Galaktika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Galaktika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2020 Pazar

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 4

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 4


Galaktika, Gök Halkı,  Prof.Dr.Sait Yılmaz,Mısır,Hermes,Hz İbrahim,Tevrat,Sümerler, İncil, Adem, Havva,Mitoloji, efsaneler, dinler,

Kozmik sırlar.. 

Kozmik miras, yaklaşık M.Ö. 11.000’de Mısır ve Sümer kültürleri vasıtasıyla 
Atlantis’in çöküşünden gelen çok boyutlu anılarla ilgilidir 30. Grek ve Roma dünyalarında Mısırlıların ilk formel dinsel kültü örgütleyen kişiler olduğu inancı yaygındır. Dünya üzerindeki tüm dinler Tufan Öncesi Atlantis ve Mu Kültürleri’nden kaynaklanmıştır. Ortak özelliği, köken olarak “Sirius Kültürü”ne bağlı olmalarıdır 31. Bu bilgi bir zamanlar sadece inisiyatik mabetlerde eğitilen rahiplere aktarılırdı. Daha sonra insanlığın aşamalı aşağıya inişi süresince ve özellikle de son 2000 yıldır geniş halk kitlelerinden tamamıyla gizli tutulmuş bir bilgidir. 
“Sirius” bir yıldız ismi olmakla birlikte, galaktik varlıkların bulunduğu kozmik yönetici bir mekanizmanın burada olduğu düşünülmektedir. Siriyusyen kökenli bilgiler insanlara uygun semboller kullanılarak habercilik vazifesi görecek bir varlıkla, zamanı geldiğinde aktarılmıştır 32. Yaklaşık M.Ö. 11.000’de Büyük Piramidin inşa edilmesinden 200 yıl sonra, Lemurya ve Atlantis’ten gelen ölümsüzler bu bilgiyi getirdiler. Tanrı Thoth, gizli bilgilere sahipti ve bu bilgileri Atlantis’ten getirmişti. Kaos ile birlikte Anunnaki kısmen açık olan Galaktik portalı kapattı. İnsanlığın beş adet yüksek dünyasal ışını geri çekildi ve insan hayatı 
savaşa ve kaosa düştü. 

Birçok gelenek, hatta Maya efsanesi Quetzacoatal ile Thoth (Enoş), şimdiki zaman 
döngüsünün sonu olan, “Zamanın Sonunda” bu bilginin geri döneceğini söyler. Mısır’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki olağanüstü keşifler sadece ileri bir teknolojiyi değil, bizim şimdiki durumumuzun ötesine tekamülsel yolu tanımlar. Yeniçağ düşünürleri, bu medeniyetlere ait eski bilgileri açtıkları yeni bir pencereden bize anlatmakta ve bir evrimin başlangıcı olarak değerlendirmektedir ler. Bu anlatıma göre; milattan takriben 60.000 yıl öncesine uzanan Mu ve Atlantis medeniyetlerinin galaktik insanları var33. Yarı beden, yarı ruh olan bu varlıkların o günün dünyasında inanılmazları nasıl başardıklarını ezoterik kitaplardan 
öğreniyoruz. Bu kitaplarda, iki bedenden oluşan bu insanların zaman zaman, fiziksel bedenlerinden çıktıklarını ve ruhsal beden olarak hareket ettikleri yazılıyor. 

Galaktik varlıklar ile atalarımız aynı idi ama ortak DNA’nın bir parçası insan ırkını 
geliştirdiler. Ölümden sonra yükseldiğimizde galaktik insanlar (fiziksel melekler) olarak, galaksimizdeki, evrenimizdeki ve ötesindeki bütün sezgisel yaşam formları ile etkileşim halinde bulunabileceğiz. İlk olarak, 12 sarmallı RNA/DNA sistemi, bedenimizin 2-sarmallı sisteminin yerine yerleştirilmiş olacak. Bedenimizin 7 çakralı sistemini, 13 çakralı sisteme yükseltmiş olacağız. Ayrıca beynimizin yüzde 10’unun veya 20’sinin yerine 100’ünü bilinçli olarak kullanacağız. Tam bilinçlilik halimiz geri dönecek 34. Bu, neden burada olduğumuzun, gelecekte ne yapacağımızın ve geçmiş yaşamlarımızın ne olduğunun farkındalığıdır. 
Parmaklarımızın ucunda ya da daha doğrusu beyin reseptorlerimizde (uyarıcı) evrensel bilgiye ve süper-insan gücüne/kabiliyetine sahip olacağız. 
Yaşamın ilk amacı, herhangi bir dünyanın (gezegenin) var olabilmesi için gerekli özel enerjileri tezahür ettirmektir. İkinci amaç ise belirli yaşam-formları olan çeşitli enerjileri canlandıracak ve bilinçte sürekli bir gelişme meydana getirmelerini sağlayacak şekilde davranmaktır 35. Her birimiz bir ışık, sevgi ve bilinç koruyucusu ve bu büyük koruyuculuk üçgeninin bir parçasıyız. Gezegeniniz şu anda yeni bir Altın Çağ’ın eşiğinde bulunuyor. Bu çağ, Dünya insanlarını ihya edecek ve gerçek yuvalarına buyur edecektir. 
Birçok yaşam evvel kaybettiğimiz dünya dışı güçlerimizi yeniden kazanacağız. Bazı insanlar geldikleri yıldız sistemlerine yeniden ziyarette bulunabilecek ya da geri dönebilecek. 
Bazıları Mars, Venüs ve asteroit kuşaktan tekrar oluşturulacak olan Maldek’te yeniden yerleşimin sağlanmasına yardım edecek 36. Ancak, çoğunluk Altın Çağ’ın yaratılmasına yardım etmek için dünyada kalacak 37. Olağanüstü (yüzeyde görünüyorlarmış gibi) kristal şehirlerde yaşayacağız. Yüksek boyuttaki varlıkların diğer gezegenlerde yaşadıkları şehirler gibi. Yakında onlarla tanışacağız 38. 

Tanrı ve Galaktika (Gizli Öğreti).. 

 İnsanlık üçüncü kök-ırkına ulaşmıştır; bu, insan yaşamının başlangıcını sembolize eder. 
Dördüncü Atlantis Irkı’ndan önce gelen insan, fiziksel olarak dev bir maymun gibi gözükse de yine de düşünen ve konuşan bir insandı. “Lemuryan Atlantisliler” çok yüksek seviyede bir ırktı 39. Madde ile ruh arasında uygun bir dengeye ulaşmış Zekalar, bizim şimdi olduğumuz gibi Dördüncü Devrin Dördüncü Kök Irkı’nın ortasından bu yana gelenlerdir. Her varlık kendisi için, kişisel tecrübe yoluyla ilahi varlık olma peşindedir. Nefes bir taşa dönüştü; taş bir bitkiye; bitki bir hayvana; hayvan bir insana; insan bir ruha; ve ruh, bir tanrıya. 

Akıldan doğanlar, gözcüler, mimarlar, yaratıcılar, hepsi hangi formda olursa olsun, diğer dünyalarda insandılar 40. 

Göksel varlıkların her biri, mevcutta değilse de bir geçmişte ya bir insandı ya da gelecek bir döngüde insan olmaya hazırlanmaktadır. 
Kozmik tarih, iki daha yüksek grubun, diğer adlarıyla Gözcüler ya da Mimarlar’ın, çoğu ve çeşitli ırkları, ilahi krallar ve liderler ile donattığını söyler. İnsanlığa sanatlarını ve bilimlerini öğreten ikincisidir, önceki ise alt Krallıklardaki araçların dan yeni kurtulup enkarne olmuş (bu yüzden de kendi ilahi orijinlerin hep biriktirdiklerini kaybetmiş)- Monadlara ilam veren, yüksek dünyaların büyük ilahi ruhlarıdır. Gözcüler, dünyaya indiler ve -kendileri olan- insanlar üzerinde hüküm sürdüler 41. Hüküm süren krallar, önceki Devir’lerde, Yeryüzü ve diğer dünyalar daki döngülerini bitirmişlerdir. Gelecek manvantara’da (gelecek bir döngüde) bizim gezegenimizden daha yüksek sistemlere doğmuş olacaklardır; onlar bizin insanlığımızın Seçilmişleri, geleceğin Öncüleridir. 

Resim 7: Cédkhonsuiefankh Cenaze Papirüsü (Kahire Müzesi) 
 
https://beyinsizler.net/wp-content/uploads/2017/09/The-Aliens-Built-The-Pyramids-768x486.jpg 

Yaşadığımız dünya, Yedi dönemli doğada, yedili evrim döngüleri içinde ilerler; 
Spiritüel ya da İlahi; psişik ya da yarı-ilahi; entelektüel, tutkusal, içgüdüsel ya da bilişsel; yarıcismani ve tamamıyla maddesel veya fiziksel doğar. Bütün bunlar evrimleşir ve döngüsel olarak ilerler, birinden diğerine geçerek, merkezden uzaklaşan ve merkeze yaklaşan ikili bir yolda, biri en yüksek özlerinde, yedisi diğer suretlerinde. En düşüğü, elbette, bizim fiziksel duyumuza bağlı olan ve hizmet edendir. Buraya kadar, ayrı ayrı, insan, hayvan ve bitki hayatı için, her 
biri, daha yüksek makrokosmosunun mikrokosmosudur. Aynı durum, periyodik olarak tezahür eden sayısız hayatların, Tek Hayat’ın kendini ifade edişlerinin kolektif gelişim amaçları sebebiyle Evren için de geçerlidir; sonsuz Evren’deki her kozmik atom, şekilsiz ve dokunulmaz olandan, yarı-dünyevi olanın karışmış doğaları yoluyla, aşağı tam nesildeki maddeye geçer, sonra, her yeni periyotta, son amacın daha yakınına doğru yükselerek tekrar geri döner, 
nihayetinde tek BÜTÜN olduğu o plana ulaşabilir 42. 

 Galaktika’da Yaratılış 

İnsanlık bir deneydir. Yaradılış içinde yer alan her şey gibi insanlık da tasarlanmış tır. İlk Yaratıcı, evrene kendi uzantısı olan yaşam enerjileri ve özleri getirdi, kendi uzantılarına, sahip olduğu armağanları bağışladı. Yeteneklerini isteyerek ve özgürce verdi. Ancak, birçok başka evren ve evren tasarımları var. İlk Yaratıcının “yaratıcı tanrılar” olarak adlandıracağımız uzantıları, kendi hiyerarşilerini yarattılar. Ortaya çıkan her hiyerarşi, varlığına kendi özünü bağışlayacağı ve bu evrenin gelişimine yardımcı olacak başka bir düzen yarattı. 
Sonunda bu galaktik sistemlerin birinde Dünya’yı tasarlayan bir plan oluştu 43. 
 
