TÜRK'ÜN CEHENNEM ATEŞİNDE YÜRÜDÜĞÜ YILLAR.., BÖLÜM 8
Mustafa Kemal Atatürk..,
Filistin cephesi hezimeti ve Mustafa Kemal Paşa'ya
dair yeni bir belge daha...
"Mustafa Kemal Filistin cephesinden kaçtı mı?" başlıklı, iki bölüm halinde yayınladığımız belgelere dayalı yazı dizimize ek olarak yeni rastladığımız bir belgeyi de bugün yayınlıyoruz.
Konu ile ilgilenen bütün "fikri hür, vicdanı hür" insanların rahatça kavrayabileceği tarihi gerçekleri ısrarla görmezden gelerek bu gerçekleri yüzsüzce çarpıtan ve Mustafa Kemal Atatürk'ü üstü örtülü bir şekilde vatana ihanetle suçlamaya kalkışan şartlanmış "İslamcı"ve sözde "Osmanlıcı"ların uydurduğu; "Filistin bozgunu"ndan Mustafa Kemal'i sorumlu tutmaya yönelik yalanlar, onların her türlü çabalarına karşılık asla tutmayacaktır. Uydurdukları yalanları tersyüz eden şahitli, belgeli gerçekler karşısında en ufak bir utanma belirtisi bile göstermeyeceklerinden emin bulunduğumuz bu zavallıları kendi kazdıkları kuyuda yalanları ile başbaşa bırakalım ve şimdi elimizdeki "anı/belge"yi olduğu gibi nakletmeye geçelim.
Savaşa dair anılarını yazan gazimiz, Antalya'lı İbrahim Sorguç (1897-1974). İstanbul'da, Öğretmen Okulu sınavlarını üstün başarı ile kazanarak okulun 3. sınıfından başlamaya hak kazanmışken, daha mezuniyet sınavlarını dahi vermeye fırsat kalmadan 1916 yılında askere alınmış ve bir yıllık askeri eğitimden sonra Filistin Cephesine gönderilmiş. Bu cephede, 8. Ordu emrinde çarpışan Sorguç, harp esnasında İngilizlere esir düşmüş. İki yıl süren esaretten sonra, Osmanlı ordusunun dağıtılması ile birlikte memleketine gönderilmiş ve hemen akabinde, kurtuluş harbimizin başlaması ile yeniden cepheye koşmuş.
Sorguç'un "harp sandığı" özgün elyazmaları, emirnameler, pusulalar, fotoğraflar ve sair eşyaları ile birlikte sakladığı samimi günlükleri ailesi tarafından İş Bankası Kültür Yayınları yetkililerine teslim edilmiş ve sonucunda "bu defa ne için harp edeceğimi biliyorum"başlığı altında kitaplaştırılarak Mayıs 2010 tarihinde ilk baskısı gerçekleştirilmiş.
Piyade Teğmen İbrahim Sorguç, hatıratının bir yerinde "Filistin cephesi neden yıkıldı?" sorusunu şöyle cevaplıyor:
"Filistin'deki hezimetin sebebi sonraları hep İngiliz kuvvetlerinin Türk kuvvetlerine insan ve silah gücü bakımından üstün oluşuna bağlanmıştır. İnsan sayısında üstünlük olsa bile kanaatimce bunlar öne sürülmüş bahanelerdir ve katiyen doğru değildir.
Biz Filistin'de Türk askerlerinde fazlası ile mevcut olan cesaret ve kahramanlık hasletlerini kullanamadık. Neden kullanamadık? Çünkü üstü başı perişan, karnı aç askere hâkim olunamamıştır.
Yukarıda da belirttiğim gibi, cephe gerisindeki hayatla cephedeki çok farklıydı ve biz cephedekiler açıkça enayi diye niteleniyorduk. Cephedeki askerin bakımsızlığı o kadar rezalet bir şekil aldı ki, şimdi tarif etmekten aciz kalıyorum. Buna karşılık Şam'da Arap kızları ile eğlenen bizim zabitan ve neferlerin üst başlarının pek iyi olduklarını ve mütemadiyen bizimle, yani cephedekilerle alay ettiklerini duyuyorduk. En mühimi, yaralı olarak cepheden Şam hastanelerine ve diğer hastanelere gidenlere hiç bakmıyorlarmış: Bu askerler ya ölecek veya ölecekmiş. Herkes artık usanmıştı, ne olacaksa olsun, diyordu. Hatta bazı neferlerin ayaklarında çarık dahi yoktu, verilmiyordu. Bütün bunlar cephede ve siperlerde öyle bir tesir yaptı ki, nihayet koca Arabistan Cephesi yıkıldı gitti."(*)
Merhum Sorguç, savaşı bizzat yaşamış bir asker olarak yaptığı bu değerlendirmeleri,"Netice" başlığı altında toparlıyor ve bu yazısının bu bölümünde yer alan bir paragrafta aynen şunları söylüyor:
"Halep'ten aşağıya doğru Aden'e kadar olan yerler bizim idi. Ecdadımızın asırlarca harp ederek kazandığı bu yerler kafasız adamların elinde bizden uçtu gitti. Filistin'deki kıtalara iyi bakılsaydı cephenin düşmesine imkân yoktu. Sonradan öğrendik ki, birçok yerlerde tek kurşun dahi atmadan teslim olmuşlar. Yalnız cephemizin sol tarafında bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu bozulmadan ve İngilizlere ağır zayiat verdirerek Halep'e kadar geri çekilmiş. Zira o büyük kumandan askerine iyi bakıyormuş. Bizimkiler gibi aç ve sefil bir vaziyette değillermiş. Askere bakılmazsa işte netice budur. Zaman gelecek bunlar okunacaktır.Daha yazılacak çok şeylerim var, ama bir türlü yazamıyorum."(**)
* * *
Evet, İbrahim Sorguç'un harp anıları böyle devam edip gidiyor ve onun da dediği gibi"bunların okunacağı zaman" da gelmiş görünüyor. Onun kitabından aldığımız bu notların bu konuda daha önce yazdıklarımızla çelişip çelişmediği ise bunları okuyanın aklına, insafına, vicdanına ve ferasetine kalıyor...
---------------------------
(*) Adı geçen eser, s.13, 15
(**) A.g.e - s.25
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder