SADAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SADAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2018 Çarşamba

AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ




AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ 


Ümit Özdağ tarafından yazıldı.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü   
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
03 Temmuz 2017 Pazartesi


AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ














Ümit ÖZDAĞ

Türk Milletinin  ikinci anayurdu olan Anadolu coğrafyası, üç kıtanın birleştiği 
bir noktada tarih boyunca dünyanın en önemli jeopolitik kavşağı olmuştur. 
Anadolu bu jeopolitik kavşak niteliğinden dolayı devletler ve milletler arasında 
sürekli bir hakimiyet kavgasının hedefi olmuştur. Anadolu’da  zaman zaman 
hakimiyet kuran bir çok imparatorluk ve millet zayıfladıkları anda tarihe 
gömülmüştür.  Diğer bir ifade ile Anadolu, milletleri ve devletleri yutan bir 
Bermuda Şeytan üçgenidir. Bu coğrafyada var olmanın ön şartı güçlü bir orduya sahip olmaktır.

AKP iktidara geldiğinden buyana Türk  Silahlı Kuvvetleri’ne zarar vermektedir. 
AKP önce FETÖ ile işbirliği yaparak “askeri vesayeti” tasfiye yalanı ile Türk 
Ordusuna karşı Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlar ile ağır darbeler 
indirmiştir. Subaylık yeminine sadık olan, FETÖ’ye boyun eğmeyen general-amiral ve subayları tasfiye etmiştir. Damadı FETÖ’den gözaltına alınan Bülent  Arınç’ın sevinç çığlıkları attığını unutmadık. TSK’daki FETÖ’cü yapılanmanın önünü açmıştır. Türk Milletinin son savunma hattı olan Seferberlik Tetkik Kurulu’nu dağıtmış, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun 1953’den beri mensubu olan gizli kadroların isimlerinin yabancı servislerin eline geçmesini sağlamıştır.

AKP’nin örgütlenmesini teşvik ettiği TSK içindeki FETÖ 15 Temmuz 2016’da alçakça bir darbe ile iktidarı ele geçirmeyi hedeflemiştir. FETÖ’cü çetenin bu 
girişimini engelleyenler yine AKP’nin yıllarca zarar verdiği, bazıları emekli 
olan subaylık yeminine sadık subaylar olmuştur. 15 Temmuz’dan ders almayan AKP iktidarı, 15 Temmuz sonrasında aldığı kararlar ile Türk Ordusu’nu zayıflatmaya devam etmiştir. Ordunun kurumsal yapısını dağıtmıştır. Emir-komuta birliğini ortadan kaldırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, Eskişehir-Kütahya muharebelerinden buyana geçtikleri en büyük kriz döneminden geçmektedir. Bunun sonucu işler iyi gitmemektedir. Erdoğan’ı ve Hükümeti uyarıyorum. Fırat Kalkanı bölgesinde dahi işler, politik bir hedefi olmamasından dolayı iyi gitmiyor. Fırat Kalkanı bölgesinde El Nusra başta olmak üzere selefi cihatçı güçler gittikçe güç kazanmaktadırlar. 

15 Temmuz sonrasında Erdoğan’ın açık hedefi Türk Ordusu’nun parti ordusu haline getirmektedir.  Bunun ilk hamlesi Tarım Bakanlığı Personel  Genel Müdürü Nizamettin Ekinci’nin Milli Savunma Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğüne Eylül 2016 tarihinde atanması olmuştur. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlıklarında bütün atama, yükseltme, emeklilik, sicil ve  özlük 
işlemlerinden sorumludur. Nizamettin Ekinci, AKP’den 2007 ve 2011 seçimlerinde Diyarbakır aday adayı olmuştur. Milletvekili aday adaylığı sırasında 
yeşil-sarı-kırmızı renkte Türkçe-Kürtçe-Zazaca seçim propagandası broşürü 
bastırdığı ifade edilmektedir.  Göreve geldiği günden bu yana asker personeli 
aşağılayan bir tarzı da ısrarla sürdürmektedir.

Nizamettin Ekinci döneminde Tarım bakanlığındaki FETÖ’cü örgütlenme çok etkili olmuştur. 2 Eylül 2016’da Tarım Bakanlığından yapılan FETÖ’cü tasfiyesinde 733 kişi atılmıştır. 22 kasım 2016’da 172 FETÖ’cü atılmıştır. 6 Ocak 2017’de 93 kişi atılmıştır. 29 Nisan 2017’de 66 kişi atılmıştır. FETÖ açısından stratejik öneme sahip olmayan bir bakanlıkta dahi 1064 FETÖ’cünün örgütlenmesine izin veren, yardımcı olan bir Personel Genel Müdürü’nün Milli Savunma Bakanlığı’nda benzer bir göreve getirilmesi ancak AKP stratejik zekasının ürünü olabilir.

AKP ordusu kurmanın önemli bir adımı da 15 Haziran 2017’de Subay terfi 
yönetmeliğinde yapılan bir değişiklikle terfi işlemlerinin Genelkurmay 
Başkanlığı’ndan alınarak Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasıdır. Artık terfiler 
MSB’nın sivil Müsteşarı eş güdümünde olacak ve Yüksek Askeri Şuraya bu şekilde sunulacaktır. Kuvvet  Komutanlıkları sadece terfi sırasında gelen personelin sicil dosyalarını  YAŞ sekreteryası na iletecekler dir. Böylece 
terfilerde/görevlendirmelerde TSK Komuta heyetinin yeteneğini, kapasitesini, 
öncesinde yaptığı görevlerinin niteliğini bildiği subaylara ilişkin kanaat ve 
önerileri değil terfi sırasındaki subayların/generallerle   hiçbir müşterek 
çalışma ortamı olmamış, yaptıkları ve yapacakları görevlerin niteliğini bilmeyen 
sivil idarecilerin söz hakkı olacaktır. Bu durum subay/generallerin ister 
istemez iktidar partisine yakın olma, siyasetçilerden torpil arama sürecini 
başlatacak Orduyu siyasetin içine çekecek, siyasilerin aracı haline 
getirecektir. 

Erdoğan’ın bir parti ordusu, Saddam benzeri Devrim Muhafızları ordusu kurma 
çabalarında bir başka boyutu kurulan personel temin komisyonları 
oluşturmaktadır. Olağanüstü hal kapsamında 22 kasım 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanan 678 sayılı kararname ile emekli subay ve  astsubaylara TSK’da görev verilmesi kararlaştırıldı. Bununla ilgili esaslar da Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan “Emekli Subay ve Astsubayların Milli Savunma bakanlığında Personel ve Askeri Öğrenci Temin Faaliyetlerine Yönelik Hizmetlerde Görevlendirilmesine Dair Yönetmelik”le yürürlüğe girdi. Böylece Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’nde komisyonlar kuruldu. Ancak bu komisyonlarda bir çoğu 28 Şubat sürecinde irticai faaliyetten TSK’dan uzaklaştırılan ve daha sonra SADAT ve ASDER bünyesinde aktif siyaset yapan emekli subaylar görevlendirilmiştir. Bu kişiler sınavların kayıt altına alınması için konulan kameraları kaldırtmışlardır. Komisyonda görevli bir Deniz Öğretmen Albay Atatürk ilkeleri ile ilgili soru sorması üzerine komisyondan çıkarılmıştır. Bu açık bir şekilde Türk Ordusu’nun  akplileştirilmesi projesidir. ASDER bir hak arama teşkilatı değil, radikal ideolojik duruşu olan bir parti yan kuruluşudur. İsteyen ASDER’in internet sitesine girerek bu duruşunu görebilir. SADAT ise Arap Baharı’ndan sonra Müslüman Kardeşlerin iktidara geldiği ülkelerde, orduları eğitmek amacı da dahil, askeri şirket olarak kurulmuştur. Suriye’deki değişik grupların eğitimini de üstlenmiştir. Libya’da küçük işler gerçekleştirmiştir.

