ŞEVKET TAŞDELEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ŞEVKET TAŞDELEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2017 Çarşamba

YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 13


YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE  BÖLÜM 13



- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)

- Bir soru eksik kaldı Sayın Yalçın Bey'in bana yönelttiği. Şimdi Sayın Bayer paraşüt operasyonunda kaç gümrükçü tutuklandı diye bir soru yöneltmişti. 
Müsaadenizle onu açayım. Paraşüt operasyonu da bu yolsuzluk tarifine uyan bir operasyon türüydü. Ağırlık olarak Kilis, Öncüpınar, Kargamış ve Habur gümrüklerinde yapılan son üç yıllık döneme yayılan bir yolsuzluk türüydü. Burada önce bu soruyu cevaplarken müsaade ederseniz kısada bir açılım yapmak istiyorum. Şimdi bu tip yolsuzluk operasyonlarında biraz önce sürücü kurslarıyla ilgili soruda da belirttiğim gibi önce iddialar kesinlikle çala kalem ele alınmıyor. Yani birisi sizin hakkınızda bir iddiada bulundu diye gelip işte "sizin hakkınızda bir ihbar var ne diyorsunuz" diye biz kimseye soru sormuyoruz. Böyle bir şey olmadı, böyle planlı operasyonların hiç birinde. Tam tersi, iddialar ne kadar doğrudur diye en az üç ay süren bir ekip çalışmasıyla haricen suçlanan kişilerin hiç haberi olmadan bu araştırmalar gizli bir şekilde yapıldı, DGM savcılarının bilgisi dahilinde. Tümüyle hukuk kuralları içerisinde kalınarak. Alınan kararlar hepsi Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinden yetkili hakim kararı alınarak icra edildi bütün işlemler ve mutlaka bir DGM savcısı burada her konuda bilgi sahibi oldu ve talimatlar oradan alındı. Dolayısıyla hukukun dışına kesinlikle zorlama yoluyla da olsa çıkılmadı. Önce bunu belirteyim. Bu üç aylık süre içerisinde kimlerin bu suçla ilgili zanlı durumunda oldukları bizzat DGM savcısı tarafından ismen belirlendi. Daha sonra bu kişiler için artık tüm bilgilere, belgelere ulaşıldıktan sonra hazırlık soruşturması operasyon haline gelebilir 
kanaati bizzat savcı tarafından oluştuktan sonra, yazılı gözaltı talimatı verildi, kişilerle ilgili. Bu kamu görevlileri içinde geçerli. Çünkü DGM kanunu buna cevaz veriyor. 

Bizzat savcı; şu, şu kişileri ismen bana "mevcutlu olarak getirin, gözaltına alın" diye yazılı gözaltı talimatı verdi. Bu da hem CMUK'a hem de DGM kuruluş kanununa uygun bir talimattı. Ondan sonraki kişiler alındılar ve yasal gözaltı süreleri sonunda soruşturmaları bittikten sonra haklarındaki iddialarla birlikte, gerekirse susma hakları da kendilerine hatırlatıldı ve çoğu zanlı bu susma hakkını da kullandı. Bu şekilde savcı önüne götürüldüler. Savcılar tarafından yasalar çerçevesinde sorgulandıktan sonra bir eleme yapıldı. Bunu zaten basına yansıyan bilgilerden de görüyorsunuz. Örneğin; şu soruşturmayla ilgili otuz kişi gitti. Şu kadarınısavcı bıraktı, şu kadarını sorgu hakimine sevk etti, diye izliyorsunuz. Bu elemeden sonra sorgu hakimi tekrar DGM yedek hakimliği sorgularını yaptı insanların. 

Suçla ilgili iddialarla ilgili. Daha sonra hakim de kanaat getirdi insanları yine yasalara dayanarak hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde tutuklayarak cezaevine gönderdi.

Şimdi sistem bir defa böyle işliyor. Kişiler hiç kimse rastgele alınıp gelinmiyor. Bazen gazetelerde okuyoruz işte polis koluna girdi gitti. Polis rastgele hiçbir 
araştırma yapmadan hiç kimsenin koluna girerek savcılığa götürmüş değil. Öyle olmuş olsa zaten savcı bırakacak. Ya da yasalara göre polis gözaltına aldığı insanı savcıya bildirmek zorunda. Polis yanlış bir işlem yapmışsa savcı bunu düzeltecek zaten. O yüzden önce bu yanlış bilgilenmelerden de kurtulalım diye düşünüyorum. 

Şimdi paraşüt operasyonuna geldiğimiz zaman; burada da bazı gümrük görevlilerinin ve bazı başka kamu görevlilerinin de suça karıştığı konusunda iddialar ortaya çıkınca, bizzat gümrük müsteşarlığına yazılan bir yazıyla Sayın bakanın görevlendirdiği iki gümrük müfettişi soruşturmaya dahil oldu. Ayrıca Maliye Bakanlığından MA-SAK'tan iki uzman talep edildi ve bizzat Maliye Bakanlığının tensibiyle biri maliye müfettişi olmak üzere bir masak uzmanı ve on vergi denetmeni soruşturma ekibine katıldı. Birlikte yapıldı operasyon ve oradaki kişilerle ilgili maliye müfettişleri ve maliye uzmanları konuyla ilgili teknik raporu hazırladılar. "Bu olayın vergi yasaları açısından işlenmiş suçu nedir, kara para açısından ne tür suç işlenmiştir" boyutunu savcıya bilirkişi raporu olarak verdiler. Gümrük müfettişleri de kendi açılarından 1918 sayılı yasa ve diğer gümrükle ilgili işlemler açısından gümrük görevlilerinin de ismen sorumluluklarını da belirleyerek falanca gümrük müdürü, filanca gümrük memurunun şu olaydaki rolü budur, işlediği suç budur, şu yasa maddesinden yargılanmalı diye bizzat müfettiş raporuna istinaden bu kişiler alınmıştır.

  Aynı anda da bu raporu yazan müfettişler o görevleri de idare anlamda açığa almışlardır. Yani hem adli hem idari işlem savcının bilgisi dahilinde ve yetkili bakanın bilgisi dahilinde müşterek yapılmıştır. Dolayısıyla bazı kamu görevlileri alınganlık etmesinler. Suça kim karışmışsa savcıların bizzat yazılı gözaltı emriyle alınıyorlar. Polis rastgele kimseyi almıyor. Keza bu bazı vergi görevlileri için, bazı diğer kamu görevlileri içinde geçerli. Önce bunu belirteyim. Bu operasyonda bizim kayıtlarımıza göre 22 gümrük görevlisi tutuklu yargılanıyor. Ayrıca İzmir'deki balina operasyonu çerçevesinde de yine bazı gümrükçüler, bazı maliye personeli ve bazı yeminli mali müşavirler biraz önce hanımefendi bahsetti doğru söylüyorlar. Vergi dairesi müdürü ödeme yapmadan önce bazı işlemlerde yeminli mali müşavirlerin onaylan var. Bu onay verilen belgelerin kökenlerinin sahteliği savcı tarafından belgelendiği için gözaltına alınmışlardır. Onların hepsinde de yazılı gözaltı emri vardır, bizzat DGM savcılığının. 

Teşekkür ederim.

- DİNLEYİCİ

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kazım Yılmaz, Vatandaşın Vergisini Koruma Derneğinden. Önce bir konuya değinmek istiyorum. Kimsenin burada kimseyi suçlamak gibi bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Buradaki insanların hepsi temiz toplum isteyen insanlar. Ancak bir şeyi de belirtmeden geçemeyeceğim. Bazı yanlış ifadeler kullanıldı anladığım kadarıyla. Efendim, insanları suçlayabilmek için bir uzman denetiminin ve uzman raporunun olması gerekir. Konunun uzmanı olan elemanların raporları olmadan, incelemeleri olmadan kimsenin suçlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Bayer bir ara, belki yanlışlıkla söyledi bilmiyorum. Vergi dairesinin faturayı onayladığını bahsetti. Vergi dairesi hiç bir şekilde faturayı onaylamaz. Vergi dairesinin fatura basımına izin yetkisi dahi yoktur. Mükellef gider anlaşmalı matbaada faturayı bastırır ve vergi dairesine bildirir "ben bu faturayı bastırdım" diye. Şimdi buradan sonra vergi dairesi yeminli mali mü¬şavirin getirdiği raporu yedi gün içinde işleme koymak zorundadır. Vergi dairesinde bu konuda kimsenin suçlama yetkisi yoktur. Ayrıntıda gelen dosyayı incelemekte ayrıntıda hata yapmışsa veya kötü niyeti varsa ancak bu da bir inceleme sonucunda ortaya çıkar. Bir inceleme yapılmadan ortaya çıkmaz. Yeminli mali müşavire gelince, yeminli mali 
müşavirin yasal olarak inceleme yapma yetkisi yoktur. İnceleme yapma yetkisi olmayan bir müessese tesis edilmiştir ve bu müesseseye böyle bir yetki verilmiştir. 

Vergi iadesi yapma yetkisi verilmiştir. Bunun üzerinde düşünülmesi gerekir artı geçen yıl tanık olduğum bir olayda gördüm. Gümrük Muhafaza Genel Müdürü 
"böyle bir ihracat yoktur, bu bizim bilgiyarlarımızda kayıtlı değildir" diye açıklama yaptı bir ihracat konusunda. Yeminli mali müşavir gümrüğe sormuştu doğru mu diye. 
Gümrükten teyit gelmişti "evet doğrudur bu ihracat gerçekleşmiştir" diye. Vergi dairesi ikinci bir defa sormuş, gümrükten yine teyit gelmişti bu ihracat doğrudur diye. 
Şimdi burada bu vergi dairesi müdür ya da bu yeminli mali müşavir ne kadar suçlu olabilir, ne kadar suçlanabilir? Kanımca burada tek tek insanları suçlamak yerine vergi iadesi sisteminin bir bütün olarak yeniden gözden geçirilmesi lazım. Yeminli mali müşavirlik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi lazım. Herkese yapabileceği görevler, gerçekleştirebileceği yetkiler verilmelidir. 

Sorumlulukta buna bağlı olmalıdır. Böyle bir şey yapmadan yeminli mali müşavirin hiçbir inceleme yetkisi olmadan (hiçbir şekilde inceleme yetkisi yoktur tebliğlerle getirilmiştir), uygulanması mümkün değildir, yasal olarak da yoktur. Yargının kararları da bu yöndedir. Böyle insanlara tabi ki her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. Her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. 

Önemli olan sistemin iyi kurulmasıdır. Standartlarının iyi konulmasıdır ve kötülerin ayıklanmasıdır. Ben şöyle düşünüyorum eğer bir ay içinde bir firma hatta iki sandalye bir masa bir firma bir trilyonluk vergi iadesi talebiyle yeminli mali müşavirin önüne geldiyse yeminli mali müşavir baştan bu talebi reddetmelidir diyorum. 

Ama herkes bunu reddetmeyebilir. Sistem iyi değilse suç işlemeye yatkın insanlar suçu gayet rahat işlerler. Bu açıdan KDV iadesi sisteminin yeniden 
gözden geçirilmesi lazım. Yeminli mali müşavirlik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bunun dışında şimdi asıl konuya gelmek istiyorum, söylemek 
istediğim şeylere gelmek istiyorum efendim. Ben Sayın Kızılot belki değinir diye düşünüyordum. Ama değinmedi, kendimi değinmek zorunda hissettim. Efendim 
yolsuzluk sabah ki oturumda da yolluluk yolunu bulmak ile kar-şılaştırıldı, kıyaslandı. Nedir, ne değildir diye. Demek ki tanım olarak henüz bir yere gelememişiz. 

Yolsuzluk esas itibariyle öyle sanıyorum ki yolunu bulmaktan geliyor. Bu da biraz daha amiyane bir tabirle dolandırıcılık oluyor. Efendim dolandırıcılık üç şekilde 
ortaya çıkar. Bir, vatandaş vatandaşı dolandırır. İki, vatandaş devleti dolandırır. Üç, devlet vatandaşı dolandırır. Nasıl oluyor demeyin. Olur efendim öyle bir olur ki, eğer devletin en yetkili kişileri devlet suç işlemez derse o devlet suç işler. 17 Ağustos depremini anımsayalım. Sabahleyin uyandık arabalarımıza geçtik, radyolarını açtık bekliyoruz nedir ne değildir diye dinliyoruz. Bakanlar Kurulu toplantı gece. İlk iş bir banka hesap numarası açılmasıydı. Utandım çok utandım. Böyle bir Bakanlar Kurulu tarafından yönetiliyor olmak çok zoruma gitti. Ne yapılabilir diye düşünülmedi. Banka hesabı düşünüldü. Gerçekten çok utandım. Yardım gidinceye kadar iki gün geçti. Çok utandım. Arkasından deprem vergileri geldi. Deprem vergilerinin nereye nasıl harcandığını bilebilme imkanı hiç kimsenin yok. Utanarak söylüyorum deprem bölgesinde yapılan yardımlarda, rüşvet döndü arkadaşlar. Kalıcı konutlar halen yapılamadı. Kalıcı konutlarda rüşvet döndü. Sabah burada hükümetin koalisyon ortaklarından birisinin genel başkan yardımcısı vardı. Sormak isterdim fırsat kalmadı olmadı. Kendisi burada konuşurken rüşvetle yolsuzlukla mücadele edilmesi gerekir derken, dışarıda onun partisinin mensupları ihale satıyorlardı. %12 peşin komisyon alınarak hem de. Efendim konuşmak kolay, yapmak zor. Ainesi iştir ki-şinin lafa bakılmaz diye. Hepsi hikaye. Biz toplum olarak yolsuz bir toplumuz. 

Birbirimizi dolandırıyor muyuz? Hayır diyebilir miyiz? Dolandırıyoruz. Devleti dolandırıyor muyuz? Dolandırıyoruz işte sabahtan beri devleti dolandırmayı konuştuk. 

Ama devlet bir taraftan batık bankalara on milyar dolar gibi bir parayı aktarırken diğer taraftan geçen yıl deprem felaketi bahane edilerek çıkarılan deprem 
vergilerinin bir kısmını tekrar vergileştiriliyor. Bu devletin vatandaşını dolandırmasıdır. Bu deprem vergisi değildir. Bu bankalara aktarılan paranın kayıt içindeki, üzülerek söylüyorum, kayıt içindeki mükelleften tahsil edilmesidir. Bana göre yolsuzluktur. Bana göre her şeyin birlikte tartışılması gerekir. Teşekkür ediyorum.

- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)

- Evet şimdi konuşmacılara yeterince söz verdik. Çünkü bizi uyarıyorlar. Konuşmacıların son bir kaç dakikalık katkıları olacak. Buyurun Sayın OYAN.

- OĞUZ OYAN (Öğretim Üyesi)

Teşekkür ederim. Bana soru olmadığı için haksızlık olacaktı doğrusu. Çok somut olaylar çerçevesinde girdiği için galiba ana nedenleri kaçırma gibi bir riski de taşıyor. 
Aslında bir kere Türkiye'nin bir üçüncü dünya ülkesi olduğunu unutmadan yaklaşmak gerekiyor meselelere. Bu toplum bir protestan toplumu da değil ve şunu hiç unutmamak lazım; dinin koyduğu yasaklar, cehennem, Tanrı korkularının falan eğer yolsuzlukları önleyici bir etkisi olsaydı, herhalde Ortodoks toplumlar, islam toplumları dünyanın en temiz toplumları olurlardı. Bu aslında bir kültürel bir ilişkidir. Eğer bu arada yasaklarla bu iş çö-zümlebilseydi, muhtemelen, Çin idam cezası veriyor rüşvete, herhalde en temiz toplum-lardan biri olurdu. Dolayısıyla bizim yasa-yasak ilişkisinde birbirinden türeyen kelimelerden farklı bir çerçeveyi düşünmemiz lazım. Yasakların yasak koyucu olmaktan önce kural koyucu olması, düzgün bir çerçeve çizmesi ve doğru yöntemler önermesi gerekir. Hemen buradan biraz önce Sayın TAŞDELEN'in gruplandırdığı yedi gruptan üç tanesine değineyim. Gübre pamuk meselesi. Doğru, yöntem koysanız olmaz. Nedir doğru yöntem? Dört milyon 
tarım işletmesine gübre iadesi yapmak yerine, dört tane firma vardır özel üre-tici gübre firması, onlara verirsiniz ve bunları denetlersiniz, nitekim bu kadar kolaydır. 

Nitekim şimdi ona tekrar dönüldü, öyle yapılıyor. Dört milyonla uğraşacak kapasiteniz yoksa buna hiç girmeyin. Pamukta da benzer şey ama şimdi Türkiye'de birlikleritasfiye eden politikalar, acaba nasıl kontrol edeceksiniz, gibi sorunlarınız var. Banka yolsuzluğu meselesine değineyim. Bu banka yolsuzluğu meselesi kişilerle sınırlı değil. Burada Türkiye'yi yönetenlerin sorumluluğuna şöyle bir kuş bakışı bakmak lazım. Birincisi, on beş on altı yıl öncesi 1983'ün sonunda vergi almak yerine borç almak politakası, 1989'da kısa vadeli sermaye hareketlerini serbest bırakma hiç bir kontrole tabi tutmadan ve 89 sonrasında Türkiye'deki bankacılığın istediği kadar yüksek maliyetlerle toplasın bu fonları daha yüksek maliyetlerle devlete satma garantisini elinde tutması. Üstelik de reel develüasyonlar olmayacağı garantisi ile, 94 hariç. Bu sistem böylesine çığrından çıkarıldı, yozlaştırıldı. 1993 sonu 94'de Türkiye'nin dışa açıldığı dolayısıyla, hem faizlerle hem kurlarla bir arada oynayamayacağını bile bilmeyen bir başbakanın faizleri bastırma operasyonu sonucunda Türkiye 1994 krizini yaşadı. Krizden nasıl çıktık? Krizden çıkış için aldığımız çözüm önlemleri krizi daha da ağırlaştırıcı bir çerçeve çizmiştir. 94 krizini yaratanlar iki önlemle çıktılar. Bir; sınırsız mevduata yüzde yüz güvence verildi böyle çıkıldı, 
ikincisi; gecelik faizlerde yüzde dört yüzleri aşan faizlerle çıktınız, üç aylık hazine bonosuna %50 net faiz verdiğiniz. Burada dolayısıyla bu %50'lik net faizleri 
bankalardan alan tasarruf sahiplerinin hiç mi günahı yok? Çok severek, güle oyanayarak almışlardı. Bu bankalar meselesi kendiliğinden olmadı. 
Bu önemli ölçüde döviz üzerinden açık veren bu bankalar acaba daha sonraki dönemde niçin yakından izlenmediler? Yani bütün bunların arkasında sadece bir tek tek şahıslara indirgenecek, iyi denetimlere sadece sınanacak bir olay yoktur. Burada mevzuatın Türkiye'de aslında her türlü sermaye üzerindeki denetimlerin 
kaldırılmasının getirildiği yoz bir çerçeve vardır. Bu durumda da sadece rantiyeleri suçlayan, onları töhmet altında bırakan bir söylem dahi yetersizdir. 
Çünkü Türkiye'de bu saadet zincirinin işlemesinin arkasında doğrudan doğruya Türkiye'nin büyük şirketleri vardır. En son 99'da en büyük beş yüz firmanın karlarının %219'u eğer faaliyet dışı alandan geldiyse. Yani devlet üzerinden bir reel faiz getirişi olmaksızın zarar ediyorlardı ise, o zaman bu işleyişin arkasında bütün bir sistemin mekanizmaları vardır. Dolayısıyla, bundan çıkış sadece üç beş banka ile sınırlı olamaz. O yüzden de galiba Türkiye'de ilk önce memura düşük ücret vermenin bir tasarruf değil çok yüksek bedelli bir olay olduğunun galiba farkına varmamızda da bir şeylere başlamamız gerekecek. Teşekkür ederim.

- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi sorulardan da anladığım kadarıyla son dönemde isimleri ile kamuoyuna yansıyan operasyonların izahat şekli konusunda sanıyorum tereddütler var. Bazı meslek grubundan insanlar, DGM savcılarının yazılı göz altı emri ile alınınca aynı meslek grubundakiler bir dayanışma içerisinde hep birlikte, sanki dosyanın içeriğini onlar biliyorlarmış, bütün ifadeleri okumuşlar, bütün belgeleri sahiplermiş gibi savunma mekanizmaları işletiyorlar. Kamuoyunda bir yanlış bilgilenme ortamı hazırlıyorlar gibi geliyor. Önce lütfen onu düzelteyim. Bazı kamu görevlilerinin katılım, olmadan yolsuzluk dediğimiz suç oluşmaz. Yani devlet hazinesine girmek üzere olan para ya da girdikten sonra harcanırken yapılan yolsuzluğun başka türlü yapılabilmesi mümkün değil zaten. Devlet dediğimiz soyut bir kavram. Devleti bizler oluşturuyoruz. Maliyecisi ile polisi ile başka bürokratlarıyla. Sonuçta mali işlem yaparsanız, devlet sizsiniz. Polis işlemi yaparsam, devlet benim. 

Yanlış mı söylüyorum. O zaman buradan hareket ettiğimiz zaman ben polis göz altına da aldım. Çünkü hukuk sistemi içerisinde belgeleri ile suçlanan insanların 
yapacağı tek şey var, yargı önüne gidip hesap vermek. Ha, sonuçta biz kesinlikle bunlar suçludur, mahkum olacak gibi bir iddiamız yok ki. Böyle bir iddiamız zaten yok. Ama burada neyi tartışıyoruz. Türkiye'yi rahatsız eden, bizleri rahatsız eden yolsuzluğu tartışıyoruz. Sebepleri tahlil edildi, katıldığımız katılmadığımız işaret edilennoktalar olabilir ama sonuçta tüm eksikliklerine rağmen bir mücadele de yapılıyor. Yoksa buraya niye geldik? Yani bu mücadelenin getirdiği gündem sebebi ile buradayız. 
Burada bizim eksiklerimiz de olabilir. Onları da tartışmaya hazırız. Doğru olan da budur zaten. Biz her şeyi dört dörtlük yaparız gibi bir iddiamız yok. İnsan unsurunun olduğu her yerde hata olabilir. Bu sizin yaptığınız işlemde de geçerlidir, bizim yaptığımız işlemde de geçerlidir. O zaman bu gerçeği hep beraber kavrayıp da belli bir sonuca gidersek sanıyorum daha sağlıklı sonuçlar, duygusallıktan uzak sonuçlara gideriz. Çünkü sonuçta yolsuzluk hepimizi rahatsız eden bir olgu. Hepimizin parası gidiyor o yolsuzluk yöntemleri ile. Burada hangi ismi verirsek verelim. Bizlerin parası gidiyor, bakın eksik maaştan yakınıyoruz ve uluslararası kuruluşların tespitlerinde de var. Doğrudur. Sebeplerden birisi de kamu görevlilerine ödenen eksik ücretler. O zaman bu uluslararası literatürde de artık kabul görmüş bir sebepse, Türkiye için 
de geçerli bu. Ama kısır döngü içerisinde baktığımız zaman niye eksik ücret alıyoruz? Çünkü hazinede fazla para yok. Bize dağıtılacak kadar para yok. Yani bize gelene kadar para bir yerlere gitmiş oluyor. Ya gelmeden gitmiş oluyor yolsuzluk yöntemi ile ya geldikten sonra bir kaç kişi alıyor. Bu gerçeği gördükten sonra sanıyorum sorun zaten kendiliğinden halloluyor. Doğru tespitler yapma şansımız daha fazla yükseliyor. Tekrar ediyorum, planlı operasyonlar mevcut yasalar çerçevesinde 4422 sayılı yasa çerçevesinde ağırlıklı olarak yapılıyor. Bu yasa kapsamına girmediği değerlendirilen operasyonlar, Türk Ceza Yasasının 313-314. maddesi yani suç işlemek için teşekkül oluşturma maddesinde yapılıyor. Her ikisi de DGM kanun kapsamında yargıla¬ma gerektiren suçlar ve DGM savcılarından ve DGM yedek hakiminden alınan kararlar ile oluyor Hiç kimsenin koluna rasgele girmiyor polis. Şimdi kola girme diye bazı yazı¬lar çıkıyor da oradan söylüyorum onu. Yani hiç kimse rasgele göz altına alınmıyor, planla operasyonlarda. Rasgele göz altına alma olmasın diye de en az üç ay süreli bir araştırma yapılıyor, iddialar hakkında, ne kadar doğru, ne kadar yanlış ve teknik konusuna göre de mutlaka Maliye Bakanlığında resmi şekilde, DGM savcısını talebiyle ama İçişleri Bakanının talebi ile maliye müfettişi ya da o konuda uzmanlar talep ediyorlar ismen. Geliyorlar, başlıyorlar ve DGM savcının emrine giriyorlar. Teknik konular takdir edersiniz ki adli sistemimiz içerisinde de her teknik konunun hakim, savcı tarafından doğru şekilde bilinmesi gibi bir zorunluluk yok. O yüzden bilir kişilik sistemi var zaten. Bilen kişiler geliyorlar, raporunu yazıyorlar. Eğer işin gümrük boyutu ağırlıklı ise gümrük müfettişleri geliyorlar, gümrük müfettişleri raporu yazıyorlar. Ondan sonra sorumlular ismen belirleniyor. Gümrük müfettişi diyor ki burada şu zanlılarla şu gümrük personeli de bu suça karışmış. Bunların soruşturulması gerekiyor, diyor. 

Bazı vergi dairesi görevlileri altını çizerek söylüyorum onlar da rasgele alınmadılar. Önce maliye müfettişi rapor verdi daha sonra DGM savcısı yazılı göz altı emri verdi. 

Hiç kimse rasgele alınmaz. Alınamaz da, çünkü memur yargılaması ile ilgili özel yasa var. O bile demin tartışıldı doğrumudur, yanlışmıdır diye. O yüzden şundan emin olunuz ki, hiç bir kamu görevlisi suçlanan hiçbir kimse bu planlı operasyonlar sebebi ile rasgele alınmamıştır. Üç aylık bir hazırlık aşamasında deliller değerlendirilmiş DGM savcısının bizzat yazılı göz altı emri vermesi daha sonra da DGM yedek hakimliğinin ev ve iş yerlerinde arama yapılması için mahkeme kararı vermesi üzerine yapılmıştır. Bunların hepsi hukuk sistemi içerisinde, hukuka uygun yapılan işlemlerdir. Ama bu konuyu gündeme getiren yazarlar ya da bu konuyu seslendirenlerin kaç tanesi onlarla ilgili suçlama dosyasına vakıf oldular tamamına. 

Çünkü hazırlık soruşturması gizlidir. Bu gizlilik içerisinde iddianame yazılmadan buna ulaşmak, tamamına ulaşmak zaten mümkün değildir. O zaman iddianame 
yazılır, her şey gün ışığına çıkar, kimin ne ile suçlandığı iddianamede yazar ve aleniyet kazanır. Ondan sonra belki daha kolay tartışabiliriz konuları. 

Teşekkür ederim.

- RECEP YAZICIOĞLU (Merkez Valisi)

Üç tane çocuk IMF'ye hayır diye bir gösteri yapar. Üç yüz tane polis bu üç tane çocuğun üzerine büyük bir aşk ile şevk ile hücum eder. Demin dedim ki devlet 
halkından halk devletinden korkuyor. Şimdi korkunun egemen olduğu bir toplumda biz burada tartışıyoruz. Ve gördük ki neredeyse iş ortada kalıyordu. Eğer burada tartıştığımız konuların tüm tarafları burada olsaydı iş ortada kalacaktı. Aslında iş ortadadır. İş ortada olduğu için zaten iş ortadadır. Çünkü burada şu sonuca vardık. Sistemin sorgulanması gerekiyor. Mesela en basit demin söylendi mali sistem, KDV vesaire. Türkiye'de oto kontrol yok. Birde parlamentodan bahsetti değerli konuşmacılar ortada parlemento yok. Ortada liderler zirvesi var. Parlamento yok, hatta hükümette yok. Biliyorsunuz otuz beş tane bakanı olan hükümet bizde var. Çünkü biz dünyayı yönetiyoruz. Kadınlardan bile sorumlu bakanımız, hava tahminleri yapan bakanımız var. Şimdi bunlara beyaz imzaya atılıyor. Bu ne demektir? 
Çünkü liderler zirvesi bunlara güvenmiyor. Güvenmediği adam niye bakan oluyor? Şu memleketin haline bak. Kendi güvenmiyorsa biz niye güvenelim be kardeşim! 

Bunlar tabi ki genelde kuvvetler ayrılığı prensibi. Türkiye'de kuvvetler birliği var, niye? Çünkü tarihten geliyor bu. Cemaatçi bir toplum onun için. Şimdi Hızır 
aleyhisselamı bekliyoruz. Dumanımızı attıracak diye. Adliye ile polis arasındaki ilişkiye bakalım şimdi. Polis diyor ki "ben gönderiyorum bunlar bırakıyor" diyor. Adliye diyor ki "kardeşim bunlar delil getirmiyor." İş ortada kaldı. İş nasıl çözülür burada? Polisi ikiye bölmekle. Adli polis, idari polis. O zaman savcıda direk sorumlu olacak. Savcı bekliyor gelsin birisi. İşte demin çok değerli dostumuz haklı olarak raporlar dedi. Doğru böyle gidiyor bu işler ama Susur-luk'un da raporu var biliyorsunuz. 

Ama o iş unutuldu. İrticaya başladığımız bir beş altı yıl oldu değil mi? Bu beş altı yılda İrticaya karşı verdiğimiz mücadeleyi acaba bu vurgun ve soygun ekonomisi için verseydik ne olurdu Türkiye'de? Her Milli Güvenlik Kurulu toplantısında irtica ile verilen mücadelenin aylık sonuçlan izleniyor değil mi? Bakın DGM görüyormuş bu vurgun soygun ekonomisini DGM ile ilgili herhalde niye? Çünkü DGM nedir, Devlet Güvenlik Mahkemeleri. Demek ki devletin güvenliği ile ilgili bu. Peki devlet güvenliği ile ilgili ise Milli Güvenlik Kurulumuz son altı ya da beş yılda bu irtica ile başladığımız günden itibaren acaba kaç sefer bu vurgun soygun madem ki devlet güvenliği ilgilidir bu çünkü o mahkemeye gidiyor. Şimdi bunlar böyle bakılıyor, ortada devlet büyükleri dolanıyor. Güzel laflar söylüyorlar. Televizyonlarda hergün devlet büyükleri beynimizin içine giriyor. Bunlarla yatıp bunlarla kalkıyoruz. Büyük adam, büyük projelere imza koyan insandır, her alanda. Vurgun soygun konusunda da. Demin trafikte dediler ki suçlu okullardır. Demin ki hesaba göre bir trilyon dolar yağma olmuş bu memlekette son on beş yılda, yirmi yılda. Bu yağma olmasaydı Türkiye'nin alt yapısı biterdi. Yani demir yolları, deniz yolları, hava yollan, kara yolları, sağlık eğitim biterdi. Bu sağlıklı bina üzerine de sağlıklı bir toplum oturmuş olurdu. Şimdi siz bunların hiç birini yapmadığınız zaman ne oluyor sonunda. Şimdi İsveç'li bir bakan akrabasını işe almış. Ertesi günü memurlar göreve gitmiyor, halk sokağa çıkıyor. Bakan istifa ediyor. Demek ki sokağa çıkmak gerekiyor. Ama üç tane polisin üzerineüç yüz tane polis giderse millet bu sefer izin verilmiyor. Yargıtay Başkanına İstanbul Valisi izin vermedi konuşmak için. Bu karanbole gitti. Şimdi devlet tabi izin vermez.  İzin mi verecekti birde. Çünkü bu iş öyle bir kilitlenme hadisesidir ki izin nasıl verecek? İzin veremez ki. Onun için toplumu baskı altında tutmak gerekiyor ki halbuki meydanlar dolsa ve bizim işçiler ücret istemeseler demin burada çok güzel ifade edildi. 

Dedi ki para yok. O zaman sistemin sorgulanması lazım gelen işçiler hükümetten para istiyorlar. Zil takıp oynayarak. Sistemi sorgulayın kardeşim. Siz en büyük sivil toplumsunuz ama sendikalarda devlet dairesi olmuş. Üniversiteler, belediyeler devlet dairesi olmuş. Devlet, devlet, devlet. İzin veren devlet, defter düren yönetim devlet. Ne diyor? Daha az devlet daha iyidir. 

Bu genel bir kural. 

Biz bu kuralları hükümet uzaktan yönetim yerinden olur. Kamu harcamalarının %50'si yerel idareler eli ile yapılsa diyeceksiniz ki en büyük vurgun şimdi yerel 
idarelerde oluyor. Doğru. Ama yerel vergi olmadığı içindir bu. Şimdi yerel vergi dediğiniz zaman maliye bürokrasisi efendim devletin bu vergilerini tekli prensibi 
var, önce bizim okeyimizden geçecek. Hayır. Yerel vergi verdi mi bir adam otokontrol başlar, kamu harcamalarının yarısı da yerel meclisler tarafından yapıldığı zaman bakın sisteme geldi iş. Bir yönünü aldım. Yapıldığı zaman takip başlar. Çünkü cebinden para çıkmış. Cebinden şimdi para çıkmıyor. Banknot matbasından basılan para belediyelere geliyor. Onlarda merkezin yaptığı yolsuzluk ne kadarsa onlarda o kadar devam ediyor bu işe. Ama yarın halkın cebinden çıksın bakalım ne oluyor anyayla konyayı görürüz o zaman. Şimdi siz sistemi iyi dizayn etmezseniz bu işlerin sonunda biz burada şimdi bağcıyı dövüyoruz. Yani sivrisinek dendi çok güzel. Bataklık kurutmak, kim yapacak bunu? Böyle bir program bugüne kadar din, imanı topluma satan partiler, milliyetçilik satan, Kürt Türk satan, laiklik satan partiler yerine program ve proje ve sistemle ilgili detaylı seçim kanunu, siyasi partiler kanunu, anayasa. Anayasa devleti koruyor, halkı korumuyor. Böyle bir şey olur mu? Ceza kanunu devleti koruyor. Herkes devleti koruyor. Devlet neyi koruyor? Kendini koruyor. Hayırlı uğurlu olsun.

- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)

- Teşekkür ederiz Sayın YAZICIOĞLU, Efendim bize ayrılan süreyi hayli aşmış bulunuyoruz. Mahmut hocanın da eğer ekleyeceği bir şey yoksa.

- MAHMUT ASLAN (Öğretim Üyesi)

Hemen bir kaç cümle ile sona erdirmek istiyorum konuşmamı. Zihniyet de en az ceza yaptırmak kadar önemli yani işin kültürel boyutu, zihniyet boyutu da önemli. 
Bir gecede değiştirilebilecek bir şey de değil bu. Ama cezai yaptırımları, mali yaptırımları uyguladığımız kadar zihniyet ve kültür değişimini de bu konuda yolsuzlukları engellemede göz önünde bulundurmalıyız, diye düşünüyorum. 

Teşekkür ederim.

- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)

- Efendim panelimiz burada sona ermiştir. Hepinize katılımlarınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Ayrıca değerli panalistlere de katkılarından dolayı çok 
teşekkür ediyoruz. Hepinizden son bir kez değerli panalistler için kuvvetli bir alkış istiyorum. 

Teşekkür ederiz.

***

YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 12


YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE  BÖLÜM 12



- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)

Teşekkür ederim hanımefendi. Şimdi ben hassasiyetinizi anlıyorum ama burada panelin başından beri konuşulanların hiçbiri yargı kararına dayanmıyor. 
Herkes herkesi burada çok rahatça töhmet altında bırakabiliyor. Kaldı ki ben yargı kararına dayanan bilgiler vermedim burada. Ben adliye sicil müdürü de değilim. 
Ben konuşmamda da söyledim polis kayıtlarına giren bilgilerden edindiğim izlenimleri aktardım ve bunlar vakadır. Şu anda tutuklu yargılanıyor bazı personel. 
Bu eğer töhmet altında bırakmaksa onu sizin takdirinize bırakıyorum. Bu hem İzmir'den Bursa'daki operasyonlarda tutuklu yargılanan bazı personelle ilgili bir 
değerlendirmedir. 

Teşekkür ederim.

- DİNLEYİCİ

Halkla ilişkiler ve eğitim birimi uzmanıyım. İki sivil toplum örgütü adına buradayım. Birincisi Ankara Halkla İlişkiler Derneği eski kurucusu ve başkanıyım. 
Diğeri de Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi Halkla İlişkiler Başkanı olarak. Benim sorum öncelikle Mahmut Arslan'a. Ben bir eğitimci olduğum için 
öncelikle bu yolsuzluklarla mücadelede Sayın Arslan aileyi en son cümle olarak aileden gelen eğitimle desteklemeli dedi. Tabi katılıyorum da acaba öncelikli 
sırada olması gerekmez mi? diye düşünüyorum. Çünkü hepimizin bildiği gibi kültürümüzde var, nedir o? Bir davranış bilimi olan üç disiplinin oluşturduğu psikoloji, sosyoloji ve de antropolojinin incelediği kültür ailemizde bize veriliyor. Yani insan sıfır kültürle doğarken yaşadığı sürece onu ediniyor. Öyleyse biz ailelerimizden başlamalıyız diye düşünüyorum bu işe. Çünkü düşünelim efendim kü-çükcükken çocuk ilkokula başladığında evine döndüğünde anne en büyük etken, çocuğun yetişmesinde. Çantasında bulduğu bir fazladan kalem, bir silgi, bir defterin nereden geldiğini sormazsa o çocuk ileriye dönük olarak nasıl yetişir? Yani biz denetimimizi aileden başlatalım derim. İyi aile ve aile bireyleri yetiştirirsek ileride gençliği ve de bugünün bürokratlarını oluşturacak yani toplumu oluşturacak o kesimin evlatları önce ailede bu terbiyeyi almalı diye düşünüyorum. Çünkü eğitim başlı başına bir olay. Okullarda biz öğrenim görüyoruz efendim. Maalesef eğitim alamıyoruz. Eğitim ailede başlıyor. Belki ilkokulda sadece biraz veriliyor. Ben bu yönde liselerde böyle bir iş ahlakı çok güzel tabi eğitim verilmesi. 

Aynı zamanda kamuda da görev yapıyorum. Bu kamuda zamanında bizlerde hizmet içi eğitimler, halkla ilişkiler eğitimleri verdik. Ben halen birkaç üniversitede bu konuda part time derste veriyorum. Ama diyorum ki öncelikle eğitim ve bunu aileden başlatalım. Tabi ki sivil toplum örgütleriyle üniversitenin birlikteliği çok önemli diyorum ve liselerde bu derslere başlayarak iyi aile bireyleri yetiştirelim. İyi aile bireyleri ileriye dönük toplumumuzu oluşturacak kültürlü, aydın, ahlaklı insanları oluşturacak. Bu konuda acaba sizler üniversite ve sivil toplum örgütleriyle bir girişimde bulunmanız söz konusu mu? Tabi bunu meclise de aktarmak üzere. 

Yani bir yasaya dönüştürmek açısından. Birinci sorum bu. İkincisi de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na olacak. Sayın Kılıçdaroğlu da devletin şeffaf olmasından söz etti. 
Doğrudur katılıyorum. Ama her şeyden önce vatandaşın bilgi edinme hakkı olan bu hakkı anayasal hakkımız acaba yeterince bunu yerine getirebiliyor muyuz? 
Ya da hangi ölçüde getirebiliyoruz? Oysa pek çok engellerle karşılaşıyoruz. Çünkü biz bilgi edinme hakkı doğrultusunda hangi merciye başvurduysak bunun yanıtını alabildik mi efendim? Sanmıyorum. Ben kendi adıma söylüyorum her konuda bir engelle, bürokratik engelle karşılaşıyoruz. Her şeyden önce bunu nasıl çözeriz? 

Teşekkür ediyorum.


- MAHMUT ARSLAN (Öğretim Üyesi)

Sorunuz için teşekkür ediyorum. Öncelikle aile hakkında yaptığınız konuşmanın, aile hakkında verdiğiniz önemi tamamen buna katıldığımı söylemek isterim. 
Gerçekten çok önemli. Aile ve konuşmamda belki aileye çok yer vermedim. Ancak dikkat ederseniz kültürel farklılıklardan söz ettim. Yani Kuzey ülkeleriyle 
İskandinav ülkeleri Angosaksan ülkeleriyle bizim ülkemiz arasında, orta doğu ülkeleri arasındaki temel farklılıktır ve bu kültürel farklılık aileden gelen eğitimle 
maalesef farklılaşıyor ve aileden gelen eğitim kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Örneğin bir işi dürüst, zamanında, dakik ve gereklerine uygun olarak yapmayı temel alan viktorya derleri denen o protestan iş ahlakı değerleri belki iki yüz yıl önce İngiliz toplumunda çok dindar olan insanlar tarafından ailelere geçirildi, çocuklarına geçirildi. Bugün belki hiç bir dini inancı olmayan kişiler o terbiyeyi ailelerinden alarak bugün yine belli bir iş disiplinine sahip olmak şeklinde bir tutum, bir davranış içerisine girdiler. Şimdi okul bunu nereye kadar yapabilir? Okul bir yere kadar yapabilir. Ancak okullarında bir ülkenin kültürünün değiştirilmesinde etkili olduğuna inanıyorum. Bakın bir örnek vermek isterim. 1571 yılında İstanbul'da Hollanda büyük elçisi olarak görev yapan bir diplomat Hollanda Krallığına Türkiye'yi anlatan bir rapor yazıyor. Bakın bu ülke de zafere karşı büyük bir alışkanlık ve dayanıklılık var diyor. Çalışmaya karşı büyük bir istek ve şevk var. Çok disiplinli, çok düzenli ve çok organize olarak çalışıyorlar. Böylesine büyük bir çalışma ahlakına sahip bir toplum karşısında hem Hollanda'nın hem de Avrupa'nın yapabileceği hiç bir şey yoktur. Biz nasıl bir sonuç bekleyebiliriz ki? Çünkü bizde diyor lüks, israf ve yolsuzluk ve tembellik almış başını gidiyor diyor ve biz Osmanlının Türkiye'nin bu durumu karşısında ne bekleyebiliriz, diyor. Bakın 1570'lerde Türkiye'nin iş ve meslek ahlakı bu seviyedeyken Osmanlının düşüşüyle birlikte bu ahlakta düşüyor. 
Bu ailelere de yansıyor. Yine görüyoruz ki Atatürk reformlarıyla, devrimleriyle ülkede büyük bir çalışma ahlak konusunda da büyük bir atılım yapmak istiyor. 
"Türk milleti çalışkandır" diyerek ne demek istiyor? Bir eksiklik görmüş ki öyle diyor, bir hedef gösteriyor. Neden and içerken "Türküm, doğruyum, çalışkanım" 
diye çocuklara and içiriyoruz. Bütün bunlar bizdeki bir eksikliğin telafisi sebebiyle o dönemin yöneticileri tarafından verilmeye çalışılmış. Ama tabi ki binlerce 
yıllık bir kültürün olumsuz etkilerini bir anda ortadan atmak mümkün değil. Liselerde ahlak dersinin verilmesi konusunda size katılıyorum. Ancak bir iş ahlakı olarak değil de genel bir ahlak felsefesi anlamında, bir etik dersi anlamında verilmesi gerektiğine bende katılıyorum ve üniversite olarak bu konuda ne yapabiliriz? 
Bizim yapabileceğimiz ancak mesleki konularda eğitim vermek olabilir ve eğitim fakülteleri belki bir konularda Milli Eğitim Bakanlığına bir takım öneriler götürebilirler diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.

- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK Başkanı)

Efendim bende sorunuza teşekkür edeyim. Devletin saydamlığı gerçekten çok önemli. Yurttaş olarak sorgulama hakkımızı kullanmamız açısından. Başbakanlığın Web sayfasında yurttaşların bilgi edinme hakkı ile ilgili bir kanun tasarısı var. Bu tasarı yayınlanmış durumda. Burada çok eksiklikler var. Yani bu yasa çıksa da devlet saydam olmuyor. Çünkü devlet saydamdır diyor ondan sonra başlıyor efendim şu, şu, şu ama onlar nedir belli değil. Bunlar yasaklanabilir ilgililer tarafından. 
Batıda yurttaşların bilgi edinme hakkıyla ilgili yasalar var. O yasalarında aynen bizim ülkemizde uygulanmasını isteyelim ki yurttaş olarak bizim gidip kapı kapı 
dolaşmamıza da gerek yok. Teknoloji gelişti. Evimizden bile kamunun bilgilerine ulaşıp yorum yapmalıyız, çalışmalıyız, sivil toplum örgütü olarak tartışmalıyız. 
Bakın Adalet Bakanlığı bütçesi, Sağlık Bakanlığı bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 80'den bu yana kan kaybediyor. Sürekli düşüyor, genel bütçe içindeki 
harcamaları sürekli düşüyor. Nereye gidiyor o para? İç borç faizi %82.6'ya ulaştı. Yani 65 milyon insan 40 bin aileye çalışıyor. Onlara para aktarıyoruz biz. 
Bunu nasıl elde edebiliriz? Bunu ancak zor bela bin bir güçlükle gidip işte şuraya buraya yalvararak elde ediyoruz. Ama bu bilgilerin kamuoyuna açıklanması lazım ki bizlerde ülkenin nereye gittiğini veya nasıl gitmesi gerektiği konusunda yorum yapalım. 