Yaratıcı-tanrılardan bazıları usta genetikçilerdi. Yarattıkları düzen içinde yaşam 
yaratmak üzere molekülleri -kimliğin, frekans ve elektrik yükünün şifrelendiği molekülleri birbirine bağlayabiliyorlardı. Duyarlı birçok uygarlık, bu gezegende temsil edilmek için DNA’larını verdiler. Genetik ustaları da DNA çeşitleriyle oynayarak kimi insan, kimi hayvan olan çeşitli türler tasarladı. Dünya üzerinde belki beş yüz bin yıl önce çok ileri uygarlıklar geliştiren insan türleri bulunuyordu. Onların yanında Lemurya ya da Atlantis olarak adlandırdığınız uygarlıklar bile çağdaş sayılır. 

Üç yüz bin yıl önce gelen yeni sahipler, İncil, Babil ve Sümer tabletleri gibi metinlerde sözü edilen olağanüstü varlıklardı. Dünya’ya geldiler, yerli insan türünü yeniden düzenlediler. 

Beslenmek ve güçlerini sürdürmek üzere DNA’nızı ancak sınırlı bir dalga boyunca belli frekansları yaymaya elverişli olacak şekilde değiştirdiler. Bir dizi duyarlı uygarlığın vermiş olduğu oniki DNA iplikçiğine sahip ilk insanlar, olağanüstü varlıklardı. Yeni sahipler, farklı - iki iplikçikli, çift sarmallı- DNA ile yeni insan çeşitleri yarattılar. İnsan türünün özgün DNA’sını alıp çözdüler. Özgün DNA kalıbı insan hücrelerinde kaldı ama işlevini yitirmişti artık, aslından ayrılmış, koparılmıştı. 

 İnsan kılığına girmişsiniz ve bir sürece gerçekleşme izni veriyorsunuz. Şifrelenmiş durumdasınız. Frekans olarak kimliğiniz, elektronik titreşimler yayan bedensel, zihinsel, duygusal ve ruhsal bedenlerinizin toplamıdır. Kendi frekansınızı yaşadıkça, herkesi, gittiğiniz her yeri etkilersiniz. Şu anda yaptığınız da bu. İnsan türünü etkileyen frekansı değiştirme planı, DNA ve ışığın şifrelendiği iplikçiklerin yeniden düzenlenmesini gerektirir. Onuncu, on birinci ve on ikinci çakralarınız kendiliğinden açılmaya başladığında yaşamlarınızda pek çok gezegen dışı enerji belirecek. Bu enerjiler, aranızda yüksek frekansları yakalayabilenler arttıkça gezegen üzerinde etkisini gösterecek. Onuncu çakra güneş sistemiyle, on birinci galaksi, on ikinci ise evrende bir yerle bağlantılıdır. Bu frekansları aldıkça dünyanın büyük kısmını şoke edecek kadar şaşırtıcı bilgiyi gezegene getireceksiniz. 

Özetle, Dünya üzerindeki insanlık, hayatı deneyimlerimiz bakımından evrimsel bir 
değişim işleminden geçiyor. Galaksimizdeki ve evrenimizdeki diğer birçok yıldız 
sistemlerindeki, hatta diğer evrenlerdeki medeniyetlerle etkileşim içinde olacak galaktik bir medeniyet haline gelmekteyiz. Bu, korkuya ve rekabete dayalı bir toplumdan, sevgiye, barışa ve uyuma dayalı bir topluma dönüşmek bizim gerçek kaderimiz. Biz gerçekten insan olmayı deneyimleyen ruhsal varlıklarız. Diğer dünyalarda, boyutlarda ve realitelerde var olan biz olan başka formlarımız bulunmaktadır. Aslında, büyük bir amnezi (hafıza kaybı) problemi olan 
fiziksel melekleriz 44. Yükseliş sayesinde, hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzu, evrendeki diğer bütün yaşam formlar ile BİR olduğumuzun farkına varırız. Her şey bir Yaratıcıdan gelmektedir. Bu hiyerarşi sevgiyle çalışır, sizin gerçek kimliğinizi korur ve bilincin evrimsel sıçramaya hazır olduğunu anlamak için gezegene ayarlanan zaman mekanizmalarından bakabilme yeteneğine sahiptir. 

Sonuç;

Galaktik Dünyaya Yolculuk.. 

 Dünya kendisini dönüştürüyor ve pek çok dünyayı bütün bu dünyaların varoluşunu sağlayabilecek kadar iyi temellenmiş tek bir dünyada birleştirmeyi ve deneyimi anlaşılır kılmayı istiyor. Devam eden bir toplanma var, seçilmişlerin toplanması. “Seçilmiş” olanlar, yücelişi anlayanlar ve içindeki kozmik bilgiye ulaşanlardır. Tek başına seçilmiş olmak, sizin doğrudan saflardan öne çıkıp yapılması gereken görevi yerine getirmeniz anlamına gelmez. Sizi başkası değil, kendiniz seçiyorsunuz. Şimdi, harekete geçme zamanıdır. Dünya bir boyutsal 
çarpışmaya doğru ilerliyor. Bu seksen yılın içinde birçok boyut ya da olasılık kesişecek. Bu gerçekliklerden kimi, herkesin bilincin başka bir paradigmaya tekmelenmesi için gereksindiği şok düzeyine bağlı olarak şok yaratacak. Dünya yalnızca ulusal düzeyde olmayan birçok şokla yüz yüze. 
 Tanrının uzantıları olan varlıklar, insanoğlunun düşüncesini kendi ihtiyaçlarına göre yeniden işledi. İnsanın içindeki bilgi frekansını kesintiye uğrattı, DNA’sını değiştirdi ve bilgisizlik içinde bırakılmanız için çifte sarmalı verdi. Erişim frekansınız kapatıldı. Bilinciniz tarihinize açıldıkça eski gözlerinizi açmayı öğreneceksiniz. Kendini çok eski zamanlarda bu gezegende ifade eden muhteşem bir özünüz vardı ve şu anda algıladığınızdan çok daha fazlası devam etmektedir. İçinizdeki eski gözleri açtığınızda kişisel tarihinizin bütünüyle ilişki kurabilecek hale gelmekle kalmayacak, gezegenin, galaksinin ve evrenin tarihi ile de ilişkinizi 
kurabileceksiniz. Halen bulunduğunuz dört boyutlu yaşamdan daha fazlasına ve belki onbirinci boyuta çıkacak, işte o zaman gerçekten, tanrılarınızın kimler olduğunu ortaya çıkaracaksınız. 

Yaratıcı kozmik ışınlardan gelen frekansları almayı öğrendikçe tanrılarla karşılaşmaya hazır hale geleceksiniz. 

Ancak, sıçramayı herkes gerçekleştirmeyecek çünkü herkes uyum içinde çalışmak isteyen frekansta titreşmiyor. 
 Şu anda yaşanan kaos sadece hızlanan değişimin bir parçası. Görünmeyen (daha çok ruhsal âlemler ya da Cennet olarak kabul edilen) olduğu kadar, çoğu insanın bir tek onun var olduğuna inandığı görünen bir evrende yaşıyoruz. Hakikat bizden saklandı, böylece en sonunda kim olduğumuzu hatırlayacak, keşfedecektik. 

Hakikat, uzaydaki ve ruhsal âlemdeki diğer kardeşlerine yakından bağlı, evrensel bilginin ve zekânın ölümsüz varlıkları olmamızdır. 

Aslında şu andaki dünyamızın birer parçası olanların hepsi gerçekten bir illüzyon. Koca bir hologramın içinde yaşıyoruz. Evrenimiz yaşam ile çeşitli tekâmül seviyelerinde birlikte çalışmakta. Bizler çok ya da az alt seviyedeyiz fakat “yukarı”ya doğru çok büyük bir ilerleme gerçekleştireceğiz. 

Kozmik inisiyasyonlarınız vasıtasıyla, Ölümsüzlük genlerinizi hayata geçirme yeteneğine sahipsiniz. Şu an dünyada yapmamız gereken Tanrı’yı daha çok hissetmek için dinlerin yaptığı gibi “korku” değil, “sevgi” frekansını harekete geçirmek, daha çok sevmek. 

Ölmeden önce yukarıda buluşmak için mümkün olduğu kadar çok seven 
biriktirmek. 

Neler olacak? 
Ne kadar zamanınız kaldı? 
Bunu da başka bir makaleye bırakalım.. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

30 Sheldon Nidle, Galactic Federation, Sananda, 
https://sananda.website/the-galactic-federation-via-sheldan-nidle-october-2nd-2018/: Anrita Melchizedek, Elders, Sananda, https://sananda.website/the-elders-via-anrita-melchizedek-november-11th/ 
31 Sirius Temple of Ascension, Our Extraterrestrial Connections, http://siriusascension.com/extraterrestrials.htm 
32 Yani vahyin belli bir bölümü çok önceden hazırlanarak tespit edilen Siriusyen bilgilere dayanır. Bu aktarımda 
postacılık yapan varlık Kur’an-ı Kerim’de Cebrail olarak isimlendirilmiştir. 
33 Hürriyet, Yarı Beden, Yarı Ruh Olan Galaktik İnsanlar, Discover Magazine Vol. 25. (Kasım 2004). 
34 Sandra Ingerman, Hank Wesselman, Awakening to the Spirit World: The Shamanic Path of Direct Revelation, 
Sounds True, (2010), 71. 
35 Christine Day, Pleiadian Initiations of Light: A Guide to Energetically Awaken You to the Pleiadian Prophecies 
for Healing and Resurrection, New Page Books, (2010). 
36 Nigel Henbest, Heather Couper, The Guide to Galaxy, Cambridge University Press, (1994), 11. 
37 Danielle Rama Hoffman, The Council of Light, Bear & Company, (2013). 
38 Alfred Lambremont Webre, Exopolitics: Politics, Government, and Law in the Universe, Universe Books, (2012), 53. 
39 Helena P.Blatavsky, The Secret Doctrine, The Synthesis of Science, Religion, and Philosophy, Theosophical Univ Pr, (1999), 113. 
40 Blatavsky, ibid, (1999),129. 
41 Paul Wagner, Am I a Starseed? Starseed Types and Characteristics Revealed, Gaia, (Nov 18, 2019). 
https://www.gaia.com/article/am-i-a-starseed-types-characteristics 
42 Blatavsky, ibid, (1999), 289-290. 
43 Barbara Marciniak, Bringers of the Dawn: Teachings from the Pleiadians, Bear & Company, (1992), 42 
44 Carl Johan Calleman, The Nine Waves of Creation: Quantum Physics, Holographic Evolution, and the Destiny of Humanity, Bear & Company, (2016). 


***

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 3

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 3




 Tanrı’nın kimliği üzerine birçok yanlış inanç var. Tanrı, içindeki sevgiyle her şeye bilinç bağışladı. Bizler Tanrı’nın uzantılarıyız. Sürekli bilgi toplarız, serüvenlere atılırız ve yaşamlarımızı daha ilginç ve zorlu kılacak ne gerekiyorsa yaparız. Tasarılarımız ve çabalarımızla yeni yaratıların hayata geçmesini sağlayacak daha fazla enerji vermiş oluyoruz. 

Evren, zaman içinde kendilerini yaratıcı bir şekilde ifade etme gereksinimini karşılamak içim evrimleşip her türlü yetenek ve işlev geliştirmiş olan zeki varlıklarla doludur. Varoluş ve bilincin ardındaki önemli olan şey yaratıcılıktır, yaratıcılık da birçok biçim alır. 
 İnsanlığın ilk dönemlerinde, Yarı-Tanrılar vardı. Bütün bu tanrılar, yaratıcılık, bilinç ve enerjiyle çalışarak öğrenmek ve kendi gelişimlerini ilerletmek için buraya geldiler. Kimi çok başarılı oldu, derslerinde ustalaştı, kimi de oldukça yıkıcı yanlışlar yaptı.

 Asıl ve tek Tanrı, İlk Yaratıcı’dır. 

 Eski Kadim uygarlıkların inançlarında olduğu gibi Tevrat, İncil ve Kuran’a ve bunların yorumlarına göre, Tanrı’nın “melekut”u yani “krallığı”; melek’lerle yürütülür ve yönetilir. 
 Kuran’da Secde Suresi’nin 5. Ayetinde şu açıklama var; 
 “(O Arş’a yaslanmış Tanrı), işleri, gökten yere doğru yönetir. Sonra O’na, işler (rapor niteliğinde) çıkar. 

Bir günde. O bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadardır.” 
 Kuran’da Naziat Suresi’nin 5. Ayetinde şöyle denmekte; 
 “İşleri yöneten meleklere ant olsun.” 
 Nisa Suresi’nin 172. ve Mutaffifin Suresi’nin 21. Ayetlerinde kimi meleklerden 
“mukarrabun” yani “Tanrı’ya yakın olanlar” diye söz edilir. 
 En yakın ve “Bakan” konumundaki dört melek şu şekilde anlatılır; 
 - Cebrail; İslam’da “vahiy meleği” olarak bilinir, “kutsal ruh” deyimi ile de onun anlatılmak istendiği ifade edilir. Hadislerden onunda bir tahtının olduğunu ve ona bağlı pek çok meleğin olduğunu anlıyoruz. 
 - Mikail; Yiyecek sağlayan melek olarak bilinir ve ona bağlı da pek çok melek vardır. 
 - İsrafil; Temel işlevi Kıyamet saati geldiğinde ve müteakip safhalar için boru (sur) üflemektir ve ona bağlı da melekler vardır. 
 - Azrail; ölüm meleği olarak bilinir ve o da pek çok meleğin başıdır. 
 Dinler, peygamberlerin zihinlerindeki deneyimlerle başlıyor. Peygamberler başka hiç kimsenin duymadığı sesleri duymuşlardır. Musa’nın hikayesine göre, Tanrı onunla yanan bir çalı aracılığıyla konuşmuş ve Mısır’daki köleleri vaat edilmiş topraklar olan Filistin’e götürmek için talimat almıştı 23. Peygamberler, kâhin değil elçidir. Geleceği öngörmekten çok, Tanrı’dan duyduklarını iletir ve yayarlar. Mesajları yaymak için öyküleri kullanan inandırıcı konuşmacılardır. Peygamberler, insanların hayatlarına yön vermekte öykülerin gücünün farkındalardı. 

 Peygamberler ve dini bilgeler hepsi farklı şeyler görmüş ya da duymuştur. Hindu 
bilgeler, karma ve yeniden doğum çarkının işleyişini ve zamanın kendisinin sonsuz bir döngü oluşturduğunu gördü. Yahudi peygamberler, zamanı gelince tarihin sonlandırmak için Mesih’i gönderecek olan Tek Gerçek Tanrı’yı gördü. Zerdüşt, zamanın sonunda iyilik ve kötülük arasında nihai bir çatışma yaşanacağını ve iyiliğin zafer kazanacağını gördü. Çinli bilgeler ise gelecekte onları neyin beklediğinden çok bu hayatı en iyi şekilde yaşamaya ilgi duydular. 

 Joseph Smith, 19. Yüzyılda ABD’nin New York eyaletinde ortaya çıkan bir 
peygamberdir. 25 yaşında iken onu harekete geçiren ilk vahiy geldi. Bir melek ona Hıristiyanlığın yolunu kaybettiğini ve kiliselerden uzak durması gerektiğini söyledi. Melek, 4. Yüzyılda New York, Palmyra’daki bir tepede toprağa gömülmüş altın levhalara yazılı bir kitabın olduğunu haber verdi. Kitabı yazan, Mormon adındaki bir kişiydi. Özetle, Tanrı planlarını Ortadoğu’dan Amerika batısına yöneltmiştir. 

 Sung Myung Moon, 1920 yılında Kore’de dünyaya geldi. 16 yaşında iken İsa ona göründü ve kendi misyonunu tamamlamak için görevlendirdi. Plan, evlenmek ve günahsız çocuklar dünyaya getirmekti. İsa, kusursuz eşini bulamadan çarmıha gerilmişti. Toplu nikah törenleri düzenleyerek onları evlenmeye teşvik etti. 
 Apokaliptik hareketler daima Tanrı’nın onların acılarına uzun süre kulak tıkamasına inanamayan zulüm altındaki insanlar arasında ortaya çıkar. Tanrı’dan alınan gizli istihbaratın kendi taraftarlarına kodlanarak aktarılmasına apokaliptik yöntem (vahiy) denilir. İlk apokaliptik ajan, Daniel adını kullandı. Yahudi kökenli Daniel’e göre; Tanrı onlara sonun yaklaştığını göstermek için Mesih adında çok özel bir gizli ajan gönderecekti. Ancak, Mesih gökten inmeyecek, kendi aralarından biri olacaktı. Böylece Museviliğin ve Hıristiyanlığın Mesih konsepti ortaya çıktı. İsa’dan sonra halk, gözünü dört açıp, Mesih’i beklemeye başladı ama o hiçbir zaman gelmedi. 
 Kuzey Amerika’da yerinden yurdundan edilen Kızılderililer arasında 1889 yılında 
Hayalet Dansı ortaya çıkmıştı. Bu dans acıların son bulması için atılan çığlıklardan oluşan bir apokaliptik hareket idi. 

Dünya dışı varlık tipleri incelenirken anlaşılması gereken önemli noktalardan biri, tüm dünya dışı varlıkların insan görünümünde olmadığıdır. Farklı gezegen koşulları altında ve farklı atmosferik ortamlarda gelişen beden biçimleri, doğal olarak farklı görünümlerde olmaktadır. 

Bu nedenle evren, birbirine benzeyen ve benzemeyen sayısız yaşam formuyla doludur. 
Ziyaretçiler arasında bizim galaksimizden olduğu kadar uzak galaksilerden gelenler de bulunmaktadır. 

Dünya dışı varlıklarla temas kuran şahıslardan ve de yakın gözlem raporlarından 
edinilen bilgilere göre gezegenimizi en çok ziyaret eden varlık grupları şunlardır 24

“Pleiadesliler; Dünyamızdan 400 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve Yedi Kardeşler olarak da anılan Pleiades takımyıldızındaki Erra gezegeninden gelmektedirler. 
 Bu varlıklar, fiziksel görünüş itibariyle insan ırkına benzemektedirler. Pleiadesliler pozitif odaklı; teknolojik ve zihinsel açıdan ileri varlıklardır. 

 Siriuslular; Dünyamızdan 8 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve köpek yıldızı olarak da bilinen Sirius, ileri bilince açılan boyutlar arası bir kapı niteliğindedir. Siriuslular teknolojik ve spiritüel açıdan bizden oldukça ileridir. 
Orionlular; Orionlu varlıkların yaklaşık %75’i insan benzeri bir görünüme sahiptir; geri kalan %14 ise insanlara benzememektedir. Oldukça keskin mavi gözlere sahip Orionlu varlıklarla temasa geçmiş pek çok insan bulunmaktadır. 

 Zeta Reticuliler; Bu insan benzeri varlıklar, Reticulum adını verdiğimiz güney takım yıldızındaki Zeta 1 ve Zeta II ikiz yıldızlarından gelmektedirler. Zetalar dünyamızı sıkça ziyaret etmekte ve insanlar tarafından genellikle “gri varlıklar” olarak adlandırılmaktadırlar. 
 Andromedalılar; Spiritüel varlıklar olan Andromedalılar, Andromeda galaksisinden gelen çok eski, meleğimsi bir ırktır. Bu varlıklar, Pleiadeslilerin ve tüm insan evriminin liderleridir. 

Arcturuslular; Arcturus, Dünyadan yaklaşık 36 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır. Arcturus uygarlığı, galaksimiz içindeki en gelişmiş uygarlıklardan biridir. 5. Boyutta bulunan Arcturus uygarlığı dünyanın gelecekteki prototipi olarak kabul edilmektedir. 

 Vegalar; Vega yıldızından gelmektedirler. Vegalar iki sınıfa ayrılmaktadır. İlk sınıftaki Vegalar insan benzeri varlıklardır. Oldukça çarpıcı gözleri vardır, fakat Zetalardan farklı olarak gözkapakları mevcuttur. İkinci tür Vegalar ise insana benzememektedirler. 

 Santorlar; teknolojik ve ruhsal açıdan bize yakın güneş sistemlerindeki en gelişmiş medeniyetlerden biridir. Santorların teknik yetenekleri hayal edebildiğimizin çok ötesindedir. 
 Nordikler; geldikleri yıldız sistemini hiçbir zaman açıklamamışlardır. Oldukça güzel görünümlü varlıklardır; sarı saçlıdırlar, bu yüzden çoğu kez “sarışınlar” olarak adlandırılırlar. Dünyadaki sorunları çözmek için uğraşmaktadırlar. 
 Maviler; Kısa boylu varlıklardır ve yarısaydam, mavimsi bir tenleri vardır. Gözleri büyüktür ve badem biçimindedir. Oldukça spiritüel varlıklardır.” 
Bu uygarlıkların büyük çoğunluğu teknolojik ve ruhsal yapı yönünden insanlardan çok ileridedirler. Onlar, insanların özgür iradelerine saygı duyarlar ve evrimimize herhangi bir şekilde müdahale etmezler. 

Mitoloji, efsaneler ve dinler.. 

Mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın 
yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikimidir. Mit, her zaman bir ‘yaratılış’ın öyküsüdür; bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını anlatır. Kimi yazarlar mitolojinin yaşanmış ve unutulmuş olaylar bütünü olduğunu düşünürler. Çoğu dinde mitolojinin çok önemli ve öncelikli bir yeri bulunur. Örneğin, evrenin yaratılış hikâyesi çok eski uygarlıkların metinlerinde yer almış, ilginç betimlemelerle öykülendirilmiştir. Bu öyküler daha sonra farklı din ve inançların ortaya çıkmasıyla genişlemiş ve izleri günümüze kadar gelmiştir. Dinler ortaya çıktıkça, dünya tarihiyle ilgili mitler de değişmiştir. Efsaneler, dinlerin 
“kutsal kitap”larının önemli kaynaklarındandır, onun için birinin anlattığı diğerlerinde de görülür, hatta peygamberlerin hayatlarını da dahi süslerler. Şimdi bu efsanelerin dinlerdeki izleri ile ilgili bazı örnekler verelim. 