Ancak SADAT artık bu amaçların ötesine geçmiş, bir paramiliter iktidar partisi 
örgütlenmesinin çekirdeğini oluşturmaya başlamıştır. SADAT başkanı aynı zamanda  Cumhurbaşkanının askeri danışmanı olan Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi milli ve Üniter Devlet karşıtı bir duruşu temsil etmektedir.  Erdoğan “neden tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” derken, askeri danışmanı kendisi ile aynı görüşte olmayan birisidir.

Bir yandan FETÖ’cü unsurların hala görevde bulunduğunu öte yandan TSK’nın 
partileştirilmeye çalışıldığını görev subaylar arasında erken emekliye ayrılma 
eğiliminin arttığı görülmektedir. Bunun ilk sonucunu Ağustos 2017’de göreceğiz. 
Bu erken emekliliklerin özellikle albay rütbesinde bulunan personelin “sıralı 
hizmet garnizonu” yani şark görevinde bu rütbe için ciddi olmayan emniyet, kaza önleme subaylığı gibi görevlere atanmaları gibi politikalar ile hızlandırıldığı 
ifade edilmektedir.  

Bir partinin yan kuruluşunun yetkilerine Türk Ordusu’nun subay kadrolarının 
seçtirilmesi Türk Devletine ve Milletine karşı işlenecek en büyük cinayettir. 
Türkiye’yi bir parti ordusu ile savunmak mümkün değildir. Türkiye ancak bir 
milli ordu tarafından savunulabilir. Türk ordusunu Erdoğanokrasinin rejim 
muhafızları yapma projesi gaflet, delalet ve hatta hıyanet projesidir. 

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni akplileştirmenin en alt halkasını ise İmam Hatip 
okullarımızı istismar ederek AKP’nin arka bahçesi-gençlik kolları gibi gören 
zihniyet oluşturmaktadır. Hoca Ahmet Yesevi Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından hazırlanan broşürde İmam-Hatip Lisesine kaydoluşun askeri yüksek okullar ve polis okullarına girişte tercih nedeni olacağının ifade edilmesi AKP’nin çarpık devlet zihniyetini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Bütün bunlar  olurken, Viyana önlerine yüzbinlerce askeri götürüp, doyurup, 
savaştırıp geri getiren bir gelenekten gelen Türk Ordusu’nda ile kez AKP 
iktidarının döneminde toplu gıda zehirlenmeleri gerçekleşmektedir. Üstelik 
yapılan anlaşmalarda yandaş olduğu anlaşılan yemek şirketlerine Mehmetçiği 5 kez zehirleme hakkı tanınmakta ancak altıncı zehirlenme sonrasında sözleşmesi 
lağvedilebilmektedir. 

Liyakat ilkesini uymak devlet yönetmenin temel şartlarından birisidir. Liyakat 
işin ehline verilmesidir. AKP devletin temel, taşıyıcı kurumlarının sarsılmasına 
neden olacak ölçüde devlete zarar vermiştir. Ne yazık ki en fazla zarar gören 
kurumlarımızın başında ülkemizin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve milli 
birliğinin asıl güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri gelmektedir.  AKP’nin 
kurucularından Ayşe Böhürler şöyle diyor: “cv’sinde imam hatip mezunu olduğunu gördüğümüz için birini bir göreve getirdiğimiz  zaman kaybetmeye başladık.”   

Erdoğan’ın Türk ordusunu parti ordusu haline getirme isteği ordumuzu Balkan 
Savaşı öncesinde olduğu gibi içten çökerten bir ortamı doğuracaktır. Çok açık 
bir şekilde altını çizerek ifade ediyorum. Parti ordusu kurma girişimi Türk 
Milleti ve Türk devletine karşı işlenen bir suçtur. Bu yanlıştan hızla geri 
dönüşmeli ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tekrar bütün milletin ordusu, milli 
ordu olması sağlanmalıdır.  

Bu yazı 13030 defa okundu. 
Uzman Hakkında
Ümit Özdağ
uozdag61@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ 
  Özdağ'dan Başkanlığa Karşı Mektup 
  2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol 
  Askeri Sağlık Sistemi Neden Gerekli? 
  Kesnizani Tarikatı: Irak’ın FETÖ’sü 
  Gülenci Darbe ve Bir Kitabın Önsözü 
  Türkiye’ye Vatandaş İthalinin Felaket Niteliğindeki Sonuçları 
  Göçler ve Güvenlik 
  Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit 
  Suriye'nin Kuzeyinde İşler Gittikçe Daha Kötüye Gidiyor 
  400 Milletvekili Olsaydı Ne Olacaktı? 
  Güneydoğu Anadolu’da Son Durumun Fotoğrafı 
  1 Kasım Seçimleri Yaklaşırken Neden MHP? 
  Seçime Giderken PKK Ayaklanması 
  Savaş Başlıyor ve Seçimler 
  Suruç Saldırısı veya Türkiye’nin Pakistanlaştırılması  
  MHP’nin Yükselen Oyları- Erdoğan ve Öcalan 
  Büyük İtiraf Geldi: AKP Toprak Verdi 
  Türkiye Musul’a Girecek mi ? 
  Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi 
  HOCALI SADECE HOCALI DEĞİLDİR - Türk Katliamının Son Durağı Hocalı 
  Suriye’de Toprak Kaybetmedik, Peki Ege’de 
  Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon 
  Ortadoğu’da Bir Yeni Yenilgi: Süleyman Şah’tan Geri Çekilme 
  Ayn El Arap’ta Bilmediğimiz Neler Oluyor? 
  Ortadoğu’da Sınırlar Değişirken Casuslar 
  Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ, saat 20:00'de Habertürk TV'de Enine Boyuna Programı'nda...  
  Gerilla ve Kontrgerilla Savaşı 
  Türk Deniz Kuvvetlerine Yapılan Saldırının Sonucu Ne Olmuştur? 
  Kudüs’te Son Türk Askeri 
  Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu? 
  Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu      Şekillendirme Peşinde             
  Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler 
  PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler 
  Amerika Fransa’ya Nükleer Saldırı Yapmayı mı Planladı? 
  Devrimci Selefilik Antiemperyalist mi? 
  Paris’te Olanlar 
  Erdoğan Yönetimi ve Avrupa Ne Diyor? 
  Son Terörist Eylemler Ne Anlama Geliyor? 
  2015’de Batı-Erdoğan İlişkilerinde İki Muhtemel Yol 

Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA        alsancak escort
 Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 

***

19 Temmuz 2016 Salı

'' S A D A T '' NEDİR BİLENİNİZ.? ARAŞTIRIP OKUYANINIZ.? HAKKINDA BİLGİ EDİNDİĞİNİZ OLDU MU..?



'' S A D A T '' NEDİR BİLENİNİZ ARAŞTIRIP OKUYANINIZ HAKKINDA BİLGİ EDİNDİĞİNİZ OLDU MU..?



 SADAT tartışması sürüyor: Özel askeri şirketler ne işe yarar?

"SADAT TAYYİP'İN SİLAHLI ÖRGÜTÜ MÜ?"
KURUCUSU EMEKLİ TUĞGENERAL TANRIVERDİ
BİNALİ YILDIRIM BU SORULARI YANITLAYACAK MI?
FUAT AVNİ'NİN İDDİASI: TAYYİP KENDİNE HALİFE ORDUSU KURUYOR
İMAMIN ORDUSU MU?
ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER GERÇEĞİ: EMPERYALİZMİN SİLAHLI BİRLİKLERİ!
" SAVAŞIN VİRÜSLERİ "
ÖAŞ'LER (ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER) NEDİR?
ÖAŞ'LER İÇİN BAŞKA HANGİ İSİMLER KULLANILMAKTA?
NEDEN ÖAŞ'LER İÇİN BİR PAZAR VARDIR?
ÖAŞ'LER VE IRAK
ÖAŞ'LER NORMAL ASKERİYE KADAR ETKİN MİDİR?
"İNSANİ MÜDAHALE" VE "YÖNETİŞİM" YALANLARI
"ANONİM ŞİRKET HALİNE GELMİŞ PARALI ASKERLER"

ÖZEL SAVAŞ ŞİRKETİNİN ADI: BARIŞ OPERASYONLARI BİRLİĞİ!

SADAT tartışmalarıyla birlikte "Özel Askeri Şirketler" konusu yeniden gündemde. Nedir bu "Özel Askeri Şirketler" denilen karanlık yapılanmalar? Kökeni, işlevi, misyonu ne; ne işe yararlar; nereden gelip nereye giderler? Emperyalizmin ve tekellerin özel silahlı birlikleri olan Özel Askeri Şirketler gerçeğine bakmaya çalıştık...



Salı, 12 Temmuz 2016 10:04

Türkiye SADAT adlı şirketin adını 2012 yılında duydu… Gazetelerde çıkan haberlerde, köşelerde yapılan değerlendirmelerde, bu askeri danışmanlık ve eğitim şirketinin emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından kurulduğu yazılıyor ve bu şirketin aslında ne olduğu, ne işe yarayacağına dair analizler yapılıyordu.

" SADAT TAYYİP'İN SİLAHLI ÖRGÜTÜ MÜ? "

Geçtiğimiz günlerde de CHP Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na verdiği soru önergesinde kritik soruyu dile getiriyordu: SADAT, Tayyip'in silahlı örgütü mü?
Aslında bu soru, SADAT kurulduğu günden beri doğrudan ya da dolaylı biçimlerde çok kez dile getirildi. Ama hiçbir zaman ikna edici bir yanıt verilmedi. Soruyu soranların kuşkuları hiçbir zaman giderilmedi.


KURUCUSU EMEKLİ TUĞGENERAL TANRIVERDİ



SADAT'ın kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, neden böyle bir işe giriştiklerini şöyle anlatıyor: "Türk Silahı Kuvvetleri 22 Türk ve Müslüman ülkeye eğitim, danışmanlık ve donanım konusunda hizmet vermektedir. Ama 60 İslam ülkesinin savunma alanında bütün ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün olmamaktadır. Bu ihtiyacı biz İslam ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, 64 subay ve astsubay desteğiyle biz sağlayacağız."
Evet, SADAT adlı örgütün kimler tarafından kurulduğuna bakmak gerekiyor: SADAT'ın öncülü olan Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), 2000 yılında irticai faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle TSK'den atılan askerler tarafından kuruluyor. AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte, ASDER adlı derneğin, askeriye içinden bilgi toplayan, ordu içindeki uzantıları aracılığıyla AKP'ye belge sızdıran bir yapı olduğu iddia ediliyor.
İstanbul merkezli SADAT, kendi internet sitesinde ilan ve itiraf ettiğine göre, gayri nizami harp yani kontrgerilla eğitimi veriyor. Eğitimleri arasında "sokak hareketi türü eylemlerde ve gizli etkinliklerden oluşan harekât teknikleri" ile "istihbarat, psikolojik harp, sabotaj, baskın, pusu, suikast" da yer alıyor.
SADAT: Devlet sessiz, iktidar sessiz, TSK sessiz... Karanlık bir özel güvenlik örgütü
TSK'den emekli olan bazı özel harpçi subay ve astsubayların yüksek maaşlarla bu güvenlik şirketinde göreve başladığı ve bu kamplarda, IŞİD ve türevlerine gayrı nizami harp eğitimi verildiği de iddialar arasında.
Hatta IŞİD'çilerin eğitildiği bilgisi, Batılı istihbarat teşkilatlarının eline geçince eğitimlerin dondurulduğu, gizli silahlı yapının ise kamplarda eğitilmeye devam ettiği de iddia ediliyor. Kamplara alınan gençlerin bazılarının ise, AKP Gençlik Kolları ve Osmanlı Ocaklarından gelen gençler olduğu öne sürülüyor.
İddialar sadece bunlarla kısıtlı değil: Türkiye'deki muhtemel iç savaşın taşlarının döşendiği, yurt içinde ve gerekirse yurt dışında kahve-bar taramayı, bombalama yapmayı, suikastlar gerçekleştirmeyi göze aldıkları da kamuoyu tarafından tartışılıyor.
SADAT'la ilgilli bir haberi 2012'de soL'da da yayımlanmıştı. O haberde de buna benzer bilgiler yer alıyordu:

Türkiye'nin Blackwater'ı: İslamcı Kontrgerilla Savunma ve Danışmanlık şirketi kurdu!
BİNALİ YILDIRIM BU SORULARI YANITLAYACAK MI?

CHP'li Sağlar, soru önergesinde şu soruları yöneltti Binali Yıldırım'a:
1) SADAT'ın askeri eğitim ve danışmanlık alanlarında faaliyet göstermesine ilişkin herhangi bir bakanlık veya resmi devlet kurumlarınca verilmiş bir izin mevcut mudur?
2) SADAT'ın TSK'ya alternatif oluşturması için faaliyet göstermesine hükümet tarafından izin verildiği iddiası doğru mudur?
3) SADAT'ın kimlere, hangi gruplara ne tarz eğitim ve silah sağladığı devletin herhangi bir kurumu tarafından takip edilmekte midir? Eğer takip ediliyorsa hangi gruplara, ne tür eğitimler hangi tarihler aralığında ve nerede verilmiştir?
4) SADAT'ın eğitim verdiği kamplar nerede yer almaktadır? Bu kampların kontrolü kimler tarafından sağlanmaktadır?
5) Türkiye'nin IŞİD'i beslediği ve SADAT'ın kamplarında eğitildiği iddiası doğru mudur?
6) Gerilla eğitimi veren SADAT'ın kontrol edilmemesi durumunda, ne gibi sıkıntılara gebe olduğumuzu ön görüyor musunuz?
Binali Yıldırım'ın bu sorulara yanıt verip vermeyeceği elbette belli değil.

FUAT AVNİ'NİN İDDİASI: TAYYİP KENDİNE HALİFE ORDUSU KURUYOR

Bunlar konuşulup tartışılırken, Twitter fenomanei Fuat Avni'nin iddiaları gündeme düştü. 29 Haziran 2016 günü Fuat Avni, Twitter hesabından şu iddiaları dile getirdi:
"SADAT, Terörist Eğitim Organizasyonu gibi çalışıyor. Yıllardır bünyesinde radikal tiplere askeri eğitim veriyor.
SADAT, Çetin Güvenlik, Stratejik Düşünce Enstitüsü ve Sancak Akademi gibi yapılanmalar tümüyle MİT güdümünde. AKP Gençlik Kolları, Osmanlı Ocakları, Osmanlı Torunları Derneği ve bazı tarikatlardaki saf gençleri kandırıp kamplara yolluyorlar. Bazı tarikatlara sızan emekli TSK ve kamu personelleri oradaki gençleri IŞID kamplarına yönlendiriyor.
Osmanlı Torunları derneği, IŞİD'in önemli eleman kaynaklarından biri. Derneğin başkanı İsa Üçüncü MİT'e çalışıyor.
IŞİD kamplarına silahlar MİT'ten gidiyor. Militanlar silahları kullanma eğitimini SADAT bünyesindeki eski asker ve polislerden alıyor. SADAT'çı Adnan Tanrıverdi, kendince Halife Ordusu kuruyor.
Narsist, Adnan'ı desteklemeleri için Bozdağ ile Şentop'u görevlendirdi. IŞİD'e mühimmat sağladığı için uluslararası arenada kara listede bulunan Nitromak ve Metkim şirketlerine Savunma Bakanlığı ihale veriyor."

İMAMIN ORDUSU MU?

Evet… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın SADAT'la olan ilişkisi, çok sayıda kuşkuyu barındırıyor? Erdoğan kendisine bağlı, yasa dışı, hukuksuz, gayri nizami, karanlık ve kanlı bir örgüt, bir özel örgüt mü yaratıyor?
Erdoğan'ın hayalindeki parti-devletin kontr-gerillası mı oluşturuluyor?

ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER GERÇEĞİ: EMPERYALİZMİN SİLAHLI BİRLİKLERİ!

Tüm bu sorular ortada dururken, biz de "Özel Askeri Şirketler" gerçeğine bakmak istedik…
Nedir bu "Özel Askeri Şirketler" denilen karanlık yapılanmalar? Kökü ne, kökeni ne, işlevi, misyonu ne, ne işe yararlar, nereden gelip nereye giderler?
Neoliberal dünyanın en ayırt edici özelliklerinden biri de, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe kadar kamusal tüm alanların alabildiğine özelleştirilmesi, ticarileşmesi, "kâr" elde edilen sektörler haline getirilmesi… Kamucu anlayışa sahip sosyal hukuk devletlerinde, devletin asli görevlerinden olan, görev ve yetkileri hukukla belirlenen güvenlik ve savunma alanı; neoliberal düzende, para kazanılan, rant sağlanan, patronların kârına kâr katan bir "sektör" haline getirildi. Aynı zamanda, özel işlevler üstlenen "karanlık" sektörler…
Özel askeri şirketlerden söz ediyoruz… Güvenlik ve savunmanın özelleştirilmesinden, bu alanın ve ihtiyacın bir "kâra" dönüştürülmesinden, metalaştırılmasından söz ediyoruz…
Güvenlik ve savunma ihtiyacı kategorisi hayli farklı ve özel bir hizmet alanı… Dayanıklı tüketim maddeleri, gıda maddeleri ya da elektronik tüketim maddeleri gibi gündelik hayatı kolaylaştırmak veya temel bedensel ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan mal ve hizmet kategorilerinden farklı bir kategori. Güvenlik ve savunma alanı, silah, asker, güç, disiplin, hiyerarşi gerektiren kendine has, yapısı itibariyle "zor gücü"nün kullanıldığı bir alan. Dolayısıyla mafyalaşan karanlık yapılar haline gelmesi, diğer sektörlere oranla daha kolay gerçekleşebilen bir alan.

"SAVAŞIN VİRÜSLERİ"
Bu haberde, önümüzdeki günlerde dağıtıma sunulacak olan yeni bir kitaptan hayli yararlandığımızı ifade etmeliyiz. Nobel Bilimsel Eserler etiketiyle yayımlanan ve Alper Ekmekcioğlu'nun yazdığı "Savaşın Virüsleri / Özel Askeri Şirketler" adlı kitap, önümüzdeki yıllarda, bu alanda başvuru kaynağı olmaya aday.

ÖAŞ'LER (ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER) NEDİR?

Özel Askeri Şirketler (ÖAŞ'ler) çarpışma operasyonları, stratejik planlama, istihbarat toplama, operasyonel ve lojistik destek, eğitim, satınalma ve bakım dahil olmak üzere savaş ve ihtilaf konularıyla ilgili uzmanlaşmış hizmetler veren işletmelerdir.
Şu ayırdedici özelliklere sahiptirler:
• Örgütsel yapı: ÖAŞ'ler tüzel yapıya sahip kayıtlı işletmelerdir
• Motivasyon: ÖAŞ'ler hizmetlerini öncelikle politik nedenlerle değil, kâr amacıyla sunmaktadır.
ÖAŞ'ler, küçük danışmanlık şirketlerinden dev milletlerüstü şirketlere çok çeşitli büyüklüklere sahiptir. Her ne kadar ÖAŞ'ler ilk olarak 2. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktıysa da, jeopolitik değişimler ve Soğuk Savaş sonrasında pek çok ülkenin silahlı kuvvetlerinde meydana gelen yapı değişiklikleri, özel askeri sektörde hızlı bir büyümeye yol açtı. Bugün 150'nin üstünde şirket 50'den fazla ülkede faaliyet göstermekte.

ÖAŞ'LER İÇİN BAŞKA HANGİ İSİMLER KULLANILMAKTA?


Paralı asker ve özel güvenlik şirketi (ÖGŞ) gibi terimler sık sık ÖAŞ yerine kullanılmaktadır.
Yakın zamana kadar paralı askerlik, sadece kişisel çıkar amacıyla bir ihtilaf içinde yer alan oyuncuları tanımlamak için kullanılan standart bir terimdi. Bu terim bazı uluslararası anlaşmalarda da görülmektedir. Ancak bu anlaşmalar genelde açık ve net olmadıkları için eleştirilmektedir, çünkü bunlar, faaliyetlerin kendisinden çok, faaliyetin gerisindeki, tam olarak tanımlanması zor olan motivasyona yoğunlaşmaktadırlar. Örneğin, Irak'taki Amerikan güvenlik yüklenicileri, maddi kazanç kadar vatanseverlik nedeniyle de çalıştıklarını iddia etmektedirler.
Muharebe yerine personel ve mülk koruma işinde uzmanlaşan pek çok firma kendilerini ÖGŞ olarak tanımlamayı tercih etmektedir. Ancak bu koruma, varolan çekişmenin sonucunu etkileyecek denli önemliyse, muharebe ve koruma görevleri arasında ayrım yapmak zorlaşmaktadır.
Ulusal ordudan katil birliklerine

NEDEN ÖAŞ'LER İÇİN BİR PAZAR VARDIR?


Devletler, uluslararası örgütler, sivil toplum örgütleri, kalkınma ve insani yardım kurumları, çokuluslu şirketler ve hatta bireyler ÖAŞ'lerden askeri hizmet satın alabilir.
Devletler, genelde bu şirketleri ulusal kapasitenin eksik olduğu durumlarda ya da resmi olarak karışmak istemedikleri "kirli operasyonlarda" tıpkı kiralık katil mantığıyla kullanırlar.
ÖAŞ'ler, silahlı kuvvetlerin personel yetiştiremediği ya da cazip kariyer fırsatları yaratamadığı durumlarda yüksek teknoloji destekli vasıflarını hizmete sunarlar. Bunun dışında, ÖAŞ'ler varolmayan kapasiteyi ikame ederler. Örneğin, Congo-Brazaville Cumhurbaşkanı, 1994 yılında İsrailli Levdan firmasını tutarak bir önceki cumhurbaşkanına sadık askeri birimlerin yerine yeni bir kuvvet oluşturabilmiştir.
Başka bazı gruplar, ÖAŞ'leri tehlikeli ortamda çalışabilmek için kullanır. Kimileri ÖAŞ'lerin BM ve diğer uluslararası örgütler için kullanışlı olabileceğine, çünkü ÖAŞ'lerin konuşlandırılmasının, ulusal birliklerin BM nezareti altında konuşlandırılmasından daha az politik tartışma yaratacağına işaret etmişlerdir.
Bireyler ve gruplar ÖAŞ'leri kimi zaman bir hükümeti devirmek ve yasadışı faaliyetleri korumak gibi daha sinsi amaçlar için kullanmaktadırlar.
ÖAŞ'LER VE IRAK

Irak'ın işgali, özel askeriye ve güvenlik sektörünün uluslararası yeniden inşa girişimleri tarihinde örneği görülmemiş derecede katılımına yol açmıştır. Askeriye ve güvenlik hizmetleri alanında çalışan ve 20,000'den fazla personel istihdam eden 60'ın üstünde firma ile ÖAŞ'ler Irak'ta ABD'den sonraki en büyük kontenjanı oluşturmaktadır. ÖAŞ'lerin yaygın kullanımı ciddi yasal ve operasyonel sorunlara da yol açmıştır:
• Artan şiddet nedeniyle firmalar operasyonlarını geciktirmiş ya da sona erdirmiştir. Alınan raporlara göre Kellogg, Brown and Root (KBR)'a ait bir konvoyun Nisan 2004'te pusuya düşürülmesi üzerine KBR için çalışan pek çok kamyon sürücüsü, güvenlik arttırılmadığı sürece çalışmayı reddetmiş, pek çok taşeron ülkeyi terk etmiş ve Irak'ın bazı bölgelerinde askeri birlikler ikmalden yoksun kalmıştır.
• Askeriyenin yetenekli askerleri elinde tutabilme yetisi sekteye uğramıştır. ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı, bu askerleri elde tutabilmek için yeni maaş, imtiyaz ve eğitim olanakları oluşturmuş, Birleşik Krallıkta ise seçkin askerlere, Irak'taki ÖAŞ'lerde çalışabilmeleri için bir sene boyunca izne ayrılma hakkı ('sabbatical') tanınmıştır.
• Geçici Hükümet Konseyi döneminde firmalara Irak yasasından muaf olma hakkı tanınmıştır. Abu Ghraib skandalında adı geçen altı firma çalışanı asla mahkemeye çıkmamıştır.
• Şirketler 'artı masraflar' yöntemiyle çalıştıkları için Halliburton KBR bölüğü olayında iddia edildiği gibi yolsuzluk mümkün hale gelmiştir. Amerikan ordusu Halliburton'un talep ettiği 1.8 milyar Amerikan Doları tutarındaki ücrete belgelerin yetersiz olmasından ötürü itiraz etmiştir.
• Bazı durumlarda firmaların çalışanlarına yeterli eğitim vermediği düşünülmektedir. Ekim 2005 ayında yayınlanan bir Amerikan Ordu raporunda Blackwater firmasından dört kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazasının pek çok devlet kuralının ihlali sonucu gerçekleştiği yazılmıştır. Bu ihlaller arasında pilotlara yeterince ülke içi eğitim verilmemiş olması da bulunmaktadır. Blackwater yetkilileri suçlamaları reddetmiştir.

ÖAŞ'LER NORMAL ASKERİYE KADAR ETKİN MİDİR?

Bazı analistler ÖAŞ'lerin operasyonel konularda normal askeri kuvvetlerden daha büyük avantajlar sunduğunu öne sürmektedir. Örneğin:
• Hızla konuşlandırılabilmek;
• Güç kullanımı konusunda kamusal endişelerin daha az olması
• Zayıf politik kurumlara sahip ülkelerde yerel askeriye karşısında denge unsuru olmaları bu avantajlar arasında sayılabilir.
Bunların gerçekten birer avantaj olup olmadığı bir yana, pek çok analist ÖAŞ'lerin normal askeri kuvvetlere oranla bir çok operasyonel dezavantaja sahip olduğunu düşünmektedir:
• Görev [aşkıyla] değil, kar amacıyla motive oldukları için, göreve bağlılıkları normal askeriye mensuplarından daha az addedilmektedir.
• Çalışanları askeri emir-komuta zincirinin dışındadır.
• Sözleşmelerinin her türlü olasılığı kapsaması mümkün olmadığı için muharebede esneklikleri ve muhtemelen beklenmedik durumlarla başa çıkabilme yetileri azalmaktadır.
• Muharebe-dışı elemanları gereken durumlarda askeri kapasiteyi arttıracak çapraz eğitimden yoksundur.
• Bazı analistler bu şirketlerdeki maliyet azaltma baskısının personelin hayatını tehlikeye atacak kararlar alınmasına yol açacağına inanmaktadır – örneğin, 2004 yılında Blackwater'ın dört çalışanının ölümünden sonra artçı olarak görev yapacak beşinci bir askerin maliyet kısıtlamaları nedeniyle gruba katılmaktan alıkonduğu iddia edilmiştir.
• ÖAŞ'ler herhangi bir nedenle başarısız oldukları takdirde normal askerlerin görevlerini yerine getirebilme yetisi azalmaktadır.

"İNSANİ MÜDAHALE" VE "YÖNETİŞİM" YALANLARI

Yrd. Doç. Dr. Filiz Çulha Zabcı ise "Yeni Savaşların Gizli Yüzü: Özel Askeri Şirketler" adlı çalışmasının giriş yazısında konunun çerçevesini şöyle çiziyor:
Soğuk savaşın ardından, "yeni dünya düzeni" olarak adlandırılan dönem, hegomonik bir güç olarak beliren ABD'nin "büyük vaadi" ile başladı: "Demokrasiyi dünyada yaygınlaştırmak". Bu "büyük" vaad, yoksulluk, adaletsizlik ve şiddet dolu bir dünyayı kurmak biçiminde gerçekleşti ve iki "siyasi/askeri" araca dayandı: İnsani müdahale ve yönetişim.

"İnsani müdahale", 90'lardan itibaren ABD'nin ve diğer güçlü ülkelerin, NATO ve BM ile birlikte başka ülkelere gerçekleştirdikleri her müdahalenin "kılıfı"nı oluşturdu. Bu ad altında yapılan askeri harekatlar, işgaller, insani değerlere, adalete, özgürlüğe "evrensel" bir katkı olarak gösterildi.
Savaşın özelleşmesi öylesine genel bir eğilim ki ve Irak savaşında öyle bir noktaya ulaşmış durumda ki, bundan böyle özel askeri endüstrinin kollarını uzatmadığı bir çatışma ya da savaşın mümkün olmadığı dahi düşünülüyor. Bu endüstri devletlerden aldığı paralar sayesinde gittikçe şişiyor.
Örneğin, ABD, Orta Asya ve Afganistan'ı da içerecek şekilde Irak'a yönelik harcamalarını bu yıl için 87 milyar dolar olarak kararlaştırmışken, özel askeri endüstriye bu miktar içinden aktarılan pay 30 milyar dolar olarak belirlenmiş durumda. Yani, ABD'nin askeri harcamalarının üçte bir özel askeri şirketlere aktarılıyor (Traynor, 2003). Bu durum, önümüzdeki dönemde içinde paranın ve şiddetin dolaştığı gri bir alanın gittikçe büyüyeceğini gösteriyor.
Daha önce belirtildiği gibi "paralı askerlik" ve bu anlamda savaşlarda ya da çatışmalarda "özel" güçlerin kullanımı yeni bir olgu değil. Özel askeri şirketler, paralı asker ticaretinin, "evrim geçirmiş, globalleşmiş ve şirketleşmiş" modelini temsil ediyorlar (Singer, 2004). Bu şirketler, global pazar içindeki güvenlik endüstrisinin yükselen unsurları ve geleceğin güvenlik çerçevesini de büyük ölçüde etkileyecekler.

"ANONİM ŞİRKET HALİNE GELMİŞ PARALI ASKERLER"

Filiz Çulha Zabcı, Özel Askeri Şirketler kavramını şöyle tanımlıyor:

İngiltere hükümetinin, özel askeri şirketler üzerinde odaklanan Rapor'u (UK Government Green Paper, 2002) bunların uluslararası düzeyde hukuki bir düzenlemeye tabi tutulması sorununu tartışmaya açmaktadır. Özel askeri şirketler konusunda oldukça ayrıntılı ve kapsamlı bilgilerin yer aldığı metin, tanım sorunu üzerinde de durmaktadır. Özel askeri endüstri içinde birbirinden farklı çok sayıda grup bulunuyor: Paralı askerler, özel ordular, özel güvenlik şirketleri, özel istihbarat şirketleri ve özel askeri şirketler.
"Green Paper"a göre paralı askerler, bir kazanç karşılığı savaşan ya da savaşçı becerilerini satan kişiler. Özel ordular ise genellikle gelişmekte olan ülkelerde rastlanan bir olgu. Özellikle, Güney Amerika'da "uyuşturucu lordları"nın ya da Afrika'da Liberya örneğinde olduğu gibi "savaş lordları"nın özel ordularına rastlıyoruz. Rapor'a göre, bu grupta yer alanların en dikkat çekici olanları belli kişiler etrafında örgütlenen El Kayde gibi "dini" ordular.
"Green Paper", özel askeri şirketleri, geniş bir askeri ve güvenlik alanı içerisinde sözleşmeli olarak çalışan ve vurucu operasyonlara katılacak şekilde donatıldıkları için özel güvenlik şirketlerinden farklılaşan gruplar olarak ele almaktadır.

