15 TEMMUZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 TEMMUZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2018 Perşembe

Murat İde'den 15 Temmuz yazısı


Murat İde'den 15 Temmuz yazısı 

 15 TEMMUZ; AKP iktidarın besleyip büyüttüğü, devlete sızdırdığı, rütbeler verdiği, içeride ve dışarıda ceplerine paraları doldurduğu bir alçaklar güruhunun, Türk Milleti'ne ve Devletine kastettiği gündür.. 

 15 Temmuz 2017 Cumartesi 00:46

Gazete 2023,




https://www.youtube.com/watch?v=pEl4_3gq0I8

15 TEMMUZ; AKP iktidarın besleyip büyüttüğü, devlete sızdırdığı, rütbeler verdiği, içeride ve dışarıda ceplerine paraları doldurduğu bir alçaklar güruhunun, Türk Milleti'ne ve Devletine kastettiği gündür.. 
 15 TEMMUZ; Namus bellemesi gerekirken, silah arkadaşının ofisine belge yerleştirip, Türk Ordusu'na savaş açan yavşaklara cesaret verenlerin yönettiği memleketin, kara günüdür.. 
15 TEMMUZ; Giden canların vebaline ortak olanların, DEĞİL ANMAK, utanması gereken bir gündür.. 
 15 TEMMUZ; Kaybettiğimiz canların sırtından hala siyasi nema devşirmeye kalkan yüzsüzlüğün utanç günüdür.. 
15 TEMMUZ; Milyonlarca insanın bağıra çağıra "Yapmayın" dediğini yapıp, sonrada bu büyük vebali " YAPMAYIN" diyenlerin üzerine atmaya kalkan arsızlığın günüdür.. 
15 TEMMUZ; Türk milletinin bekasına göz dikmiş İKİ ORTAĞIN, malı bölüşemeyince, ülkeyi bölüşmeye kalktıkları gündür.. 
15 TEMMUZ; Ülkenin değil, şahsın bekası riske girince atılan geç değil HİN adımların canım ülkeme kestiği ağır bir faturadır.. 
15 TEMMUZ; Gözümüzün önünde olan bitene, gözümüzün içine baka baka yaptıklarına rağmen, Yeni kapı'dan itibaren dönen maskeli baloya destek çıkanların yüreğimize hançer sapladıkları gündür.. 
15 TEMMUZ; Kendi yarattıkları canavarla boğuşurken bile TÜRK'ÜN ASKERİNE afişlerden yumruk atmaya kalkanların haysiyetsizliği dir.. Büyük Allah ım, o faturayı, bunca kardeşimizin canına ve ülkemize sebep olanlara ödet.. Ben, 
15 TEMMUZ'u, hep böyle hatırlayıp, hep böyle hatırlatacağım.. Asla unutmayacağım.. 
Ve herkese diyeceğim ki; Böyle bir felaketi ANMA değil BAYRAM ilan etmelerinin bir sebebi olmalı.. 

Hayat, "NEYE BAYRAM ETTİKLERİNİN" hesabını sormalı.. 

29 Kasım 2017 Çarşamba

AKP’NİN ÇETELERİ VE 15 TEMMUZ

AKP’NİN ÇETELERİ VE 15 TEMMUZ

“Türkiye Cihad’ın ve IŞİD’in otoyolu oldu!”
Yeni emekli olmuş değerli bir Büyükelçimiz söyledi; “Avrupa’da görev yapan yüzlerce yabancı Büyükelçiler arasında Türkiye’nin adı maalesef Cihad ve IŞİD otoyoludur!”
Neden böyle diyorlar?
Türkiye’de bizlerden saklanan gerçekler, yabancı Büyükelçiler ve
o devletlerin istihbarat örgütleri tarafından belge-fotoğraf-film olarak biliniyor da ondan!
Peki, bu örgütlerin AKP ile ne ilgisi var diye sorarsanız, ona da beraberce bakalım;

IŞİD/DEAŞ;

-Başbakan Davutoğlu, bunlar için “Öfkeli Sünni çocuklar” demedi mi?
-Putin TV de sordu; Bunlara silahları kim veriyor? Silahları alıp, petrol bölgelerini işgal ediyorlar. Petrolü satıp yine silah alıyorlar! Bunlardan petrolü kim alıyor? Amerika, IŞİD petrolünü kimin damadının aldığını bilmiyor mu?
-AKP Hükümetleri, IŞİD yöneticilerinin “Dernekler” kanalıyla İstanbul-Ankara-Gaziantep-Diyarbakır-Konya-Adıyaman-Bingöl ve Adapazarı’nda örgütlenip, Suriye’de savaşacak militan toplamalarına ve militanları otobüslerle sınırdan geçirmelerine izin vermedi mi?
-Silahların tırlarla kimlere gittiğini bilmeyen var mı?
FETÖ yani Gülen Cemaati Çetesi;

AKP Hükümetlerinin, Gülen Cemaati Çetesini devletin içine soktuğunun yüzlerce kanıtı var, sadece ben bu konuda 15 Temmuzdan önce iki kitap yazdım ama size en önemlilerinden birkaç örnek verelim;
-Eski Gen. Kur. Bşk. Hilmi Özkök 2004 yılındaki MGK toplantısında, FETÖ’nün tehlikesini anlattı. AKP Hükümeti, görmezden geldi!
-MİT Müsteşarlığı iki kez rapor vererek, FETÖ’nün devletteki yapılanmasını AKP Hükümetine bildirdi. AKP Hükümeti raporları dikkate almadı.
-Eski HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici, Adalet Bakanı Müsteşarının Yargıtay seçimleri için kendisine “Cemaatle anlaşın” emrini verdiğini, görüşmeler sonucu 160 Yargıtay üyesinden 120 tanesinin Cemaate verildiğini açıkladı.
-M. Eğ. Bakanlığı bünyesinden FETÖ’cü diye uzaklaştırılan 15.200 kişi, özellikle İl-İlçe M. Eğ. Müdürleri olmak üzere yöneticiler, AKP’li Bakanların haberi olmadan işe alınabilirler mi?
-Eski İçişleri Bakanı, “Göreve geldiğim anda 81 İl Emniyet Müdürünün 74’ü FETÖ’cu idi” dedi!
İl Emniyet Müdürleri, Cumhurbaşkanı-Başbakan-İçişleri Bakanının müşterek imzasıyla “Üçlü Kararname” denilen yolla atanırlar.
Yani bu üç kişiden birinin istemediği kişi İl Emniyet Müdürü olamaz. Yeterince açık mı? Bizim menzilimiz aynı, denmedi mi?
PKK Narko-Terör Örgütü;

