TÜRKÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ocak 2016 Çarşamba

TÜRK'ÜN CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 8





TÜRK'ÜN  CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 8






" Efendiler!... Her halde âlemde bir hak vardır.  Ve hak, kuvvetin üstündedir."
    
Mustafa Kemal Atatürk..,






Filistin cephesi hezimeti ve Mustafa Kemal Paşa'ya

 dair yeni bir belge daha...



















"Mustafa Kemal Filistin cephesinden kaçtı mı?" başlıklı, iki bölüm halinde yayınladığımız belgelere dayalı yazı dizimize ek olarak yeni rastladığımız bir belgeyi de bugün yayınlıyoruz. 

Konu ile ilgilenen bütün "fikri hür, vicdanı hür" insanların rahatça kavrayabileceği tarihi gerçekleri ısrarla görmezden gelerek bu gerçekleri yüzsüzce çarpıtan ve Mustafa Kemal Atatürk'ü üstü örtülü bir şekilde vatana ihanetle suçlamaya kalkışan şartlanmış "İslamcı"ve sözde "Osmanlıcı"ların uydurduğu; "Filistin bozgunu"ndan Mustafa Kemal'i sorumlu tutmaya yönelik yalanlar, onların her türlü çabalarına karşılık asla tutmayacaktır. Uydurdukları yalanları tersyüz eden şahitli, belgeli gerçekler karşısında en ufak bir utanma belirtisi bile göstermeyeceklerinden emin bulunduğumuz bu zavallıları kendi kazdıkları kuyuda yalanları ile başbaşa bırakalım ve şimdi elimizdeki "anı/belge"yi olduğu gibi nakletmeye geçelim.

Savaşa dair anılarını yazan gazimiz, Antalya'lı İbrahim Sorguç (1897-1974). İstanbul'da, Öğretmen Okulu sınavlarını üstün başarı ile kazanarak okulun 3. sınıfından başlamaya hak kazanmışken, daha mezuniyet sınavlarını dahi vermeye fırsat kalmadan 1916 yılında askere alınmış ve bir yıllık askeri eğitimden sonra Filistin Cephesine gönderilmiş. Bu cephede, 8. Ordu emrinde çarpışan Sorguç, harp esnasında İngilizlere esir düşmüş. İki yıl süren esaretten sonra, Osmanlı ordusunun dağıtılması ile birlikte memleketine gönderilmiş ve hemen akabinde,  kurtuluş harbimizin başlaması ile yeniden cepheye koşmuş.

Sorguç'un "harp sandığı" özgün elyazmaları, emirnameler, pusulalar, fotoğraflar ve sair eşyaları ile birlikte sakladığı samimi günlükleri ailesi tarafından İş Bankası Kültür Yayınları yetkililerine teslim edilmiş ve sonucunda "bu defa ne için harp edeceğimi biliyorum"başlığı altında kitaplaştırılarak Mayıs 2010 tarihinde ilk baskısı gerçekleştirilmiş.

Piyade Teğmen İbrahim Sorguç, hatıratının bir yerinde "Filistin cephesi neden yıkıldı?" sorusunu şöyle cevaplıyor:

"Filistin'deki hezimetin sebebi sonraları hep İngiliz kuvvetlerinin Türk kuvvetlerine insan ve silah gücü bakımından üstün oluşuna bağlanmıştır. İnsan sayısında üstünlük olsa bile kanaatimce bunlar öne sürülmüş bahanelerdir ve katiyen doğru değildir.

Biz Filistin'de Türk askerlerinde fazlası ile mevcut olan cesaret ve kahramanlık hasletlerini kullanamadık. Neden kullanamadık? Çünkü üstü başı perişan, karnı aç askere hâkim olunamamıştır. 