ÖZEL SAVAŞ ŞİRKETİNİN ADI: BARIŞ OPERASYONLARI BİRLİĞİ!

Özel askeri endüstri üzerine çalışan bir uluslararası ilişkiler uzmanı, Deborah Avant, özel askeri şirketlerin, bir ülkenin kiralık askerlerinden farklı bir şey olduğunu; onların para karşılığı herşeyi yapan "savaş köpekleri" ya da "kendi hesabına çalışan" kişiler olmadıklarını belirtiyor ve bu şirketlerin global pazarda uzun erimli bir yere sahip olma amacını taşıdıklarını; bu yüzden de askeri hizmet gibi meşru bir işlevi yerine getirdikleri konusunda inandırıcı olmaya çalıştıklarını öne sürüyor. Bu şirketler şimdiden bir ticari grup oluşturmuşlar bile: Uluslararası Barış Operasyonları Birliği (International Peace Operations Association) (Aktaran, Khan, 2002).

Aslında, birçok güvenlik şirketinin çarpışmalarda yer alması, onlarla özel askeri şirketler arasındaki "niteliksel" farkı silmektedir. Fakat, aynı zamanda özel askeri şirket olarak nitelenen pek çok şirket de "vurucu operasyonlar"da yer almamaktadır. Bu gibi nedenler yüzünden, özel güvenlikle ilgili grupların tanımlarına ilişkin tartışmalar dallanıp budaklanmaktadır. Herhalde tanımdan daha önemli bir soru, bu oluşumların neyi temsil ettikleridir. Paralı askerlerin faaliyetlerini izlemek üzere görevlendirilen Birleşmiş Milletler Raportörü'nün söyledikleri bu açıdan önemlidir:

"Paralı askerlerin faaliyetleri, son kırk yıldır halkların kendi kaderlerini belirleme haklarını kullanmalarını engellemek ve insan haklarını ihlal etmek için devreye sokulan bir şiddet biçimidir" (Aktaran, Jackson, 2002: 39; Taulbee, 2002: 7).

Raportör, özel askeri şirketleri "anonim şirket haline gelmiş paralı askerler" olarak değerlendirmektedir. Bu anonim şirketler ya uluslararası müdahale adı altında yapılan operasyonların önemli bir parçası olmakta ya da ABD'nin ve diğer güçlü devletlerin ekonomik çıkarlarının bulunduğu bölgelerde kullandıkları güçler olmaktadır. Güçlü devletlere, bu şirketler birçok olanak sunar: Askeri müdühalenin getireceği maliyet ve risklerden kurtulurlar. Irak'ta olduğu gibi kendi kamuoyunun tepkisini engellemiş olurlar. İnsan hakları ihlalleri için "hesap vermek" durumunda olmazlar.



..


16 Temmuz 2016 Cumartesi

Hacı Paşa'nın Anayasası,



Hacı Paşa'nın Anayasası



MEHMET EYMÜR,
30.05.2016


İstanbul Beylikdüzü’nde SADAT isminde askeri eğitim veren bir şirket var. Belirtildiğine göre yöneticileri ve personeli irticai faaliyetleri nedeniyle ordudan uzaklaştırılmış veya emekli edilmiş subay ve astsubaylar. Başında emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi bulunuyor. Tanrıverdi, 1944 yılında Konya'nın Akşehir ilçesinde doğmuş. 1964 yılında Kara Harp Okuluna girmiş ve Topçu Subayı olarak okulu bitirmiş. Dört yıl Özel Harp Dairesi ve 1986-88 arası Kıbrıs dâhil çeşitli yerlerde görev yaptıktan sonra, 1992 tarihinde Tuğgeneralliğe yükselmiş ve 30 Ağustos 1996 yılında kadrosuzluktan emekliye sevk edilmiş. Askerlik hayatı sırasında Kara Harp Akademisini, Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirmiş, Özel Tekâmül Kursları, Fransızca Kursu ve Gayri nizami Harp (GNH) Kursu görmüş.Evli ve iki çocuklu.





Adnan Tanrıverdi Emekliye ayrıldıktan sonra, bir yıl Üsküdar FM Radyosunun Genel Koordinatörlüğünü yapmış, 2004’te İhlas Marmara Evleri Camii Yaptırma ve Yardım Derneği Yönetim Kurulunda yer almış. 2004-2009 arasında halen ‘Onursal Başkanı’ olduğu ‘Adaleti Savunanlar Derneği’nin (ASDER) Genel Başkanlığını yapmıştır. Bu derneğin yönetici ve üyelerinin de aynı şekilde irticai faaliyetler nedeniyle ordudan uzaklaştırılan kişiler olduğu belirtiliyor. Şubat 2012’de Müslüman ülkelerde faaliyet yürütmek ve yabancı ülkelerdeki savaşçıları eğitmek, silahlandırmak üzere basında ‘Türk BLACKWATER'i diye adlandırılan, hayli soru işaretli SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık Ticaret AŞ.) adlı şirketi kurmuş. 2013 yılında ise, İslam Ülkelerinin birliği için ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği) ve YUSDER’i (Yunus Uluslararası Doğa Sporları Derneği ve Deniz Sporları Kulübü) kurmuştur. Halen; SADAT A.Ş. ASSAM ve YUSDER Yönetim kurulu Başkanlıklarını aktif olarak yürütmektedir. Ayrıca Milli Gazete ve Vakit Gazetesinde yazarlık da yapmış olan Tanrıverdi’nin ‘Yeni Anayasa’sına bir göz atalım.

YENİ ANAYASA’YI 2011’DE HAZIRLAMIŞ


Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi kendisine ait internet sitesindeki 22 sayfalık “YENİ ANAYASAMIZ HAYIRLI OLSUN” başlıklı bölümde hazırladığı anayasa taslağının 30 Aralık 2011 tarihinde Onursal Başkanı olduğu ASDER vasıtasıyla TBMM’ne yollandığını belirtiyor.

Tanrıverdi, yeni anayasasının başlangıç bölümünde “Giriş, Neden Yeni Bir Anayasa, Darbelerin Anayasal Dayanakları, 12 Eylül 1980 Darbesinin Yasal Dayanağı, 28 Şubat 1997 Post Modern Milli MGK Darbesinin Anayasal Dayanağı, 27 Nisan 2007 İnternet Bildirisinin Anayasal Dayanağı” gibi başlıklarla tahlillerde bulunuyor.

Devamında; “Anayasal Dayanakla Tasfiye Kurulu Haline Getirilen YAŞ, YÖK Darbeleri ve Anayasal Dayanağı, Yargı Darbeleri ve Anayasal Dayanakları, 03 Mayıs 2007 Yargı Darbesi, 05 Haziran 2008 Yargı Darbesi, 30 Temmuz 2008 Yargı Darbesi, Darbelere Dayanak Olan İstikrarsız Dönemler” gibi başlıklarla ağırlıklı olarak kendisince “yargı darbeleri” olarak nitelendirdiği dönemleri inceliyor.