M.Ö. 1350’li yılların başlarında tahta çıkan IV. Amenophis (Akneton), Eski Mısır’da 
tektanrılı geçişi sürecini başlatmıştı. Firavun, sarayındaki din adamlarının başı ve biraz fazla uyanık olan Hozarsif’e tahtı ele geçireceği endişesi ile güvenmiyordu. Onu, Mısır’ın delta bölgesinde çalışan Gosenli işçilerin denetlenmesi için müfettiş olarak göndermişti. Hozarsif, buradaki işçileri ayaklandırıp, Filistin’e kaçınca adı “Musa” oldu ve kızı ile evlendiği Tibetli rahip Yetro’dan öğrendiği Mezopotamya kültürü ile birlikte yeni bir din kurgusu yarattı. 

Yetro’nun kütüphanesinden öğrendiği Sargon’un çocukluğunu kendi hikâyesi haline getirdi. Sümer kralı Sargon gibi, Musa ve İsa da babasız olduğu iddiasında bulunmuştur. Sözde annesi onu bir sepete koyarak nehire bırakmış ve bulan yaşlı bir adam büyütmüştür. Bu hikâye, aslında İsis’ten kopyalanmış ve Toth (Hermes) tarafından, Mu kıtasından getirilmiştir. Maya mitolojisi ve Buddha ile ilgili anlatılanlar da benzer bir hikâye içerir. “Musa”, “Thot Musa” ya da “Ra Musa (Ramses)” gibi Mısırca bir isim idi. Ne Musa ne Mısır’dan getirdiği kişiler (Heksos Krallığı’nın bakiyeleri) ne de Filistin’de M.Ö.1100’lerde bir arada yaşadığı halk, Yahudi değildi25. “Yahudi”, M.Ö. 600’lerde Yahuda Krallığı yıkıldığında 
Babil’e sürgüne gönderilenlere atfen verilen isim idi. Bu Yahudiler, sürgünde birbiri ile alakası olmayan Hz. İbrahim’in (M.Ö. 19 ve 18. Yüzyıl) ve Musa’nın hikâyesini, Mezopotamya’nın ve kendi peygamberleri dedikleri (Yeşu, Ezeikel, Daniel vd.) liderlerinin hikâyeleri ile birleştirerek yeni bir Tevrat yazdılar26. Bununla da kalmayıp, köklerini Hz. İbrahim ve Musa’ya dayandırıp, “seçilmiş halk” olduklarını ve Filistin’in topraklarının kendilerine vaat edildiğini iddia ettiler. 
Hıristiyanlıkta Yahudi ve Yahudi olmayan (putperest, Helenist) inançlar birbirine 
geçmiştir. Erken Hıristiyanlık Yahudi ve Helenist inançların bileşkesinden teşkil olmuştur. 
Ölen ve dirilen tanrıları temsil eden Paskalya ile Tanrı Mitra’nın doğumu olan Noel bayramı bu tür eklemelerin sonucu olmuştur. Erken Hıristiyanlık, İsis’in bazı özelliklerini Bakire Meryem’e atfetmiştir. Meryem (Maria Magdelana) aslında İsa’nın yanında gezen hayat kadınlarından biri idi. Sonradan kilise ona kutsal bir paye verme ihtiyacı duydu. Şefkatli ve koruyucu anne olarak, onun kültüne yakın olan doğu insanlarına Mısır tanrıçası İsis çekici gelmiştir. Birçok Meryem (Madonna) ve çocuk ikonaları, çocuğunu Horus’u emziren İsis görüntülerini çağrıştırır. Şaraplı ekmek yeme ayini (ekmek ve şarap görüntüsü altında 
Hıristo’nun vücut ve kanı tadılmaktadır) Totemizmin zemininde ortaya çıkan ve daha çok tarımcıl toplumlarda görülen tanrı yeme ayininden alınmıştır27. İlk doğuş günahından arınma anlamına gelen suyla vaftizin kökeni ise eski Mısır inisyasyon ayinlerine gitmektedir. Hıristiyanlığın diğer bir eklemesi ise ‘haç’ sembolü olmuştur. Bu sembol Hıristiyanlıktan önce Eski Çin, Hindistan ve Afrika’da kullanılan bir dini semboldü. Hıristiyanlıkta çarmıha gerilme ile ilgili tasvirler M.S. 8. ve 9. yüzyılda ortaya çıkmaya başladılar. 

“Cennet” ve “cehennem” kavramları Musevilik’te yoktur. Çünkü Âdem cennetten 
kovulmuş olsa da artık “vaat edilmiş topraklar” bu dünya ile ilgilidir. Hıristiyanlık ise bu kavramlara Daniel’in rüyalarından kopyalayarak, köleleri dinde tutmak için başvurdu. Bununla da kalmadı, Orta Çağ’da “Araf” kavramını uydurarak, günahkârlar için “günah çıkarma” ve cennetten yer satma gibi ticari işlere girişti. Üç semavi din içinde “cennet” ve “cehennem”, en belirgin ve detaylı şekilde İslamiyet’te yer alır. Ancak, İslamiyet’teki cennet ve cehennem konseptinin orijinali çok benzer şekilde M.Ö.500’lerde ortaya çıkan Zerdüşlük’te yer alır. 
Zerdüştlük’te “Sırat” köprüsünün adı “Cinavati” köprüsü olarak geçer. 

 Sümer ve Mısır kültürü sadece üç semavi dine değil Eski Yunan kültürüne ve Doğu dinlerinin efsanelerine de yansımış hatta karşılıklı değişimler olmuştur. Sümer kanunu, Babil Kralı Hammurabi'nin yaptığı kanuna temel olmuş, ondan sonra sırası ile Musa, Yahudiler ve nihayet İslamiyet’i etkilenmiştir. Musa'nın kanununda bulunan; anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun 
karısına ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sümer Kanunların da aynı olmakla birlikte Mısır’da da vardı. 

Sümerliler kadınları bir tarlaya benzetmişlerdi 28. Aynı deyim hem Tevrat, hem 
Kur'an'da vardır. Kur'an'da, "Kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" ifadesi yazılı (Bakara Suresi, ayet 223). 
 Tevrat’ın içinde bu tür hikayeler bolca bulunur. Eyüp’ün (Job) hikayesi uzun bir süredir Mezopotamya’da masal formunda anlatılıyordu. Babil’deki sürgün sırasında bilinmeyen bir şair bunun üzerinde çalıştı ve öyküyü acı çekme problemine yaklaşmanın bir yolu olarak kullandı 29. 

Bütün bunlar gösteriyor ki, dinler, başta Mısır ve Mezopotamya olmak üzere, çeşitli kültürlerden gelen etkilerle bulundukları toplumun görüş, düşünüş, anlayış ve hayal gücünden etkilenmişlerdir. Şimdi tekrar galaktik konulara ve kozmik dünyanın sırlarına dönelim. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

23 Richard Holloway, A Little History of Religion, Yale University Press, (2016), 18. 
24 Bakınız: Judith Cameron, Spiritual and Galactic Awakening, The Cosmic Classroom…An Ongoing Story, 
Balboa Press, (2019). Eva Marquez, A Starseed Guide Andromeda, Pleiades, and Sirius Volume 1, Kindle Edition, 
(2016). Exopedia, Earth Galactic History, Extraterrestrial Civilizations, Lamuroy Consulting, 
https://www.exopaedia.org/ 
25 Ahmet Musa, Tarihte Araplar ve Yahudiler, Çev.:D.A.Batur, Selenge Yayınları, (İstanbul, 2005), 200. 
26 Musa, ibid, (2005), 233. 
27 Sergei Aleksandrovich Tokarev: Dünya Halkalarının Dinler Tarihi, Ozan Yayıncılık, Çev.Rauf Aksungur, (İstanbul, 2006), 552. 
28 Muazzez İlmiye Çığ, Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni, Kaynak Yayınları (İstanbul, 2017). 
29 Holloway, ibid, (2016), 99.


***


Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 2

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 2 



Galaktika, Gök Halkı,  Prof.Dr.Sait Yılmaz,Mısır,Hermes,Hz İbrahim,



Resim 3: Sümer Tableti (Âdem ile Havva ve onları aldatan yılan) 
 
C:\Users\TOSHIBA\Desktop\Sait Yılmaz.jpg
Kaynak: Wiliam Hayes Ward, The Seal Cylinders of Western Asia, The Carnegie Institution of Washington Collection, (1910). 

Günümüzde yaşayan en ünlü Sümerolog olan Muazzez İlmiye Çığ "Yapılan son 
çalışmalar Sümerlerle Türklerin ilişkisini kesin olarak ortaya koymuştur. Sümerler, Mezopotamya'ya Orta Asya'dan göç ederlerken kültürlerini birlikte taşımışlardır. O nedenle, 'Tarih Sümerlerle değil, tarih Türklerle başlar' dememiz gerekir" diyor. Muazzez İlmiye Çığı 33 yılda 74 bin çivili yazı tabletini deşifre etti. Çığ, "Sümerlilerde Tufan, Tufan'da Türkler" adlı kitabında tarihin yeniden yazılmasını gerektiren açıklamalar yaptı. 

Galaktika ve insan.. 

 Zecharia Sitchin, Sümer tabletleri ve dini kitapların bazı bölümlerini kanıt göstererek insanlığın köklerini eski uzaylılara dayandıran bir teori üretti. Sitchin’e göre; Güneş sistemimizde, Pluto’nun ötesinde, diğer gezegenlerin tersi yörüngeye sahip, bir turunu 3600 yılda tamamlayan bir gezegen olduğunu iddia etti. İddiasına göre, bu gezegende yaşayan uzaylılar dünyadaki yaşamı başlatan kişilerdir. Mitolojik karakterlerin ve tanrıların aslında bu kişiler olduğunu da iddia etmiştir. Kanıt olarak Tevrat ve Sümer tarihini ve yazıtlarını kullanmaktadır. Sitchin, tabletlerdeki yorumundan “Anunnaki” adı verilen cennetteki bir 
tanrılar grubunun altın çıkarmak için Nibiru’nın (Neptün) ötesinden dünyaya gelmişti 13

Anunnaki, dünyaya uçan bir araç içinde kendi uzay elbiseleri ve eşyaları ile seyahat etmişti. Bu yorum, Sümer metinlerinde geçmiyordu ancak ortaya çıkan resimlerden bu sonuca varmıştı. 

Eski Sümer miti olan Enuma Elis’te ve Asurbanipal kitaplığında insanoğlunun 
Anunnaki adı verilen tanrılara hizmet için yaratıldığı söylenmektedir. Sitchin’e göre, 450 bin yıl önce dünyaya altın aramak için gelen tanrılar, madeni Afrika’da bulmuşlardı14. Ancak, altını çıkarmak için iş gücüne ihtiyacına vardı. Homo Sapiens işçi-esir olarak madenlerde çalıştırılmak üzere yaratılır. Anunnaki’nin başkanı Anu, Enki’ye kızkardeşi Ninki ile birlikte insanı yaratması görevi verir. 
 Sitchin’e göre, Anunnaki’ler, genetik uzmanı idi ve Homo Sapiens’i yaratmış ve bu modele “Adapa” modeli denmiş sonra mitolojide “Adam (Âdem)” olarak yer almıştı. İnsanlar, böylece bazı dünya dışı genleri de kazanmış oldular. Enki, insanı Anunnakilere benzeyecek şekilde yaratmıştı. Anunnakiler insanlara göre çok daha uzun ömürlüdürler. Anunnakilerin tüm tabletlerde geçen yazı dilleri, anlatımları, hırsları, savaşları, aşkları, kararları bizden pek de farklı olmadıklarını göstermektedir. Babil kozmolojisinde ise Tanrı Marduk, Jüpiter gezegeni 
ile ilişkiliydi. Babil geleneğinde de kanatlı insan resimleri görülür. 

Resim 4: Sümerlerde Uçan Anunnaki Tanrıları 
 
Çivi yazılarında, tanrıların insanlara kızıp büyük bir Tufan gönderdiği, bir adama büyük bir gemi yapıp, ailesi ve seçtiği hayvanlarla kurtulmasına izin verildiği, sele neden olan yağmurun yedi gün ve yedi gece devam ettiği yer alıyor. Sitchin, Sümer metinlerine bakarak Mezopotamya uygarlığının bu tanrılar tarafından şekillendirildiği ve insan kralların buna aracılık ettiğini iddia etti. İnsan uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynayan astronomi, ziraat, tıp, metalürji gibi bilimler onlardan öğrenilmeye başlanmıştır. Sitchin’e göre, bundan 30 bin yıla önce dünyada şehirlerde yaşayan yabancılar, insanlara bildiklerini aktarmışlardı. Büyük 
Sel esnasında dünyadan ayrıldılar ancak daha sonra uygarlığı yeniden inşa etmek için geri döndüler. Dünyadan dışından gelenler M.Ö. 550’de kendi uzay araçları ile dünyayı terk ettiler. Diğer bir iddiaya göre, bu uygarlık, M.Ö. 2024’de uzaylı varlıkların savaşı sonunda yok olmuştu. Geride bıraktığı insanlar onlardan kalanların çoğunu imha ettiler. 

Eleştirmenler, Sitchin’in hem tercüme hataları hem de astronomik yanlışları olduğunu iddia ettiler. Sitchin’in iddia ettiği güneş sistemine her 3600 yılda bir seyahat eden gezegenin Neptün değil, Pluto olduğu iddia edildi. Semitik diller uzmanı Michael S. Heiser, Sitchin’in Sümer ve Mezopotamya dili tercümelerinin hatalı olduğunu iddia etti. Ona göre, Sümer metinleri, insanın altın işçisi olmak için esir olarak yaratıldığını söylemiyordu. Sümer metinleri sadece insanın Tanrılar tarafından kendi yaratma sürecine yardım için yaratıldığını söylüyordu. 

Günümüzde bazı yeni dini akımlar (Teosophi, Scientoloji, Realizm, Cennetin Kapısı vb.) bu tür dünya dışı akıllı varlıklarla temasa inanmaktadır. 

Sitchin İncil’in metinlerinin çoğunun Sümer yazmalarına dayandığını savundu. Dikkat çekici bir örnek İncil’de geçen şu ifadelerdir (Genesis Bölüm 6: 1-2, 4); 
“İnsanlar sayıca dünyada artmaya başladığında ve onlara kız kardeş verildiğinde, 
Tanrı’nın oğulları bu kızları güzel buldu ve seçtikleri ile evlendi. 
 
O günlerde Nefilim dünyadaydı ve sonra Tanrının oğulları insanların kızlarına gitti ve onlardan çocukları oldu.” 
Birçok Hıristiyan bu ifadeden Âdem ve Havva’nın çocuklarının farklı ailelerden olduğu yorumunu yapmaktadır. Nefilim’in ne olduğu ve bu metinde gerçekte neyin anlatılmaya çalışıldığı hala tartışmalıdır. Bazı kaynaklar Nefilim’i “dev varlıklar” olarak15, bazıları ise yarı insan-yarı dünya dışı diye açıklamaktadır 16

Resim 5’de görülen Nefilimler ise genellikle devler olarak tercüme edilse de tam olarak “gökten düşmüş olanlar” anlamını taşımaktadır. 

Resim 5: Anunnakiler ve İnsanları Tasvir Eden Bir Resim 
 
http://www.messagetoeagle.com/images2/anunnaki6.jpg

Enoş’un (Toth) kitabı ise Tanrı’nın Oğullarından kastın dünyaya insanları yetiştirmek için gönderilirken Gözcü 200 melek olduğu yorumunu katmaktadır. Muhtemelen bu Gözcüler insanlara metalürji, ziraat ve astronomi gibi bilgileri öğrettiler. Tanrı sonra izleyicilerin dünyada kalmasını emretti. Tanrının emirlerine uymadıkları için bu meleklere “düşmüş melek” adı verildi. Tanrı, büyük Tufan ile bunlardan kurtuldu. İnsanlığın devamı için ise Nuh seçildi. 
 Benzer bir kanıt ise Türk mitolojisinde bulunmaktadır. Bilinen Ergenekon (yani dişi kurt ile Türk prensinin evlenmesinden Türklerin ilk atalarının yaratıldığı) hikâyesi Çinli bir kayıttan alınmadır. Türklerin yeryüzüne iniş kuramı, Altay Türklerinin Ergenekon efsanesinde aşağıdaki gibi yer almaktadır17

“Kutup Yıldızından dokuz kardeş halinde geldiler, Üç Sümer (Zirve) dağının ortasına (yani üç zirvesi olan bir dağa) kondular, buna Ergenekon18 dediler, dokuz kardeş yeryüzünden beğendikleri ile evlendiler. Hep dışarıdan kız aldılar.” 
Eski Ahit’de, Ezekiel’in Kitabı’nın Birinci Bölümü’nde Ezekiel ateş ve ışıklar içinde 
hareket eden yaratıkları tasvir eder. İç içe geçmiş tekerlekler yaratıklarla birlikte yukarı yükselmektedir (Resim 6). Modern dönemde Von Daniken ve Josef F. Blumrich gibi yazarlar Ezekiel’in uzay gemisi gördüğünü iddia ettiler19

Resim 6: Ezekiel’in Görüşünün Resimlenmiş Hali (1670) 
 
An engraved illustration of Ezekiel's 'vision' (1670) 
Dünya dışı varlıklar ile ilgili kanıtlar diğer mitolojilerde de yer almaktadır. Hindu 
mitolojisinde (Ramayana) tanrılar ve onların avatarları bir yerden bir yere Vimana adı verilen uçan araçlarla seyahat ediyorlardı. 
Tarih öncesi ya da kadim dönemlerde dünyaya dışarıdan gelmiş ve insanlarla temas etmiş akıllı varlıklar ile ilgili açıklamalar bilim dışı olarak görülmektedir. Bu çalışmaları yapanlara göre; modern kültürler, dinler ve hatta insan biyolojisi dünya dışından gelenlerle temasımızdan sonra şekillenmiştir. Dinlerin kökeni dünya dışı güçlere ilişkindir. Bu tür düşünceler çoğu akademik çalışmalarda ciddiye alınmamaktadır. 
Bu tür çalışmaların önde gelen isimleri arasında; Erich von Daniken, Zecharia Sitchin, Robert K.G. Temple, Giogio A. Tsoukalos ve David Hatcher Childress sayılmaktadır. Sitchin, pek çok sinema filmine ilham kaynağı oldu. Dünyadışı varlıklar ile ilgili 1919’dan bugüne yüzlerce kitap yazıldı ve film çevrildi 20. 

Robert Temple, 1976’da yayınlanan “The Sirius Mystery” isimli kitabında Afrika’daki Mali’nin kuzeybatısına 5 bin yıl önce dünya dışı varlıkların ziyarette bulunduğunu iddia etti. Bu iddiasını bölgede yapılan bazı arkeoloji çalışmalarına dayandırdı. Erich von Däniken ise Tanrıların Arabaları (Chariots of The Gods) başlıklı kitabında dünya üzerindeki bazı yapıların ancak çok daha gelişmiş bir kültüre sahip dünya dışı yaratıklar tarafından inşa edilmiş olabileceğini iddia ediyordu. 

Von Daniken ve Barry Downing, cehennem konseptinin İncil’e Venüs gibi kızıl bir 
gezegenden gelen dünya dışı varlıkların insanlara gösterdiği resimler ile girdiğini iddia ettiler 21
Onların tezine göre, Tanrı ve Şeytan dünya dışındandı ve bilgi ağacındaki bilginin insana açılması konusunda aynı fikirde değillerdi. Çocukları insansı idi ve İncil’de bahsedilen “ilk günah” buydu. Tanrı’nın Tufan ile cezalandırma nedeni ise gönderilmiş meleklerin maymuna benzer insanlarla ilişki kurmuş olmasıydı. 

2016’da Irak Ulaştırma Bakanı Kazım Finjan, Sümerlilerin beş bin yıl önce Dhi Qar 
vilayetinde bir hava alanı inşa ettiklerini iddia etti 22
Eski Mısır ve bazı yerli Amerikan gibi kültürlerinde dünya dışı varlıklarla karşılaştıktan sonra çocuklarının kafatasının uzadığına dair yorumlar ortaya çıktı. Firavun Akneton ve Nefertiti’nin resimlerinde uzun kafatasları dikkati çeker. Muhtemelen insanlara karışan dünya dışı yaratıklardan böyle bir melez yapı ortaya çıkmıştı. 

Tanrı Krallığı (Melekut); Tanrılar, Yarı Tanrılar, Melekler; Gök Halkı.. 

Eski Mısır yaradılış efsanesine göre; Nu yaradılış öncesi var olan ve bütün yaşamın kendisinden ortaya çıkmış olduğu başlangıçtaki okyanustur. Nu’nun derinliklerinden yaratılan ilk varlık “Ra”dır. Ancak, bu yoktan varoluşu ifade neden ilk başlangıç değildir. Bizim devremizin yani “Demir Çağı”nın başlangıcıdır. Tanrı Nu olarak ifade edilen sembol, Mu Uygarlığı’na karşılık gelmektedir. Mu ile ilgili bilgilerin kayıtlı olduğu tüm eski yazıtlarda, insanlığın ilk ana vatanının Mu olduğu açık bir şekilde dile getirilmiştir. 

 Mısır Mitolojisi’nin Tanrılar Birliği’ni oluşturan ve Tanrılar olarak ifade edilen 
semboller, öncelikle “Evrensel İdare Mekanizması”nı hiyerarşik yapısını ifade eder. Bu Tanrılar Birliği içinde Siriusyen Kültürü ya da bizzat “Siriusyen Kültür Temsilcileri”ni sembolize eden ileri seviyeli “Galaktik Varlıklar” da bulunmaktadır. Mısır Mitolojisi’ndeki Anubis, Şu, Tefnut gibi Tanrılar bu tür varlıkların sembolleridir.  Sümerlerde; Gök Tanrısı Anu, ‘Anosmas’ adı verilen göklerin yüksek yerindeki sarayındadır. Sümerlerin kimi tanrıları yıldızlarda oturmayı uygun bulmuşlardır. Tüm Tanrılar ve Tanrıçaların Sümer kökenli olduğu düşünülmektedir. 

