uluslararası düzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uluslararası düzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2021 Cumartesi

Abraham Anlaşmalarının Birinci Yıldönümü Yaklaşırken

 Abraham Anlaşmalarının Birinci Yıldönümü Yaklaşırken




Yazan  Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu 
28 Ağustos 2021


    Trump, Uluslararası düzeni allak bullak etti. Ama hasır altına süpürülmüş bazı konuların gün yüzüne çıkmasına neden oldu. Bilinçaltına sıkışmış duygu ve düşüncelerin söyleme yansımasını ve eteklerdeki tüm taşların dökülmesini sağladı.
Uluslararası ticarette korumacılığı hortlattı. Dünya Ticaret Örgütünü işlevsizleştirip, ticaret savaşlarını meşrulaştırdı. Kötü örneğin de pek ala örnek olabileceğini ispatladı. Meğer ona özenen ne çok dünya lideri varmış! Taliban ile müzakere masasına oturmasının sonuçlarını Afganistan’dan yayılan etki ile daha fazla göreceğiz. Ama terör örgütlerini kuran ABD nin onlarla zaten anlaşabileceğini de gösterdi.



Trump ABD ve dünya için bir talihsizlikti. Ama nasıl yaptıysa Arap dünyası ile İsrail arasında kurulamaz sanılan köprülerin inşaatını başlattı. Geçen yıl 15 Eylül BAE ve Bahreyn dışişleri bakanları ile İsrail başbakanı White House’ta buluştuklarında, bunun gerçek mi, yoksa kurgu mu olduğunu düşündük. Yoksa bir seçim tiyatrosu muydu? Oysa şimdi Abraham Anlaşmalarının birinci yıl dönümü yaklaşırken olumlu gelişmelerin hem Arap Orta Doğu, hem de Türkiye’nin bölgedeki rolü açısından değerlendirilmesi önemli.

İvmesi Güçlü bir Hevesin Peşinden    

Hatırlanacak olursa BAE İsrail ile ilişkileri normalleştirme anlaşmasını, 13 Ağustos 2020 de imzalamış, turizm, ticaret, teknoloji paylaşımı ve başka birçok alanda ikili işbirliğine kapı aralamıştı. Bahreyn’i de kucaklayan 15 Eylül anlaşmasını takiben, daha önce İsrail ile resmi ilişkisi olmayan Sudan’ın 26 Eylül 2020 de, Fas’ın ise Aralık 2020 de“Normalleşme”Anlaşmalarını imzalamaları önemliydi. Abraham anlaşmaları bölgede kendi köşesine sıkışıp kalmış İsrail için ufku geniş bir açılım, anlaşmaya taraf olan ülkeler için İsrail ile ilişki fırsatı, Orta Doğu için ise yeni bir düzen umuduydu. Aradan geçen bir yıl içinde Netanyahu ve Trump seçim kaybetti.  İsrail ve Filistin ilişkilerinde gerilim özellikle Gazze’de hala sürüyor. Buna rağmen Abraham anlaşmaları, İsrail’in BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas ile olan ilişkileri açısından semere vermeye başladı. BAE, Tel Aviv’de büyükelçilik açtı. İsrail ve BAE ekonomik ilişkileri özel sektör girişimleri ile adeta gökyüzüne merdiven dayamış gibi. İkili ticaret fevkalade canlanmış durumda, BAE İsrail’de büyük yatırımlar yapıyor. Özellikle İsrail’in Akdeniz’deki doğal gaz kuyularındaki çıkarım, BAE nin ilgi alanı. Son bir yıl içinde on binlerce İsraillinin BAE ni ziyaret etmesi, Dubai’de dindar Yahudilerin inançlarına uygun yemekleri menülerine alan otel ve restoranların sayılarının artması, hem ikili ilişkilerin iyi yolda olduğunun, hem de farklı tercihlere saygının göstergesi[1].

Bahreyn zaten İsrail ile ilişkilerini 2000 den beri sessiz sedasız yürütüyor, bunun için neredeyse yüz yılı aşkın bir zamandır ülkede bulunan Musevilerin de desteğini seferber ediyordu. Bu nedenle normalleşme anlaşmasının imzalanmasını müteakiben Bahreyn ticaret bakanı Kudüs’ü ziyaret ederek, ticari ilişkileri resmi hale getirdi. Tel Aviv’e yeni büyükelçi atadı. O gün bugündür, Bahreyn-İsrail ticari ilişkileri de gelişmeye devam ediyor.

Biden Yönetiminin Abraham Sürecine Yaklaşımı

Görevi Trump’dan Ocak 2021 de devir alan Biden yönetiminin Abraham anlaşmalarını desteklediğini açıklaması ile ABD'nin Orta Doğu politikası İsrail ekseni etrafında şekillenmeye başladı. BAE ye F35 satışlarının onaylanması ve Fas’a Batı Sahra anlaşmazlığında söz üstünlüğü ve egemenlik hakkı tanınması, Fas’ı da İsrail ile işbirliği konusunda daha heveslendirdi.Bu arada Fas limanlarında Türkiye’den gelen kargo gemilerine boşaltma izni verilmemesi tesadüf müydü? Ama Arap ülkeleri ile gerilen ilişkilerin Mağrip’ deki örneği oldu. Aslında Afganistan ile yeniden toz duman altında kalan Orta Doğu’da Abraham anlaşmalarının yeni ülkelere genişlemesi ile ilgili belirsizlikler sürüyor.Tabii anlaşmaya taraftar olması en fazla istenen ülke Suudi Arabistan.  Suudi Arabistan, şimdilik 2002 yılında Kral Abdullah tarafından imzalanan Arap Barış Girişiminde (Arab Peace Initiative) yer alan, İsrail ile diplomatik ilişki kurması için Filistin-İsrail barış anlaşmasını ön koşul olarak öne sürmeye devam ediyor. Bununla birlikte, Filistin konusuna karşı pekte duyarlı olmayan Suudi yönetimi şu sıralar İsrail ile ilişkilerini normalleştirme işaretleri vermeye başlamış durumda. Oysa Umman Sultanlığı ve Katar 1990 lı yıllarda bile İsrail’den sulama ve susuz tarım teknikleri öğrenip, gübre ve tohum satın alarak ilişki geliştiren iki Arap ülkesiydi. Bu iki ülke şimdilik henüz ilişkileri anlaşmaya bağlama konusunda istekli görünmüyor. İki basit ayrıntı bu üç Arap ülkesini Abraham anlaşmalarına birkaç adım daha yaklaştırabilir. Artan ve daha da şeytanlaştırılan İran tehdidi ve bu ülkelere Biden yönetiminin başka ne gibi destekler vereceği. Açıkçası, ben Katar hariç bu ülkelerin Türkiye ile aralarına mesafe koymalarının bile Abraham anlaşmaları için bir ön hazırlık olduğunu düşünenlerdenim. Yani İsrail, Arap dünyası için şimdi düşman olmaktan çıkıp, “zoraki dost” Türkiye’ye alternatif olmaya başladı bile.

Geriye Kalan Arap Kaleleri ve Abraham’ın Gücü

İsrail ve ABD şu sıralar, Abraham anlaşmalarını genişletmek için önce Irak ve Tunus’u, sonra Arap olmayan Müslüman ülkelerden Pakistan ve Bangladeş’i düşünüyor olabilir. Son gelişmeler nükleer bir güç olan Pakistan’ı ve uzak coğrafyadaki Endonezya ve Bangladeş ile ilgili girişimleri ertelettirebilir. Ama Irak ve özellikle Kuzey Irak, tarihi Musul- Hayfa petrol boru hattının yeniden tasarlanmasının vereceği ivme ilehızla gündeme gelebilir. İsrail ile halen gayri resmi ilişkilerini sürdüren Umman Sultanlığı, Moritanya, Endonezya ve Katar’ın her an kafileye katılması bence beklenmeyen bir gelişme olmaz[2]. 