Gelelim esas konuya, “ Nasıl Bir Anayasa ” olması gerektiği kısmına:

a. Anayasada resmi ideoloji olmamalıdır
b. Değişmez maddeler bulunmamalıdır
c. Laiklik ilkesi anayasada bulunmamalıdır
d. Resmi dil Türkçe olmalı, ana dilde eğitim imkânı sağlanmalıdır
e. Temel insan hak ve özgürlükleri kısıtlanmamalıdır
f. İdam cezası konulmalıdır
g. Vatandaşın anayasal sıfatı olmamalıdır
h. Başkanlık sistemi olmalıdır
i. Yönetim şekli, bölgeli üniter devlet ve idari özerklik ilkelerine göre düzenlenmelidir
j. Milli iradenin bütün devlet kurumları üzerinde otorite kurması sağlanmalıdır
k.Sivil diktatörlüğün yolu kapatılmalıdır
l. Siyasetin üzerinde yargı vesayeti olmamalıdır
m.YÖK kalmalı, üniversitelerde bilimsel özerklik sağlanmalıdır
n. Asker siyasetin üzerinde vesayet kuramamalıdır


   • Milli güvenlik kurulu kaldırılmalıdır
   • Genelkurmay Başkanlığı MSB'lığına bağlanmalı ve TSK yeniden yapılandırılmalıdır.
   • Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi yeniden ifade edilmelidir
   • iç Güvenlik İçişleri Bakanlığına, dışa karşı savunma da MSB'lığına verilmelidir
   • Jandarma Genel Komutanlığının Gn. Kur. ile organik ağı koparılmalıdır
   • Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden (MGSB) iç tehdit değerlendirmeleri kaldırılmalıdır
   • YAŞ'ın yapısı değiştirilmeli ve bütün kararları yargıya açıkolmalıdır
   • Askeri yüksek yargı kaldırılmalı, askeri hâkimler üniformasız olmalıdır.

Tanrıverdi, “Temel insan hak ve özgürlükleri kısıtlanmamalıdır” demiş ama arkasından da “idam cezası konulmalıdır” diyerek insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını kısıtlamıştır. Yine de kırbaçlama ve Recm (taşlanarak öldürülme) cezalarını önermemiş olmasına şükretmeli. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasa dindar olmalı” açıklamalarına da 29 Nisan 2016'da Yeni Akit Gazetesindeki beyanatı ile destek veren Adnan Tanrıverdi "istikrarın teminatı olmak üzere” başkanlık sistemini desteklediğini belirtiyor ve inanç özgürlüğünün müdahalesiz yaşanabilmesi için de laiklik ilkesinin anayasadan çıkarılmasını zaruri görüyor. Bu nedenle? “TBMM Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ı destekliyor, yeni anayasadan laiklik ilkesi çıkarılsın ve ‘Devletin dini İslâm’dır’ hükmü anayasaya dahil edilsin” diyor.

Tanrıverdi’nin yeni anayasasını okuyunca aklıma ilk gelen ABD’nin “BÜYÜK ORTADOĞU” ve “BÜYÜK KÜRDİSTAN” projeleri oldu. “Başkanlık” ve “Eyalet” sistemini getir, Türkiye’yi eyaletlere böl, bu eyaletleri “bölgeli üniter devlet ve idari özerklik ilkelerine göre düzenle ve kestirme yoldan Türkiye’yi böl, işi bitir. 

 


http://atin.org/images/guncel/HACIPASA/NYT-Turkey.jpg

Daha geçenlerde New York Times gazetesi Osmanlı topraklarını dağıtan Sykes Picot anlaşmasının yüzüncü yılı münasebetiyle “Böyle olsa daha mı iyi olurdu?” diye alternatif bir harita yayınladı. Harita’da bizi kuşa döndürmüşler. Doğu ve güneyde Ermenistan’a, Kürdistan’a ve Suriye’ye toprak vermişiz. Batıda İstanbul ve binlerce şehidimizin yattığı Çanakkale’nin tamamıyla, Balıkesir ve Bursa’nın büyük bir kısmı ve Trakya’nın bütünü elimizden çıkmış, MİLLETLERARASI KOSTANTİNOPOLİTAN EYALET haline gelmiş. Bitmedi, İzmir bölgesi de Türkiye’ye bağlı, yarı bağımsız eyalet haline getirilmiş.

Hacı Paşam, sizin önerdiğiniz şekildekine uygun bu haritayı beğendiniz mi? Türkiye’yi bölmek isteyenleri mutlu edecek fikirler sizde nasıl ve neden doğdu, yoksa Büyük Kürdistan, Büyük Ortadoğu gibi kanlı ABD projelerinin yeni “Eşbaşkanı” siz mi oldunuz?


24 SENE ÖNCEKİ ERBAKAN İKAZI


Milli Görüş Lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan 1992 yılında TBMM’deki bütçe konuşmasında Türkiye üzerinde oynanan büyük oyuna ve emperyalist güçlerin Kürt Devleti Planına dikkat çekiyor. Amerikalı bir Albay'ın Riyad'da bir gazeteciyle arasında geçen diyaloğu aktaran Erbakan:

“Riyad'da bizim bir gazetecimize şunları söylüyor. Amerikalı Albay söylüyor bunları... Eli harita üzerinde diyor ki: 'İşte Kürt devleti burada kurulacak. Savaş bitecek. Saddam çökmüş olacak'. Daha Körfez harbi bitmemiş. Harpten önce söylüyor adam. ‘Saddam çökmüş olacak, bu yörede devlet kalmayacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler bir devlet kurarak buradaki boşluğu dolduracaklar. Belki de Türkiye'den toprak isterler’. ‘Türkiye bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor’ dendiği zaman kendisine, ‘O zaman çarpışacaksınız’ diyor. Şimdi tekrar kendisine deniyor ki; ‘Türkiye'nin düzenli orduları, silahları, topları, zırhları, tankları, uçakları, füzeleri var. Böyle bir büyük güce nasıl karşı koyarlar? Hem gerek İran gerek Suriye, Irak'ın toprak bütünlüğü için açık tavır koymuş bulunuyorlar. Onların da bölgede bir Kürt devleti oluşmasına göz yumacaklarına nasıl ihtimal veriyorsunuz?’ denildiği zaman Amerikalı Yarbayın söylediği sözler şunlar: ‘Irak'ın Kuzeyindeki Kürtlerinde yakında çok silahları olacak. Saddam'ın bıraktığı silahlar onlara kalıyor. Belki Türkiye'de sizinkilerden bile ileri silahları olacak. Uçakları, tankları, füzeleri, zırhlıları, helikopterleri, hava limanları ve saire’. Ne zaman söyleniyor bu sözler? Körfez harbinin başında daha Körfez harbi yapılmamış. Muhterem milletvekilleri, aziz milletimizin evlatları; bu okuduğum vesika ne gösteriyor? ABD, dış güçler, İsrail bütün bu olayların hepsini planlı olarak yapıyor. Onların uzun vadeli planları var. Batılı ajanlar cirit atıyor. Onların bu uzun vadeli planları var da bizim kısa, orta ve uzun vadeli milli planlarımız nerede? Kim yapacak bunları ve yapması icap edenler bir plan sahibi olmadıkları gibi sadece onların planlarına alet oluyor. Bak onlar, orta doğuda Müslüman ülkeler arasında iş birliği olmasın, Türkiye Suriye ile, Türkiye Irak’la, Türkiye İran ile çatışsın istiyorlar ve bunu gerçekleştiriyorlar. Öyleyse bu emperyalizmin ve Siyonizm’in planını bozmamız lazım”.

Rahmetli Necmettin Erbakan’ın o günlerde, yani 25-30 yıl önce söylediği her şey, yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde tek tek doğrulanıyor. Bir başka konuşmasında Suriye’ye de girileceğini ve böleceklerini belirttiği gibi…

SADAT’a dönelim… SADAT’ın geniş bir danışman kadrosu var: Yeni Akit yazarları Abdurrahman DİLİPAK ve Ahmet VAROL gibi siviller hariç hemen hemen tamamı eski asker. Bazıları Kuzey Irakta görev yapmış ve Arapça biliyorlarmış.