 Altaylıların büyük Tanrısı Kara Han ile oğlu Ülgen de Şamanlarca on yedi kat kabul edilen göklerin en üst katında oturur. 



Tablo 1: Kadim Uygarlıkların Tanrıları 
 
Mısır Kozmogonisi’nde Nu’dan, “tüm hayatın tohumlarını barındıran deniz” diye söz edilmesinin nedeni de budur. Buradaki suyla ilgili anlatımlar, farklı toplumların kutsal kitaplarında da geçer. Örneğin Tevrat’ın Tekvin Bölümü’nde dünyanın yaradılışıyla ilgili ilk satırlar şöyle başlar; 
“Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allah’ın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. (Tekvin Bap 1/1-2)” Tevrat’ta dört yerde geçen “Tanrılar Tanrısı” için Yahudi kökenli Musa İbn Meymun (1135-1205), “Melekler Tanrısı” anlamı verir. Buradan meleklerin de bir Tanrı olduğu anlamı çıkarılabilir. Keza Tevrat’ta iki yerde, İncil’de üç yerde geçen başka bir ifade var; “Rabler Rabbi (Efendiler Efendisi)”. 

Bu durumda Sabiilerin çok tanrılı olmakla suçlanmaları anlamsız hale gelmektedir. Hz. İbrahim’in içinden çıktığı Sabiiler, üç semavi dine ve Zerdüştlüğe kaynaklık ettiler. 

 Tanrı Krallığı hiyerarşisini şu şekilde sıralayabiliriz; 

 (1) Tek Bir Olan (Tanrı). 
 (2) Yardımcı Tanrılar. 
 (3) Melekler. 
 (4) Peygamberler ve bilgeler. 
 (5) Şeytan, Cin, Kâhin vb. olgular. 
 (6) Apokaliptikler. 
 (7) Dünya dışı varlıklar. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

13 Zecharia Sitchin, The 12th Planet, Stein and Day Collection, Ancient Publisher, (New York, 1976). 
14 Zecharia Sitchin, The Wars of Gods and Men: Book III of the Earth Chronicles. Harper, (2007), 104–105. 
15 James Orr (Ed.), “Nephilim” The International Standard Bible Encyclopedia, Howard-Severance, Vol. IV, 
(Chicago,1930), 2133. 
16 Ancient Aliens, Series 2 Episode 7: Angels and Aliens, https://hdclump.com/ancient-aliens-angels-and-aliens/ 
17 Aktaran: Namık Kemal Zeybek, Ön Türkler, Youtube, (Nisan 2020), Kaynak: Mümin Köksoy, Nuh Tufanı ve 
Sümerlerin Kökeni, Berikan Yayınevi, (İstanbul, 2011). 
18 Ergene (Rahim, oluşulan yer), (Ergene Kon) demektir. 
19 Erich von Daniken, Chariots of the Gods, Bantam Books, (1968), 38-9. Morris K. Jessup, UFO and the Bible Citadel Press, (New York, 1956) 56-59. Josef F. Blumrich, The Spaceships of Ezekiel, Corgi Books, (1974). 
20 Bu kitaplar arasında; Charles Fort, Book of the Damned, (1919): Harold T. Wilkin, Flying Sauurces From the Moon, (1954): Robert Charroux, Legacy of the Gods, (1964): Barry Downing, The Bible and Flying Saucers, (1968): John Philip Cohnae, Paradox: The Case for the Extraterrestrial Origin of Man, (1977): Zecharia Sitchin, The 12th Planet, (1978): Murry Hope, The Sirius Connection: Unlocking the Secrets of Ancient Egypt, (1996): James Herbert Brenan, Martian Genesis, (1998): Laurance Gardner, Genesis of the Grail Kings: The Explosive 
Story of Genetic Cloning, (1999) sayılabilir. 
21 News, Weekly World (31 August 1993). Hell Is On The Planet Venus, Weekly World News, (Aug 31, 1993). 
22 Lee Speigel, “ETs Built Earth’s First Airport”, (13 October 2016). Iraqi Transport Minister Says”. The Huffington Post. (14 October 2016). 




***

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 1

Galaktika (Gök Halkı).. BÖLÜM 1 


Galaktika, Gök Halkı,  Prof.Dr.Sait Yılmaz,Mısır,Hermes,Hz İbrahim,


Prof.Dr.Sait Yılmaz 
18 Ağustos 2020 

 
“ Başka dünyalarda da hayat vardır. Eski insanların kökeni dünya dışıdır ”. 
Hermes 

Giriş 

“Her şey, Tanrı’nın düşündüğü düşüncelerdedir1.” Hermes yani İdris peygamber böyle söylemişti. Hermes’in öğretisi dinler tarihine çok önemli etkiler bıraktı. Hz. İbrahim’in de içinde yaşadığı Sabiilerin peygamberi Hermes idi. Dinler ve onların kaynağı olan efsaneler özellikle tanrılar hakkında insanın zihninde hep farklı figürler uyandırmıştır. En çok merak ettiğimiz şey, evrenin kendisi ve nereden kaynaklandığıdır. Sonraki en önemli soru ölümden sonra ne olduğudur. 

Bu soruları modern bilim ortaya çıkana kadar felsefe ve dinler cevap vermeye çalıştı. Doğaüstü bir gücü yani yaratıcı ya da Tanrı fikrini açıklayan dinler “Orada biri var mı?” sorusuna her zaman tatmin edici bir cevap veremediler. Ortaya pek çok yaratılış hikâyesi çıktı ve her din kendi Tanrı ve yaratılış teorisinin en doğru olduğunu iddia etti. Modern bilimin Evrim Teorisi ise kutsal kitapların tüm sözlerinin Tanrı kelamı ve doğru olduğunu düşünenler için hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. 

Hermes’e göre; başka dünyalarda da hayat vardır. Eski insanların kökeni dünya dışıdır2

Bu makalede, başka bir yaratılış hikâyesinden bahsedeceğiz. Üç büyük dinin atası olan Hz. İbrahim, M.Ö.1800’lerde yaşadığına göre ondan önceki onbinlerce yılda neler oldu? Günümüzün bilinen dinleri ortaya çıkmadan önce yaşayan ve uzaydan geldiği düşünülen “yarı tanrılar” ve Gök halkı hakkındaki kanıtlardan konuşacak ve konuyu dünyanın sonuna yani Altın Çağ’a getirmeye çalışacağız. Bu yarı tanrılar, insanlara ilk bilimi (tarım, metalürji, matematik, astronomi vb.) öğretmişler ve insanoğlunun genleri ile oynamışlardı. Onların izleri Maya ve Azteklerden Mu Kıtasına, Eski Mısır’dan Mezopotamya’ya ve Afrika’ya hatta Türklerin kökenlerine kadar her yerde var. Bıraktıkları takvim doğru ise dünyanın sonuna yani Altın 
Çağ’a 80 yıldan az bir süre kaldı. Yaşadığımız salgın hastalıklar bu sonun katalizörlerinden biri. 

Makalenin sonunda bu sona nasıl hazırlanmak gerektiği ile ilgili öngörüler de bulacaksınız. 
Makalenin daha iyi anlaşılabilmesi ve takip edilebilmesi için nelerden bahsedeceğimizi sırası ile özetleyelim. 
- Öncelikle dinler öncesi dünya tarihine, Atlantis ve Mu kıtaları ile yarı-tanrıların 
dönemine, özellikle Hermes’in rolüne değineceğiz. 
- Sümer ve Mısır mitolojisinden yola çıkarak, yarı-tanrıların insanın genleri ile nasıl oynadığına, Âdem ve Havva’nın yeni hikayesine yer vereceğiz. 
- Galaktik uygarlık ve gök halkı ile birlikte göklerin hiyerarşisine, Tanrı Krallığına ve galaktik insana ilişkin açıklamalarda bulunacağız. 
- Nihayetinde ise bizleri nelerin beklediğinden, galaktik yolculuktan ve buna hazır 
olmaktan bahsedeceğiz. 

Galaktika ve Tanrılar ile ilgili anlatacaklarımıza, Mısır ve Sümer tanrıları ile ilgili 
açıklamalarla başlamak ve böylece öncelikle dinlerin kaynağı olan mitoloji ve efsanelere yeni bir bakış açısı getirmek istiyoruz. 
Mu Kıtası ve Kral Toth (Hermes) 
Üç semavi dinin (Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam) bahsettiği kronolojiye göre, dünya tarihi yaklaşık altı bin yıllık bir süreci kapsar. İrlanda başpiskoposu James Usher (1581-1656), 

İncil’deki kronolojiye göre, dünyanın yaratılış tarihini M.Ö. 4004 (23 Ekim) olarak hesaplamış ve bu tarih Hıristiyanlar arasında kabul görmüştü 3. Kutsal kitaplara göre insanoğlunun tarihsel deneyimi Âdem ile Havva'nın Cennet'ten kovulmasıyla başlar. Üç dinin de ortak atası kabul edilen Hz. İbrahim ise M.Ö.1850’lerde Filistin’e göç etmişti. Modern bilimin Evrim Teorisi ile dünyanın 5.4 milyar önce oluştuğunu biliyoruz. İlk insan ile ilgili en eski kanıtlar ise M.Ö. 70 binlerde Batı Afrika’da bir yeri gösteriyor. Özetle dinlerin öngördüğünden çok önce de dünyada 
hayat ve insanoğlu vardı. Dünyanın en eski kökeni Tufan Öncesi Uygarlıklar’dan olan “Mu” ve Atlantis Uygarlıkları”nın kültürlerine dayanır. 

Buna en çarpıcı örnek Eski Mısır dinidir. 

Dinlerin bu bölümü Kozmik kültürlere aittir. 

   Hermes’in hikâyesi önce Âdem’in yedinci kuşak torunu olarak Nuh Tufanı öncesinde başlar. Hermes, Kadim Mısır teolojisinde Kral Toth, Yunan mitolojisinde Hermes, Tevrat’ta (Enoş), İslamiyet’te ise İdris Peygamber olarak bilinir. Bununla beraber, tarih boyunca onunla ilgili efsanelerin atıf yapıldığı daha pek çok Hermes figürü ortaya çıkmıştır. Kabaca M.Ö.1000 - M.S.1000 yılları arasındaki bir süreçte, Mısır’dan Yunanistan ve Ön Asya’ya dek uzanan coğrafyada, Hermes motifi antik Grek inancından İslam’ın söylemine aktarılır. Sadece Yunanistan’a değil Mezopotamya kanalıyla Hint ve Çin’e de Hermes’in hikmetinin (Tanrı bilgisinin) buradan yayıldığı rivayet edilir. İslam coğrafyasında ise Arapça’dan tercüme 
edilerek Hıristiyan dünyasına geçer 4

Hermes’in öğretisi insanın yaratılış özellikleri ve ölüm sonrası hayat ile ilgili önemli şifreler sunmaktadır. Hermetik düşünceye göre, kozmoloji ile metafizik arasında aracı olan (tıpkı güneş ışınları gibi) şey Akıl’dır. Ruh (nefs) bedendedir, akıl ruhtadır, Tanrı akıldadır. İyi (hayr), ışık (nur) ve hayat; Tanrı’nın cevherleridir, hakiki insan da işte bunlardan gelir ve tekrar onlara döner 5

Harita 1: Atlantis’ten Mısır’a 
 
atlantis lemurya mu haritası eski mısır aden bahçesi Batık Mu Kıtası ile ilgili iddialar, ilk kez İngiliz albay ve gezgin James Churchward’ın  Hindukuş Dağlarında ve Tibet’te yaptığı araştırmalara dayanarak yazdığı altı kitapta ortaya  atıldı. İddialara göre; Mu (Güneş İmparatorluğu), eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere  göre ilk insanın da anavatanı olduğu, Pasifik Okyanusu’nda, günümüzden yaklaşık 12.000 yıl  önce şiddetli yer sarsıntıları sonucu battığı sanılan kıtadır6. Batık Krallık Mu’dan göçün Güney  Amerika’dan Atlas Okyanusu’na daha sonra batan yine efsanevi bir kıta Atlantis’e de ulaştığı 
sanılmaktadır. Atlantis kıtasının M.Ö. 9000 civarında aktif bir hareketlilik içinde olduğu  söylenmektedir. Bu bilgiler M.Ö. 421’de yaşamış Sokrates’in eserleri içinde yer alır. Platon,  Plutakhos’un açıklamaları dışında, Kuran’da geçen “ad” kavminin Atlantis olduğu düşünülmektedir. 
Mısır toprağının her yıl taşan Nil nehrinin sularından sonra ortaya çıktığına inanılır. Eski Mısır ilk yerleşimcileri Mu Kıtası veya Atlantis’te meydana gelen doğal felaketlerden kaçarak Nil Deltasına gelmiş ve inanılmaz dev eserleri yaratmışlardır. Hakkında binlerce kitap yazılan ve adı mitolojilerde geçen kayıp kıta Atlantis’ten kaçanlar arasında Mayaların bile bulunduğu iddia ediliyor. Arkeolojik buluntular sonucu Thot adlı Atlantis kökenli bir bilgenin, Mu kıtasının doğal felaketler ile suya gömülmesinden sonra Nil Deltasına geldiği ortaya çıkmıştır. 

Sonraki bin yıllarda Thot’un öğretilerini kayıt altında tutan din adamlarına da bu ad verilmiştir. Thot (Hermes), Atlantisli Osiris’e ait bilgileri Nil deltasına yayar. Hermes (Trismegistos), “üç kez büyük” diye anılır çünkü filozofların, din adamlarının ve kralların en büyüğüdür7. James Churchward’a göre O; Mu ve Atlantis dönemindeki tek tanrılı dini M.Ö. 16 binlerde Mısır’a getirmiş Atlantisli bir bilgedir. Murry Hope gibi bazı araştırmacılar yitik kıtalardaki bu dinin 
Sirius uyruklu bir öğreti olduğunu ileri sürerler 8

Mısır Mitolojisi 
Mısır mitolojisine göre, başlangıçta ‘kaos’ olarak düşünülen evren, sularla doluydu. Baş Tanrı Ra’nın evreni yaratışından sonra Hava tanrısı Şu, Nem tanrısı Tefnut yaratıldı. Şu ve Tefnut’un iki çocuğu Gök tanrısı Nut ve Yer tanrısı Geb idi. Şu ve Tefnut karanlıklarda dolaşırken kaybolunca Ra, bir gözünü karanlıklara göndererek aramaya koyulur. Gözünden dökülen yaşlardan insanların yaratılmış olacağı hikâye edilir. Yaratılış hikâyesinde Osiris iyiliği, Seth kötülüğü temsil etmektedir. Mit’e göre yeryüzü tanrısı Geb ile gökyüzü tanrıçası Nut’un dört çocuğu vardır; Osiris, İsis, Seth, ve Neftis (Nebthet). Mısır mitolojisinde Osiris’in ölümü ve yeniden dirilişi mevsimlerin değişimini simgeler. Mısır genelinde Osiris’e tapılmıştır. 

Osiris, kozmik kültürden esinlenerek (Kutsal) Ölüler Kitabı’nı hazırlamıştır. Horus, Antik Mısır mitolojisinde gök tanrısı, Osiris ve İsis’in oğludur (Resim 1). 

Resim 1: Horus, Osiris ve İsis 
 
https://nereye.com.tr/wp-content/uploads/2019/11/tanrılar-altın-1.jpg

Thoth, Mısır Mitolojisi’ne göre “Bilgelik Tanrısıdır. Maat’ın kocasıdır. Thot, insanların dünyada söylediği tüm sözleri ve yaptığı her işi kaydeder ve sonuçları Osiris’e bildirir. Osiris, Thot’un sihirli asası yardımıyla karısı İsis tarafından tekrar canlandırılmış ve “Ölüler Tanrısı” olmuştur. Thot’un Atlantis’te Osiris Öğretisi adı altında yaşamakta olan Mu Bilgeliğini Mısır’a getiren bir rahip olduğunu ve bu öğretiye ait sırlan kendi adıyla anılan bir kitapta (Thot’un Kitabı) yazmış olduğunu dikkate aldığımızda mitolojik anlatımlarda geçen “Tanrılar Katibi” tanımlamasının anlamı ortaya çıkmaktadır. Ptah ise dünya üzerinde ilk insanların bedenlerini 
oluşturan Galaktik Uygarlıklara ait varlıkların sembolüdür 9

 Manethon’un Mısır Tarihi Kronolojisi’nde Thoth’un hâkimiyetiyle başlayan döneme “Tanrıların Hâkimiyeti Devri” denilir. Mısır Mitolojisi’nde tanrı Ra tarafından yönetilen bir Tanrılar (İlâhi Varlıklar) Birliği vardır. Mısır inisiyatik anlayışına göre: “İnsanlar ölümlü Tanrılar, Tanrılar ise ölümsüz insanlardır.” Mısır Ölüler Kitabı’na göre, ölüm olayı ile bedenini terk eden varlıklardan tekâmül düzeyi ileri olanlardan bazıları İsis’in kudretinden yararlanır, ışığa dönüşür, ilahlarla özdeşleşir ve Sirius’un “yüce kapısı”na ulaşabilirler. Şahin biçiminde resmedilen oğlu Horus ise içteki vicdan sesinin ilâhıdır10. Maat'ın adı "gerçek" ve 
"adalet" hatta "kozmik sıralamayı" ifade eder. Onun gücü mevsimleri ve yıldızların hareketlerini düzenlemiştir. Ma’at tanrıçası, öbür dünyadaki nihai yargıçtı. 

Mısır’ın Thoth Öğretisi’ne göre insanlar dört ayrı grupta sınıflandırılmaktaydı 11

(1) Ölümlü Otomatlar; özel eğitimden geçirilmemiş, yaşamı içgüdüleri ile algılayan kapalı şuurlu, otomatizmaya bağlı yaşayan insanların oluşturduğu ilk gruptur. Bu gruptakiler her türlü spiritüelliğe kapalıdırlar. 
(2) Ölümlüler; eğitilmiş olmakla birlikte henüz içsel görüş kazanamamış olanlar. Bu gruptaki varlıklar spiritüel şeylere inanmakla birlikte sadece inanç varlıklarıdır. 
İnançlarını kuvvetlendirmek için mucize ve alametlere ihtiyaç duyarlar. 
(3) Uyanmış bilinçliler; İnisiyasyondan geçmiş, içsel görüş kazanmış, kabuklarını 
kırmış yani uyanmış insanların aşamasıdır. Bu gruptaki insanlar evrendeki diğer yaşam biçimleri ile uyumlu bir hale gelmiş olanlardır. 
(4) Işık varlıklar; Işıkla bir olmuş olanlar. İnisiyasyonun son aşamasına ulaşabilenlerin safhasıdır. 

“Ölümlüler”, “Uyanmış Bilinçler” ve “Işıklı Varlıklar” aynı zamanda üç aşamalı Mısır İnisiyasyonu’nun aşamalarına da karşılık gelmekteydi. 
Mısır’daki kanıtlar bunun Mısırlılar tarafından teşebbüs edilen 6.000 yıllık genetik 
deney olduğunu belirtiyor; ölümsüzlük ve yıldızları arayış. Gılgamış tarafından çok uzun zaman önce başlatılan, eskinin büyükleri tarafından tanımlanan bir arayıştı. Birçok kadim kültür ile birlikte, onlar DNA’nın yıldızlardan geldiğine, yani kökenimizin dış uzaydan geldiğine ve geri dönmelerinin kaderleri olduğuna inanıyorlardı. 

Eski Mısır Kültürü’ne ait pek çok ezoterik metinde Horus, Dünya’ya Sirius’tan gelen tesirlerin kaynağı olarak tanımlanmıştır. Horus’un gözleri, “Evrensel İdare Mekanizması”nın bir unsuru olan “Siriusyen Kültür”ün dünyayı görüp gözeten ve kontrol eden keskin gözünün sembolüdür. Birçok filozof, bir zamanlar Mısır’daki “Gizli Sırlar Öğretisi”nden etkilenmiş; dünya, evren ve varoluşla ilgili yaklaşımları felsefe çalışmalarının önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Eflatun (Platon), Atlantis efsanesini kaleme alan ilk kişiydi. Platon’un Atlantis konusundaki görüşlerinde ve Hesiodos’a ait Altın Çağ ve Kutsallar Adası fikirlerinde karşımıza 
çıkar. Aynı konu, İncil’de Tufan ile bağlantılı olarak işlenir çünkü “Yaradılış”, eski zamanda insanların zengin ve sağlıklı olduklarını, uzun yaşadıklarını aktarır. Soyağacının bildirdiğine göre Âdem 930, Nuh ise 969 yaşında ölmüştür12. Mısır’daki eserlerden yarı tanrılar ve kozmik ilişkiler hakkında bilgi alırken, Sümerler dönemindeki tabletlerden ise yarı tanrıların insanı nasıl yarattığı ile ilgili bilgiler alıyoruz. 

 Sümer Tanrıları 

Sümerler (M.Ö.3500-M.Ö.2000) gibi daha sonra gelen diğer Mezopotamya uygarlıkları da (Akadlar ve Babilliler gibi), kendilerinden önceki insanların hayal edemeyecekleri bir değişim hızı yarattılar. Bu değişim tanrılara yakın patronların liderliğinde çok sayıda işçi ve zanaatkâr gerektirdi. Bu da notların tutulması için yazı ihtiyacını doğurdu. İşçilerin beslenmesi için bol miktarda yiyecek, bira ve işlenmemiş materyal harcı üretildi. Sistem genişledikçe rekabet yaşandı ve korunma ihtiyacı ortaya çıktı. Duvarlar örüldü, önce koruyucular sonra 
savaşçı sınıf belirdi. Bıçak üretmek için bronzun icadı Sümerlere avantaj sağladı. Sümerliler görebildikleri beş gezegenin (Merkür, Mars, Jüpiter, Venüs ve Satürn) haritasını çıkardılar ve her bir güne gezegenlerin ismini verdiler. Sümerliler, muhasebe için 60 saniyelik dakika, 60 dakikalık saat, 360 günlük yıl ve 360 derecelik daireyi icat ettiler. Babilliler matematikte daha da ileri gittiler; çarpma, ters işlem, katsayı, hesapların dengelenmesi, arazi bölümü teknikleri biliyorlardı. 

