35. Madde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
35. Madde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2016 Cuma

35. Madde ve Kılıçdaroğlu'nun Ordu Düşmanlığı



35. Madde ve Kılıçdaroğlu'nun Ordu Düşmanlığı




Özgür Erdem


Hayırdır,  Türkiye’de askeri darbe tehlikesi mi var?









































< Kılıçdaroğlu AKP’nin 22 Temmuz seçimlerini kazanmasının
sorumluluğunu 27 Nisan e-muhtırasına atıyor. Halbuki o dönemde CHP, TÜRKSOLU’nun çağrısına uyup sinei millete dönüp bir erken seçimi zorlasa, Cumhuriyet Mitingleriyle yükselen halk hareketini AKP karşıtı büyük bir potansiyele dönüştürebilirdi.

(12 Mart 2007 tarihli 130. sayımızda CHP’ye “Meclisi boşaltın”
çağrısı yapmıştık.) Bunu yapmayan CHP, şimdi darbe karşıtlığı yapıyor edasında aslında kendi hatalarını gizlemeye çalışıyor. 35. maddeyi “darbe tehlikesini ortadan kaldırıyoruz” diyerek değiştirmek isteyen CHP, Türkiye’de askeri bir darbe tehlikesini olmadığını, aksine “askere darbe” olduğunu, AKP’nin Sivil Darbesinin çok daha yakın bir gelecekte çok daha tehlikeli bir ihtimal olduğunu görmüyor mu? Görüyor tabii, ama sözde askeri darbelere karşı gelmek AKH’nin sivil darbesiyle mücadele etmekten daha kolay geliyor... >


CHP, Türk Silahlı Kuvvetleri İçtüzüğü 35. maddesinin değiştirilmesi için Meclise önergede bulunmuş.

Söz konusu madde şöyle: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.”
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde bu maddeyle ilgili şu açıklamayı yapmıştı:

“AKP, 12 Eylül’le hesaplaşma konusunda samimiyse, 12 Eylül’ün yasa dayanağı olan 35. maddeyi değiştirsin.”

İlk bakışta ne kadar da kulağa hoş geliyor değil mi? Baksanıza, 12 Eylül’den hesap soruluyor.

Ancak mesele bu değil. CHP’nin bu değişiklik önerisi 12 Eylül karşıtı olduklarından değil, Ordu karşıtı ol­malarından kaynaklanıyor.

Öncelikle şunu ortaya koyalım, Türkiye’de bir darbe tehdidi mi var ki, bir anda CHP darbeye karşı yasa önerileri veriyor?

Tabii ki hayır. Bırakın darbe tehdidini, Türk Ordusu, AKP’yle“  Şiir gibi geçiniyor.”  Hem de tam 8 yıldır.

Tüm bunlara karşın, Türkiye’de “darbe tehdidi” var di­yen bir çevre varsa, o da AKP’den başkası değil. AKP 5 yıldır darbe geliyor, darbe geliyor diye diye Ergenekon tertibini uygulamaya koydu. Balyoz planları, Kafes planları, günlükler, Poyrazköy’ler, suikastçi teğmenler derken yüzlerce subayı ve çok daha fazla emekli subayı da tutukladı.

CHP’nin bir anda 12 Eylül karşıtı kesilmesi ve gelecekteki darbeleri önlüyoruz diyerek 35. maddeyi değiştirmek istemesinin tek bir sonucu var: AKP’nin yarattığı sözde darbe tehlikesini kabul etmek.

102 muvazzaf subayımız hakkında Balyoz iddianamesiyle tutuklama kararı çıkarıldı. Neredeyse YAŞ’ta terfi için görüşülecek subay bırakılmadı. Tam da bu günlerde, “darbe tehlikesini ortadan kaldırıyoruz” diye 35. maddeyi değiştirmeye kalkışmak Balyoz iddianamesini aklamaktan başka ne anlama gelir?

Askeri değil sivil darbe tehdidi var

Halbuki Türkiye’de 5 yıldır bir askeri darbe tehdidi değil, aksine sivil darbe tehlikesi var. AKP, darbelere karşıyım diye diye Türk Ordusu’nun ellerini kollarını bağladı, emekli kuvvet komutanlarına kadar her mevkiden emekli subayı tutukladı. Görevdeki ordu komutanları hakkında bile tutuklama kararı çıkartıldı. Bu, her şeyden önce Ordu’ya bir meydan okuma. AKP, Şeriatçı ve bölücü adımlarını, Türkiye’yi Kürt-İslam Faşizmine götürecek icraatlerini engelleyecek bir Ordu istememektedir. Emekli ve muvazzaf subaylara yönelik tüm bu operasyonlar, Ordu’ya karşı bir güç gösterisidir.

