AB YE GÜVENMELİMİDİR.GENCAY DERGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AB YE GÜVENMELİMİDİR.GENCAY DERGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2017 Cuma

TÜRKİYE AB YE GÜVENMELİ MİDİR.

TÜRKİYE AB  YE GÜVENMELİ MİDİR.


TÜRKİYE AB  YE GÜVENMELİMİDİR.



GENCAY DERGİSİ olarak Sadi Bey ile Türkiye’nin dış politikası, Avrupa Birliği, Ortadoğu ve Türk Dünyası üzerinde sohbet ettik. 

Bize gösterdiği ilgi dolayısıyla kendisine en derin teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Türkiye’nin yıllardır Avrupa Birliği’ne dahil olma çabası Türkiye’ye kazanç mı sağlamakta aksine Türkiye’ye zaman mı kaybettirmektedir?

Türkiye gibi bir ülke Avrupa Birliği projesinin santimetrekaresinde bile yeri olmayan bir ülkedir. Bu yüzden daha da geç olmadan Türkiye bunun farkına varmalıdır. 

Avrupa Birliği, Hıristiyan-Avrupa medeniyetini medyana getirmiş ülkelerin siyasi birliğini inşa için düşünülmüş bir projedir. Bir tarafa Rusya sahası nüfusu, gücü 
itibariyle öbür tarafa ABD arasında bir medeniyeti temsil eden ülkelerin ezilmemesi dünyadaki her gelişmeden daha büyük bir pay alabilmesi için birleşik 

devletlere gitme ihtiyacı duyuldu. Fakat Türkiye nedense gözü kara bir şekilde ne pahasına olursa olsun buraya girmeye çalıştı o yüzden çok zarar gördü. 
AB Bitmeyen Yol ” kitabımda bu konu üzerinde durdum. Türkiye diye bir ülkeye orda yer yok. Çünkü o kendilerinin o havzada yaşayan medeniyeti temsil 
eden birleşme projesidir. Türkiye gözünü karartır her şeyiyle razı olacak gibi bir ısrarla devam ederse önüne Sevr’ den daha ağır şartlar konur. 
Türkiye de ki insanlar bu durumdan etkileniyor. 

Bu ikiyüzlülük olur mu?

Türkiye’ye yapılan haksızlıklar nedir, diye bir öfkelenme başlıyor Türkiye de. AB’de zaten bin yıldan beri meydana gelen üstü örtülü bir öfke vardır. 
Bu da bunu tetikler ve neticede düşman kamplar kurulur iki tarafa buradan zarar görür. Türkiye açısından bakacak olursak, AB’nin gelişmiş ülkeler 
topluluğu olmasının yanı sıra yaşlanan nüfusu itibariyle ve son zamanlarda üyelerinden Yunanistan’ın ekonomik krize girmesi bu durumda dahi 
AB’nin elinden herhangi bir şey gelmemesi gibi nedenler AB’nin gücünün azaldığını, AB’ye girmenin Türkiye açısından gelecek vaat etmediğini gösteriyor. 
Bu bakımdan Türkiye bu sevdadan vazgeçmeli. Batı da ciddi bilim ve eser sahibi devlet adamları Türkiye konusunda: “Türkiye gibi büyük bir geçmişi temsil 
eden bir ülke daha fazla aldatılmamalı, istismar edilmemeli, bunun sonucunda Avrupa da çok zarar görür” şeklinde bir açıklamada yapmışlardır. Onun için 
Türkiye’ye AB projesinde size yer yok diye açıkça bir şekilde belirtilmelidir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri nasıl olmalı? Türkiye AB’ye güvenmeli midir?

İlk olarak güven konusunu ele alırsak; Avrupa tarafından Türkiye’ye karşı büyük bir düşmanlık söz konusu özellikle 2001’den bu yana. Bu düşmanlık sadece siyasilerde değil, bizim Avrupa birlikçiler, ezberciler, şartlanmış olan aydın kemsin siyasetçilerinde mevcuttur. Onlar görmüyorlar ki yıllardır Batı ülkelerinde ki partiler seçimlerde Türkiye düşmanlığı yaparak oy topluyorlar. Türkiye’ye karşı olan bu husumet halka da yayılıyor. Demokratik ülkelerde siyaset, halkın eğilimleri ve taleplerinden etkilenir ve bu gidiş çok tehlikelidir. Fransa’nın Ermeni soykırımı kabulü kararı AB ülkelerine de yayılacak gibi görünüyor. Zaten AB’nin bir kararı çerçevesinde Fransa bu kararı aldı. 2013’de diğer ülkeler ırkçılık ve soykırımla mücadele konusunda hem iç mevzuatlarını uygun hale getireceklerini hem de AB üye ülkeleri ortak mevzuatın içine alacağı yada çıkaracağını belirtiği için Fransa buna dayanarak karar aldığını iddia ediyor. Yani karşımızda böyle bir tehdit, tehlike vardır ama bu tabi ki bu kadar açık bir şekilde dile getirilmiyor. Bu durum da AB’ye karşı herhangi bir güven düşünülemez o yüzden AB ile ilişkilerimizde ticarete önem vermeliyiz. AB ve Türkiye taraf olarak tercihli ticaret anlaşması yaparlar. Tercihli ticaret anlaşması ise hangi mal ürün ve mamullerde, hizmet sektörü gibi ekonomik durumlarda tarafların avantajlı olduğu kısımlar belirlenir o alanda bir gümrük birliği kurulur. Bu durumda da Avrupa, Türklerin iç işlerine ve diğer ülkelerle ticaretine karışamaz. Türkiye menfaatleri doğrultusunda büyümesini, gelişmesini sağlayabilir. AB’de Türkiye pazarını kaybetmemiş olur. Balkanlar da ve Orta Doğu’da yüklenecekleri misyonu da Türkiye’nin dostluğuyla pekiştirebilir ve misyonunu yürütebilir. Devletler arası ilişkiler tarafların menfaatlerini gözetmiyorsa bir yerde tıkanıklık oluşur ve devletlerin zarar görmesi kaçınılmazdır.

Türkiye, AB’ye dahil olmak yerine Rusya tarafından başlatılan Avrasya Birliği’ne dahil olabilir mi?

Avrasya Birliği, Rusya’nın eski Sovyetler Birliği sahasında yeniden hakimiyet sağlama projesidir. Türklerin böyle bir proje içinde yer almaları hiçbir yarar sağlamaz. Orta Asya’nın kuşatılmış olmasından dolayı, Ruslar çok avantajlıdır. Bu yüzden Türkiye Rusya’ya ve kısmen Çin’e yaklaşmaya başladı. O bakımdan Rusya ile olan ilişkilerde bizim günübirlik siyaset değil, istikrarlı, güven veren, hedefi tutarlı olan bir siyaset gütmeliyiz. Siyasetin özünde de biz sizinle iyi komşuyuz esasına dayanan, karşılıklı menfaat gözeten işbirliği gerekir. Bu mesaja dayalı olarak Rusya ile işbirliği yapmamız bizim için çok yararlı olur çünkü Türkiye’nin ekonomik bakımdan faaliyet göstereceği çok fazla alan vardır Rusya’da.

Genel olarak değerlendirecek olursak Türkiye’nin dış politikasında nasıl bir yol izleniyor?

Türkiye, yönünü Afrika’ya yönlendirmiş bulunmakta bu hedef Türkiye’nin imkanları dahilinde gerçekleştirebileceği bir şey dahi olsa bile yararına sonuç gösterecek bir proje değildir. Afrika’da siyasi bir istikrarın söz konusu olmadığı gibi ticari açıdan da Suriye’den de daha az bir ticari gelir elde edilir. Afrika’da ki yapılan girişimler gelecek vaat etmiyor aksine bunlar hem zamanımızı hem de kaynaklarımızı ziyan etmektedir. İyi ilişkiler farklı diplomatik yollar ile kurulabilir. Afrika’da ki kaynaklara ulaşma imkanımız nelerdir, diye bir göz atığımızda, önlem alınacak bir durum söz konusu değildir. Türkiye açısından Afrika stratejik bir öneme sahip olmaz. Zaten Çin, Afrika da büyük çapta hakimiyet sağlamıştır. ABD, AB sıkıntıya düşünce Libya’da gördüğümüz gibi vahşiyane usullerle petrollerine, doğal gazlarına hücum etmişlerdir. Türkiye’de artık Libya’dan bahseden de kalmadı. Libya’da ki o hadiseler başladığında Türkiye de nerdeyse her gün gündemdeydi. Şimdi ise yetkililerimiz bu konuyu açmıyor bile. Libya’da ki kaynakları paylaştılar, orayı da bölecekler, Türkiye’yi de kullanmış oldular ve buda orda ki insanların vicdanların da izler bırakacaktır.