 Mezopotamya panteonunda Anu en önemli tanrıdır ve iki oğlu vardır; Enlil ve Enki (Ea). Diğer önemli Anunnaki tanrıları Ninki, Inanna, Utu, Ningishzida ve Marduk’tur. 

Anunnakiler Sümercede “gökyüzünden yerküreye inenler” anlamındadır. Anunnakilerin gelmiş olduğu gezegen bize uzak değildir. Güneş Sistemimizin onuncu gezegeni olan ve bugünlerde keşfedilmeyi bekleyen Nibiru, günümüzdeki ismiyle Planet X, bu uzaylı türün ana vatanıdır. 

Bizlerden uzun boyları ve uzun yaşamları dışında fiziksel olarak pek farkları olmayan Anunnakilerin çok ileri teknolojilerinin bulunduğu bir gerçektir. Sahip oldukları bu teknoloji onları tanrılaştırmamıza vesile olmuştur. 

 Sümer tabletlerinde geçen hikâyelerin Musevi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarındaki anlatılara benzerliği dikkat çekmektedir. Tabletlerde kadim türlerin sırları aranmıştır. 



Resim 2: Sümer Tabletleri 
 
Cylinder Seal VA243 used as evidence by Sitchin.

Sümerlerin Enuma-Eliş destanının yer aldığı yedi tablet, 1848-1878 yılları arasında Austen H. Layard, Hormuzd Rassam ve George Smith tarafından Asur kralı Asurbanipal’in Ninova’daki kütüphanesinin harabeleri arasında bulunmuş ve koruma altına alınmıştır. 
1902-1914 yılları arasında kazı yapan Alman ekibi Enuma Eliş’in Babilce yazılmış 
kısmıyla ilgili bazı tabletler buldular. 19. yüzyılda Irak’ın Nineveh bölgesinde arkeologlar, 22 bin çivi yazması kil tablet buldular. 1875 yılından itibaren metinler ile ilgili pek çok makale ve kitap yayınlandı. Bunlardan en önemlilerinden biri olan L.W.King’in “The Seven Tablets of Creation” adlı eseri Londra’da yayınlandı. 
İnsan nasıl yaratıldı? Cennet’ten neden kovuldu? 

Sümerolog Zecharia Sitchin (1920-2010), bilimin evrim ve dinlerin yaratılış teorilerine meydan okuyan bambaşka bir yaklaşım getirdi. Zecharia Sitchin, Sümer kazılarında bulunan tabletlerin ondördünü günümüz dillerine çevirerek kitabında yer verdi. Tabletlerde Tanrı Enki’nin yazıcı seçtiği Endubsar’a diyaloglarla ayetler şeklinde son derece önemli konular yazdırdığı görülmektedir. Bu bilgiler sonraki yüzyıllarda Tevrat ve diğer kutsal kitapların bazı sayfalarına değiştirilerek geçirilir. Bu tabletlerden VI. No.lu olanın bir bölümü aşağıdaki 
gibidir. 

“(1) (Mar) duk duyunca sözlerini tanrıların, 
(2) Yüreği dürter (onu) ilginç şeyler yaratmaya, 
(3) Anlatır bu fikri Ea’ya da, 
(4) Açarak gönlünde kurduğu planını, 
(5) Kan yaratacağım ve kemik oluşturacağım, 
(6) Sonra Lulu’yu çıkaracağım ortaya, insan olacak adı!, 
(7) Evet yaratacağım Lulu’yu; insan! 
(8) (Onun üstüne) yıkılacak tanrıların hizmeti, dinlenebilsinler diye, 
(9) Sonra akıllıca düzenleyeceğim tanrıların yol ve yöntemlerini de, 
(10) Eş düzeyde onurlandırılacak, ama (iki) gruba ayrılacaklar, 
(11) Ea yanıt verdi bir söz söyleyerek ona.” 

M.Ö.1000’de yazıldığı düşünülen bu tabletlerin çok daha eski tabletlerin bir kopyası olduğu düşünülmektedir. VI. No.lu Sümer Tabletinde insanın yaratılması ile ilgili detayları buluyoruz. Bu uzun anlatımın kısaltılmış bölümleri alıntılar halinde özetlenmiştir.  “ İlkel işçiler oluşturmak için, onun üstüne özümüzün işaretini koymak! Böyle demişti Enki önderlere. Oğlum Ningişzidda onların biçimlendiren özünü sınadı; bizimkileri andırıyor, iki yılan gibi birbirine dolanmışlar. (Kromozomları tarif ediyor) Onlarınki bizim yaşam özümüzde birleştirildiğinde, işaretimiz onların üstünde olacak. İlkel işçi yaratılacak! Buyruklarımızı anlayacak, araç gereçlerimizi kullanacak, kazı yerlerindeki güç işleri o yapacak…” 

 “..Yenidoğan ağlamaya başladı; Ninmah onu koynuna bastırdı. Meme verdi ona, oğlanı emzirmeye başladı. Kusursuzu elde ettik, diyordu neşeyle Ningişzidda. Enki kız kardeşine baktı; Ninmah ve bir varlık değildi gördüğü, bir ana oğuldu. Ona bir ad verecek misin? diye sordu Enki. 

O bir yaratık değil, bir varlık. Ninmah elini yenidoğanın bedenine götürüp onun koyu kırmızı renkli cildini okşadı parmaklarıyla. ADAMU diyeceğim ona, dedi Ninmah. Dünya’nın çamuru gibi olan anlamına, adı bu olacak. Eridu’ya, Enki’nin Edin’deki şehrine götürüldü Adamu (Âdem) ve Ti-amat (Havva). Onlar için kapalı bir mekân kurulmuştu mesken olarak (cennet), orada dolaşabileceklerdi.” 

 Görüldüğü üzere Tevrat’ta Tanrı Adem’i cennete değil, içinde çalışmak üzere bir 
bahçeye koymuştur. Cennet kavramı daha sonraları insanlar tarafından dine gizem katmak maksadı ile geliştirilmiştir. Ayrıca Tevrat’ta Tanrı tutmadığı sözlerden birini daha söylemiştir. 

Eğer o ağaçtan meyve yersen ölürsün demesine rağmen Âdem ve Havva’yı öldürmemiştir. 
“..Dünyalıların olgunlaşma zamanı geçti. Dişiler arasında gebelik gözlenmedi, hiç doğum yoktu. Enki bu meseleyi çok derinden düşündü; bir zamanlar karıştırıp birleştirdiği yaratıkları düşündü. Hiçbir ama hiçbiri ürememişti. İki türü birleştirmek bir lanet yaratmış, dedi Enki diğerlerine. Adamu’nun ve Ti-amat’ın özlerini yeni baştan karıştıralım, diyordu Ningişzidda. Anunnaki erkeklerinin ve kadınlarının yaşam özleriyle kıyaslandı. 

Ningişzidda özleri birbirine dolaşmış iki yılan gibi ayırmıştı! Özler bir yaşam ağacının üstünde yirmi iki dal gibi düzenlenmişti. (İnsanların genlerinin her birinde 22 kromozom bulunur.)” “..Enki’nin kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Adamu’nun kaburgasına yerleştirdi Enki’nin yaşam özünü! Ninmah’ın kaburgasın dan yaşam özünü çıkarttı, Ti-amat’ın kaburgasına yerleştirdi Ninmah’ın yaşam özünü! Kesiklerin yapıldığı yerlerde etlerin üstünü kapadı. Sonra dördünü uyandırdı Ningişzidda. Onların yaşam ağaçlarına iki dal daha eklendi! ( x ve y kromozomları) Onların yaşam özleri şimdi üreme güçleriyle dolandı. 

Serbestçe dolaşsınlar diye Edin’in meyve bahçesine yerleştirildiler. (Yılanın, yani tıp ve kromozom simgesi yılanın verdiği elmayla Âdem ve Havva’nın cinselliği bilme hikayesinin aslı.)” 
 “..Enlil, Adamu ve Timaat’ı cinsel organlarını örtmüş olarak görür. Nedir bunun anlamı, diye merak edip açıklaması için Enki’yi çağırttı. Bizim yaşam devrelerimizi de onlara vermiş olmayasın sakın? Ningişzidda, onlara üremeyi bilme bahşedildi. Ama uzun yaşayış dalı onların özünün ağacına eklenmedi. Öyleyse nerede ihtiyaç 
duyuluyorsa oraya gitsinler, dedi öfkeyle Enlil. Edin’den uzak olsunlar, Abzu’ya kovuldular. (Cennet’ten kovulma hikayesi.)” 

İçinde bir yılan ve ağacın olduğu meşhur Âdem ve Havva hikâyesinin benzerini Sümer tabletlerinde resim olarak buluyoruz (Resim 3). Kadının hemen arkasında kuyruğu üzerine dikilen ve onu yasak meyveyi yemeğe teşvik eden yılan görünüyor. Bu tablonun Tevrat’ın yazılışından iki bin yıl önce yapıldığını kaydetmek gerekir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Corpus Hermeticum, XI; 17b-20a. 
2 Caner Işık, Eski Dünyanın Kadim Bilgesi Hermes, Doğu-Batı Dergisi: Antik Dünya Bilgeliği, Yıl: 10, Sayı: 40, (Mart-Nisan 2007), 55-56. 
3 Bertrand Russell, Bilim ve Din, Çev: Hilmi Yavuz, Cem Yayınevi, İstanbul (1999), s. 35. 
4 Hermes hakkında bakınız; Sait Yılmaz, Üç Büyük Hermes: İdris Peygamber, academia.edu.tr (9 Ekim 2018). 
5 Corpus Hermeticum, C.II, 36. 
6 James Churchward, The Lost Continent of Mu: The Motherland of Men, Literary Licensing, (2013), 17. 
7 Floarian Ebeling, Hermes Trismegistos’un Gizemi, Çev.M.A.Erbak, Omega Yayınları, (İstanbul, 2017), 99. 
8 Murry Hope, The Sirus Connection, Element Books, (1990), 121. 9 Eric W.F. Tomlin, Philapsophers of East and West, Harper and Row, (New York, 1963), 22. 
10 Albert Champdor, Mısır’ın Ölüler Kitabı, Çev.:S.Tahsuğ, Ruh ve Madde Yayınları, (İstanbul, 1984), 43. 
11 E.A. Wallis Budge, Egyptian Ideas of The Afterlife, Third Millenium Press Ltd., (2019), 51. 
12 Ursula Weisser, Yaratılışın Gizemi, De Gruyter, (New York, 2010), 23. Aktaran, Ebeling, ibid, (2017), 79. 



***