Sadece Ordu değil, AKP son Anayasa değişikliğiyle Yargı’yı da tam bir denetim altına almak istemekte. Eğer değişiklik referandumdan geçerse HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve genel olarak bütün Türk Yargısı, AKP kontrolü altına alınacak. Kısacası, AKP “ayak bağı” olarak gördüğü ve icraatlarını dönem dönem engelleyen Yargı engelini de bertaraf etmiş olacak.

8 yıllık AKP iktidarının bir bilançosunu çıkarırsak, AKP’ye direnecek her tür kuvvetin susturulduğunu görüyoruz. Muhalifler ya Silivri’de tutuklu ya da her an tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya...

Açık bir sivil darbe girişimiyle karşı karşıyayız. Türk siyasetini çok yüzeysel takip eden biri bile Türk Ordusu’nun askeri darbe yapma ihtimalinin AKP’nin sivil darbesinin başarılı olma olasılığının yanında çok çok düşük olduğunu gözlemleyecektir.
Öyleyse, bugün çok demokrat kesilen, 12 Eylül karşıtlığına soyunan CHP’ye sormamız gerekiyor. Madem o kadar darbe karşıtısınız, AKP’nin sivil darbesini niye engellemiyorsunuz?

Buna CHP’liler “Elimizden geleni yapıyoruz.” diye yanıt verebilir. Ama öyle olmadığı ortada. CHP, Meclisi boykot etse ya da CHP’li milletvekilleri istifa edip bir erken seçimi zorlasa, AKP yürütmekte olduğu sivil darbesini sonuçlandıramaz.

Ancak CHP’nin böyle bir yönelime girmediğini, Türkiye’nin önündeki gerçek darbe tehdidi olan AKP’yle mücadele etmek yerine olmayan bir askeri darbe tehlikesine karşı yasa teklifleri verdiğini görüyoruz.
Kısacası “dostlar alışverişte görsün.”

Kılıçdaroğlu’nun Ordu düşmanlığı

CHP’nin bu tavrını basit bir siyaset yanlışı olarak değerlendirmek doğru olmaz. Bu bir siyasi hata değil, bir siyasi tercih. CHP bu madde değişikliğiyle artık Ordu karşıtı saflara geçtiğini gösteriyor.

Bakın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 35. maddeyle ilgili tartışmalarda ne diyor:

CHP’nin iktidara en yakın olduğu dönemlerde darbeler olmuştur.

Çok güzel bir darbe karşı konuşma gibi geliyor değil mi? Ancak devamı da var. Neymiş o CHP’yi iktidardan uzaklaştıran darbeler? Kılıçdaroğlu sayıyor: “ 27 Mayıs Darbesi olmasaydı CHP iktidar olacaktı. Bütün seçim sonuçları bunu gösteriyor 12 Mart, 12 Eylül...

Gördünüz mü... Amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek.

Kılıçdaroğlu, kaşla göz arasında, 27 Mayıs Devrimi’ni 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleriyle aynı kefeye koyuveriyor.

Anlaşılan Kılıçdaroğlu’nda o kadar derin bir Ordu düşmanlığı var ki, Ordu ne yapsa eleştiriyor. Ordu karşıtlığıyla gözleri o kadar kör olmuş ki, 27 Mayıs’ı bile CHP karşıtı olarak nitelendiriyor.

27 Mayıs’ı 12 Mart ve 12 Eylül’le bir tutmasını haydi anladık diyelim, sonuçta bunu savunan pek çok sağcı var Türkiye’de. Ancak 27 Mayıs’ın CHP iktidarını engellemek için yapıldığını savunana kargalar bile güler.

27 Mayıs’ın bir hatası varsa o da Demokrat Parti’yi indirdikten sonra iktidarı CHP’ye teslim etmesidir. 27 Mayısçılar, Talat Aydemir, Talat Turhan gibi devrimci subayların yolundan gitseydi, Türkiye’de sağcılık ve gericiliğin kökü çoktan kazınmıştı. Halbuki 27 Mayısçılar bunu yapmak yerine iktidarı İnönü CHP’sine teslim ettiler ve Ordu içindeki devrimci örgütlenmeleri ve ihtilal girişimlerini engellediler. Sonuç olarak CHP de ülkeyi ilk genel seçimlerde, 1965’te sağa tekrar teslim etti.

Peki nereden geliyor Kılıçdaroğlu’ndaki bu derin Ordu karşıtlığı? 27 Mayıs’ı herhangi bir Zaman gazetesi yazarı gibi 12 Mart ve 12 Eylül’le bir görmesine neden olan şey ne?

Bilemiyoruz. Ama öyle tahmin ediyoruz ki, mensup olduğu aşiretin çıkardığı Dersim İsyanının Türk Ordusu tarafından bastırılmış olmasının verdiği kuyruk acısının bir payı mutlaka vardır!

