EĞİTİMİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EĞİTİMİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2020 Pazartesi

Sivil Anayasa da Dil-Din Eğitimi _ 2

Sivil Anayasa da Dil-Din Eğitimi  _ 2



Sadi SOMUNCUOĞLU


15 Eylül 2007

Sipariş üzerine hazırlanan ‘sivil’ Anayasa taslağı, nihayet yer üstüne çıkarıldı ve  “sırlar kapısı” biraz aralandı.Taslağın en önemli iki maddesinden biri olan eğitim ve öğrenim dili meselesini geçen yazıda ele almıştık.

İkinci önemli düzenleme olan din eğitim ve öğretimiyle devam edelim. Mevcut Anayasamızın 24’üncü maddesinde din eğitim ve öğretimi şöyle düzenleniyor:
“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak,  kişilerin isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.  Görüldüğü gibi, din eğitim ve öğretimi, “zorunlu olan din kültürü ve ahlak öğretimi” ile “isteğe bağlı doğrudan din eğitim-öğretimi” olarak ikiye ayrılmış. Bu konuda “Sivil” Anayasa taslağında iki teklif var. İlki aynen mevcut Anayasa’daki gibi. İkincisi ise,  “Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din eğitim ve öğretimi, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Devlet bu taleplerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür” şeklinde. Komisyonun tercihi ikinciden yana. Gerekçesi de şöyle; “...zorunluluğu ortadan kaldırması, diğer yandan da sadece bu eğitimden yararlanmak isteyenlerin talepte bulunmalarını gerektirmesi sebebiyle hem lâik düşünceyle, hem de hürriyetçi bir zihniyetle bağdaşmaktadır.” Komisyon Başkan Özbudun daha açık konuşuyor ve “Zorunlu din dersleri, laik devletle bağdaşmaz” diyor. 

Batı cephesi

Acaba “yararlandık” dedikleri AB ülkelerinde de din eğitim ve öğretimine böyle mi bakılıyor? Bu konuda kapsamlı bir araştırma yapan Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın’ın şu tespitlerine ne dersiniz?

Avusturya: İlk ve orta dereceli okullarda din dersleri zorunlu dersler arasında. Ancak, veli isterse çocuğunu bu dersten alabiliyor.
Belçika: Resmi okullarda, ilk ve ortaöğretim boyunca haftada en az 2 saat Din veya Ahlâk derslerinden birisinin seçilip, okunması zorunlu. Ana okulu, ilk ve ortaöğretimde ayrıca din dersi gibi animasyon dersleri var.
Danimarka: 1953 tarihli Anayasa’ya göre, Evangelik Luteryen dini, resmî din ve devlet tarafından destekleniyor. Din dersi, ilköğretim okullarının 1-9. sınıflarında Hıristiyanlık, 10. sınıfta ve liselerde Din Bilgisi adı altında okutuluyor. Dersin programını da Eğitim Bakanlığı yapıyor.
Fransa: Özel okullarda din eğitimi veriliyor. İlkokul öğrencilerinin yaklaşık yüzde 40-45’i Katolik din eğitimi alıyor. Kilise okullarına devlet yardım ediyor.
Hollanda: Özel okullarda din dersleri haftada 2 saat ve zorunlu. Devlet okullarında ise din dersleri seçmeli.
İngiltere: Anglikan Kilisesi resmi özelliğe sahip. Devlet başkanı, yani Kral aynı zamanda bu kilisesinin başkanı. Din dersleri, ilk ve orta dereceli devlet okullarında zorunlu dersler arasında. Okullarda güne toplu dua ile başlamak yasa emir. Ancak, veliler çocuklarının muaf tutulmasını isteyebiliyor.
Yunanistan: Ortodoks mezhebi ağırlıklı din eğitimi, anaokullarından başlıyor. Din bilgisi dersleri, ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu dersler arasında. İlkokul 1-2. sınıflarda haftada 1 saat ve lise sona kadar haftada 2 saat olan din dersleri Ortodoks mezhebi ağırlıklı.
Almanya: Anayasa’ya göre, din dersi, kamu okullarında okutulan düzenli derslerden ve sınıf geçmeyi etkiliyor. Devlet, ilgili personel vb. giderleri karşılıyor. Öğrenci velileri ve öğrenciler, din dersine katılıp katılmama konusunda serbest.  Görüldüğü gibi Batı’da laik devletle, din eğitim ve öğretimi çatışmıyor, ama uygulamalar farklı.   Unutulmaması gereken en önemli husus da şu; Kilise; banka, şirket, sendika, okul gibi kuruluşları olan bir kurum. Yani bir tür devlet. Camii ise kurum değil, sadece ibadet yeri. Onun için bizde, devlet yapmazsa, din eğitim ve öğretimi boşlukta kalacaktır ki, bunun tehlikeleri sayılmayacak kadar çoktur.
Anlaşılan “Sivil Anayasacı” hocalar ya derslerine yine iyi çalışmamışlar ya da niyetler başka!..


