Osmanlıdan Günümüze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlıdan Günümüze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Nisan 2015 Salı

Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 3




Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 3




ibalci







İBRAHİM BALCI



İhanet kendiliğinden oluşmaz. İhanet edilir ve ihanet edene de “Hain” denir. Tarihin her döneminde ihanetlerle karşılaşıldı, hainlerle yüz yüze gelindi. İhanetin şekli de olmaz. Çok değişik yerde, şekilde yapılır.  Aileler içinde, aşiretler arasında, devlet içinde, siyasi partiler içinde, cemiyetler içinde, arkadaşlıklar içinde ihanetler yapılır, hainler ortaya çıkar. Ne ihanetin ve ne de hainin adresi olur. İhanet vuku bulana kadar, hain ortada görünmez. Onların bu özellikleri en büyük sermayeleridir.  Dün olduğu kadar bugün de bu sermayeye sahip olan pek çok insan kol geziyor aramızda! Biz tarihin derinliklerinde gezinmeye devam edelim, zaman zaman da yakın tarihimize gelelim bakalım ne gibi hainlikler yapılmış, kimler hain olarak kayda geçmiş!
“Devlet parası deniz yemeyen domuz” anlayışı bugün var olduğu gibi dün de vardı. Böyle olunca devlet malına, parasına ihanet edende fazlasıyla vardı. Vatandaşın malına, mülküne ve parasına göz dikenin de haddi hesabı yoktu. Bu yolu takip ederek kendisine çıkar sağlayana da rüşvetçi dendiğine göre rüşvet alan, rüşveti aldığı kişiye ya da devlete ihanet etmiş olur ve o kişi haindir. Hainler cezasını bulur.
Tepedelenli Ali Paşa Osmanlı tarihinin kaydettiği en büyük hainlerden biridir. Öylesine ihanet içinde bulunmuştur ki, ölene kadar yüzlerde ve belki de binlerce insanı, hırsı, kıskançlığı, keyfi ve Osmanlıya karşı olan düşünceleri nedeni ile öldürtmüş, kazığa vurmuş, hapislerde çürütmüştür. Osmanlı Devletinin bir dönem kahraman olarak gördüğü Ali Paşa 1774 de Tepedelen’de dünyaya geldi. Babası Veli de paşaydı. Ali Paşa, Debentli Başbuğu Kurt Ahmet Paşa tarafından yetiştirildi. Demvine Mutasarrıfı Mustafa Paşa’nın emrine girdi. Eşkiyalar tarafından Mustafa Paşa öldürülünce Miriman rütbesi alarak mutasarrıflığına getirildi, bilahare Yanya mutasarrıflığını aldı. Gözü pek, hırslı, servete düşkün ve acımasız bir Paşa idi 1787 – 1892 tarihleri arasındaki Rus ve 1788-1891 tarihleri arasındaki Avusturya Savaşlarında başarılı görevler yaparak dikkat çekti. Pazvantoğlu ayaklanmasının bastırılmasına büyük yardımı oldu. Bu başarıdan sonra Rumeli Beylerbeyliğine getirildi.  Büyük gayretlerle donanma meydana getirip seferlere çıktı. Napolyo’nun Mısır Seferi esnasında donanmasıyla Fransızları ağır yenilgiye uğratıp ve Preveze’yi geri aldı ve kendisine Vezir rütbesi verildi. Yanya’da çıkan ayaklanmayı bastırdı. 1806-1812 tarihleri arasındaki Rus Savaşları sırasında büyük başarı sağladı ve şöhreti dört yana yayıldı. Meşhur Sırp Kara Yorgi ayaklanmasını da bastırdı. İleride emellerini gerçekleştirebilmek için                                                                                                                                                                                                                                                     kendine bağlı ordu kurdu, oğullarına komutanlık verdi. Çocukları Muhtar ve Salih’e de paşalık verildi. İkisi de değişik yerlerde mutasarrıflık aldı.  Yavaş yavaş hayallerini gerçekleştirmeye başlayan Ali Paşa Yunanistan’ın ve Arnavutluğun güney kısımlarını kendi ülkesi haline getirdi.  Toksolan ve Gegalık bölgelerine hakim olabilmek için İbrahim Paşa’yı tuzağa düşürüp etkisiz hale getirdi ve hapse attı. Artık Tepedeli Ali Paşa Yanya Sultanıdır. Osmanlı devletinin emirlerini dinlemez oldu. İngilizlerle, Fransızlarla ayrı bir devletmiş gibi antlaşmalar yaptı. Korkulacak adam olmuştu! İsmail Paşa’nın hapisten kaçması ve Halet Efendi’nin ısrarları ile Sultan II. Mahmut tarafından görevlerinden alındı, kendisine sadece Yanya sancağı bırakıldı. İşte ipler bu zaman koptu. Osmanlı Ordusu deniz yolu ile üzerine gitti. İşinin zor olduğunu anlayınca Yunan ayaklanmasının nüvesi olan Etniki Eterya örgütü ile el altında anlaştı. Osmanlıya karşı; Mora, Adalar, Sırbistan, Eflak ve Buğdan’da ayaklanmalar çıkardı.  Sultan II. Mahmut durumu öğrenince bütün rütbe ve yetkilerini geri aldı. Yanya Mutasarrıflığından da azledildi. Bütün ailesiyle birlikte doğum yeri olan Tepedelen de ikamete mecbur edildi. Tepedelenli Ali Paşa yapılan uygulamaları kabul etmeyeceğini bildirince vatan haini ilan edildi ve İdamına ferman çıkarıldı. Artık bent yıkılmıştı. Sular en hızlı şekilde akacaktı. Öyle oldu. 20.8.1820 de Tepedelenli Ali Paşa güçlü ordusu ile Osmanlı’ya karşı ayaklandı.  Osmanlı da boş durmadı, Orduları üzerlerine saldı. Yanya’yı kuşattı. Ayaklanmacılar bozguna uğradı iki oğlu teslim oldu. Tepedelenli Ali Paşa ise 10 bin kişilik ordusu ve 200 top ile kuşatmaya karşı Yanya’yı 16 ay savundu. Artık sona yaklaşılıyordu. Hurşit Paşa komutasındaki ordu Yanya kalesine girdi. Hurşit Paşa ”kimseye dokunulmayacaktır” diyerek kaleyi teslim aldı. Halet Efendi’nin entrikaları ile padişahtan gelen sahte bir ölüm fermanı ile görevli cellâtlar görevi ifa için Tepedelenli Ali Paşa’nın karşısına çıkıp fermanı okudular. Tepedelenli pes der mi derhal silahına sarıldı ama üst üste mermiler yaşlı gövdesine saplanınca son nefesini verdi. Başını kesip bal torbasına koyarak İstanbul’a gönderdiler. Osmanlı bu durur mu öyle bir icraatta bulundular ki; paşa olan çocukları dâhil Tepedelenli ailesinden kimseyi sağ bırakmadılar. Tepedelenli Ali paşanın gövdesi Yanya’da Fethiye Camii bahçesine gömüldü. Kesik başı ise ibreti âlem olsun meydanda teşhir edildikten sonra Silivrikapı dışındaki bir mezarlığa defnedildi.  İhaneti; yaptığı hareketle hem Arnavutluk ve hem de Yunanistan isyanlarının başlamasına ve yeni devlet olarak ortaya çıkmalarına yol açtı.
Rüşveti en iyi kullananlardan biri olan Moralı Mustafa Paşa yine bir rüşvet teklifi sonunda hayatından olmuştu. Moralı Mustafa Paşa rüşvet vere vere ilerleyen ve en üst makamlara gelen bir Paşa idi. Çok açgözlü ve uyanık bir kişi olan Paşa 1653 de büyük rüşvet vererek baş defterdar olmayı bildi. Ama bütün emeli sadrazam olmaktı. Sadrazam olabilmek için de ya haremden güçlü bir Padişah anası ya da çok güçlü bir Padişah hanımı bulmak gerekiyordu. Bunları bulamayanlar için yapılacak tek şey Padişah’ın gözüne girmek ve takdirini kazanmaktı. Moralı kolay yolu seçti ve Padişah IV. Mehmet ile temasa geçti. Moralı için her şey para ve isteğini alabilmek içinde rüşvet vermekti. Hiç çekinmeden Padişah IV. Mehmet’e rüşvet teklif edince ilk tepki olarak görevinden azledildi. Paşa ülkenin bir köşesine sürgün edileceğini öğrenince yıllardan beri biriktirdiği servetini kaçırmaya kalktı. Servetini ve değerli eşyalarını, her birini dört atlının çektiği 26 arabaya yükleyip Mora’ya kaçırırken, yakalandı ve idam edildi.
Hazerpare Ahmet Paşa yaman paşalardan biridir!  Bu isim ona ölümünden sonra verildi ama boşa verilmedi. Bu yaman paşa, yükselişini sadrazam olur olmaz Padişah İbrahim’in iki yaşındaki kızı Beyhan Sultan’ı nikâhlanmakla sürdürdü. Saraya damat olmak demek yükselmek için en önemli faktördü. Ahmet Paşa bu faktörü çok iyi kullandı. Rüşvet almayı adeta meslek edindi ve sürekli olarak parasını ve mal varlığını büyülttü. Yarınını hiç düşünmemiş olacak ki Sadrazam olarak Padişah’ı da kafaya alarak “Samur ve Amber vergisi” koydurdu. Bu olay duyulunca yeniçeriler kazan kaldırıp ayaklandılar. Sultan İbrahim Sadrazamını değil, Yeniçerileri dikkate aldı istekleri doğrultusunda Paşa’yı idam ettirdi. Paşanın cesedi At Meydanına (Şimdiki Sultan Ahmet Meydanı) bırakıldı. Paşanın cesedi gerek yeniçeriler ve gerekse halk paramparça etti. Bir söyleme göre bin, bir söyleme göre binden fazla parçaya ayırdılar cesedi. Neden bin parça ya da daha çok da daha az değil? Nasıl daha az olsun ki? O zamanki inanca göre şişman adamlardan alınacak et parçaları mafsallara sürüldüğünde ağrılar geçeceğinden Paşayı bin parçaya bölüp para ile halka sattılar. Bu nedenle Paşa’ya ölümünden sonra “Bin Parça” anlamına gelen “Hazerpare” Ahmet Paşa denildi. İnsan Sultana’a, ülkeye ihanet eder de idam olmaz mı? Olur hem de Hazerpare Ahmet Paşa gibi olur.
Ankara’da milli mücadele için yoğun çalışmalar yapılırken Tokat’ta isyan çıktı. İsyan’ı 27 Mayıs 1920 de Zile’de avukat olan “Zileli”  lakabı ile meşhur Uvan Ali etrafına topladığı Postacı Nazım, Şeyh Abdüsselam, eski Nahiye Müdürü Naci, eski Mal müdürünün oğlu İhsan, Ayancıoğlu Mehmet ve 100 kadar Çerkez atlısıyla birlikte TBMM Hükümetine karşı “Din Elden gidiyor” diyerek isyan ettiler. Çorum’dan Binbaşı Hilmi Bey isyanı bastırmak için gönderildi ise de müthiş bir direnişle karşılaşıldı. İsyancıların ilk başarısı ile birlikte adam sayıları da çok arttı. Hilmi Bey Zile kalesine çekildi. Askeri Kaymakam Cemil Cahit Bey (Toydemir) komutasındaki 5. Piyade Tümeni Zile köylerine ulaştı. Hilmi Bey ile kuvvetleri asilerce teslim alındı. Ayaklanmacılar yönetimi de ele aldılar ve Müftüyü kaymakam ilan ettiler. Bulamadıkları Kuva-yı Milliye cemiyetinin üyelerinin evlerini yağmaladılar. Bu olaylar olurken Yıldızeli garnizonundan takviye kuvvet geldi. Bunun üzerine Cemil Cahit Bey asilere 24 saat süre tanıdı ve teslim olmalarını istedi. Bu istek kabul olmayınca asiler üzerine gidildi ve kısa sürede Zile asilerden alındı (12.6.1920). İsyanın elebaşları Zileli Uvan Ali, Şeyh Abdüsselam ve Ayancıoğlu Mehmet yakalanarak hükümet meydanında halkın önünde kurşuna dizilerek idam edildiler. Tüm diğer suçlular yakalanarak isyan bastırıldı. Askeri mahkeme suçluları yargıladı ve suçları sabit görülen 22 kişi aynı gün idam edildi.
Ulusal kurtuluş mücadelesi verilirken çıkarılan iç isyanlar ihanet değil de nedir. İhanet olunca hain de oluyor, gereken cezaları da veriliyordu.



.

Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 9



                               Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 9




Hain, haindir. İhanetini yaparken sen ben dinlemez. Onun kafasında ve kalbinde hainlik sorun değil çözümdür. Haklı haksız, vuracak, kıracak ve istediğini yapacak. Yaptıkları ihanet de olsa, o kendisini başarılı bulur ve karşılığını bekler. Yani bu tür kişiler ihanetlerini bilerek yaparlar ama hain olduklarını, hatta ihanet ettiklerini kabullenemezler. Çünkü o kime hizmet ediyorsa, en iyi şekilde yapmak için en kötü şeyi yapar. Yaptığı çok önemli ve affedilemez bir ihanet de olsa başarılı olduğunu sanır. İşte yaptığı her ihaneti iyi niyetle yaptığını zanneden bir Hırvat devşirmesi Kuyucu Murat Paşa!
Genç yaşta devşirildi ve Saray’a alındı. Harem-i Hümayunda yetiştirildi. Erişkin yaşa gelip devlet işlerinde deneyim sahibi olunca Vali Kethüdası olarak Yemen’e gönderildi ve uzun bir sure burada kaldı (1560-1566). Mahmut Paşa öldürüldükten sonra Yemen Valiliğine getirildi.  Burada hem görev yaptı ve hem de aleyhindeki söylentilere rağmen büyük servet biriktirdi. Servetini yaparken Yemen halkına kan kusturduğu için halkın şikâyeti Padişah’a ulaşınca görevinden alındı ve İstanbul’a çağrıldı. Murat Paşa İstanbul’a gelince bütün serveti elinden alındı ve Yedikule zindanına atıldı (1580). Zaman hızla ilerledi ve tekrar göze giren Murat Paşa Karaman Beylerbeyi oldu. Safevilerle savaş için Tebriz’e gitti (1585). Safevilerle savaşırken, atı ile birlikte bir kuyuya düştü ve kaçamayınca da esir edildi. Yapılan sulh antlaşması ile kurtularak İstanbul’a döndü (1590). Atı ile kuyuya düşmesi nedeni ile artık ismi “Kuyucu Murat Paşa” dır. Kuyucu Murat Paşa’nın şansı açılmıştı. Dev adımlarla ilerliyordu. Kıbrıs ve Şam Beylerbeyliği
kuyucu_s_78954
Kuyucu Murat Paşa
Yaptıktan sonra Diyarbakır Valiliğine gönderildi.Akabinde Avusturya seferine çıktı (1599). Haçovamuharebelerinde başarı gösterince itibarı daha da arttı veRumeli Beylerbeyliği ve Budin Muhafızlığına atandı (1603). Avrupa’dan dönüldükten sonra Anadolu’daki ayaklanmalar başladı. Celali isyanları imparatorluğuzorluyordu. Sultan I. Ahmet çareler düşünürkenŞeyhülislam Sunullah Efendi’nin önerisi ile Kurucu Murat Paşa’ya sadrazamlık mührünü gönderdi. Sadrazam olan Kuyucu Murat Paşa İstanbul’a dönerek göreve başladı.17 yaşında çok genç bir Padişah ve 80 yaşlarında birsadrazam! Anadolu’da asayiş berbattı. Hemen her yerde isyan hareketleri görülüyordu.İsyancıların amacı, devleti devşirmelerin ve dönmelerinden elinden kurtarmaktı. Anadolu halkı kendi devletinde söz sahibi olmak istiyordu. İsyancıların sayısı her geçen gün çoğalıyor, askerler de onlara iltihak ediyordu. Bunun da nedeni, devşirme ve dönme paşaların askerlere çok eziyet etmeleriydi. Peki, isyancıların üzerine gönderilen kimdi: Kuyucu Murat Paşa! Bu da bir devşirme idi. Bu devşirme Paşa isyancıları tepelemek için İstanbul’dan hareket etti (15.6.1607). Paşa en güçlü silahlarını yanına almıştı. Bunlar acımasızlığı ve vicdansızlığı idi! Paşa bu seferi sırasında isyancıların bir kısmını çeşitli vaatlerle elde etti. İsyancılara gerçek darbeyi vurmak için Konya’ya giderken yüzlerce insanı idam ettirdi. Konya’da isyancı kalmamıştı. İsyancılardan Saraç-zade Ahmet Bey, Konya naibini hançerle öldürmüş, Deli Ahmet Paşa’nın sarayını yıkmış, karışıklık sırasında bin kişiyi öldürmüştü. Bu kadar hain bir adam gözden çıkarılamazdı. Yanına çağırarak “Seni Konya’da alıkoymak isterim, ben Canbolatoğlu’ndan intikam alıp dönünceye kadar şehri bir güzel muhafaza et. Lâkin imdat lazım olursa, ne kadar asker toplayabilirsin?” diye sordu. Ahmet Bey,   hemen yanıt verdi “30 bin kişi toplarım”. İşte ne oldu ise Saraç-zade Ahmet Beyin bu sözü ile oldu ve Kuyucu Murat Paşa “bir çırpıda 30 bin kişi toplayabilen adamı arkamda bırakıp gidemem. Ben gittikten sonra Konya’yı işgal eder, kaleye kapanırsa, hal neye varır” düşüncesi ile harekete geçti ve derhal Saraç-zade Ahmet Beyikuyuya attırarak öldürttü. Yaşlı sadrazam durmak bilmiyordu. Adana ve Silifke’yi işgal eden asilerden Çemşit ve Muslu Çavuş’u da ortadan kaldırttı. Maraş’a gidip, Beylerbeyi’ne ait 40 bin askeri alarak Canbolutoğlu ile savaşmaya gitti. Kuyucu burada da galip geldi.Canbolatoğlu kaçıp İstanbul’a gitti ve Padişaha sığındı.  Kuyucu Murat Paşa için sanki son yoktu. Bayburt’a geçti ve kan dökmeye burada da devam etti. Suçlu, suçsuz ayırt etmeden binlerce insanın başını keserek öldürttü ve kesik başları dağlar gibi üst üste yığdırarak seyretti.  Kuyucu Murat Paşa Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Celalileri temizlerken kendisi Celaliliğe başlayıp soyguna ve haraç almaya devam edince İstanbul’a çağırıldı (18.12.1609).  Kurnaz paşa yine göze girmeyi ve görev almayı bildi. Celali isyanlarından geride kalan isyancı büyüklere pusu kurmaya devam etti ve onları da temizledi. Yusuf Paşa’ya Ferman göndererek affettiğini söyledi. İnanan Yusuf Paşa Üsküdar’a gelir gelmez öldürülerek ortadan kaldırıldı.  Kuyucu Murat Paşa, Anadolu’da ki Celali isyanlarını bastırırken acımasızlığı ve vicdansızlığı ile haklı haksız, suçlu suçsuz binlerce insanı öldürterek kuyulara attıAnadolu’yu isyanlardan temizledi ama Celalilere su verenleri, yemek verenleri, hatta selam verenleri bile öldürterek en büyük kanlı katil olarak tarihe geçti. Huzuru getireceğim diye her şeyi yaptı. Haraç almak, hediye kabul etmek Kuyucu Murat Paşa için adettendi. Hele adam öldürme o sanki onun için ilahi bir görevdi. Bir gün otağın önünde otururken, bir süvarinin küçük bir çocuğu getirdiğini gördü. Çocuğu yanına getirtti. Çocuğa kimin çocuğu olduğunu sormuş, çocuk bir çalgıcının demiş! Vay anam sen misin çalgıcı çocuğu “Çalgıcı Celalileri çalgı çalıp şevke getirir” diyerek çocuğun öldürülmesini emreder. Etrafındaki adamlardan hiç biri çocuğu öldürmeye yanaşmayınca Kuyucu Murat Paşa sinirlenip öfke ile yerinden kalkarak çocuğu elleri ile boğarak kuyuya atar.  Kuyucu Murat Paşa acımasızlığı ile ün salmış bir paşadır. Acımasız olduğu içindir ki bir söyleme göre yüz bin Türk’ü öldürüp kuyulara attığı söylenir. Ama işin aslı öldürdüğü binlerce Celali’yi kuyu attırdığı için bu ismi aldığıdır. Binlerce insanı öldürterek imparatorluğun nizamını sağlayan Kuyucu Murat Paşa nedense hainlerden olmuyordu. Üstelik tarih Kuyucu Murat Paşa’yı “Devamlı kuran okur, oruç tutar, Nakşibendi tarikatına bağlı dindar bir adam” olarak kaydeder. İşin tuhafı da bu zaten! Kuyucu Murat Paşa Diyarbakır’da öldü (5.8.1611( ve tüm serveti hazineye devredildi.
7378_Yunus_Pasa          Devşirme sadrazamlardan biri de Yunus Paşa’dır. Yunus Paşa da boynunu vurulmaktan kurtaramadı. Yunus Paşa Yeniçeri ocağında yetişti. Başarıları dikkate alınarak Yeniçeri Ağası, bilahare Anadolu sonra daRumeli Beylerbeyi oldu. Beylerbeyi olduktan sonra adı duyulan, korku salan, sözü dinlenilen bir kişi olarak nam saldı. Ridaniye muharebesi sırasında şehit olan Hadım Sinan Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirildi (22.1.1517). Ayrıca Mısır Valiliği de uhdesine verildi. Ama her zaman işler istenildiği gibi gitmiyor. Bu görevinden azledilince dönüş yaptı ve Padişah Yavuz Sultan Selim’in hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Aklı bir türlü Mısır Valiliğinden alınışına yatmadı. Oysa gizli gizli İran Şahı Şah İsmail’le görüştüğü tespit edilmişti. Bu nedenle görevinden azledilmiş ve yerine Kölemen Hayri Bey atanmıştı.  Bu olay Yunus Paşa’yı Padişah’ın aleyhine konuşmaya sevk etti. Padişah için “Ordunun yarısı kum çöllerini gördükten sonra fethedilen Mısır’ın bir Kölemen’e verileceğini kullarınız bilselerdi peşinize takılıp gelmezlerdi!” deyince kızılca kıyamet koptu ve Yunus Paşa, Padişah Yavuz Sultan Selim’in fermanı ile boynu vurularak idam edildi. Eeeee Koskoca Padişah’ın, hem de Yavuz Sultan Selim Han’ın aleyhinde konuşursan olacağı bundan başka bir şey olmazdı. Çünkü Yunus Paşa’nın Sultan’a karşı söylediği sözler ihanet sebebiydi cezasını da başı ile ödedi.
Hadım Hasan Paşa’nın ölümü de rüşvetten oldu. Devşirme olan Hadım Hasan Paşa dev adımlarla yükseldi. Mısır valiliğine atandı. Mısır zengin bir memleket! Para pul her ne aranırsa bulunan bir yer. Vali Hasan Paşa memuriyetleri satışa çıkarmış kim fazla para veriyorsa onu memur yapıyordu. Dedikodular ayyuka çıkmıştı. Mısır Valiliğinden azledilmesi gerekiyordu ama kim yapacaktı. Aldığı rüşvetin büyük kısmını hediye olarak Sultan III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultana gönderiyordu. Paşanın azli konusu gündeme gelince Nurbanu Sultan devreye giriyor Hadım Hasan Paşa’yı affettiriyordu.  Bu büyük beceri idi ve bu beceri sayesindedir ki Valide Sultana bolca rüşvet vererek 1597 de dördüncü vezirliğearkadan da Sadrazamlığa yükseltiliyordu. Sadrazam Hadım Hasan Paşa 5 ay altı gün kaldığı sadrazamlığı sırasında ne rüşvet almaktan doyuyor ve ne de Valide Sultanı doyurabiliyordu. Memuriyetleri adeta açık arttırmaya çıkarmış, satıyor aldığı parayı da Valide Sultan’la paylaşıyordu. Bu d urum nereye kadar gidecekti? İşte bunu hiç düşünmedi. Nihayet dedikodular ayyuka çıkınca, kendini kurtarabilmek için suçunu Valide Sultan’a yüklemeye kalkınca sadrazamlıktan azledildi ve 14. 4. 1589 da hapsedildiği Yedikule Zindanında boğduruldu.
           
Mere Hüseyin Paşa
Mere Hüseyin Paşa
Mere Hüseyin Paşa Arnavut kökenli bir Osmanlı devlet adamıdır. Başarı merdivenlerini koşar adım çıkanlardan biriydi.  Satırcı Mehmet Paşa’nın aşçıbaşısı iken göze girdi. Paşa adeta aşçıbaşısının önüne altından bir merdiven koydu ve basamakları koşar adım çıkmasına vesile oldu. Kapıkulu SüvarisiDivan-ı Hümayün Çavuşu, Koyun Emini olduktan sonra, Kapıcıbaşı olduSonra da Mısır Valiliği! Valiliği sırasında hem devlete ve hem de kendisine vergi topladı. Daha ileri düzede görev alabilmek için hazinesini bol bol kullanmayı bildi ve kısa sürede Sadrazamlığa yükseldi. En büyük özelliği, belgelerdeki kayıtlara göre  rüşvet almaktı. Doymasını bilmedi. Bu yüzden onlarca kişinin malını canını aldı. Öldürülmesini istediği kişiler için görevlilere  “Alın, götürün” anlamına gelen Arnavutça “Mere” diye seslendiği için Mere lakabını aldı. Mere Hüseyin Paşa birçok masumun kanı, malı, cani pahasına kesesini doldurdukça doldurdu. Nihayet görevinden azledildi. Ama yılmadı ve sipahileri tahrik ederek ikinci kez sadrazamlığa geldi. Bu gelişinde de vicdansızlığı, acımasızlığı devam etti. Bir Beylerbeyini dayak attırarak öldürttü. Bir kadıya öldüresiye dayak attırdı.  Bolca parayı rüşvet vererek Yeniçerileri arkasına aldı. Azli için uğraşanlardan pek çoğunun canını aldı. Yeniçeri ve askerleri birbirine düşürdü. Mere Hüseyin Paşa sadrazam olarak almış başını gidiyordu. Ulemadan pek çoğunu sürgün edip, bir kısmını öldürülmesi gerginliği iyice arttırdı. Sonunda Sipahiler ile Yeniçeriler anlaşarak Hüseyin Paşa’nın azledilmesini sağladılar (30.8.1623). Azledilmek demek, bir anlamda ölmek demekti. Can derdine düştü, on bir ay kaçtı, değişik yerlerde saklandı fakat canını kurtaramadı ve IV. Murat Padişah olunca, verdiği fermanla katledildi.
Yazan İbrahim Balcı

.

Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 11



Osmanlıdan Günümüze HAİNLER- 11



Kahramanlar da hain olabilir. Yeter ki ihanetine karar verilmesin. Gerçekte hain midir? Yoksa oyuna mı getirilmiştir? Bunu tespit etmek çok zordur. Mesela hain denilmiş ve ihanet ettiği kabul edilerek boynu vurulmuş ya da sair şekilde idam edilmiştir. Bunun karar mercii elbette ki Padişahtır ya da Sadrazam ama tabii ki fetvayı verecek olan Şeyhülislam kabul edecek olan Padişah.
Etraftakilerin dolduruşuna gelen Padişahlar haksız yere çok kişinin boynunu vurdurmuş sonra da pişmanlığını dile getirmişlerdir. Ama giden gitmiştir ve hain olarak damgalanmıştır. İhanet etmediğini kim iddia edebilir ki? Sultan’a karşı yanlış yaptınız demek, kelle vermekle eştir. İşte bir örnek: Deli Hüseyin Paşa:
28.2.1656 – 5.3.1656 tarihleri arasında Sadrazam olarak görev yaptı. Yani tam tamamına 6 gün mühr-ü üzerinde taşıdı.  Deli Hüseyin Paşa Budin Beylerbeyliği yaptıktan sonra Girit Muhafızlığına gönderildi. Girit’te iken çok büyük mücadeleler vererek haklı bir şöhretin sahibi oldu. İkinci Vezir rütbesi ile bulunduğu Girit’te Venediklilerle girdiği savaşlardan galip çıktı ve Yanya’yı aldı. Girit’te bulunduğu süre içinde o kadar yiğitlik gösterdi ki nam-ı İstanbul’a kadar gitti ve İmparatorluğu sevince boğdu. Artık yükselme sırası gelmişti. Bu büyük başarıdan sonra Sadrazam Ermeni Süleyman Paşa’nın görevden azli üzerine Sadrazamlık mühr-ü kendisine gönderildi. Seferde iken verilen bu görev maalesef Deli Hüseyin Paşa İstanbul’a gelmeden sona erdi.  Sadrazamlığa getirildiği sırada seferde olduğu için, başkentte işleri kotaracak Sadrazam bulunmadığı için, derhal bir sadrazam atanması gerektiği kanaatine varan Padişah, Deli Hüseyin Paşa’dan sadrazamlığı alarak Zurnazen Mustafa Paşa’ya verdi. Zurnacı Paşa’ya yar olmadı bu önemli görev. Zurnacı Mustafa Paşa sadece 4 saat Sadrazam olarak kalabildi ve görev Boynueğri Mehmet Paşa’ya verildi. Bu paşa da 4 ay görev yaptıktan sonra Sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi.  Köprülü ihtiras sahibi bir paşaydı.
Tarih kitapları öyle yazıyor. Deli Hüseyin Paşa ise İstanbul’a kahraman olarak kabul ediliyor ve pek sevildiğinden Köprülü Mehmet Paşa rahatsızlık duyuyordu. Kurnaz Köprülünün önünde durmanın imkânı var mı? Deli Hüseyin Paşa’nın hakkından gelmek için Hüseyin Paşa’yı Kaptan-ı Derya olarak görevlendirilmesini sağladı. Sonra da Rumeli Beylerbeyliğine gönderdi. Filibe Kadısı Süleyman Efendi Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın verdiği talimatlara karşı gelemiyor ve yazdığı uydurma şikâyetnamelerle Padişah kandırılıyordu. Hal böyle olunca Deli Hüseyin Paşa acilen İstanbul’a çağrılıyordu. Bu gelişi onun için bir sondu. Hemen Yedikule zindanına atılıyor, İki gün sonra da boğdurulmak suretiyle ortadan kaldırılıyordu (28.12.1958). Bu olay Köprülü için silinmez bir leke olarak kalırken, Sultan IV. Mehmet’in de halk arasında “Zulüm eden Padişah” olarak anılmasına neden oldu. Acaba İhanet eden kim? Hain kim?
Deliden başladık deli ile devam edelim. Bu kez Deli Hasan Paşa çıkıyor karşımıza. Anadolu’da iki asırdır devam eden isyanlar çok can alıyor, çok can yakıyordu. Celali İsyanları ile anılan isyanlar sırasında çok can yandı, çok kan aktı. Deli Hasan Paşa Celali İsyanlarının reislerinden biriydi.  Sırf isyanların bastırılması, Anadolu’ya sükunet getirilmesi için eşkiya reislerinin kazanılması yoluna gidiliyor, Deli Hasan’a da paşalık veriliyordu. Paşa rütbesi verilmekle de olsa, hemen arkasından da Beylerbeyi olarak görevlendiriliyordu. Celali İsyanlarının en büyük önderi Karayazıcı, Deli Hasan Paşa’nın kardeşiydi. Karayazıcı ölünce yerine kardeşi Deli Hasan Paşa geçti. Sokulluzade’nin Diyarbakır’dan gönderdiği önemli ağırlıkları ele geçirdi, Sokulluzade kaçarak Tokat kalesine sığındı. Deli Hasan Paşa kaleyi kuşattı ve paşayı öldürdüğü gibi, kaleyi de yağmalattı. Durmadı, civar il ve ilçeleri de yağmaladı. Üzerine gönderilen Hüsrev Paşa’nın kuvvetlerine bozguna uğrattı. Bilahare Hafız Ahmet Paşa’nın savunduğu Kütahya’yı ele geçirdi. Fakat ona da bir “Dur” diyen oldu. Güzelce Mahmut Paşa’nın güçlü bir ordu ile üzerine geldiğini öğrenince “Özür” diledi. Özür isteği kabul edildi ve Beylerbeyi rütbesi ile Bosna’ya gönderildi. Burada da rahat durmadı ve Padişah’ın emirlerini yerine getirmemekte direnince, pusuya düşürüldü ve asılarak idam edilerek ortadan kaldırıldı.
Kadı Mehmet Efendi Uşakiye Tarikatının kurucu Şeyhi Hasan Hüsamettin’in torunudur. Kazasker Mehmet Efendi iyi bir eğitim gördü ve müderris olarak dersler verdi. Eyüp, Edirne, Medine ve İstanbul Kadılıklarında bulundu (1716-1735). 1735 yılında Anadolu Kazaskerliğine atandı. Hayatı kazaskerlikle geçiyordu. Halep ve Kars’ta da kazasker olarak bulundu. Son görevi sırasında (1745), Nadir Şaha karşı savaşan Osmanlı ordusunun bozulmasını ve yenilmesini sağlamak amacıyla seraskerin öldürüldüğü haberini yayınca ordu bozuldu ve yenildi. Yaptığı öğrenilince görevinden azledilerek Kıbrıs’a sürgün edildi, sonra da idam edilerek ihanetinin karşılığını buldu.
Osmanlı Defterdarlarından biridir Mustafa Paşa, Ayrıca “Müezzinzade” ve “Halimi” lakaplarıyla da anılır. Hayatı zevk ve sefa içinde geçmiştir. Sabahlara kadar devam eden çalgılı, çengili gece hayatı ile tanındı ama kendisinden hiç vazgeçilemedi. Çünkü müthiş bir para politikasına sahipti ve bu nedenle de vazgeçilmezlerdendi. Sır bu yüzden tam dört kez Osmanlı İmparatorluğunun başdefterdarlığına getirildi. Mali bakımdan imparatorluğun işleri ters gidince hemen başdefterdarlığa getiriliyor ve işleri düzeltmede büyük başarı sağlıyordu. Nihayet 1758 de dördüncü kez imparatorluğun başdefterdarlığına getirildi. Huylu huyundan vazgeçer mi? Geçmez! Nitekim aynı yaşama devam etti. Halk sürekli olarak İstanbul’a devletin ileri gelenlerine dilekçe göndererek şikâyet etti. Hayat tarzında da değişiklik olmayınca ve üstelik yaptıklarına bir de yolsuzluğu bulaştırınca olan oldu Musul’da başı kesilerek idam edildi. Kesik başı İstanbul’u gönderildi ve günlerce Topkapı Sarayı’nın orta kapısı önünde ibret-i âlem için teşhir edildi.
Daltaban Mustafa Paşa her ne kadar Sadrazam olarak görevler üstlendi ise de kara cahil biriydi. Okuma yazması dahi bulunmayan Daltaban Mustafa Paşa devşirilen bir Sırptı.  Yeniçeri ocağında yetişti, Cebeci olarak Salankamen savaşına katıldı ve büyük yararlılık göstererek Yeniçeri ağası oldu ve vezir payesi ile Diyarbakır Valiliğine atandı (1696). Sultan II. Mustafa’nın düzenlediği Avusturya seferine Beylerbeyi olarak katıldı.
Bu savaşta da büyük yararlılıklar gösterdi. Bir yıl sonra ordunun Zenta’da bozguna uğramasının sorumlusu olarak vezirliği elinden alındı ve görevinden azledildi. Fakat Karlofça Antlaşmasının imzalanmasından sonra Vezirlik görevi tekrar kendisine verildi ve Bağdat Valiliğine gönderildi. Okuma yazma bilmeyen kara cahil Daltaban Mustafa Paşa’ya Allah yürü kulum demiş durmadan ilerliyordu. Nitekim 1702 de Sadrazamlığa getirildi. Fakat burada fazla kalamadı çünkü cahildi. Cahilce hareket ederek Osmanlı’ya karşı Kırım ayaklanmalarını el altından desteklediği öğrenilince Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin isteği ile görevinden azledilerek Edirne’ye geri çağrıldı ve burada idam edilerek ortadan kaldırıldı (1703).
Yazan İbrahim Balcı
.