Dahili Bedhahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dahili Bedhahlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2019 Salı

FULBRİGHT ANLAŞMASI

FULBRİGHT ANLAŞMASI


Mustafa Nevruz SINACI 
<gercek.demokrat@hotmail.com>: 
18 Ağustos 2018 Cumartesi

Etiketler, Türk Düşmanı örgütler, ezeli,ebedi, hamisi, koruyucu, destekçisi, Dahili Bedhahlar,Türk Millî Eğitimi, Gayrı millî,Türk Gençliği,FULBRİGHT, Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi,

FULBRİGHT ANLAŞMASI TEK TARAFLI OLARAK FESİH VE "TÜRKİYE FULBRİGT EĞİTİM KOMİSYONU" DERHAL İPTAL EDİLMEK ZORUNDADIR
Türk Millî Eğitimini, Gayrımillî yapan Anlaşma.,

"FULBRİGHT ANLAŞMASI

Osmanlı devletini çökerten anlaşmalardan Balta Limanı Anlaşmasının bin beteri olan 1995 Gümrük Birliği Anlaşmasının, Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik kıskaca aldığını, Türkiye’yi açık pazar yaptığını, üretime dayalı ekonomik yapıyı tümüyle ortadan kaldırarak, yerine tüketime dayalı bir yapı oluşturduğunu biliyoruz.
Türk Milli Eğitim sistemini altüst eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan ve Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği fikir sistemini yok etmeyi planlayan bir anlaşma da ABD ile İsmet İnönü hükümeti (CHP) arasında 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan "Fulbright” Anlaşmasıdır.
ABD Fulbright bürosu, Fulbright komisyonu, Fulbright bursu, Fulbright kredisi, …vb çok sayıda ad altında, yalnız Türkiye’de değil, hemen bütün ekonomik, siyasal işgali altındaki ülkelerde çalışmalarını sürdürmektedir.

27 Aralık 1949 tarihli;

"Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması hakkındaki Anlaşma”nın en önemli özelliği; Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir. Belirlemeler aynı zamanda, Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel için de yapılmaktadır. ABD’ye, Türkiye’de "yardım” edip "işbirliği” yapacak, geleceğin "Türk” yöneticilerini yetiştirmek üzere, Amerika’ya götürülecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumları da bu anlaşmayla belirlenmektedir.
Sözü edilen Anlaşmanın birinci maddesi şöyleydi:
"Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır."
Kurulacak komisyonun yetki, işleyiş ve oluşumu ile ilgili olarak 1.1 ve 2.1 alt maddelerinde ise şunlar vardır;
"Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi eğitim faaliyetleri ile Birleşik Devletlerdeki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetlerini; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dahil olmak üzere finanse etmek…
Anlaşmanın 5. maddesi, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim komisyonunun kuruluşunu belirlemektedir. (Burası çok önemli)
"Komisyon; dördü T.C vatandaşı, Dördü de ABD vatandaşı (ki ikisi mutlak C.I.A ajanı olmuştur)olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.
Bu anlaşmayla, Milli Eğitim Bakanlığı’nda bugün çalışmalarını "etkin” bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen, "Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Amerikalıların Türk Milli Eğitimine 1949 dan beri süregelen ilgileri günümüze dek hiç eksilmedi.
Bu durum, 2007'de de böyledir ve FULBRİGHT COMMİSSİON adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007'de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır. (bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki de daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?)
Yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıkların 1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlar güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye’yi Amerikan yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk Milleti’nin anlına bu lekeyi süren ve bu anlaşmada imzası olan İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra, 1963'de "timsah gözyaşlarıyla” şöyle itiraf etmişti.
"Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlemesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar.

Yapabilirler mi bunu?

Hepsini çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum.
...
Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”
Türkiye’nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını, Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokan İsmet İnönü’nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında:

"Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken Türkiye’ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza attınız?” .. demek gerekiyor.

İşin gerçeği bu tür Amerikan patentli anlaşmaya Amerikancı diye idam edilen Menderes yerine İnönü’nün imza atması oldukça gariptir.
Eğer bu yazıyı uzun demeden okuduysanız zannediyorum,
Neden " Tarih Bize yanlış öğretilmiş” dediğimizi,
Neden Ülkemizde ABD yurttaşlarının, Bakan hatta Başbakan olabildiğini,
Neden bizlere gerçek Atatürk’ün anlatılmadığını ; artık anlıyorsunuz demektir.
İşin garibi ise, 1949’dan bu yana gelen hiçbir hükümetin bu anlaşmayı yürürlükten kaldıralım dememesidir.