Teşekkür ediyorum.

- DİNLEYİCİ
- Sayın Şevket Taşdelen yolsuzlukları sınıflandırdı. Ben ona bir ekleme yaparak sormak istiyorum. Yolsuzluklar çoğunlukla paramızı götürür. 
Giden paranın telafisi geçte, güçteolsa mümkündür. Ama bir yolsuzluk var ki telafisi mümkün değildir. Yüreklerimizi yakan trafik canavarları yetiştirmekle uğraşan sürücü kurslarından söz ediyorum. Sokaklara ehliyetli yani yasal canavarlar salarken sadece kazançlarını düşünen bu kurumlara kimdur diyecek? Trafik suçluları ile uğraşmak sinekleri öldürmeye benziyor. Önemli olan bataklığı kurutmaktadır. Yani hiç kursa gitmeden ehliyet alan gençleri trafiğe salan bu bataklıklara neden karışılmıyor? Sürücü kursu ve devamlı olan sınavları yetersiz buluyorum. Daha ciddiye alınması gerekmez mi diye düşünüyorum. Bu konuda ilgili olan birisivarsa cevap verebilir. 

Teşekkür ederim.

- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)

Teşekkür ederim. Şimdi ülkemizde tabi ben kayıtlarımıza giren Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi olarak kayıtlarımıza giren yolsuzluklardan hareketle olay niteliklerinden hareketle bir sınıflandırma yaptım ve bunu yaparken de eksik yada fazla olabileceğini ya da farklı düşünebileceğimizi söylemiştim. 

Teşekkür ederim. 

Siz bu anlamda katkıda bulundunuz. Gerçekten benim sınıflamamın aslında gruplamamında bir anlamda doğruluğunu sizde teyit ettiniz. Yani suçun niteliğine göre isim alıyor bir anlamda bizim ülkemizde yolsuzluklar. En azından biz böyle adlandırıyoruz kendi aramızda konuşurken. Bakın sizde yolsuzluğun yapıldığı alana göre bir isim verdiniz haklı olarak. Sürücü kurslarındaki yolsuzluk dediniz. Nasıl gümrük, ihale yolsuzluğu gibi isimlendirmişsek. Dediğiniz doğru. O alanda da bir yolsuzluk olabilir. Ama şimdi tabi ki bu tip şeyleri basında ya da bu tip toplantılarda gündeme gelen yolsuzluk türlerini biz bir iddia olarak, bu konuda çalışılması gereken bir alan olarak değerlendiriyoruz. Biz hiç kimseyi çalışmaları olgunlaştırmadan, bu konuyla ilgili yolsuzluk belgelerini ortaya çıkarmadan savcının önüne götürecek kadar delile ulaşmadan kimseyi suçlamıyoruz. Bu anlamda ben bu sorunuza aynı zamanda da bir bu alanda yapılan yolsuzlukla ilgili bir ihbar kabul edip notumu aldım. Teşekkür ederim. Buradan hemen şunu açıklamak istiyorum; biz hiç bir ihbarı; bu basında yer alan ihbar olabilir, bu şekilde ihbar mektubu şeklinde kamu kuruluşlarına gelen ihbar olabilir. Şundan emin olun ki ihbarlar teyit edilmeden kesinlikle hiç bir hareket yapılmıyor ve insanlara hiçbir soru sorulmuyor. 
Bunun en önemli teyidi de yansıyan isimle "paraşüt operasyonunun" hazırlık aşaması dört ay sürmüştür. Halbuki o konuyla ilgili ihbarlar basında yer aldığı hali en az dört ay öncesidir. Dört ay özel bir ekip bu iddiaların ne kadarı doğru, kimler sorumlu, işin içinde kimler var? Titiz bir çalışma yapıldı; DGM savcısının bizzat katılımıyla, onun bilgisi dahilinde. Bunlar test edildi ve bazı belgelere ulaşıldı, teyit edici bilgilere ulaşıldı. Ondan sonra operasyon yapıldı. Bu anlamda da sizin verdiğiniz bu bilgileri yapılacak bir hazırlık çalışmasında değerlendirilebilir diye düşünüyorum. 

Teşekkür ederim.

- DİNLEYİCİ

Efendim Maliyeden Gelirler Genel Müdürlüğünden bir hanımefendi bir şey konuştu, Şevket Beyde bir şey söyledi. Şu anda dikkatimi çeken bir şey var. Yurtdışından gelen bir fakstan bir cümle okumak istiyorum. Devleti soymak için hazırlanan naylon faturaları onaylayan ve yönlendiren devletin memurları değil mi? 
Devlet memurlarının bilgisi ve onayı olmadan Türkiye böyle şekilde soyulabilmesi mümkün mü? Daha üç hafta önce tümü memurlardan oluşan sayım memurlarının yerel yöneticilerle işbirliği yaparak nüfusumuzu 75 milyona çıkartmadı mı? İşte bu Cemalettin Kaplan'lar, Metin Kaplanlar yurtdışına gidip yeşil ay yıldızlı pasaportla yurdışına çıkıp, Türkiye'yi yıkmak isteyenler bunlar değil mi? diye hakikaten çok ciddi. Memur soyduğu devletten ne istiyor, zam mı istiyor? Oda çok kızmış. 
Zam istemesin diyor. Bu arada bu ayrı bir olay. Şevket Beye soracağım. Bu son olaylarda kaç gümrükçü tutuklandı? Benim bildiğim Gaziantep'teki paraşüt 
operasyonu ile ilgili olarak oranın defterdarı çok önemli bir il'e terfi etmiş gibi Mersin'e nasıl atandı? Yine bir ihbar mektubu var elimde. Kalemli, Meclisle ilgili 
suistimal-den yargılanıyor. Olimpik yüzme havuzu olan sadece devletten aldığı maaş dışından başka geliri olmayan bir kişi, nasıl Mesa'dan daire aldı 500 bin 
dolara? Rayiç bedeli, tapudaki satış değeri nedir? Peşkeş mi yoksa vergi kaçırma mı söz konusudur diye soruluyor. Bu arada Sayın Kızılot'a da bir şey söyleyeceğim. 
İki üç unsur veriyorum. Çünkü bunlar çok önemli. Şemiler ile ilgili İmpeks Bank'ta zaman aşımına uğradı dava düştü dedik. Eski bir banka ve kambiyo genel müdürü bana diyor ki; işte mahkemeler bakan tarafından imzalanmayan suç duyurularını iade ederler. Suç duyurusunda bulunarak dava açılır ve müsteşarlık davaya hukuk müşavirliği vasıtasıyla müdahil olur. Diyor ki ben böyle bir zaman aşımına bizim elimizden giden şimdiye kadar hiç bir davanın zaman aşımına uğradı-ğını geçmişte bilmiyorum. Bu zaman aşımı nedeniyle davanın düştüğü haberi diyor siz ben bu konuda da yazı yazmıştım. Doğruysa ortada araştırılması gereken çok ciddi bir konu var. Bunu teknik önlemde öğrenmek istiyorum. Zaman aşımına uğrayıp hakikatan Emlak Bankasını soyanlar, Civan'lar falan hakikaten böyle kurtulmuşsa? 
Bir yetkili merci var mı? Teşekkür ediyorum. Ben hanımefendiden bir cevap bekliyorum. Yani burada o vergi iadelerinin alınmasını onaylayın defterdar sonradan terfi edilircesine Mersin'e gidiyor. Çok gariptir arkasından bütün hayali ihracat firmaları da Mersin'e taşınıyor.