Tunus ise Fas gibi bünyesindeki kadim Musevi nüfusun ilişkilere destek vereceği bir başka Mağrip ülkesi. Musevi azınlıkların varlığı, İsrail için de önemli bir tarihi değer olabilir. Ama bir de Tunus’ta yönetim değişti. En Nahda partisinin iktidardan kaymış olması, İsrail’e bir kapı açılmasına yardım edebilir. Tunus’ta şimdi meclis kapalı. Tabii bu demokratik bir anlaşma süreci açısından sakıncalı. Bununla birlikte tüm yetkileri elinde bulunduran Kais Sayid, Tunus’un menfaatine olabilecek bir İsrail-Tunus normalleşme anlaşmasını düşünebilir. Buna kolayca hukuki bir kılıfda bulabilir. Nitekim iktidarı ele geçirmesinin meşru zeminini Tunus Anayasasının 80. Maddesine atfeden Sayid, ülkesinin yakın bir tehlike altında bulunması dolayısı ile gerekli her türlü acil kararı kendisinin vereceğini açıkladı[3].
Tunus için bir Müslüman kardeşler veya hatta Selefi İslam tehdidi zaten var. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik Yasemin devriminin 2011 den sonra çözemediği dertler. Ama Trump’ın ilham verdiği ekonomik korumacılık, şimdi Tunus’u bazı ticari ilişkileri yeniden gözden geçirmeye zorluyor. Bu bağlamda, Tunus’un her türlü ikili ticari ilişkisini bırakıp, son yıllarda kronik dış ticaret açığı verdiği iddiası ile Tunus-Türkiye Serbest Ticaret ve Ortaklık Anlaşmasını[4] yeniden gözden geçireceğini açıklaması, geçici bir korumacılık önlemi olarak düşünülebilir. Ama 2021 de 3.9 milyar dolara çıkan Tunus’ta bunun sadece 900 milyon dolarlık kısmından sorumlu Türkiye’yi hedef göstermesi, örneğin Çin ve İtalya’ya karşı olan açıklarla ile ilgili herhangi bir atıfta bulunulmaması[5],  Türkiye ile ticaretini İsrail’e kaydırmak için bir basamak olabilir. Bu ise Tunus- İsrail Normalleşme Anlaşmasına kapı aralar.

 Kaynaklar

[1]Gerald M. Feierstein, “Despite strains, the Abraham Accords have proved resilient, but what’s next?” bknz.https://www.mei.edu/blog/monday-briefing-despite-strains-abraham-accords-have-proved-resilient-whats-next
[2]Ron Kampeas( 17 August 2021) “One year on, here’s how the Abraham Accords are holding up”  https://www.timesofisrael.com/one-year-on-heres-how-abraham-accords-agreements-are-holding-up/
[3]“Populist Hero or Demagogue: Who Is Tunisia’s President?” (August 26, 2021) bknz. NewYork Times https://www.nytimes.com/2021/08/26/world/middleeast/tunisia-president-kais-saied.html
[4] Tunus ve Türkiye Ortaklık Anlaşması 2004 yılında imzalanıp, 2005 yılında yürürlüğe girmiş, ticarette tarife ve tarife dışı engeller kaldırılmıştı.Bunun dışında, kamu ihaleleri, tarım ve hizmet ticareti ve yabancı yatırım kuralları da gevşetilmişti.
[5] “Tunisia seeks urgent review of trade agreement with Turkey” (August 20, 2021), https://www.reuters.com/world/middle-east/tunisia-seeks-urgent-review-trade-agreement-with-turkey-2021-08-20/
***

7 Mayıs 2020 Perşembe

CORONA-VİRÜS SONRASI DÜNYADA NELER OLACAK..

CORONA-VİRÜS SONRASI DÜNYADA NELER OLACAK..




CORONAVİRÜS SONRASI DÜNYADA NELER OLACAK..

Korona Süreci, Ulus-Devlet ve Uluslararası Düzeni Nasıl Etkiler?

       AA’ya Konuşan Akademisyenler, Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip korona virüs sonrası dünya düzenini değerlendirdi. 


14 Nisan 2020 Salı 


Kovid-19 pandemisi, dünya genelinde her geçen gün daha fazla yayılırken kayıplar da artıyor. 

Gündelik yaşamı değiştiren salgın nedeniyle sınırlar kapatıldı, uçuşlar durduruldu, ticari faaliyetler askıya alındı. 

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO ve Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların varlığı ve geleceği sorgulanıyor.

Uzmanlar, AA muhabirinin 

"İktisadi küreselleşme son mu buluyor?", 

"Yeni bir tür uluslararasıcılık mı doğacak?", 

"Yeni üretim modelleri ortaya çıkar mı?", 

"Neo-liberalizmin sonu mu geldi?", 

"Hükümetler içe mi dönecek?", 

"Uluslararası iş birliği için umut var mı?", 

"Hukuki düzenlemeler değişecek mi?", 

"Tarım ve gıda ile ilgili yeni düzenlemeler gelir mi?" 
Şeklindeki sorularını yanıtladı. 

"Avrupa'nın Yeni bir Yapılanmaya gideceğine inanıyorum"  

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Nail Alkan, 
küreselleşmenin sonuna gelindiğini, Avrupa Birliği'nin (AB) zannedildiği gibi birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu taşımadığının ortaya çıktığını 
söyledi. AB ülkelerinde herkesin kendi derdine düştüğünü, kendi çıkarını düşündüğünü anlatan Alkan, şunları söyledi:

"İtalya, İspanya'da yaşananlar herkesi çok rahatsız ediyor ama 'Herkes kendi bacağından asılır.' mantığı ile devam ediyorlar. 

Birbirlerinin maskelerine el koyuyorlar. Son derece egoist davranışlar sergiliyorlar. Yardıma ihtiyacı olan ülkelere para yardımı yapmak için 
kurulmak istenen fona Almanya ve Hollanda karşı çıkarak 'Herkes kendi başının çaresine baksın.' diyorlar. Postcorona sürecinde Avrupa'nın yeni 
bir yapılanmaya gideceğine inanıyorum.  Şu durumda AB için tünelin sonunda ışık görünmüyor. Her şey düzeldiği zaman üye ülkelerin AB'ye üyeliğinin artıları ve eksileri konusunda yeniden bir değerlendirmeye gitmeleri muhtemel. Böyle bir durumda İngiltere'nin başlattığı 'exit' fırtınasına başka ülkelerin de katılması söz konusu olabilir. Bu kapsamda AB’nin hem siyasi hem ekonomik olarak kan kaybettiği açık ve net bir şekilde ortada. Bakalım AB herkesi şaşırtıp Jean Monnet’nin söylediği gibi 'Avrupa krizlerden doğuyor.' sözünün hakkını verip, toparlanıp daha güçlü bir şekilde ayağa kalkabilecek mi?"

"NATO'nun Varlığı daha çok sorgulanacak"

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Onay, Rusya'nın, tıbbi destek adıyla Avrupa’nın içlerine kadar asker göndermesinden dolayı NATO'nun varlığının ciddi bir şekilde sorgulamaya açılacağını ifade etti.Böyle bir dönemde 40 bin ABD’li askerin Almanya’da konuşlanmasını sadece "tatbikat" diye açıklamanın inandırıcı olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Onay, şunları kaydetti: 

   "Kovid-19 sonrasında ulus devletler yeniden belirgin güç olma konumlarını daha etkili bir şekilde koruyacaklar, AB, NATO gibi ekonomik ve Askeri ittifakların varlığı tartışılacak ve belki de bu yapılar dağılabilir. Eğer gidişat bu yönde olursa, dağılan AB ve NATO'ya alternatif olarak, Fransa, Almanya, Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Suriye askeri ağırlıklı yeni bir ittifak sistemi oluşturma yönünde adımlar atabilirler ki böyle bir gelişmenin, ABD’nin ve doğal müttefiklerinin küresel ve bölgesel çıkarlarıyla çatışma halinde olacağı kesindir."

"Küresel Kurumlar iflas etti"

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Sambur, BM, AB, İslam İşbirliği Teşkilatı, Afrika Birliği, Dünya Sağlık Örgütü, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi kurumların böyle bir salgın karşısında çok başarısız bir sınav verdiğini, A, B, C gibi planları ve stratejileri olmadığının çok net bir şekilde ortaya çıktığını belirtti.  Salgın sonrası dönemde tüm bu küresel kurumların varlığının sorgulanacağını belirten Sambur, şöyle konuştu:

" Postcorona dünyasında; risk yönetimi, risk iletişimi ve risk toplumu kavramlarının  hayatımıza daha fazla gireceğini düşünüyorum. Bu riskli günlerden sonra da dünya risk barındırmaya devam edecek. ABD, İngiltere, 
Almanya gibi ülkelerin, silah sanayisinde ve teknolojide bu kadar gelişmiş olmalarına rağmen sağlık ve sosyal alanda ne kadar kof olduğu 
ortaya çıktı. Bu süreçten sonra devletlerin bu kofluğu ciddi bir şekilde sorgulanacaktır.
   Ayrıca herhangi bir kriz durumunda küresel dünyanın anında refleks gösterebileceği ortak bir veri iş birliğinin olmadığını da bu salgınla bir 
kere daha gördük. Böyle bir salgının ancak küresel ortak bir bilinç ve dayanışma ile çözülebileceği ortaya çıktı. 
Bu da insanlığın küresel bir liderliğe ve küresel bir bilişime ihtiyacını net bir şekilde ortaya koydu. 
Sanırım bu süreçten sonra bu da sorgulanacaktır. 
ABD'nin veya BM'nin bir küresel lider, küresel bilişim merci olmadığı ortaya çıktı."

