TARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Nisan 2020 Pazar

2000’ LERİN TARIM POLİTİKALARI VE BİRLİKLERİN KRİZİ

2000’ LERİN TARIM POLİTİKALARI VE BİRLİKLERİN KRİZİ





2000’ LERİN TARIM POLİTİKALARI VE BİRLİKLERİN KRİZİ


Prof. Dr. OĞUZ OYAN
CHP İzmir Milletvekili
Tariş Eski Genel Müdürü.,

    Türkiye’de, 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen kapsamlı Niyet Mektubuyla 1 Ocak 2000’den itibaren bir stand-by düzenlemesi başlatılmıştır.

    Böylece dış açık sorunu olmadığı halde IMF ile bu türden bir anlaşma yapılmasının ilk örneği de verilmiştir. Ama dış açık sorununun ‘yaratılması’ da gecikmemiştir. Döviz çıpasına dayalı “kademeli sabit kur” modelinden büyük bir cari açık sorunu ve devalüasyonu içeren bir mali krizle çıkılacağı, dünya pratiğinden bilinmekteydi ve bu, IMF açısından da bir sır değildi (IMF birinci başkan yardımcısının, bu yöndeki makalesi, Ocak 2001’de yayınlandığında Türkiye’de, Kasım 2000 krizi oluşmuş, Şubat 2001 krizi ise kuluçka halindeydi!).


    IMF’ye verilen ilk Niyet Mektubunu, alışılmadık bir biçimde 10 Mart 2000’de Dünya Bankası’na verilen Niyet Mektubu izlemiştir. 
    Dünya Bankası, ‘yapısal dönüşüm’ programından sorumlu olurken en fazla da tarımda, büyük bir altüst oluşun mimarlığına soyunmuştur. 
Daha sonra IMF’ye verilen birçok Niyet Mektubunda ve kriz sonrasında iman tazelemek için düzenlenen 3 Mayıs 2001 tarihli Mektupta, tarımdaki  dönüşüm, hep birinci sıradaki yerini korumuştur. Öngörülen ‘Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin, (TRUP veya İngilizcesiyle ARIP) tamamen DB gözetimine bırakılması, bu dönemin ilgi çekici bir özelliğidir.

Niyet mektuplarında, tarıma ilişkin yeniden yapılandırmanın özüne bakılırsa önerilen model, mevcut tüm dolaylı destekleme araçlarının kademeli olarak tasfiye edilerek 2002 sonuna kadar tek bir destekleme aracının, ‘Doğrudan Gelir Desteği’ (DGD)’nin yürürlüğe sokulması anlayışına dayalıdır. 10 Mart 2000’de, DB’na verilen niyet mektubunda açıkça ifade edildiği gibi, “Orta vadeli hedef, hükümetin sübvanse ettiği girdi, kredi ve temel mahsullerdeki fiyat desteklerine dayanan mevcut sistemin, zaman içerisinde küçük çiftçileri giderek daha fazla hedefleyecek doğrudan gelir desteği programı ile değiştirilmesidir” (Hazine, 2000/ II: 52).


   Bir diğer hedef, “Tarım Satış Kooperatif Birlikleri’nin, (TSKB’lerin) bağımsız kurumlar haline dönüştürülmesi”, “TSKB’lere tam özerklik sağlayacak yasanın çıkarılması” (…) ve “bu yasayla TSKB’lerin işletilmesinde bütün öncelik haklarının ve hükümetin rolünün ortadan kaldırılması”dır. Nitekim TSKB’leri, mali desteklerin dışına itecek olan yasal düzenleme, DB uzmanlarının hazırladığı yasa taslağı üzerinden  geliştirilecek ve henüz programın altıncı ayında, 16 Haziran 2000’de, 4572 sayılı yasayla yürürlüğe sokulacaktır.  

Doğrudan Gelir Desteği Dönemi

Önerilen DGD modelinin, Türkiye’de yıllarca denenmiş ve giderek olgunlaşmış destekleme kurumlarının ve politika araçlarının yerini alması isteniyordu. Karmaşık bir düzeneğin yerine önerilen bu tek parça politika aracı, başlangıçta her türlü üretim ve verimlilik referanslarından yalıtılmış son derece basit bir modeldi. Türkiye tarımı dönüştürülürken ayrıca bir deneme laboratuarı olarak da işlev görmesi isteniyordu.

   Dünyada bu tür cüretkâr bir politika kopuşunu uygulamış ülke örneği bulunmuyordu. Bir başka açıdan da DGD modeliyle, tarımsal desteklerde
köklü olduğu kadar hızlı bir gerilemenin yaratacağı toplumsal tepkileri yatıştıracak bir geçiş dönemi sosyal politika aracının devreye sokulması
amaçlanıyordu.

   DGD Programı 2001’de başlatılıp 2007 yılı sonu itibariyle tamamlanmıştır. (Ödemeler en az bir yıl gecikmeli olduğundan son ödemeler 2008 yılında yapılmıştır). Niyet Mektuplarında ortaya konulan gerekçelerden biri, 2000 öncesinin fiyat, girdi ve kredi desteklerinin daha çok zengin çiftçilere yaradığı ve tarım içindeki eşitsizlerin büyümesine katkıda bulunduğuydu.

   Yedi yıllık DGD uygulamasının gösterdiği ise bu dönemde, tarım ile tarım dışı sektörler arasındaki mesafenin tarım aleyhine açıldığı ama özellikle de tarım içindeki eşitsizliklerin büyümüş olduğuydu.

    DGD sistemi, mülkiyet esaslı ve dönüme göre sabit oranlı uygulandığından, iddianın aksine, en yoksul köylülere daha az ulaşmış veya daha az yarar sağlamıştır. DB raporu (2004: xi) bile, DGD’nin eşitsizlikleri arttıran niteliğini belirlemek durumunda kalmıştır.