AKP’nin bu konudaki ihanete varan yanlışları ile kitap yazılabilir.
Size tek delil sunacağım!
-PKK’nın en güçlü koruyucusu ABD uşağı Barzani değil midir?
-Barzani denen eşkıya, AKP Kongresinin “Onur Konuğu” değil mi?
-Barzani “Türkiye’ye değil PKK’yı, Kürdün kedisini bile vermem” demedi mi?
-PKK militanları, Barzani’nin topraklarından geçip bizim Askerimizi-Polisimizi öldürmüyor mu?
-Kuzey Irak Petrolünü Barzani satmıyor mu?
-Bu Petrolü Berat Albayrak’ın ortak olduğu şirket taşıyıp, kara ve deniz yoluyla satmıyor mu?
15 Kasım Kontrollü Darbe Girişimi;

21 Kasım 2016 tarihinde, bu konudaki görüşlerimi yazmıştım.
Her türlü terör örgütü ve çetelerle içli-dışlı olan AKP’nin “Mağdur” rolünü oynadığı 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 4,5 ay geçti. Her gün yeni bir patlak, her gün ortaya çıkan bir delik, kafası biraz çalışan ve araştırmaya meraklı insanı tek noktaya doğru yönlendiriyor!
15 Temmuz, AKP-FETÖ ve FETÖ-CIA önderlerinin ilişkileri sonucu doğmuş bir piç’tir. Bu piç’in gerçek babasını belirlemek için MİT Müsteşarı-Genelkurmay Başkanı-Emniyet Genel Müdürünün sorgulanmaları gerekir…
AKP’nin çetelerle iş birliğinin suç ortağı olan bu kişiler ve özellikle dönemin Vali’leri yargılandıkça bu gerçek net olarak görülecektir.
Soru şudur;
Nasıl oluyor da Cumhuriyet Savcıları, 15 Temmuz’u planlayan siyasileri ve üst düzey bürokratları görmezden gelip, öğretmenlerle-mübaşirlerle-memurlarla uğraşıyorlar? Nasıl, nasıl, nasıl?
Bazı sözler vardır, bunlar cam kırıkları gibidirler. Konuşursanız diliniz, yutkunursanız boğazınız kan içinde kalır! Susar, kalırsınız!
Fakat, gerçeklerin de bir müddet sonra ortaya çıkmak gibi bir inatları vardır. Yakında…
Sağlık ve başarı dileklerimle 08 Aralık 2016
Rifat Serdaroğlu

30 Eylül 2017 Cumartesi

15 TEMMUZ SONRASI TÜRK ORDUSU KRİZ VE ÇIKIŞ


15 TEMMUZ SONRASI TÜRK ORDUSU KRİZ VE ÇIKIŞ


AKADEMİK ÇALIŞMALAR
Türkiyenin Güvenlik Yapılanması



Oktay BİNGÖL
Doç. Dr.


Türk Silahlı Kuvvetlerinden 2011 yılında Tuğgeneral rütbesinde emekli olmuştur.
Yüksek lisansını İşletme, doktorasını Uluslararası İlişkiler alanında yapmıştır.
Güvenlik, terörizm, çatışma çözümü, barış çalışmaları, savunma yönetimi, Asya‐Pasifik, Afrika Siyaseti, Orta Doğu ve Türk dış politikası konularında çalışmalar yapmakta, lisans ve lisansüstü dersleri vermektedir. Çalışma konuları kapsamında muhtelif akademik yayınları bulunmaktadır. Yazarlığını ve editörlüğünü yaptığı, 
_ Başarısız  Devletler: Kavramlar, Nedenler ve Sonuçlar (2016) ile 
_ Yeni Orta Doğu: Dinamikler, Aktörler ve Süreçler (2017) İsimli iki kitabı yayımlanmıştır.
Merkez Strateji Enstitüsü Başkanıdır.

Ali Bilgin VARLIK
Yrd. Doç. Dr.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden 2013 yılında Kurmay Albay rütbesinde emekli olmuştur.

Yüksek lisansını İşletme, doktorasını Uluslararası İlişkiler alanında yapmıştır.
Güvenlik, savunma yönetimi, askerî tarih ve strateji, Orta Doğu konularında çalışmalar yapmakta, lisans ve lisansüstü dersleri vermektedir. Çalışma konuları kapsamında muhtelif akademik yayınları bulunmaktadır. Strateji, Harp ve Askerî Harekât Üzerine Dünya Klasikleri Öz İnceleme Dizini ve Millî Güvenlik ve Askerî Bilimler Akademik Dergisi'nin editörlüğünü yapmıştır. Merkez Strateji Enstitüsü Koordinatörüdür.


ÖNSÖZ

Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Temmuz 2016’da büyük bir felaketle yüz yüze kaldı. Türk topraklarının yenilmesi imkânsız teminatı olan Türk Ordusunun komuta kademesi, Korunan ve Kollanan bir çete ile esir alındı. Gasp edilen uçakları ve tankları asırlardır ona güvenen, onunla gurur duyan, ona en değerli varlıklarını emanet eden Millete ölüm yağdırdı.

15/16 Temmuz’da tarihinin en karanlık ve acı günlerinden birini yaşayan Türk Ordusu ve onun muvazzaf ve emekli mensupları, sonrasında bin yıllık bir orduda radikal değişimlere tanıklık ettiler.

Bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir asır önce “ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir millî disiplin okuluna dönüştürülmesini” istediği Türk Ordusunun bugün içine düştüğü durumun nedenlerini ve dinamiklerini, KHK’larla yeni oluşturulan yapıyı da inceleyerek  tartışıyor. 

Bu tartışma yapılırken, dışsal etkenlerle birlikte kendisine içkin olan ve yıllardır derinlikte olgunlaşan kırılmalar, başkalaşımlar ve savrulmalara da yer veriliyor. 
Bu bağlamda yazması ve okuması acıtıcı ve öfkelendirici olsa da gerçeklikler dillendiriliyor. Kitap, sorunları ve nedenlerini tespit etmekle kalmıyor,
geleceğe iki temel konu ile – sivil‐ asker ilişkilerinin demokratik çerçevesi ve Türk Ordusunun çağa uygun kapasite kazanımına (dönüşüm) odaklanarak Nasıl Bir Ordu? sorusunun cevabını arıyor.

Alanında bir ilk olan ve güvenlik/savunma disiplininin oluşumuna katkı sağlayacağına inandığımız bu kitaba dair görüş, öneri ve eleştirilerin sonraki baskılarda ve ilişkili  konulardaki yeni çalışmalarda ufuk açıcı olacağına inanıyoruz.

Kitabın hazırlanmasında bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşan emekli silah arkadaşlarımıza ve kıymetli akademisyen dostlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Oktay BİNGÖL‐
Ali Bilgin VARLIK 
Ankara, Ağustos 2017


Yüreği Vatan Aşkıyla dolu; Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür Türk Askeri'ne.,


İÇİNDEKİLER
Giriş..................................................................................................................... 1

Birinci Bölüm: 

Sorunu Tanımlamak................................................. 7
Geç Kalan Dönüşüm...................................................................................... 7
TSK’nın Geçmiş Siyasi ve Askerî Dönüşümleri................................12
Çuvaldızı Kendimize Batırmak: TSK’nın Geçmişten Günümüze
Önemli Kurumsal Sorunları.....................................................................27
Kumpaslarla Şekillendirilen Sivil-Asker İlişkileri..........................47
Travmanın Ürünü: OHAL ve KHK’larla
Şekillendirilen Ordu....................................................................................51
Darbeye Dayanıklılık-Askerî Etkinlik İkilemi...................................55
15 Temmuz Sonrası TSK’nın Komuta ve Kuvvet Yapısına İlişkin Düzenlemeler ve Sorunlar.........................................................61
Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan Alınan Dersler.....................................83
Sorunun Tanımlanması Kapsamında
Değerlendirme ve Risk Tespiti...............................................................87


İkinci Bölüm: 

Kuramsal Arka Plan..................................................97
Güvenlik Kavramı: Doğası ve Dinamizmi...........................................97
Güvenlik Sektörü Reformu....................................................................110
Sivil-Asker İlişkilerinin Temel Kavramları,
Modelleri ve Çağdaş Uygulamalar.....................................................114
Dönüşüm (Transformasyon) ve Askerî Dönüşüm......................129


Üçüncü Bölüm: 

Nasıl Bir Gelecek?................................................165
Geleceğin Güvenlik Ortamı...................................................................165
Türkiye’nin Güvenlik Öngörüsü..........................................................191
Türkiye için Güvenlik Senaryosu ve Güvenlik
İhtiyaçları.....................................................................................................206


Dördüncü Bölüm: 

Nasıl Bir Ordu?................................................227
Giriş.................................................................................................................227
TSK’nın Dönüşümü İçin Model, Strateji ve
Teşkilatlanma.............................................................................................228
Sivil-Asker İlişkilerinin Genel Çerçevesi:
TSK’nın Demokratik Sivil Kontrolü...................................................240
Nasıl Bir Askerî Doktrin?.......................................................................250
Nasıl Bir Komuta ve Kuvvet Yapısı?..................................................269
Ne Tür Araç, Teçhizat ve Silah?...........................................................279
TSK İnsan Kaynaklarının Yapısı..........................................................282
Nasıl Bir Askerî Eğitim ve Öğretim?..................................................286
Nasıl Bir Askerî Liderlik?.......................................................................299


Sonuç Yerine: 

Paydaşlara Öneriler...............................................305
Kaynakça.......................................................................................................309
Dizin................................................................................................................329



 Tablolar


1 AGİT Üyelerinde Sivil‐Asker İlişkileri 124
2 Reform ve Dönüşüm Arasındaki Temel Farklar 130
3 Dünya Ordularında Dönüşüm Modeli 147
4 Su Çatışmaları Sınıflandırması 182
5 Kapsamlı Askerî Güç Mukayesesi 209
6 Türkiye’nin Komşu ve Çevre Ülkelerle Savunma Harcamaları ve Asker Sayıları Mukayesesi 211
7 Türkiye'nin Güvenlik Gereksinimlerine Yönelik TSK’nın Görev ve İşlevleri 217

Şekiller;

1 Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeni Komuta Yapısı 62
2 Millî Savunma Bakanlığı Kuruluşu 69
3 Hibrid Savaş Konsepti 184
4 Ulusal Güvenlik Siyasetinin Algoritması 230
5 TSK'nın Dönüşümü İçin Öngörülen Eko‐Sistem Modeli 232
6 Doktrinin Temel Stratejileri 252
7 Askerî Harekât ve Faaliyetler 260
8 Askerî Harekâtta Gerginlik‐Zaman Diyagramı 263
9 Güvenlik Ortamında İlgi ve Etki Sahaları 265
10 Harp Alanının Bölümleri 267
11 TSK'nın Önerilen Komuta Yapısı 270
12 Askerî Öğretim Kurumları 289
13 Askerî Öğretim Safhaları 296


Kısaltmalar
AB: Avrupa Birliği
AD: Akdeniz
Diyalogu/MD Mediterranean
Dialogue
ADSK: Askerin Demokratik Sivil
Kontrolü
AFD: Askerî Faaliyetlerde Devrim
(RMA‐Revolution in Military
Affairs)
AGİT: Avrupa Güvelik ve İşbirliği
Teşkilatı
ASK: Askerin Sivil Kontrolü
AYİM: Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi
BGK: Bölgesel Güvenlik
Kompleksi/RSC Regional Security
Complex
BİO: Barış İçin Ortaklık/
PfPPartnership for Peace
DELTMA: Doktrin, Eğitim, Liderlik,
Teşkilatlanma, Malzeme, Asker Geliştirme
DNI: ABD Ulusal İstihbarat
Teşkilâtı/Department of National
Intelligence
DP: Demokrat Parti DTD: Dış Tehdit Dokümanı
Dz.: Deniz
EMASYA: Emniyet ve Asayiş
EYP: El Yapımı Patlayıcı
FCS: Geleceğin Muharebe
Sistemleri/Future Combat Systems
FETÖ: Fetullahçı Terör Örgütü FKH: Fırat Kalkanı Harekâtı GATA: Gülhane Askerî Tıp Akademisi GM: Genel Müdür/Müdürlük Gnkur.Bşk.lığı: Genelkurmay Başkanlığı
Hv.: Hava
IŞİD: Irak Şam İslam Devleti İHA/İSA: İnsansız Hava ve Satıh Araçları K.K.K.: Kara Kuvvetleri Komutanı
KBY: Kürt Bölgesel Yönetimi KHK: Kanun Hükmünde
Kararname
KİD: Küresel İklim Değişikliği
KİS: Kitle İmha Silahları
Kuv.: Kuvvet
KYB: Kürdistan Yurtseverler
Birliği
LRAD:Uzun Menzilli Akustik
Cihaz/Long Range Acoustic Device
MDD: Millî Demokratik Devrim MEBS: Muhabere Elektronik Bilgi
Sistemleri
MFP: Multiple Futures Project
(Çoklu Gelecekler) MGK: Millî Güvenlik Kurulu
MGKK: Mobil Görev Kuvveti
Karargâhı
MSB: Millî Savunma Bakanı
NATO: Kuzey Atlantik
İttifakı/North Atlantic Treaty
Organization
NGO: Hükûmet Dışı Kuruluş/Non‐
Governmental Organizations
PDY: Paralel Devlet Yapılanması SAİ: Sivil‐Asker İş Birliği
SKB: Silahlı Kuvvetler Birliği
SKHM: Silahlı Kuvvetler Komuta
Harekât Merkezi
SSM: Savunma Sanayii
Müsteşarlığı
SUTASAK: Subaylık ve Temel
Askerî Anlayışı Kazandırma SWORD: Özel Silahlar Gözlem
Keşif Algılama Sistemi/Special
Weapons Observation
Reconnaissance System
TMMM: Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi/
COEDAT Centre of Excellence
Defence Against Terrorism
TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri
TÜMAS: Türkiye'nin Millî Askerî
Strateji Belgesi
YAŞ: Yüksek Askerî Şura


 GİRİŞ

15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında Hükûmet, KHK (Kanun Hükmünde Kararname)lerle TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri)nin yapısında değişikliklere gitmektedir. 
Temel olarak darbe tehlikesine karşı tedbir getirmeye yönelik bu düzenlemeler, yeni sorunların doğmasına neden olduğu gibi Türkiye'nin halen yoğun bir şekilde devam eden güvenlik ihtiyaçlarını da karşılayamayan bir yapı yaratmaktadır. Bugünün ve geleceğin sürekli değişim gösteren fırsat, risk ve tehditlerine cevap verebilecekdönüşümün TSK’da uzun süredir yapılamamış olmasının yarattığı hassasiyetler, KHK'larla1 yapılan düzenlemelerin de etkisiyle Türkiye'nin hasımlarının kolaylıkla istismar edebileceği, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını güvenlik ikilemine düşürebilecek hassasiyetler yaratmaktadır. Sivil‐asker ilişkilerinin sağlıklı bir düzlemde kurulamadığı, güvenlik kavramının kuramsal, bürokratik, akademik, coğrafi, teknik‐teknolojik, sosyolojik vb. çok çeşitli boyutlarına ilişkin sorunların çözümlenemediği bu ortamda, Ordunun demokratik sivil kontrolü ve askerî yetenek geliştirme/kapasite kazanma için dönüşümü, diğer bir deyişle, hukuki ve işlevsel yetkinliği bir çıkmaza doğru sürüklenme riskini taşımaktadır.

Güncel akışın gerilimler, çatışmalar ve krizler içeren ortamında bulanıklaşan gerçeklik, bilgi kirliliğinde oluşan algılara, geçmişten edinilenlerden beslenen ön kabullere ya da ihtiyatlı yargılara bağlı kalmaktadır. Geçmişte yaşananlar ise tarih yazımının "seçici yanlışlığı" nedeniyle bugüne ya bütünüyle aktarılamadığından2 ya da yaşamın sürekli değişkenliği nedeniyle eskidiğinden bugün için çok fazla bir değer ifade etmemektedir. Bu sis perdesini aralayabilmekte, aklın gözü olan felsefî yaklaşımın gücü ise bir yere kadar yetmektedir. Bu nedenle dünün ve bugünün getirdikleri, geleceğin getirecekleri için sadece verilerden biri olarak kabul edilebilir.

Bu kitap, tam da bu çıkmazlarda bocalayan ülkemizde, "Nasıl bir Ordu?" sorusunun cevabını arıyor. Her ne kadar bu soru son dönemde öne çıkmış olsa da esasında, güvenlik kavramının her döneme ilişkin ana sorun alanını oluşturmaktadır. Bu nedenle cevapların bugüne içkin olmasından ziyade geleceği kapsaması gerekmektedir. 

Bugün bocaladığımız ana konu; Ordunun oldubitti müdahalelerinin önüne geçen bir yapı kurarken, evrensel demokratik normların sınırları içinde kalan, Cumhuriyetin varoluşundan kaynaklanan ve bekasının güvencesi olan bürokratik kültürel mirasının muhafazasını sağlayan meşru ve hukuki özelliklerinin ne kadarının korunacağı meselesidir. Ortaya koyduğumuz cevaplar kadar bu çalışmada tartışmaya açtığımız soruların da ne derece anlamlı olduğunu şüphesiz zaman sınayacaktır.

Bütün orduların siyasetteki konumları ve muharebe kapasiteleri birbiriyle bir şekilde ilişkili, ancak mutlak surette zaman içinde devingendir. Bu birbiri içine geçmiş iki alanı; ADSK (Askerin Demokratik Sivil Kontrolü) ve askerî kapasite artırımı için askerî dönüşüm ana başlıklarıyla tanımlıyoruz. Bu iki alan; demokratik, kültürel, ekonomik, askerî, teknolojik vs gelişmişlik seviyelerine göre farklı ölçülerde de olsa her devlet için sorunlar içerir.

ADSK, sivil kurumlardan farklı olarak; güce, ihtisasa, hiyerarşiye, inisiyatife, yetkiye, sorumluluğa, kültüre ve geleneklere sahip olması nedeniyle özerk bir niteliği bulunan Ordunun otonom alanının ve siyasetle ilişkisinin sınırlarının belirlenmesine yöneliktir.
ADSK, yasalar eliyle düzenlenen ancak güvenlik paradigması, devlet geleneği ve askerî kültür tarafından etkilenen bir süreçtir.
Askerî dönüşüm ise millî güç unsurlarının bütününü içeren kaynak ve imkânlarla siyaset ve harekât alanının ihtiyaçları arasındaki tutarlılığın sağlanmasına ilişkindir. 
Bu ise sistemin geri beslemesine, öngörüye ve değişim kültürüne sahip olunmasını gerektiren bir süreçtir. Bu süreç devamlılık ile karakterize edilse de değişiklikler çoğu zaman devrimsel/radikal nitelikler içerir, yumuşak geçişler nadiren mümkün olabilir.

ADSK, askerî dönüşümleri yönlendirebildiği gibi engelleyebilir de. Bu, sivil‐asker ilişkilerindeki gelişmişlik, işbirliği ve bir arada çalışabilme yetkinliğine bağlıdır. 
ADSK kısa süre içerisinde alınabilecek kararlarla sağlanabilir. Ancak hukuksal düzenlemelerin doğru ve sağlıklı uygulanabilirliği, güvenlik sektörünün sivil
kanadının belirli bir birikim ve yetkinliğe ulaşmasına bağlıdır.
Diğer taraftan, askerî dönüşümlerin sonuçlarını alabilmek için zaman, kaynak ve imkâna ihtiyaç duyulur. Bu nedenle ADSK için demokratik yönetime, askerî dönüşüm için stratejik yönetime ihtiyaç vardır.

Her iki değişimi de birlikte ele aldığımız bu çalışmada, her iki alanın da birbiriyle ilişkilerini gözetmeden bir ekolojik sistem oluşturulamayacağı tezi savunulmaktadır.
İncelemede Yöntem Böyle bir analizde en sağlıklı çıkış noktası, algıların aldatıcılığından sıyrılan gerçekliktir. Böylece, popüler cevapların ve geçici doğruların peşinde  koşmaktan kaçınmak mümkün olur. Diğer bir deyişle, cari bilgi bombardımanı ve tartışmaların incelemenin bütününe hâkim olmasının önüne geçilmesi gerekir. 
Ancak bugün karşımızda kanayan bir yara gibi duran akut sorunların tedavisinden öteye, bu sorunları da atlamadan, kangrenleşmiş asıl sorunun saptanmasına yönelmek temel bir görevdir. Bu, görünen nedenlerden çok, daha alt katmanlarda onları yaratanlara yönelik bir arayıştır. Bu çabayla Birinci Bölümde (Sorunu Tanımlamak)sırasıyla Ordunun dönüşüm meselesinin neden sürekli bir şekilde gerçekleştirilemediği, bu durumun bizi nasıl bir sorunlu alana taşıdığı ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasına hâkim olan güvensizlik ortamında KHK’larla yapılan düzenlemelerin mevcut sorunları nasıl daha da kötüleştirdiği üzerinde durulmaktadır. 
Bu kapsamda 15 Temmuz’dan kısa süre sonra başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı, KHK’larla getirilen yeni sivil‐asker iş birliği (SAİ) ve komuta‐kuvvet yapılanmaları nın test alanı olarak incelenmektedir.

Sorunların tanımlanması gerçekte zor bir uğraştır. Öncelikle araştırmacının kendini sorunun dışında tutarak özne‐nesne ve değer‐olgu ayrıştırması yaptığını iddia etmesinin çoğu zaman karşılığı yoktur. Bu durum, bu kitabın konusu ve yazarlarının kimliği bağlamında da geçerlidir. Konu TSK, yazarlar da emekli de olsa askerler olduğunda, sorunu kurum içi ve dışı tüm boyutlarıyla tanımlayabilmek ahlaki, vicdani ve bilimsel zorlukları barındırır.
Bu noktaya nasıl ve neden geldik? sorusunun yanıtı aranırken sadece dış etkenlere odaklanmak eksik kalır. Kurum ve Kurumun içindekilerin tarihsel rollerini de incelemek gerekir. 
Bu noktada Birinci Bölümde “kendimiz” öz eleştiriye tabii tutulmuştur. Bu öz eleştiride hedeflenenler, “belirli şahsiyetler” den ziyade süreçler, işlemler, uygulamalar ve kendine kurallaştırmalardır. “Çuvaldızı kendimize batırırken”, biz yazarlar da “kendimize” dâhildir.

Devletler bekalarını ve yurttaşlarının güvenlik ihtiyacını kuvvet kullanma tekelini3 elinde bulundurmak suretiyle ve güvenlik sektörü vasıtasıyla yerine getirirler. 
Burada Ordu başat aktördür. Ordunun devlet için vazgeçilemez olma özelliği ne ölçüde tartışılmaz ise devlet içindeki konumu da o oranda tartışmalara konu olmaktadır. 
Bu konumlanma yasalarla çizilse de, devlet ve Ordunun toplumdaki konumu, rollerindeki dönüşüm, ulusal güvenlik paradigması ve toplumsal ve askerî kültür ile doğrudan ilgilidir. Türkiye'nin hâlihazırdaki ve gelecekteki muhtemel güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânı, bir ölçüde kesişim alanları bulunan iki mesele tarafından belirlenmektedir.
Yukarıda da değinildiği üzere birincisi, Ordunun demokratik sivil kontrolü; ikincisi, askerî yetenek kazanma/kapasite artırımıdır.
Ancak bu iki alanın daha büyük kavram olan güvenlik içerisindeki konumlarını saptamadan yapılacak değerlendirmeler eksik kalacaktır. Bu nedenle İkinci Bölümde (Kuramsal Arka Plan) öncelikle inceleme evrenini oluşturan güvenlik kavramı üzerinde durulmuştur. Ardından güvenlik sektörünün dönüşümü üzerinden bizi "demokratik sivil kontrol" kavramına götüren sivil‐ asker ilişkileri ile ilgili kuramlara ana hatlarıyla yer verilmiştir. Bölümün sonunda, özellikle Soğuk Savaş sonrasında modern ordulardaki dönüşüm eğilimi ve dönüşüm konusundaki tek başarılı örneği oluşturan uygulamaya değinilmiştir.

Üçüncü Bölüm (Nasıl Bir Gelecek?)de günümüzün ve geleceğin güvenlik ortamı ile bu ortamda Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçları analiz edilmektedir. Bu analizde, TSK'nın ayrıntılı görev ve işlevler listesi oluşturulmuştur. Ayrıca bu görevlerin yerine getirilebilmesi için güvenlik sektörünün diğer aktörlerinin dönüşümünde dikkatealınması gereken hususlara kapsamla kısıtlı olmak üzere öneriler getirilmiştir. Dördüncü Bölüme (Nasıl Bir Ordu?) önceki bölümlerde yer alan hususlar ışığında önerilen Ordunun hukuki ve işlevsel dönüşüm modelinin, ilke ve esasları ile mimarisi oluşturularak başlanmıştır.

Bu model TSK’nın demokratik sivil kontrolü ile askerî kapasite artırımı arasındaki etkileşim; sinerji yaratabilme ve ekolojik sistem oluşturabilme başta olmak üzere diğer yönetim prensipleri ışığında tasarlanmıştır. Bölümde askerî yetenek kazanma/kapasite artırımı için belirlenen ölçütler (Bürokrasi, doktrin, yapılanma, liderlik, eğitim ve öğretim, harp silah ve araçları, insan kaynakları) ışığında ne gibi düzenlemeler yapılması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Kitabın Sonuç bölümünde, başta Hükûmet olmak üzere konuyla ilgili siyasal ve sosyal paydaşlara önerilerde bulunulmaktadır.
Zamanın eskitmediği hiçbir şeyin olmadığını temel veri alarak, bu çalışmada önerilenlerin ancak sürekli dönüşümü mümkün kılan, hatalarından ders alarak kendisini yeniden inşa edebilen bir ekolojik sistem oluşturabildiği ölçüde geçerli olduğu fikri temel çıkış noktasını teşkil etmektedir. Söylerken de, gerçekleştirirken  de kolay olmayan bu yetkinliğin kazanılabileceği iddiası, dogma olmakla "ekol" yaratabilmek arasındaki farkı ortaya koyacaktır.

Bu kitapta temel amaç; Türkiye Cumhuriyetinin, Türk Milleti'nin ve içinde yer alınan geniş coğrafyadaki halkların beka ve güvenliklerinin sağlanması için vazgeçilmez önemi haiz olan TSK’nın çağımızın ve sürekli değişen güvenlik ortamının gereklerine cevap verebilen; insanı, toplumu ve hukuku önceleyen; verimli, etken ve etkin bir yapıya kavuşturulmasına katkı sağlamaktır.
Bu katkı ancak, kalıplaşmış ve dogmalaşmış bakış açılardan ziyade eleştirel, açık ve bütüncül bir yaklaşımla sağlanabilir.
Bu itibarla bu kitap alanda ilk olma özelliği de taşımaktadır. İlk olmanın öne çıkan iki boyutu önemlidir. Birincisi, eleştiriye, yoruma ve katkıya açıklıktır. 
İkincisi ise daha sonra yapılacak olan çalışmalara kapı aralamasıdır. Aslında her ikisi de kitabın hazırlanmasındaki amacın gerçekleştirilmesini kolaylaştıracaktır

Giriş Bölümü Son Notları

1 Eserin tamamında dilbilgisi kuralı gereği "ke" olarak telaffuz edilen "k" harfiyle ilgili kısaltmalarda, kullanışta yaygınlık kazanmış olan"ka" telaffuzu esas alınmıştır. Bu nedenle örneğin "KHK'lerle, TSK'nin" yerine "KHK'larla, TSK'nın" şeklindeki kısaltmanın kullanımı benimsenmiştir.
2 Tarihsel anlatıda "olay örgüsü" olarak tanımlanan; çok sayıda ve dağınık olayları birlikte kavrayarak bütün ve eksiksiz bir öyküyüşematize ederek anlatabilme sorunu için bkz. Paol Ricceur, Zaman ve Anlatı 1: Zaman Olayörgüsü Üçlü Mimesis, (Çev.: Mehmet ve Sema Rifat), İstanbul: 
Yapı ve Kredi Yayınları, 2007, s. 16.
3 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, (Çev. Taha Parla), 12.Baskı, İstanbul: Deniz Yayınları, 2008, s. 138.

1'inci BÖLÜM SORUNU TANIMLAMAK


Geç Kalan Dönüşüm;

15 Temmuz 2016'da maruz kalınan FETÖ'cü darbe girişimi, hemen her alanda toplumca uzunca bir süredir ertelenen pek çok sorunla yüzleşme mecburiyetini ortaya koydu. 

Cumhuriyet tarihinin en büyük travmalarından birini oluşturan bu saldırıyı hazırlayan toplumsal, kültürel, siyasi, ekonomik vb. alanlarda pek çok nedeni sıralamak mümkündür ve hatta sorunun anlaşılabilmesi için zorunludur. Bunların hepsinin ortak paydası ise yaşanan tecrübelerin ve süreçlerin; toplumun eğitim seviyesi yüksek, gündemi takip edebilen kesimlerinde belli bir seviyede tartışılmasına karşın geniş halk kitlelerinde olayların sadece “hain bir cemaat örgütünün alçakça hareketi” olarak tanımlanıp geçiştirilmekte olmasıdır. Zira toplum bu tür olayları önceki darbeler de dâhil, yeterince açık yüreklilikle ve nesnel bir şekilde tartışma geleneğine sahip değildir. Yaşamın "engellenemezi" olan değişimleri görmezden gelmek, sorunların zamanla daha da kötüleşerek artmasına neden olmuştur. Türkiye’de değişimi her toplumsal katman kendine göre algılamış ve tanımlamıştır. “Yeni Türkiye” kavramı, kullananlara göre bir “değişim” idi. Toplumun dikkate değer bir bölümü bunu Cumhuriyetin yıkılması ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin tasfiyesi olarak gördü. Toplumda önemli sorunlarımızdan birisi, ortak paydalarımızın gittikçe azalması,fikirlerin kimlik ve değerler üzerinden kalıplaştırılarak dondurulduğu bir ortamda toplumun uzlaşma kültürünü ve gelişme heyecanını kaybetmesi ve daha da ötesinde, 
farklı grupların birbirlerine düşmanca bakmaya başlaması, farklı görüşleri bastırılması gereken tehditler olarak görmesidir. Bu ülkenin sorunları açık yüreklilikle tartışılabilseydi, aslında onları hazırlayan nedenlerin zırhı da yırtılabilir ve zamanında belirli dönüşümler gerçekleştirilebilirdi.

Dönüşümler ancak güç sahiplerinin sorgulandığı ve değişebildiği ya da değiştirilebildiği ortamlarda gerçekleşebilir; bu ise nadiren toplumsal erdemle, çoğunlukla da toplumsal bir mecburiyetle olur. Erdemin egemen olmadığı toplumlarda ne bu zırhlar yırtılabilir ne de güç, egemenliğin tek sahibi olması gereken vatandaşlarınyararına dağıtılabilir. Ne de vatandaşlar bu durumun farkına vararak değişim yönünde demokratik haklarını kullanabilirler.

Katılımcı demokrasiyi geliştirebilen, yukarıdan aşağıya tek yönlü yönetim yerine çok yönlü etkileşimi mümkün kılan iyi yönetişime geçişi başarabilen toplumlar 
erdemli toplumlardandır.
Bu toplumlardaki içsel dinamikler, dönüşümün zorunlu ve hatta doğal sayıldığı yetkinliği yaratır. Bu yetkinlik esasında "demokratik sistem" meselesinden çok 
"demokratik toplum" anlayışıyla sağlanabilir.
Toplumsal örgütlenmelerin, yurttaşın devlete karşı güçsüz yanını kapatmanın ötesinde diğer yurttaşlar aleyhine güç kazanma kapasitesini ehlileştiremediği toplumlarda dönüşüm talepleri ya tekelleşir ya da baskılanır. Bu nedenle aslında bir toplumdaki dönüşüm yurttaşın haklarının korunmuşluğu, taleplerini dile getirebilme gücü ve bilinç düzeyi ile doğrudan ilgilidir. Ayrıca, servetin kaynağının rant ve talan olduğu toplumlar, emeğe saygı ve adil bölüşümü sağlayabilen toplumlara oranla dönüşüme isteksizdir. Emekle hakkedilerek kazanılmamış gelire alışmış toplumlarda rant kollama kültürü en ince kılcal damarlara kadar yayılır, kuşaklar arasında aktarılır, insanların zihinsel topografyasında gömülü olarak kodlanır, çalışma‐ödül nedenselliğini, liyakat ve verimliliği hedefleyen dönüşüme engel olur. Benzer şekilde, servetin, gücün, 
statülerin, saygınlığın birey ve/veya gruba sadakat/biat, iltimas, irtikâp ve rüşvetle dağıtıldığı toplumlar dönüşüme karşı dirençlidir.

Temel işlevlerini yerine getirememe derecesine göre, “kırılgan”, “zayıf”, “başarısız”, “çökmüş” devletler1 diğer alanlarda olduğu üzere güvenlik sektöründe de dönüşüm gerçekleştirme kapasitesi kısıtlı devletlerdir. Çünkü çoğu durumda bu devletlerde hükümetlerin başta ordu olmak üzere güvenlik sektörü üzerindeki otoriteleri ya tartışmalıdır ya da güvenlik sektörünün meşruiyeti devletin meşruiyetinin önüne geçmiştir. Ayrıca bu tür ülkelerde siyaset kurumu ve güvenlik sektörü; hesap vermeme, denetlenmeme ve gözetim yoksunluğu ile uzun süreli çatışmaların sonucu ortaya çıkan çatışma ekonomisine bulaşma nedeniyle çoğunlukla yozlaşmıştır. 
Çatışma ortamı ve ekonomisi, içinde bilerek yer alan her aktör için maddi, statü, oy ve itibar olarak önemli getiriler sunar. Bu getirilerin devamını sağlama isteği, 
dönüşümü engel olarak görür.

