desem yalan olamaz!


Sözde modern, özde katil ve hırsız zibidler için GÜÇ(!) her şeydir…
Bu çatışma ve çalışma alanları içinde çakma olmayan hakiki Türklere ve onların dini kabulleri olan İslam’a asla ve kata tahammülleri yoktur…

Her fırsatta aşağılamayı ve hakaret etmeyi bir görev olarak görürüler… Neredeyse tamamı ‘dediğim dedik, bildiğim bildik’ diyecek kadar manyak, hasis, kibirli ve megalomandır…

İçlerinden nadiren de olsa hümanist, evrensel düşünebilen ve eklektik akla sahip münevver aydınlar da çıkmaz değil hani; 


Ama o(!) (kendilerinden olmasına rağmen!) saygın kişilikleri de aralarında pek barındırmazlar… 

Yalnızca modernist laga-lugalar yapıp içi boş iltifatlar ederler. Aziz Türk Milletinden ve O’nun vatanından çalarak, çırparak ele geçirdikleri yüksek servetlerinden asla koklatmazlar… Yüksek hacimli ve karlı iş ortaklıklarına girmezler…  

Bu davranış, kendi bağnaz familyalarına karşı gelmenin ve aralarına sorgulamadan katılarak biat etmemenin açık ve istikrarlı bir cezasıdır evrensel aydın kişiliklere…

Elbetteki bu durum sonsuza kadar sürmeyecektir;
Kimsenin şüphesi olmasın ki, ilelebet Türk olarak kalacak aziz vatanımızda kanımızla, canımızla kurduğumuz nihai ve ebedi devletimiz olan Türkiye Cumhuriyetini büyük bir ‘talan ve katliam alanı’na çeviren siz kimliksiz “Curcuna Sıçanları”nın tüm hevesleri kursaklarda kalacak!


Siz en iyisi mi;
Ahir ihanetlerinizin tadını çıkarmaya bakın…
Teker teker kaçacaksınız… !
İçeride veya dışarıda,
Tek tek avlanacaksınız… !


O da yetmeyecek;
Şimdiye kadar çaldıklarınız, çırptıklarınız, tüm servetlerimiz tek tek geri alınacak!
Öldüyseniz evlatlarınızdan…
Olmadı torunlarından…

Ve unutmayın ki;
Dünyanın son güvenli kalesi Türkiye Cumhuriyeti Devletini asla bölemeyeceksiniz!

Geçmişte canlı döktüğümüz Ege Denizi’ne ve Akdeniz’e bu sefer leş dökeriz…


Ayrıca;

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları gereği 1915 intikamına hazırlanan ve 2015 yılında100 yıllık parantezkapanacak diyen yerli işbirlikçi ve yabancı sosyetenin de ilgi/bilgi alanımızda olduğunu ve ölümüne karşı operasyon kararlılığımızın test edilmesi durumunda ise sonuçlarına katlanılması keyfiyetinin kendilerine ait olacağının bilinmesini isteriz…

Ne gerekiyorsa o yapılacaktır!


AND OLSUN !!!






http://dumanol1.blogspot.com.tr/2014/12/curcuna-sicanlari_77.html
..

PARALELİSTAN '' PARALELLER CENNETİ TÜRKİYE ''


PARALELİSTAN 

''   PARALELLER CENNETİ TÜRKİYE  ''



Ali Aslan DUMANOL
15 Aralık 2014 Pazartesi


İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar “paralel” kelimesi ve kavramı ne dünyamızda ne de ülkemizde bu kadar yoğun olarak kullanılmamıştı…

Dâhili ve harici coğrafyalarda bir paraleldir gidiyor…

Her iki alandaki iddia ve tartışma boyutları yenilir yutulur cinsten değil…

Paralel evrenler kavramı tartışmalarında tüm ezberler bozuluyor… Cennet, cehennem, kader, yaratılış, varoluş, dinler, sevap, günah ve benzeri kavramlar giderek daha çok ‘flu’laşıyor…

Önce bilimsel açıdan bakalım paralel kavramlarına:

Sözlüklerde:

1-  Yan yana ve birbirini kesmeden, birbirine kavuşmadan uzanıp giden (şeyler), koşut, muvazi.

2-  Koşut.

3-  Yerküresi üzerinde çizildiği varsayılan, Ekvator'a paralel çemberlerden her biri.


Coğrafyada:

Ekvatora paralel olarak dünya üzerinde doğu-batı yönünde uzandığı varsayılan dairelerdir. Ekvator, kutup noktalarına eşit uzaklıkta Dünya'nın ortasından geçtiği varsayılan en büyük paralel dairesidir. Başlangıç paraleli Ekvator'dur. Dünya'nın şeklinden dolayı paralellerin boyları ve yarıçapları ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe küçülür. Ekvatorun Kuzeyinde 90, Güneyinde 90 olmak üzere toplam 180 paralel dairesi vardır


Bilimdeki tartışmalar:

Kuantum mekaniğinin yorumlarından biri olan çoğul dünyalar yorumuna göre gerçekliğin kendisi olarak tüm kâinat için tek ve evrensel bir dalga fonksiyonu mevcuttur. Bu evrensel dalga fonksiyonu her şeyin dalga fonksiyonu olarak, bilinen dünyadaki bütün olasılıkları ve hatta bunun dışında evirilmesi olası bütün dünyaları kapsamaktadır. Çoğul Dünyalar yorumu, herkesin farklı bir senaryoda alternatif kararlarla eyleme geçtiği eş-evresiz gerçeklik fikrini taşır. Buna göre her farklı kararla dallanan dünya, her olasılığın var olduğu sonsuz sayıda paralel dünyalar oluşturur. Bu yorum ilk kez Princeton Üniversitesi'nde bir doktora öğrencisi olan Hugh Everett III tarafından 1957 senesinde ileri sürüldü. Teori yıllar sonra aynı üniversiteden Max Tegmark tarafından yorumu destekleyen kuantum intiharı ve kuantum ölümsüzlüğü deneyi ile birlikte popülerlik kazandı. Mistikler ve filozoflar da böyle olduğunu öne sürüyorlar.


Ve Türkiyesel Paralel:

Tam de Türkiye’ye ve Türklere yakışır cinsten!

Tarih sahnesi içinde var olduğu andan itibaren her türlü belanın envai çeşidi ile yakinen tanışmış ve sürekli mücadele etmiş bir millettir Türkler… Kahir ekseriyetinde galip gelmesine karşın zaman zaman da sinsi tuzaklar ve uzun vadeli derin planlar ile sırtından hançerlenerek derin sıkıntıların içine düşürülmüştür…

Son günlerin moda tartışması “paralel” konu su da böyle…

Her türünü, her boyutunu ve her yaştakini yalnızca ülkemizde, Türkiye’de görebilirsiniz… Böyle olması da çok doğaldır.


Çünkü insanlık mabedinin kilit taşıdır Türkiye…

Neredeyse her karışı tarihi ve ilahi mucizelerle dolu Anadolu’ya hâkim olan gücün dünyayı da ciddi olarak etkileyeceği, dahi ki yöneteceği sanal olmayan bir gerçekliktir. Sermaye, Emperyalizm ve Siyonizm bu gerçekliğin farkında olan kurumlardır…

Dolayısı ile:

Yazmakla ve saymakla bitmez mucizelerin ve fenomenlerin diyarı olan böylesine eşsiz ve emsalsiz bir coğrafyada, yönetim kademelerinde söz sahibi olmak için farklı orijinli ve çok çeşitli güç oyunlarının kurulması yadırganmamalıdır.

Bu yapılanmalar işi o kadar abartmışlardır ki, sokakta elinizi(!) sallasanız bir paralele çarpar. !!!

“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir” gibi özel üretim üfürmeleri milletin uzun vadeli hafızalarına ve alt-bilinçlerine kazıyan “paralel” yapılar, ortak düşmanları Türk halkını kolektif bir karalılıkla,  yönetimden ve sermayeden uzak tutmayı başarmışlardır…

Peki, kimlerdir bu paraleller?

Kısa özetlerle göz atalım…

Türkiye’deki gerçek anlamdaki ve il sıradaki paralel yapı NATO’dur!

Sanılanın aksine; 19 Şubat 1952’de NATO’ya giren bir Türkiye değil, Türkiye’ye giren bir NATO vardır… Siyonizm’in uluslararası resmi silahlı gücü olan NATO, bu tarihten itibaren devleti(mizi)n bütün kurumlarına sızacak ve en ince kılcal damarlarına kadar nüfuz edecektir…  Türkiye’nin en büyük ihanet projelerinden biri olan NATO üyeliği aşamalarını ve ülkemiz içindeki faaliyetlerini bilenler bilir… Bilmeyenler ve arzu edenler de kolayca araştırıp öğrenebilir…

Tarihi Cumhuriyetimizden bile daha eski olan ‘ana Paralel yapı’ ise Sabetaycılardır!  

Yaklaşık bir asırdır siyasette, ticarette, askeriyede, istihbaratta ve diğer alanlarda Türk kökenli yurttaşlarımızı tamamen dışlamış olan bu mağrur ve kibri yüksek sosyete, gerçek vatan evlatlarını masalardan ve kasalardan uzak tutmuştur. Osmanlı döneminde zirve yapan kontrol etme ve yönetme ihtirasları yalnızca koca bir imparatorluğun mahvına sebep olmakla kalmamış, bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini de içten içten kemiren, soyup soğana çeviren derin batı yalaması arsız ve uğursuz bir Siyonist kriptolar çetesi haline dönüşmüştür. Cumhuriyetimizdeki her türlü işbirlikçi ihanetlerin arkalarında bu genetik güruhun izlerini sürmek, dahi ki net fotoğraflarına ulaşmak zor değildir…


Fazla söze gerek bırakmayan bir paralel yapı; TÜSİYAD!

İçimizdeki en zengin ve en derin bela. Söylev ve eylemleri ihanet kokan en tehlikeli şebeke... Kendi çıkardıkları suni krizler ile servetlerine servet katan cicili bicili gözü doymaz mahlûklar topluluğu. Dilediğiniz zaman kolayca ulaşabileceğiniz üye profilleri, şecereleri ve aleni bağlantıları fazla yoruma gerek bırakmıyor.


İçimizi en çok acıtan Paralel güç; TSK!

27 Mayıstan 72 Mart Muhtırasına, 80 Darbesinden 28 Şubat’a kadar hala tam aydınlatılamamış müphem ve karanlık senaryoları sahneye koyan ve güç kavgalarının en sert örneklerinin yaşandığı (aynı zamanda göz bebeğimiz) bir kurum. Göğüslerinden “Bizim Çocuklar”(!) brövesinin düşmesini istediğimiz ve içlerinde yer tutmuş azılı Türk düşmanlarının temizlenmesini istediğimiz ata ocağımız… Bundan daha fazlasını yazmaya ne dilim varıyor ne elim gidiyor…


Tüm bunların arasına nur topu gibi yeni bir Paralel yapı daha doğdu; KCK!

Büyük İsrail ütopyasının Doğu İsrail ayağının programlanmış robotik katilleri olan PKK’nin siyasi kanadı ve alakok devlet yapılanması… Mossad ajanlarının CİA işbirliği ile 1950’li yıllardan beri bölgede yürüttükleri “üfürmece bir ırk ve paravan bir ülke yaratma” faaliyetlerinin resmileştirilmeye çalışılan son ürünü… Malum ülkelerin ve servislerinin yerli işbirlikçilerin samimi gayretleri ile giderek büyütülen, etki ve nüfuz alanı artırılmaya çalışılan ve bir yapılanma...


MASON yapılanması:

Eski tabiri ile Cihan-ı Şümul bir yapı… 

Bu enternasyonal yapısı ile milli düşünce ve duygular yerine evrensel olduğu iddia edilen sır bir ütopya etrafında toplaşmış, harici âleme tamamen kapalı amaç ve hedefleri müphem bir sosyete… Yapısı itibarı ile milli örf ve adetlerinden uzak, milletimize olan faydasını bir türlü çözemediğimiz bir koyu renkli bir gelenek… Son yıllardaki ciddi kan ve kalite kaybına rağmen hala ciddiye alınması gereken, ülkemizdeki seçkin (sözde!) ailelerin birliğinden oluşturulmuş etkili bir güç…


MİT!

Ülkemizin en önemli istihbarat kurumu… Buna rağmen Doğu ve Güneydoğumuza bakıldığında başarısı kuvvetlice sorgulanması gereken gizli yapı… Boşaltılan bankalarımızın, kaçırılan paralarımızın, soyulan milletimizin, yolsuzlukların ve faili meçhul cinayetlerin karşısında hiçbir varlık ve başarı gösterememiş bilinmez bir kurum… Buna karşın yaptığı yerel operasyonlar ile “bu ülkede ben de varım”, hatta “bensiz olmaz”  diyen başka bir derin yapılanma…


Ve elbette ki CEMAAT:

70’li yıllarda başlayarak iktisadi ve siyasi boyutları itibarı ile bir dev haline gelen, uluslar arası bağlantıları, ilişkileri ve çalışmaları ile kendisinden en çok söz ettiren, neredeyse tüm ricaları(!) devlet ricalinde bir emir haline gelme aşamasında iken çözülmeye başlayan çok ciddi bir güç… Gücün doğası itibarı ile yönetime talip olmuş ve yetiş(tiril)miş insana dayalı uzun vadeli projeksiyonlarını tek tek hayata geçirebilme başarısı göstermiş idealist bir inanç organizasyonu…

Yazılması gerekli diğer Paralel güçler ise malum ülkeler ve servisleridir!

Tek adlarını yazmaya gerek yok… 
(10 Büyük ülkenin istihbarat servisi)

Bu servislerin tamamı ülkemizde elini kolunu sallayarak gezmekte, devşirdikleri casusları vasıtası ile tüm kurumlarımızın içinde cirit atmakta, siyasi, ticari, stratejik ve istihbarati operasyonlarını neredeyse kendi ülkelerindekinden daha rahatça ve daha risksiz yapabilmektedirler… Hatta daha da ileri giderek, dingonun ahırındaymış gibi ulu orta seri infazlar gerçekleştirebilmektedirler… Diledikleri projeleri kafalarına göre gerçekleştirme becerilerindeki bu gizli servisler ebetteki ‘Paralel Yapılar’ sıralamasındaki olmazsa olmaz kuruluşlardır…


Bu yazımı;

Fikrimiz ve iznimiz alınmadan “bize karşı” yapılan her türlü operasyon ve girişimleri göz önünde bulundurarak kaleme aldım.

Biz Türkler kurmuş olduğumuz bir cihan imparatorluğun rehavetine kapılarak içine düştüğümüz umursamaz bir rehavet içinde bu büyük gücü sürdürebilme istikrarını ne yazık ki layığı ile yönetemedik. Çeşitli ihanetlere ve tuzaklara maruz kalarak tarihin en uzun ömürlü Türk İmparatorluğunu kaybettik. Bakiyesi bir Türk Devleti olan ve kendi kanımızla, Türk kanıyla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyetinde de aynı ihanet senaryoları, aynı tuzaklar ve düşmanlarla uğraşmak zorunda kalıyoruz…

Bununla beraber, her türlü engellemeye ve perdelemeye rağmen tarihi ve güncel gerçeklere ulaşmasını bilmiş, hakikat perdesini aralamış yüz binler yetiştirmeyi başardık…


Siz paralel sosyeteler kendi aranızda oynaşıp durun.

