AVRUPA BİRLİĞİ GÜNDEMDE!
Nurullah AYDIN,
Ankara
AB için Referandum yapalım dedik...İşbirlikçiler çok kızdı...Yeni AB raporu üzerine AB tekrar gündeme getiriliyor. Talepleri bitmiyor. Sınır güvenliği için yeni ordu. Sınır ordusu kur. TSK’yı dağıt. Aleviliği din kabul et, Kıbrıs’tan asker çek. Diyor da diyor..
Temel sorun açık..Yıllardır bazıları AB diyor. AB üyesi Yunanistan iflasın eşiğinde.
Şimdi çıkıp, nasıl diyeceksin.. . Bu iş yanlışmış. Nasıl diyeceksin?
İnsanın, yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi zordur.
Ancak varlıkları AB desteğine bağlı güruhun yanıldıkları nokta, AB değil. Ya ne? Türkiye'yi adam edecek bütün güzelliklerin, ancak ve sadece, dışarıdan gelebileceğini sanmaları..
Ülkeyi kalkındıracak demokrasi standartını yükseltecek, yabancılar kurtarır zannediyorlar. Yanıldıkları nokta bu.
Zihniyetlerinin dedeleri de, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ydi. Amerikan mandacılarıydı.
Türkiye illa bir tarafa yaslanma meraklısı çok ülke. Hatta, başka versiyonlarını da yaşadık, yakın geçmişte...
Bir kısmı Sovyet'e sarılmıştı. Batı değişim dönüşümlerle Gorbaçov ile Sovyetleri dağıttı. Dağılan ülkeler hala yalpalıyor. Sosyalistler ayazda kalakaldılar! Savruldular.
Şimdi de Asyacılar var. Rusya ile Çin’le ittifakta kurtuluşu görenler.
Oysa birçoğu eşitlik derken, Çin, en vahşi patrondan daha kapitalist oldu...
Kimi daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke taktı kafasına.
Nereyi tuttularsa, kurudu!Yabancıların becerebileceğine inandılar ve hala da inanıyorlar....
Bakar kör çünkü bunlar. Görmüyorlar. Ama dünya görüyor...Geçen yüzyıldan bu yüzyıla ayakta geçmeyi başaran tek ideoloji; bağımsızlıkçı, dengeli ölçülü, çok yönlü ilişkiye dayalı milli ideoloji..
Fransa ve Almanya’nın Türkiye’ye üyelik dışında AB ile başka bir düzlemde ilişki önerdiği Ankara uzun ince yolda yorgunluk hissine kapılırken, İngiliz yayın kuruluşu BBC internet sayfasında her hafta sonu düzenlediği aktüalite testinde bir sorusunu Türkiye’nin AB üyeliği kapsamında formüle etti.
Nüfus artış hızıyla ilgili soruda, İngiltere’nin 2060’ta 77 milyonluk nüfusuyla AB’nin en kalabalık ülkesi olacağı bilgisi aktarılıyor. Ancak soruda bu öngörünün Türkiye’nin bu tarihte dahi AB üyesi olmayacağı varsayımına dayandığı vurgulanıyor. Sözü geçen tarihte nüfus açısından İngiltere’yi 72 milyonla Fransa’nın izleyeceği belirtiliyor. BBC’nin öngörüsü gerçekleşirse yani Türkiye 2060’ta bile AB üyesi olmazsa Ankara’nın AB macerasının ömrü 100 yılı bulacak.
Genişleyen Avrupa Birliği'nin işleyişini kolaylaştırmayı amaçlayan AB'nin yeni anayasası Lizbon Anlaşması yürürlüğe girdi. Ancak Türkiye'nin katılım müzakerelerinin ilerleyişinde herhangi bir yenilik getirmeyen anayasa, yeni üyelerin AB'ye katılımına imkan verdiği için genişleme politikasının devamı açısından önem taşıyor.
Anlaşma yılda en az 4 kez toplanan AB zirvelerini yönetecek AB Konseyi Başkanı’nın görev süresini 2,5 yılla ve AB dışişleri bakanları toplantılarına başkanlık edecek AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin (AB Dışişleri Bakanı) görev süresini 5 yılla sınırlanıyor.
