Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2015 Perşembe

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)






Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)



28 Temmuz 2000 Cuma 

20 Temmuz 1974 tarihi Kıbrıs Türk halkının geçen yüzyılın başında İngilizler tarafından haksız yere gasbedilen hürriyetlerinin yeniden geri alındığı mutlu bir gündür. 26 yıl sonra 20 Temmuz sabahı Türkiyenin gündemini oluşturan televizyonlarınmız sabah haberlerinde BM. Genel Sekreteri Kofi Annan'ın tavsiyelerine uyarak bu yıl K.K.T.C. kurtuluş törenlerine Türkiye'den üst düzeyde katılım olmayacağını bildirdi.

Bu son derece üzücü ve de düşündürücü haberin doğruluğu ilerleyen saatlerde ve günlerde belli oldu. Son günlerde K.K.T.C'de bügüne kadar görmeye alışmadığımız olaylar ceryan ediyor. Halk Meclisi basıyor, bankalar batıyor, gazeteler kapatılıyor. Casusluk suçlamaları ile bir takım insanlar gözaltına alınıyor. B.M gözetimindeki Toplumlararası görüşmelerin devam ettiği bir sırada içeride böyle olayların meydana gelmesi hiç de iç açıcı değil. Demekki hala yapılamayan işler ve 26 yıldır yerine oturtulamayan taşlar var.

26 yıl önceki Kıbrısa bir göz atalım. Kurulduğu 1960 yılından itibaren Kıbrısı Yunanistana bağlamak (ENOSSİS) isteyen Makarios ve arkadaşlarının Cumhuriyetin ortak paydasını oluşturan Türk Toplumuna karşı 14 yıldır yürüttükleri kanlı eylemler sonuca ulaşamayınca, Yunanistanda iktidarda olan ALBAYLAR CUNTASI kesin sonuç almak istedi. 15 Temmuzda Kıbrısın meşru lideri Makarios'u Nikos SAMPSON isimli bir maceraperest vasıtasıyla kanlı bir darbe ile devirttiler. Nikos Sampson ve ekibi Kıbrıs'ın gerçek sahibi olan Türk Toplumunu topluca katlederek adayı binlerce Yunan adasından biri yapmak üzere derhal harekete geçti...

Kıbrıs'ın Yunanistan'a terki Türkiye'nin savunması açısından son derece sakıncalı idi.Tarihinde bir gün dahi Yunanistan'a ait olmayan bir adanın İngiltere ve Yunanistan ile birlikte anlaşmalarla kurulmasını garanti eden Türkiye'yi dikkate almadan ve adada 500 yıldır egemen olarak yaşayan Türk Toplumunu katlederek Yunanistana bağlanması imkansız idi. İlgili ülke ve kuruluşlar nezdinde barış sağlanması için girişimlerde bulunan Türkiye yeterli destek ve muhatap bulamayınca garantörlük antlaşmasının kendisine sağladığı hukuki avantajları kullanarak 20 TEMMUZ 1974 sabahı başarılı bir askeri harekat ile Kıbrısa çıkarak gerçek ve kalıcı barışı sağladı.

Adanın 1915'te İngilizlere devrini müteakip sona eren barış ve huzur dolu günler; 1960 dan itibaren Türk Toplumuna yönelik katliamlarla son haddine ulaşmış ve bu harekat ile iki toplumun fiziki olarak birbirinden ayrılması sonucunda tamamen barış dönemine girilmiştir. Adada 26 yıldır tek bir silah patlamamıştır. Kıbrıs Türk halkı ,1960 antlaşması gereği adada konuşlandırılan Kıbrıs Türk Alayı ve Kolordu kuvvetindeki Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı birliklerinin himayesinde barış içinde yaşamaktadırlar.

Bu barışı onlara çok gören batı dünyası Kıbrısı Rumlara vermek için binbir dolap çevirmekte, 26 yıldır bağımsız bir devlet olarak hayatiyetini sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni israrla görmemezlikten gelmektedirler. Batı ve batı yanlısı devletlerin desteği ile Kıbrıs Rum Kesimi kendisini 1960 'da kurulan iki toplumun ortak yönettiği KIBRIS CUMHURİYETİ'nin gerçek temsilcisi olarak görmektedir .Nitekim son yıllarda bu kesimin Avrupa Birliğine alınması için bütün hristiyan dünyası her türlü gayreti gösterdiğine şahit olunmaktadır.

Oysa Kıbrıs'ta isteseler de, istemeseler de fiilen ve 26 yıldır kendi kendini idare eden müstakil bir Kıbrıs Türk Devleti vardır. Fiili durumun daima hukuki durumun önünde bulunduğunu unutmamak gerekir. Fiili durum böyle olmasına rağmen her şeyi ile müstakil bir devletin özelliklerini taşıyan bu devleti bugüne kadar Türkiye dışında hiç bir ülke siyasi olarak tanımamıştır. 1974 yılında Pakistan ile birlikte bir kaç islam ülkesi tanımak için harekete geçtilerse de ABD ve AB devletlerinin ekonomik ve siyasi baskısı ile korkmuşlar ve tanımaktan vazgeçmişlerdir.

Sonunda fillien yaşayan ve fakat yaşadığını Türkiye dışında hiç bir ülkenin görmediği bir ülke meydana çıkmıştır.

Türkiye 26 yıldır Kıbrısı her alanda desteklemiştir. Bu uğurda binlerce evladını seve seve şehit vermiştir. En güçlü ve kuvvetli kolordusunu burada tutmaktadır. Başta ABD olmak üzere müttefikleri olan batı ülkelerinin her alandaki ambargoları ile karşı karşıya kalmıştır. Uluslarası arenada Kıbrıs konusu daima ortaya konularak emperyalist ve işgalci bir devlet muamelesine maruz bırakılmıştır. Ekonomisi önemli zararlar görmüştür. Bütün bunlara rağmen K..K.T.C; Türkiye'nin namusudur, gururudur ve şerefidir. Kıbrıs Türk Halkına ve topraklarına gelecek en küçük kötülük bize yapılmış demektir. Onlarla birlikte bizimde güvenliğimiz tehlikeye gireceğinden, oraya karşı atılan her şer adım bize karşı atılmış gibi kabul edilmelidir.

Bir cümle ile ile özetlemek gerekirse; Kıbrıs Türk Halkı'nın menfaatleri Anadolu Türk Toplumu ile özdeşleşmiştir.
O toprakları Antalya'dan, İzmir'den , Trabzondan farklı düşünmek mümkün değildir. Peki bu 26 yılda ne yaptık .Oralarda boşunamı şehit olduk. Bugün Kıbrısta doğan ve 26 yaşını huzur ve güven ortamı içinde geçiren Kıbrıs Türkü neden adadaki kendi güvenliği için canını tehlikeye atan Türk askerini sömürge ordusu olarak ,Türkiyeyi'de sömürgeci olarak görüyor. Ve bunu açıkça beyan etmekten de çekinmiyor.

Bu korkunç ve acı manzaranın birdenbire oluşmadığı kesin. Evet her toplumda hainler vardır. Bunlar doğal görülmelidir. Fakat 200.000 nüfuzlu küçük bir toplumda bu düşünceler fiilen her ortamda konuşulur hale gelmiş ise durup düşünmek ve aklı selim ile karar alıp, iş işten geçmeden uygulamak gerekir.

Bu tesbitimi başımdan geçen bir olayla açıklayıp desteklemek istiyorum.

1998 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi son sınıf öğrencilerine Atatürkçülük dersleri veriyordum. O günlerin güncel olayı K.K.T.C'de yapılan ve K.K.K.'mız Org.Hüseyin KIVRIKOĞLU'nun da takip ettiği bir tatbikatta açılan kaza atışı ile tatbikatı seyreden bir albayımızın şehid olması idi. Konuyu basınımız günlerce tefrika etti. Savaşı ve olayları bizzat yaşayan bir neslin aydını olan, fakat davasını 24 yıldır anlatamamış bir yönetimin temsilcisi idim .Bizim çözemediğimiz bu sorunu yine herşeyde olduğu gibi devredeceğimiz genç neslin Kıbrıs konusundaki bildikleri acaba nelerdi? Tahsil hayatının sonuna gelen ve ülkemizin en iyi yetişmiş beyinleri olduğu bilinen bu gençler acaba Kıbrısla ilgili olarak ne düşünüyorlardı?

Kendimce çok kolay ve basit olarak değerlendirdiğim aşağıdaki soruları aralarından 4 taneside bizzat K.K.TC vatandaşı olan öğrencilerime sordum.

 - Kıbrıs Neresidir?
 - K.K.T.C. neresidir ve ne zaman kurulmuştur?
 - Türk askeri orada neden tatbikat yapıyor?
 - Türk K.K.Komutanı ve Türk Albaylarının orada ne işi olabilir?
 - Türkiye, Yunanistan Ve İngiltere'nin Kıbrıs'la ilgileri nelerdir?
 - Kıbrıs Türklüğünün tarihi hakkında neler biliyorsunuz?
 - Kıbrıs Türk ve Rum kesimi ne istiyor.? Neden anlaşamıyorlar?

Soruları sordum . Azda olsa bazı cevaplar alabileceğimi umuyordum. Fakat Kıbrıslı öğrenciler dahil sorular hakkında en küçük bir bilgileri dahi olamadığını görerek, irkildim. Önce gördüğüm manzara beni kızdırdı. Sonra üzdü ve utandırdı. Kendimden ve benim neslimin yaptığı büyük hatadan utandım. Bu çocuklara milli davalarını biz okullarımızda anlatmazsak, bunlar nereden öğrenecekler. Evet, biz bu konuda ne okulda ve ne de başka bir yerde yeni nesillere hiç bir şey öğretmedik. 20 Temmuz'larda yapılan göstermelik bir kaç tören ve konuşmanın genç nesillere hiç bir şey ulaştıramadığını görerek kahroldum.