    DGD uygulamasının destekleme sistemi içinde ağırlığının arttığı ilk yıllardan sonra hızla bir reel aşınma sürecine sokulduğu görülmektedir.
Bunun nedeni, esas olarak bu modelin başarısızlığının yaşayarak görülmesidir. DGD’nin destekleme sistemi içindeki payının azaltılması, diğer desteklerin arttırılması yoluyla değil; çiftçiye dönük DGD ödemelerinin eritilmesiyle sağlanmıştır. Üretici gözünde destekler çeşitlendirilerek bir illüzyon yaratılmış, ancak DGD ödemeleri toplamda azaltılmış, bu arada toplam tarım desteklerinin bütçe ve milli gelir payı düşük düzeylerde sabit tutulmuştur.

Sonuçta, 2000 öncesinin destekleme sistemini ‘adaletsiz’ olduğu gerekçesiyle ortadan kaldıranlar, uygulamaya koydukları destekleme sistemini de aynı gerekçeyle aşındırmaya ve giderek sistemden çıkarmanın gerekçelerini üretmeye çalışmışlardır.

Uğruna tüm dolaylı desteklerin ve destekleme araçlarının tasfiye edildiği -veya edilmeye çalışıldığı-DGD, işlevini tamamladıktan sonra sessizce  sistem dışına atılmıştır.
Yedi yıllık uygulama döneminin toplamı olarak üreticiye 13,1 milyar TL’lik DGD ödemesi yapılmıştır.
Yedi yılın toplamı olan bu tutar, tek bir yılın, 2008 yılının GSMH’sının yüzde 1,4’ü oranındadır; oysa 2006 yılının Tarım Kanunu’na göre tarıma desteklerin yıllık düzeyi, GSMH’nın yüzde 1’inden az olmamalıdır!

Uygulamanın Genel Sonuçları

    2000–2008 arasında uygulanan TRUP Projesi, bazı bakımlardan 2007 sonunda, bazı bakımlardan IMF programının sona erdiği Mayıs 2008’de ama her bakımdan, 31 Aralık 2008 tarihi itibariyle sona ermiş durumdadır. Ancak bu programın yerine tutarlı bir model koyamayan siyasal yönetim, söz konusu politikaların bozulmuş izleklerinde yürümekten başka bir çözüm üretememiş, 2006 yılında çıkardığı Tarım Kanunu’nu bile uygulamaktan aciz kalmıştır.

    2000 yılından itibaren uygulanan programın bazı sonuçlarının muhasebesini yaparsak, nereden bakıldığına bağlı olarak, TRUP’un “başarı” veya “başarısızlık” hanesine şunlar yazılabilir:

XX Tarımsal KİT’ler başta olmak üzere özelleştirme/ tasfiye/ küçültme/ işlevsizleştirme mekanizmaları önemli ölçüde sonuca ulaştırılmıştır;
(TÜGSAŞ, İGSAŞ, TEKEL, Tİ- GEM, TZDK, TMO, Şeker Fabrikaları gibi)
XX Tarıma yönelik destekler 2003- 2008 döneminin yıllık ortalaması olarak GSMH’nın yüzde 0,6’sına geriletilmiştir;
XX Tarımsal örgütlenme özellikle de TSKB’ler zayıflatılmıştır;
XX Üreticiler önce DGD’ye bağımlı duruma getirilmiş yani ‘üreten çiftçi’den ‘muhtaç çiftçi’ konumuna geçirilmiş, ardından da yüzüstü bırakılarak yeni bir ‘yoksul çiftçi’ kategorisi oluşturulmuştur;
XX 2000-2009 arasındaki 10 yılın birikimli tarım dış ticareti bilançosunun net bakiyesi negatiftir;
XX Özellikle girdi üretimi/ girdi fiyatları ile tarımsal ürün fiyatlarının oluşumu tamamen piyasaya bırakıldığı için dönem boyunca iç ticaret hadleri tarım aleyhine gelişmiştir (Boratav, 2009:11);
XX Tarım kredilerinin nominal faiz hadleri düşmekle birlikte düşüş, enflasyondan daha yavaş olmuş ve tarımın reel faiz oranları, negatiften pozitife dönmüştür; böylece tarımsal kredilerin toplam kredi hacmindeki payı, 1999-2000’deki ortalama yüzde 9,5 düzeyinden 2002-2008 arasında ortalama yüzde 4’e kadar gerilemiştir (Günaydın, 2009:187- 189). 



   Gerçi bu payın 2005’te yüzde 3,5’e kadar gerileyip 2008’de yüzde 4,6’ya çıkması, hacmen iki katı aşkın bir kredi genişlemesi anlamına da gelmiştir; bunun ardında hem yeni bir kredi genişlemesi konjonktürü hem de geri dönmeyen kredilerin yeni faiz yükleriyle canlı tutulmaya çalışılması vardır. Tarımsal krediler salt Ziraat Bankası üzerinden değil (bu Banka’nın tarımsal kredilerde 2004’te yüzde 98 olan payı, 2007’de yüzde 47’ye gerilemiştir); birçok özel bankanın ödeme vadelerini, hasat dönemine denk getiren tarımsal kredilerle sisteme girerek üreticileri çekebilmeleriyle de büyümüştür.

   Bu banka çeşitlenmesi, bir banka borcunu başka banka borcuyla kapatan üretici açısından da geçici bir sığınak oluşturmuştur; ancak çiftçilerin
önemli bir kesimi 10 yıllık TRUP dönemi sonunda icralık durumdadır ve bu nedenle üretimi terk etme aşamasındadır;

XX Tarımsal istihdamda hızlı bir çözülme yaşanmış; Ağustos 2000’de 8,9 milyondan Ağustos 2008’de 6,3 milyona gerilemiş yani 2,6 milyon işgücü açığa çıkmıştır; Kısacası 2000’lerdeki ‘yapısal dönüşüm’, öngörüldüğü ve istendiği gibi tarımsal katma değerin GSYH içindeki payını 
hızla geriletmiştir.

TÜİK’e göre 1998 fiyatlarıyla 2002’de yüzde 12,2 olan bu pay, 2007’de yüzde 8,9’a, 2008’de yüzde 9,2’ye gerilemiştir. (Maliye Bk., 2009:17-20) 

    Dolayısıyla 2000’lerde uygulanan Tarım Reformu Uygulama Projesi, tarım açısından son derece olumsuz etkileri ve geriye kalan tortularıyla anılacaktır.
IMF/DB ikizlerinin kendi adlarına herhalde en önemli başarıları, tüm desteklerin bütçede yer almasını ve bunların MG’in binde altısı civarında bir payı, pek aşmamasını sağlamalarıdır.