Peki Türk Dünyası’nın Türk dış politikasında ki payı nedir?

Türkiye’nin dış politikası Türk dünyasından uzaklaşmış durumdadır. Türk Cumhuriyetleri gelip bir ilişki kurmazlarsa herhangi bir atağa geçilmiyor, ortak nokta ile ilgili müzakere de yapılmıyor. Buna kardeş Azerbaycan da dahildir. Kültürel açıdan devletlerarası bir iletişim söz konusudur. Fakat taraflar arasında siyasi zemin üzerinde uygun bir ilişki söz konusu değildir. Türkiye bu konuda ki hedefleri belirlerken imkanlar dahilinde gerçekçilikten ayrılmadan, yapabilecekleri öncelikli hale getirmelidir. Bu hedefleri gerçekleştirmek kısa zamanda halledilecek türden değildir, bunu yarım asırlık bir hedef gibi görmekte yarar vardır.
Zaman boyutu göz önüne alınmadan programsız bir girişimde bulunulursa istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Eğer Türkler dünyada var olacaksa Batı Türk’ü ile Doğu Türk’ü ile mutlaka birleşeceği, yardımlaşacağı bir entegrasyonu hedeflemelidir.

Türkiye’nin Orta Doğu’da ki gelişmelere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

   Gündemden takip edecek olursak; 
Cezayir’in bağımsızlığında Fransa’yı destekledik, oylama da hala o bizim için baş kakıncıdır. Halbuki Türkiye orda orada haklıydı çünkü biz 1952’de NATO’ya girdik. NATO güvenlik paktıdır ve Fransa da NATO’nun üyesidir. NATO’nun birinci ilkesi üye ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunma esasına dayanıyor. Cezayir aynen Paris gibi Fransa toprağı sayılıyordu bu yüzden hukuki açıdan sömürge ülkesi değildir. Türkiye mecburen NATO üyesi olduğu için çekimser oy kullandı ama Cezayir kurtuluş hareketi yürüten gruplara hem silah hem para yardımı yapıldı el altından.

Filistin-İsrail meselesinde de Türkiye dengeli bir siyaset gütmüştür. Ne İsrail ile bir çatışmaya girdi ne de Filistinlilerin haklarının, isteklerinin karşısına geçti. Filistin kurtuluş örgütü Türkiye’de ki 1980 öncesi komünist hareketlerin eğitim kampı olarak çalıştı daha sonra da PKK’nın eğitim kampı olarak çalıştı. Bunların hepsi Türkiye’nin aleyhine gelişmeler ama hiç kimse bunları dile getirmedi.

Birleşmiş milletler de ne zaman Kıbrıs meselesi oylanmışsa Arap camiası bir defa olsun bizim lehimize oy kullanmadı. Bunlar Türkiye de hiç anlatılmıyor. Eğer anlatılmıyorsa kamuoyu baskısı onlara da yansır. Türkiye suçlandı her zaman tek tarafı olarak. Bildiğimiz gibi birinci dünya harbinde Arapların önemli bir kısmı İngiliz kuvvetlerinin yanında bize karşı savaş açtılar ama biz buna rağmen bunları mevzu etmedik zamanla unutmaya başladık yine de belli bir kırgınlık olsa da bunun dile getirmeden iyi ilişkiler içinde olduk. Atatürk zamanın da, Bağdat paktı gibi çeşitli paktlarla yine kardeşliği tesis etmeye çalıştık. Latin Amerika ülkelerine de Afrika’ya olan bakış açısıyla bakamayız. Ortadoğu devletleriyle ilişkilerimizde özel sektörden yararlanmalıyız.

Metehan Çağrı-Bahattin Doğanay-Aybike Gökçen Şimşek

Şubat-2012 (Gencay Dergisi 1. sayısında yayınlanmıştır)


http://www.sozkonusu.net/sadi-somuncuoglu-ile-gundeme-dair-notlar.html


***