Türk Gencine gerçek Türk Tarihi’ni öğretmek boynumuzun borcu olmalıdır. 
Zirâ Türk Genci ‘nin cesaretinin de, ferasetinin de, idrâkinin de, inancının da kaynağı gerçek Türk Tarihi’dir. 
"Türk genci atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde güç bulacaktır." Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Selam ile…
Murat ÇALIK

***

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu


Not: Bu yazıda Cengiz ÖNAKINCI’nın "Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı ”adlı kitabından ve Metin Aydoğan ‘ın "Türkiye Üzerine Notlar” kitabından alıntılar yapılmıştır.

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, ya da diğer bir adıyla Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır. Komisyonumuz, Türk ve Amerikalı üniversite mezunlarını, akademisyenleri, sanatçıları ve kamu görevlilerini eğitim, yaşam ve seyahat masraflarını kapsayan burslarla desteklemekte ve ABD’de eğitim almak isteyen Türk öğrencilere eğitim danışmanlığı hizmeti sunmaktadır. Komisyonumuz, Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulmuştur.
Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu yönetimi, Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşmaktadır. Komisyonumuzun Yönetim Kurulu üyeleri, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından atanmakta ve bu üyeler her iki ülkeyi temsil etmektedirler.

Komisyonumuzun bütçesi 1949 yılındaki kuruluşu itibariyle, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından ortaklaşa oluşturulmaktadır. 2010 yılında kuruluşunun 70. yılını kutlayacak olan Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, kurulduğundan bu yana yaklaşık 6.500 Türk ve Amerikalı öğrenci ile akademisyene burs olanağı sağlamıştır. Fulbright mezunu Türk öğrenci ve öğretim üyeleri, ABD’deki çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek ülkemize faydalı çalışmalar yapmaktadırlar. Türkiye’ye gelen Amerikalı akademisyenler de, çeşitli dallarda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve aldıkları eğitim ile alanlarına önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Programlarını tamamlayıp ülkelerine dönen Fulbrightlılar, görev aldıkları önemli pozisyonlarda, Türkiye ile bağlarını sürdürerek, Fulbright’ın amacını uygulamış ve gerçekleştirmiş olmaktadırlar.
Komisyonumuzun merkez ofisi Ankara’da olup, İstanbul’da da bir irtibat ofisi bulunmaktadır.

Geleceğimiz yıldızlarda değil, akıllarımızda ve kalplerimizdedir. Birbirini tamamlayan yaratıcı liderlik ve çağdaş eğitim, insanoğlu için umut dolu bir geleceğe yönelik ilk gerekliliklerdir. 40 yıl önce Amerikan Senatosu’na önerme ayrıcalığını yaşadığım uluslararası burs programı, liderliği, öğrenmeyi ve kültürlerarası anlayışı geliştirmeyi hedeflemiştir ve halen hedeflemektedir. Bu mütevazı programın paha biçilemez hedefleri vardır, çünkü uluslararası ilişkilerin geçmişteki içi boş ve güce dayalı sistem yerine daha medeni, akılcı ve insani temeller üzerine kurulmasını başarmıştır. Ben bu işe başladığım zaman buna inandım ve hala inanıyorum.
Senatör J.William Fulbright

Yönetim Kurulumuz

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu’nun faaliyetlerini denetleyen, kural ve politikalarını belirleyen bir Yönetim Kurulu bulunmaktadır. Yönetim Kurulu üyeleri, dördü Türk, dördü Amerikalı olmak üzere sekiz üyeden meydana gelmektedir ve üyeler bir takvim yılı için seçilmektedirler. Üyelerin görevlerinin müteakip seneler için uzatılması mümkün olabilmektedir.
Yönetim Kurulu aşağıdaki Türk ve Amerikalı üyelerden oluşmaktadır:

John Thomas McCarthy, Yönetim Kurulu Başkanı, ING Bank Türkiye, İstanbul
Funda Kocabıyık, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Birimi Genel Müdürü, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara
Ayşegül Gökçen Karaarslan, Kültürel Diplomasi Genel Müdür Yardımcılığı Genel Müdür Yardımcısı Vekili, Dışişleri Bakanlığı, Ankara
Scott Weinhold, Basın ve Halkla İlişkiler Müsteşarı, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği, Ankara
Doç. Dr. Mehmet Akif Kireççi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Ankara
Prof. Dr. Muhsin Kar, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Rektörü, Niğde
Jeffrey J. Anderson, Basın ve Halkla İlişkiler Müsteşarı, Amerika Birleşik Devletleri İstanbul Başkonsolosluğu, İstanbul
Aslı Başgöz, Kıdemli Ortak Avukat, White & Case LLP Uluslararası Hukuk Bürosu, İstanbul