Darbe yapmak isteyen Ordu’nun 35. maddeye ihtiyacı mı olur?

CHP’nin yaptığı yasa teklifinin bir de trajikomik bir yanı var. Güya bu şekilde olası darbeler engellenecekmiş. Sanki darbe yapmaya karar vermiş bir Ordu, bunun için içtüzük maddesine ihtiyaç duyacak!
Darbe kendi hukukunu yaratır. Zaten başlı başına anayasa dışı bir harekettir. Bu yüzden darbe yapmak isteyenler için bir hukuki dayanağa zaten ihtiyaç yoktur.
Örneğin 12 Eylül darbesi... 35. madde olmasa 12 Eylül gerçekleşmeyecek miydi?
Tankların karşısına kim çıkabilir ki, kardeşim içtüzüğünüzde darbe yetkiniz yok diye...
Darbeyi gerçekten engellemek istiyorsanız, Türkiye’de bu darbeleri gerçekleştiren güçle, yani ABD’yle hesaplaşmanız gerekir.
Kenan Evren 12 Eylül sabahı harekete geçtiğinde 35. maddeye mi, yoksa arkasındaki Amerikan desteğine mi güveniyordu? Ne dersiniz?

Şeriatçılar 12 Eylül’leri değil 28 Şubat’ları engellemek için
35. maddeyi istemiyor

Peki 35. madde bu kadar simgesel bir maddeyse, Şeriatçılar için neden bu kadar önemli?
Çünkü mesele AKP mi Türk Ordusu mu güçlü olacak tartışmasıdır. 35. madde Türk Ordusu’na darbe yapma hürriyeti tanıdığı için kaldırılmıyor. Amaç, Ordu’nun tek tek bütün yetkilerini tırpanlamak. 35. maddenin kaldırılması bu anlamda önemli bir aşama.
CHP ve Kılıçdaroğlu 35 maddeyi bu şekilde gündeme getirerek aslında AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar. Hem AKP’nin tabanına “Bakın Ordu’nun eli ayağı olan maddeyi kaldırdık” demesini sağlıyorlar hem de AKP’nin yaratmaya çalıştığı o sözde darbe tehdidini meşrulaştırmış oluyorlar.
Ancak şunu da eklemeden geçmeyelim, Şeriatçıların 35. maddeyle olan sıkıntıları darbe tehlikesinden değil, aksine darbe dışındaki bir Ordu müdahalesinden korkmalarından kaynaklanıyor. 35. madde, 28 Şubat tarzı bir müdahalenin, yani Ordu’nun AKP’yi anayasal sınırlar içinde kalarak engellemesinin bir yolu olarak görülüyor. Geçtiğimiz aylarda Şeriatçıların dilinden düşmeyen EMASYA Protokolü de bu tür bir tehditti onlar için. Darbeleri karşı değil, 28 Şubat türü müdahaleleri engellemeye çalışıyorlar. Bunu da 12 Eylül karşıtlığıyla süslüyorlar.
CHP de işte bu önergesiyle AKP’nin süsüne katkıda bulunmuş oluyor.
Gerçi, 28 Şubat’ı destekliyor musunuz deseniz CHP’liler, sanmıyoruz ki evet desinler. 27 Mayıs’a bile karşı çıkan Kılıçdaroğlu’nun 28 Şubat’ı hayatta olumlu bulmayacağına emin olabilirsiniz.
Bu anlamda Ordu karşıtlığında, CHP ile AKP’nin aynı çizgiye geldiğini görebiliyoruz.

CHP, AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor

AKP’nin son Anayasa değişikliğiyle nasıl bir Türkiye yaratmak istediği ortada. Yargı tamamen AKP kontrolü altına alınmak isteniyor. Ancak, AKP bir siyasi strateji olarak referandumu darbe karşıtı bir havaya büründürmeye çalışıyor. Sırf bu yüzden referandum tarihi bile 12 Eylül olarak belirlendi. Anayasa değişikliğine evet demenin 12 Eylül’e hayır demek olacağının propagandasını yapıyorlar.
CHP’li ve MHP’lileri ikna etmek için yürütülen bir kampanya bu. AKP tartışmayı Yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasından ne kadar uzak tutarsa, o kadar başarılı olur. Nitekim öyle oluyor. CHP ve MHP bu tuzağa düşüyorlar ve AKP’yle 12 Eylül karşıtlığı yarışına girişiyorlar. CHP’nin 35. maddeyi gündeme getirmesinin nedeni de bu. CHP teklifini en hararetli olarak MHP’nin desteklemesi de bu yüzden.
Ancak başta da belirttiğimiz gibi, AKP’yle bir 12 Eylül karşıtlığı yarışına girmek, referandumun AKP’nin istediği düzlemde seyretmesine göz yummaktan başka bir şey değil.

