YOLSUZLUK KISKACINDA TÜRKİYE BÖLÜM 12
- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)
Teşekkür ederim hanımefendi. Şimdi ben hassasiyetinizi anlıyorum ama burada panelin başından beri konuşulanların hiçbiri yargı kararına dayanmıyor.
Herkes herkesi burada çok rahatça töhmet altında bırakabiliyor. Kaldı ki ben yargı kararına dayanan bilgiler vermedim burada. Ben adliye sicil müdürü de değilim.
Ben konuşmamda da söyledim polis kayıtlarına giren bilgilerden edindiğim izlenimleri aktardım ve bunlar vakadır. Şu anda tutuklu yargılanıyor bazı personel.
Bu eğer töhmet altında bırakmaksa onu sizin takdirinize bırakıyorum. Bu hem İzmir'den Bursa'daki operasyonlarda tutuklu yargılanan bazı personelle ilgili bir
değerlendirmedir.
Teşekkür ederim.
- DİNLEYİCİ
Halkla ilişkiler ve eğitim birimi uzmanıyım. İki sivil toplum örgütü adına buradayım. Birincisi Ankara Halkla İlişkiler Derneği eski kurucusu ve başkanıyım.
Diğeri de Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi Halkla İlişkiler Başkanı olarak. Benim sorum öncelikle Mahmut Arslan'a. Ben bir eğitimci olduğum için
öncelikle bu yolsuzluklarla mücadelede Sayın Arslan aileyi en son cümle olarak aileden gelen eğitimle desteklemeli dedi. Tabi katılıyorum da acaba öncelikli
sırada olması gerekmez mi? diye düşünüyorum. Çünkü hepimizin bildiği gibi kültürümüzde var, nedir o? Bir davranış bilimi olan üç disiplinin oluşturduğu psikoloji, sosyoloji ve de antropolojinin incelediği kültür ailemizde bize veriliyor. Yani insan sıfır kültürle doğarken yaşadığı sürece onu ediniyor. Öyleyse biz ailelerimizden başlamalıyız diye düşünüyorum bu işe. Çünkü düşünelim efendim kü-çükcükken çocuk ilkokula başladığında evine döndüğünde anne en büyük etken, çocuğun yetişmesinde. Çantasında bulduğu bir fazladan kalem, bir silgi, bir defterin nereden geldiğini sormazsa o çocuk ileriye dönük olarak nasıl yetişir? Yani biz denetimimizi aileden başlatalım derim. İyi aile ve aile bireyleri yetiştirirsek ileride gençliği ve de bugünün bürokratlarını oluşturacak yani toplumu oluşturacak o kesimin evlatları önce ailede bu terbiyeyi almalı diye düşünüyorum. Çünkü eğitim başlı başına bir olay. Okullarda biz öğrenim görüyoruz efendim. Maalesef eğitim alamıyoruz. Eğitim ailede başlıyor. Belki ilkokulda sadece biraz veriliyor. Ben bu yönde liselerde böyle bir iş ahlakı çok güzel tabi eğitim verilmesi.
Aynı zamanda kamuda da görev yapıyorum. Bu kamuda zamanında bizlerde hizmet içi eğitimler, halkla ilişkiler eğitimleri verdik. Ben halen birkaç üniversitede bu konuda part time derste veriyorum. Ama diyorum ki öncelikle eğitim ve bunu aileden başlatalım. Tabi ki sivil toplum örgütleriyle üniversitenin birlikteliği çok önemli diyorum ve liselerde bu derslere başlayarak iyi aile bireyleri yetiştirelim. İyi aile bireyleri ileriye dönük toplumumuzu oluşturacak kültürlü, aydın, ahlaklı insanları oluşturacak. Bu konuda acaba sizler üniversite ve sivil toplum örgütleriyle bir girişimde bulunmanız söz konusu mu? Tabi bunu meclise de aktarmak üzere.
Yani bir yasaya dönüştürmek açısından. Birinci sorum bu. İkincisi de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na olacak. Sayın Kılıçdaroğlu da devletin şeffaf olmasından söz etti.
Doğrudur katılıyorum. Ama her şeyden önce vatandaşın bilgi edinme hakkı olan bu hakkı anayasal hakkımız acaba yeterince bunu yerine getirebiliyor muyuz?
Ya da hangi ölçüde getirebiliyoruz? Oysa pek çok engellerle karşılaşıyoruz. Çünkü biz bilgi edinme hakkı doğrultusunda hangi merciye başvurduysak bunun yanıtını alabildik mi efendim? Sanmıyorum. Ben kendi adıma söylüyorum her konuda bir engelle, bürokratik engelle karşılaşıyoruz. Her şeyden önce bunu nasıl çözeriz?
Teşekkür ediyorum.
- MAHMUT ARSLAN (Öğretim Üyesi)
Sorunuz için teşekkür ediyorum. Öncelikle aile hakkında yaptığınız konuşmanın, aile hakkında verdiğiniz önemi tamamen buna katıldığımı söylemek isterim.
Gerçekten çok önemli. Aile ve konuşmamda belki aileye çok yer vermedim. Ancak dikkat ederseniz kültürel farklılıklardan söz ettim. Yani Kuzey ülkeleriyle
İskandinav ülkeleri Angosaksan ülkeleriyle bizim ülkemiz arasında, orta doğu ülkeleri arasındaki temel farklılıktır ve bu kültürel farklılık aileden gelen eğitimle
maalesef farklılaşıyor ve aileden gelen eğitim kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Örneğin bir işi dürüst, zamanında, dakik ve gereklerine uygun olarak yapmayı temel alan viktorya derleri denen o protestan iş ahlakı değerleri belki iki yüz yıl önce İngiliz toplumunda çok dindar olan insanlar tarafından ailelere geçirildi, çocuklarına geçirildi. Bugün belki hiç bir dini inancı olmayan kişiler o terbiyeyi ailelerinden alarak bugün yine belli bir iş disiplinine sahip olmak şeklinde bir tutum, bir davranış içerisine girdiler. Şimdi okul bunu nereye kadar yapabilir? Okul bir yere kadar yapabilir. Ancak okullarında bir ülkenin kültürünün değiştirilmesinde etkili olduğuna inanıyorum. Bakın bir örnek vermek isterim. 1571 yılında İstanbul'da Hollanda büyük elçisi olarak görev yapan bir diplomat Hollanda Krallığına Türkiye'yi anlatan bir rapor yazıyor. Bakın bu ülke de zafere karşı büyük bir alışkanlık ve dayanıklılık var diyor. Çalışmaya karşı büyük bir istek ve şevk var. Çok disiplinli, çok düzenli ve çok organize olarak çalışıyorlar. Böylesine büyük bir çalışma ahlakına sahip bir toplum karşısında hem Hollanda'nın hem de Avrupa'nın yapabileceği hiç bir şey yoktur. Biz nasıl bir sonuç bekleyebiliriz ki? Çünkü bizde diyor lüks, israf ve yolsuzluk ve tembellik almış başını gidiyor diyor ve biz Osmanlının Türkiye'nin bu durumu karşısında ne bekleyebiliriz, diyor. Bakın 1570'lerde Türkiye'nin iş ve meslek ahlakı bu seviyedeyken Osmanlının düşüşüyle birlikte bu ahlakta düşüyor.
Bu ailelere de yansıyor. Yine görüyoruz ki Atatürk reformlarıyla, devrimleriyle ülkede büyük bir çalışma ahlak konusunda da büyük bir atılım yapmak istiyor.
"Türk milleti çalışkandır" diyerek ne demek istiyor? Bir eksiklik görmüş ki öyle diyor, bir hedef gösteriyor. Neden and içerken "Türküm, doğruyum, çalışkanım"
diye çocuklara and içiriyoruz. Bütün bunlar bizdeki bir eksikliğin telafisi sebebiyle o dönemin yöneticileri tarafından verilmeye çalışılmış. Ama tabi ki binlerce
yıllık bir kültürün olumsuz etkilerini bir anda ortadan atmak mümkün değil. Liselerde ahlak dersinin verilmesi konusunda size katılıyorum. Ancak bir iş ahlakı olarak değil de genel bir ahlak felsefesi anlamında, bir etik dersi anlamında verilmesi gerektiğine bende katılıyorum ve üniversite olarak bu konuda ne yapabiliriz?
Bizim yapabileceğimiz ancak mesleki konularda eğitim vermek olabilir ve eğitim fakülteleri belki bir konularda Milli Eğitim Bakanlığına bir takım öneriler götürebilirler diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.
- KEMAL KILIÇDAROĞLU (VAVEK Başkanı)
Efendim bende sorunuza teşekkür edeyim. Devletin saydamlığı gerçekten çok önemli. Yurttaş olarak sorgulama hakkımızı kullanmamız açısından. Başbakanlığın Web sayfasında yurttaşların bilgi edinme hakkı ile ilgili bir kanun tasarısı var. Bu tasarı yayınlanmış durumda. Burada çok eksiklikler var. Yani bu yasa çıksa da devlet saydam olmuyor. Çünkü devlet saydamdır diyor ondan sonra başlıyor efendim şu, şu, şu ama onlar nedir belli değil. Bunlar yasaklanabilir ilgililer tarafından.
Batıda yurttaşların bilgi edinme hakkıyla ilgili yasalar var. O yasalarında aynen bizim ülkemizde uygulanmasını isteyelim ki yurttaş olarak bizim gidip kapı kapı
dolaşmamıza da gerek yok. Teknoloji gelişti. Evimizden bile kamunun bilgilerine ulaşıp yorum yapmalıyız, çalışmalıyız, sivil toplum örgütü olarak tartışmalıyız.
Bakın Adalet Bakanlığı bütçesi, Sağlık Bakanlığı bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 80'den bu yana kan kaybediyor. Sürekli düşüyor, genel bütçe içindeki
harcamaları sürekli düşüyor. Nereye gidiyor o para? İç borç faizi %82.6'ya ulaştı. Yani 65 milyon insan 40 bin aileye çalışıyor. Onlara para aktarıyoruz biz.
Bunu nasıl elde edebiliriz? Bunu ancak zor bela bin bir güçlükle gidip işte şuraya buraya yalvararak elde ediyoruz. Ama bu bilgilerin kamuoyuna açıklanması lazım ki bizlerde ülkenin nereye gittiğini veya nasıl gitmesi gerektiği konusunda yorum yapalım.
Teşekkür ediyorum.
- DİNLEYİCİ
- Sayın Şevket Taşdelen yolsuzlukları sınıflandırdı. Ben ona bir ekleme yaparak sormak istiyorum. Yolsuzluklar çoğunlukla paramızı götürür.
Giden paranın telafisi geçte, güçteolsa mümkündür. Ama bir yolsuzluk var ki telafisi mümkün değildir. Yüreklerimizi yakan trafik canavarları yetiştirmekle uğraşan sürücü kurslarından söz ediyorum. Sokaklara ehliyetli yani yasal canavarlar salarken sadece kazançlarını düşünen bu kurumlara kimdur diyecek? Trafik suçluları ile uğraşmak sinekleri öldürmeye benziyor. Önemli olan bataklığı kurutmaktadır. Yani hiç kursa gitmeden ehliyet alan gençleri trafiğe salan bu bataklıklara neden karışılmıyor? Sürücü kursu ve devamlı olan sınavları yetersiz buluyorum. Daha ciddiye alınması gerekmez mi diye düşünüyorum. Bu konuda ilgili olan birisivarsa cevap verebilir.
Teşekkür ederim.
- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)
Teşekkür ederim. Şimdi ülkemizde tabi ben kayıtlarımıza giren Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi olarak kayıtlarımıza giren yolsuzluklardan hareketle olay niteliklerinden hareketle bir sınıflandırma yaptım ve bunu yaparken de eksik yada fazla olabileceğini ya da farklı düşünebileceğimizi söylemiştim.
Teşekkür ederim.
Siz bu anlamda katkıda bulundunuz. Gerçekten benim sınıflamamın aslında gruplamamında bir anlamda doğruluğunu sizde teyit ettiniz. Yani suçun niteliğine göre isim alıyor bir anlamda bizim ülkemizde yolsuzluklar. En azından biz böyle adlandırıyoruz kendi aramızda konuşurken. Bakın sizde yolsuzluğun yapıldığı alana göre bir isim verdiniz haklı olarak. Sürücü kurslarındaki yolsuzluk dediniz. Nasıl gümrük, ihale yolsuzluğu gibi isimlendirmişsek. Dediğiniz doğru. O alanda da bir yolsuzluk olabilir. Ama şimdi tabi ki bu tip şeyleri basında ya da bu tip toplantılarda gündeme gelen yolsuzluk türlerini biz bir iddia olarak, bu konuda çalışılması gereken bir alan olarak değerlendiriyoruz. Biz hiç kimseyi çalışmaları olgunlaştırmadan, bu konuyla ilgili yolsuzluk belgelerini ortaya çıkarmadan savcının önüne götürecek kadar delile ulaşmadan kimseyi suçlamıyoruz. Bu anlamda ben bu sorunuza aynı zamanda da bir bu alanda yapılan yolsuzlukla ilgili bir ihbar kabul edip notumu aldım. Teşekkür ederim. Buradan hemen şunu açıklamak istiyorum; biz hiç bir ihbarı; bu basında yer alan ihbar olabilir, bu şekilde ihbar mektubu şeklinde kamu kuruluşlarına gelen ihbar olabilir. Şundan emin olun ki ihbarlar teyit edilmeden kesinlikle hiç bir hareket yapılmıyor ve insanlara hiçbir soru sorulmuyor.
