Türkiye-ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye-ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2019 Pazartesi

Türkiye, ABD'yle Rusya arasında denge arıyor.,

Türkiye, ABD'yle Rusya arasında denge arıyor.,



Armağan KULOĞLU
oakuloglu@gmail.com 

21 Temmuz 2018


Suriye'nin kuzeyinden kaynaklanan tehdidin, ABD'nin tutumundan dolayı bundan sonra da devam edeceği anlaşılıyor.Diğer taraftan da Türkiye, ABD'yle Rusya arasında sıkıştığından, denge sağlamaya çalışıyor.Fırat'ın doğusunda birleşik yönetim kurma çalışmalarıABD'nin desteğiyle Suriye kuzeyinde bir bütün halinde yönetim kurmaya çalışan PYD/YPG/PKK'nın çabaları, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla akamete uğratılmış, İdlip'te sağlanan durumla da Akdeniz'e ulaşma ümitleri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Menbiç'te sağlanan mutabakat çerçevesinde, tehdidin bu bölgeden de uzaklaştırılması süreci devam etmektedir.Ancak bu bölgelerden kaçan ve intikal eden PYD/PKK mensupları Fırat'ın doğusuna geçmiş, buradaki güçlere katılarak bölgedeki varlığını artırmıştır.Bu güç, esasını PKK'nın Suriye uzantısı olan YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olup, ABD tarafından sağlanan teşkilat, eğitim, silah, mühimmat ve malzeme desteğiyle gittikçe kalıcı bir hale gelmiş ve 60.000 kişilik bir güce ulaşmıştır.İdari olarak da bölgede ABD öncülüğünde yerel konseyler kurulmuştur. SDG şimdi de ABD ve koalisyonun desteğiyle IŞİD'den aldığı bölgelerde yeni yönetimler kurma çabasındadır. Hedef, Fırat'ın doğusundaki yerel konseylere, Rakka, Deyr ez-zor ve Cezire bölgesinin doğusundakilerin de katılımıyla bölgeler arasında koordinasyonu sağlayacak bir yönetim oluşturulması dır.Suriye'nin kuzeyindeki tehdit kalıcı hale geliyorSDG, ABD'nin desteğiyle Suriye'nin %25'ini kontrol altında tutmaktadır. Trump son NATO toplantısında, YPG'yi desteklemeye devam edeceklerini bir kere daha ifade etmiştir.Diğer taraftan ABD'yle Rusya'nın, Suriye'de etkinlik paylaşımına ilişkin anlaşma yaptıkları söylenmektedir. Ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Moskova'da Putin'le görüştüğü, İran'ın Suriye'deki etkinliğinin sonlandırılması karşılığında Esat yönetimini tanıyacaklarını beyan ettiği de ifade edilmektedir.Esat'ın geçen ay yaptığı "SDG'yle müzakereler için Şam'ın kapısı açık" açıklamasından, Suriye yönetiminin de artık bu fiili durumu kabullendiği anlaşılmaktadır.Türkiye-ABD arasında Menbiç'te sağlanan mutabakata göre takip edilen uygulamalar tamamlandığında, arzu edilen sonuca ulaşılıp ulaşılamayacağı henüz belli değildir. Tatmin edici sonuca ulaşılsa dahi, bunun Fırat'ın doğusunda uygulanma ihtimali oldukça zayıf, hatta imkânsız görülmektedir.Bütün bu gelişmeler, Fırat'ın doğusunda PKK uzantısı bir yönetimin gittikçe kalıcı hale geldiğini göstermektedir. Türkiye'nin bunu önlemeye yönelik bir yaptırım uygulayabileceğini söylemek oldukça zordur. 
Bu nedenle ABD ve Rusya'nın etkilerini dengelenmeye çalıştığı değerlendirilmekte dir. S-400, F-35, Patriot sarmalı Denge politikasının savunma sanayii alanında da sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere Türkiye, ihtiyaç duyduğu orta ve yüksek irtifa hava savunma sistemini temin etmek üzere 20 yılı aşkın bir süredir arayış içindedir. Bugüne kadar bu eksiklik Hava Kuvvetlerinin uçakları vasıtasıyla kapatılmaya çalışılmıştır. Ancak bu kapsamdaki füze sistemine olan ihtiyaç sürekli gündemde olmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak için ABD, Fransa-İtalya ortaklığı, Rusya ve Çin ile müzakereler yapılmıştır. 

ABD, Patriot sistemini satmaya yanaşmamış, diğer adaylardan da en uygun teklif Rusya'dan geldiği için S-400'lerin alınmasına karar verilmiştir.  
Ancak S-400 alımı ABD'yi rahatsız etmiş, bu nedenle ortağı olduğumuz ve bazı parçaları da TAİ'de üretilen, parasının başlangıç kısmı ödenen, 
hatta 2 adedi de eğitim yapılmak üzere ABD'de teslim edilen F-35'leri verme konusunda sıkıntı yaratmıştır.Bu sıkıntı şimdilik atlatılmış gibi görünmektedir. 
Ancak bu sefer ABD, Patriot füze sistemini satabileceğini belirtmiş, bunu üzerine ilgili firmayla görüşmeler başlamıştır. S-400 alımı da ilerlediğinden bundan 
vazgeçmek Rusya'yla sorun yaratabilecektir. Bu nedenle hem S-400, hem de Patriotların alımıyla denge sağlanmaya çalışılacağı kıymetlendirilmektedir.

Not: Gazetenin Gördüğü Lüzum üzerine yazılarımı sonlandırıyor, okuyucularıma veda ediyorum. 

Saygılarımla. 

Kaynak Yeniçağ: 
Armağan KULOĞLU 

***

16 Ocak 2017 Pazartesi

Türkiye-ABD Dış İlişkilerinde Enerji Faktörü



Türkiye-ABD Dış İlişkilerinde Enerji Faktörü



NEZRİN ALİZADE*
AKADEMİK PERSPEKTİF 
5 Ağustos 2015
*Azerbaycan Devlet iktisat universitesi, Uluslararsı İlişkiler ve Diplomasi

20. yüzyılda uluslararası arenada ortaya çıkan politik gelişmelerin ve Orta Doğu’da yaşanan krizin ardından Türkiye’nin bölgesel önemi daha da artmıştır ve bunun neticesinde 1980 yılında Türk-Amerikan savunma ve ekonomik işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu dönemde Amerika tarafından ortaya konulan iki doktrinle (Brezinski Doktrini ve Çevik Kuvvet (Rapid Deployment Force) Türkiye-Amerika ilişkilerinin önemi bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. 

Bu doktrinler oluşturulurken Türkiye ABD tarafından istikrarlı bir müttefik olarak görülmüştür. Çünkü, Orta Doğu ve Körfez petrolünün savunulmasını NATO şemsiyesi altına taşımaya çalışan Amerika için Türkiye, Bölge’deki NATO üyesi tek ülke olarak hayati konumda idi.

İki ülke arasında ki ilişkilerin siyasal, ekonomik boyutları geliştirilse de bu ilişkiler yalnızca stratejik çıkarlardan dolayı geliştirilmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren ise Amerikan yönetimleri daha çok ülkenin uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanması için çaba göstermişlerdir. Amerikan ekonomisinin petrol ithalatına olan bağımlılığının sürekli olarak artmakta olması bu konudaki kaygıları daha da ön plana çıkarmıştır.

Bilindiği üzere, ABD ve diğer ülkelerin enerji rezervlerine olan ihtiyaçları onları Orta Doğu ülkelerine doğru itmiştir ki, bu da Türkiye ile ABD arasında ikili enerji 
ilişkilerinin de gelişmesine neden olmuştur. Bu durum Amerikalılar tarafından daha çok olumlu karşılanmıştır ve Türkiye de enerji ilişkilerinin olumlu yönde 
gelişmesinden memnunluk duymuştur. Fakat ABD’nin en esas korkusu, enerji alanında Rusya-İran arasında herhangi bir proje ortaklığının oluşmasıydı. 

Bu nedenle, böyle bir olasılığın gerçekleştirilmesini engellemek için Batılı devletler tarafından ileri sürülen ve Türkiye arazisinden geçen enerji projelerine destek vermeye başlamıştır. Bundan ötürü, ABD stratejik hedefi olan hem Amerikan hem de dünya enerji talebini karşılayabilecek her türlü kaynak çeşitliliğinin (Özellikle Hazar Havzası) ve enerji türünün gerçekleştirilmesi için aşağıdaki önlemleri almıştır: 1) Kısa ve uzun vadede enerji kaynaklarının ihracat yollarının çeşitlendirilmesi; 2) Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı projesinin desteklenmesi; 3) İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi; 4)Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu’nun yeniden yapılandırılması.

Türkiye ABD için daima çok önem taşıyan bir ülke konumundadır. Çünkü, enerji transferini sağlayan petrol ve doğalgaz boru hatlarının çoğu için Türkiye bir köprü niteliği taşımaktadır. Fakat Türkiye ile ABD arasında ki ilişkiler zaman zaman daha da karmaşık bir duruma dönüşmüştür. Türkiye’nin dış politikasındaki temel değişiklikler onun stratejik çıkarları için yeni adımlar atmasını gerektirmiştir. Bunun yanı sıra ABD de 2001 yılında global ve bölgesel stratejisini yenilemiştir. 

Ankara’nın komşularla sıfır sorun politikası bazen Washington tarafından problemli olarak karşılanmıştır, bunların sonucunda ise iki ülke arasında yeni bir stratejik işbirliği çerçevesi oluşturulmuştur. Bu da kendi beraberinde jeopolotik dinamikleri de getirmiştir.

Fakat, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ABD kamuoyunda Türkiye ile ilişkiler farklı açıdan değerlendirilmektedir: 1) Amerikan kamuoyu için Türkiye, ne İngiltere gibi net bir şekilde dost olarak görülmektedir ne de İran netliğinde düşman olarak tanımlanmaktadır. Ancak medyada dikkati çeken haberlerin olumsuz niteliğinden dolayı kamuoyunun yüzde 46’sı Türkiye’ye olumsuz bakarken yüzde 43’ü olumlu yaklaşmaktadır. 2) Amerikan kamuoyunun yüzde 69’u Türkiye’nin bağımsız dış politika izlemesini desteklemektedir. Çünkü bu sayede ABD’ye daha az yük oluşturacağı görüşü hakimdir. Amerikan kamuoyununın sadece yüzde 18’i bu bağımsızlığın ABD’nin çıkarları dışında politikalar izlemeyi beraberinde getireceğinden endişelidir.

Genel olarak, Türkiye-ABD ilişkileri değerlendirildiği zaman daha çok ilişkilerin bölgesel boyutu üzerinde odaklanmak gerekiyor. İki ülkenin bölge politikaları, 
küresel sistemdeki konumları, kapasiteleri ve hedefleri şu temelde şekillenmektedir: 

1) ABD’nin, Türkiye-ABD ikili ilişkilerinin gündemindeki Orta Doğu, Kafkaslar, Doğu Akdeniz gibi birçok bölgedeki varlığı politiktir. Diğer bir ifadeyle, bir bölgedışı aktör olarak ABD, bu bölgelerde izlediği politikalar ile var olmaktadır. 

2) Türkiye’nin bu bölgelerdeki varlığı herşeyden önce ontolojiktir. Yani, Türkiye, bu bölgeleri oluşturan ülkelerden biridir, bu bölgelerin bir parçasıdır. 