CHP şimdi de e-muhtıra karşıtlığı yapıyor

35. madde tartışılırken Kılıçdaroğlu ilginç bir tespit de yaptı. 27 Nisan “e-muhtıra”sının AKP’nin 22 Temmuzda başarılı olmasına neden olduğunu söyleyerek “e-muhtıra”yı yayınlayanlardan hesap soracağını söyledi.
İşte o derin ordu düşmanlığının Kılıçdaroğlu’nu sürüklediği bir yanlış daha. Bunun benzerlerini Vakit ve Zaman gibi Şeriatçı basın yapar. Türkiye’de kötü giden ne varsa Ordu’dan bilirler.
CHP de 22 Temmuz’da AKP’nin aldığı %47’lik oy oranını 27 Nisan “e-muhtıra”sına bağlıyor. O günleri hatırlamasak inanacağız.
Halbuki, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin oylarını bu derece artırmasının tek bir sorumlusu vardır, o da CHP’dir.
Her şeyden önce, o günler, hatırlanacağı gibi Cumhuriyet Mitinglerinde milyonların sokağa döküldüğü günlerdi. 27 Nisan’da yayınlanan “e-muhtıra” tam da 28 Nisan’daki İstanbul-Çağlayan mitingi öncesine denk gelmiş ve bu mitingin çok kalabalık geçmesine şüphesiz yardımcı olmuştu.
Cumhuriyet Mitinglerinin bu kadar kalabalık ve coşkulu geçmesinin tek bir nedeni vardı, Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek.
CHP işte o dönemde yükselen halk hareketinin başına geçebilir ve AKP’yi devirecek bir rüzgar yaratabilirdi. Ancak bunu yapmadı. Cumhuriyet Mitinglerine resmen katılmaya bile cesaret edemedi. Halbuki o günlerde Türk milletinin Meclisteki tek muhalefet partisi olan CHP’den büyük beklentisi vardı. CHP örneğin, sinei millete dönüp Meclisi boşaltsa, yani istifa etse, Türkiye bir erken seçime gitmek zorunda kalabilirdi.
TÜRKSOLU olarak o dönem biz de CHP’ye “Meclisi Boşaltın” çağrısı yapmıştık. CHP o çağrıya uysaydı oluşacak erken seçim ortamında Cumhuriyet Mitinglerinde yükselen halk hareketi AKP’yi devirecek bir güce erişebilirdi. Ancak CHP’liler milletvekili koltuklarına sıkı sıkı tutundular. Ve hiçbiri istifa etmedi. Erken seçim restini AKP gösterdi. 22 Temmuz seçimleri öncesi yaz aylarını CHP’liler yazlıklarında geçirirken, AKP’liler seçim için çalışıyordu.
Tüm bunları anımsadığımız zaman görürüz ki, 22 Temmuz’da AKP’nin oylarının artmasının nedeni “e-muhtıra” değil, CHP’nin doğru dürüst muhalefet etmemesidir.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin o dönemki hatalarının bedelini Türk Ordusu’na ödetmeye çalışıyor. 22 Temmuz öncesi dönemde yaşananlar bu kadar açık seçikken AKP’nin oylarının artmasından Ordu’yu sorumlu tutmak yine o derin Ordu düşmanlığının bir sonucu.

Kılıçdaroğlu CHP’si: PKK’ya dost Ordu’ya düşman

35. madde tartışmaları Türk milleti açısından tek bir nedenle hayırlı olmuştur, o da CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun Ordu karşıtı duruşunun ortaya çıkmasıdır. Kürt meselesinde yaptığı açıklamalarda sürekli PKK söylemleri kullanan, “kan kanla yıkanmaz” diyerek Türk Ordusu’nun PKK’ya karşı silahlı mücadelesini gereksiz gösteren, hatta “35 yıldır terörü silahla susturmaya çalıştılar. Akıl yok bunlarda, mantık yok bunlarda,” diyerek terörle mücadele edenleri mantıksızlıkla suçlayıp binlerce şehidimize hakaret eden Kılıçdaroğlu’nun bu söylemlerinin bir nedeninin de Ordu karşıtlığı olduğu böylece ortaya çıktı.

PKK’lılara dostça davranan, genel aftan bahseden, “yöre halkı”nın çektiği acılardan dem vuran, hatta Dersim İsyanı bastırılırken bir insanlık ayıbı yaşandığını savunan Kılıçdaroğlu’nun Ordu’ya karşı bu kadar dostça davranmadığı ortada.

Kısacası Kılıçdaroğlu’nun CHP’si son derece vahim bir noktaya ulaşmış durumda: PKK’ya, PKK’lılara dost, Ordu’ya düşman…




...