Yukarıda da belirttiğim gibi, cephe gerisindeki hayatla cephedeki çok farklıydı ve biz cephedekiler açıkça enayi diye niteleniyorduk. Cephedeki askerin bakımsızlığı o kadar rezalet bir şekil aldı ki, şimdi tarif etmekten aciz kalıyorum. Buna karşılık Şam'da Arap kızları ile eğlenen bizim zabitan ve neferlerin üst başlarının pek iyi olduklarını ve mütemadiyen bizimle, yani cephedekilerle alay ettiklerini duyuyorduk. En mühimi, yaralı olarak cepheden Şam hastanelerine ve diğer hastanelere gidenlere hiç bakmıyorlarmış: Bu askerler ya ölecek veya ölecekmiş. Herkes artık usanmıştı, ne olacaksa olsun, diyordu. Hatta bazı neferlerin ayaklarında çarık dahi yoktu, verilmiyordu. Bütün bunlar cephede ve siperlerde öyle bir tesir yaptı ki, nihayet koca Arabistan Cephesi yıkıldı gitti."(*)

Merhum Sorguç, savaşı bizzat yaşamış bir asker olarak yaptığı bu değerlendirmeleri,"Netice" başlığı altında toparlıyor ve bu yazısının bu bölümünde yer alan bir paragrafta aynen şunları söylüyor:

"Halep'ten aşağıya doğru Aden'e kadar olan yerler bizim idi. Ecdadımızın asırlarca harp ederek kazandığı bu yerler kafasız adamların elinde bizden uçtu gitti. Filistin'deki kıtalara iyi bakılsaydı cephenin düşmesine imkân yoktu. Sonradan öğrendik ki, birçok yerlerde tek kurşun dahi atmadan teslim olmuşlar. Yalnız cephemizin sol tarafında bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu bozulmadan ve İngilizlere ağır zayiat verdirerek Halep'e kadar geri çekilmiş. Zira o büyük kumandan askerine iyi bakıyormuş. Bizimkiler gibi aç ve sefil bir vaziyette değillermiş. Askere bakılmazsa işte netice budur. Zaman gelecek bunlar okunacaktır.Daha yazılacak çok şeylerim var, ama bir türlü yazamıyorum."(**)

* * *

Evet, İbrahim Sorguç'un harp anıları böyle devam edip gidiyor ve onun da dediği gibi"bunların okunacağı zaman" da gelmiş görünüyor. Onun kitabından aldığımız bu notların bu konuda daha önce yazdıklarımızla çelişip çelişmediği ise bunları okuyanın aklına, insafına, vicdanına ve ferasetine kalıyor...   

---------------------------
(*)   Adı geçen eser, s.13, 15
(**) A.g.e - s.25



...







TÜRK'ÜN CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 7







TÜRK'ÜN  CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 7


(Cezmi Yurtsever arşivi)

* * *


Hoca Kılığında yakalanan bir casus 

"Erzurum'da yakaladığımız Müslüman olmuş bir Rus ca­susunu temize çıkarmak için bir mahalle halkının ka­rargâhıma geldiği zaman hallerine bakıp hatıratıma şu­nu kaydetmiştim: Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni her­kes aldattı. Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden at­lattı."

 Kazım Karabekir Paşa 

* * *




Bulgar Çarı I. Ferdinand, trenden inerken ayaklarının altına konulan ''mağlup Türk silahına'' basıyor. (1913/I.Balkan savaşı sonu)
* * *


Çanakkale kahramanı Havranlı Koca Seyit'in zeytinyağı fabrikasında hamal olarak çalıştığı sırada çekilmiş bir fotoğrafı. 

* * *



İşte ! O !
Çanakkale de...
Kimsenin kafasını kaldırmaya cesaret edemediği yanında çöken yaveri gibi metre kareye 6 bin kurşun yağarken ayakta dimdik düşmanı gözleyen aslan.
34 yaşındaki yarbay MUSTAFA KEMAL bizim için oradaydı.
1915 te biz doğmamışken orada bizim için dikildi O ASLAN PARÇASI ve bitirdi Çanakkale'yi geçmek isteyen küffarın işini.