Kaynak Yeniçağ:

 Sivil Anayasada il ve din eğitimi-II - Sadi SOMUNCUOĞLU


***

Sivil Anayasa da Dil-Din Eğitimi _ 1


Sivil Anayasa da Dil-Din Eğitimi  _ 1

Sadi SOMUNCUOĞLU


12 Eylül 2007

Taslağı gizli “sivil anayasa” üzerindeki tartışmalar sürüyor. Haberlere göre, egemenlik, Atatürk ilkeleri, vatandaşlık, laiklik, dil ve din eğitimi, cumhurbaşkanının yetkileri, YÖK, MGK gibi devletin kimliğiyle ilgili temel konularda düzenlemeler yapılmış.

Elbette tamamı açıklandığında, enine boyuna değerlendirilmesi gerekecek, ama şimdilik değiştirileceği söylenen, “Dil” ve “Din” eğitimi üzerinde duralım.
Anayasamızın 42/9. maddesi, “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında, Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dil eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır” şeklinde.

Taslakta şöyle deniliyormuş: “Eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir.”
Bunun anlamı, devletin “çok dilli” olmasıdır. Zaten AB ve PKK’nın ilk şartı da buydu. Dil, kimliğin ayrılmaz parçası sayıldığına göre, ardından sıradaki etnik kimliklerin kabulü gelecek demektir. Neticede tek millete dayalı üniter/milli T.C. Devleti, Irak’taki gibi çok kimlikli/ortaklı devlete dönüştürülmüş olacak.
Söz konusu düzenleme ile aslında Anayasa’nın 3. maddesinin, “değiştirilmez, değiştirilmesi teklif edilemez” dediği, “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir...” temel esası da değiştirilmiş oluyor. Zira hem millet, hem dil parçalanıyor.

Bazı uzmanlar, Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine dokunmanın, “direnme hakkı” doğuracağını söylüyor. Bu da, yapılmak istenen işin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.
Milletin birliğini temsil eden Devlet dili, 1876, 1921, 1924, 1961 anayasalarında da Türkçe’dir. Osmanlı’nın çöküş dönemindeki 1876 anayasasının 18. maddesinde dahi,”... hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan Türkçe’yi bilmeleri şarttır” deniliyordu.
Dil birliği hayati önemde olduğu içindir ki, tüm anayasalarda yer almış ve devletin temellerinden sayılmıştır.

Batı hukuku ne diyor?

Tasarının mimarı Özbudun, değişikliklerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kurallarını dikkate aldıklarını söylüyor. Gerçekten böyle mi, bakalım:

AİHS’nin hiçbir maddesinde dil hürriyetinden bahsedilmediği gibi, dil hürriyeti teminat altına alınmamaktadır. 10. madde, azınlık dillerini himaye etmediği için bu dillerde yayın, eğitim ve öğretim yapılma mecburiyeti de öngörülmemektedir. Bu husus, Belçika’ya ait (15.7.1965 tarih-233/64 sayılı) ve (17.5.1985 tarih ve 10650/83 DR42 sayılı) karar ile Hollanda’ya ait (12.1.1985 tarih ve 111000/84 DR45 sayılı) kararda, “dil hürriyetinin sözleşmenin kapsamı dışında kaldığı, ayrıca sözleşmenin 10. maddesindeki düşünceyi açıklama hürriyetinin, dil hürriyetini içerir şekilde yorumlanamayacağı” şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Yine Hollanda’da, Frisian dilinin idari ve siyasi amaçlarla kullanımının yasaklanması sebebiyle açılan davada, “AİHS’nin 9. ve 10. maddeleri, özel olarak ’dil hürriyetini’garanti etmez. Özellikle de idari konularda isteyenin istediği dili kullanma hürriyetini garanti altına almaz” denilerek, bir dilin “siyasi-kamusal-resmi” kullanımıyla, “özel-kültürel-günlük” kullanımları arasında açık bir ayırım yapılmıştır.
Kaldı ki Batı hukukundan verilen bu örnekler “resmi azınlıklar” içindir. Çoğunluk hukukuna mensup kişiler için, zaten böylesine sorunlar düşünülemez. Nitekim batıda, Fransa ve İsviçre başta, eğitim ve öğretim sadece devletin diliyle yapılmaktadır.
Görüldüğü gibi, “AB hukuku” nun dikkate alındığı iddiaları da doğru değil, aksine AB’ye aykırı düzenlemeler söz konusu.
Yapılmak istenen, sadece ve sadece, emperyalistlerle, PKK şartlarının anayasamıza sokulup, üniter/milli devletimizin “dönüştürülmesi” dir.
Okuyucularımın Ramazan ayını kutlar, Allah’tan hayırlı olmasını dilerim.


Kaynak Yeniçağ:
 Sivil Anayasada dil-din eğitimi - Sadi SOMUNCUOĞLU


***