3) Bir bölgede ontolojik olarak var olmanın, her zaman o bölgede politik olarak var olma anlamına gelmeyeceğinin altı çizilmelidir.

Böylelikle, ABD’nin bölge-dışı bir aktör olması, Türkiye’nin ise tam aksine bu bölgenin bir parçası olması onlar arasındaki stratejik işbirliğini de kaçınılmaz kılmıştır. Günümüzde ise, Türkiye, ABD için kilit müttefik olmayı sürdürmektedir ve hala ABD’yi fazlasıyla önemli bir ortak olarak görmektedir. Türkiye – ABD ilişkileri daha önce sahip olduğu stratejik kaliteden yoksundur ve özellikle Körfez ve Orta Doğu gibi kritik konularda gitgide farklı görüşleri açığa çıkarmaktadır. “ Model Ortaklık ” beklentileri şöyle dursun; iki taraf da güncel konu alanlarının ötesini görebilmenin zor olduğu kanısında olup gerçek çıkarları ile siyasi amaçları arasında etkili bağ kurmakta zorluk yaşamaktadır.

Böylece, günümüze kadar ikili ilişkiler güvenlik eksenli olarak devam etmiş, fakat iniş çıkışlara engel olunamamıştır. Bu ilişkilerin daha sağlıklı bir düzlemde devam etmesi için ekonomik ilişkilerin gelişmesi, toplumsal etkileşimlerin artırılması zaruridir.

Yeni Dönemde İlişkilerin Değerlendirilmesi

21. yüzyılın başlangıcında yaşanan politik olaylar değerlendirildiği zaman Türkiye’nin ABD’nin yanında olduğunu, ondan yana stratejik tavır sergilediğini görmek mümkündür. Örneğin, Körfez Savaşı zamanı Türkiye ABD’ye destek vermiş, bu da hem tek hem de çift yönlü sıkıntıya neden olmuştur. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı kesilmiş, Irak’a karşı ambargo uygulanmış, üsler kullandırılmıştır. Bunun karşılığı ise ABD tarafından karşılanmayan ekonomik kayıplar ve Kuzey Irak Sorunu olmuştur. Diğer taraftan, 11 Eylül 2001 yılında ABD’de yaşanan terör olaylarından sonra Türkiye açık şekilde ABD’ye destek olduğunu açıklamış ve NATO’nun 5. maddesinin hemen uygulanması çağrısında bulunmuştur. Türkiye’nin böyle bir destek vermesinden sonra ABD ile ilişkilerde de olumlu gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Böylelikle, Amerikan yönetimi de Türkiye’nin AB üyeliğine desteğini sıkça vurgularken, Kıbrıs sorununa da adil ve kalıcı bir çözüm bulma çabalarına katkıda bulunmuştur.

İki ülke arasında gelişen bu politik ilişkiler ekonomik alanı da günden güne etkilemeye başlamıştır. Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidara geldikten sonra ülke ekonomisinin hızla geliştirilmesini kendine hedef olarak koymuştur. Bu ekonomik gelişmeye ise enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve ihraç edecek kadar enerji rezervlerine sahip olmasa da stratejik konumundan dolayı enerji rezervlerine sahip olan ülkelerle çevrelendiğinden bu ülkelerden gelen petrol ve doğalgaz boru hatlarına geçiş sağlamakla ulaşılabilirdi. Bu yüzdendir ki, enerji sektörü ekonominin yeni yatırımlarının odak noktası haline gelmiştir. 

Türkiye ileri sürdüğü bu stratejisini gerçekleştirmek için enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji nakil boru hatlarının kendi arazisinden geçmesini sağlamakla Avrupa Enerji Koridoru’nun merkezi haline gelmeyi hedeflemiştir. Bunun için Türkiye, farklı ülkelerle enerji projelerinin gerçekleştirilmesinden yanadır ki, bu da zaman zaman ABD’yi rahatsız edecek durumları da beraberinde getirmiştir.