Türk ve Türkiye düşmanı terör-tedhiş örgütlerinin kurucusu, hamisi, koruyucu ve destekçisi, menfur Amerika'nın "Dahili Bedhah" üretim üssü. 
Türk Millî Eğitimini Gayrı Millî yapan; Türk Gençliğini Yozlaştıran anlaşma: FULBRİGHT!..


https://cumhuriyetci-demokratlar.blogspot.com/2018/08/turk-milli-egitimini-gayrmilli-yapan.html


 ***

22 Mart 2017 Çarşamba

“Dahili Bedhahlar”



“Dahili Bedhahlar”



Özcan PEHLİVANOĞLU
ozcanpehlivanoglu@yahoo.com 
31 Ocak 2010


Bu deyimi bir yerlerden hatırlıyoruz değil mi? Mustafa Kemal Atatürk "Ey Türk Gençliği!" diyerek başladığı Gençliğe Hitabında, bizlere seslenerek "Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır..."

Bedhah; farsça bir sözcük. Anlamı da; fenalık isteyen, kötülük isteyen, herkesin kötülüğünü isteyen demek.

Atatürk bu deyimle; Türk Milletinin kötülüğünü isteyenlerin sadece dışarıda değil aynı zamanda içimizde aranması gerektiğini vurguluyor.

Aslında Atatürk bu sözleriyle, iç ve dış düşmanların varlığına işaret ediyor.

Dış düşmanları anladıkta bu iç düşmanlar neyin nesi oluyor. Bir ülkenin içinde düşman olabiliyor mu? Böyle bir şey nasıl olur? Oluyormuş demek ki; bizlerde iç düşmanların varlığını gelişen olaylara bakınca çok rahatlıkla görüyoruz.

Atatürk devam ediyor "... iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.." diye bizleri başka bir açıdan da uyarıyor.

Gelelim 2010 yılına. Hepimiz izliyoruz. Türkiye dış düşmanların işbirlikçisi olan iç düşmanlar tarafından sürekli olarak karıştırılıyor.

Yaşadıklarımıza bakınca Atatürk'ün haklılığı bir kez daha anlaşılıyor.

Onun için ihanet kelimesinin sulandırılmasına karşı çok uyanık olmalı ve olayları dikkatle izlemeliyiz. Gelişen her olay geleceğimizi yakından ilgilendiriyor. Çocuğunuzun okul, ders, dershane, sağlık, evlilik vs. gibi her türlü sorununu yakından izliyor ve çözüm arıyorsunuz. Ülke meseleleri de çocuklarınızın geleceğini belirleyecek ve göz ardı edilmemesi gereken birincil sorunumuzdur. En önemli sorunu atlayarak diğer sorunlara çözüm bulmaya çalışmak çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atacak bir davranış olur. Hangi ana baba bunu ister? O zaman aman dikkat!

"Gelecek sizin geleceğiniz. Tek sınır hayal gücünüzün sınırı. Yaşamak istediğiniz dünyayı hayal edin, sesli düşünün, yüksek sesli" diyor Bono isimli biri.

Gündemimizi meşgul eden en önemli konu demokratik prensiplerin ihlal edildiğine dair iddialar.

Bakıyoruz ki; ihlal edildiği söylenilen bu demokratik prensipler, yeri geldiğinde Türk milletine karşı kullanılmak üzere uygun kılıflara sokulmuş. Görüyoruz ki; kurallar rejimi olan demokrasi, siyasal iktidarın sürekliliğini ve yandaşlarının huzurunu temin için kullanılır olmuştur.

İhanet sözcüğünü ilk kullananlar günümüzün muhalif siyasi liderleri değildir. Gençliğe Hitabe'den anlıyoruz, Atatürk'te bu sözcüğü yıllar evvel kullanmış. Geçmişe döndüğünüzde ihanet sözcüğüne Türk tarihinde çok sık rastlıyorsunuz. Demek ki ortada bir vakıa var.

Atilla İlhan'da bu ülkede % 10'luk bir ihanet kontenjanından bahsediyordu. Ayrıca ihanet olgusuna vurgu yapan başkaları da var. O zaman ihanet denilen konu üzerinde her zaman durmakta fayda bulunuyor. Bir an için ihanet edenleri unutursanız onlar sizi acımadan duvara toslatırlar.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Yüzyıllardır Türk devleti ve milletinin içinde ihanet denen olgu ve hainler yaşamak için maalesef uygun zemin bulmuştur.

Türk milletinin en önemli sorunlarından biri bu hainleri tespit ederek afişe etmek ve Atatürk'ünde işaret ettiği iç düşmanların etkisini asgariye indirmektir.

Ülkemizin dört bir yandan saldırı altında olduğu, bu saldırıyı gerçekleştirenlerin işbirlikçilerinin içimizde bulunduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Türkiye'nin gündemini meşgul eden konuların dışında çok önemli sorunları vardır. Türkiye'nin bu sorunları çözmesi ve bölgesinde hatta dünya sathında bir güç haline gelmesi istenmemektedir. Çünkü bazıları kabul etmese de Türkiye'nin böyle bir potansiyeli vardır.

Bu açıdan bakıldığında, dış düşman tanımlaması içinde görülenlerin Türkiye için kötü düşünceler beslemesi ve bunları bir plan dahilinde uygulamaya çalışması anlaşılabilir bir durumdur.

Ancak iç ihanet şebekelerinin, dışarıdan yapılan saldırılara uygun bir zemin yaratarak işbirliği içinde olması asla affedilebilecek bir şey değildir. Türkiye'de uzun yıllardır iç düşmanların ihaneti görmezden gelinmektedir.

Şöyle kendinizi geriye çekerek görüş açınızı bir genişletin. Ülkenin binlerce yılda oluşmuş kurumlarına, milli ve manevi değerlere, maddi zenginliklere nasıl zarar veriliyor görün. Buna karşılık perdelenenler, gizlenenler, manipüle edilenler; neler onlara gözlerinizi dört açarak bir bakın...

Küreselleşme dalgası ile Türkiye'nin bağımsızlığının son kırıntıları da elinden alınmak istenmektedir. Ekonomisi milli olmayan bir ülkenin bağımsızlığını sürdürebilmesi imkansızdır. AKP iktidarı döneminde izlenen politikalar ekonominin küresel güçlerin eline geçmesini hızlandırmış ve bunun neticesi olarak ekonomimiz millilik vasfını iyice yitirmiş, bunun neticesinde halkımız daha da fakirleşmiştir.

Bu durum halkımızın gözünden; kürt, alevi, roman açılımları, Ergenekon soruşturması, Anayasa Mahkemesinin DTP'yi kapatması, darbe plan iddiaları, telefon ve ortam dinlemeleri, domuz gribi ve aşı polemikleri, Deniz Feneri davası ve meslek liselerine uygulanan katsayı farkı düzenlemeleri gibi hususlarla kaçırılmaktadır.

Oysa halkımız ağır bir geçim derdindedir. İşsizlik boyutları tarihi sınırlara ulaşmıştır. İnsanlarımız nafakalarını temin edemedikleri için bir çorbaya muhtaç hale gelmiştir.

Sadaka kültürünün yaratıcıları ve savunucuları "çorbalar bizden" diyebilirler ama insanlık onuru ve gururu bunu her zaman kaldırmaz. Hem siz kimin parası ile kime çorba içirmeye kalkıyorsunuz!!!

Hal böyleyken suni olarak yaratılan gündemlerle bizi nelerle uğraştırıyorlar. Siyasi gündem; satılmış medyanın ve sözde aydınların ihaneti ile iç düşmanların çığırtkanlığıyla şekilleniyor. Devletin televizyonunda bile aynı görüntü var.

Atatürk yine Gençliğe Hitabe'sinde "Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir" diyor. Sanki işler oraya doğru gidiyormuş gibi bir duyguya kapılıyor insan.

Sakın ola, beni hükümetin başının işaret ettiği gibi "kötümserlik ve karamsarlık pompalayanlar" dan zannetmeyin. Öyle birileri varsa bile ben onlardan biri değilim.

Ben aksine her pozisyonda yolunu takip ettiğim Mustafa Kemal'in "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" dediği gibi halkına ümit pompalayanlardan biriyim. Tabii ki benim pompaladığım ümit "dahili bedhah" ların canını sıkıyor.

Son günlerde yaşanan olayları, kavram çarpıtmalarını ve halkın psikolojisini etkileme çabalarını bir de "dahili bedhah" lar açısından irdelerseniz ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız.

Yeter ki akıl gözümüz açık olsun, çok çalışarak her türlü zorluğun üstesinden geleceğiz. Elbette demokrasiyle, elbette halkın iradesiyle...

31 Ocak 2010

http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=1380

***