"Tarım ve Hayvancılık ön Plana çıkacak "

    Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Ekşi, bugüne kadar yaşanan sorunların bir veya birkaç ülkeyi ilgilendirdiğini 
ifade ederek, Kovid-19 salgınının ise ilk defa bütün dünyayı tehdit eden ve ülkeler arasındaki dayanışmayla çözümlenmeye çalışılan bir sorun 
olduğunu söyledi.Bu salgınla beraber tarım ve hayvancılığın, tarım topraklarının, meraların, otlakların, yaylaların, sulak alanların geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük önem kazanacağını aktaran Prof. Dr. Ekşi, "Salgın, Tarımla ilgili alanların korunması için ciddi önlemler alınması gerektiğini ortaya koymuştur. 

Tarım ve hayvancılık, aksayan sanayi üretimi sebebiyle açlıkla mücadele edilmesinde en önemli araç haline gelecektir bundan sonra. 

Küreselleşme, uluslararası seyahatlere sınırlama getirilmesi, sınır güvenliği, göç ve iltica akımlarında devletlerin duyarlılığı artacak; bu konularda önleyici politikalar geliştirilecektir." değerlendirmesinde bulundu.

Hukukun Çerçevesi değişebilir, Yeni boyutlar kazanabilir

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer, koronavirüs döneminde eğitim, öğretim dahil hemen her alanda faaliyetlerin dijital yöntemlerle yürütüldüğünü ve bunun hukuk alanında da yansımaları olacağına dikkati çekti.Dijital çağın getirdiği değişimin öneminin çok daha iyi anlaşıldığına vurgu yapan Sözüer, "Dijitalleşmenin hayatın her alanında getirdiği değişimler korona sonrası artarak devam edecektir. Bunun hukuk alanındaki etkileri de çok yönlü olarak ortaya çıkacaktır. Dijital teknolojilere sahip firmaların var olan gücü daha da artması muhtemeldir. Bu durum ise demokrasi ve kişi özgürlükleri açısından sorunlar doğurabilir." dedi.Serbest seçimlere dayalı çoğulcu demokratik rejimlerin bu güçlere karşı korunması gerektiğine işaret eden Sözüer, şöyle devam etti:Büyük krizlerin ortaya çıkmaması veya çıktığında 
önlenmesi için bilimsel bilginin değeri ve önemi anlaşıldı. En önemlisi evlerde kalınan bugünlerde özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğu idrak edildi. 

Özgürlükleri koruma mekanizmalarının etkinliğinin artırılması önemli bir gündem olacak. Korona sonrası dönemin ana teması; vatandaşların haklarını koruyan etkin ve güçlü hukuk devletinin, dijital çağdaki çoğulcu demokrasi içindeki yolculuğu olacaktır."

"Mahkemelerde Hesaplaşma olacak"

Uluslararası Öğrenci Akademisi Asya İhtisas Programı Sorumlusu Prof. Dr. Alemdar Yalçın, koronavirüs salgını kontrol altına alındıktan sonra bilim dünyasında büyük bir tartışmanın çıkacağını belirterek, "Bu pandeminin sorumluları aranacak. Bu tartışma bizim bilmediğimiz bazı Laboratuvar 
çalışmalarının kamuoyuyla paylaşılmasına da sebep olacak." dedi.Salgın sonrası dönemde bir hesaplaşma olacağına dikkat çeken Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:"Ülkelerin biyokimya ile ilgili araştırma merkezlerinde 1980'li yıllardan sonra başlayan iki temel çalışma var. 

Bunlardan birisi cep telefonu ve internet ağlarının yaydıkları mikro dalgaların insan ve çevre üzerinde etkisi. Bu konuda çok ciddi ve gizli çalışmalar var. İkincisi ise insanlara hayvanlardan bulaşan korona ve benzeri virüslerin birbiri ile genetik olarak eşleştirilerek kontrol edilmesi çalışmaları. Bu çalışmalarla ilgili bazı bilimsel makaleler yayınlandı. Kovid-19'un laboratuvar ürünü bir virüs olduğu üzerinde ciddi iddialar var. 

Sanırım bir ay içinde dünya kamuoyunda bunlar ciddi olarak tartışılacak ve uluslararası mahkemelerde hesaplaşma şekline dönecek."

"İnsan, Ne kadar İnsan diye durup Düşüneceğiz"

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Faik Demir, Yeni tip Koronavirüsün; 
Doğanın, teknolojiden ve bunun kölesi olmuş insandan intikamı olduğunu belirterek,
 "Kendi yaşam alanlarını yok eden insan, Sonunda, Kendisi de yok olma duygusuyla karşı karşıya kaldı.  Çaresizlik tüm Dünyaya çöktü, Zengin-Fakir, Güçlü-Zayıf, gelişmiş-geri kalmış hiç fark etmedi." dedi.  

Koronavirüs sınavını belli aşamalar çerçevesinde düşünmek gerektiğini aktaran Demir, aşamaları şöyle sıraladı:"İlk aşama, koronavirüsten kurtulma ve bu sorunun bertaraf edilmesidir. İkinci aşama koronavirüs sonrası devletlerin ve toplumların yaralarının sarılması, eski yaşama yani gündelik 
yaşama dönülmesidir. 

Ama esas sorun son aşamada; yani 'Neden bu sorun yaşandı, neden çözülemedi ve nerede yanlış yaptık?' sorularının cevaplarının aranmasında yaşanacaktır. İnsan aslında bu aşamada gördüğümüz gibi ciddi bir insanlık sınavından da geçmektedir. 

Bu sınavın sonucu da incelenecektir. Hangi hasletleri kaybettik ve acaba teknoloji robotu yaratmanın yanında insanı da mı robota çevirdik? 
'İnsan ne kadar insan?' diye durup düşüneceğiz.   

Peki koronavirüs sınavından ders çıkarmak ve bunu avantaja çevirmek mümkün müdür? 

Kuşkusuz her zaman, her sorundan çıkmanın ve mutluluğa ulaşmanın yolu mevcuttur. 

Bu süreçten ve zorluklardan çıkmanın ve ayağa kalkmanın belki de en kolay yollarından biri 'Ben' yerine 'Biz' demeyi öğrenmektir. 

'Ben' ve 'Biz' bir bölge, ülke, inanç ya da ideolojiyle sınırlı olmamalıdır. 
Tüm dünya olmalıdır. Ayrıca 'Biz' sadece insan da olmamalıdır. 

Tüm Canlılar ve Çevremizin 'Biz' olduğu Unutulmamalıdır. 

'Bir Musibet bin Nasihatten iyidir.' Sözünü hatırda tutmalı ve bu yaşanan süreçten dersler çıkarılmalıdır. 

Herkesin kendine mahkum olduğu bu dönem, bunları düşünmek için inanılmaz fırsattır."

"Ulus devletler yükselişe geçecek"

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Dünyayı kökünden sallayan salgın sürecinde verilen tepkilere, başvurulan 
yöntemlere ve yükselen taleplere bakıldığında, ulus devlet düşüncesinin bu kargaşadan güçlenerek çıkacağını savundu. Sokağa çıkma yasakları, karantina ve sosyal mesafe uygulamaları gibi salgının üstesinden gelmek için alınan tedbirlerin ulus devletleri kuvvetlendireceğini vurgulayan Coşkun, şunları kaydetti:"Ulus devlet kavramının yükselmesine neden olan diğer bir faktör ise bölgesel ve küresel ulus üstü yapıların bu sınavdan başarı ile çıkmamış olmalarıdır. 

    Salgın karşısında her Devlet kendi başına kaldı, her koyun kendi bacağından asıldı. 
    Dahil olunan birliklerden ve Örgütlerden beklenen ya da Umulan yardım ve destek gelmedi. 

     Mesela, 
AB'nin uzunca bir süre İtalya’ya yardım etmemesi İtalya’da hem büyük bir hayal kırıklığına neden oldu hem de AB’ye karşı öfke katsayısını yükseltti.  

BM ve Dünya Sağlık Örgütü gibi evrensel nitelikli yapılar da böylesi felaketlere etkili bir şekilde müdahale edemedi, çözüm üretmekte ve yaraları 
sarmakta aciz kaldı. 

   Koronavirüs tecrübesi, bütün herkesi tehdit eden felaketler karşısında, bir taraftan bu tehdidi bertaraf edecek dünya çapında organizasyonlara 
olan gereksinimi diğer taraftan da bu amaçla kurulan mevcut Organizasyonların yetersizliğini gösterdi. Ulus üstü organizasyonların bu yetersizliği, 
ulus devletlerin itibar tazelemelerine ve güç kazanmalarına yol açtı. 

   Devletlerin, Virüsten sonra da elde ettikleri bu Güçten kolaylıkla vazgeçmeyeceklerini öngörebiliriz." 



  https://www.haksozhaber.net/korona-sureci-ulus-devlet-ve-uluslararasi-duzeni-nasil-etkiler-125597h.htm


***