Bu, en fazla değer verilen, en kritik çıpadır ve faiz dışı fazla ve bütçe kontrolleri üzerinden sıkı denetime alınmıştır. Öyle ki IMF programı sonlandıktan sonra dahi bu yönde müdahalelerden geri durulmamıştır.
Bu çıpanın sınırları içinde kaldığınız sürece tarımsal politikalarla istediğiniz gibi oynamanıza, gerekirse DGD’den çıkmanıza, üretime dayalı destekler bile vermenize, bu bağlamda ‘havza modelleri’ oluşturmanıza göz yumulabilecektir.

Tarımda Dışa Bağımlılık..

    Nitekim 1998-2008 arasında, 10 yıllık IMF güdümünden sonra Türkiye’nin kendi yolunu çizebilecek politika esnekliğini tümüyle yitirdiği görülmektedir. Mayıs 2008’de, IMF programı sözde sona ermiş olmasına karşın, 2009 bütçesi görüşmelerinin son günlerinde IMF’nin görünmez eliyle kamu yatırımlarının ve tarımsal destek ödeneklerinin yüzde 10 düşürülebilmesi, görüntüyle gerçekliğin çakışmadığının yeni bir kanıtını oluşturmuştur. (Aslında 2008’e göre 2009 tarım destekleme bütçesi tam olarak yüzde 21 oranında azalmıştır). 

Kriz yılı olan 2009’da tarımsal desteklerin daha da düşürülerek GSMH’nın binde 5’ine geriletilmesi, Türkiye’nin ne ölçüde bağımlı kılındığının da bir başka göstergesi olmuştur.

   2010 yılı tarımsal destekleme öngörüsünün dahi 2007-2008 yıllarının ortalama düzeyini aşamaması, hatta 2010 bütçesine ilk kez konulan ve üç yıllık geçici bir ödeme olan fındık alan desteği hariç tutulursa, geriye 5 milyar TL düzeyinde bir destek tutarı kalacaktır ki 2007-2008 düzeylerinin ve 2009 için teklif edilen ama uygulanamayan ödeneğin dahi hayli altında kaldığı görülecektir.

    Tarımda Tasfiyenin Diğer

Adı: Birlikler Şimdiye kadar 16 TSKB’den ikisi (Kayısı Birlik ve Taskobirlik) fiilen kapanmış, bazıları neredeyse tarımsal faaliyetlerini durdurma  noktasına gelmiş (ÇUKOBİRLİK, Antbirlik gibi), diğerlerinin bir bölümü (Tariş Pamuk Birliği gibi) ürün alım dönemlerinde kaynak sağlayabilmek için –bankaların kredi hatları kapandığı veya aşırı risk primleri talep edildiği için- varlık satışına yönelmeye başlamıştır.

    Bankalara borç geri ödemeleri çerçevesinde, atıl taşınmazları yanında sınaî üretim tesislerinin bile bir bölümünü satan veya bunlarda üretimi durduran Birlik yöneticilerinin, “biz, asıl işimiz olan tarıma ve tarımsal ticarete dönüyoruz, sanayiden çekiliyoruz” türünden avunmalarla (veya ortaklarını avutmalarla) nereye kadar gidebilecekleri, kaç yılı daha kurtarabilecekleri, sınaî katma değere uzanmadan salt tarımsal katma değerle bir yaşama şanslarının olmadığını tekrar tekrar öğrenmeleri için daha ne kadar zaman ve varlık kaybedileceğini bilmek, kuşkusuz bilinçli kooperatif ortaklarının hakkıdır.

    Peki, bu duruma nasıl gelindi ve çözüm nerede?

Birincisi, Dünya Bankası’na taahhüt edildiği gibi, 16 Haziran 2000 tarihinde 4572 sayılı TSKB Yasası çıkarılarak, “Kooperatif ve Birliklere (…) devlet veya diğer kamu tüzel kişilerinden herhangi bir mali destek sağlanamaz” hükmü getirildi ve böylece TSKB’ler için idam fermanı da yazılmış oldu. Aynı yasayla Birliklerin tepesinde kurulan Yeniden Yapılandırma Kurulu (YYK), bu tasfiye sürecine nezaret etme birimi olarak ortaya çıkarıldı.

    Yedi kişilik kurulun sadece bir üyesi Birlikler temsilcisiydi. Bir özendirme ve havuç politikası olarak Birliklerin (Fiskobirlik gibi bazı birlikler hariç), 2000 öncesinin borçları silindi ve böylece YYK kararlarına uymaları sağlandı.

     İkincisi, yeterli ve uygun koşullu kredi desteği sağlayamayan Birlikler, 2000-2010 döneminde yeniden ağır bir borç yükü biriktirdiler.

2000 sonrasında, 250 milyon TL’lik Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kredisiyle Birliklere sağlanan kaynaklar (her yıl yapılan geri ödemelere
rağmen) Şubat 2010 itibariyle 920 milyon TL’lik bir DFİF borcuna dönüştü. Buna, Birliklerin kamu ve özel bankalara olan borçları dahil değildi.

Üçüncüsü, TSKB yönetimlerinin birçoğu, işleyen sürecin niteliğini zamanında kavrayamadılar; 4572 sayılı yasanın kendilerine tanıdığı özerkliğin aslında bir tasfiye programının havucunu oluşturduğunu göremediler; bunu ortaklarına zamanında anlatıp tepkilerini örgütlenemedi ler; zaman kazanmaya ve günü kurtarmaya çalıştılar.

   Birlik yönetimlerinin daha önemli stratejik hatası, ürün alımında Birliğin yeterince kaynak sağlayamadığı dönemlerde yöneticilerin, günü kurtarmak için ipotekli banka kredilerine başvurmaları oldu. Oysa asıl yapılması gereken, DFİF kaynağı sağlanamayan yıllarda ürün alımını yapmayarak üretici ile tarımdaki tasfiyenin asıl sorumluları olan siyasi iktidarı karşı karşıya getirmekti.

   Böylece hem üretici ortaklar gerçek sorumluları daha iyi görebilir hem de şimdi ipotekli taşınmazlarını değerinin altında pazarlayarak borç ödemek
noktasında olmazlardı. Kuşkusuz bunun için Birlik içi iktidar kavgaları yerine tam bir dayanışma gerekiyordu ki bu, hiçbir zaman sağlanamadı.
Gene de süreci kötü yönetmekten kaynaklanan bütün bu hataların, Birliklerin bugünkü duruma düşmelerindeki payı yüzde 20’yi aşmaz.
Asıl sorumluluk, bir ulusal tarım politikası olmayan ve bu nedenle de TSKB’leri gözden çıkarabilen teslimiyetçi yönetim anlayışlarındadır.

TARİŞ ve Birlikler İçin Çıkış Yolu

    Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri, tarımda var olan en önemli örgütlenmiş kesimi temsil etmektedir.

    Dolayısıyla Birliklerin elindeki en önemli güç, 14 Birliğin 700 bini aşkın ortağının haklı taleplerinin -siyasi görüş farkı tanımadan- harekete geçirilebilmesinden başkası değildir.
Ancak bu durumda seslerini Ankara’ya hatta Washington’a duyurabileceklerdir. O zaman siyasi iktidarın şimdi yapmaya çalıştığı gibi tüm sorumluğu, Birlik yönetimlerine atarak sorumluluktan kurtulma çabası sonuçsuz olacak ve çözüm üretmek zorunda kalacaktır.

Peki, hangi ortak talepler?

Birincisi, 4572 sayılı yasanın yerine geçecek yeni bir düzenlemenin yapılmasıdır. Yeni düzenleme, 4572’dekinin tam tersine, TSKB’lere finansman desteği sağlamayı bir devlet görevi olarak benimsenmeli ve yasal zorunluluğa bağlamalıdır. Dolayısıyla Hükümetçe yıllardır hazırlığı yapıldığı halde Meclise sunulamayan ama gerçekte tasfiye sürecini devam ettirmekten başka bir önerisi de olmayan taslağın yaklaşımı, tümden değiştirilmelidir. (Bu konuları düzenleyen bir yasa teklimiz, üç yıldır TBMM’de görüşme sırasını beklemektedir).

İkincisi, Birliklerin birikmiş DFİF borçlarının hemen tahkime tabi tutulmasıdır. (250 milyon TL olarak başlatılan bu krediler eğer faizsiz verilmiş ve döndürülmüş olsaydı, Birliklerin bugün geri dönmemiş 920 milyon TL DFİF borcu olmayacaktı).

Üçüncüsü, Birliklerin banka borçlarının bir kerelik Hazine hibesiyle (bir doğrudan gelir desteği mantığıyla) temizlenmesidir.


İkinci ve üçüncü sıradaki desteklerin finansmanını sağlamak için 2006 tarihli Tarım Kanunu’nda yazılı hükmün, yani bütçeye konulan tarımsal destek ödeneklerinin, milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmünü harekete geçirmek fazlasıyla yeterli olacaktır. Tarıma yüzde 1 destek sağlanıyor olsaydı, 2010’da bugünkü 5,7 milyar TL yerine 10 milyar TL’lik bir destek düzeyine ulaşılırdı. Bu, yaklaşık 4,3 milyar TL’lik ek finansmanın sadece üçte biri bile Birliklerin birikmiş mali sorunlarını hemen çözmeye yeterli olacaktır.

   Dördüncüsü, bundan böyle Birliklere fiyat enflasyonunun en fazla yarısı düzeyindeki faizlerle DFİF kaynaklı kredi kullandırılmasıdır.
(Bu kredi kolaylığının istismar edilmesi riskine karşı, geçmiş deneyimlerden edinilmiş denetim düzenekleri getirilebilir). Yılın iki ayında yoğun ürün alımı yapan, sonra bu ürünleri aynen veya ilk dönüştürmelerini (çırçırlama, zeytin sıkma, üzüm temizleme gibi) yaparak 10 ay boyunca borsada satan bir Birliğin stok maliyetlerini başka türlü karşılayamazsınız.


Eğer Kooperatif birlikleri olacaksa–ki mutlaka olmalıdır- onlara bir kamu finansmanı desteği şarttır.
Beşincisi, arz açığı olan ürünlerde (yağlı tohumlar ve bitkiler…) fark ödemesi sistemi devreye sokulurken, arz fazlası olan ürünlerde (fındık, çekirdeksiz kuru üzüm gibi) ise -alternatif ürün geliştirme etkin bir biçimde desteklenirken-, devlet adına destekleme alımı yapılmasıdır.
(Fark ödemesi için bugünkü iktidarın, 2006 tarihli kendi Tarım Yasası’nın ilgili hükmünü uygulamaya sokması yeterlidir).

    Altıncı olarak, ülkenin tarım ve dış ticaret politikalarının ülke çıkarları ekseninde yeniden tanımlanmasıdır.
Gümrük Birliği’nin makul bir sürede tam üyeliğe götürmediği görüldüğüne göre Türkiye’ye, üçüncü ülkeler karşısında avantajdan ziyade yükümlülük getiren Gümrük Birliği düzenlemesi mutlaka değiştirilmeli ve hiç olmazsa Türkiye’nin üçüncü ülkelerle ayrı ayrı ikili anlaşma yapması şartına bağlanmalıdır. 

     Unutulmamalıdır ki düşük fiyatlı veya dampingli/düşük gümrüklü Çin-Hindistan-Pakistan-Bangladeş ipliği ithalatı nedeniyle, Türkiye’deki 350
iplik fabrikasının yarısından fazlası kapalıdır, geri kalanın da bir bölümü düşük kapasiteyle çalışmaktadır.

    Sonuç olarak iktidar, uyguladığı politikaların da bir sonucu olan krizin sonuçlarıyla daha iyi mücadele edebilmek, tarımda yol açtığı sorunlara
çözüm getirebilmek, kendi tarım yasasını tüm hükümleriyle uygulamak ve 4572 sayılı yasayı doğru yönde değiştirmek üzere tarımın tüm örgütlü kesimleriyle derhal diyaloğa girmeli ve tarım politikalarını yeniden şekillendirmelidir.


Kaynakça


BKK (15 Temmuz 2009), “Fındık Üreticilerine Alan Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne Geçen Üreticilere Telafi Edici Ödeme Yapılmasına
Dair Karar”, Resmi Gazete, 15.7.2009.

Boratav, Korkut (2009), “Tarımsal Fiyatlar, İstihdam ve Köylülüğün Kaderi”, Mülkiye, Bahar sayısı, Cilt XXXIII, ss. 9-23, Ankara.

Dünya Bankası, 9 Mart 2004, TURKEY: A Rewiev of the Impact of the Reform of Agriculture Sector Subsidization. (Katkıda
bulunanlar: Mark Lundell, Julian Lampietti, Rashid Pertev, Lorenz Pohlmeier (DB’nın Türkiye TRUP/ ARIP proje sorumlusu), Halis Akder,
Ebru Ocak, Shreyni Jha).

Günaydın, Gökhan (2009), “Türkiye Tarım Politikalarında ‘Yapısal Uyum’:2000’li Yıllar”, Mülkiye, Bahar sayısı, Cilt XXXIII, ss. 175-221, Ankara.

Hazine Müsteşarlığı (2000/I), Enflasyonla Mücadele Programı Politika Metinleri, (Cilt I: Niyet Mektubu, Para Politikası, 
Ekonomik Kararlara İlişkin Mevzuat), Ocak, Ankara.

Hazine Müsteşarlığı (2000/II), Enflasyonla Mücadele Programı Politika Metinleri, (Cilt II: Niyet Mektupları ve Ekonomik Kararlara
İlişkin Mevzuat), Temmuz, Ankara.

Maliye Bakanlığı (2009), Yıllık Ekonomik Rapor, Ankara

Oyan, Oğuz (2004), “Tarımsal Politikalardan Politikasız Bir Tarıma Doğru”, Neşecan Balkan, Sungur Savran (hazırlayanlar), Neoliberalizmin
Tahribatı 2, 2000’li Yıllarda Türkiye içinde, ss. 44-67, Metis Yayınları, İstanbul.


Oyan, Oğuz (2009), “IMF ve Dünya Bankası’nın Tarım Reformu Uygulama Projesi’nin Bilançosu”, Mülkiye, Cilt XXXIII, sayı 262,
Bahar 2009, ss.237-253, Ankara.


Oyan, Oğuz (2010) “Tarımda IMF-DB Gözetiminde 2000’li Yıllar”, Prof. İzzettin Önder için 2010’da yayınlanacak Armağan’da yer alacak.


EGİAD YARIN, DERGİSİ - İZMİR
YönetimYeri: 
Punta İş Merkezi 1456 Sokak 
No:10Kat:8 
Alsancak/İZMİR 
Tel-Fax:(232)4223000pbx 
egiad@egiad.org.tr 
www.egiad.org.tr 

***

8 Ekim 2018 Pazartesi

TÜRKİYE’DE YAPILABİLECEK YATIRIMLAR HAKKINDA…

TÜRKİYE’DE YAPILABİLECEK YATIRIMLAR HAKKINDA…

Muzaffer DELİGÖZ
 
AB giriş sürecinin hızlanması, son Küresel krizin diğer ülkelere göre daha az zararla atlatılması ve Ekonomideki düzelme sonucu Uluslar arası Derecelendirme kurumlarının Türkiye’nin notunu BB ye yükseltmeleri Yatırım Bakımından Türkiye’nin uygun hale geldiğini göstermektedir.
Türkiye’de yapılacak yatırımlar konusunda, süresi kısa da olsa yaptığımız bir araştırma sonuçlarını aşağıda sunacağız. Türkiye’de birçok sektör en karlı durumda yatırımcılarını bekliyor.
Geçmiş yarı asrın en zenginleri olarak Çelik krallarını görüyorduk. Şimdilerin en zenginleri ise, bilişim patronları oldu. Yani devir değişti, asır başkalaştı. Biz sektör araştırması yaparken bu gerçeklere dikkat etmek istedik.
Dikkat ettiğimiz bir diğer husus da, 2 yıl içinde Türkiye’de Yatırım kararı alan Yabancı firmaların ilgilendiği sektörleri nazara aldık.
Şu anda Türkiye’de Yatırım yapılabilecek sektörlere geçmeden önce, bizim araştırmalarımız için önemli olan bir hususu belirtmek isterim.
1- “YATIRIM YAPMAK” tan ne kastedildiğinin sarihleştirilmesi gerekir. Zira;
  • Tamamen yeniden bir Yatırım yapılabilir.
  • Mevcut bir tesis, işletme veya fabrika satın alınarak; sermaye ve yönetim konusunda reorganizasyon yapılarak bir yatırım yapılabilir.
  • Muvaffak olmuş, en az 5 yıllık bilançosu sağlam, karlılık ve Pazar payı mükemmel olan bir firmanın yeni atılımları için ihtiyaç duyduğu sermayeyi vererek, firmaya ortak olunabilir..
Bu husustaki bilgiler elimizde olmadığı zaman yanlış seçim yapabileceğimiz gibi, ilişki kurduğumuz kişi ve firmalar nezdinde de itibar kaybımız olacaktır.
BU bakımdan nasıl bir yatırım düşünüldüğünün bildirilmesi gerekmektedir.
2-Arzu edilen Yatırım tek bir yatırım için mi, yoksa birkaç yatırım için mi düşünülüyor. Bu üzerinde çalışılacak konu bakımından önem kazanıyor.
3- Yapılacak yatırımda (ister yeni, ister iştirak olsun) ödenecek paralar; yapılacak yatırım planlamasına ve ödeme planına göre olacağından bahsedilen paranın ne kadar süre içinde  (1-2-3 yıl gibi) ödenmesi düşünülüyor. Bugün Türkiye’de 500 milyon € luk bir ödeme peşin yapıldığında 1,500 milyon € işletme satın alınabilir. Tabii bunun kalan miktarının bir bölümünü yatırım bir bölümünü de sermayedar ödeyebileceği gibi, bir bölümü de kredi olarak bulunabilir. Bu arada AB fonları da düşünülebilir. Peşin ve vadeli ödenecek miktarlarla, ödeme aralıkları belirtilirse daha sağlıklı seçim yapılabilecektir.
4- Yapılacak Yatırım için TC nin Devlet Teşvikleri de mevcuttur. Yatırım sektörüne göre bu teşviklerden de istifade edilebilir.
Bu hususları belirttikten sonra Türkiye’de yatırım yapılabilecek bazı sektörler üzerinde bilgi vermek istiyorum.
1-       İnşaat (Konut-Boru Hattı)
2-     Enerji
3-     Bilişim
4-     İnşaat Malzemesi üretimi
5-     Gıda
Bu konuları ayrı ayrı incelemek istiyorum.
 
1- İNŞAAT:
Türkiye’de İnşaat denilince ilk akla gelen KONUT İnşaatları oluyor. Büyük Konut açığı bu algılamanın yanlış olmadığını gösterirse de; Konut’ta yer alan Devletin TOKİ ve özel sektörün binlerce firması olduğu düşünüldüğünde özel bir durum olmadıkça Konut İnşaatına girilirken çok düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz. Zira; TOKİ’nin çok uzun vadeli ve nerede ise maliyetine verdiği Konutlar; diğer firmaların da % 25- 40 olan kar oranlarını düşürdüğü ve peşinatsız uzun vadeli satışların arttığı günlük gazetelerde yer alan ilanlardan anlaşılıyor.

tarafından Esenyurt'ta inşa edilen  konut fiyatları 90 Bin Tl'den başlarken 220 Bin TL'ye kadar yükseliyor.Şirket kendi bünyesinde peşinatsız 60 aya sıfır fazile taksit imkanı sunuyor.Aylık taksitler 1500 TL'den başlıyor. 229 Konuttan oluşacak projede 45 metre karede  90 metrekareye kadar 1+1 daireler yer alıyor. Projenin teslim tarihi Mayıs 2011 olarak öngörülüyor.
 

Akiş 
,     

ve ortaklığıyla  yapılan  yeni bir kampanya başladı. Akkoza’da fiyatları 119 bin 700 liradan başlayan konutlar 
yüzde 1 peşinat ile 80 ay 1590 lira taksitle alınıyor. İş Bankası’ndan konut kredisinin kullanıldığı kampanya kapsamında peşin ödemelere ise yüzde 25’lere varan indirim de uygulanıyor. Projede 50 metrekare ile 566 metrekare arasında 1+1, 2+1, 3+1, 4+1, 5+1 ve penthouse daireler yer alıyor.

Alper İnşaatİstanbul Kartal’da inşa edilen Selective Kartal Evleri’ndeki daireleri sıfır peşinat ya da peşinata yüzde 15 indirim seçenekleriyle satışa çıkardı. Ayrıca 120 ay vadeye yüzde 0.94 faiz uygulanıyor. Fiyatları 137 bin liradan başlayan daireler, sıfır peşinat ve 12’nci ayda 34 bin liralık ara ödeme seçeneğinde 1437 liradan başlayan taksitlerle satılıyor. Selective KartalEvleri’nde 67 ile 146 metrekare arasındaki 178 dairenin fiyatları 133 bin 500 liradan başlıyor, 275 bin liraya kadar çıkıyor.
Türkiye’de inşaat sektörüne girilecekse bizim teklifimiz daha değişik olacaktır. Bu sektörde en karlı kısım “KAZI” dır. Kazı, Petrol Boru Hatları, Su projeleri, Belediyelerin alt yapı projelerinde yapılır. Türkiye’nin toprak yapısı itibariyle en kolay işlerden biri kabul edilir. Ser kayalarla kaplı kazı alanları azdır. Zaten işveren sert zeminler için ayrıca fiyat ödemesi yapar.
Başbakan’ın Türkiye’yi Petrol Boru hatlarının geçiş merkezi haline getirmek için 8 yıldır yaptığı çalışmaların sonuçları alınmış; bu gün Türkiye Rus, Türk Cumhuriyetleri, Irak ve Haliç Petrol ve Doğalgazı’nın Avrupaya nakil hattının merkezi haline gelmiştir. Bu sebepledir ki; Komşu Ülkelerle özellikle Ermenistan, Suriye ve, Yunanistan ile “sıfır sorunlu” ilişkiler hedeflenmiş, terörün bitirilmesi ile ilgili önemli atılımlar yapılmıştır.
Bu gelecek 10 yılda Türkiye’de ve komşularında binlerce Km. lik Doğalgaz ve Petrol Boru hatlarının kurulması demektir. Bunlardan en önemlisi olan “Nabucco” dur.
Nabucco Nedir ?

Nabucco boru hattı, Ankara’da 13 Temmuz 2009 günü hükümetler arasında imzalanan anlaşmayla başlamıştır. Ortak bildiriye Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Avusturya Başbakanı Werner Faymann, Bulgaristan Başbakanı Sergei Stanishev, Macaristan Başbakanı Gordon Bajnai, Romanya Başbakanı Emil Boc imza koydu. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da anlaşmayı imzaladı. İmza töreninde ayrıca Gürcistan Cumhurbaşkanı Mikheil Saakashvili ile Irak Başbakanı Nuri El-Maliki da katıldı
 

Nabucco boru hattı Türkiye'den ABülkelerinedoğal gaztaşımak amacıyla yapılması düşünülen uzun geçişli birboru hattı taşımacılığıprojesidir. Avrupa'nın en büyük doğal gaz tedarikçisi konumundaki Rusya'dan yapılan sevkiyata alternatif olması amacıyla daha çok ABDveABtarafından desteklenmektedir
Türkiye'den başlayacak olan 3,300 km'lik bir boru hattının inşasına 2010'da başlanıp 2014 de bitirileceği duyurulmuştur. Besleme hatlarıyla birlikte Türkiye’deki kısmın uzunluğu 2000 km,  yani hattın yüzde 60’ı olacak. Bu anlamda bakıldığında Türkiye'ye projenin gövdesidir.
Türkiye'den çıktıktan sonra terminal ülke Avusturya'ya kadar sırasıyla BulgaristanRomanyave Macaristan'dan geçek boru hattı ortakları eşit hisse ile BOTAŞ (Türkiye), Bulgargaz (Bulgaristan), Transgaz (Romanya), MOL (Macaristan), OMV (Avusturya) ve RWE (Almanya)'dir. 2020yılında 31milyar metreküp doğalgaz taşıyacağı varsayılan hat, aynı zamanda AB'nin Trans-Avrupa Enerji Hattı'nın bir parçası olarak öngörülmektedir.
Hat Erzurum'da Türkiye-İran Doğalgaz Hattıile birleşerek, yine yapımı düşünülenTrans-Kafkas Gaz Hattıile bağlanacaktır. Bu özellikleriyle hat, hem Orta Asya'yı, hem de Orta Doğu'yu gaz hatları olarak bağlayacak ve batı ucunda Avusturya'nın temel doğal gaz taşıyıcısı hattı olan “












Baumgarten an der March” Hattı ile birleşecektir.

 
Diğer Boru Hatları:
 
Rus ve Hazar havzası karbon fosili yakıtlarının Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılabilmesi için çok sayıda boru hattı projelendirildi. Bir kısmının inşaatına başlanan, bir kısmı ise hâlen proje aşamasında olan Rusya, Arap Ülkeleri ve Türk devletleriyle bağlantılı bu hatların bazıları şunlardır:
·         Mavi Akım: Rusya’dan başlıyor, Karadeniz’in altından geçerek Samsun limanına 60 kilometre uzaklıktaki Durusu terminaline uzanıyor. 16 milyar metreküp kapasitesi bulunuyor.
·         Batı Doğalgaz Hattı: Rusya’dan başlayıp ve Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye’nin Trakya Bölgesine ulaşıyor. 8 milyar metreküp doğalgaz taşıyor.
·         İran-Türkiye Hattı: İran’ın kuzeyinden girip, Bakü-Tiflis-Erzurum Hattı ile birleşiyor. yaşadığı problemler yüzünden, Bakü – Ceyhan boru hattının güzergahı Gürcistan üzerinden geçerek uzamış ve toplamda 1760 kilometreyi bulmuştur.
·         Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Hattı: Azerbaycan’ın Hazar kıyılarından Gürcistan üzerinden Akdeniz’deki Ceyhan limanına uzanıyor. Temmuz 2006 tarihinde hizmete girmiştir.
·         Irak-Türkiye Petrol Hattı: Irak’ın Kerkük ve diğer üretim sahalarından Ceyhan Yumurtalık Terminali’ne ulaştırılıyor.
·         Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi: Türkiye üzerinden Avrupa’ya yıllık 31 milyar metreküp doğalgaz taşınması planlanıyor. Azerbaycan ve Türkmenistan kaynaklarıyla doldurulması amaçlanıyor. Uzun vadede de Irak, İran, Mısır ve Rusya’nın da bu sistemi beslemesi isteniyor.
·         Türkiye-Yunanistan-İtalya Hattı (ITGI): Türkiye’den Yunanistan’a kadar yapımı bitti, gaz taşıma başladı. Yunanistan-İtalya arası yapılacak.
·         Mısır-Türkiye Hattı: Mısır gazını Türkiye’ye ulaştıracak, Nabucco’ya bağlanarak Avrupa pazarına ulaşacak.
·         Aktau - Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan’a aktarılması Projesi
·         Centgaz - Orta Asya Doğalgaz Boru Hattı Projesi (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan)
·         Atasu-Sincan Boru Hattı: Türkmenistan-Çin, Kazakistan-Çin doğalgaz boru hattı projesi,
·         Hazar-Hindistan petrol ve doğalgaz boru hattı projesi.
Görüldüğü üzere gelecek 10-15 yıl içinde Türkiye bir baştan bir başa Petrol ve Doğalgaz hatları ile döşenecek. Hat döşeme işleri yanında ayrıca; Boru tedariki, Depolama tesisleri, Nakliye, Yönetim binaları gibi başka inşaat ve işler de ortaya çıkacaktır.
2- ENERJİ

Bu gün Türkiye’de;
1.       Kömür, Petrol, Doğalgaz gibi Carbon fosili maddelerinden oluşan enerji kaynakları
2.      Su gücünden istifade ile elektrik üreten Hidro Elektrik santralleri
3.      Güneş, Rüzgar, Jeotermal, dalga ve bioenerji,
4.      Nükleer Enerji yoluyla enerji elde edilmekte veya edilmek için projeler hazırlanmaktadır.


1.   ve 2. grup enerji kaynakları bugün Türkiye enerjisinin nerede ise tamamını temin etmektedir. 3. grup enerji % 6 civarında , 4. grup enerji halen mevcut olmayıp, yapımı için projelendirme safhasındadır.
Türkiye’de Devlet şu anda küçük nehir ve ırmaklarda bend ve küçük barajlar kurularak buradan enerji üretmeye önem verdi. Bunun için bütün yurtta bu tarzda bend ve baraj kurulabilecek yerleri tespit ederek, buraları isteyenlere dağıttı. Buralarda üretilen elektrik devlet tarafından satın alınacağından pazarlama sorunu yok. Bu suretle 350 civarında belge dağıtıldı. Bu yetki belgesi alan bazı kişiler bu tesisleri yapacak sermayeleri olmadığı halde bu belli miktarda teminat yatırarak bu belgeleri aldılar. Şimdi bu kişiler hakiki yatırımcılara bu belgeleri satarak menfaat temini yoluna gidiyorlar.
Ayrıca Devlet 50 den fazla orta büyüklükte baraj yaparak elektrik temin etmek için bu ay sona eren bir ihale açtı. Çok sayıda müteahhit firma bu ihaleye iştirak ederek bu barajları yapmayı taahhüt etti.


Türkiye 3. grupta bulunan Güneş, Rüzgar ve bioenerji konusuna da önem veriyor. Yenilenebilir Enerji adı verilen bu grupta enerji maliyetleri biraz yüksek olsa da, geleceğin enerji kaynağı kabul edildiğinden Devlet bu sektörü teşvik etmek istiyor. Nehir Santralleri-Jeotermal enerji kaynakları-Güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi konusunda çok yakında bir kanun çıkarılacağını Enerji Bakanı açıkladı.
Türkiye ve AB, 2020 yılında bu yenilenebilir enerjinin toplam enerjiye göre %20 olmasını hedefleniyor. Japonlar yeni yapılan konutların üzerini tamamen güneş enerji panelleri ile kaplıyorlar. Bütün bunlar bu enerji konusunun gelecekte çok önem kazanacağının göstergesidir.
 