I. Dünya Savaşında düzmece(!) cephelerde sözde savaşlar ile (Türk imha kampları!) bitirdiğinizi sandığınız ve buna istinaden Türk diye bir ırk mı varmış yaygaralarını bastığınız bu topraklarda BİZ hala varız !!!


Biz mi kimiz?

Yılların gevşekliği ve yarattıkları suni atalet içinde ciddiye almama temayüllerinde ısrar edenlere ve hala aymayanlara bir kez daha tekrar edelim…

BİZ;
TÜRK MİLLETİYİZ!

İster Parallelerinizle gelin,
İster Üçgenlerinizle…

BİZ KAZANACAĞIZ!!!


http://dumanol1.blogspot.com.tr/2014/12/paralelistan.html

..


ONURSALLIK VE ONURSALİTE




ONURSALLIK VE ONURSALİTE 



2014.05.27

Ülkemizde çok ama çok önemli bir kurum var…
ONURSAL BAŞKANLIK!

Ve ülkemizde çok ama çoooook önemli bir sosyete var…
ONURSALLAR !!!!

İyi de, ONURSAL ne demek?
Neden ONUR değil de ONURSAL?
Yani, neden ONUR başkanı değil de ONURSAL başkan?

Elma değil de Elmamsı gibi,

Tam mana karşılığı ile bunun Türkçesi;
ONURLU değil ana “ONURLU'ya benzeyen”dir…
Yani ONURLU gibi!

Kim kimi salak yerine koyuyor?
Seçenler seçilenleri mi?
Seçilenler seçenleri mi?

Hem bu ONURSAL'lar nasıl seçilir?
Kimler seçer?
ONURSAL'ların görevleri nelerdir? 

Daha da önemlisi;
Bu ONURSAL’ların “ortak özellik”leri varmıdır?
Genellikle kim(!)lerden, hangi türlerden seçilir?

Yürütme kurumlarımız ONURSAL'dan geçilmiyor?
Elini sallasan birine değiyor!

Türk Milletinin hafızasında herhangi bir ONURSAL başarı var mı hatırlanan?

Doğrusunu isterseniz ONURLULAR olmalarını tercih ederdik!

Daha ONURLU yollar ve kişiler bulunması şart!

Muhterem ONURLUMSULAR!
Bence ONURUNUZLA kaybolun…
Size ne resmi, ne de gayrı resmi hiçbir ihtiyacımız yok!
Zaten ara sıra zırvalamaktan başka bir halta yaradığınız da yok!
Başka bir ahkâm makamı bulun…
Veya pişpirik filan oynayın artık bir köşede…

Tabii ONURLUYSANIZ!

http://dumanol1.blogspot.com.tr/2014/05/onursallik-ve-onursalite.html

..




ZORLAMA BİR MİLLET, KURMACA BİR DEVLET... KÜRTMENİSTAN



ZORLAMA BİR MİLLET, KURMACA BİR DEVLET... 
KÜRTMENİSTAN 



 



Yakın tarihte sıfırdan yaratılmış ve ortaya çıkarılmış bir çok kalem çizgisi ülkeler topluluğu görmekteyiz. 


Alınganlıklara neden olmaması için bu sanal kara parçalarının ve kendi koordinatlara ait özel sipariş imalatı liderlerinin tek tek isimlerini saymaya gerek yok. Bilenler bilir, anlayanlar anlar…

Bunların çoğunu çoğumuz biliriz...

Atanmış büyük(!) kahramanları ve sırası gelmiş seçilmişlerinin bayrağı devralması ile ömürleri oldukça uzun olmuştur bu ülkeciklerin. Ama artık oluk oluk kan akmaktadır ve vahşet hakim olmaya başlamıştır bu coğrafyalarda.