Bunun en önemli teyidi de yansıyan isimle "paraşüt operasyonunun" hazırlık aşaması dört ay sürmüştür. Halbuki o konuyla ilgili ihbarlar basında yer aldığı hali en az dört ay öncesidir. Dört ay özel bir ekip bu iddiaların ne kadarı doğru, kimler sorumlu, işin içinde kimler var? Titiz bir çalışma yapıldı; DGM savcısının bizzat katılımıyla, onun bilgisi dahilinde. Bunlar test edildi ve bazı belgelere ulaşıldı, teyit edici bilgilere ulaşıldı. Ondan sonra operasyon yapıldı. Bu anlamda da sizin verdiğiniz bu bilgileri yapılacak bir hazırlık çalışmasında değerlendirilebilir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
- DİNLEYİCİ
Efendim Maliyeden Gelirler Genel Müdürlüğünden bir hanımefendi bir şey konuştu, Şevket Beyde bir şey söyledi. Şu anda dikkatimi çeken bir şey var. Yurtdışından gelen bir fakstan bir cümle okumak istiyorum. Devleti soymak için hazırlanan naylon faturaları onaylayan ve yönlendiren devletin memurları değil mi?
Devlet memurlarının bilgisi ve onayı olmadan Türkiye böyle şekilde soyulabilmesi mümkün mü? Daha üç hafta önce tümü memurlardan oluşan sayım memurlarının yerel yöneticilerle işbirliği yaparak nüfusumuzu 75 milyona çıkartmadı mı? İşte bu Cemalettin Kaplan'lar, Metin Kaplanlar yurtdışına gidip yeşil ay yıldızlı pasaportla yurdışına çıkıp, Türkiye'yi yıkmak isteyenler bunlar değil mi? diye hakikaten çok ciddi. Memur soyduğu devletten ne istiyor, zam mı istiyor? Oda çok kızmış.
Zam istemesin diyor. Bu arada bu ayrı bir olay. Şevket Beye soracağım. Bu son olaylarda kaç gümrükçü tutuklandı? Benim bildiğim Gaziantep'teki paraşüt
operasyonu ile ilgili olarak oranın defterdarı çok önemli bir il'e terfi etmiş gibi Mersin'e nasıl atandı? Yine bir ihbar mektubu var elimde. Kalemli, Meclisle ilgili
suistimal-den yargılanıyor. Olimpik yüzme havuzu olan sadece devletten aldığı maaş dışından başka geliri olmayan bir kişi, nasıl Mesa'dan daire aldı 500 bin
dolara? Rayiç bedeli, tapudaki satış değeri nedir? Peşkeş mi yoksa vergi kaçırma mı söz konusudur diye soruluyor. Bu arada Sayın Kızılot'a da bir şey söyleyeceğim.
İki üç unsur veriyorum. Çünkü bunlar çok önemli. Şemiler ile ilgili İmpeks Bank'ta zaman aşımına uğradı dava düştü dedik. Eski bir banka ve kambiyo genel müdürü bana diyor ki; işte mahkemeler bakan tarafından imzalanmayan suç duyurularını iade ederler. Suç duyurusunda bulunarak dava açılır ve müsteşarlık davaya hukuk müşavirliği vasıtasıyla müdahil olur. Diyor ki ben böyle bir zaman aşımına bizim elimizden giden şimdiye kadar hiç bir davanın zaman aşımına uğradı-ğını geçmişte bilmiyorum. Bu zaman aşımı nedeniyle davanın düştüğü haberi diyor siz ben bu konuda da yazı yazmıştım. Doğruysa ortada araştırılması gereken çok ciddi bir konu var. Bunu teknik önlemde öğrenmek istiyorum. Zaman aşımına uğrayıp hakikatan Emlak Bankasını soyanlar, Civan'lar falan hakikaten böyle kurtulmuşsa?