Uluslararası ortamın güç ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı anarşik yapısı devletleri sürekli bir gerilim ortamında hareket etmeye zorlar. Bu tedirginlik, güvenlik sektörünün gerek anayasal konumlandırılmasında gerekse mevcut gücün muhafazasında değişimin engellenmesi yönünde güçlü bir baskı yaratır. Stratejik istila yolları üzerinde bulunan, hasım güçler arasında yer alan, sorunlu komşularla kuşatılan, stratejik enerji kaynaklarının yaratmış olduğu risklere maruz kalan ve coğrafi konumları itibariyle sorunlu olan devletler bu tedirginliği daha yoğun olarak yaşadıklarından güvenlik sektöründeki değişimlere karşı esnek değildirler.

Küreselleşmenin ulus devletler üzerinde yarattığı aşındırıcı etkinin bu devletlerin güvenlik ihtiyaçlarını artırması, güvenlik sektöründe demokratik değişimlerin ya da kuvvet indirimine gidilmesi gibi riskli kararların alınmasını zorlaştırır. Esasında yukarıda değinilen sosyolojik, kültürel veya dışsal nedenler olmasa da devlet hayatında dönüşüm, özellikle de ordunun dönüşümü doğası gereği sorunludur. Siyasetin bugünün, devlet hayatının ise geleceğin sorunlarıyla ilgilenmeyi önceleyen tutumu arasında belirgin bir gerilim olagelmiştir. Yürütme erkinin, parçası olan bürokrasiye olan üstünlüğü nedeniyle  kültürel, işlevsel, 
yapısal vb. kökü derinlere uzanan sorunlara kısa evreli ya da dar öngörülü çözümler getirmek gibi hayati hatalar yapma tehlikesi göz ardı edilemeyecek 
bir olgudur. Diğer taraftan, günlük siyaset ve ulusal güvenlik siyasetinin farklı öncelikler içermesi ve askerlerin geleneksel görev, yetki ve sorumluluklarını terk 
etmeye karşı dirençleri dönüşüm çabalarının ötelenmesine neden olur.

Ayrıca, herkesin değişimi istediği ancak hiç kimsenin değişmeyi kabul etmediği içsel dönüşüm projelerinin kaçınılmaz sonu başarısızlıktır. Diğer taraftan dönüşümün yapılabilmesi için uygun koşulları (daha statik bir güvenlik ortamını) yakalama arzusu dönüşümün ötelenmesine yol açar.
Siyasi karar merciinin devletin güvenlik sektörünün aktörlerini birbirlerine göre konumlandırması kurumlar arasında saygınlık, rekabet ve güven bunalımını körükler. 
Bu nedenle, güvenlik sektörünün dönüşümü, yürütme erkinden başka, egemenliğin diğer ana aktörleri olan yasama ve yargının  belirli bir olgunluk ve kararlılığa sahip olmasını gerektirir. Ayrıca, kamuoyunu şekillendiren basın‐yayın ve sivil toplum kuruluşlarının, aydın ve ileri gelenlerin ordunun hukuki konumu hakkında ilkesel, işlevsel etkinliği hakkında ise rasyonel bir bilgi düzeyine sahip olması gerekir. Ordunun dönüşümü, güvenlik sektörünün diğer aktörleri olan; emniyet teşkilatı, istihbarat kurumları, sivil savunma ve yerel güvenlik unsurları gibi diğer güvenlik birimlerinin, üniversitelerin, düşünce ve araştırma kuruluşları nın, güvenlik sektörü ile ilgili  dernek ve vakıfların dönüşümünden  farklılıklar arz etse de ayrı tutulamaz; çünkü bunlar aynı alanın farklı kesimlerinde konuşlanmışlardır. 

Dolayısıyla ordunun dönüşümünün sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için, sistemin her bir unsurunun güvenlik paradigmasının belirleyenlerine göre yeniden
yapılandırılması gerekmektedir.

Bütün bu problem sahalarının ortadan kaldırıldığını, ordu da dâhil olmak üzere bütün aktörlerin dönüşümden yana olduğunu varsaydığımızda dahi bu süreç zorluklarla doludur. Bu sorun,demokratik sivil kontrolün ve işlevsel dönüşümün güvenlik beklentilerini ne ölçüde karşılayabileceği ve dönüşümde başarısız
olunabileceği endişesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü güvenlik ikame edilebilir ya da yokluğuna katlanılabilir bir şey değildir.
Dönüşüm, yüksek bir riski içerdiğinden, olgunlaşmış bir dönüşüm kültürü ve kapasitesi gerektirdiğinden, orduların etkinlikleri ve hukuki konumları, savaş ve darbe gibi büyük sınanmalara maruzkalmadıkları sürece genellikle sorgulanmaz. Büyük sınamalar sonrası da doğru tespitler yapılamadığında dönüşüm başarısız olur.

Yukarıda ana hatlarıyla değinilen direnç noktaları, birbirlerini besleyen, karşılıklı olarak destekleyen ilişkiler oluşturduğunda yapısal ve kronik bir soruna dönüşür. 
"Dönüşememe sarmalı" olarak tanımladığımız; toplumlarda ve devletlerde dönüşüme karşı duruş aslında başarısızlığın hem nedeni hem de sonucudur.
Hemen her toplum ve devlet bu sarmalın yarattığı girdaptan farklı seviyelerde de olsa etkilenir. Türkiye'de devletin oluşumundan kaynaklanan özellikler dışında ordunun demokratik sivil kontrolü ve işlevsel dönüşümü ana hatlarıyla buraya kadar çizilen genel çerçeveye benzer özellikler taşımıştır.


***