Terör pusuyu bırakmış aleni kol gezmektedir. Gündüz gece, bayram seyran, kadın ihtiyar ve çoluk çocuk demeden vampir şarabı fıçılarını doldurmaktadır…

Küstahça, hayasızca ve ahlaksızca….



Tuhaflığı, yanlışlığı anlar ve algılarsınız içten içe, ama tüm gücünüzle ve zekanızla ürettiğiniz alternatifiniz bir diğer seçilmişin tercihlenmesinde erir gider. Çünkü seçilecekleri seçmek iradeniz dahilinde değildir. Hiçbir zaman da sizin iradenize bırakılmaz, bırakılamaz. Şüphesiz ki, yaşadığınız ve ölümüne sahiplendiğiniz ırkınistanınız (ülkeniz) ırkınızdan daha önemlidir. Sizin bağırsaklarınızdan petrol, karnınızdan altın çıkmaz ki…

Üstelik öyle yönetim işlerine filan da karışamazsınız. Yiyip içip gezin işte. Gününüzü gün edin elinizden geldiğince. Yiyip içecek paranız yoksa bir sol örgüte giriverin hemen. Sloganlarla ve ütopyalarla kilo bile alabilirsiniz üstelik.



Dünyayı halen yöneten ve bundan sonra da yönetmeye de kararlı ademden bozma tanrıcıkların son kararıdır bu. İşlerine karışılmasına asla tahammül edemezler. Hatta anlaşılmasına bile… Öldürürler…

Tanrıların haritaları önlerinde, kalemleri ellerinde yine bu günlerde… Şöyle ağız tadında bir sömürü için otutturamayı bir türlü beceremedikleri siyasi/sosyal istikrarı yeni bir çizgi ülkesiyle kontrol etmeye niyetlenmişler derinden. Ve ısrarlı..

Bu yeni ülkenin adı Kürtmenistan.


Ve tarihte bir ilk yaşanıyor bu sefer. Eskiden Güney-Kuzey, Doğu-Batı diye ayrılırdı milletler. Sonra bunlardan birisi bir başka ülkeye dönüşüverirdi…

Bu sefer durum farklı, Güney-Kuzey, Doğu-Batı gibi dört ana yön yok!. Ama Dört Ana Sır var.

Bu Dört Ana Sır’rın adları sır değil.

Türkiye, İran, Irak ve Suriye.

Varın siz de biraz okült, biraz da esoterik derinlik kazandırılması için Toprak, Hava, Su ve Ateş deyin bu Dört Ana Sırra…


Başlangıcın başlangıcında yalnızca Ulu Yaratanın hakimiyetinde yaratılan dünyamız bu Dört Ana Sır’dan imal edilmişti ve her yerde sessizlik hakimdi, her yerde huzur hakimdi.

Şu günlerde ise, tanrısal meslekleri meslek edinmiş ve DNA’ları Ateşin Dumansızından gelen Adem görüntülü mahlukatların gürültüleri kaplamış durumda dünyamızı...


Kovulmuşlar arasından kendilerine en yakınlarını bulup bir ülke kurdurmak ve yeni yeni kahramanlar yaratmak üzere….


Ne yazık ki(!) ciddi derecede kahraman bulma sıkıntıları var…


Hani ders kitaplarında hep okutulan ve sınıfınızı geçebilmeniz için ezberletilen türlerden.

Ve üstelik bu kahraman(!) kişilikleri kendilerine ve ideolojilerine aykırı düşen İslami tiplemelerden seçmek zorunda kalıyorlar.

Saidi Nursi ve diğer İngiliz imalatı kuklalar gibi!


 


Bakalım sırada hangi sanal kahramanlar var yaratacakları sanal krallıkları için?
Tabii yaratabilirlerse... !



.