Seyit Bali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seyit Bali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2017 Pazartesi

ORGENERAL MUSTAFA MUĞLALI OLAYI 33 KURŞUN BÖLÜM 2

ORGENERAL MUSTAFA MUĞLALI OLAYI 33 KURŞUN BÖLÜM 2


1. OLAYIN TANIKLARI NE DİYOR ? 

a) Yüzbaşı Dr. Reşit Ersezer 

Yüzbaşı, Dr. Reşit Ersezer, olaylar sırasında Özalp’te askeri doktordur. 

1943’teki Özalp, Van’a 84 km. ve hududa da 10 km. mesafede bulunan bir kaza merkezi idi. Sonradan yeri değiştirildi. Ve Van’a yaklaştırıldı. Özalp mıntıkasında birkaç aşirete mensup halk toplulukları yaşamaktadır. Özalp’in doğusunda Arapşorik köyü tam hudut üzerindedir. Güneyinde Milanengiz Köyü vardır. Bu köylerde Milan aşireti mensupları yaşarlar. Milan Aşiretinin bir kısmi da İran arazisi içindedir. 
İran arazisi içindeki Milan aşiretinin, güneyindeki bölgede Memikan aşireti bulunur. Milan aşiretinin reisi Mehmet Mısto (Mustafa) Memikan aşiretinin reisi Mehmed Hudi’dir. Mehmet Mısto Türk dostu ve milli emniyetimizin ajanıdır. Rus kuvvetlerinin miktarı, silahları, konuşları, hareketleri hakkında sık sık bize haber 
gönderirdi. Memikan aşireti ise dost değildir. Türk-İran hududu, kuzeyden güneye uzanan engebeli bir arazidir ve her tarafından geçit vermez. En büyük geçit yeri Kotor deresi ve Kotor vadisidir. Bu vadi, Özalp’e 23 km. uzaklıktadır. Bu vadiye hakim tepelerde bizim Heretil karakolumuz vardır. Huduttaki 
karakollarımız arasında umumiyetle 23-25 km. mesafe bulunurdu. Her karakolda da kuvvet bulunurdu. 

Her karakoldan devriye postaları çıkartılır ve hudut üzerinde devriye gezdirilirdi. Bu suretle geçitler kontrol altında bulundurulurdu. 

1943 yıllarında Doğu bölgelerinde bazı maddelerin yokluğu kaçakçılık olaylarına sebebiyet veriyordu. 
Bizim tarafımızda gaz ve çay bulunmuyordu. İran’da da şeker ve ilaç sıkıntısı vardır. Doğu halkı çay tiryakisidir. Aydınlatma vasıtası olarak da gazyağına muhtaçtı. Bu maddeler huduttaki köyler halkı tarafından takas suretiyle kaçak olarak temin edilirlerdi. Görevliler de buna göz yummak mecburiyetinde idiler. Çünkü gazyağı gelmezse, resmi daireler dahil bütün halk ışıksız kalmağa 
mahkumdu. İran’da et pahalı idi. Bu bakımdan koyun kaçakçılığı da oluyordu. Ender olarak, talan suretiyle, sürülerin kaçırıldığı olayı vaki oluyor idi ise de, ekseriya, anlaşmalı olarak sürüler geçerdi. Hatta, sürüler geçirilirken, hudutta koyun başına bir lira rüşvet alındığı bile halk arasında söylenirdi. Sürüsünü 
satan sürü sahibi ertesi gün telaş içinde kaza merkezine gelir ve sürüsünün çapulcular tarafından kaçırıldığını anlatarak şikayette bulunurdu. Bunun üzerine resmi tutanaklar yapılır ve üst makamlara sunulurdu. Bu tutanaklar, üst makamlar kanalı ile, Muğlalı’ya kadar ulaştırılırdı. Tedbir olarak İçişleri 
Bakanlığından bir emir gelmişti. Bu emre göre sürüler hududa 10 km. mesafeye kadar otlatmak maksadıyla sokulmayacaktı. İran tarafındaki sürüler de hududa yaklaştırılmazlardı. Ancak, Mehmet Mısto’nun sürüleri hududa kadar yaklaşır ve orada otlarlardı. Zira en iyi otlaklar hudut civarında idiler. 
Mehmet Mısto, Türk dostu ve Türk ajanı olduğuna güvenir ve bizden bir fenalık geleceğine ihtimal vermezdi. Fakat her nedense Kaymakam Mehmet Mısto’dan hoşlanmazdı. Özalp’te bir tabur piyade bir bölük jandarma ve bir bölük de süvari birliği vardır. Bir gün, Mehmet Mısto’nun sürüsünü kaçırmak için plan hazırlanır. Plan muvaffak olmuştur ve sığır ve koyundan mürekkep Mehmet Mısto’nun sürüsü kaçırılmıştır. Sürünün bir kısmı sivil halk arasında pay ediliyor. Bir kısmı da asker kazanına giriyor. Mehmet Mısto bir mektup yazarak kendisinin Türk hükümetinin adamı olduğunu ve şimdiye kadar Türklere hiçbir fenalığının dokunmadığını, buna rağmen niye sürüsünün kaçırıldığını soruyor ve sürüsünün kendisine iade edilmesini rica ediyordu. 