Aslında bu nesle bunları izah etmek hiç de zor değildi. Kıbrıs'ın Türkler için neden önemli olduğunu; Kıbrıs'ın nasıl Türk olduğunu; nasıl elimizden çıktığını; Kıbrıs Türk Toplumuna ne gibi haksızlıklar yapıldığını; Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasını ve bu konuda T.C'nin garantörlük görevi üstlenmesini; Kıbrıs Barış Harekatı sebep ve sonuçlarını; yıllardır süren toplumlararası görüşmeler ve tarafların isteklerini; K.K.T.C'nin bugünkü durumunu ve gelecekten beklentilerini; özette olsa bir ders saatinde anlatabilmenin mümkün olduğunu uygulayarak gördüm.

Evet sayın yöneticilerim. Bizim jenarasyonun ,yani olayları bizzat yaşayan neslin çözemediğini; konu hakkında hiç bir şey bilmeyen bir nesille nasıl çözeceksiniz.

Kıbrıs Türk halkının Türkiye hakkındaki menfi düşüncelerinin müsebbibi olarak sadece onları göstermek çok yanlıştır. Ayrıca; 26 senedir konuyu dünyanın hiç bir ülkesine anlatamamış ve uluslararası arenada hiç bir destek bulamamamış isek, bunu rakiplerimizin çok güçlü olmasına bağlayamayız. Konudaki eksikliğimiz, iç yönetim zafiyetimizden ve siyasi istikrarsızlığımızdan kaynaklanmaktadır. 26 yıl önce KIBRIS FATİHİ olarak gönüllerde taht kuran sayın ECEVİT bugün yine başbakandır. En fazla sahip çıkılması gereken bir dönemde bizzat Başbakan Ecevit'in B.M. Genel Sekreteri'nin talimatına uyarak Kıbrısa gidilmeyişine ve Sayın Denktaş'ın yalnız ve desteksiz bırakılmasına mazeret bulmak veya kamuoyunu tatmin edici bir sebep bulabilmek çok zordur.

 - Bu karara uyarak yanlış yapıldığını haykırarak duyurmak istiyorum...
 - Türkiye Cumhuriyeti Devletinini; kendini idare edebilecek ve kendi menfaatine uygun kararlarını alabilecek potansiyele ve tecrübeye sahip olduğunu değerlendiriyorum

Kıbrıs Türk Toplumunu ; Anadolu Türk Toplumundan ayrı düşünmek mümkün değildir. Olmamalıdır. Bunun için kendi kendimizi inkar etmemiz gerekir ki, bu asla mümkün değildir.

Kıbrıs politikaları partilerin politikaları değildir. Kıbrıs politikaları; bütün milletin desteklediği milli davranışları içermelidir. Politikacılar parti yöneticilerinin değil, bu konuda milletin sesine ve iradesine kulak vermelidirler.

Milletin desteğinin alınması ve milletin sesinin dinlenmesi için ise bu konunun millete maledilmesi gerekir. Millete maletmek; konuyu bütün çıplaklığı ile ona anlatmakla olur. Oysa görünen gerçek o ki; biz bu davayı milletin hiç bir kesimine anlatamamışız. Onlar bilmedikleri şeye nasıl destek vereceklerdir. Davayı kendi milletine ve Kıbrıs Türk Toplumuna anlatamayan ve onların dahi desteğini alamayan bir yönetimi, diğer millet ve devletlerin desteklemesini beklemek ve anlayışlı olmalarını istemek mümkün değildir.

Sonuç olarak önce bu yanlışı düzeltelim. Yani konuyu milletimize anlatarak önce kendi halkımızın desteğini alalım. Bu destek; siyasilerimizin davada daha kesin , kararlı ve belirleyici adımlar atmalarına önemli katkıda bulunacaktır.

Hayır sayın yöneticilerimiz. Geç kalmadınız. Halkımız anlayışlıdır. Eğer kendisine izah edilirse anlayacaktır. Bunu yapmalısınız. Yoksa bugün "SÖMÜRGECİ TÜRK ASKERİ ÜLKENE DÖN " diye bağıran aldatılmış ve kandırılmış Kıbrıs Türk Toplumunun içinde bulunduğu ruh halini gözünü kırpmadan şehid olarak o topraklara özgürlük götüren asil milletimize izah edemesiniz.

Yöneticilerimizin susmaya hakları yoktur. Konuşacaklar ve bıkmadan konuşarak doğruları halkımıza anlatacaklardır. Bu çarpık görüntünün sebep ve neticelerini milletimize açıklayacaklar ve mutlaka onların desteğini alacaklardır. Başka bir çıkış yolu şimdilik görülmemektedir.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
28 Temmuz 2000 Cuma

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=59


.