AB'nin 19 Kasımdaki zirvede her iki koltuğa düşük profilli isimleri ataması Lizbon Anlaşması'yla hedeflenen Brüksel'in güçlendirilmesi ve AB entegrasyonunun hızlandırılması hedefleriyle çelişiyor.
Anlaşmayla karar alma sürecini kolaylaştırmak için getirilen ikili çoğunluk sistemi olarak adlandırılan nitelikli oylama yöntemi, karar alınabilmesi için ülke sayısı dikkate alındığında yüzde 55 ve ülke nüfusları dikkate alındığında yüzde 65 destek bulunmasını gerekli kılıyor.
2014 yılına ertelenen ikili çoğunluk sisteminin uygulanmasından herhangi bir oylamada herhangi bir üye ülkenin isteğiyle 31 Mart 2017 tarihine dek vazgeçilebilecek.
İkili çoğunluk sisteminin geçerli olmayacağı dış politika, AB bütçesi ve vergi gibi konularda karar alınabilmesi için üye ülkelerin oy birliği gerekecek.
Türkiye; ne batı ne doğu ne güney ne kuzey ekseninde değil kendisi olmalıdır. Türkiye merkez olarak hepsiyle stratejik çıkarları doğrultusunda işbirliği içinde olmalıdır. Bir tarafın değil!
GünüN SözÜ: Rüyalar gerçekleşir ancak öncelikle uykudan uyanmak gerekir.
AB’NİN TÜRKİYE TAKINTISI!
Avrupa Birliği sürekli bir konuya takılıyor ve onu gündeme getiriyor ve istediği gibi düzenleme yapılmasını sağlıyor. Her konu raporda yer alıyor
Türk tarihi, Atatürk, Türk ordusu takıntısını sık sık gündeme getiriyorlar.
Şimdi de bayrağa taktılar!
Avrupa Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Avrupa Birliğinin (AB) Beşparmak Dağları'nda bulunan KKTC ve Türkiye bayraklarının "çevreye zarar verip vermediği" ile ilgili araştırma başlatacağını söyledi.
Rum Fileleftheros gazetesinin haberine göre, Avrupa Parlamentosundaki (AP) Rum milletvekillerinden Antigoni Papadopulu'nun yazılı sorusunu yanıtlayan Rehn, ''Rum tarafının bu konudaki hassasiyetini anladığını ve konunun ivedilikle araştırılacağını'' belirtti.
Rehn, ''Avrupa Komisyonu, Beşparmak Dağları'ndaki bayrağın tahrik edici olup olmadığına veya verdiği siyasi mesaja önem vermemektedir. Komisyon sadece işin çevresel boyutuyla ilgilenmektedir. Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak ise sadece müzakerelerde müdahil olan taraflardan biri veya BM herhangi bir müdahale talebinde bulunursa Avrupa Komisyonu o zaman müdahale edebilir'' dedi.
Beşparmak Dağları'nda bulunan ve gece de ışıklandırılan dev KKTC bayrağı, bir süre önce, Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas tarafından hilkat garibesi olarak nitelendirilmişti.
Rumlar, her fırsatta, Güney Kıbrıs'ın büyük bölümünden rahatlıkla görülen bayrağın kaldırılmasını istiyor.
AİHM'in 'din' kararı!
AİHM, nüfus cüzdanında din ibaresinin insan haklarına aykırı olduğuna hükmederken kimliklere Alevi yazılamamasını din ve vicdan özgürlüğüne aykırı buldu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, nüfus cüzdanında din ibaresinin insan haklarına aykırı olduğuna hükmederken kimliklere Alevi yazılamamasını din ve vicdan özgürlüğüne aykırı buldu.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise 'AP raporunu çok da ciddiye almamak lazım' diyor. Peki ama AB her şeyi ciddiye alırken bağış bu sözü kime karşı söylüyor ki!
AB Türkiye’nin komşularıyla vize kaldırmasına da tepkili!
Türkiye'yi, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ortaklık anlaşması imzalamasından beri kapısında bekleten Avrupa Birliği (AB), üyelik konusunda en ufak bir işaret vermezken, Türkiye'nin bir süredir başta İslam ülkeleri olmak üzere yakın çevresindeki ülkelerle vize uygulamasını kaldırmasından da rahatsız.