Tutuklular kaymakam tarafından bırakıldıktan sonra, içlerinden asker olanları Şube reisi, binbaşı Sıtkı Tutanak, askerlik şubesine çağırıyor. Ve sizler askersiniz, diyor. Ben durumu beğenmiyorum, başınıza büyük işler açılabilir, derhal kıtalarınıza dönünüz. 

İkisi kıtalarına dönüyorlar. Diğer hasta olan üçü dönecek vaziyette değillerdir. Bunlar köylerinde kalıyorlar. Bu defa toplatılan 33 kişidir. Üçü hasta erdir. Tabur kumandanı tümenden aldığı emir üzerine 7. bölük kumandanı yüzbaşı Vahdi'yi çağırıyor, ve tutukluların hududa götürülerek öldürülmelerini emrediyor. Fakat Vahdi Yüzbaşı tecrübeli bir askerdir ve Askeri Ceza kanununda suç olan emirler 
yapılmaz; diye bir madde vardır. Binbaşıdan yazılı emir istiyor. Binbaşı da tecrübelidir. Yazılı emir vermesine imkan yoktur. Fakat bu emri yapabilecek iki kişi vardır. Süvari bölüğünde Yedek Asteğmen 

Bilal Bal ve Yedek Asteğmen Durmuş Özbek. Bunlar, henüz, kanuna nizama vakıf değillerdir. Emrin de Muğlalı’dan geldiğini biliyorlar. İtirazsız emir yerine getiriliyor. Hepsini öldü diye bırakıyorlar. Ama içlerinden biri ölmemiştir. Ve yoklama yapanları aldatmıştır. Sürünerek hududa geçiyor ve Mehmet 
Mısto’ya iltica ediyor. İşte bundan sonra olay herkes tarafından anlaşılmış ve gerek Mehmet Mısto’dan ve gerekse Van’da tutuklu bulunan yaralının kardeşi tarafından dilekçelerle Cumhurbaşkanına, başbakana, Meclis Reisine, dilekçeler vererek olayı duyuruyorlar. Ve müsebbiplerin cezalandırılmasını istiyorlar. Fakat, maalesef hiçbiri cevap alamıyorlar. Ancak, Demokrat Parti mebusları Meclise girdikten sonra, bu olayı kurcalıyorlar. Ve müsebbibinin mahkemeye sevkini temin ediyorlar. Muğlalı’nın Van’da Avni Doğan’a sarf ettiği, “Ben emri yüksek yerden aldım”, sözleri 1951 yılında Meclis araştırmasına yol açmıştır. 

b. Yedek Teğmen Durmuş Özbek 

Biz, arkadaşım, Yedek Subay İlyas Yalçın ile birlikte, kurşuna dizme olayının cereyan eniği yerin yakınındaki Takorengiz Askeri Sınır Karakolunda görevliydik. Bize gelen emir, kurşuna dizme görevi verilen süvari bölüğünden, Necdet ve Bilal adlı yedek subay arkadaşlarım ile, komutalarındaki birliği gözetleme ve herhangi bir saldırıya karşı koruma idi. Bu arada önümüze imzalamamız için, önceden düzenlenmiş bir de zabıt konmuştu. Zabıtta olay, bir kurşuna dizme değil de sanıkların sınır dışından vuku bulan tecavüz sebebiyle meydana gelen silahlı çatışmada iki ateş arasında kalarak kaza kurşunlarıyla öldükleri şeklinde ifade ediliyordu. O günün olağanüstü şartları içinde esasen içyüzünü pek 
bilmediğimiz bu olaylı zaptı imzaladık. … Dışarıdan herhangi bir saldırı yoktu. Teğmenlerin havaya ateş ederek verdikleri işaret üzerine mangalar ateş açtı. Ve 33 vatandaş böylece kurşuna dizildi. 

Ancak benim bu olayda dikkatimi çeken, kurşuna dizme görevini yerine getiren birliklerin, karargahlarına, milli bir görevi yerine getiren insanların ruh haleti içinde, “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyleyerek dönmeleriydi. Anladığım kadarıyla vatan hainliği etmiş kimseleri kurşunladıkları kanaati içinde idiler. 

c. Yedek Teğmen Seyit Bali (49) 

Üçüncü Ordu Komutanının dönüşünden pek az zaman sonra Diyarbakır’daki Birinci Genel Müfettiş, Avni Doğan, Özalp’e gelip, Kaymakamdan ve Tb.K. dan bilgi istedi. Ve tutuklularla da konuşarak “Suçsuz olduğunuz anlaşılmıştır, serbest bırakılacaksınız” dedi. Ertesi gün serbest bırakılan bu şahıslar 3. 
Ordudan gelen yeni bir emirle tekrar tutuklanarak aynı yere kondular. 

Bölüğümüzün mevcudu 80 kadardı. Çavuş ve onbaşıların hepsi Hasankaleli idi. Eratın bir kısmı Hasankaleli, bir kısmı Çankırı ve Düzceli, diğer bir kısmı ise, atlarıyla gelen zatililerden oluşmuştu. Bize verilen yazılı emirde, “Bu tutuklu şahıslar Yüzbaşı Vahdet Yüzgeç tarafından kaymakamlıktan teslim alınacak ve Hasankaleli çavuş ve erlerden kurulu iki manga refakatinde Çilli mevkiine götürülüp gizli çıkış ve giriş yerlerinin tespiti istenecek, şayet kaçmağa teşebbüs ederlerse üzerlerine ateş edilecektir” mealinde idi. İlçelerinde Araproşik köyünün ağası olup katilden İran’a kaçan Mehmedi Mısto’nun kızı da vardı. Bu kadın Özalp’te bir yed-i emine bırakılmıştı. Yoksa hepsi 33 kişi idi. 

Emir gereğince 30 Temmuz 1943 günü sabahı bu şahıslar … Tb. K. tarafından verilen emir üzerine ben ve Teğ. Necdet Bilget’ce kaymakamlıktan teslim alınarak, Takorengiz Konuşu’nun emniyet tertibatı almış bulunduğu Çilli mevkiine götürüldüler. 11 ve 12 kişilik iki kafile halinde İran hudut taşı üzerinde 
Bölük K. Vekili Necdet Bilget’in Konuş komutanı Teğ. Ekrem’in yanında hakim bir tepeden kılıçla verdiği emri üzerine iki manga tarafından açılan ateş ile öldürüldüler. 

KEMAL YÖRÜKOĞLU (devamla)— Şimdi görülüyor ki, muhterem arkadaşlar, ilk tahriki yapan benim, Van Cumhuriyet Savcılığıdır. … Bunun üzerine Adalet Vekaleti harekete geçiyor ve Askeri mahkemede muhakeme edilmesine karar veriyor. Nitekim Muğlalı Askeri Mahkemede muhakeme edildi ve hatta 
vazifesizlik itirazı yapıldı. Vazifesizlik itirazı red edildi. Suçun tamamen askeri olduğu kabul edildi. Binaenaleyh askeri bir suç hakkında müddeiumumiliğin yapacağı bir şey de yoktur. 

33 vatandaşı öldüren bir kumandan hakkında takibat yapmayan idare, müteaddit iş’arlara rağmen alakasız kalan ve devlet reisi sıfatını haiz iken bir katili koluna takıp Van’a getirmenin manasını yüksek takdirlerinize arz ediyorum. Bunu yapan zat zamanın devlet reisidir. Bu vaziyet çok manidar ve çok şayanı dikkattir. … Kanaatim arkadaşlar; bu hadiseden zamanın devlet reisinin haberdar olduğudur. 

Arkadaşlar, bu vakıa münferit değildir. Bu, 32 de değil, 42 de değil daha çoktur. Ve yine şunu da ilave edeyim ki, bir harekatı askeriye veya bir tedip harekatı esnasında telef olan insanları da mevzubahis etmek istemem. Fakat bilhassa işaret etmek istediğim, şudur ki, o vatandaşlar, söylenildiği gibi bu memlekete hıyanet etmiş insanlar değildir. 

Mustafa Muğlalı bu emri verdikten sonra, Van Valisi Hamit Onat Özalp Kaymakamına emir veriyor, bu adamları yakalat, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 18. maddesine göre nezaret altına alacaksınız, diyor. 

TAHİR TAŞER—Netice itibariyle Muğlalı hakkında Askeri Mahkemece tahkikat yapılıyor ve suçu sabit görülerek idamdan Muhavvel 20 sene ağır hapis cezasına mahkum ediliyor. Fakat cezası infaz edilmeden ölüyor. Şimdi, haklarında tahkikat yapılması istenen şahıslar o zamanki Dahiliye ve Milli Müdafaa Vekilleri ve Genel Kurmay Başkanıdır. 

Nihayet mesele Divanı harbe sevk ediliyor. Divanı harb de Muğlalı’ya çok ısrar vaki oluyor, Muğlalı da emir almadan bu işi kendisinin yaptığını mahkeme huzurunda söyleyerek suçu üzerine alıyor. Mahkum oluyor. Temyize gidiyor. Temyizde, Muğlalıyı kurtarmak için bir meczubiyet (muhakeme kabiliyeti 
olmamak) kararı alınıyor, ehliyeti cezaiyeyi haiz olmadığı iddiasıyla tahliyesi yapılıyor ve mesele de böylelikle kapanmış oluyor. 

ARZUHAL ENCÜMENI REİSİ ABDURRAHMAN FAHRİ AĞAOĞLU 

(Devamla)- Vaka 33 vatandaşın kurşuna dizilmesidir. Bu bir faciadır. Buna benzer birçok facialar da vardır. Mesela, bir jandarma subayının 
anlattığına göre, bir hayvan hırsızlığının faili bulunamadığından, köy imha edilmiştir. 

2. OLAYIN 1943 YILINDAN 1956 YILINA KADAR GELİŞİMİNİN KISA ÖZATİ

14. Bu arada Orgeneral Mustafa Muğlalı ve olaya adı karışan öteki kişilerin yargılanmalarına devam edilir. Orgeneral Mustafa Muğlalı Genelkurmay Mahkemesinin 20.3.1950 gün ve 950-13 Esas ve 950-8 sayılı kararı ile önce idama mahkum edilir. Sonra cezası 20 yı1 ağır hapse çevrilir. Hasta olduğu 
gerekçesiyle hastahaneye yatırılır. Genelkurmay Mahkemesinin kararı Askeri Yargıtay’ca bozulur. Fakat dava Genelkurmay Mahkemesince yeniden ele alınmadan 11 Aralık 195l’de Orgeneral Mustafa Muğlalı ölür. Dosyası kapanır. 


16. 1951 yılından 1955 yılına kadar olay yine unutulur. Söz konusu edilmez, 1955 yıllarına doğru DP iktidarına karşı CHP muhalefeti yükselir. CHP iktidarı, kamu özgürlüklerini kısmakla ve hukuk dışı eylemlerde bulunmakla suçlar. 6-7 Eylül 1955 olayları bu muhalefeti daha da yükseltir. CHP 6-7 Eylül olaylarının bütün sorumluluğunun iktidara ait olduğunu söyler. Bunun üzerine DP mukabele-i bil misil olarak Orgeneral Mustafa Muğlalı olayını yine aktüel bir konu haline getirmeye çalışır. 

17. … Sorumlular hakkında Meclis tahkikatı açılmasına karar verilir. Tahkikatın Aralık 1956 tarihine kadar bitirilmesi istenir. Böylece 6-7 Eylül olayları dolayısıyla muhalefetin iktidara karşı yönelttiği baskı ve eleştiriler önlenmeye çalışılır. 
18. TBMM Tahkikat Komisyonu 30 Nisan 1958’de konu ile ilgili geniş bir karar alır. … Tahkikat Komisyonunun bu raporu, 1958 yılının Mayıs ayı başlarında TBMM’nde görüşülür. Fakat, zaman aşımından, çeşitli af yasalarından dolayı cezai kovuşturmaya girişilemez, girişilmez. Sorun, siyasal ve hukuksal yönleriyle kapatılmış olur. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***