Enerjide bir diğer bölüm Jeotermal Enerjidir.

Yeraltındaki sıcak suların oluşturduğu Jeotermal kaynaklar şu ana kadar sadece Hastalık tedavileri için Kaplıcalarda kullanılıyordu. Yer altı sularının 40*-230* olması bunlardan elde edileceğini gösterince enerji olarak kullanılmaya başlandı.
Özellikle Batı Türkiye’de Seralarda, Balık çiftliklerinde ve konut ısıtılmasında kullanılıyor. Avrupa’nın en büyük Dünyanın 5. serası Aydın’da (Batı Türkiye) kuruldu. Bütün sera Jeotermal su ile ısıtılıyor. Seranın yıllık ihracatı 10 milyon $ ulaştı.
Jeotermal Enerjinin Türkiye’de kullanımı böylece başlamış oldu. Çok miktarda yer altı suyu bulunan Türkiye’nin geleceğinde jeotermalin önemli bir yeri olacağı kesindir.

3- BİLİŞİM:

Yatırım Konularından biri de bilişimdir. Bilişimi en etkin şekilde kullanan Avrupa ülkelerinden biri de Türkiye’dir. Bunun için Dünya Bilişim Devlerinin gözü Türkiye üzerindedir. BU şirketler artık yatırımlarını Türkiye’de yapmaya başlamışlardır.


Bunun yanında gerek Devlet sektörü, gerekse çoğunluğu gençlerden oluşan firmalar bilişimde özgün eserler vermeye başladılar. Bu buluşların patent sayıları her geçen gün artmaktadır.
 Devlet firmalarından TUBİTAK, ASENSAN gibi kurumların çeşitli konularda geliştirdiği projeler bütün dünyada dikkatle izlenmektedir. ASELSAN çok yakın bir geçmişte Askeri Jetlerin elektronik sistemlerinde çok önemli değişiklik ve buluşlara imza atmıştır.
BU konuda küçük bir araştırmamız; bu konuda ortak olunabilecek bazı projelerin bulunduğunu görmüştür. Çok büyük paralar sarf edilmeden teknoloji ve yazılımlar sayesinde büyük karlar alınabilmektedir.

4- İNŞAT MALZEMESİ:

Çok büyük miktarda konut inşaatının yapıldığı Türkiye’de binlerce çeşit inşaat malzemesinin gerekliliği tabiidir. Bunların bazıları da ithal edilmekte, birçoğu da yerli olarak üretilmektedir. 
Yatırım yapılabilecek inşaat malzemesi üretimi bizce; aynı vasıfta eşiti bulunmayan malzeme olmalıdır. Bugün Türkiye’de en fazla kullanılan tuğla-briket-asmolen gibi temel yapı malzemeleri uzun yıllardır gelişme göstermeyen aynı malzemelerdir.
Şu anda bu konuda bir yenilik olarak patenti alınmış ve üretimi yapılarak piyasaya sunulmuş yeni bir malzeme ortaya çıkmıştır. Diğerlerinden daha kullanışlı ve faydalı olması yanında fiyat bakımından farklı olmayan bu malzemenin üreticileri; bunu bütün Türkiye’ye yetecek şekilde üretebilmek için sermayeye ihtiyaçları bulunduğunu söylüyorlar
 
5- GIDA:

Dünya’nın gittikçe Gıda bakımından fakirleşmesine mukabil, bazı ülkelerde kullanılmayan imkânların varlığı bir gerçek. Bu konuda bundan 10 yıl önce haberdar olduğum bir konu halen önemini muhafaza ediyor.
Bu, insanların temel gıda maddesi olan ET konusundadır. Deli Dana hastalığı yanında kuraklık sebebiyle hayvan varlığı gittikçe azalmaktadır. Teknik yollarla Küçük baş- büyük baş ve kümes hayvanlarının çok üretilmesine gayret gösterilmektedir.


BU gayretler devam ederken, Türki Cumhuriyetlerde bulunan yüz binlerce baş hayvan varlığı kimsenin dikkatini çekmemekte veya oradaki şartlar sebebiyle ilgilenilmemekte dir.
Benim 10 yıl önce Kazakistan bölgesinde yaptığım bir çalışmada korkunç miktarda küçükbaş hayvan varlığının bulunduğu, canlı 40-50 Kg.lık koyunların 20-25 $ yani 1 kg taze etin 1-1,5 dolara mal olduğunu gördüm. Bunların Türkiye’ye canlı olarak getirilmesi için yaptığımız çalışma yolun uzak olması, uçak bulunamaması sebebiyle akim kaldı.

O zaman geliştirdiğimiz projeye göre; bu hayvanların oldukları yerde kesilerek, Avrupa ve Türkiye’ye sevkinin daha uygun olacağı anlaşıldı.
Bunu gerçekleştirmek için çok büyük yatırımlara gerek olmadığı, yapılacak bir kesimhane ve buzhane ile nakil için alınacak frigofirik araçların (refrigerator truck) yeterli olacağı anlaşıldı.
Bugün bu projenin fiyatlarında meydana gelen değişikliği öğrenmek için Türkmenistan ve Kazakistan’dan aldığımız bilgilere göre;

Ülke                                  Canlı 40-50 Kg koyun           Et maliyeti Kg.           
Türkmenistan                               70 $                                        2.5 $              
Kazakistan                                    50 $                                        2 $                 

     Şu anda Almanya’da Et 7 $/kg, Türkiye’de ise 16 $/kg . Arjantin, Brezilya, Uruguay’da ise 2$/kg.
Türkmenistan veya Kazakistan’da yapılacak bir kesimhane ile küçük ve büyükbaş hayvan kesimi yapılarak “HELAL” karkas et, parça et yapılabileceği gibi sucuk, sosis, salam vs yapılabilecektir. Ayrıca; deri, sakatat, kelle ve diğer kısımlar da değerlendirilecektir.
Bu yatırımın tutarı yapılacak bir fizibilite ile çıkarılabilir.