- DİNLEYİCİ

Efendim burada vergi dairesinin nasıl çalıştığını bilenler söylemek istediklerimizi çok ayrıntılı bir biçimde anlayacaklardır. Vergi dairesi çalışanları dendiği zaman vergi dairesi müdürü ve orada çalışan memurlar kastedilmektedir. Vergi dairesi müdürünün son olayları örnek alırsak yetkileri yeminli mali müşavirin raporunu yedi gün içerisinde onaylamak şeklinde sınırlandırılmıştır. Yeminli mali müşavirler naylon faturaları ve o incelemeyle ilgili bütün konuları inceleme durumunda olan kişilerdir. 
Vergi dairesi müdürünün böyle bir yetkisi yoktur. Vergi dairesi müdürü sadece yasalarla ve yönetmeliklerle bu yedi gün içerisinde bunu onaylamak zorunda olan bir otomatik mekanizmadır ve yedi gün içerisinde onaylamadığı takdirde çete mensubu musun? diye yargılanabilecektir. Benim söylemek istediğim buydu. Ben defterdarın ne tarafa atandığı ve hangi siyasi etkilerle, idari yetkilerle olduğu konusunda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum. Çünkü bu benim şu anda soru sorduğum sıfatımla ilgili bir olay değil. Ancak ben şunu belirtmek isterim; vergi daireleri bugün Türkiye bütçesinin gelirlerini toplayan çok önemli bir uç noktadır. Bu noktayı çok fazla tahrip etmeyelim diye düşünüyorum. Bu sabahki oturumda ve öğleden sonraki oturumda yapılan eliştirilere canı gönülden katılıyorum. Elbette Türkiye'de bir yolsuzluk var ve de bu yolsuzluğun ayağının bürokrasi ve siyaset olduğu açık. Ancak bunu vergi dairesine indirmemiz vergi dairesi bürokrasisine indirmemiz oldukça 
haksızlık olur diye düşünüyorum. Elbette vergi dairesinde de bazı yolsuzluklar vardır. Bunu tam bağlantılı bir neden olarak söylemiyorum. Ama vergi dairesi müdürleri 350 milyon lira maaş almaktadırlar. Bugün İstanbul ve Ankara'da vergi dairelerini büyük vergi dairelerini demiyorum ortalama matrah hacimleri katrilyonlardır. Bu insanlar 350 milyonla o vergi dairesinde çalışanlar 120-150 milyon ile çalışmaktadırlar ve de ben herhangi bir mesleki taassupla söylemiyorum. Vergi dairelerinde Şevket Beye de sorumu sorarken onu söylemek istedim. Yargıyla sonuçlanmış yolsuzluk rakamları yok denecek kadar azdır. Bunu Türkiye genelinde başka kurumlarla karşılaştırdığımız zaman görebiliriz demek istiyorum. Bunu mesleki bir taassupla söylediğimi zannetmeyin. Son olaylarda üç tane vergi dairesi müdürü henüz tutuklu 
durumda bulunabilirler ama yargı sonucu alınmamıştır. Kamuoyuna bunları bu şekilde aksettirdiğimiz takdirde zaten zor bir konu olan vergi ödeme konusunda çok çeşitli tereddütlere düştüğünü görüyoruz mükelleflerin. Yani bir olayı tartışırken bazı kurumlan çok fazla yıpratmayalım diye düşünüyorum. Ama biz burada en son bakmamız gereken noktaya bakarak kamuoyunun önünde onları suçlu olarak lanse edersek bunun haksızlık olacağını düşünerek ben bir tepki gösterdim ve de Sayın Şevket Taşdelen'in de belirttiği gibi olay henüz yargıdadır. Tutuklu olmaları onların suçlu olduğunu göstermez. Belki de suçludurlar. Yani bende yargı sonucu olmadan onları savunan bir durumda değilim. Ancak ben mekanizmayı size söylüyorum. Vergi dairesi müdürünün yetkileri hayali ihracat olaylarında sadece iadeyi yedi gün içinde ödeme zorunluluğu şeklindedir. Hiç bir zaman orada ne bir vergi incelemesi, ne bir fatura incelemesi vergi daire müdürünün bugün gümrükler çerçevesinde ve diğer ticari işlemler içerisinde yapabileceği bir iş değildir. Bu teknik bir olaydır. Bunu maliyeciler bilir, benim ne demek istediğimi anlarlar. Şimdi biz deminden beri söyleniyor işte sivrisineklerle uğraşıyoruz falan gibi. Tabi ki meslaktaşlarım son derece şerefli bir iş yapıyorlar. Onlara böyle bir yakıştırma olamaz. Ama vergi dairesi çalışanlarım suçlanması gerçekten büyük haksızlık. Elbette onların içinde de bir takım yolsuzluklara karışanlar olabilir. Ama tüm vergi dairesi çalışanlarını Türkiye'deki bütün vergi dairelerini bunun içine kalamayız.

- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)

Özür dilerim. Şimdi diyalog gibi olmayacak çok özür dilerim burada bir saptama yapmak istiyorum yanlış anlamalara engel olmak için. Şimdi eğer mahkeme kararı arayarak eğer bir şeyi tartışacaksak buradaki toplanmamızın hiç bir amacı yok. Çünkü konuştuğumuz konuların hiçbirinin yargıda sonuçlanmış hali yok. O zaman neyi tartışıyoruz burada. Yani tartışmamızın bir anlamı yok. Eğer yargı kararı olmadan bu konuyu konuşmayalım diyeceksek, polisi suçlamayalım, gümrükçüyü suçlamayalım, vergici hiç konuşulmasın, yeminli mali müşavir hiç konuşulmasın. Ama şunda o zaman hemfikir değiliz demektir. Yolsuzluğun ben bir tarifini yaptım sunuşum da. Dedim ki bazı kamu görevlilerinde maalesef katılımıyla işlenen bir suçtur dedik. O zaman önce bunu tartışalım. Diyelim ki hayır sizin tarif ettiğiniz yolsuzlukta hiçbir kamu görevlisi yoktur. O zaman ben sözlerimin hepsini geri alacağım.

- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)

- Efendim ben Sayın konuşmacılara bir iki soruyu daha yanıtlandıktan sonra son sözlerini ifade etmeleri için tekrar bir süre vereceğim. Yalnız izin verirseniz 
Sayın Bayer'in birsorusu vardı bana yönelik. Müsadenizle onu bir cevaplandırmaya çalışayım. Sayın Yalçın Bayer hepinizin de bildiği gibi Hürriyet gazetesinin saygılı yazarlarından birisi ve bu konularda gerçekten unutulmaz hizmetleri olan çok değerli bir gazeteci. Şeminer'le ilgili zaman aşımına uğrayan bir olay. Bildiğiniz gibi zaman aşımı süre geçmesi nedeniyle bir hakkın ortadan kalkmasıyla ilgili. Bu eğer bir parasal bir alacaksa, bir vergi alacağıysa örneğin süre geçmesi nedeniyle bir vergi alacağının ortadan kalkmasıdır. Bir dava açma olayıyla ilgiliyse süre geçmesi nedeniyle o dava açılması hakkının ortadan kalkmasını ifade ediyor. Normal koşullar altında devlete ait tüm davalarda Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğü ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün bünyesindeki hazine avukatlarıilgilenmektedirler. Bu olayda da normal akışı içerisinde Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğünün bunu izlemesi ve zaman aşımına uğratmaması gerekiyor. Ancak bu takdir edersiniz ki bilgilenmeye bağlı bir olay. Şu veya bu nedenle birileri bu dosyaları bir yerlerde tutarak Muhakemat Genel Müdürlüğüne iletmemişse konu 
o zaman bu zaman aşımı süresi de dolmuş olur. Şimdi soru sormak isteyen Sayın Kazım Yılmaz var. Buyurun Sayın Yılmaz. Efendim son üç soruyu alacağım. 

Çünkü süremiz tamamlanmak üzere. Ondan sonrada söz vereceğim.

13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***