* * *

Megiddo Muharebesinde İngilizlere esir düşen bir askerimiz, 1918

"Biz bu meydan muharebesine Nablus meydan Muharebesi deriz. İngilizler bölgenin İncil'deki ve Tevrattaki adı ile Megiddo derler. Bu savaş sonunda ordularımız kâmilen esir düştü. Sadece Mustafa Kemal Paşa komutasındaki ordumuz büyük kayıplara rağmen geri çekilmeyi başardı. Yeni bir cephe teşkil etti. Bu mağlubiyet üzerine Osmanlı Hükümeti Mondros Mütarekesini imzaladı."


* * *

Çanakkale Muharebelerinde İhtiyat Mevkiinde Bir Sırt Gerisinde Osmanlı Asker Çadırları 


* * *

Çanakkale Muharebelerinde Askere Yemek Dağıtımı 

* * *


Osmanlı Devleti Anadolu'ya ne bırakmıştı? 600 yıllık Osmanlı Anadolusuna bırakın bir köprü yapmayı, birdaha dönmemek üzere askerden başka birşey almamıştı... Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam kitabında bunu çok güzel özetler:

..... (Anadolu'nun içlerinde) köyler görürsünüz ki, insanlar yerin altında yaşarlar. Jeolojik devirlerin biriktirdiği eski yanardağ küllerini, tarih öncesi kazmaların eşi olan aletlerle delebilen insan, bir tepenin altında kendisine dam, oda, ahır, samanlık kovukları oymuştur. Bu kovukların içinde ağır, fakat daima serin bir hava bulursunuz. Testiler, küpler, kilimler, kaplar için duvarların içerisinde ayrı ayrı yerler oyulmuştur. Tepenin altını dolduran bu yeraltı evlerinin, bu mağara konutlarının bazen birinden diğerine geçilir. Havaya açılan deliklerden içeriye loş bir ışık sızan bu yeraltı dehlizlerinde, tarih öncesinin devrinin mağara adamı gibi dolaşırsınız.

- Acaba hangi devirde, nerede yaşıyorum? dersiniz. 

Her şey sizden ayrı, her şey size yabancıdır. Bu alem sanki başka bir gezegenden kopmuştur. Başka bir çağdan arta kalmıştır. Toprağında çalı bile bitmeyen bu ölmüş dünya kabuğu üstünde öküzler, inekler, eşekler, ancak keçi kadardırlar. Dağda adına ekin denilen şey, ancak nasırlı ellerle yolunabilen, sıska, dağınık bir şeydir. "İnsanlarla hayvanlar bu kavruk bitkiden nasiplerini nasıl çıkarırlar?" diye düşünürsünüz. Tıpkı karataşlar gibi kavruk, tıpkı karataşlar gibi yüzyılların soğuğunda, sıcağında kuruya kuruya adına güzellik denilen hayatiyeti tamamen unutmuş mihnetli bir insan varlığı sizde acı düşünceler uyandırır.

Gençleri ise, işte bu hayatı korumak için ve işte bu dünya nimetlerinin hakkını ödemek için yabancı cephelere götürülmüşlerdir. Bu mağaralarda kalanlar, o gidenlerin, hatta gittikleri memleketlerin isimlerini bile beceremezler:

- Hasan kaliçadaymış (galiçya'da)... Mehmet arap içine gitti...

- Neresi bu arap içi?

- Bilmeyik ki... aha buradan iki aylık yolmuş..!

Fakat jandarma, zaman zaman bu mağaralar alemine uğrar. Ya kaliçaya, ya arap içine yeni yeni askerler çağırır. Yahut köye, koynunda buruşmuş birtakım sarı kağıtlar bırakır. Bunlar, gidenlerden geri dönmeyecek olanların haberidir... Herkes bu sarı kağıtlarda adı çıkanların kovuklarına üşüşür. Buralarda ağlamak bile, ürkek, tıkanık, doyurmayan, içi boşaltmayan bir şeydir.

Yalnız kalınca toprak sedirin üzerine uzanırsınız. Sırtınızda bir mezar serinliğinin ürpertileri dolaşır. Yaşarken gömüldüğünüz bu mezar içinde bir şey düşünmeye çalışırsınız:

- Peki ama, biz bin yıl önce girdiğimiz şu Anadolu topraklarına ne verdik?

Selçuklular, Anadolu beylikleri, son imparatorluk hayalinizde canlanır. Basra Körfezi'nden Viyana’ya, Habeşistan'dan Hazar Denizi'ne kadar uzanan sahada geçen ve sizi bütün çocukluk hayallerinizle o kadar sarhoş eden şeyler, fetihler, istilalar, şanlar, alaylar; sarayların, vezirlerin hikayeleri gök yakuttan taçlar, köprüler, medreseler, camiler?

- Peki ama, bu yayla ki imparatorluğun hem temeli, hem mihveriydi. Bütün yollar bu yaylada toplanır, bu yayladan dağılırdı. Burası kan ve can hazinesiydi. Buraya ne bıraktık? Birkaç yıkık kümbet, birkaç harap kervansaray, birkaç kale kalıntısı?

Bir büyük masal ki, sonu hiçlikle biter....

Şevket Süreyya Aydemir - Suyu Arayan Adam

(Ahmet Özgür Türen)

* * *


1919 BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEYİN NAAŞI EVİNDEN ÇIKARILIRKEN..


* * *






8.Cİ  BÖLÜMLE DEVAM  EDECEKTİR.. 


..

TÜRK'ÜN CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 6







TÜRK'ÜN  CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 6




EKİM 1914'DE SARIKAMIŞ CEPHESİNİ DENETLEYEN ENVER PAŞA

"...9.KOLORDU KOMUTANI İHSAN PAŞA, GERİDE YERE ÇÖMELMİŞ, SOĞUKTAN TİR TİR TİTREYEN GENÇ BİR TEĞMENİ 29.TÜMEN KOMUTANI ALBAY ARİF (BAYTIN)'A GÖSTERDİ: 

"ENVER PAŞA BU ÇOCUĞUN YERİNİ TERK ETTİĞİNİ GÖRERERK YAKALAMIŞ!.. BANA TESLİM EDEREK DERHAL İDAM EDİLMESİNİ İSTEDİ!.. HARP DİVANINCA SORGUSU YAPILINCAYA KADAR YANINIZDA KALSIN!.."

İHSAN PAŞANIN SORUŞTURMA, SORGU DİYEREK ZAMAN KAZANMAK İSTEDİĞİ ANLAŞILIYORDU. TEĞMEN 17-18 YAŞLARINDA GÖSTERİYORDU. ZAYIF YAPILI, SARI BENİZLİYDİ. ÜSTÜNDE YIPRANMIŞ İNCE BİR KAPUT VARDI. AYAĞINDAKİ AYAKKABI PATLAMIŞ VE DAĞILMIŞTI. TİTREYİP DURUYORDU.

29.TÜMEN KOMUTANI ALBAY ARİF (BAYTIN) TEĞMENİ TANIMIŞTI. 9. KOLORDU KOMUTANI İHSAN PAŞAYA DÖNEREK ŞÖYLE DEDİ:

"PAŞAM!... BU ÇOCUK SEFERBERLİK İLAN EDİLDİĞİNDE HARP OKULUNUN SON SINIFINDAYMIŞ. GÖNÜLLÜ OLARAK SAVAŞA KATILMAK İÇİN BİZE BAŞVURMUŞTUR!.. TÜMENİN EN GEÇ TEĞMENİDİR!.. SAVAŞIN BAŞINDAN BERİ TAKIM KOMUTANIDIR. ŞİMDİYE DEK İYİ HİZMETİ GEÇMİŞTİR!.."

29.TÜMEN KOMUTANI ALBAY ARİF (BAYTUN)
GENÇ TEĞMENE DÖNER VE SORAR:

-"OĞLUM, ENVER PAŞA SENİ NEDEN YAKALADI?.."

GENÇ TEĞMENİN CEVABI TAM BİR DRAMDI:

"EFENDİM, BİR HAFTA ÖNCE, TAKIMIMDA 40 KİŞİ VARDI. YOLLARDA ÇOK KAYIPLAR VERDİK. SABAH ÇERKEZKÖY'E DOĞRU SALDIRIYA GEÇTİĞİMİZDE ANCAK ON KİŞİYDİK!.. HEP BİRLİKTE İLERİ ATILDIK!.. RUSLAR İNATLA DİRENİYORLARDI, ÇOK ZOR İLERLİYORDUK!.. ÇERKEZKÖY'E YAKLAŞTIĞIMIZDA ŞİDDETLİ BİR ATEŞLE KARŞILAŞTIK. ASKERLERİN HEPSİ DE ŞEHİT DÜŞTÜ, TEK BAŞIMA KALDIM!.. NE YAPACAĞIMI ŞAŞIRMIŞTIM!.. ALAY KOMUTANINI ARARKEN BİRAZ SOLUK ALMAK İÇİN BİR AĞACIN DİBİNE OTURDUM. ÖN HATLARA GELEN ENVER PAŞA HAZRETLERİ BENİ ORADA BULDU!.."

BİRAZ SONRA ENVER PAŞA ÇIKA GELDİ. YANINDA GENERAL BRONSART VON SCHELLENDORF, YARBAY FELDMAN VE YARBAY FELİX GUZE VARDI.

SALDIRININ UMUTSUZLUĞU ARTIK GİZLENEMEZ OLMUŞTU. ENVER PAŞANIN GİTTİKÇE HIRÇINLAŞTIĞI HER HALİNDEN BELLİYDİ. SALDIRI BİR BOZGUNA DÖNÜŞMEK ÜZEREYDİ. BU HIRÇINLIK VE BEDBİNLİK İÇİNDE İHSAN PAŞAYA DÖNEREK SORDU:

-"TEĞMEN HAKKIDA VERDİĞİM EMİR YERİNE GETİRİLDİ Mİ?.."

İHSAN PAŞA BÜYÜK BİR SOĞUKKANLILIKLA ŞÖYLE CEVAP VERDİ:

-"HAKKINDA İDAM KARARI ALMAK İÇİN HARP DİVANINA VERDİK, SORGUSUNU YAPIYORUZ!.."

BU CEVAP ÜZERİNE ENVER PAŞA ŞÖYLE HAYKIRIR:

-"NE SORGUSU? DERHAL İDAM EDİLECEK!..."

ENVER PAŞANIN EMRİ ÇARESİZ OLARAK YERİNE GETİRİLECEKTİ.

ASKERLERDEN OLUŞTURULAN BİR İDAM MANGASI ENVER PAŞANIN VE ALMAN SUBAYLARININ BULUNDUĞU YERİN BİRAZ GERİSİNE DÜZENLERİNİ ALDILAR. ARDINDAN AĞLAMAKLI BİR SES DUYULDU:

-"ATEŞ!..."

ON TÜFEK BİRDEN PATLADI. GENÇ TEĞMEN ÖNCE SARSILDI, SONRA DA KAYKILIP KARLAR ÜSTÜNE KAPAKLANDI. BİR İKİ TİTREME BELİRTİSİ GÖRÜLDÜ, ARDINDAN O DA KESİLDİ. SICAK KANI KARI ERİTMİŞ, CEPHEYE GELİRKEN, UĞRUNA CAN VERMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜ TOPRAĞA KARIŞIP GİTMİŞTİ!.

ENVER PAŞANIN BU KANUN TANIMAZ DESPOTLUĞUNUN ARDINDAN ALBAY ARİF BEY ŞÖYLE DEMEKTEDİR:

-"ZAVALLI GENÇ BİR ZORBA KOMUTANIN EMRİYLE KARARGÂH BÖLÜĞÜ TARAFINDAN KURŞUNA DİZİLDİ!.. ZAYIF VÜCUDU YERE YIKILDI!.. FAKAT GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE ÇÖPLÜĞE ATILMIŞ BİR SUÇLU GİBİ DEĞİL!.. SARIKAMIŞ'TA HAYATLARINI FEDA EDENLER GİBİ, ŞEREF MEYDANINA SERİLMİŞ BİR ŞEHİT GİBİ GÖZLERİMİZDE BÜYÜDÜ VE YÜREKLERİMİZDE ÖYLECE YER TUTTU!..

(HADİSEYE ŞAHİT OLANLARDAN BİRİ OLAN) YARBAY ŞERİF (KÖPRÜLÜ) İSE ŞÖYLE DİYOR:

-"DONUK GÖZLERİ, ZAYIF VE BİTKİN, İKİ BACAĞININ ÜSTÜNDE ZORLUKLA DURAN İKİ AVUÇLUK VÜCUDU, İNCE KOLLARI, BÜKÜLEN BOYNU HÂLÂ GÖZÜMÜN ÖNÜNDEDİR. BU ÇOCUK DA BİR ANADAN DOĞDU!.. O ANA DA ÇOCUĞUNUN BEŞİĞİNİ SALLARKEN AYNEN EN VER PAŞANIN ANNESİ GİBİ "OĞLUM BÜYÜK ADAM OLSUN, PAŞA OLSUN!.." DİYE NİNNİ SÖYLEDİ. ENVER ŞİMDİ PAŞA OLDU!... OCAK SÖNDÜRMEYİ, EV BARK YIKMAYI, ORDULAR BATIRMAYI BECERDİ!..."

(SARIKAMIŞ GERÇEĞİ/BEYAZ ÖLÜM - HANRİ BENAZUS SHF.554-559)


* * *


RUSLARIN, ELLERİNDEKİ TÜM GÜÇLERİ İLE 9. VE 10. KOLORDULAR ARASINDAKİ BOŞLUĞA YÜKLENMESİ SONUCUNDA, YOĞUN ATEŞ ALTINDA KALAN TÜRK ASKERLERİ ÇOK SAYIDA KAYIP VERMİŞLER VE ETRAFA DAĞILMIŞLARDIR.

DURUMU 3. ORDU KURMAY BAŞKANI ALMAN ALBAY FELİX GUZE'DEN DİNLEYELİM:

"10. KOLORDUNUN SOL TARAFTAN KUŞATILDIĞI ANLAŞILDI!..

BU KONUDAKİ İLK HABERİ KAHRAMAN BİR ÇAVUŞ GETİRDİ.

BİR ŞARAPNEL PARÇASI BU ÇAVUŞUN BÜTÜN ALT ÇENESİNİ DİLİ İLE BİRLİKTE ALIP GÖTÜRMÜŞTÜ!..

BU MÜTHİİŞ YARANIN ETKİSİ İLE BÜTÜN VÜCUDU TİTREMEKTE OLAN ÇAVUŞ, ENVER PAŞANIN YAVERİ BİNBAŞI KAZIM (ORBAY) BEYE YAKLAŞTI VE YAZI YAZMAK İSTEDİĞİNİ İMA ETTİ. KENDİSİNE KURŞUN KALEM VE KÂĞIT VERİLDİ.

ASKER ŞUNLARI YAZDI: AVCI HATTIMIZ SOL BAŞTAN RUS PİYADELERİNİN SALDIRISINA UĞRADI!..

BUNDAN SONRA DA BİNBAŞI KAZIM BEYE KENDİSİ İLE GELMESİNİ İŞARET ETTİ. BİNANIN KARŞISINDA, 1000 METRE KADAR UZAKTA BULUNAN DÜŞMAN ARAÇLARINI GÖSTERDİ.

(SARIKAMIŞ HAREKATI, 31 ARALIK 1914 / H. BENAZUS, SARIKAMIŞ GERÇEĞİ)


* * *


Merhum Sorguç, savaşı bizzat yaşamış bir asker olarak yaptığı bu değerlendirmeleri, "Netice" başlığı altında toparlıyor ve bu yazısının bu bölümünde yer alan bir paragrafta aynen şunları söylüyor:

"Halep'ten aşağıya doğru Aden'e kadar olan yerler bizim idi. Ecdadımızın asırlarca harp ederek kazandığı bu yerler kafasız adamların elinde bizden uçtu gitti. Filistin'deki kıtalara iyi bakılsaydı cephenin düşmesine imkân yoktu. Sonradan öğrendik ki, birçok yerlerde tek kurşun dahi atmadan teslim olmuşlar. Yalnız cephemizin sol tarafında bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu bozulmadan ve İngilizlere ağır zayiat verdirerek Halep'e kadar geri çekilmiş. Zira o büyük kumandan askerine iyi bakıyormuş. Bizimkiler gibi aç ve sefil bir vaziyette değillermiş. Askere bakılmazsa işte netice budur. Zaman gelecek bunlar okunacaktır. Daha yazılacak çok şeylerim var, ama bir türlü yazamıyorum."


* * *




BU SİZE BİR ŞEYLER HATIRLATMIYOR MU?...

"Dün akşam yirmi kadar misafiri bulunan bir mebusun evinde bulunuyorduk. O gün İstanbul'dan gelmiş büyük rütbeli bir zabit de misafirler arasında idi. Bu zatın İstanbul vaziyeti hakkında anlattıklarını işte burada hülasa ediyorum: "...HER GÜN YENİ TEVKİFLER YAPILIYOR. TEVKİF VE TAKİP EDİLECEK VATANDAŞLARIN LİSTELLERİ KAHVEHANELERDE EN SEFİL ADAMLAR TARAFINDAN TERTİP EDİLİYOR". ("Ankaralı'nın Defteri" - Milli Mücadele Tarihine Dair Notlar / Mahmut Soydan)


* * *



Çanakkale'de Queen Elizabeth zırhlısının Hamidiye tabyalarına attığı 38 cm. çapındaki patlamamış top mermisi ile poz veren Alman ve Türk subaylar

* * *

Çanakkale Muharebesinde Fransızların Bouvet zırhlısını batıran Osmanlı Topçu Bataryası ve Askerleri

* * *


ANTEP, Maraş ve Urfa, Mondoros Mütareke Anlaşması’na aykırı olarak önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal edildi. İşgalcilerin ve silahlandırdıkları Ermenilerin saldırgan, onur kırıcı davranışları yüzünden patlayan olaylar hızla genişledi.
Antep gazi, Maraş kahraman, Urfa şanlı sanlarını bu dönemdeki olağanüstü direnişleriyle kazanmışlardır.
5 Kasım 1919 Cuma günü, yanında Ermeni bir tercümanla Antep’e gelen bir Fransız subayı, Akyol Karakolu’nun önünden geçerken karakolun üzerinde dalgalanan Türk bayrağını görüyor. Polise bayrağı indirmesini söylüyor. Polis bayrağı indiriyor.
Basit gibi görünen bu olay şehri ayaklandıracaktır.
Halkın şiddetli tepkisini gören Mutasarrıf ‘mücadele edip ölmeden bayrağın inmesine razı gelen’ polisin işine son veriyor. Halk ancak bayrak eski yerine çekilince sakinleşip dağılıyor.
İşgal kuvveti komutanı bu tepkinin anlamını kavradı mı?
Anlasa Antep’ten çekip giderlerdi.

Turgut Özakman

* * *



İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’den aktarıyor:

‘Yunanlıların İzmir’e çıkmasından 6 gün sonra 21 Mayıs 1919 günü 17. Kolordu Komutanlığı’na atanan Albay Bekir Sami Bey’le Bandırma’ya geldiğimiz zaman şehirde Yunan bayraklarıyla süslenmiş zafer takları gördük. O günü eşyalarımızı yerleştirmek, kasabayı görmek ve çevreyi incelemekle geçirdik. Derin bir acıya gömüldük. Her yanda Venizelos’un resimleri, Yunan bayrakları, taklar ve sokaklarda Rumların avazeleri:

- Zito Venizelos!

Artık Bandırma’da ne Türklük, ne de Türk hükümeti kalmıştı.
22 Mayıs sabahı Albay Bekir Sami Bey, Bandırma’daki 61. Tümen Komutan Vekili Yarbay Refet Bey’i çağırttı. Şu emri verdi:

‘Burası Türkiye’dir, burada tek bayrak Türk bayrağıdır. Bunun dışında bir başka bayrağın sallanmasına, asılmasına, saygı görmesine boyun eğmek ve bunu hoş görmek alçaklıktır. Şimdi şehirdeki bütün Yunan bayraklarını kaldırtacaksınız. Zafer taklarını yıktıracaksınız. Karşı koyan olursa öldüreceksiniz. Bu iş üç saat içinde bitmezse ben sizi öldüreceğim. Haydi görev başına.’

Üç saat bitmeden Bandırma yeniden Türk şehri oldu.’ 

Dipnot: Resimdeki Amerikan bayrağına dikkat. Hepimiz işgalci devletler denilince ilk İngiltere,Fransa ve İtalya'yı aklımıza getiririz. Peki ya Yunan işgalindeki her şehrimizde Amerika bayraklarının ne işi var?


* * *


SAVAŞ YORGUNU TÜRK ASKERLERİ ADANA'DA
1918 YILI EYLÜL VE EKİM AYLARINDA 1.Dünya Savaşını kaybeden Osmanlı ordusundan bozgun sonrasında Adana'ya gelen ve Pozantı'ya doğru giden yorgun askerler. Başları öne eğik, hasta ve aç....Açlık ve çaresizlik o kadar fazla ki, hayvan pisliklerini elleri ile derelerde yıkayarak ıslatılmış arpa tanelerini bile yiyerek hayatta kalıyorlar. Bu fotoğrafı Adana'daki Alman fotoğrafcılar çekti.

(Cezmi Yurtsever albümünden) 

* * *


Oduncu Seyit ama biz onu daha çok Seyit Onbaşı olarak biliyoruz. Çanakkale savaşlarında bataryası düşman top isabeti yüzünden çalışmayınca 275 kg mermiyi sırtında namluya sürüp ateşlemesi neticesinde İngilizlerin Ocean zırhlısını dümeninden vurması; bunun sonucu olarak Nusret'in döşediği mayınlara çarparak zırhlının batmasına sebep olmuş sessiz savaş kahramanı Çanakkale ve kurtuluş savaşlarına katılmış 10 yıllık savaşlar sonrasında memleketi Balıkesir Havran'da sakin bir hayat sürüp odunculuk yapmıştır. Askerlik hayatı ve karakteri, "İngiliz askerini görünce tabana kuvvet kaçacaklardır" gibi ukalaca demeçler vermiş İngiliz generaline bir ders niteliğindedir.

"Savaş biter 1918 yılında köyüne döner. çok fakirlik çeker ormandan odun kesip bu odunları satarak hayatını sürdürmeye çalışır. Mustafa Kemal Edremit'ten geçerken onu görmek ister,yetkililer Seyit Onbaşı'ya hemen kaymakamın yedek takım elbisesini giydirip Ata'nın huzuruna çıkarır. Atatürk'ün seni iyi gördüm Seyit bakıyorum durumun iyi demesi üzerine Seyit Onbaşı aslında durumunun iyi olmadığını ve elbisenin kaymakamın olduğunu söyler. Bunun üzerine Atatürk gazilere maaş bağlanmasını ilk kez burda emreder. Fakat Seyit Onbaşı bu maaşı kabul etmez ben bunu maaş için değil vatan için yaptım der. Ama yinede İş Bankasında bir hesap açılır ve maaşı oraya yatırılır. Soyadı kanunuyla ÇABUK soyadını alan Seyit Onbaşı Mustafa Kemal'den bir sene sonra 1939 da vefat eder. Ve öldüğünde bakarlar ki İş Bankasındaki hesabına yatan maaşından tek kuruş çekmemiştir..."


* * *




Çanakkale Savaşı'na giden 15'lik Mehmetçikler...
Onlar, ABD - AB uşakları vatanı peşkeş çeksin diye can vermediler.

Bu vatan kefenle şov yapanların değil, kefensiz yatanların sayesinde ayakta!
18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR...


7 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..

* * *