Bu danışmanlar: (E) Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, (E) Tuğgeneral Mehdi Sungur, (E) Tuğgeneral Korkmaz Tağma, (E) Tabip Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan, (E) Tabip Albay Prof. Dr. Yavuz Şenol Önal, (E) Öğretmen Albay Prof. Dr. Mehmet Zelka, Prof. Dr. Mustafa Nutku, (E) Tabip Kd. Albay Turgay Göncü, (E) Tabip Kd. Albay Hüseyin Uludağ, (E) Diş. Tabip Albay Kemal Mete, (E) Hâkim Albay A. Cengiz Tangören, (E) Hâkim Albay Yusuf Çağlayan, (E) Öğretmen Kd. Albay Mehmet İnkaya, (E) Öğretmen Bnb. Selahattin Arslan, Elektronik Mühendisi A. K. Melih Tanrıverdi, (E) Tankçı Kurmay Kd. Alb. Fethi Kıran, (E) Piyade Kd. Albay Süleyman Türkmen, (E) Piyade Kd. Albay Mustafa Uçtu, (E) Piyade Kd. Albay Ersan Ergür, (E) Piyade Kd. Albay Yakup Baykan, (E) Piyade Kd. Albay Erol Gündüz, (E) Piyade Kd. Albay Cahit Uygur, (E) Tankçı Kd. Albay Mehmet Yavuz Ay, (E) Topçu Albay Nejat Özden, (E) Tankçı Binbaşı Mustafa Bozgeyik, (E) Tankçı Kd. Başçavuş Nurettin Yavuz, (E) P. Kd. Başçavuş Hilmi Yüksel, (E) İkmal Yarbay Hulusi Gülen, (E) İkmal Yarbay Zafer Şahin, (E) Personel Kd. Başçavuş Reşat Fidan, (E) Teknisyen Kd. Başçavuş Ömer Yenici, (E) Teknisyen Kd. Başçavuş İsmail Kaplan, (E) Teknisyen Kd. Başçavuş Rıdvan, Çayhan, (E) Teknisyen Astsubay Dursun Öztürk, (E) İs.Tek. Başçavuş Yavuz Sulumeşe, (E) Sat Kd. Başçavuş Dr. Naci Efe, (E) Sat Kd. Başçavuş Mehmet Emin Koçak, (E) Sat Kd. Başçavuş Musa Menekşe, (E) Sat Kd. Başçavuş Hayrettin Kocaoğlu, (E) Kd. Başçavuş Engin Yılmaz, (E) Kd. Başçavuş Mehmet Kurt, (E) Kd. Başçavuş Ahmet Türkan, (E) Yük. Mühendis Kd. Albay Nuri Onay, (E) Eln. Kd. Başçavuş Bülent Uzman, (E) Bilgisayar Müh. Astsubay Mesut Kaya, Hv. Yer (Kont.) Kd. Alb. Mustafa Hacımustafaoğulları, (E) Pilot Kd. Albay Haluk Yıldırım, (E) Pilot Kur. Yb. Hayati Atalay, (E) Kd. Bnb. Gürcan Onat, (E) Teknisyen Kd. Başçavuş Osman Kaçmaz, (E) Teknisyen Kd. Başçavuş Fethi Çoban, (E) İstihkâm Kd. Başçavuş Cemil Turan, (E) Jandarma Kd. Alb. Çetin Zamantıoğlu, (E) Jandarma Kd. Alb. İrfan Çalışkan, (E) Jandarma Kd. Alb. İbrahim Töre.

SADAT’ın resmi internet sitesinde verdiği “ Eğitim Hizmetleri ” şöyle sıralanıyor: “Sabotaj, suikast, pusu, baskın, adam kaçırma, tedhiş (terör), gerilla harekâtı, tahrip, sokak hareketleri ve gizli etkinlikler.

Yetkilileri tarafından inkâr edilse de, basında ve İnternet’te SADAT’ın faaliyetinin kanunsuz olduğunu, Suriyeli muhalifleri, ülkemizde yaşayan Çeçen militanları, hatta IŞİD mensuplarını eğitip, Suriye ve Irak’a yolladığına dair çok miktarda idea var.

Nitekim Ocak 2015’de eski Büyükelçi Milletvekili Osman Korutürk, Suriye’deki muhaliflerin eğit-donat projesi çerçevesinde Türkiye’de eğitilecek olması ile ilgili kaygılarını TBMM gündemine taşımıştı.

Korutürk, “Bilindiği gibi Suriye rejimine karşı uluslararası planda askeri önlemler alınması hususunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce alınmış herhangi bir karar mevcut değildir. Bu durumda böyle bir operasyonun uluslararası meşruiyete sahip olmayacağı da açıktır” dedi. Korutürk Ahmet Davutoğlu’na şu soruları yöneltti:

•“Birleşmiş Milletler Antlaşması, bir üye ülkenin başka bir ülkenin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına yönelik kuvvet kullanmasını ya da kuvvet tehdidinde bulunmasını yasaklamaktadır. Mevcut Şam yönetiminin Birleşmiş Milletler tarafından meşru hükümet olarak tanınarak Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde temsil edilmekte olduğu bir ortamda Suriye’deki silahlı muhalif gruplara askeri eğitim verilmesi hükümetinizce hangi uluslararası hukuk ilkelerine dayandırılmaktadır?

• Eğit-donat projesi kapsamında Türkiye’ye gelecek yabancılar, hangi ulusal ya da uluslararası hukuk mevzuatına tabi olacaklardır? Bunların Türkiye’ye gelmesi ve ülkemizde bulundurulması için anayasanın 92. maddesi uyarınca TBMM’nin onayı alınacak mıdır?

• Türkiye’de eğitilip donatılacak yabancıların karışabilecekleri adli olaylarda hangi hukuk uygulanacaktır? Türkiye’de eğitilenlerin eğitim dönemlerinin sonunda kendi ülkelerine ya da başka ülkelere gittiklerinde oralarda katılabilecekleri terör ya da başka yasadışı eylemlerden dolayı Türkiye Cumhuriyetinin sorumlu tutulması nasıl önlenecektir?

• Türkiye’nin “eğit-donat” projesine bağlı gelişmeler sonucunda uluslararası hukuk çerçevesinde davalara, hatta yaptırımlara muhatap olma riski hesaplanmakta mıdır?

• Eğit-donat projesi çerçevesinde ülkeye girecek grupların içinde IŞİD, El Kaide, El Nusra ya da diğer terör grubu mensuplarının olup olmadığı nasıl saptanacaktır? Yoksa bu gruplara mensubiyet araştırılmayacak mıdır? Bu tür kişilerin Türkiye’de kalıp terör eylemlerine ve yasadışı faaliyetlere girişmeleri, devlet güçlerine, kurumlarına ya da sivillere yönelik silahlı eylemlerde bulunmaları nasıl önlenecektir?

• Eğit-donat projesi kapsamındaki askeri eğitimler Türk Silahlı Kuvvetleri’nce mi verilecektir? Öyle ise söz konusu projede görev alacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin, bu tip hukuki meşruiyeti tanımlanmamış silahlı örgütlere eğitim vermesi hangi yasal mevzuata dayandırılacaktır?

Korutürk tatmin edici bir cevap aldı mı, aldı ise ne dediler bilmiyoruz. Ancak Korutürk 18.03.2015'de yaptığı bir açıklamada, ABD’nin “eğit-donat” projesini, AKP iktidarının yanlış anladığını söyledi. “ABD’liler, bu projeyi IŞİD’e karşı gerçekleştirdiklerini anlatıyorlar. Hükümet ise ’eğit-donat’ projesini Suriye’ye karşı anlatıyor” Aynı dalga boyutunda değiller” diye konuştu.

Karışık bir dönem yaşıyoruz. İçimizde binlerce hain varken gizli işler yapmaya, boyumuzu aşan, projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Tam ellerimizi ovuşturacakken bir de bakıyoruz başımıza çuvalı geçirmişler.

Oslo görüşmeleri gibi, Dışişlerinde, zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasındaki konuşmaların ortalara dökülmesi tam bir meydan okuma. Birileri “ Senin her adımından haberim var, Aklını başına topla ” mesajı veriyor.

Evet, Hacı Paşam. “En kısa zamanda Şam'a gidecek, İnşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbni Arabi'nin Türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu'nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” gibi iddialı söylemlerle coşmuşken, arkaya dönüp bir de bakarsınız ki vatan toprakları elden gitmiş…

İşte o zaman heyecanla alkışlayanlar, ölünüze bile lanet okurlar…
 

..
..