Die Welt gazetesinde Boris Kalnoky imzasıyla yer alan, “Türkiye Ortadoğu ülkelerine sınırlarını açarak AB'i kızdırıyor” başlıklı makalede, 2004-2006 yıllarında Türkiye'nin AB'ye üyelik konusunda büyük çaba sarf ederken artık bu çabadan eser kalmadığı ileri sürüldü. Makalede, “Hatta kimi alanlarda AB'den uzaklaşma yönünde adımlar söz konusu. Bunun en açık örneği, vize politikası konusunda kendisini gösteriyor” deniliyor.
İslam ülkeleri AB’ın kara listesinde Türkiye'nin vizelerin kaldırılması konusundaki girişim, İslam ülkelerinde de heyecanla karşılanırken, Libya, Suriye, Lübnan ve Ürdün ile vizelerin kaldırıldığı bunun Brüksel'de şaşkınlıkla karşılanıyor.
Müzakerelerde henüz vize konusunda henüz bir bahis açılmadığı için şekilsel olarak bir sorun gözükmezken önceki aday ülkelerin daha adaylık sürecinde vize politikalarını AB'ye uyarladıklarını ve buna göre vize uygulanmayan “beyaz” ve vize uygulanan “kara” ülkeler listesi oluşturulduğu ifade edildi. Makalede, “Ancak Türkiye kara listedeki ülkeleri de beyaz listeye almaya başladı. Sırada Mısır ve Rusya'nın da olduğu açıklandı” deniliyor.
Avrupalıların yüzde 80’i Türkiye’nin AB üyeliğine karşı Makale ile birlikte Türkiye'nin AB'ye alınıp alınmaması ile ilgili ankete yer veriyor. Ankette, “Siz olsanız Türkiye'ye alır mıydınız?” sorusuna cevap verenlerin yüzde 12'si “evet”, yüzde 80'i “hayır” ve yüzde 8'i de “imtiyazlı ortaklık” şeklinde cevabı verdiği belirtiliyor.
Şimdi AB ile ilgili devlet kurumlarında genel müdürlükler kuran mevzuatı AB müktesabatına göre yeniden düzenleyen, ayrıca bir devlet bakanlığı ve genel sekreterlikle eyaletleşme meraklısı bazı aklıevveller için halk ne diyor?
Türkiye’de referandum neden yapılmıyor dersiniz?
Yoksa birileri halkla oyun oynamak gibi mi görüyor?
GünüN SözÜ: Gerçekçilik ve hayalcilik ikiz kardeş gibidir.
İRAN, IRAK, ABD ve HAÇLI ZİHNİYET!
Dünya’da gündemde olan konular çok farklı Türkiye’de daha da farklı. Kuşkusuz bunda Türk medyasının, aydınlarının, akademisyenlerin ilgi alanlarındaki farklılık yatmaktadır.
Bakın deprem sonarsı yardım adıyla Haiti’yi ABD’nin işgal ettiğini Fransa ileri sürüyor ve BM başvuruyor. ABD’de Obama yapılan seçimi kaybediyor. Çinliler ise hayat kadınlarına memurlardan fazla güveniyormuş. Moğolistan 20 bin Türk erkeği istiyormuş.
ABD’liler ise Irak'a Haçlı seferine gitmişler! Silahlarda İncil’den işaretler varmış.
ABD’nin Irak işgalinin kayda değer kısmını özel güvenlikçilere devretmesinin sonucunda bir dizi sivil katliama imza atan Blacwater şirketine açılan davada iki eski çalışan tüyler ürpertici ifadeler verdi. Irak hükümetinin 2007’de ülkeden çıkması talimatı verdiği ve 2009’de lisansını uzatmayı reddettiği, buna rağmen ABD Dışişleri Bakanlığı ile bazı sözleşmeleri süren ve faaliyetlerini artık Xe adı altında devam ettiren şirkete açılan davada, Blackwater’ın kurucusu ve eski yöneticisi Erik Prince’in Haçlı zihniyetiyle hareket ettiği dile getirildi.
‘Tapınak şövalyeleri’
Yakınları öldürülen 60 Iraklı adına Amerika’da açılan davada, hafta başında biri deniz piyadeliği yapmış iki eski çalışan kimlikleri açığa çıkarsa hayatları tehlikeye girebileceği için takma isimle çarpıcı ifadeler verdi. Tanıklardan biri, Prince’in kendini ‘Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmekle görevli bir Haçlı olarak gördüğünü’ söylüyor. Prince’in Irak’a kasten kendisi gibi Hıristiyanlığın üstünlüğüne inanan elemanları gönderdiğini aktaran tanık, “Bu adamların Iraklıları öldürmek için her fırsatı kullanmasını istiyordu. Bunların çoğu Haçlı Seferlerinde Müslümanlara karşı savaşmış Tapınak Şövalyeleri’nin işaretlerini kullanıyordu. Çalışanlar sürekli ırkçı ve aşağılayıcı ifadeler kullanırdı” diyor.
Prince’in şirketlerinin Iraklıların canlarının alınmasını teşvik etmekle kalmayıp ödüllendirdiğini de söyleyen tanık, edindiği bilgilere dayanarak, Prince’in Blackwater hakkındaki soruşturmayı yürüten federal yetkililerle işbirliği yapan ya da yapmaya hazırlanan çalışanları öldürttüğünü de iddia ediyor..
Blackwater korumalarının öldürdükleri Iraklılarla böbürlendiklerini, zihinsel dengeyi değiştiren ilaçlar ve steroidler kullandıklarını, çocuk fahişelerle birlikte olduklarını da anlatan tanıklar, aşırı güç kullanılan olayların videoya kaydedildiğini, akşam izlendikten sonra silindiği, Prince ile diğer yöneticilerin suç isnad eden video, e-posta ve belgelerin tümünü yok ettiklerini, suç içeren eylemlerini ABD Dışişleri’nden sakladıklarını belirtiyor..
Prince; Irak’a kaçak silah sokmakla, adamlarına Iraklılara en büyük zararı verecek yasadışı patlayıcı mermiler kullandırmakla, haraç kesmik ve vergi kaçırmakla da suçlanıyor.
Şirket ise suçlamaları reddediyor tabi. Daha önce Avrupa Parlamentosu Blackwater’ın Tapınak Şovalyeleri ile aynı dönemde faaliyet gösteren Papa’ya bağlı Malta (st. John) Şövalyeleri ile bağlantılarına dair rapor hazırlamış, Jeremy Scahill’in 2007’de yayımlanan kitabında da Blackwater’ın yöneticilerinin kendilerini zamanımızın Haçlıları sanan Hıristiyan fanatikler olduğu aktarılmıştı. (Times)
1 milyon Iraklının ölüsünün hesabını vermeliler
Irak işgalinden medet uman, ona destek çıkan, ona işbirliği yapan, yeterince işbirliği yapamadığı için yıllardır dertlenen her kesim gece yataklarında uykuya dalmadan önce öldürülen 1 milyon insanın, gasp edilen dünyanın en köklü insan medeniyeti izlerinin, talan edilen doğal kaynaklarının ve nefrete sürüklenen toplumlarının hesabını vermeliler... Tabii içlerinde biraz insanlık kalmışsa... Sahip oldukları ideoloji, savundukları siyaset, fikirlerini ve vicdanlarını körleştirmediyse...
Peki bu vahşi batının katillerine kim destek vermişti?
Hatırlayalım; RTE Newyork Times gazetesine yazdığı mektupta ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için duacıyız derken, AG; Amerikalıların, demokrasi ve insan hakları için kendilerini feda ettiklerini ifade etmişti. Bu açıklamalarla da ülkenin yönetiminde ABD desteği ile oturmalarını güvence altına almışlardı.
Başka; Suudiler. Hani AB’ne de Arabistan’a da aynı mesafedeyiz deniliyor ya! Osmanlıya ait bir şey bırakmayan Suudiler, kimlerin dostu kimlerin düşmanı!
Irak’ işgalinde her şeyiyle ABD’nin yanında yer alan Suudiler İran operasyonunda olacaklar gibi! Ya körfez ülkeleri? Onlar da Irak işgalinde olduğu gibi ABD’nin yanında!
RTE’nin Suudi, Katar ziyareti, AG’nin körfez, Hindistan, Bengladeş ziyareti TBMM başkanın körfez ziyareti neden dersiniz?
Günün Sözü: Başkalarının İcazeti ile Yönetenlerin Akibeti, Tarih Sayfalarında ibretle yer alır.
***