Banker Kastelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Banker Kastelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2018 Perşembe

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. BÖLÜM 17

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN  ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. BÖLÜM 17


III-12 EYLÜL SONRASI GENÇLİK VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM 

A-12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNİN TÜRK EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 

Siyasal rejimin işleyişiyle ilgili yaşanmış olaylar da, siyasal tutumların oluşum ve değişiminde önemli bir rol oynar. Fransa’ da Üçüncü ve Dördüncü Cumhuriyetler’ in kötü işlemesi ve siyasal yaşamın istikrarsızlığı, bir yandan otoriter ve milliyetçi, öte yandan da kaderci ve boyun eğici eğilimleri güçlendirmişti. Benzer bir durum 12 Eylül sonrasında Türk toplumu da yaşadı ve yaşıyor. Siyasal şiddet ve istikrarsızlığın yarattığı korku ve bıkkınlık, Türkiye’ de de otoriter eğilimleri özendirirken, siyasal duyarsızlığı arttırdı.214. 

Türkiye elbette sadece terörle ya da 12 Eylül sonrası hapse gidenlerle, hapishanede işkence görenlerle ya da asılanlarla yaşamaz darbeyi. Darbenin başka ayakları, başka boyutları da vardır. Zira 12 Eylül sonrası ülke, ekonomisi ile verdiği savaşla da başka bir zorlu deneyim yaşamıştır. 12 Eylül öncesi kabul edilen 24 Ocak Kararları ile darbe sonrası yüzleşmiş ve kararların altında kalmıştır. Artık ne askeri rejimin dayatmaları ile uğraşacak gücü ne de ekonomik kararlar çerçevesinde nefes alacak hali kalmıştır. Takatsiz kalmıştır 
ülke. Takatsiz ve soluksuz. Dilsiz ve sözsüz…Sözler zaten çoktan tükenmiştir… Türkiye, 12 Eylül ile birlikte başlatılan neo-liberal ekonomi politikalarının toplumda yarattığı işsizlik ve yoksulluktan kaynaklanan yıkımı ve yolsuzluklar düzenini düzeltemedi. Toplum, Türkiye’yi 12 Eylül’e iteleyen derin devlet ve Ergenekon ilişkilerinden kurtulamadı. 
Aradan 28 yıl geçti. Bugün Türkiye’nin gündemi yine demokratikleşmedir, yargı reformudur, aş, iş ve yoksulluğa karşı mücadeledir, yolsuzluğu ezmektir, Ergenekon rumuzlu devlet içi çetelerle, yeni darbe heveslileri ve derin devletle hesaplaşmadır, 12 Eylül darbecilerini yargılamaktır, siyasal ve toplumsal alan üzerindeki askeri vesayetten kurtulmaktır.215. 
Darbecilerin ilk uygulamaları, sendikalaşmayı ortadan kaldırmak, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımlarını daraltmak, ücretler ve sosyal hakları budamak, işçi sağlığı ve iş güvenliğini zayıflatmak ve grev hakkını yasaklamak oldu. 12 Eylül’ ün hemen öncesinde kabul edilip, darbe ile beraber uygulamaya sokulan 24 Ocak Kararları ile de ülkede ekonomi alabora olmuştur. 

12 Eylül öncesinde kararların takipçisi olur Demirel ve uygulanmasına öncülük eder. Ülkeyi huzura kavuşturmak adına getirilecek ilk çözümün ekonomiyi düzeltmek olduğuna inanan Demirel ekonominin dümenini Turgut Özal’ a devreder. Ekonomi düzelirse her şey yoluna girer, toplumdaki huzursuzluk diner, sokaklardaki gerginlik azalır diye düşünür. Özal’ ın üzerinde çok çalıştığı ekonomik kararlar paketini IMF yardımıyla yürürlüğe sokar. Beklentisi çoktur ama bu paketin de beklenilenin aksine toplumu huzura erdireceği ihtimali 
yoktur. 24 Ocak Kararları da aslında 12 Eylül Darbesi’ nin tetikçisidir ve ülkede ekonomik devrimin öncüsüdür. 

12 Eylül' le Türkiye neo liberal ekonomiye adım atarken, boşaltılmış ve sindirilmiş siyasi zihniyet şarttı. Sendikalar ve öğrenci örgütlerinin dümdüz edildiği, en küçük şüphenin 90 gün gözaltıyla bedellendirildiği bir zaman da... İğdiş edilen siyasi ve entelektüel düşünce kendini toparlayamadı, safını ve zeminini kaybedenler yeni liberal sisteme yuvalandı. Tüketim kalıplarıyla kendini var eden, görgüsüz zenginlerin seçkin sanıldığı topluma birlikte yürüdük. 
Sosyal devlet tasfiye edildi, emekçi hareketler tarih dışı ilan edildi, tırmanan yoksulluk söylemi de rahatsız edici...216 

MGK 24 Ocak Kararları ile sanayi politikalarını değiştirmeyi öngörmüş ve ekonomik yapıyı temelden değiştirmeyi hedeflemiştir. Amaçları arasında dışa açık, serbest piyasa koşullarının hâkim olduğu bir ekonomik yapılanma, faizlerin yükseltilmesi, KİT sorununa çözüm bulmak, kamu mal ve hizmet fiyatlarının arttırılması vardır. Esas amaç özel kesimin ekonominin temel güç kaynağı olmasını sağlamaktır. Zira 24 Ocak Kararları ile yıllardan beri uygulanan karma ekonomik modeli bir kenara atılmış ve yerine serbest piyasa ekonomisi 
gelmiştir. 

Ekonomik program ile birlikte Türkiye, ülke ekonomisini dışa kapalı bir hale getiren ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisini terk etmiş ve "ihracata dayalı sanayileşme" stratejisini benimsemiştir. Bu kararların teknik altyapısını hazırlayan Turgut Özal sonraki tarihlerde kurduğu Anavatan Partisi ile iktidara gelip Başbakan olmuş ve Cumhurbaşkanlığı' na kadar yükselmişti. İhracatta önem arz eden ulaşım, haberleşme ve diğer altyapı yatırımları hız kazanmış ve 1980-1990 döneminde, ihracat ile ilgili bürokratik engeller büyük ölçüde 
azaltıldı. 1567 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu ile ilgili olarak Temmuz 1984 tarihinde çıkarılan 30 Sayılı Karar, 1989 tarihine kadar kambiyo rejiminin esasını oluşturmuş, bu tarihte yapılan değişiklikle her türlü dövizin ithali serbest bırakılmıştır. 
1990 yılında Kambiyo Rejimi daha da liberalleştirilerek Türk Lirası' nın konvertibilite özellikleri güçlendirilmiş ve 32 sayılı Karar' da yapılan değişiklikle, TL ile ihracat ve ithalat serbest bırakılmıştır 217. 

24 Ocak Kararları ile birlikte develüasyon uygulandı ve iç talep kısıldı. Sabit kur yerine esnek kur sistemine geçildi. İhracata ağırlık verildi. Kar transferlerine kolaylık sağlandı ve yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklendi. Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi. Döviz alım satımı serbest bırakıldı. Fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırılarak piyasa kurallarının geçerliliği hedef alındı. 1985 yılında çıkarılan kanunla uygulamaya sokulan Katma Değer Vergisi (KDV), devlete önemli bir gelir kaynağı sağlamanın yanı sıra vergilendirmede de yeni bir dönemi başlattı. 

24 Ocak Kararları ile ekonomiyi düzeltmek hedeflenmiştir ama aslında ekonomi çuvallamıştır. Yazık ki bu program ciddi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 24 Ocak Kararları Türkiye’ ye tarihinin en büyük iç ve dış borcunu getirmiştir. O günden bu yana ülke IMF’ ye bağımlı hale getirilmiştir. Gelir dağılımında eşitsizlik ve yoksulluk tavan yapmıştır. 1994, 1999, 2001 olmak üzere ülke defalarca ekonomik krizlerle mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Aslında bu kararlar tam anlamıyla bir sınıf politikası anlamına gelmektedir. Ne var ki işçi sınıfının 12 Eylül öncesi ezilişi sosyo-ekonomik anlamda da tescillenmiş bulunmaktadır. Çalışan kesim her türlü mağduriyete mahkûm olmuş, emekliler planlı bir şekilde sefilliğe terk edilmiştir. Tüketim toplumu yaratılmış, dış ticaret ile beraber finansal hareketler liberalize edilmiştir. Arkasından da özelleştirme gelmiştir. 

Türkiye, ucuz işçilik reklamı yaparak yabancı sermaye çekmeye çalışan bir ülke haline getirilmiş, köylüye verilen destek azaltılmıştır. Esnaf ve sanatkârın devletten aldığı yardımlara büyük darbeler indirilmiş, işçi hakları budanmıştır. Tam anlamıyla 90’ lı yıllardan sonra başlayan ‘’küresel entegrasyona’’ geçiş olanaklı kılınmıştır. Bu paket program dâhilinde sermaye birikiminin yüksek gelir grupları tarafından paylaşılması sağlanmış, buna izin verilmiş ve bu bağlamda şirketleşmeler teşvik edilmiştir. Kamu kurumlarının yeniden yapılanması için adımlar atılmış ve fakat sonu getirilememiştir. Üstelik bu yapılandırmadaki sorun, eksiklik akabinde 90’ lı yıllardaki ekonomik buhranın barındırdığı sorunları beraberinde getirmiştir. 

‘’Aralık 1983’ te iktidara gelen Özal’ ın başkanlığındaki ANAP Hükümeti, 24 Ocak Programı’ na kaldığı yerden devam etti. Piyasa ekonomisine tam geçiş için uğraştı ve başta ‘Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’ nun kaldırılması olmak üzere, gerçekten reform mahiyetinde birçok icraat gerçekleştirildi.1985 yılında, Özal’ ın İngiltere’ yi resmî ziyareti sırasında heyette ben de bulunuyordum. Başbakan Bayan Thatcher’ in, Başbakanlık Konutu’nda (ünlü Downing Street No:10) Özal’ın şerefine verdiği akşam yemeğindeki konuşmasını hiç unutmuyorum. Thatcher, konuşmasında Özal’ ı samimiyetle övmüş ve ‘‘Ben, Özal’ ın geliştirdiği model ile enflâsyonu yendim’’ demişti. Hem gururlanmış hem üzülmüştüm. Modelimiz, yöntemimiz doğruydu; ancak maalesef bu doğru modeli İngilizler gibi uygulayamamıştık.218.’’ 

1-Banker Kastelli 

24 Ocak Kararları’ nın en bariz sonuçlarından birisi de Türkiye’ de aniden banker sayısındaki patlamadır. Serbest piyasa düzenine geçtikten sonra faizlerin de serbest bırakılması ile birlikte zaten ülkede bir türlü var olamamış sermaye birikimi sebebiyle bankaların ekmeğine yağ sürülmüş oldu. Zira bankalar serbest bırakılan faizleri iyi yorumlayıp, fırsatı değerlendiren bankerler aracılığıyla halktan para toplamaya başlamışlardı. Böylece mali sisteme de kaynak bulunmuş ve ekonomi doyar hale gelmişti. Artık yoklar var olacaktı. 

‘’Bir dönem geliyor ‘’liberal ekonomi’’ diye dış kaynaklı bir ekonomi politikası uygulanmaya başlıyor, faizler serbest bırakılıyor; yerden mantar biter gibi, küçüklü büyüklü ‘’banker’’ büroları açılıyor ve binleri aşan böyle kuruluşlara halk –en yüksek faizi verdiği için- bütün varını yoğunu yatırıp aydan aya aldığı faizi –eğer varsa- kendi gelirine ekleyerek, korkunç enflasyon canavarı karşısında, ailesinin yaşamını, kör topal sürdürmeğe çalışıyor.’’219 

İşte o günkü şartlarda bir kahraman doğuyordu. Sayıları kısa sürede 1000’ i aşan bankerlerin içerisinde en önemlisi, en ünlüsü, tarihi mizaç ‘’Cevher Özden’’ namı diğer ‘’Banker Kastelli’’ ydi. 1980 öncesi bankerlik piyasasının en büyüğüydü ve dönemin en ünlü artist ve aktörlerine de reklam filmleri çektirmişti. Öyle unutulmaz bir karakterdi ki sonraları onu ti-ye alan Türk filmleri de çekilmişti. 

1882-1949 arasında yaşayan ve ABD’ nin en büyük dolandırıcılarından olan İtalyan asıllı Charles Ponzi’nin ‘’ponzifinans-ponzi dalaverası’’ adıyla bilinen yöntemi Türkiye’ de Kastelli tarafından uygulandı. Cevher Özden aynı sistemi inşaat sektöründe kurdu. Bir türlü bir yerden bulduğu büyük bir arsa ile işe başladı. Bu arsanın üzerine bugünkü sistemle ‘Konut yapacağım’ diyerek para topladı. Toplanan paralarla bazı konutlara başladı. Sonra ikinci projeyi yarattı ve o projeyi sattı. Aldığı para ile birincisinin inşaatını başlattı. İkincisi için 
topladığı parayla birinci projesini bitirdi. Üçüncüsüne başlayarak o projeden topladığı paralarla ikincisini bitirmeye çalıştı. Ama gayrimenkul sektöründe de 1990’ da battı.220. 
Elbette bu saadet zinciri sonsuza dek sürmeyecekti. İnsanlar yavaş yavaş gerçekleri anlamaya başlamış ve bankaların da, bankerlerin de batacağını hisseder olmuştu. Zira 1981 yılında olan oldu, birer ikişer bankerler batmaya başladı ve işte 1982 yazında da piyango Banker Kastelli’ ye vurdu. 150 milyarlık piyasadaki banker parasının 100 milyarını toplayan Kastelli bankaların mevduat sertifikası satışına getirilen sınırlamalar sonucu batmıştı. ‘’Kabına sığmayan bir adamdı, alabildiğine eksantrik. Battı çıktı, battı yeniden çıktı, sonra battı, battı, battı...Tam unutuldu derken, teatral öfkesi, gerçek üstü söylemleri, dobra ve küfürbaz üslubuyla televizyon programlarının gediklisi haline geldi. Yeni kuşaklar için tam anlamıyla bir karikatürdü. Ama o bir döneme neredeyse tek başına damgasını vurdu. Çünkü 1980'li yıllarda yaşanan banker krizinin baş aktörüydü. Cüneyt Arkın gibi ünlüleri kullandığı ilginç reklam kampanyalarıyla bankalar adına halka mevduat sertifikası sattı. Enflasyonun yüzde 30'larda olduğu bir dönemde aylık yüzde 10 faizle para topladı. Binlerce banker o dönemin parasıyla 50 milyarı zor bulurken, o eksantrik kişiliği ve yaratıcı vaatleriyle tek başına 100 milyar lirayı aştı221.’’ 

Kastelli sonu gördükten sonra, tıpkı bazı diğer bankerlerin yurt dışına kaçması gibi, İsviçre’ ye gitti ve bir süre orada kaldı. Daha sonra Türkiye’ ye döndüğünde ise hakkındaki gıyabı tutuklama sebebiyle Bayrampaşa Cezaevi’ ne gönderildi. Türkiye o tarihlerde ilk kez banka batmasıyla tanışmış ve bankerler yüzünden özellikle Kastelli yüzünden çok canı yanmıştı. Halkın büyük bir kısmı akıl sağlığından oldu, perişan oldu, borç batağında yüzdü. Bazıları ise hayatlarına son vererek skandalı taçlandırdı, faciaya çanak tuttu. 

Faiz tavanını delmek istemeyen ama ve lakin daha fazla para toplamak isteyen bankalar; 

- Mevduat sertifikası denilen sisteme başvurdu. 
- Sertifika faizi ortak sınırın altında tutuldu. 
- Sertifika, pazarlamacı bankere daha ucuza satıldı. 
- Banker sertifikayı topladığı paraya güvence kıldı. 
- Vatandaş bankere yatırdığı paranın karşılığı var sandı. 
- Oysa banker bazen faiz kuponunu ayrı, sertifikayı ayrı sattı. 
- Bankalar faiz yarışına girmedi ama çılgınlık bankere bulaştı. 
- Aylık yüzde 10-12 faizle para toplayan bankerler çıktı222. 


Kastelli uzun süre kabuğuna çekildikten sonra bir gün ofisinde kendisine ait bir tabanca ile intihar etti. Daha önce de intihar teşebbüsünde bulunduğu iddia edilen Cevher Özden’ in, polis tarafından ofisinde yapılan araştırmalar sonucu, arkasında 5 mektup bırakarak öldüğü belirlenmişti. Mektuplardan biri savcılık makamına, biri kızına, diğer ikisinden biri Demirören Şirketler Grubu’ na ve hizmetçisine, ayrıca sonuncusu da avukatına bırakılmış ve mektuplarında ölümünden kimsenin sorumlu olmadığını da bizzat değinmişti. 
‘’Türkiye' de serbest piyasa ekonomisinin gelişimini, bankacılığın nereden nereye geldiğini Banker Kastelli Fenomeni' ni anlamadan anlamak mümkün değil. O halde bugün onun bu trajik ölümünden sonra bizlere düşen Banker Kastelli Fenomeni' nin yaratılmasında üzerimize düşen sorumluluğu aynı yalınlıkla almak. Ölümünüzden hepimiz sorumluyuz 

Cevher Bey. Çarpık siyaset anlayışımız, kuralsız serbest piyasa ekonomimiz, saadet zincirlerine para kaptırmaya hevesli vatandaşlarımız, "kabul olmayacak duaya âmin" diyerek para yatıran mudilerimiz, anlayacağınız hepimiz sorumluyuz. Madem siz ilk kez olsun sizi yaratan çarpık sistemi suçlamak yerine yaptığınız yanlışlardan dolayı tüm sorumluluğu üzerinize aldınız, yeni Banker Kastelliler yaratmamak adına şimdi sıra bizde: Banker Kastelli' yi biz öldürdük223.’’ 

Bütün bu olup biteni ilk başlarda pek önemli saymayan Turgut Özal ve beraberindekiler, olayın dehşeti büyüdükçe ayıktı. Hisarbank ve İstanbul Bankası’ nın batması, insanların banker mağduru olması ve hatta bazılarının intiharı gözlerini açtı. Turgut Özal ve Kaya Erdem ikilisi 1982 yılının Temmuz ayında görevlerinden istifa ettiler. Lakin bu ayrılık uzun sürmeyecekti. Turgut Özal’ ın dönüşü 1983 seçimleri vesilesiyle muhteşem olacaktı. Emir alan birisiyken emir veren konumuyla dillere destan olacaktı. 

‘’…Bizim halkımızın büyük çoğunluğu devleti yönetenlerin yaptığı her işte bir keramet olduğuna inanır. Çünkü Türk milletinin büyük göçlerle gittiği her yerde, önderlerinin yöresinde birleşip devlet kurma; yöneticilerine saygı duyma ve inanma geleneği vardır. Bu tarihsel bir gelenektir. Devlet yetkilileri serbest piyasa ekonomisiyle düzlüğe çıkacağımızı ilan etmiştir. İş bununla da kalmamış, yüksek faiz yarışına çıkan banka ve bankerlerin uzun süreden beri ardı arası kesilmeyen çekici ve özendirici reklamlarını halkımıza devletin radyo 
ve televizyonuyla sunmuştur. Şu halde bu facianın sorumlusu, devletine inanan halkın ‘’aptallığı’’ değildir. Bu sorunlar faiz yarışına uzun süre seyirci kalıp, küçüklü büyüklü bir takım bankerlerin yüksek faiz oltası ile halktan para toplaması yolunu açan liberal ekonomi politikasını yönlendirenlerin ve dolayısıyla da devletindir224.’’ 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

214 Prof. Dr. Nüvit Gerek ‘’Siyaset Bilimi’’ Anadolu Üniversitesi, Açık öğretim Fakültesi Yayını, 1.baskı, Eskişehir, Ekim 2004, s.38 
215 Ufuk Aras, ‘’12 Eylül’ ün izleri’’, 12 Eylül 2008 Cuma, NTVMSNBC.COM 
216 Nihal Kemaloğlu, ‘’12 Eylül Yapım Zihniyetiyle 12 Eylül’ e Bakmak’’, Akşam Gazetesi, 30/06/ 2009 
217 Sabah’ la Serbest Ekonomi’ nin 20. Yılında Sanayi / ‘’24 Ocak Kararları Ekonomiyi Dışa Açtı- Gümrük Birliği Rekabet Gücü Kazandırdı’’,Sabah Gazetesi, 01 / 12/ 2005 
218 Hasan Celal Güzel, ‘’Ekonomik Kriz Hatıraları 2’’, Radikal Gazetesi, 30.11.2008 
219 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, ‘’12 Eylül / Karşı devrim’’, Evrim Yayınları-2. Baskı, İstanbul, 1990, s.84 
220 ‘’Banker Kastelli Dürüst Öldü’’, Star Gazetesi-Güncel Haber, 03.06.2008 
221 Eyüp Can, ‘’Banker Kastelli’ yi Kim Öldürdü?’’, Referans Gazetesi, 03.06.2008
222 Enis Berberoğlu, ‘’Banker Kastelli 26 yıldır Ölüydü’’, Hürriyet Gazetesi, 03.06.2008 
223 Eyüp Can, ‘’Banker Kastelli’ yi Kim Öldürdü?’’, Referans Gazetesi, 03.06.2008 
(*Ayrıca bakınız: Emin Çölaşan, ‘’24 Ocak Bir Dönemin Perde Arkası’’, Milliyet Yayınları, 1985 
*Mustafa Sönmez, ‘’Türkiye Ekonomisi’ nde Bunalım’’, Belge Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1982 
*Asaf Savaş Akat, ‘’24 Ocak İstikrar Programı’’, www.akat.bilgi.edu.tr) 
224 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, ‘’12 Eylül / Karşı devrim’’, Evrim Yayınları-2. Baskı, İstanbul, s.86 


18 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***