Bir yetkili merci var mı? Teşekkür ediyorum. Ben hanımefendiden bir cevap bekliyorum. Yani burada o vergi iadelerinin alınmasını onaylayın defterdar sonradan terfi edilircesine Mersin'e gidiyor. Çok gariptir arkasından bütün hayali ihracat firmaları da Mersin'e taşınıyor.
- DİNLEYİCİ
Efendim burada vergi dairesinin nasıl çalıştığını bilenler söylemek istediklerimizi çok ayrıntılı bir biçimde anlayacaklardır. Vergi dairesi çalışanları dendiği zaman vergi dairesi müdürü ve orada çalışan memurlar kastedilmektedir. Vergi dairesi müdürünün son olayları örnek alırsak yetkileri yeminli mali müşavirin raporunu yedi gün içerisinde onaylamak şeklinde sınırlandırılmıştır. Yeminli mali müşavirler naylon faturaları ve o incelemeyle ilgili bütün konuları inceleme durumunda olan kişilerdir.
Vergi dairesi müdürünün böyle bir yetkisi yoktur. Vergi dairesi müdürü sadece yasalarla ve yönetmeliklerle bu yedi gün içerisinde bunu onaylamak zorunda olan bir otomatik mekanizmadır ve yedi gün içerisinde onaylamadığı takdirde çete mensubu musun? diye yargılanabilecektir. Benim söylemek istediğim buydu. Ben defterdarın ne tarafa atandığı ve hangi siyasi etkilerle, idari yetkilerle olduğu konusunda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum. Çünkü bu benim şu anda soru sorduğum sıfatımla ilgili bir olay değil. Ancak ben şunu belirtmek isterim; vergi daireleri bugün Türkiye bütçesinin gelirlerini toplayan çok önemli bir uç noktadır. Bu noktayı çok fazla tahrip etmeyelim diye düşünüyorum. Bu sabahki oturumda ve öğleden sonraki oturumda yapılan eliştirilere canı gönülden katılıyorum. Elbette Türkiye'de bir yolsuzluk var ve de bu yolsuzluğun ayağının bürokrasi ve siyaset olduğu açık. Ancak bunu vergi dairesine indirmemiz vergi dairesi bürokrasisine indirmemiz oldukça
haksızlık olur diye düşünüyorum. Elbette vergi dairesinde de bazı yolsuzluklar vardır. Bunu tam bağlantılı bir neden olarak söylemiyorum. Ama vergi dairesi müdürleri 350 milyon lira maaş almaktadırlar. Bugün İstanbul ve Ankara'da vergi dairelerini büyük vergi dairelerini demiyorum ortalama matrah hacimleri katrilyonlardır. Bu insanlar 350 milyonla o vergi dairesinde çalışanlar 120-150 milyon ile çalışmaktadırlar ve de ben herhangi bir mesleki taassupla söylemiyorum. Vergi dairelerinde Şevket Beye de sorumu sorarken onu söylemek istedim. Yargıyla sonuçlanmış yolsuzluk rakamları yok denecek kadar azdır. Bunu Türkiye genelinde başka kurumlarla karşılaştırdığımız zaman görebiliriz demek istiyorum. Bunu mesleki bir taassupla söylediğimi zannetmeyin. Son olaylarda üç tane vergi dairesi müdürü henüz tutuklu
durumda bulunabilirler ama yargı sonucu alınmamıştır. Kamuoyuna bunları bu şekilde aksettirdiğimiz takdirde zaten zor bir konu olan vergi ödeme konusunda çok çeşitli tereddütlere düştüğünü görüyoruz mükelleflerin. Yani bir olayı tartışırken bazı kurumlan çok fazla yıpratmayalım diye düşünüyorum. Ama biz burada en son bakmamız gereken noktaya bakarak kamuoyunun önünde onları suçlu olarak lanse edersek bunun haksızlık olacağını düşünerek ben bir tepki gösterdim ve de Sayın Şevket Taşdelen'in de belirttiği gibi olay henüz yargıdadır. Tutuklu olmaları onların suçlu olduğunu göstermez. Belki de suçludurlar. Yani bende yargı sonucu olmadan onları savunan bir durumda değilim. Ancak ben mekanizmayı size söylüyorum. Vergi dairesi müdürünün yetkileri hayali ihracat olaylarında sadece iadeyi yedi gün içinde ödeme zorunluluğu şeklindedir. Hiç bir zaman orada ne bir vergi incelemesi, ne bir fatura incelemesi vergi daire müdürünün bugün gümrükler çerçevesinde ve diğer ticari işlemler içerisinde yapabileceği bir iş değildir. Bu teknik bir olaydır. Bunu maliyeciler bilir, benim ne demek istediğimi anlarlar. Şimdi biz deminden beri söyleniyor işte sivrisineklerle uğraşıyoruz falan gibi. Tabi ki meslaktaşlarım son derece şerefli bir iş yapıyorlar. Onlara böyle bir yakıştırma olamaz. Ama vergi dairesi çalışanlarım suçlanması gerçekten büyük haksızlık. Elbette onların içinde de bir takım yolsuzluklara karışanlar olabilir. Ama tüm vergi dairesi çalışanlarını Türkiye'deki bütün vergi dairelerini bunun içine kalamayız.