Fakat iki ülke arasındaki ilişkiler en başından beri çalkantılı dönemler yaşayarak günümüzdeki seviyesine ulaşmıştır ve oluşan tüm karışık durumlara rağmen Türkiye ABD için önemini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Öyle ki, Barack Obama’nın 44. ABD Başkanı olarak seçilmesinin ardından ilk denizaşırı devlet ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirmiş olması ve Türkiye – ABD ilişkilerini ‘‘Model Ortaklık’’ olarak tanımlaması önem arz etmektedir. Nitekim Model Ortaklık; daha çok güvenlik alanında yoğun işbirliğini ifade eden stratejik ortaklığın bir adım ilerisidir. Yani birçok alanda işbirliğini ifade etmektedir ki, buraya ekonomik alan, özellikle de enerji sektöründeki işbirliği de dahildir.

Obama yönetimi Türkiye ile ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin sağlanmasında birçok zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanı sıra onun Türkiye ile ilişkilerini enerji alanında geliştirmesi için olanaklar da yaranmıştır. Obama yönetimi Türk hükümeti ile bir eklem içinde stratejik işbirliğini geliştirmekle ilişkilerinde güvenin yeniden oluşması, öncelikli olarak konsensusun sağlanmasına çalışmıştır.

Şöyle ki, 

1) Bu strateji Paylaşılan Vizyon ve Planlı Diyalog çerçevesinde her iki ülke hükümeti tarafından 2006 yılından itibaren geliştirilmeye başlanmıştır. 

2) Bu strateji , Türkiye’nin AB’ne üyeliği için olanakları da beraberinde getirmiştir. 

3) Bu stratejinin gerçekleştirilmesi sonucunda bölgede çıkarları çakışan devletlerle (Rusya, Ermenistan, Yunanistan) işbirliği sağlanabilir ve bunun yanı sıra Güney Gaz Koridorunun geliştirilmesi için engeller de ortadan kaldırılabilir. 

4) Türkiye-ABD planlı iş diyaloğu, TransAtlantic İş Diyaloğu’nun gerçekleştirilmesini de sağlayabilir. Bununla da iki ülkenin iş adamları, ticari liderleri ve sivil toplum grupları arasında da ticari ilişkiler gelişebilir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, 2008 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Obama ilk denizaşırı ziyaretini Türkiye’ye yaparak Türkiye’ye verilen önemi ortaya koymuştur ve bunun yanı sıra ilişkilerin geliştirilmesi için ileri sürülen stratejilerle de aynı amaca odaklanılmıştır. Fakat bu ziyaretden sonra geçen altı aylık bir dönemde farklı politik konularda özellikle de İran, Mısır, Suriye ve İsrail gibi konularda iki ülke arasında anlaşmazlıklar yaşanmıştır.

Bilindiği üzere, Ankara ile Washington arasında ki gerilime 2003 yılında yaşanan Irak işgali neden olmuştur. Yeni başkan Obama bu problemin çözülmesinde farklı strateji uygulayacağını defalarca dile getirmiş, böyle olumlu vaatlerden sonra gerçekleşen 2009 yılındaki ziyaretden o dönemin Cumhurbaşkanı olan 
Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan da memnun kalmıştır. Fakat bu ziyaretden sonra Türkiye ile ABD arasında farklı devletlerle yaşanan olaylar üzerine kırılma noktaları ortaya çıkmıştır. 

Bu gerilme noktalarını sıralayacak olursak; 

1) Türkiye-İsrail gerilimidir. 

2) ABD’nin önce Türkiye’yi cesaretlendirdiği ancak sonra geri adım attığı Suriye’ye ilişkin ikircikli politikasıdır. 

3) İranla ABD arasında yaşanan ve Türkiye’yi de etkileyen nükleer kriz problemidir. 

4)Son gerilim noktası da Kürt petrolünün Türkiye üzerinden dünya piyasalarına açılmasıdır.

Özellikle de üçüncü ve dördüncü gerilim noktaları Türkiye’yi enerji konusunda daha yakından ilgilendiren konulardır. İran konusunda Türkiye-ABD arasında fikir ayrılıkları daha çok ortaya çıkmıştır. 2009 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Barack Obama tarafından Beyaz Saray’da ağırlanmıştır. Ziyaret vesilesiyle, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi (ETSİÇ) adında yeni bir mekanizma hayata geçirilmiştir. Bu görüşmeden sonra iki lider birlikte basın toplantısı düzenlemiştir. İlk söze başlayan Barack Obama, Türkiye ve ABD’nin “stratejik işbirliğine” vurgu yaparak Türkiye’nin İran’ın nükleer sorununun çözümü konusunda “önemli bir rol oynayabileceğini” söylemiştir. Bunun yanı sıra, ABD Başkanı Türkiye ile ABD’nin “NATO müttefikleri olarak birbirlerini savunma taahhüdünde bulunduğunu” da hatırlatmıştır. Recep Tayyip Erdoğan; Barack Obama ile yapacağı görüşmede terörle mücadele, küresel mali kriz ve enerji güvenliği gibi konuların da ele alınacağını söylemiştir ki, yapılan basın toplantısının ardından gündemi İran’a uygulanması muhtemel yaptırımlar ve o zaman Türkiye’nin sergileyeceği tavır meşgul etmeye başlamıştır.

Hatta Erdoğan’ın ABD’ye ziyaret etmezden önce Tahran’ı ziyaret etmesi bazen Türkiye’nin iki ülke arasında arabuluculuk etmek istemesi gibi de algılanmıştır. 

Fakat bunun böyle olmadığı, yalnızca ikili ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu ziyaretin gerçekleştirildiği de Erdoğan tarafından vurgulanmıştır.

Bu gelişmelerin ardından, Obama, İsrail’in ve bölgenin güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle İran’ın nükleer faaliyetlerinden derin endişe duyduklarını sık sık dile getirmiş ve yaptırım uygulama yoluna gitmiştir. Ancak Türkiye, “ İran’a yeni yaptırım uygulamaya gerek olmayacak ” şeklinde açıklama yaparak bir adım atmıştır.

Sonra Brezilya ile birlikte 17 Mayıs 2010’da ‘Tahran Deklarasyonu’nu imzalamıştır. Anlaşmaya göre İran, yüzde 3,5 oranında zenginleştirilmiş 1200 kg uranyumu Türkiye’ye gönderecekti.

Bundan sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nın beş daimi üyesi İran’a yaptırımlar konusunda anlaştı ” Açıklaması yapmış ve haziran ayı başında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) İran’a yaptırım getirilmesi oylanmıştır. O dönem BMGK’nın geçici üyesi olan Türkiye, ABD’ye rağmen ret oyu kullanmıştır. ABD, diplomatik araçları kullanarak uluslararası alanda İran’ı yalnızlaştırmayı amaçlamış, siyasal rejimin meşruiyetini tartışmalı hale getirerek rejimi zorda bırakmak ve ekonomik – finansal baskı yaratmak istemiştir.

Bu olayların ardından, Türkiye altın karşılığı İran’dan doğalgaz almaya devam etmiş ve doğalgaz ihtiyacının yüzde 20’ye yakınını İran’dan karşılamıştır. 
2013 yılında ABD, Türkiye’nin bu uygulamasının önünü kesmek için İran’a karşı yeni bir yaptırım kararı almıştır. Yeni yaptırım paketi, ‘doğalgaz karşılığı altın’ 
uygulamasını sonlandırmaya yönelik İran’a değerli taş satışını yasaklayan maddeleri içermekteydi.

Sonuç olarak, İran – ABD gerginliğinde Türkiye için sıfır maliyetli bir çözüm bulunmamaktadır. İran’ın nükleer güce sahip olmasının da, rejim bunalımına girmesinin de Türkiye’ye etkisi olacaktır. Irak gerilim konusuna gelince ise, ABD “Irak’a rağmen” Türkiye ile Irak arasında imzalanan petrol anlaşmasına karşı tepki vermiştir. Bu tepkisini anlaşma için Erbil’e giden Türk Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağını Irak hava sahasına sokmayarak göstermiştir. 
Ancak Ankara ve Erbil, ABD ve Irak’ın tüm girişimlere rağmen bu projeden vazgeçmemiştir. Türkiye üzerinden dışarıya açılan Kürt petrolü dünya enerji piyasalarında alıcı bulmaya devam etmiştir.

Böyle gerilim noktalarının olması Türk-Amerikan ilişkilerini derinden etkilemiş olsa da, Türkiye’nin üzerine düşen bekle - gör politikası çerçevesinde kendi çıkarları doğrultusunda uygun strateji uygulamaktır.
NATO ile AB, Makedonya ve Bosnada iyi bir Şekilde Çalışmıştır


KAYNAKÇA

Bayram Sinkaya, “ Başbakan Erdoğan’in Tahran Ziyaretinin Sonuçları ve Türkiye – İran İlişkilerinin Sınırları ”, Ortadoğu Analiz, cilt:1, sayı;11, Ankara, Kasım 2009

Jim Zanotti, “ Turkey: Background And U.S. Relations ”, Congressional Research Service Report, sayı: 7-5700, 1 Ağustos 2014

Mehmet Yegin, Eyüp Ersoy, “ Türkiye-ABD İlişkileri Çok Boyutlu Bir Ortaklığa Doğru ”, Usak Raporları, sayı: 13-05, Ankara, Mayıs 2013

Tuğçe Ersoy Öztürk, “ Yeni Dönem Türkiye – ABD İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler ”, Tasam Stratejik Rapor, sayı: 48, 14-16 temmuz 2011
Stephen J.Flanagan, Samuel J. Brannen, “ Turkey’s Envolving Dynamics ”, Final Report of the CSİS U.S. –Turkey Strategic İnitiative , Mart 2009

YEGİN, Mehmet., Eyüp Ersoy, “Türkiye-ABD İlişkileri Çok Boyutlu Bir “Yenilenebilir Enerji Geleceği ve Türkiye ”, WWF Raporu, Ankara, 2011

Ayfer Selamoğlu, “ ABD’nin Büyük Ortadoğu Politikası ve Küresel Yansımaları ”, 
http://acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/194/207.pdf, (e.t.28.01.2015)

“ İlk Obama Dönemi Türkiye – ABD İlişkileri ”, 
http://akademikperspektif.com/2012/11/15/ilk-obama-donemi-turkiye-abd-iliskileri/, (e.t.28.01.2015)

“ Türkiye – ABD Forumu ”, 
http://www.tasam.org/tr-TR/Etkinlik/45/turkiye_-_abd_forumu, (e.t.27.01.2015)

“ Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri Siyasi İlişkileri ”, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (e.t.28.01.2015)

“ Obama: Türkiye, İran Konusunda Destek Olacak ”, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2009/12/091207_obama_erdogan, (e.t.28.01.2015)

“ Obama dönemi: Türk-Amerikan İlişkilerinde Bir Hayal Kırıklığı ”, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz/obama-donemi-turk-amerikan-iliskilerinde-bir-hayal-kirikligi, 
(e.t.28.01.2015)

Yahya Bostan, ABD -Türkiye ilişkilerinin yakın geleceği, 
http://www.usasabah.com/Yazarlar/yahya.bostan/2014/11/20/abdturkiye-iliskilerinin-yakin-gelecegi, 
(e.t.28.01.2015)



http://akademikperspektif.com/2015/08/05/turkiye-abd-dis-iliskilerinde-enerji-faktoru/




***