- ŞEVKET TAŞDELEN (Kaçakçılık Daire Bşk. Yrd.)
Özür dilerim. Şimdi diyalog gibi olmayacak çok özür dilerim burada bir saptama yapmak istiyorum yanlış anlamalara engel olmak için. Şimdi eğer mahkeme kararı arayarak eğer bir şeyi tartışacaksak buradaki toplanmamızın hiç bir amacı yok. Çünkü konuştuğumuz konuların hiçbirinin yargıda sonuçlanmış hali yok. O zaman neyi tartışıyoruz burada. Yani tartışmamızın bir anlamı yok. Eğer yargı kararı olmadan bu konuyu konuşmayalım diyeceksek, polisi suçlamayalım, gümrükçüyü suçlamayalım, vergici hiç konuşulmasın, yeminli mali müşavir hiç konuşulmasın. Ama şunda o zaman hemfikir değiliz demektir. Yolsuzluğun ben bir tarifini yaptım sunuşum da. Dedim ki bazı kamu görevlilerinde maalesef katılımıyla işlenen bir suçtur dedik. O zaman önce bunu tartışalım. Diyelim ki hayır sizin tarif ettiğiniz yolsuzlukta hiçbir kamu görevlisi yoktur. O zaman ben sözlerimin hepsini geri alacağım.
- ŞÜKRÜ KIZILOT (Oturum Başkanı)
- Efendim ben Sayın konuşmacılara bir iki soruyu daha yanıtlandıktan sonra son sözlerini ifade etmeleri için tekrar bir süre vereceğim. Yalnız izin verirseniz
Sayın Bayer'in birsorusu vardı bana yönelik. Müsadenizle onu bir cevaplandırmaya çalışayım. Sayın Yalçın Bayer hepinizin de bildiği gibi Hürriyet gazetesinin saygılı yazarlarından birisi ve bu konularda gerçekten unutulmaz hizmetleri olan çok değerli bir gazeteci. Şeminer'le ilgili zaman aşımına uğrayan bir olay. Bildiğiniz gibi zaman aşımı süre geçmesi nedeniyle bir hakkın ortadan kalkmasıyla ilgili. Bu eğer bir parasal bir alacaksa, bir vergi alacağıysa örneğin süre geçmesi nedeniyle bir vergi alacağının ortadan kalkmasıdır. Bir dava açma olayıyla ilgiliyse süre geçmesi nedeniyle o dava açılması hakkının ortadan kalkmasını ifade ediyor. Normal koşullar altında devlete ait tüm davalarda Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğü ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün bünyesindeki hazine avukatlarıilgilenmektedirler. Bu olayda da normal akışı içerisinde Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğünün bunu izlemesi ve zaman aşımına uğratmaması gerekiyor. Ancak bu takdir edersiniz ki bilgilenmeye bağlı bir olay. Şu veya bu nedenle birileri bu dosyaları bir yerlerde tutarak Muhakemat Genel Müdürlüğüne iletmemişse konu
o zaman bu zaman aşımı süresi de dolmuş olur. Şimdi soru sormak isteyen Sayın Kazım Yılmaz var. Buyurun Sayın Yılmaz. Efendim son üç soruyu alacağım.
Çünkü süremiz tamamlanmak üzere. Ondan sonrada söz vereceğim.
13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder